Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
adalet ve kıst kavramları arasındaki ince farktan bahseden bir makaleden bir alıntı ....hüseyin hatemi den...
III- Adalet Kavramı
Yukarıda da belirttiğimiz gibi; İslâm da adaletin iki boyutu
vardır. Esase Yunan hakîmleri de bu iki boyutlu adalet
anlayışını, Mısır ve Filistin yöresinde ve "her kavme kendi
diliyle peygamber gönderildiğine göre", kendi kültür
çevrelerinde tebliğ edilen ilâhî vahy'den, ilâhî hikmet'ten
iktibas ederek tebliğ etmişlerdir. Kur'an-ı Kerîm’de,
eşitlik adaleti "adl" terimi ile, "istihkak, liyakat ve oran
adaleti" ise "kıst" terimi ile ifade edilir. İnsan hakları
alanı; eşitlik adalet alanıdır. Dil, din, cins, ırk ayırımı
yapılmaksızın bütün insanlar arasında, insan hakları
açısından, tam bir eşitlik sağlanmalıdır (Hucûrât, 13).
İslâm Şeraiti'nde insanı "zekâ sahibi ve konuşan davar"
hükmünde tutmak, Roma Hukuku ve diğer Hukuk çevrelerinde
olduğu gibi "kölelik" kurumu yoktur. Bunun yerini savaş
esirlerinin toplum içinde bakım ve gözetimlerini ve toplum
ile bütünleşmelerini sağlayan bir "koruyucu aile" kurumu
kabul edilmiştir. Âdil olan kamu haklarından yoksul olmayan
aile reisleri; Devlet gözetimi altında, köleler aile içine
kabul eder, yediğinden yedirir, giydiğinden giydirir. "Köle"
kadınlardan, kendi rızası ve evlenme idaresi olmaksızın
cinsî istifade imkânı yoktur, çünkü her şeyden önce "köle
kadın" diye bir şey yoktur, "köle erkek" de olmadığı gibi! "Milket-i
yemân" terimi, "sağ elinin mülkü" ve daha sonra da "mülkiyet
hakkı konusu: mal" anlamında değildir. "mülk"; Kur'an-ı
Kerim’de "egemenlik, iktidar, yetki" anlamına gelir. "Milket-i
yemân"; Özel Hukuk anlamında mülkiyet hakkını değil,
"koruyucu aile reisi"nin gözetim yetkisini ifade eder.
"Savaş esîresi" ile; onun rızası olmaksızın evlenilemez,
sadece, "mehr" (sadak) taahhüdüne gerek olmaz. Bunun sebebi
de şudur: Savaş esirinin bakımı esasen koruyucu aile reisine
düşmektedir. Böyle olunca da, evlendikten sonra boşasa bile,
esasen mehr taahhüdüne gerek yoktur, bakım yükümü devam
etmektedir. İşte "esîre" ile "hürr" kadın nikâhı arasındaki
fark bundan ibarettir (Nisa, 4/25). Başkalarının gözetiminde
bulunan kadın savaş tutsakları nasıl nikâh edilirse, kendi
gözetimindeki kadın da ancak nikâh edilir
Eşitlik adaleti alanının istisnası yoktur.
İstihkak ve liyakat adaleti alanı ise "kıst" alanıdır.
Kıstsız adl, doğru yoldan "udûl" (sapma) anlamını verir. Adl
kıst da doğrudan doğruya zulümdür. Bu sebeple; istihkak ve
liyakat adaleti riayet edene "muksıt", bu adalete riayet
etmeyip zalim olana "kaasıt" denir (Cinn, 72/14-15 ve Maide
5/42, Hucurât 49/9, Mumtahine 60/8'e bakınız. Yine bkz:
Kureşî, Kaamus-i Kur'an, "Kıst" maddesi). Kıst; eşitlik
adaletinden sonra gelen "oran adaleti"dir. "Mîzan"
gerektirir (Rahman, 55/9; Hadîd 57/ 25; Hûd 11/85; En’âm
6/152). İnsanlar arasında sadece "adl" boyutu ile hükmetmek
yetmez, "kıst" ile de hükmetmesini bilmek gerekir (Maide,
5/42; Nisa' 4/58).
Şu halde; bugün "Hukuk Devleti" adını
verdiğimiz "Adalet Devleti" düzeninin sağlanabilmesi için,
"adl" ve "kıst"ı bilen yöneticilere ihtiyaç vardır. "Adl"i
bilmek kolaydır, "kıst"i bilmek ise, "ulemâ-i kaaimen
bil-kıst" bilgisine ihtiyaç gösterir.
Hukuk Devleti; "Adalet'i gerçekleştirebilen
Devlet" olduğuna göre; adaletin "adl" ve "kıst" boyutlarını
gerçekleştiremeyen bir Devlet; "Hukuk Devleti" olamaz.
Bunun için de her şeyden önce "adalet" kavramının doğru
bilgisine ihtiyaç vardır. Adaletin ne olduğu bilinmeksizin,
adaletin gerçekleştirilebileceği ümidine de yer olmaz.
"Eşitlik adaleti"nin insan hakları alanında yürürlükte
olduğunu mükerreren söyledik. Oran adaleti'nin, "kıst"in
uygulama alanı neresidir? "Kıst"; kamu görevlerinin
dağıtımında söz konusu olur. Çünkü kamu görevlerinin
dağıtımı alanı; insan hakları alanı değildir. Velâyet-i
emr’in icrâsı; eşitlik ilkesini değil liyakat ve ehliyet
ilkesini ilgilendirir. Kur'an-ı Kerîm; "emanetleri ehline
tevdi' edin!" buyurur (Nisa, 4/58). "Kıst" ilkesinin ikinci
uygulama alanı "cezalandırma" alanıdır. Cezalar ve
cezalandırılma, "insan hakkının tanınması ve sağlanması"
demek değildir. "Müstahık" olduğu ölçüde cezalandırılmak,
her şeyden önce, cezalandırılanın değil, diğer toplum
bireylerinin insan hakkının güvencesidir. Bu alanda
cezalandırılanın insan hakkı; sanığı koruyan ilkelerde ve
suçlu olduğu sabit olana bile işkence yapılamayışı ve
insanlık onuruna aykırı ceza verilemeyişinde kendisini
gösterir.
"Kıst"ın bir önemli uygulama alanı da, Mâûn
düzeninde herkese insanlık onuruna yakışan hayat seviyesi
sağladıktan sonra; herkese emeğinin karşılığı da
verilebilmesidir.
Bir toplum düzeninde "adl" sağlanmadıkça, o
düzen "Hukuk Devleti" olarak nitelendirilemez. "Kıst"
sağlanmadıkça da yine o düzen kâmil bir Hukuk Devleti
olamaz.
http://www.tekamul.net/islam/Islamda_Insan_Hakki.html
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|