Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 25 ocak 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 111
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Genel olarak yeryüzü olayları ile gökyüzü olaylarını birbirine bağlayarak tahminlerde bulunma sanatı yıldız tapımına neden olarak astrolojiyi geliştirmiştir. Astrologlar, yıldızlar ve burçlar vasıtasıyla gökyüzünde okuduklarını kehanetlere dönüştürerek gelecekten haber veren müneccim denen falcılara dönüştüler.
Gözleme dayanan güneş, ay ve yıldızların hareketleri, insanlar için önemli olan belli kutsal günlerin ve şenliklerin tarihlerinin belirlemede yararlanırlar, insan için çok önemli olan takvimin temelini oluşturmuşlardır. Astronominin din açısından önemi gökyüzündeki cisimlerin, özellikle gezegenlerin dünyadaki olayları etkileyebileceği inancına dayanmaktaydı. Bu inançtan kaynaklanan astroloji bir bilim dalı olarak 16.yüzyıla kadar varlığını sürdürmüştür.
Astronomi Mezopotamya’da doğmuştur. Daha sonra Batı Avrupa’ya ulaşana kadar eski Yunana ve Arap Uygarlıklarının etkisiyle gelişmiştir. Batı Avrupa’da 16.yüzyılda Rönesans sırasında gezegen sistemiyle ilgili ilk “çağdaş” düşünceler gelişmeye başlamış, 1600 yıllarında teleskopun bulunmasını, evren hakkındaki görüşlerimizi temelden değiştiren bir dizi buluş izlemiştir. Astronomi ancak bundan sonra gerçek bir bilim dalı olamaya başlamış ve gökyüzündeki varlıkların hareketlerinin anlamı yerine bu cisimlerin kendilerini incelemeye yönelmiştir.
Astroloji’nin Eskiçağ’da Babil’de ortaya çıktığı söylenir. Çok sonraları, İskenderiyeli Philoksenoz (İ.S. 1yy) bu konuda şöyle yazmıştır. “Kalderliler yeryüzü olayları ile gökyüzü olaylarını birbirine bağlayarak, astrolojiyi kusursuz bir bilime dönüştürmüş, birbirlerine çok uzak olmalarına karşın, kökenlerinin ortak olmasından ötürü, ayrılmaz sayılabilecek iki parçayı, kusursuz bir bütün halinde sunmayı başarmıştır.
“Bu durumda, evren boyutlarında bir benzetmeyle, yeryüzü gökyüzünün yansıması haline gelmiş ve Babil'liler için astroloji, bir bakıma kutsalın coğrafyası olmuştur. Bazı belirtilerin açıklanması ve yorumlanması, kişisel olayların önceden kestirilmesinden çok, dünyanın simgesel bir incelemesi, gökcisimlerinin hareketi ile yeryüzündeki çeşitli olaylar arasındaki uyumun doğrulanması sayılmıştır. Dolayısıyla, astroloji Mezopotamya Uygarlıklarının doruğa eriştiği sırada, yani İ.Ö. 1900 yıllarında ortaya çıkmasına karşın, günümüzde de sürüp gitmekte olan gökcisimlerinin hareketlerinin yerdeki kişilerin alınyazısını etkileyeceği yolundaki inanç biçimine, ancak İ.Ö. V. Yüzyılda bürünmüştür.
İ.Ö. 1375-1325 yılları arasındaysa, astroloji, Mısır’da Babil’dekinden daha değişik bir özellik taşımıştır. Amenofis IV’ün kendini “Güneş’in Hizmetkarı” (Akhenaton) ilan ederek yaptığı din devrimi, gök cisimlerine tapmaktan, ruhun kurtuluşu inancına geçişin belirtisidir. Kuşkusuz bu biçimde gök cisminin hareketi ile insanın eylemleri arasında bir ilişki bulunduğu ilkesine dayanıyordu; ama gök cismi Güneş’le bir tür ittifak yapma, ruhun kurtulup özgürlüğüne kavuşmasına bir yol bulma düşüncesini içermekteydi.
Eski Yunanistan’da kahinler ve kehanet uygulamasıyla, günümüzdeki daha yakın bir astrolojiye geçildi. Delos tapınağında, Güneş tanrısı Apollon’un, rüzgarın tuhaf bir gürültüyle uğuldadığı bir mağarada görüşlerini bildirdiğine inanılıyordu. Tapınak bir hac merkeziydi. Yunanistan’ın bütün bölgelerinden gelen hacılar,rahipler için son derece çeşitli bilgiler getiren bir kaynak oluyor, devlet işleri konusunda kesin bilgiler edinmelerini sağlıyordu. Bu da, ünlü mağaradaki gürültüleri dinleyerek kehanette bulunmaları gerektiğinde, kuşkusuz son derece işlerine yarıyordu. Aslında bütün çağlarda, astrolojiye dayanarak gelecekle ilgili kehanette bulunmakla ün yapmış kişilerin çoğu, bilgi kaynakları geniş, çağlarının sorunlarını çok iyi bilen kişiler olmuşlardır.
Çinliler, Hintliler, Aztekler de astrolojiye inandılar. Ortaçağ’da astrolojiyle uğraşanlar müneccim adıyla kral saraylarının en saygı gören kişilerinden oldular. Bunlardan Nostradamus (Fransa Kraliçesi Catherine de Medicis’in büyücüsü ve müneccimiydi) günümüze kadar ulaşan bir ün kazandı.
İnsanlığın evriminde yıldız ve yıldızlar çok önemli yer tutar. İnanç alanında tapım, büyü ve fal konusunda olduğu gibi aya insanın ayağının basmasıyla açılan uzay çağının başlamasıyla bilimsel ilerlemenin ölçütü olmuştur. Bilim öncesi çağlarda insanlar yıldızlardan korkarlar ve onları kutsal sayarlardı.
Özellikle Greko-roman mitolojide hemen her yıldız tanrılaştırılmıştır. Kronos-Saturnus, Zeus-Jüpiter, Ares-Mars, Aphrodite Venüs, Hermes-Merkunus vs gibi yıldız-tanrılar günümüzde de gökte aynı adları taşımaktadırlar. Sabah yıldızı Phosphorus ve akşam yıldızı Hesperos, koca dev-avcı Orion, onun köpeği parlak Sinos, bir küme Pleiad’lar, yağmur ve deniz fırtınaları-yıldız Hyad’lar, dişi ayı-yıldız Kalisto ve arabacısı Arkas, ayrıca arabacı-yıldız Myrtilos, tanrılar tanrısının sütninesi kutup yıldızı Kynosura, ikiz-kardeşler Dioskarılar, genç kız yıldızı Demeter, avcı yıldızı Khiron ve sucu yıldız Deukalion hep birer yıldız- tanrı yada yıldız-tanrısal varlıktırlar.
Eski Mısır gizemsel dini Hermetizm’de; baş tanrı insanların kaderlerini belirlemek için Zodyak, kader tanrılarını yaratır. Kader tanrıları yıldızlar ve yıldız kümeleri olan burçlardır. İnsanların doğumları sırasında bu burçlar ve yıldızlar tanrıları onların karakterlerini ve kaderlerini belirlerler. Eğer insanın zihni Tanrısal ışıkla aydınlanacak olursa bu göksel tesirlerden kurtulup kaderini değiştirebilir ve özgür kalabilir, zira Zodyak’ı (kader tanrılarını) yaratan tanrı daha güçlüdür ve Zodyak tanrıları onu yaratanın karşısında güçsüzdürler.
Fransız incelemecisi Kont de Vakney (1757-1820); yıkıntılar adlı ünlü yapıtında şu savı ileri sürmektedir: “Tarım, toplulukla yaşayan insanlar için bir zorunlulukta, Tarımı başarmak için de göğün gözetlenmesi gerekiyordu. Toprağın gökle ilişkisi belirmeye başlamıştır. Bir yıldız kümesinin görünmesi, en yüksek yerine varmak ve batmasıyla bir bitkinin filizlenmesi, büyümesi ve kuruması arasında sıkı ilişki, olanca açıklığıyla insanların gözüne çağıyordu. Demek ki, yeryüzünü yıldızlar yönetiyorlardı. Bu yüzden onbeş bin yıl önce Mısır’da yaşayanlar, yıldızlara yapmaya başladılar. Teb’li Habes, ırmağının taşması sırasında görünen yıldızlara taşma yıldızları, saban sürme sırasında görünen yıldızlara öküz yada boğa yıldızları, aslanların susuzluktan çölleri bırakıp ırmak boylarına geldiği sırada görünen yıldızlara aslan yıldızları, kuzuların ve oğlakların doğduğu zaman görünen yıldızlara kuzu ya da oğlak yıldızları adı veriliyordu. Giderek insan gökyüzünün boğasından beklediğini yeryüzü boğasından da bekler oldu. Boğa, öküz, oğlak, balık ve daha bir sürü şey böylelikle kutsallaştı.”
Yersel tanrıların çoğu, göksel tanrılardan doğmuştur. Hintlilerin Chris-na (krisna)’sı Hıristiyanların Chris-tos (Hristos)’u eski Mısır’lıların güneşe taktıkları koruyucu anlamına gelen Chris sözcüğünden türemiştir. Eski Mısırlılar güneşe Yes de diyorlardı, ki İbranice Yesu ve Latinleşmiş Jesus (İsa’ya verilen ad) buradan gelmektedir.
Günümüzde astrolojiye artık dinsel ya da gizemci simgelerin yorumlanması gözüyle bakılmamakta, ama pek çok kişi hala, insanın doğduğu anda hazırlanan bir “gökyüzü” haritasına göre gezegenlerin ve burçların etkisinde olduğuna inanmaktadır. Astrolodide, her biri gökyüzünde 30 derecelik bir alan kaplayan 12 burca başvurulur. Doğum sırasında gezegenlerin bu burçlara oranla konumunun, insanın alınyazısı ve kişiliğini belirlediğine inanılır.
Eski bilim adamları Güneş’in yer çevresinde döndüğünü düşünmüşlerdir. Astroloji çarkı, 21 Mart’ta başlayıp, 20 Nisan’da sona eren Koç burcuyla başlar. Burçların gösteren işaretlerin bulunduğu çemberin çevresinde saatin ters yönünde hareket eder. Ayrı birer simgeyle gösterilen her burcun, kendine özgü nitelikler taşıdığına inanılır. Buna göre Hamel (Koç) kişiliği yönetir; Cevza (İkizler) haberleşmeyi yönetir; Seretan (yengeç) ev ve aileyi yönetir; Sümbüle (Başak) hizmeti yönetir, Mızan (Terazi) evliliği yönetir; Akrep hırs ve ölümü yönetir; Kavis (yay) felsefeyi ve yüksel öğrenimi yönetir; Cede (Oğlak) mesleği yönetir; Delv (Kova) arkadaşlığı ve umutları yönetir; Hüt (Balık) gizleri yönetir.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma