Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 15 ocak 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 106
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Muvahhid Yazdı:
ayrıca sizin yukarda alıntı yaptığım yazınızda bazı bölümlerine katılmakla birlikte katılmadığım özellikle namaz olarak yanlış anladığınız bölüme katılmak mümkün değildir 25/33 te sizinde en güzel bir şekilde ALLAH tarafından tafsilatlandırılan bir kitaptır dediğiniz kur'an nasıl olurda namaz'ı bize bırakır ki sizin de dediğiniz gibi resullerine bırakmamışken
huşusuz bırakılan namaz mı? yoksa kafa yurmadıkları çaba göstermedikleri salat mı bağlılık mı
muhabbetle
hükmü Allah belirler şeklide Allah belirler böle olduğunda bir dinden bahsedilebilir yani kısacası din sadece Allahın olduğunda din anlamı kazanır rabbimiz rekat sayısını azami olarak kuranda 2 olarak belirtmiş ona bir şey yok lakin yok öğlenin sünneti 4 akaşmın farzı 3 gibi bildirimleri bildirmemiş bildirmemiş olmaması tamamlanmalı anlamaına gelirmi orasıda düşünülmeli?Allahın tamamlamadığını böle takdir ettiğini neden beğenmemezlik yapalım?namaz da sesi ayarlayan rabbim ne okuyacağımızı bildiren rabbim neden rekat sayısı belirtmemişdir?hu belirgin olmayan hususları resule neden bıraksın? biraz bu sorularla meşgul olmalıyız dostlar?eğer sorgulayıcı bir imana sahip olduğumuzda hakk asla batılın içinde hayat bulamıyacak o zaman imanımız sek olacak lakin böle hiçde sek değil
salat çok geniş bir kavram okumak isteyenler hakkı yılmazın kevser suresi tebyininde genişçesini bulabilirler
Selam beyyine84 kardeş Sizin çabanızın çehdinizin karşılığını hiç şüphesiz ALLAH verecektir,lakin bu dini doğru anlayıp anlatmak gerek zaten, şu anki toplumun en temel problemide bu değil mi,dini Allah'a has kılmanın anlamıda budur zaten, ayrıca size sormak istediğim hüküm değil salat'ı nasıl anlamamız gerektiğidir. Kur'an da namaz'ın iki rekat olduğuna dair bir tek ayet getiremezsiniz delil olarak gösterilen nisa suresi'nin 102 ayeti ise
Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel
ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min verâikum, vel te’ti tâifetun
uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum
veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne
aleykum meyleten vâhıdeh(vâhıdeten) ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min
matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum innallâhe eadde
lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen). Sen içlerinde olup da onlara salat'ı (ders,tedrisat) icra ettiğin vakit, içlerinden bir grup
seninle salat'ı (ders,tedrisat) icra etsin; silahlarını da alsınlar. Bunlar iman'a varınca,
diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra salat'ı (ders,tedrisat) icra etmemiş olan diğer grup gelip
seninle birlikte icra etsin. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar.
Kâfirler isterler ki, silahlarınızdan ve teçhizatınızdan habersiz olasınız da
üstünüze bir çullanışla çullanıversinler. Eğer yağmurdan gelen bir sıkıntı varsa
yahut hasta-yaralı iseniz silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca
yoktur. Ama tedbirinizi alın, dikkatli olun. Allah, kâfirler için rezil edici
bir azap hazırlamıştır.
birde namaz da sesi ayarlama olarak anladığınız ayet ise isra suresi 110 .ncu ayeti
Kulid’ullâhe evid’ur rahmân(rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehul esmâul husnâ, ve
lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ(sebîlen).
De ki; Allah diyin rahman diyin hangisini deseniz hep onundur o en güzel özellikler vasıflar ; bununla beraber salâtında pek bağırma, pek de gizleme ikisinin arası
bir yol tut!
ayrıca Allah'ın bize uymamız için indirdiği o tertemiz ayetlerini tekrar Allah'a okumak hemde ne dediğini anlamadan size ne kadar anlamlı geliyor merak ediyorum, inandığım o ki o ayetlereAllah'ın değil beşerin ihtiyacı olduğudur.
kuranda namaz kıyam rüku ve sücud olarak vardır rekat sayısına işaret vermemiş olması onun kullara olan serbestliği ve kolaylığıdır ayrıca şimdi kılınan namazlar tamamen maun 5 uyumlu tamamen huşusuz kılanan namazdır eğer kurandaki insandan istenilen namaz ile bilinen namazı bir kıyasa girdiğinde 2 rekatı bile kılmış olduğun bütün namazları belkide sadece bir kıyamının bir dakkisına bile denk gelmez belkide hiç gelmez kuranda namaz hususunda genişçe bilgi alabilirsiniz
diğer hususlarda da ayrıntı vardır lakin siz bildiğiniz ile bilmediğiniz arasında kaldığınızdan ve yıllarca bildiğinizi bir anda bilmediğinizle değiştiremediğinizden hemen inkara yada bilmediğiniz bir şeyi kuranda namaz eksik anlatılmışdır sölermisin rahman dinini resulüne neden bıraksın? ilahi mantık bütün mantıkları bilmezmi?ona hitabı bilmezmi?onu kendisine ulaştıracak ibadet tollarını göstermezmi?yani bunları resule bağlamak sizce doğru bir hareketmi son sözüm olarak kulluk sadece kurana bağlı olarak yapılırsa kulluk olur
Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara "Allah'ı bırakıp bana kullar olun" desin. O ancak şöyle der: "Öğrettiğiniz şu Kitap'a ve okuyup araştırdıklarınıza dayanarak benliklerini Allah'a adamış kullar/Rabbânîler olun!" (ÂLİ IMRÂN suresi 79. ayet)
bu ayeti birde şu ayetle beraber anlamaya çalışalım
Allahın indrdiği ile hükmetmeyenler kafirdir
selametle kalınız
rabbim gönül gözlerimizi açık eylesin
rabbim hepimizin ilmini arttırsın
Selam
arkadaşım, anlattığım konu ile son kısımda verdiğin ayetleri hangi düşünce için bağlamaya çalıştın anlamadım amma bu ayeti vermen iyi oldu. Ali imran/79. ayet çevirilerinde bariz bir maraz var gibi. Altta bir kaç kişiden meal vereceğim zira bu meallere göre çok farklı manalar çıkıyor.
Arapça dil bilgisi olan arkadaşların bu ayetle ilgili olması gereken çevirilerinide rica edeceğim.
Ali İmran/79 Diyanet: Allah�ın, kendisine Kitab�ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, �Allah�ı bırakıp bana kullar olun� demesi düşünülemez. Fakat (şöyle öğüt verir:) �Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah�ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.�
Elmalılı Orj.: Hiç bir beşer için o salâhiyyet yoktur ki Allah ona kitab versin, hüküm versin, Peygamberlik versin de o sonra insanlara Allahdan beride bana kul olun diyebilsin, ve lâkin kitab ta'lim etmekte olduğunuz ve ders alıb vermekte bulunduğunuz için rabbanîler olunuz der
M. Esed: Allah'ın vahiy, sağlam muhakeme ve peygamberlik bağışladığı hiç kimsenin bundan sonra halkına, "Allah'ın yanısıra bana da kulluk edin!" demesi düşünülemez; aksine, (onlara şöyle öğüt verir): "ilahi kelamın bilgisini yayarak ve kendiniz (onu) derinlemesine inceleyerek Allah adamları olun!"
A. Bulaç: Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitabı, hükmü ve peygamberliği verdikten, sonra insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kulluk edin" deme (hakkı ve yetki)si yoktur. Fakat o, "Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitaba göre Rabbaniler olunuz" (deme görevindedir.)
Y.N. Öztürk: Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara "Allah'ı bırakıp bana kullar olun" desin. O ancak şöyle der: "Öğrettiğiniz şu Kitap'a ve okuyup araştırdıklarınıza dayanarak benliklerini Allah'a adamış kullar/Rabbânîler olun!"
Elmalılı S2: İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara: «Allah'ı bırakıp bana kul olun.» demesi yakışmaz. Fakat onun: «Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb'e halis kullar olun» (demesi uygundur).
TefhimulKuran: Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitabı, hükmü ve peygamberliği versin de, sonra o, insanlara: «Allah'ı bırakıp bana kulluk edin» deme (hakkı ve yetki) si yoktur. Fakat o, «Öğretmekte olduğunuz ve ders alıp vermekte bulunduğunuz Kitaba göre Rabbânî'ler olunuz (deme görevindedir.)»
S. Ateş: Hiçbir insana yakışmaz ki, Allâh ona Kitap, hüküm (hikmet) ve peygamberlik versin de, sonra (o kalksın) insanlara: "Allâh'ı bırakıp bana kullar olun", desin; fakat: "Öğrettiğiniz Kitap ve okuduğunuz şeyler gereğince Rabba halis kullar olun!" der.
S. yıldırım: Allah�ın kendisine kitap, hüküm ve nübüvvet verdiği hiçbir insanın kalkıp da halka: "Allah�ın yanı sıra bana da kul olun." deme yetkisi yoktur. Lâkin o insanlara: "Öğretmekte ve okuyup okutmakta olduğunuz kitap sayesinde rabbanî olun." der.
Şimdi bu farklı çevirilere göre şu sonucu çıkarıyorum ; Elmalılı orj., suat yıldırım ve muhammed esed'e göre: sayılan vasıfları alan beşer, Allah'a çağırıyor ama sanki Allah'ın istediğinin haricinde bir öğreti ve uygulama yapıyor gibi ve bunun olamayacağını anlatıyor ayet. Ve insanlara sanki bakın resuller bu gibi işler yapmaz onun için sizde dikkat edin bu resulden diye sazanlık yapıp dalmayın her duyduğunuza der gibi.
Bununla ilgili şu sapasağlam olduğu söylenen hadis geliyor aklıma. Hz Muhammed'in " size iki şey bırakıyorum bunlara sımsıkı sarılırsanız yolunuzu şaşırmazsınız bunlar Kuran ve benim sünnetim" sanki Allah bana, bu hadis doğru değil diyor bak bu ayeti sana tebliğ eden bir resul böyle bir söz söylemez der gibi.! (tabi itirazım, resulden geldiği iddia edilen kurana aykırı işler ve söylemler için)
Diğer çevirilere göre bambaşka bir durum var, o durumuda ne bizde ne yahudide nede hiristiyan dünyasında görmedim yani Allah'ı bırakıp bana kul olun durumu yok. Sitelerine çok girdim ama öyle bir söylemleriyle ve öğretileriyle karşılaşmadım, aynı bizde ki gibi Allah'a çağırıyorlar ama yöntemleride bizde ki gibi Allah'ın yolladığı kitapla değil başka bilgilerle, başka kitaplarla.! Resullerin demek ki böyle bir söylemi yok. O zaman çeviride bir problem var. hatta aynı problem Maide/116 da da var gibi, çünkü oradada farklı çeviriler söz konusu ve konunun özüde aynı mantığı anlatıyor, yani Allahın yanı sıra rab veya ilah edinme, ve bunun resullere mal edilmeye çalışılması.
Maide/116
Diyanet :Allah, kıyamet günü şöyle diyecek: �Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allah�ı bırakarak beni ve anamı iki ilâh edinin, dedin?� ....
Elmalılı Orj.: Hem Allah buyurduğu vakit: Ey Meryemin oğlu Isâ! Sen mi dedin o insanlara; «beni ve anamı Allahın yanında iki ilâh edinin» diye?...
M. Esed: Ve işte o zaman Allah, "Ey İsa, ey Meryem oğlu!" dedi, "Sen insanlara, 'Allahtan başka tanrılar olarak bana ve anneme kulluk edin dedin mi?" .....
A. Bulaç: Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?" .....
Y.N. Öztürk: Allah şunu da söyledi: "Ey Meryem oğlu İsa! Allah'ın yanında beni ve annemi de iki tanrı olarak kabul edin diye insanlara sen mi söyledin?"....
Elmalılı S2: Ve Allah demişti ki: «Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara: 'Beni ve annemi, Allah'tan başka iki tanrı edinin' dedin?»......
TefhimulKuran: Allah: «Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?» ....
S. Ateş: Ve yine Allâh demişti ki: "Ey Meryem oğlu Îsâ sen mi insanlara 'Beni ve annemi, Allah'tan başka iki tanrı edinin' dedin?".....
S. yıldırım: Hem Allah Teâlâ: "Ey Meryem oğlu İsa!" Sen mi insanlara "Beni ve annemi Allah�tan başka iki tanrı edinin" dedin?....
Katılma Tarihi: 15 ocak 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 106
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam akarpir sana minnet borcuyum bana ali imrana bakarken bir bakış açısı daha kattın için
kardeşim öncelikle kuranı kerimin bir metodu olan geçmiş zamanda gösterip lakin o olayın gelecekde olacxağı mesela tebbet yeda ebi lehebin ve tebbe
çevirisi ebu lehebin elleri kurudu ebu leheb Allaha inanan bir kul idi lakin ortak koşuyordu sadece Allaha itaat ona gelmiyordu.
Ebuleheb`in iki eli/iki gücü ve kendisi kesinlikle yok olacak, helâk olacak, kuruyup gidecek, malı ve kazancı (edindiği gücü, kurduğu teşkilâtı ve çevresi) ona yarar sağlamayacak.
Bir çok tefsir ve mealde birinci ayet, “Ebuleheb`in iki eli kurusun!” diye beddua anlamı vererek açıklanmıştır. Bunun sebebi klâsik Arap dilinde haber cümlesinin veya haber kipinin inşa veya dilek kipi olarak da anlaşılabilme özelliğidir. Böylece haber cümlesi, kendi anlamı yanında dua ya da beddua anlamı da kazanabilmektedir. Örnek olarak, “رضى اللّه عنه Radıallahü anhü” ifadesinin esas anlamı “Allah ondan razı oldu” demek iken, Arap dilinin yukarıda açıklanan özelliği gereği “Allah ondan razı olsun” anlamıyla anlaşılır. Yine “ رحمه اللّه Rahımehüllahü” ifadesi de “Allah ona rahmet etti” demek olmasına rağmen “Allah ona rahmet etsin” anlamıyla anlaşılır ve söylenir. Beddua anlamına ise “لعنه اللّه leanehüllahü” ifadesi örnek olarak verilebilir. Esas anlamı “Allah ona lânet etti” demek olan bu ifade de “Allah ona lânet etsin” anlamıyla söylenir ve anlaşılır.
“تبّت Tebbet” kelimesinin kalıp anlamı “kurudu, yok oldu, helâk oldu” demektir. Bu kelime de haber cümlesi içinde kullanılınca, yukarıdaki örneklerdeki gibi “Kurusun, yok olsun, helâk olsun” anlamında beddua olarak kullanılabilir. Ancak burada “tebbet” sözcüğünü beddua manasıyla Allah`a yakıştırıp, Allah`ın gerekeni yapmaktan acizmiş gibi “Ebuleheb`in iki eli kurusun” diye beddua etmesi anlamlı değildir. Lütuf da kahır da kendisine ait olan Allah, bunları kimden isteyecektir? Allah`ın dua ya da beddua etmesi, iyi ya da kötü bir şey istemesi söz konusu olamaz. O, her şeyi kendisi yapar. Dolayısıyla bu tip sözcüklerin, ister dua, ister beddua anlamında olsun Allah için kullanılması akıl ve mantık dışıdır.
Burada tutulacak yol; Kur`an`ın bir çok ayetinde olduğu gibi, bu ayette de, anlatılan olayın ileride gerçekleşeceği kesin olduğundan cümlede gelecek zaman kipi yerine geçmiş zaman kipinin kullanılmış olduğunu düşünmektir. Yani, Ebuleheb`in güçlerinin ileride kesinlikle yok olacağı, kendisinin de kesinlikle helâk olacağı kastedilmiş ve ayet “Ebuleheb`in iki gücü ve kendisi yok oldu, helâk oldu” şeklinde geçmiş zaman kipiyle indirilmiştir.
Bunun Kur`an`daki yüzlerce örneğinden biri olan Kamer suresinin 1. ayetindeki “انشقّ inşekka” (yarıldı) sözcüğü, “gelecekte muhakkak yarılacak” anlamında kabul edilmediği için, sonradan bir takım uyduruk rivayetler ortaya çıkmış ve İslâm tarihine “Şakkı kamer (Ay`ın yarılması)” mucizesi diye bir mucize hediye edilmiştir.
Bu konuya örnek olarak, Rahman; 37, Hakka; 14-16, İnşikak; 1-5, İnfitar; 1-4, Nahl; 1, A`râf; 38, 39, 44, 50, Duha; 3, Neml; 87 ve Zümer; 68-74. ayetleri gösterilebilir.
Özellikle Zümer suresinin 68-74. Ayetlerine dikkat edilecek vurgulu fillerin tümünü geçmiş zamanlı olduğu görülmektedir.
Zümer; 68-74: Ve sûra نفخ üflendi. Allah`ın dilediklerinin dışında göklerde kim
var, yerde kim varsa hemen çarpılıp صعق yıkıldı.. Sonra ona
bir daha نفخ üflendi. Hemen onlar da kalkmış bakıyorlardır/
bekliyorlardır.
Ve yer, Rabbinin nuru ile اشرقت parladı. Kitap وضع kondu,
peygamberler ve şahitler جىء getirildi ve onlar zulme
uğramadan aralarında hak ile hüküm قضى verildi.
Ne amel yaptıysa herkese karşılığı tam olarak وفّيت ödendi. Ve
O (Allah), onların yaptıklarını en iyi şekilde bilendir.
İnkâr edenler cehenneme bölük bölük سيق sevkedildi. Nihayet
oraya جاؤها vardıklarında kapıları فتحت açıldı ve bekçileri
onlara: "İçinizden size Rabbinizin ayetlerini okuyan, bu
gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler
gelmedi mi?" قال dediler. Onlar da: "Evet geldi" قالوا dediler.
Ve lakin kâfirler üzerine azap kelimesi حقّت hak oldu.
(Onlara): "Sürekli olarak içinde kalmak üzere girin
cehennemin kapılarından" قيل denildi. -Büyüklük
taslayanların yeri ne kötüdür!-
Rablerine karşı takvalı olanlar da cennete bölük bölük سيق
sevk edildi. Nihayet oraya جاؤها vardıkları zaman kapıları
açıldı ve bekçileri onlara: "Selâm sizlere, ne hoşsunuz! Ebedî
olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!" قال dediler.
Ve onlar da: "Hamd olsun o Allah`a ki, bize vaadini doğru
çıkardı ve bizi cennet arzına vâris kıldı. Cennette istediğimiz
yerde oturuyoruz" قالوا dediler. Yapıp edenlerin ödülü ne
güzeldir!-
Ama bu fiiller anlam olarak, “Üflenecek, yıkılacak, parlayacak, konacak, sevk edilecek, diyecekler…” diye gelecek zamanlı olarak anlaşılmalıdır. Bu teknik, tembih (uyarı) amacıyla uygulanır.
Bunun böyle ifadesinin gerekçesi mutlaka ve mutlaka bu işin olacağının beyanıdır. Dilimizde de bazı deyimlerde gelecek zaman yerine geçmiş zaman kipi kullanılmaktadır. Örnek olarak, yapımına azmedilmiş, kesin karar verilmiş şeyler için henüz yapmadan, işe başlamadan bile “onu yaptım, gitti” denir. Ya da yanlış yapmış, hata etmiş birisi için “şimdi hapı yuttu”, “şimdi belâsını buldu” denir. Halbuki kişi henüz yaptığı hatanın, işlediği suçun cezasını tatmamıştır, ileride tadacaktır.
Bu kural, konumuz ayette de söz konusudur. Geçmiş zaman kipi, gelecek zaman olarak anlaşılmalıdır. Bu takdirde ayetin anlamı aynen şöyle olur:
“Ebuleheb`in iki gücü ve kendisi kesinlikle yok olacak, helâk olacak,
kuruyup gidecek, malı ve kazancı (edindiği güç, kurduğu teşkilât) ona
yarar sağlamayacak.”
İbn-i Mes`ud`un ayetteki “وتبّ ve tebbe” kelimesini “وقد تبّ ve Kad tebbe” olarak kıraati/okuması da bu manayı teyit etmektedir.
Ayette geçen “ve tebbe” kelimesi, aslında “kendisi de kurudu” anlamındadır. Yani, “Ebuleheb`in iki eli kuruyacak, kendisi de kuruyacak, yok olacak” demektir.
Ayette geçen “يدا İki el” ifadesinin Cüziyyet Mecaz-ı Mürseli olarak anlaşılması yani iki elin zikri ile bizzat tamamının yani kendisinin kastedilmesi ikinci plândadır.
Buradaki “ يدا İki el” ifadesi Ebuleheb`in iki gücünü temsil etmektedir ki 2. ayet bu güçleri; “ماله وما كسب malı ve kazandığı şeyler” olarak açıklamaktadır. Ebuleheb`in varlıklı bir kişi olduğu gerçeğinden hareketle, “kazandığı şeyler” ile kastedilenlerin; Ebuleheb`in çevresi, kurduğu teşkilât, yetiştirdiği militanlar ve oğulları-uşakları olduğu akıl yoluyla söylenebilir. Kur`an`da “يد el” yakıştırması ile “قدرة güç”ün kastedildiği bir çok örnek vardır: Fetih; 10, Âl-i Imran; 73, Hadid; 29, Ya Sin; 83, Mülk; 1 ve Sad; 75. hakkı yılmaz tebbet suresi tebyini
Bu sure, gaybe dair (geleceğe yönelik) bir haber vererek de bir mucize sergilemiştir. Surede Ebuleheb ve karısının iman etmeyecekleri ve cehennemlik oldukları bildirilmiştir. Gerçekten de bu surenin inişinden sonra, daha 15 sene yaşayan Ebuleheb, ölünceye kadar iman etmemiştir. Kur`an`ın inmeye devam ettiği yıllarda herkes tarafından görülen bu mucize, Muhammed`in peygamberliğinin de apaçık delillerinden biridir.
hani başka bir ayettede dinlerini parça parça edenlerle senin ilişiğin yokturayeti var ya bu ayet geleceği vurgular resul zamanında dinde bölünme yoktu ondan sonraki 4 halife döneminde de olmadı ama sonrası echul işde o parçalayacak olanlara senin lişiğin yoktur manası çıkmalıdır
akarpir Yazdı:
insanlara sanki bakın resuller bu gibi işler yapmaz onun için sizde dikkat edin bu resulden diye sazanlık yapıp dalmayın her duyduğunuza der gibi.
kullarıma sözün en güzelini sölesinler sonra şeytan aralarına yamukluk sokar ayeti ile sazannlık kelimesi ile aramıza girebilecek yamuğun sanırsam farkına varamadın ama olsun bizler müslülmanca karşılıyıp ne kendimizi ne kardeşlerimizi şeytan tesirine sokarız senin canın saolsun
akarpir Yazdı:
arkadaşım, anlattığım konu ile son kısımda verdiğin ayetleri hangi düşünce için bağlamaya çalıştın anlamadım
son sözüm olarak kulluk sadece kurana bağlı olarak yapılırsa kulluk olur
Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara "Allah'ı bırakıp bana kullar olun" desin. O ancak şöyle der: "Öğrettiğiniz şu Kitap'a ve okuyup araştırdıklarınıza dayanarak benliklerini Allah'a adamış kullar/Rabbânîler olun!" (ÂLİ IMRÂN suresi 79. ayet)
bu ayeti birde şu ayetle beraber anlamaya çalışalım
Allahın indrdiği ile hükmetmeyenler kafirdir
ilk verdiğim ayette kulluğu nerden yapıcağımızı ikinci ayettede hükümsel alanın yalnızca Allahda olduğunu yazdım ikisi birleştiğinde kulluk hükmedenin dairesinde olursa kulluk olur manasını verdim
Katılma Tarihi: 15 ocak 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 106
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Muvahhid Yazdı:
ayrıca Allah'ın bize uymamız için indirdiği o tertemiz ayetlerini tekrar Allah'a okumak hemde ne dediğini anlamadan size ne kadar anlamlı geliyor merak ediyorum, inandığım o ki o ayetlere Allah'ın değil beşerin ihtiyacı olduğudur.
Muhabbetle
namazda kuran okunacağını kuranın bir zikr olduğu herkesce bilinir namaz sadece kuran okumakla icra edilmezki tesbih içerikli hamd içerikli niyaz içerikli ayetlerde okunur kuran ayetlerinin okunmasının amacı ise insanların kuran ayetlerini unutmaması adına diye düşünüyorum
Katılma Tarihi: 15 ocak 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 106
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam akarpir sana minnet borcuyum bana ali imrana bakarken bir bakış açısı daha kattın için
kardeşim öncelikle kuranı kerimin bir metodu olan geçmiş zamanda gösterip lakin o olayın gelecekde olacxağı mesela tebbet yeda ebi lehebin ve tebbe
çevirisi ebu lehebin elleri kurudu ebu leheb Allaha inanan bir kul idi lakin ortak koşuyordu sadece Allaha itaat ona gelmiyordu.
Ebuleheb`in iki eli/iki gücü ve kendisi kesinlikle yok olacak, helâk olacak, kuruyup gidecek, malı ve kazancı (edindiği gücü, kurduğu teşkilâtı ve çevresi) ona yarar sağlamayacak.
Bir çok tefsir ve mealde birinci ayet, “Ebuleheb`in iki eli kurusun!” diye beddua anlamı vererek açıklanmıştır. Bunun sebebi klâsik Arap dilinde haber cümlesinin veya haber kipinin inşa veya dilek kipi olarak da anlaşılabilme özelliğidir. Böylece haber cümlesi, kendi anlamı yanında dua ya da beddua anlamı da kazanabilmektedir. Örnek olarak, “رضى اللّه عنه Radıallahü anhü” ifadesinin esas anlamı “Allah ondan razı oldu” demek iken, Arap dilinin yukarıda açıklanan özelliği gereği “Allah ondan razı olsun” anlamıyla anlaşılır. Yine “ رحمه اللّه Rahımehüllahü” ifadesi de “Allah ona rahmet etti” demek olmasına rağmen “Allah ona rahmet etsin” anlamıyla anlaşılır ve söylenir. Beddua anlamına ise “لعنه اللّه leanehüllahü” ifadesi örnek olarak verilebilir. Esas anlamı “Allah ona lânet etti” demek olan bu ifade de “Allah ona lânet etsin” anlamıyla söylenir ve anlaşılır.
“تبّت Tebbet” kelimesinin kalıp anlamı “kurudu, yok oldu, helâk oldu” demektir. Bu kelime de haber cümlesi içinde kullanılınca, yukarıdaki örneklerdeki gibi “Kurusun, yok olsun, helâk olsun” anlamında beddua olarak kullanılabilir. Ancak burada “tebbet” sözcüğünü beddua manasıyla Allah`a yakıştırıp, Allah`ın gerekeni yapmaktan acizmiş gibi “Ebuleheb`in iki eli kurusun” diye beddua etmesi anlamlı değildir. Lütuf da kahır da kendisine ait olan Allah, bunları kimden isteyecektir? Allah`ın dua ya da beddua etmesi, iyi ya da kötü bir şey istemesi söz konusu olamaz. O, her şeyi kendisi yapar. Dolayısıyla bu tip sözcüklerin, ister dua, ister beddua anlamında olsun Allah için kullanılması akıl ve mantık dışıdır.
Burada tutulacak yol; Kur`an`ın bir çok ayetinde olduğu gibi, bu ayette de, anlatılan olayın ileride gerçekleşeceği kesin olduğundan cümlede gelecek zaman kipi yerine geçmiş zaman kipinin kullanılmış olduğunu düşünmektir. Yani, Ebuleheb`in güçlerinin ileride kesinlikle yok olacağı, kendisinin de kesinlikle helâk olacağı kastedilmiş ve ayet “Ebuleheb`in iki gücü ve kendisi yok oldu, helâk oldu” şeklinde geçmiş zaman kipiyle indirilmiştir.
Bunun Kur`an`daki yüzlerce örneğinden biri olan Kamer suresinin 1. ayetindeki “انشقّ inşekka” (yarıldı) sözcüğü, “gelecekte muhakkak yarılacak” anlamında kabul edilmediği için, sonradan bir takım uyduruk rivayetler ortaya çıkmış ve İslâm tarihine “Şakkı kamer (Ay`ın yarılması)” mucizesi diye bir mucize hediye edilmiştir.
Bu konuya örnek olarak, Rahman; 37, Hakka; 14-16, İnşikak; 1-5, İnfitar; 1-4, Nahl; 1, A`râf; 38, 39, 44, 50, Duha; 3, Neml; 87 ve Zümer; 68-74. ayetleri gösterilebilir.
Özellikle Zümer suresinin 68-74. Ayetlerine dikkat edilecek vurgulu fillerin tümünü geçmiş zamanlı olduğu görülmektedir.
Zümer; 68-74: Ve sûra نفخ üflendi. Allah`ın dilediklerinin dışında göklerde kim
var, yerde kim varsa hemen çarpılıp صعق yıkıldı.. Sonra ona
bir daha نفخ üflendi. Hemen onlar da kalkmış bakıyorlardır/
bekliyorlardır.
Ve yer, Rabbinin nuru ile اشرقت parladı. Kitap وضع kondu,
peygamberler ve şahitler جىء getirildi ve onlar zulme
uğramadan aralarında hak ile hüküm قضى verildi.
Ne amel yaptıysa herkese karşılığı tam olarak وفّيت ödendi. Ve
O (Allah), onların yaptıklarını en iyi şekilde bilendir.
İnkâr edenler cehenneme bölük bölük سيق sevkedildi. Nihayet
oraya جاؤها vardıklarında kapıları فتحت açıldı ve bekçileri
onlara: "İçinizden size Rabbinizin ayetlerini okuyan, bu
gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler
gelmedi mi?" قال dediler. Onlar da: "Evet geldi" قالوا dediler.
Ve lakin kâfirler üzerine azap kelimesi حقّت hak oldu.
(Onlara): "Sürekli olarak içinde kalmak üzere girin
cehennemin kapılarından" قيل denildi. -Büyüklük
taslayanların yeri ne kötüdür!-
Rablerine karşı takvalı olanlar da cennete bölük bölük سيق
sevk edildi. Nihayet oraya جاؤها vardıkları zaman kapıları
açıldı ve bekçileri onlara: "Selâm sizlere, ne hoşsunuz! Ebedî
olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!" قال dediler.
Ve onlar da: "Hamd olsun o Allah`a ki, bize vaadini doğru
çıkardı ve bizi cennet arzına vâris kıldı. Cennette istediğimiz
yerde oturuyoruz" قالوا dediler. Yapıp edenlerin ödülü ne
güzeldir!-
Ama bu fiiller anlam olarak, “Üflenecek, yıkılacak, parlayacak, konacak, sevk edilecek, diyecekler…” diye gelecek zamanlı olarak anlaşılmalıdır. Bu teknik, tembih (uyarı) amacıyla uygulanır.
Bunun böyle ifadesinin gerekçesi mutlaka ve mutlaka bu işin olacağının beyanıdır. Dilimizde de bazı deyimlerde gelecek zaman yerine geçmiş zaman kipi kullanılmaktadır. Örnek olarak, yapımına azmedilmiş, kesin karar verilmiş şeyler için henüz yapmadan, işe başlamadan bile “onu yaptım, gitti” denir. Ya da yanlış yapmış, hata etmiş birisi için “şimdi hapı yuttu”, “şimdi belâsını buldu” denir. Halbuki kişi henüz yaptığı hatanın, işlediği suçun cezasını tatmamıştır, ileride tadacaktır.
Bu kural, konumuz ayette de söz konusudur. Geçmiş zaman kipi, gelecek zaman olarak anlaşılmalıdır. Bu takdirde ayetin anlamı aynen şöyle olur:
“Ebuleheb`in iki gücü ve kendisi kesinlikle yok olacak, helâk olacak,
kuruyup gidecek, malı ve kazancı (edindiği güç, kurduğu teşkilât) ona
yarar sağlamayacak.”
İbn-i Mes`ud`un ayetteki “وتبّ ve tebbe” kelimesini “وقد تبّ ve Kad tebbe” olarak kıraati/okuması da bu manayı teyit etmektedir.
Ayette geçen “ve tebbe” kelimesi, aslında “kendisi de kurudu” anlamındadır. Yani, “Ebuleheb`in iki eli kuruyacak, kendisi de kuruyacak, yok olacak” demektir.
Ayette geçen “يدا İki el” ifadesinin Cüziyyet Mecaz-ı Mürseli olarak anlaşılması yani iki elin zikri ile bizzat tamamının yani kendisinin kastedilmesi ikinci plândadır.
Buradaki “ يدا İki el” ifadesi Ebuleheb`in iki gücünü temsil etmektedir ki 2. ayet bu güçleri; “ماله وما كسب malı ve kazandığı şeyler” olarak açıklamaktadır. Ebuleheb`in varlıklı bir kişi olduğu gerçeğinden hareketle, “kazandığı şeyler” ile kastedilenlerin; Ebuleheb`in çevresi, kurduğu teşkilât, yetiştirdiği militanlar ve oğulları-uşakları olduğu akıl yoluyla söylenebilir. Kur`an`da “يد el” yakıştırması ile “قدرة güç”ün kastedildiği bir çok örnek vardır: Fetih; 10, Âl-i Imran; 73, Hadid; 29, Ya Sin; 83, Mülk; 1 ve Sad; 75. hakkı yılmaz tebbet suresi tebyini
Bu sure, gaybe dair (geleceğe yönelik) bir haber vererek de bir mucize sergilemiştir. Surede Ebuleheb ve karısının iman etmeyecekleri ve cehennemlik oldukları bildirilmiştir. Gerçekten de bu surenin inişinden sonra, daha 15 sene yaşayan Ebuleheb, ölünceye kadar iman etmemiştir. Kur`an`ın inmeye devam ettiği yıllarda herkes tarafından görülen bu mucize, Muhammed`in peygamberliğinin de apaçık delillerinden biridir.
hani başka bir ayettede dinlerini parça parça edenlerle senin ilişiğin yokturayeti var ya bu ayet geleceği vurgular resul zamanında dinde bölünme yoktu ondan sonraki 4 halife döneminde de olmadı ama sonrası echul işde o parçalayacak olanlara senin lişiğin yoktur manası çıkmalıdır
akarpir Yazdı:
insanlara sanki bakın resuller bu gibi işler yapmaz onun için sizde dikkat edin bu resulden diye sazanlık yapıp dalmayın her duyduğunuza der gibi.
kullarıma sözün en güzelini sölesinler sonra şeytan aralarına yamukluk sokar ayeti ile sazannlık kelimesi ile aramıza girebilecek yamuğun sanırsam farkına varamadın ama olsun bizler müslülmanca karşılıyıp ne kendimizi ne kardeşlerimizi şeytan tesirine sokarız senin canın saolsun
akarpir Yazdı:
arkadaşım, anlattığım konu ile son kısımda verdiğin ayetleri hangi düşünce için bağlamaya çalıştın anlamadım
son sözüm olarak kulluk sadece kurana bağlı olarak yapılırsa kulluk olur
Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara "Allah'ı bırakıp bana kullar olun" desin. O ancak şöyle der: "Öğrettiğiniz şu Kitap'a ve okuyup araştırdıklarınıza dayanarak benliklerini Allah'a adamış kullar/Rabbânîler olun!" (ÂLİ IMRÂN suresi 79. ayet)
bu ayeti birde şu ayetle beraber anlamaya çalışalım
Allahın indrdiği ile hükmetmeyenler kafirdir
ilk verdiğim ayette kulluğu nerden yapıcağımızı ikinci ayettede hükümsel alanın yalnızca Allahda olduğunu yazdım ikisi birleştiğinde kulluk hükmedenin dairesinde olursa kulluk olur manasını verdim
Ebu Lehep için "yedé(ni)" iki elin, Allah içinse her defasında "yed" bir elin kullnıldığına dikkat! İnsan söz konusu olduğunda devamlı "yedé(ni)", Allah söz konusu olduğunda ise hep "yed"... İnsan yaptıklarını genelde elleriyle yaptığından insanın iki eli, kendisini temsilediyor. Yedullâh da Allah'ın bizzat kendisi veya gücüdür.
Bir diğer husus da, "Dinini parçalamak", inancında müşrik olmakla eşanlamlıdır. Müşrikler, Kitap ehli ve munafıklar da dinlerini parçalayanlardır. Dinlerini parçalayanlar her zaman olmuş vede olacaktır. Dolayısıyla Allah'ın Resulü ve ilk dört halife zamanında da bunlar mevcuttu.
insanlara sanki bakın resuller bu gibi işler yapmaz onun için sizde dikkat edin bu resulden diye sazanlık yapıp dalmayın her duyduğunuza der gibi.
kullarıma sözün en güzelini sölesinler sonra şeytan aralarına yamukluk sokar ayeti ile sazannlık kelimesi ile aramıza girebilecek yamuğun sanırsam farkına varamadın ama olsun bizler müslülmanca karşılıyıp ne kendimizi ne kardeşlerimizi şeytan tesirine sokarız senin canın saolsun
selam
Beyyine84 kardeşim iletimde yazdığım sazanlık sözü senin için değil, her duyduğu hadisi resulden geldi diye, körü körüne kabul etme adına söylenmiş bir sözdü, yanlış anlaşıldım :-) yinede özür dilerim.
Bu arada bizim ali imran/79 ve maide 116 güme gitmesin.! Bu iki ayette benzer konu faklı varyasyonla anlatılıyor ama mealler arasında anlamı farklılaştıran farklar var. Ali İmran/79 daki "ALLAH'I BIRAKIP BANA KUL OLUN" mu, yoksa "ALLAH'IN YANISIRA BANADA KUL OLUN" mu.? bu iki cümle bana göre birbirinden çok farklı. (birinin karşılığı günümüzde söyleniyor, ama birinin karşılığını görmek imkansız)
ayrıca Allah'ın bize uymamız için indirdiği o tertemiz ayetlerini tekrar Allah'a okumak hemde ne dediğini anlamadan size ne kadar anlamlı geliyor merak ediyorum, inandığım o ki o ayetlere Allah'ın değil beşerin ihtiyacı olduğudur.
Muhabbetle
Beyyine84 yazdı
namazda kuran okunacağını kuranın bir zikr olduğu herkesce bilinir namaz sadece kuran okumakla icra edilmezki tesbih içerikli hamd içerikli niyaz içerikli ayetlerde okunur kuran ayetlerinin okunmasının amacı ise insanların kuran ayetlerini unutmaması adına diye düşünüyorum
Merhaba Beyyine84 Bizi herkesce bilinen değil, Allah tarafından uygun görülen ve emredilen bağlar,herkesin bildiği Allah'ın vahy'ine ters düşmüyorsa mesele yok, Ancak yinede herkese değil Allah'a uymamız şarttır önem olan bu değil mi ayrıca namaz de okunması gereken tesbih,hamd ve niyaz içerikli ayetleri verebilirmisiniz, ve kur'an ayetlerinin ezberlenmek için değil sizinde kabulleneceğiniz üzre yaşamsal alanda pratize edilmesi içindir ki bu da ancak salat ile mümkün olabilir
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma