Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Sinan
Tabiki benim yazdıklarım/yazacaklarım da senin de ifade ettiğin gibi sadece bir bakış açısı. Değişik bakış açılarını ortaya koyalım, sonrasında inşaAllah doğruyu beraberce bulalım. Hakkında “az bir bilgi” verilen bu konuda kesin bir neticeye varamayacağımız muhakkak ama biz yine de bu konudaki görüşlerimiz yazalım. Tabiki en doğrusunu Allah bilir.
Senin yazdıklarının tesiriyle “üfürme/üfleme” kavramlarını incelemenin konuyu inceleme ve anlama adına belki faydalı olabileceği fikri oluştu bende.
Ayetlere bakalım. Rabbimiz bu “üfürme/üfleme” kavramını başka yerlerde acaba nasıl kullanmış? “Üfürme/Üflenme” ile kastedilen bir parçanın bütünden kopması, ayrılması ve sonra ayrı bir birime nakledilmesi mi demek yoksa bir mekanizmanın işler hale getirilmesi mi demek?
Aşağıdaki ayet pasajı Sur Borusu (!)’na üflenmesiyle alakalı. Gerçi borudan falan bahsedilmiyor. Bu “boru” lafını kim çıkarmış, o da başka bir konu. İnsanlar neye üfler? Boru gibi olan nesnelere. Buradan da üflenecek olan Surun boru tipinde olduğu gibi ilkel bir kanaat ortaya konmuş olabilir. Şimdi bunu geçelim ve Ayetlere beraberce bakalım.
Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O'dur. "Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O'nun. sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur. O'dur Hakîm, O'dur Habîr. (En am 73)
O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde dalgalanırlar. sûra da üflenmiştir; hepsini bir araya toplamışızdır. (Kehf 99)
O gün sûra üfrülür ve günahkârları o gün gözleri gömgök bir halde haşrederiz. (Taha 102)
Sûra üfürüldüğünde, aralarında artık soy-sop/şuna-buna mensup olmalar söz konusu edilemez. Birbirlerini soruşturamazlar da. (Muminun 101)
Sûra üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği dışında herkes, göklerdekiler, yerdekiler dehşet içinde kalacaktır. Hepsi boynunu bükmüş bir halde O'nun huzuruna gelir. (Neml 87)
Sûra üfürülmüştür! Bak, işte kabirlerden, Rablerine doğru akın akın gidiyorlar. (Yasin 51)
Ve sûra üflendi. İşte bu, geleceği vaat edilen gündür. (Kaf 20)
Sûra bir üfleyişle üflendiğinde. (Hakka 13)
Sûra üfürüldüğü gün, bölükler halinde geleceksiniz. (Nebe 18)
Rabbimiz Sur İsimli Mekanizmanın işler hale getirilmesi sözkonusu olduğu an “üflemek” tabirini kullanıyor. Bu ayetlerde görüldüğü gibi üflemek demek bir bütünden bir parçanın kopup/ayrılıp da bir birime nakledilmesi demek değil. Burada üflemek tabiri mekanizmayı, sistemi, planı yürürlüğe koymak, harekete geçirmek veya işler hale getirmek demektir. Yada düğmeye basmak demektir. Görüldüğü üzere Üflemek tabiri tamamen mecazi bir kavramdır.
Dikkat edilirse, Hayat verirken üflemek kavramı var ve hayat alırken de üflemek kavramı var. İnsan yaratılırken Allah Ruhundan üflüyor, insanın ve evrenimizin canını alırken de üflüyor. Sadece mekanizmalar farklı ama her ikisinde de Allah’tan kopup ayrılan ve başka birisine nakledilen bir parça sözkonusu değil. Her iki durumda da “düğmeye basma” gerçeği var.
Şimdi de “üflemek” teriminin geçtiği başka iki ayete bakalım. Bu iki ayette Hz. İsa çamurdan kuş benzeri bir şey yapıyor. Ve ona üflüyor. O çamurdan yapılmış nesne birden canlanıyor ve kuş oluveriyor.
Onu, Beniisrail’e şöyle konuşan bir resul yapacak: “Şu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir mucize getirdim: Ben, çamurdan, kuş görünümünde birşey yapar, ona üflerim de Allah’ın izniyle kuş oluverir... (Ali İmran 49)
Hani, Allah şöyle demişti: "Ey Meryem'in oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhulkudüs'le desteklemiştim, beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana Kitap'ı, hikmeti, Tevrat'ı, İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş görünümünde bir şey yaratıyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluyordu…. (Maide 110)
Bu iki ayette de aynı gerçeği görüyoruz. Hz. İsa çamurdan yapmış olduğu o nesneye kendisinden bir parça nakletmiyor. Sadece Allah’ın izniyle onun canlanması için düğmeye basıyor. Böylece çamur kuş olarak hayat buluyor.
Sur mekanizmasını işler hale getirmede nasıl üflemek terimi kullanılmışsa burada da üflemek terimi kullanılmış. Demek ki üflemek ile kastedilen şey bir birimin Canlanmasını, Hayat Bulmasını, Fonksiyonel Hale gelmesini temin etmek yada bu fonksiyonel hali sonlandırma adına bir sistemi devreye sokmak. Hayat vermek ve Almak. Canlandırmak ve Öldürmek.
Şimdi konumuzla ilgili olan asıl ayetlere bakalım. Rabbimiz biz insanlara Ruhunu üflememiş, Ruhundan (minel Ruhi) üflemiş. Bu ikisi arasında çok fark var. İlki iddia edilirse, allah’ın kendi Ruhunu her birim için parçalara ayırıp birimlere tahsis ettiği söylenmiş olur. Ama ikinci durum göz önünde bulundurulursa Rabbimizin biz insanlara Hayatından hayat bağışladığı, Canlılığından Can verdiği gerçeği ortaya çıkar. Şimdi ayetlere bakalım:
"Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın." (Hicr 29)
Sonra ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için, işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az şükredersiniz. (Secde 9)
"Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin!” (Sad 72)
Ve Allah, ırzını bir kale gibi koruyan İmran kızı Meryem'i de örnek verdi. Biz onun içine ruhumuzdan üfledik. Ve o, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdikledi de içten bağlananlardan oldu. (Tahrim 12)
Ve o, cinsiyet organını/ırzını titizlikle koruyan kadın. Onun bağrına ruhumuzdan üfledik de kendisini ve oğlunu âlemler için bir mucize yaptık. (Enbiya 91)
Bu ayetlerde geçen “üfürme”, “üfleme” terimleri de diğer ayetlerde geçtiği gibi tamamen mecazi. Ne üfleyen var ne de üflenen. Mecazi bir anlatım tercih edilmiş. Simge Dili kullanılmış. Çünkü bizim terimlerimiz bizim dünyamızdaki hadiselerle alakalı. Algı sınırlarımızı aşan bu tip konularda mecazi anlatıma başvurulması anlaşılmaz bir şey değil.
Bu son ayetlerde de Rabbimiz kendi Ruhunu her bir birime özel parçalara ayırıp, birime özgü bir ruh parçası haline getirip, herkes özgü ayrı bir mini ruh durumu oluşturduğu gibi bir konu asla yok. Böyle bir durumu, neticeyi üstteki incelemeden ve bu ayetlerden çıkarabilmek mümkün değil. Bu ayetlerden de görmekteyiz ki Rabbimiz bizim CANlanmamız ve HAYat bulmamız, ŞUURlanmamız ve BİLİNÇlenmemiz adına düğmeye basıyor.
Bu canlanmada kaynak Allah. Allah’ın HAY sıfatı. Bu Allah’ın HAY sıfatının birimler üzerinde tesir icra etmesini temin ederken kullanılan terim “üflemek”, “üflenmek”.
Sonuçta, Ruh bir vahiy, bir ilahi emirdir diyen arkadaşlarımız var. Ruh Allah’ın zatıyla direkt alakalı olmayan ama Ondan kaynaklanan ve Canlılık veren ilahi Bir akımdır diyen arkadaşlarımız var. Ve ek olarak da en son bu inceleme var. Tabiki en doğrusunu Allah bilir. Ama Hiçbir ayette Ruhun Allah’a ulaştırılması gereken bir şey olduğu konusu asla yok. Ayetlerin hiçbirisinde Nirvanacılık anlayışına delil yok.
17:85 Sana ruhtan soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir."
Saygılar
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|