HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: edip yükseli müşrik ilan eden müşrikler Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
molla
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 12 haziran 2005
Gönderilenler: 50
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı molla

selamlar..

edip yüksel adlı zatı şerifi tanımayan yoktur galiba bide 19 larını unutmayalım. öncelikle edipi kendi sözlerinden bi tanıyalım.

Alıntı:
Bu adam daha düne kadar sahte ve yalancı peygamber Reşat Halife’ye biat ediyor, onun temsilciliğini yapıyordu. Reşat Halife öldürüldükten sonra kendisine Cebrâil Aleyhisselâm’ın geldiğini, “Üç kırkbir” sesi işittiğini söylüyor.

Bu söz küfürdür. Onun bu sözünü şu Âyet-i kerime ile çürüttük.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, o Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzâb: 40)

Bu Âyet-i kerime Resulullah Aleyhisselâm’ın son Resul olduğunu beyan ederken bu adamın Resullere mahsus olan “Vahyolundu” demesi küfrüne delâlet eder.(edipe yapılan bir eleştiri)


Muhammed tüm insanlığa ve cinlere gönderilen son kitabı, yani Kuran'ı alan son peygamberdir. Ancak, ÖZEL vahiy, Muhammed peygamber ile bitmemiştir. Özel vahiy sadece peygamberlere özgü bir şey değildir. Örneğin peygamber olmadğı halde Musa'nın annesi vahiy aldı (28:7; 20:38). Isa'nın havarileri vahiy aldı (5:111). Yer ve gökler vahiy aliyor (41:12). Arılara bile Allah vahyediyor (16:68). Bu anlayışa göre, Musa'nın annesi, Isa'nın havarileri peygamberdi. Hatta bugün vahiy alan milyarlarca arıların hepsi birer peygamber olmalı!(edipin cevabı)

edip yüksel 19 bağlamında sadece tevbe suresinin son iki ayetini inkar etniyor bunun yanında bir çok insana (özelliklede 19 culuğun kurucusu reşat halifeye) vahiy gelebileceğini idda ediyor. hatta bunu uzun seneler boyuncada savunmuştur.

açıkçası edipin bu konudaki iddaları iskenderin iddalarına benzer ve benzer tezleri savunurlar. bu noktada acaba bunlar birbirinden copy/paste mi yapmış denebilir. her ne kadar kimse iskenderin eline su dökemesede ben bunları iskenderin edipten birazcık arakladığını düşünüyorum. TV den izlediğimiz daha arapça bilmeyen iskender bu klasta birisi değil. edip ise  gerçekten zeki ama erbakan gibi aklını fazla boş işlere yoran biri. neyse fazla siyaset yapmadan konuya dönelim.

evet edipin iddaları yukardaki gibi bu konuda fazla yorum yapmıyor ve hesabını rabbime verecektir diyorum.

şimdi birazda edipi kafir yerine koyanları biraz irdeleyelim. bu kişiler edip in tevbe suresinin son iki ayetini inkar etmesi ile onu kafir ilan etmiştir, insan iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırmalı, ancak bu kişilerin bir kafir ilan ettikleri bir başka kesim ise buharinin hadislerini inkar edenler.

şimdi bakalım buhari ne diyor:

"Keçinin yemesi sonucu Kuran'dan çıkan taşlama ayetini Ömer Kuran'a tekrar sokmak istedi; ancak halkın dedikodusundan korktuğu için cesaret edemedi" (Buhari 53/5; 54/9; 83/3; 93/21; Muslim, Hudud 8/1431; Ebu Davut 41/1; Itkan 2/34).

eğer hadisin aktarımı gerçekten böyle ise yani buhari böyle naklettiyse buharide kuranın bütünlüğünü inkar ediyor. hatta diyorki:

“Herhangi bir hadisi Sahih’e dahil etmezden önce yıkanıp iki rekat namaz kılarak, Allah’a istihârede Bulunup manevi bir işaret aramış, ondan sonra hadisin sıhhatine hükmetmiştir”. (kuran-tekrehber.com sitesinden alıntı)

görüldüğü gibi buharide kendisine bir bir çeşit vahiy geldiğini idda etmekte.

ama nasıl oluyorsa ehli ünnet vel cemaat buhariyi memnuniyetle kabul edip ona sımsıkı sarılırken edipi kafir ilan ediyor. bir başka tezat ise hem buharinin hadislerini reddenleri kafir ilan edip hemde aynı buhari gibi kuranın bütünlüğünü reddeden edipi kafir ilan ediyor. işin vahim tarafı  bu hadisleri reddetsekte kabul etsekte otomatikman kafir oluyoruz.

benim önerim madem her halukarda kafir oluyoruz o zaman gelin dünyevi zevklere kapılıp bari bu dünyada günümüzü gün edelim.

aslında burada edip ve buhari benzer şeyleri savunuyor edip kuranı fazla bulurken buhari eksik buluyor. edip reşat halifesine vahiy geldiğini idda ederken buharide kendine vahiy geldiğini idda ediyor. ama nedense edip kimseye bir türlü yaranamıyor. belki şu andan 1000 sene sonra başka bir kavim gelir edipin itikad olduğunu söyler aksini idda edenleriyse kafir yapar

edipin şansı varsa bunlara yakalnmaz ah bir yakalanırsaaa o zaman o zaman vah edipin başıa gelenler. sadece o mu belki bizlerde payımızı alırız. hazır elleri kana deymişken kuranı tek kaynak seçtik diye bunlar bize karşı bi cihad ilan eder bizleride aradan çıkarırlarsa işte o zaman hiç şaşırmayın.

Yukarı dön Göster molla's Profil Diğer Mesajlarını Ara: molla
 
radyoman
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 09 mart 2005
Yer: Antigua And Barbuda
Gönderilenler: 362
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı radyoman

molla Yazdı:

......................edip yüksel 19 bağlamında sadece tevbe suresinin son iki ayetini inkar etniyor bunun yanında bir çok insana (özelliklede 19 culuğun kurucusu reşat halifeye) vahiy gelebileceğini idda ediyor. hatta bunu uzun seneler boyuncada savunmuştur.

açıkçası edipin bu konudaki iddaları iskenderin iddalarına benzer ve benzer tezleri savunurlar. bu noktada acaba bunlar birbirinden copy/paste mi yapmış denebilir. her ne kadar kimse iskenderin eline su dökemesede ben bunları iskenderin edipten birazcık arakladığını düşünüyorum. TV den izlediğimiz daha arapça bilmeyen iskender bu klasta birisi değil. edip ise  gerçekten zeki ama erbakan gibi aklını fazla boş işlere yoran biri. neyse fazla siyaset yapmadan konuya dönelim.

evet edipin iddaları yukardaki gibi bu konuda fazla yorum yapmıyor ve hesabını rabbime verecektir diyorum.

şimdi birazda edipi kafir yerine koyanları biraz irdeleyelim. bu kişiler edip in tevbe suresinin son iki ayetini inkar etmesi ile onu kafir ilan etmiştir, insan iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırmalı, ancak bu kişilerin bir kafir ilan ettikleri bir başka kesim ise buharinin hadislerini inkar edenler.

şimdi bakalım buhari ne diyor:

"Keçinin yemesi sonucu Kuran'dan çıkan taşlama ayetini Ömer Kuran'a tekrar sokmak istedi; ancak halkın dedikodusundan korktuğu için cesaret edemedi" (Buhari 53/5; 54/9; 83/3; 93/21; Muslim, Hudud 8/1431; Ebu Davut 41/1; Itkan 2/34).

eğer hadisin aktarımı gerçekten böyle ise yani buhari böyle naklettiyse buharide kuranın bütünlüğünü inkar ediyor. hatta diyorki:

“Herhangi bir hadisi Sahih’e dahil etmezden önce yıkanıp iki rekat namaz kılarak, Allah’a istihârede Bulunup manevi bir işaret aramış, ondan sonra hadisin sıhhatine hükmetmiştir”. (kuran-tekrehber.com sitesinden alıntı)

görüldüğü gibi buharide kendisine bir bir çeşit vahiy geldiğini idda etmekte.

ama nasıl oluyorsa ehli ünnet vel cemaat buhariyi memnuniyetle kabul edip ona sımsıkı sarılırken edipi kafir ilan ediyor. bir başka tezat ise hem buharinin hadislerini reddenleri kafir ilan edip hemde aynı buhari gibi kuranın bütünlüğünü reddeden edipi kafir ilan ediyor. işin vahim tarafı  bu hadisleri reddetsekte kabul etsekte otomatikman kafir oluyoruz.

benim önerim madem her halukarda kafir oluyoruz o zaman gelin dünyevi zevklere kapılıp bari bu dünyada günümüzü gün edelim.

aslında burada edip ve buhari benzer şeyleri savunuyor edip kuranı fazla bulurken buhari eksik buluyor. edip reşat halifesine vahiy geldiğini idda ederken buharide kendine vahiy geldiğini idda ediyor. ama nedense edip kimseye bir türlü yaranamıyor. belki şu andan 1000 sene sonra başka bir kavim gelir edipin itikad olduğunu söyler aksini idda edenleriyse kafir yapar

edipin şansı varsa bunlara yakalnmaz ah bir yakalanırsaaa o zaman o zaman vah edipin başıa gelenler. sadece o mu belki bizlerde payımızı alırız. hazır elleri kana deymişken kuranı tek kaynak seçtik diye bunlar bize karşı bi cihad ilan eder bizleride aradan çıkarırlarsa işte o zaman hiç şaşırmayın.

Molla sen vurmamis oldurmussun dost. Iki ayet fazla diyene kafir derler. Ama bir ayet eksik diyeni goklere cikarip yanina birde HZ lafi koyacaklar nerdeyse.

radyoman



__________________
43/44 Dogrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir ögüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
Yukarı dön Göster radyoman's Profil Diğer Mesajlarını Ara: radyoman Ziyaret radyoman's Ana Sayfa
 
ilahibilgi
Ozel Grup
Ozel Grup
Simge

Katılma Tarihi: 18 nisan 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 214
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ilahibilgi

Edip Yüksel kimlerin hedefinde?

Bazı insanların Edip Yüksel'i haksız eleştirmesine bir anlam veremiyorum. Bir insanı eleştirmeye hakkımızın olması için önce kendini tanımalı veya eserlerini okumamız gerek! 3/41 sesi işittiğine takılanlar olmuş. Merak edip biri bu ayeti okudu mu acaba?

Bazen ben de içimden (durup-dururken) şunu onlarca kez tekrarlıyorum: 12/22

 وَكَذَل¡ 6;كَ نَجْزِي الْمُحْس 16;نِينَ ...

Öyleyse ben de Edip Yüksel gibi miyim sizce?

Ben, Edip Yüksel'in avukatlığını yapmıyorum fakat şunu açıkyüreklilikle söyleyebilirim ki, dinsiz insanların sahibi olduğu, bu ülke medyalarında "Sadece Kuran" felsefesini savunan iki insan tanıyorum. Edip Yüksel ve Y.Nuri Öztürk. Gerçi Y.Nuri Öztürk'ün 100% Kuran öğretisine bağlı olduğunu iddia edemem, "iki arada - bir derede" kalmış sanki. Mezheplilerin gazabına uğrarım yada kesem boş kalır diye korkuyor olsa gerek. Zira mezhep mukallitlerinin kurduğu ve devam ettirdiği bir ülkede yaşıyor -haklı!

Allah adını kullanarak para kazanan ATALAR DİNİ MUKALLİTLERİ ile (fikri) savaşım veren Edip Yüksel'i, eğer samimi birer "Kuran Talebesi" isek, neden (haksızca) eleştiriyoruz?

Edip Yüksel'in kabul etmediği 2 ayet

9/128 İçinizden size öyle bir elçi gelmiş bulunuyor ki sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size düşkün, inananlara şefkatli, merhametlidir.

9/129 Yüz çevirirlerse de ki: "Tanrı bana yeter! O'ndan başka tanrı yoktur. O'na dayandım; O büyük Arş'ın sahibidir.

Tevbe suresinin son iki ayeti (Kuran'da yeraldığı için ayet diyorum). Edip Yüksel'in iddiası, bu ayetlerde geçen Rahman kelimesinin Hz. Muhammed için/namına kullanılmış olmasıdır ki, Kuran genelinde Rahman sıfatı Allah için kullanılmıştır! Edip Yüksel bunu bir çelişki olarak kabul eder. Rahman Allah'ın sıfatıdır, elçinin değil!

Müslüman ve Hristiyan din adamlarına 19 soru 

Edip Yüksel'in bu eserlerini inceleyenler, "Sadece Kuran" felsefesinin ağır bastığını ve Allah adını kullanarak kesesini dolduran din adamlarına karşı haklı gerekçelerle nasıl eleştirebildiğini ve bu eleştirilere makul bir cevap alamadığını görmüşlerdir. Ben iyi biliyorum ki din ticareti yapanlar, bu ameli onlara Allah emretmedi (9/31,34). Her "Haham, Papaz, Vaiz, Aziz, İmam, Rahip vb." bana göre, birer "ATALAR DİNİ MÜRİTLERİ" dirler! Edip Yüksel bunlarla fikri mücadele veriyor. Şu sıralarda "İSLAMİC REFORM" adlı bir projenin kuruculuğunu yapıyor. Edip Yüksel'i, Allah'ı unutmuş sözde inanan dünya toplumunda hiç kimse sevmiyor!

Bana sorarsanız!

Edip Yüksel'in haklı bir davası var! Allah adını hakkıyle zikretmek ve Allah'ı hakkıyle tanımak/tanıtmak! 2/159 ile bu görev, tüm müminlere verilmiştir. Bunun farkına varanlar, Kuran rehberliğinde - fikri kardeşlik çatısı altında toplanmaktadırlar. Edip Yüksel ve O'nun gibi düşünen diğer müminler bu görevi seve seve üstlerine almışlardır. "SADECE KURAN" mantığıyla hareket edenlere, kimse "Ahmet - Mehmet'in müridi" diyemez!

Bu bağlamda ben, Edip Yüksel'in müridi değilim! Sohbetini izlemiş ve kendisiyle bir ara yazışmalarım olmuştu. Kendisine minnettarım! Çünkü mezhep hipnozundan kurtulup "SADECE KURAN" felsefesinin içime yerleşmesine vesile olmuştu -yani gözümü açtı sağolsun!

Çevirisinde katılmadığım birçok yönleri var! Zaten hiçbir çevirinin 100% yakın anlam taşıdığını iddia edemeyiz. Fakat piyasadaki çevirilerin içinde Kuran'a en yakını bu (Mesaj) gibi! Zira müşkil ayetleri yine başka ayetlerle çözme tekniği ağır basıyor. Bu tekniği (kısmen) kullanan (mezheplilerin etkisinde/baskısında -kısmen- kalmalarına rağmen yakın bir çeviri yapan) 2 çevirmen daha tanıyorum. Y.Nuri Öztürk ve E.Hamdi Yazır.

Edip Yüksel'in eklendiğini yada çıkarıldığını iddia ettiği ayetlere gelince, ben (şahsen) Kuran'ı indiği gibi kabul ediyorum. Tüm mevcut çevirilerde neyse o! Eklenip-çıkarıldığını yada değiştirildiğini iddia etmek gibi bir gaybi hükme varamam. Çünkü ayetlerin inişine şahitlik etmedim! Mantıken düşünürsek Edip Yüksel haklı gibi! Bir peygamber, Allah'tan gayrı "bağışlayıcı-merhametli" olabilir mi ki?

  لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِك 15;مْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّم 18; حَرِيصٌ عَلَيْكُ 05; بِالْمُؤ 18;مِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ 128

  فَإِن تَوَلَّو 18;اْ فَقُلْ حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّل 18;تُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْش 16; الْعَظِي 05;ِ 129

Ama ben dediğim gibi, Kuran'ın bütünlüğüne inanan bir müminim. Bu iki cümlenin Kuran'dan olmadığına dair bir işaret alana dek, "Tevbe Suresi 128-129 ayetleri" olarak kabul edeceğim!

Edip Yüksel'in tasvip etmediğim bir yönü ise din bilgilerini satması. Ben umuyorum ki eserlerinden kazanmış olduklarını yine Allah yolunda harcıyor olsun! Yoksa bizdeki ataperest din tacirlerinden bir farkı kalmıyor!

Son olarak şunu söyleyeyim! Edip Yüksel, çoğunluk kabul etmese de "ATAPEREST İNANCINA" bir darbe vurmuştur. Birçok Kuran talebesinin gözü O'nun uyarıları ile açılmıştır. Bu gerçeğe karşı nankörlük edemeyiz!



__________________
16/4 İnsanı küçük bir damladan yarattı, fakat buna rağmen o, apaçık bir düşman kesildi.
Yukarı dön Göster ilahibilgi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ilahibilgi Ziyaret ilahibilgi's Ana Sayfa
 
molla
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 12 haziran 2005
Gönderilenler: 50
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı molla

selamlar ercan kardeş..

benim amacım edip yükselin kişiiliğini eleştirmek değildi. ben zaten edip tevbe suresinin son iki ayetini inkar ediyor hadi hemen kafir ilan edelim anlayışında değilim. amacım forumdakilerinde bu konudaki görüşlerini almaktı. yazımdan eedipe kafir gözüyle baktığım sonucu çıkmasın dediğim gibi hesabını herkes gibi allaha verecektir.

açıkçası ilk mesajımda dile getirmeyi unutmuşum ama yiğidi öldür hakkını yeme.. edip konuşmaya başladıktan sonra türkiyede birşeyler olmaya başladı. onun çıkıp açıkça dini allaha has kılmasından sonra gördikki türkiyede başka tek tanrıcılarda varmış ve onlarda görüşlerini yavaş yavaş açığa vurmaya başladı. ayrıca edip islamın haline yüz çevirip bana ne diyeceğine her fırsatta ve "canı pahasına" insanları uyaran dini allaha has kılan birisi. hemde bu yolda karşısındaki ataperestler onun kafir olduğunu söyleseler aşağılasalarda o yine davasından vaz geçmiyor.

birde peygamberimiz kendisine ayetler indiğinde elinde kuranla o zamanki mekkenin putlara tapanlarına müşrik olduklarını söylemiştir. o günkü putperetsler buna nasıl şaşırdıysa edip konuştuğu zaman dinin tek sahibi olduğunu söyleyincede şimdinin ataperestleride böyle şaşırmıştır sanırım.

yaşar nuriye gelince bir zamar tasavvufla savaşan hadislerin kaynak olamayacağını kuranın tek kaynak olduğunu söylerken son zamanlarda kendini siyasete verip bu tür şeyleri bıraktı.(ben bu ikisinin yanında dini allaha has kılanlara ercümend özkanıda ekleyebilirim.)

tevbe suresinin son iki ayetine gelince bence daha çok bunu 19 koduna aykırı olduğu için inkar ediyor. hatta işi o noktaya getiriyorki Mustafa kemalin hayatında bir çok 19 olduğu için onu mehdi sünni din adamlarını ise deccla ilan ediyor. aslında bu noktada sadece 19 lar değil mustafa kemalin tasavvufla savaşması ve kuranı ilk defa türkçeye çevirtmesininde rolü büyük sanırım.

benim görüşümü sorarsanız: eğer biz tevbe suresinin son iki ayetinden şüphe edeceksek pekiya geri kalanına ne kadar güvenebiliriz. şeytan zaten  hadis ve sünnet denilen şeylerle ümmetin başını yakarken onun islamın biricik kaynağına sızmadığı şüphesini nasıl kendimizden uzaklaştıracağız.

Şüphesiz o zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz. hicr 9

Tüm mevcut çevirilerde neyse o! Eklenip-çıkarıldığını yada değiştirildiğini iddia etmek gibi bir gaybi hükme varamam. Çünkü ayetlerin inişine şahitlik etmedim! Mantıken düşünürsek Edip Yüksel haklı gibi! (ercan)

ben kendi adıma konuşayım yukardaki yazınıza katılmıyorum. elbette bizler kuranın nasıl indiğine şahid değiliz. ama ona eklenip çıkarıldığını düşünürsek o zaman bizde inanç denen bir şey kalırmı. senin gibi kurana vakıf biri bile böyle derse biz islamın hak olduğunu nasıl idda edebilirzki.

benim bu yazıyı yazmamdaki amaç edipi kötülemek değildi. ehli sünnet vel cemaat onu yaptıklarından dolayı kafir ilan ederken kendi tapındıkları buharide onunla benzer görüşleri olduğunu savunmuştum(vahiy gelmesi yada kuranın eksik, fazla olması) ama nasıl oluyorsa radyoman kardeşin dediği gibi eksik diyen hazret olurken fazla diyen kafir oluyor.

"İSLAMİC REFORM" bildirisine gelince alında ismini yanlış koymuş bence

islami reform: bir şeyi islama göre düzenlemek

islamDA reform: islam'ı bir şeye göre (kuran) düzenlemek
bence ikincisi daha doğru olabilir. ama önemi yok. içerik itibariyle 19 culuğun ve tevbe suresinin bahsi bile geçmemiş ve içerik itibariyle tam olarak kurana dönüşü hedeflemiş.

 

Yukarı dön Göster molla's Profil Diğer Mesajlarını Ara: molla
 
sailamasr
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 23 nisan 2005
Gönderilenler: 543
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı sailamasr

selam selam

her ne amaçla yazılmış olursa olsun meallere merakım vardır. içerdiği bilgilere bakmak ve diğer meallerle kıyaslamak hoşuma gider.

edip yüksel'in meali olan MESAJ'a gelince: öncelikle okur olarak bahsedeyim ki hiç mi hiç ilgimi çekmedi. neden mi?

1.si kitap sanki roman havası verilerek yazılmış

2.si genelde mealleri kuranı çağrıştıran süslemeli kapaklarıyla görmeye alışkınım

3.sü kitabın kapakları kalın değil yani elde dağılma ihtimali oldukça yüksek

şu an elimde kitap olarak sadece tek meal tutuyorumo da iskendercilerin yüzünden oldu (seda yayınlarından çıkmış olan Abdullah AYDIN)

edip bir kere televizyonda usandırıcı bir anlatıma sahip yani o yüz ifadesi ve ses tonuyla oldukça fazla itici bir tip. bu da yazdığı meali tercih etmememdeki sebeplerden birisi.

televizyon programlarına gelince : 2 kez televizyonda izledim. bir tanesi ÇÖPE AT ötekisi ise Kurandaki kehanetler konulu teviz kabuğu programıydı.

içerik olarak oldukça saldırgan ama ayakları yere basmayan bir fikir savunma şekli var.ancak konulu tartışmalarda konukları HASIM GÖRME huyuna sahip.

ilk çıktığı programda rezil olmuştu çok iyi hatırlıyorum. hatta kardeşi bile onun mürted ve şirk batağı içinde boğulan bir kişi olduğunu söylemişti.

ancak 2. programda eski diyanet işleri başkanını (süleyman ateş)PARAMPARÇA ETMİŞTİ milyonların önünde.

bunun dışında onun hakkında okuduğum kitaplar hep yanlıydı. itiraf etmeliyim ki ona tarafsız bir şekilde yaklaşma imkanım şu an için yok. bu derece hakkında etkili iddialar ve ispatlar bulunan birisine sıradan bir yazar anlamında yaklaşacak kadar kendimi etkilenmeyecek birisi görmüyorum

sadece edip yüksel hakkındaki fikirlerimi belirtmek istedim

selam selam

 

 

Yukarı dön Göster sailamasr's Profil Diğer Mesajlarını Ara: sailamasr
 
ilahibilgi
Ozel Grup
Ozel Grup
Simge

Katılma Tarihi: 18 nisan 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 214
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ilahibilgi

Merhaba Molla!

Neden sadece Edip Yüksel'i (kısmen/mantıken) - niçin haklı bulduğumu düşündüğüm yeri alıntıladın? Önceki ve sonraki açıklamaları görmeyen/direkt bu yazını görüntüleyen okuyucular, sanki benim de Kuran'dan bir şeylerin atılıp-eklendiğini savunduğumu zannedecekler! Siz hepiniz aynı misyonun üyeleri misiniz merak ediyorum! Bence kafalarınız birbirine benziyor!

2/118 Cahiller, "ALLAH bizimle konuşmalı veya bize bir ayet (mucize) gelmeli değil miydi," dediler. Daha öncekiler de onlar gibi konuşmuşlardı. Kafaları birbirine benziyor. Biz mucizeleri, inanacak olanlara sergileriz.

Dilerim, alıntıladığın yerin önceki ve sonraki (ilgili) açıklamalarımı da ekleyip yazını yeniden düzenlersin!



__________________
16/4 İnsanı küçük bir damladan yarattı, fakat buna rağmen o, apaçık bir düşman kesildi.
Yukarı dön Göster ilahibilgi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ilahibilgi Ziyaret ilahibilgi's Ana Sayfa
 
molla
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 12 haziran 2005
Gönderilenler: 50
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı molla

sevgili ercan

eğer yazıdaki diğer kısımları daha dikkatli okursan seninle bu konuda paralel şeyleri düşündüğümüzü görürsün. benim tercihim dikkatlice okumak ve anlamaktır. karşı taraftanda aynı şeyleri beklerim. her ikimizde hataya düşebiliriz. ancak ikna olmaya açık olmalıyız.

yazının diğer bölümlerine muhalefet olmamam(edipin doğru bulduğum özelliklerini yazdım) ve o yazdıkların üzerine bnir eleştiri getirmeyip benzer şeyler yazmam senle paralel şeyler düşündüğüm manasına gelmezmi.

ben burda sağdan soldan alıntı yapıp karşılıklı çatışmak yerine kendi görüşümü savundum. vede iknaya açığım yanlış olduğum yerleri sen bana göstermeyip "aynı misyonun üyesi"(hangi misyondan bahsettiğini bile bilmiyorum foruma daha yeni yeni katılıyorum.) olduğumu söyleyip beni suçlarsan ben nasıl doğru yada yanlışı birbirinden ayırd edebilirim.

sanırım forum kişiler üzerinde birazda olsun psiklojik baskı yaratıyor. söylenen şeyler karşı taraf tarafından anlaşılmayınca olaylar kişiselleştirilyor. ben kimseyi suçlayamam. ama daha ilk mesajımda bu şekilde suçlanmamalıydım. ancak sende benim yaptığım bir hataya hata ile karşılık veriyorsun.

amacım sizin açığınızı yakalayıp kendi görüşümü haklı göstermek değildi

 

Yukarı dön Göster molla's Profil Diğer Mesajlarını Ara: molla
 
ilahibilgi
Ozel Grup
Ozel Grup
Simge

Katılma Tarihi: 18 nisan 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 214
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ilahibilgi

Selam Molla!

Aferedersin! Hanif, sinirimi biraz bozmuştu! Kızgınlıkla söylenmiş kabul et! Birbirimizi (doğru) anlamaya daha çok ihtiyacımız var! Allah kimseyi Kuran etrafında dolaşan ikiyüzlülerden eylemesin! (sözüm meclisten dışarı)


__________________
16/4 İnsanı küçük bir damladan yarattı, fakat buna rağmen o, apaçık bir düşman kesildi.
Yukarı dön Göster ilahibilgi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ilahibilgi Ziyaret ilahibilgi's Ana Sayfa
 
molla
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 12 haziran 2005
Gönderilenler: 50
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı molla

sevgili ercan..

allah razı olsun, sende hakkını helal et. birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var.

Yukarı dön Göster molla's Profil Diğer Mesajlarını Ara: molla
 
hakikat
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 05 ekim 2005
Gönderilenler: 1
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hakikat

EDİP YÜKSEL İÇİN

KÜFÜR VE NİFAK HASTALIĞINA TUTULAN EDİP YÜKSEL
HASTALIĞINI BULAŞTIRMAYA ÇALIŞIYOR

Bir televizyon programına çıkıp reformcuların düsturu olan
“Muhalefet et, meşhur olursun” sözü ile hareket edip sapıtan,
sarfettiği sözler ile İslâm’ın dışına çıkan Edip Yüksel
isimli bir sahte daha türedi.

 

Kalpleri Hasta Olanlar:

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Onların kalplerinde hastalık vardır.” buyuruyor. (Bakara: 10)

Öyle bir maraz ki tedavisi mümkün değil. Ahlâk-ı zemime içinde.

“Allah da onların hastalığını artırmıştır.” (Bakara: 10)

Kalbi mühürlenmiş, gözlerine perde çekilmiş, küfür ve nifak hastalığına tutulmuş kalbi hasta olan bu adam, bu hastalıklarını başkalarına aşılamaya çalışıyor.

“Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle onlara elem verici bir azap vardır.” (Bakara: 10)

Bunun kalbi çöplüğe dönmüş, “Eski yazdıklarımı çöplüğe at!” diyor.

Bu kalbi marazlı insanların kalpleri çöplüğe döndüğü için, bunların çöplüğe atılması lâzım.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:

“Yeryüzünde haksız yere böbürlenip büyüklük taslayanları âyetlerimi idrakten çevireceğim, anlamaktan mahrum edeceğim.” (A’raf: 146)

Kalpleri öylesine mühürlenecek ki, ilâhî beyanların ihtivâ ettiği gerçekleri göremeyecekler, üzerinde düşünüp anlayamayacaklar.

“Onlar bütün âyetleri görseler yine de inanmazlar.” (A’raf: 146)

Âyet-i kerime’lerin nûru önlerinde parıldayıp dursa yine de küfürlerinde diretip dururlar.

“Doğru yolu görseler onu yol edinmezler.” (A’raf: 146)

İçlerini sapıklık kapladığı için Hakk’a yönelmezler o yolun doğru olduğunu görmelerine rağmen, asla o yola koyulmazlar.

“Azgınlık yolunu görseler hemen onu yol edinirler.” (A’raf: 146)

Bâtıl arzularına uygun, hevâ ve heveslerine ulaştırıcı olmasından ötürü, sapıklık yolunu kendilerine nerede ise hiç ayrılamayacakları bir yol olarak seçerler.

“Çünkü onlar âyetlerimizi yalanladılar ve onları umursamaz oldular.” (A’raf: 146)

Buradan da anlaşılıyor ki Allah-u Teâlâ bunları idrakten çevirmiş ve mahrum etmiştir. Hem bilmiyorlar, hem de bilir gibi görünüyorlar.

“Biz onlara doğru yolu göstermiştik, amma onlar körlüğü doğru yolda gitmeye tercih ettiler.” (Fussilet: 17)

Cenâb-ı Hakk kalplerini çevirmiş, mühürlemiş olduğu için hakikatı duymazlar ve duymak da istemezler. Çünkü imansızdırlar.

Peygamberi Tahfif, Sünnet-i Seniyye’yi İnkâr:

Bu Adam Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizi, onun sözlerini, yaşayışını, hayatını hafife almakta, konuşmalarında Resulullah Aleyhisselâm’ı rencide edici beyanlarda bulunmakta, Sünnet-i seniyye’yi ve Hadis-i şerif’leri inkâr etmektedir.

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime’sinde:

“Biz hiç bir peygamberi, Allah’ın izni ile kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik.” buyuruyor. (Nisâ: 64)

Ona itaat etmekle Allah-u Teâlâ’nın emrine itaat edilmiş olur. Ona itaat etmeyen ise Allah-u Teâlâ’ya da, gönderdiğine de iman ve itaat etmemiş olur.

Şimdi bu bir Âyet-i kerime’dir. Âyet-i kerime’de “İtaat et!” buyruluyor. O ise hem “itaat etmem” diyor, Âyet-i kerime’ye karşı geliyor; hem de Âyet-i kerime’nin hükmünü kabul etmiyor, Âyet-i kerime’yi inkâr ediyor.

Halbuki bir tek Âyet-i kerime’yi dahi inkâr eden kâfir olur.

Resulullah Aleyhisselâm’a itaat etmek, getirmiş olduğu esasların hepsini kabul etmeyi, Sünnet-i seniyye’sine sımsıkı sarılmayı, ahlâkı ile ahlâklanıp edebiyle edeplenmeyi gerektirir.

Âyet-i kerime’de:

“Resulullah size ne verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının!” buyuruluyor. (Haşr: 7)

Bu emr-i ilâhîyi bizzat Hazret-i Allah buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor. Binaenaleyh Resulullah Aleyhisselâm’ın Hadis-i şerif’lerini ve beyanlarını hafife alanlar gerçekten imansız ve saptırıcıdırlar. Bunlar yolun başına oturmuş, halkı saptıran, âhir zaman ulemâsıdır. Halkı dinden imandan ayırıyorlar.

Bu adam zannı ile ortaya çıkmakta, şeytanın kuklası ve oyuncağı olduğunu görememekte ve bilmemektedir.

“Resulüm gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni, ona sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)” (Furkan: 43)

Nefsinin arzusunu ilâh edindiği için şirke düşmüş, şeytanın yolunda gittiği için İslâm dininden çıkmıştır.

Bu din hırsızları hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:

“Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancılardır. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah’ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan fırkasıdır. İyi bilin ki, asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır.” (Mücâdele: 18-19)

Resulullah Aleyhisselâm’ın her emrine itaat etmek farz olup, aykırı hareket etmek ise haramdır.

Sıddık-ı Ekber -radiyallahu anh-:

“Resulullah Aleyhisselâm’ın hiç bir sünnetini terk etmedim. Eğer terk edersem, hak ve hidayetten sapıtmadan korkarım.” buyurdular. (Buharî)

İşte gerçek iman edenler bunlardır. Bu sağlam imandan mahrum olanlar ise imansızlıkları sebebiyle onun her emr-i şerif’ini hafife alırlar. Bu adamın hafife alıp küfre kaydığı gibi.

Allah-u Teâlâ kullarına ona uymayı ve yolundan ayrılmamayı emir buyurdu:

“O Peygamber’e uyun ki, doğru yolu bulasınız.” (A’raf: 158)

Bu Âyet-i kerime, Hazret-i Allah ve Resulü’ne uyanların doğru yolda olduğunu beyan ederken, ona uymayıp hafife alanların da doğru yolda olmadığını ilan ediyor. Bu adamın doğru yolda olmadığını buradan çıkarabilirsiniz.

Ey insanlar! Uyanın, Allah’tan korkun! Âlim sıfatında görünen bu cahilleri tanıyın.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde Peygamber’ine itaati emretmekte, bu adam ise ona itaat edilmemesini istemektedir. Allah’ın emri esastır, mahlukun hükmü yoktur.

“Peygamber’e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.” (Nûr: 56)

Allah-u Teâlâ ona her defasında itaat edilmesini bizzat emir buyuruyor. Ancak ve ancak bu suretle rahmete eriştireceğine vaad-i sübhanisi var. Buna aykırı hareket edenler bu rahmet-i ilahîden mahrumdurlar. Bu Âyet-i kerime’dir. Bu Âyet-i kerime’yi inkâr eden kâfir olur.

“Eğer siz gerçekten müminlerseniz, Allah’a ve Peygamberine itaat ediniz.” (Enfâl: 1)

Bu Âyet-i kerimeler mucibince, Hazret-i Peygamber’e itaat etmeyen ona itaatı hafife alan, dalga geçer gibi sözler sarfeden bu adam rahmet-i ilâhi’den mahrum kalmıştır. Küfre kaymıştır, başkalarını da kaydırmaya çalışıyor.

Allah-u Teâlâ ona itaatı kendisine yapılacak itaatla birlikte emretti. Ona yapılan itaatı kendisine yapılan itaat, ona muvafakatı kendisine muvafakat gibi saydı. İsmini ismiyle birlikte zikretti.

“Peygamber’e itaat eden, muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisâ: 80)

Buradan da anlaşılıyor ki, ona itaat etmeyip Sünnet-i seniyye’sine riayet etmeyen, Hadis-i şerif’lerini hafife alan kimseler gerçek imandan mahrumdurlar. Çünkü ona itaat Allah-u Teâlâ’ya itaattir.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin Vedâ Haccı hutbesinde ümmetine bıraktığını açıkladığı ve sımsıkı sarıldıkları taktirde, hiç bir zaman yollarını şaşırmayacaklarını haber verdiği iki şeyden ikincisi Sünnet-i seniyye’dir.

Bir Hadis-i şerif’lerinde ise şöyle buyurmuşlardır:

“Ben size iki şey bıraktım ki, onlara sımsıkı sarılıp tutunduğunuz müddetçe, katiyyen sapıtmazsınız. Birisi Allah’ın kitabı, diğeri ise Resulullah Aleyhisselâm’ın sünnetidir.” (İmâm-ı Mâlik, Muvatta)

Kur’an-ı kerim’de pek çok Âyet-i kerime, Sünnet-i seniyye’ye uymanın, Resulullah Aleyhisselâm’a itaat etmenin farz olduğuna delâlet etmektedir.

“Hepiniz topluca sımsıkı Allah’ın ipine sarılın!” (Âl-i imran: 103)

Âyet-i kerime’sindeki Allah’ın ipinden murad; Kur’an-ı kerim ve Sünnet-i seniyye’dir.

Sünnet-i seniyye; Resulullah Aleyhisselâm’ın Rabbinden aldığı risaleti tebliğden ibarettir.

Allah-u Teâlâ risaleti tebliğ hususunda Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun peygamberliğini tebliğ etmemiş olursun.” (Mâide: 67)

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz biat alırken, ilk bîat şartı olarak Kur’an-ı kerim ve Sünnet-i seniyye’de bulunan emirleri dinlemeyi ve itaat etmeyi şart koşmuştur.

Bu adam Hadis-i şerif’leri inkâr ediyor. Resulullah Aleyhisselâm’ı Kur’an-ı kerim’i getirmiş ve vazifesini bitmiş olarak görüyor.

Allah-u Teâlâ’nın apaçık bir ferman-ı ilâhiyesi var:

“Kim Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederse, o gerçekten büyük bir kurtuluşa ermiştir.” (Ahzab: 71)

Burada Allah-u Teâlâ kendisine itaat ile Habib-i Ekrem’ine itaatı ayırmıyor. Kim ki bunu ayırırsa, onların dalâlette olduğunu bu Âyet-i kerime açık olarak beyan etmektedir.

Bunun yegâne sebebi; Resulullah Aleyhisselâm’ın kendi arzusu ile konuşmaması, konuştuğunun da ancak kendisine vahyedilenlerden ibaret oluşudur. (Necm: 3-4)

Allah-u Teâlâ ile Peygamberi arasında ayrılık gayrılık düşünülemez. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- e itaat; Allah-u Teâlâ’ya itaatın yolu, hatta bizâtihidir.

Resulullah Aleyhisselâm’a itaat onun Sünnet-i seniyye’sidir. Bu adam ise bu Âyet-i kerime’leri inkâr ediyor, Resulullah Aleyhisselâm’a karşı geliyor.

Halbuki Allah-u Teâlâ Peygamber’ine tâzimde bulunulmasını, tebcil olunmasını, değer verilmesini ve yüceltilmesini emretmektedir.

“Ey insanlar! Allah’a ve Peygamber’ine inanasınız, ona yardım edesiniz, onu büyük tanıyıp saygı gösteresiniz.” (Fetih: 9)

İmanın muktezası, Allah-u Teâlâ’nın ve Peygamber’inin huzurunda âdâba riayet etmek ve onu gücendirmekten son derece sakınmaktır.

Resulullah Aleyhisselâm’a hâl-i hayatında ne kadar tâzim lâzımsa, vefatından sonra da o kadar tâzim lâzımdır. Her hâl ve ahvalde hürmet vecibesini muhafaza etmek gerekir. Bu adam ise bırakın hürmeti, ona “Kur’an-ı kerim’i getirmiş işi bitmiş bir şahıs.” olarak bakmakta, onu rencide edici konuşmalar yapmakta, adeta onsuz bir din anlayışı ortaya koymaktadır.

Her kim ne şekilde olursa olsun, Resulullah Aleyhisselâm’ı incitirse, Allah-u Teâlâ’yı incitmiş olur.

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri onu rahatsız edenleri, dâvetine kulak vermeyenleri, emirlerine aykırı hareket edip yasaklarından kaçınmayanları ve bu hususta ısrar edenleri çok çetin bir azapla tehdit ediyor:

“Allah’ın Peygamber’ini incitip üzenlere acıklı bir azap vardır.” (Tevbe: 61)

“Allah’ı ve Peygamberi’ni incitenlere, Allah dünyada da âhirette de lânet etmiştir. Onlara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” (Ahzab: 57)

Peygamber’e yapılan eziyetin, Allah’a eziyet mânâsına gelmesi, azabın şiddetini daha da arttırmaktadır. Çünkü o, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. İnsanların hidayete ermeleri onu sevindirir, dalâlete sapmaları onu üzer.

Sapıklık Üstüne Sapıklık:

Bu adam, Resulullah Aleyhisselâm’ı bir tarafa itip, “Kur’an’ın mesajını insanlar işitsin” diyor.

Hazret-i Kur’an’ın mesajı.

“Resul’e itaat ediniz.” emr-i ilâhîsidir. (Nûr: 54)

Bu adam bu mesajı işitmiyor mu? İşitemez. Çünkü Âyet-i kerime’leri inkâr eden adamın kulağı sağırdır.

“Yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü akletmeyen o sağırlar ve dilsizlerdir.” (Enfâl: 22)

Kur’an-ı kerim’in bir diğer Âyet-i kerime’sindeki mesajı şöyledir:

“Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun.” (Âl-i imran: 31)

Bu adam şeytanının askeri, nefsinin oyuncağı olmuş, Allah-u Teâlâ’ya ve Resul’üne tâbi olmamıştır.

Allah-u Teâlâ: “Resulüm! Onlara söyle, sana tâbi olsunlar.” buyuruyor.

Bu adam bu Âyet-i kerime’leri görmüyor. Göremez. Çünkü Allah-u Teâlâ ondan iman nûrunu almıştır. Görebilseydi, bu kadar büyük dalâlet ve sapıklık içinde olmazdı.

Allah-u Teâlâ bu gibi kimseler için:

“Kör oldular, sağır kesildiler!” buyuruyor. (Mâide: 71)

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- ine hitaben:

“Onların sana baktıklarını görürsün. Oysa onlar görmezler.” buyuruyor. (A’raf: 198)

Hazret-i Kur’an’ın mesajı:

“Resulullah size neyi emrettiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının.” Emr-i şerif’idir. (Haşr: 7)

Bu adam ise ona itaat etmeyin diyor.

Hazret-i Allah’a ve Resulullah Aleyhisselâm’a itaat etmemekle isyan etmiş, bunca Âyet-i kerime’leri inkâr etmekle küfre girmiştir. Bir tek Âyet-i kerime’yi inkâr eden ise kâfir olur. Bunu böyle bilin. Bu ve bunun gibilerini tanıyın. Sonra nedamet etmeyin.

Âyet-i kerime’de:

“İnsan o gün hatırlar, fakat artık hatırlamanın kendisine ne faydası var?” buyuruluyor. (Fecr: 23)

Nedamet çok, fakat hiçde faydası yok.

Diğer bir Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor:

“Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kim olabilir?” (En’am: 21)

Bu adam Hazret-i Allah’ın bunca Âyet-i kerime’lerini yalanlıyor. Bu ve benzeri tavırları sergileyenden daha zâlim kimse olamaz.

Allah-u Teâlâ bu gibi kimseler hakkında:

“Zâlimler şüphesiz ki iflâh olmazlar.” buyuruyor. (En’am: 21)

Hazret-i Kur’an’ın emrettiği namazın eskiden beri kılınan namaz olduğunu Ebu Cehil ve Ebu Leheb’in namazının doğru olduğunu ve Kur’an’ın onların güya kıldıkları(!) namazı emrettiğini söylemesi, kendisinin düştüğü küfür karanlığının açık bir ifadesidir. Bu adam, müşriklerin yaşayışını örnek almakta Resulullah Aleyhisselâm’ın yaşayışını ise hafife almaktadır.

Unutulmasın ki:

“Kişi sevdiği ile beraber haşrolunur.”

Allah-u Teâlâ Tebbet sûre-i şerif’inde:

“Ebu Leheb’in elleri kurusun! Zaten kurudu, mahvoldu.” buyuruyor. (Tebbet: 1)

Bu gibi kimseler hakkında ise;

“Ellerinin yazdıklarından ötürü vay haline onların! Kazandıkları vebalden ötürü vay haline onların!” buyuruyor. (Bakara: 79)

Ebu Leheb’in kıldığı namaz doğru olsaydı Ebu Leheb’in cehennemde olmaması gerekirdi. Amma Âyet-i kerime’lerde:

“Ne malı, ne de kazandıkları, onu kurtaramadı. O alev alev yükselen bir ateşe girecektir.” buyuruluyor. (Tebbet: 2-3)

Bu adam, Resulullah Aleyhisselâm’a namazın nasıl kılınacağını, soranlara, “Ebu Leheb gibi kılın.” diyor. Ebu Leheb’in akibetini ise Âyet-i kerime haber verdi. Senin akibetini de, Allah-u Teâlâ bir diğer Âyet-i kerime’de şöyle haber veriyor:

“Âyetlerimiz üzerinde tartışanlar kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.” (Şûrâ: 35)

Sünnet-i Seniyye’nin Yeri ve Önemi:

Câbir -radiyallahu anh- den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır

“Bu ümmetin sonradan gelenleri önce gelenlerine lânet ettiği vakit, kim bir Hadis söylemez, gizlerse, Allah’ın indirdiğini gizlemiş olur.” (İbn-i Mâce: 263)

Hadis-i şerif’ler de ulemânın ittifakla belirttiği üzere vahye dayandığı için, onun gizlenmesi de Allah’ın indirdiğini gizlemek mânâsına gelmektedir.

Hakiki âlimlerin sayıca azaldığı, ilim yerine cehaletin ortalığı kapladığı, kendilerine âlim süsü veren bir takım kara cahillerin Hadis-i şerif’leri, geçmiş ulema ve fukahanın kıyas ve fetvâlarını reddedip hiç bir esasa dayanmadan keyiflerine göre fetvâlar verdikleri zamanlarda bilenlerin bildiklerini neşretmeleri, üzerlerine düşeni yapmaları gerekmektedir. Bu hususta bildiklerini gizleyenler, Allah-u Teâlâ’nın indirdiğini gizlemiş olurlar. Bu ise büyük bir mesuliyeti muciptir.

Ebu Said-i Hudrî -radiyallahu anh- den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’te ise şöyle buyuruluyor:

“Kim insanların dini işlerinde Allah’ın faydalı kıldığı bir ilmi gizlerse, Allah kıyamet gününde onu ateşten bir gem ile gemler.” (İbn-i Mâce: 265)

 

Ashab-ı kiram -radiyallahu anhüm- Efendilerimiz dinin esaslarını doğrudan doğruya Kur’an-ı kerim’den alırlardı. Açık bir hüküm bulamazlarsa, hemen Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e sorarlardı. O da bir taraftan kendisine vahyolunan Âyet-i kerime’leri Allah-u Teâlâ’dan aldığı gibi arttırma ve eksiltme yapmadan bütünüyle tebliğ ederken, diğer taraftan da onlardan ne gibi mânâlar kastedilmiş olduğunu sözleriyle, işleriyle tefsir ve izah eder, sarih hükümleri ortaya koyardı.

Âyet-i kerime’de:

“Resulüm! Biz sana da Kur’an’ı indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın.” buyuruluyor. (Nahl: 44)

Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’inde namazın farz olduğunu bildirdi. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Allah-u Teâlâ’dan aldığı vahiy ve ilham ile namazın vakitlerini, rekâtlarını, âdâb ve erkânını ve nasıl kılınacağını hem anlattı, hem de müslümanların gözü önünde kıldı. Sonra da:

“Beni namaz kılarken nasıl görmüşseniz, siz de öylece kılınız!” buyurdu. (Buhârî)

Sahteler ve Yalancılar:

Bu adam daha düne kadar sahte ve yalancı peygamber Reşat Halife’ye biat ediyor, onun temsilciliğini yapıyordu. Reşat Halife öldürüldükten sonra kendisine Cebrâil Aleyhisselâm’ın geldiğini, “Üç kırkbir” sesi işittiğini söylüyor.

Bu söz küfürdür.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, o Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzab: 40)

Bu Âyet-i kerime Resulullah Aleyhisselâm’ın son Resul olduğunu beyan ederken bu adamın Resullere mahsus olan “Vahyolundu” demesi küfrüne delâlet eder.

“O kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması, ancak kendisine bildirilen vahiyden başka birşey değildir.” (Necm: 3-4)

Vahiy yalnız peygamberlere mahsus olup, Cebrâil Aleyhisselâm sadece Peygamber Aleyhisselâm ile Allah-u Teâlâ arasında bir elçidir.

Birçok Âyet-i kerime’de:

“Resulüm! İşte bunlar sana vahiy ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir.” buyurulmuştur. (Hud: 49, Âl-i imran: 44, Yusuf: 102)

Vahiy yalnız peygamberlere mahsus ise “Vahyolundu” demesi küfrünün açık ifadesidir. Bu gibi yalancılar;

“Allah’a karşı yalan uydurandan ve kendisine hiç bir şey vahyedilmediği halde ‘Bana da vahyolundu.’ diyenden de ‘Allah’ın indirdiği âyetler gibi ben de indireceğim.’ diyenden daha zâlim kim olabilir?

Bu zâlimler ölüm dalgaları içinde can çekişirken, melekler de ellerini uzatmış ‘Haydi canlarınızı teslim edin, Allah’a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve Allah’ın Âyetlerine karşı kibirlilik taslamanızdan ötürü, bugün siz horlayıcı alçaltıcı bir azabla cezalandırılacaksınız!’ derken bir görsen!” (En’am: 93)

Bu gibilerin akibetini öğrenmiş oldunuz.

Tevbe: 128. ve 129. Âyet-i Kerime’leri:

Tevbe sûre-i şerif’inin son iki Âyet-i kerime’sini sahte peygamber Reşad Halife’nin ve kendi sahte peygamberliğinin mucizesi(!) kabul ettiği 19 rakamının sırrına(!) uymadığı gerekçesiyle kabul etmemesi ve uydurma demesi gerçek küfrüne delâlet eder.

Allah-u Teâlâ bu gibiler hakkında Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:

“Âyetlerimizi inkâr etmek için yarışırcasına gayret sarf edenler var ya, işte onlar için acıklı bir azap vardır.” (Sebe: 5)

“Allah’ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür! Allah zâlimler güruhunu doğru yola erdirmez.” (Cuma: 5)

Bu gibilerin durumunun çok kötü olduğu, bunların zâlim oldukları haber veriliyor. Çünkü bunlar fitne ve fesat çıkarıyorlar.

“Onlar yeryüzünde durmadan fesad çıkarmaya koşarlar.” (Mâide: 64)

Bu adam da fesad çıkarmakta Tevbe sûre-i şerif’indeki son iki Âyet-i kerime’yi inkâr etmekte ve küfre kaymaktadır.

Allah-u Teâlâ Kelâm-ı kadim’i olan Kur’an-ı kerim’i bizatihi koruyacağını, muhafaza edeceğini beyan buyuruyor:

“Bir zikir olan Kur’an’ı biz indirdik ve onun koruyucusu da biziz.” (Hicr: 9)

Allah-u Teâlâ böyle buyururken, bu adamın Kur’an-ı kerim’in bu Âyet-i kerime’lerinin yok olduğunu söylemesi bu Âyet-i kerime’yi de inkârdır. Bu ise küfür üstüne küfürdür.

Bir Âyet-i kerime’yi inkâr eden kâfir olur. Bu ise bir sûreyi inkâr ediyor. Bütün beyanları açık olarak küfrüne delâlet etmektedir.

Allah-u Teâlâ Hazret-i Kur’an’ı bizzat koruyacağını ferman buyuruyor. İlâhî hüküm böyledir. Bu adam ise ilâhî hükmü bırakıp kendi zannı ile hüküm vermeye çalışıyor.

Oysa Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:

“Onların çoğu zanna uyarlar. Gerçekte ise zan hakikat karşısında hiç bir şey ifade etmez. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarının tamamını bilmektedir.” (Yunus: 36)

Tevbe sûre-i şerif’inin son iki Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruluyor:

“Andolsun, içinizden size öyle aziz bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Üstünüze çok düşkündür. Mü’minlere çok şefkatli, çok merhametlidir.

Eğer sırt çevirirlerse onlara deki:

Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. O’na tevekkül ederim. O büyük arşın sahibidir.” (Tevbe: 128-129)

Resulullah Aleyhisselâm’dan bu yana gelen bütün hafızlar bu Âyet-i kerime’leri ezberlemişler, bütün muallimler okumuşlar, dünyada eski ve yeni basılan bütün Kur’an-ı kerim’lere bu Âyet-i kerime’leri yazmışlar, bu adam ise mucizesine(!) uymadığı için inkâr etmiştir. Bu inkârı bu adamın küfürde ve dalâlette olduğuna en büyük delildir.

Ubey bin Ka’b -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre “Lekad câeküm” den itibaren iki âyet, Kur’an-ı kerim’in en son nâzil olan Âyet-i kerime’leridir. (Suyûtî)

Kur’an-ı kerim bir mushaf halinde cem olunduğu zaman Zeyd bin Sâbit -radiyallahu anh- tarafından bu iki Âyet-i kerime çok araştırılmış, nihayet Resulullah Aleyhisselâm’ın kendisini iki şahit hükmünde tuttuğu Züşşehâdeteyn Huzeyme bin Sâbit -radiyallahu anh-in nezdinde bulunmuştu. (Buhâri, Müslim, Tirmizi)

Bu iki Âyet-i kerime rivayetleri itibariyle mütevâtirdir. Çünkü Ashab-ı kiram’dan hafız olan bir çok kimseler hem bu iki Âyet-i kerime’yi ezberlemiş, hem de rivayet etmiş bulunuyorlardı.

Yazmakla görevlendirilen Zeyd bin Sâbit -radiyallahu anh-, bu iki Âyet-i kerime’yi bir yerde yazılı olarak bulmadan yazamıyordu. Yazılı olarak da bulunca, ezberden bilinen bu iki Âyet-i kerime’nin kesin yazılı belgesi de elde edilmiş oldu ve Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in muvafakatıyle mushaf-ı şerif tamamlandı.

En Şerli Kişiler:

Dini İslâm’ı asliyetinden çıkarmaya çalışan, safiyetinden uzaklaştırmaya çalışan bu türemelere hayret etmeyin. Zira seyyiat zamanıdır.

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki İslâm’ın yalnız ismi, Kur’an’ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşleri ile mamur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak.

Onların âlimleri gök kubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı ve yine onlara dönecektir.” (Beyhaki)

Yani bunlar kendilerini âlim sıfatına koyuyorlar. Gayeleri din-i İslâm’ı ifsad edip aslından çıkarmak, küfre meydan bırakmak.

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri bunlar hakkında Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler.” (Münâfikun: 4)

Hazret-i Allah’ın ve Resulullah Aleyhisselâm’ın hükmüne iman edip amel-i salih işleyen, Hakk’ı bilen ve Hakk’ta sabredenlere müjdeler olduğu gibi; Hazret-i Allah’a ve Resulullah Aleyhisselâm’a iman etmeyi kibirlerine yediremeyenlerin, iman ettiğini sanan, fakat amel-i salih işlemeyenlerin, nefsini ilâh edinenlerin, hükm-ü ilâhiye’den sapanların din-i İslâm’dan bahsetme salahiyetleri yoktur.

“Onlar kendilerine gelmiş hiç bir delil olmadığı halde, Allah’ın âyetleri hakkında tartışırlar. Gerek Allah katında gerek iman edenlerin yanında bu davranışa karşı kızgınlık ve öfke büyümüştür.

Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” (Mümin: 35)

İslâm dini’nin mânevi yıldızları olan İslâm’a nûr saçan ve bilhassa ulul-elbâb’a varan din-i İslâm’ın hakiki âlimlerinden ve müctehidlerden bahsetmeye, onları diline dahi almaya sahib-i salahiyet değildir. Zira aklı meaş akıldır. Nefsi, nefs-i emmaredir. Hakikatten habersizdir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Allah inananları da ortaya çıkaracak, münafıkları da ortaya çıkaracaktır.” buyuruyor. (Ankebut: 11)

Zira Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâm’ın emirlerini en iyi bilen zâhir ve bâtın ulemâsıdır. Her akla gelen sapığın hükmüne bakılmış olsa idi, İslâm’da hiç bir esas kalmazdı. Yaratanın hükmü esastır.

“Hüküm, yücelerin yücesi Allah’ındır.” (Mümin: 12)

Bunun tümüne ya iman edecek veyahut iman etmeyip küfre kaydığını bilecek. Ahkâm-ı ilâhî esastır. Mahlukun hiç bir hükmü yoktur. Taat ve takvâsız Hakk’tan ve hakikattan habersiz olan bu gibi kimseler suni çiçeğe benzer. Ruhu ölmüş canlı cenazedir. Nefsine tapar ve başkalarını taptırmak ister.

Bu adam namaz kılmıyor, abdest almıyor, İslâm’ı yaşamıyor, bir de İslâm’ı tanıtmaya kalkışıyor.

Namaz kılmayan, abdest almayan, İslâm’ı yaşamayan nasıl din ve imandan bahsedebilir? Nasıl İslâm hakkında konuşabilir? Neden ve niçin ortaya çıktığı belli olmayan, şeytanın askeri, nefsinin oyuncağı olan bu adam ifsad edicidir, yol kesicidir.

“Kendilerine ‘Yeryüzünde fesad çıkarmayın!’ denildiği zaman. ‘Biz ancak ıslah edicileriz.’ derler. İyi bilinki asıl ortalığı ifsad edenler kendileridirler. Lakin anlamazlar.” (Bakara: 11-12)

Allah-u Teâlâ bu ve bunun gibi kimseleri fesadçı diye nitelendiriyor. Fesadçının hükmünü ise yine Kelâm-ı kadim’inde beyan ediyor:

“Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür.” (Bakara: 191)

Arfece -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’te ise Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:

“Şerler ve fesatlar olacak. Kim birlik içinde olan bu ümmetin içinde tefrika çıkarmak isterse, kim olursa olsun kılıçla boynunu vurun.” (Müslim: 1852)

Belki de bu adam cenabet geziyor.

Bunlar yoldan çıkmışlar, küfre kaymışlardır.

Yoldan çıkmak nasıl olur? Allah-u Teâlâ kalbini çevirdiği zaman o artık orada kalır. Bunun daha başka türlü dönmesi mümkün değildir. Meğer Cenâb-ı Hakk kalbinin üzerindeki mührünü söksün.

Enes -radiyallahu anh- buyurur ki:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu duâyı çok yapardı:

“Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl!”

Ben bir gün kendisine:

“Yâ Resulellah! Biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?” dedim.

Bana şöyle cevap verdi:

“Evet! Kalpler, Rahman’ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği tarafa çevirir.” (Tirmizî: 2141)

Allah-u Teâlâ bir anda parmağıyla çeviriverir. Müslüman iken münafık olur.

Hatta Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in:

“Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Kalblerimizi senin taâtına çevir.” diye nizayı vardır. (Buhari)

Kıyamet Saatinin Bilgisi:

Edip Yüksel kıyametin ne zaman kopacağını biliyormuş. “Kıyametin kopma zamanı 2280 yılı”nda imiş. 19 mucizesi(!) ile Tevbe sûre-i şerif’inin son iki Âyet-i kerime’sini yok sayan adam kıyametin zamanını da biliyormuş.

“Onu Allah’tan başka açığa çıkaracak yoktur.” (Necm: 58)

Yani Allah-u Teâlâ kıyametin ne zaman kopacağını dahi gizlediğini, yalnız kendisinin bildiğini beyan ediyor. Bu adam ise tarihini söylüyor. Bu sözü Hazret-i Allah’ın bu Âyet-i kerime’sini inkârdır. Bu söz küfürdür.

Mekke’li müşrikler Resulullah Aleyhisselâm’a kıyametin ne zaman kopacağını sorarlar, “Eğer sen peygamber isen bize zamanını haber ver!” derlerdi.

Bu hususta Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar.

Resulüm! De ki: Onu ancak Rabbim bilir. Onun vaktini O’ndan başka bilecek yoktur.

Ağırlığını göklerin ve yerin kaldıramayacağı o saat, sizlere ansızın gelecektir.” (A’raf: 187)

Allah-u Teâlâ “Ancak Ben bilirim” buyuruyor, o ise zamanını, tarihini bildiriyor. Bu sözü ile hem Âyet-i kerime’yi inkâr ediyor, hem de ilâhlığını ilân ediyor. Bu bir şirktir. Bunu yapan müşriktir.

Kıyamet, Allah-u Teâlâ’nın kendi Zât-ı akdes’ine tahsis ettiği gayb işlerindendir.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. Resulüm! De ki: Onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (A’raf: 187)

Zira ilâhi hükmü inkâr edip kendi zannını hüküm yerine koyduğu için ulûhiyet dâvâsı gütmüştür. Kim onu tasdik ederse küfrüne ortak olur. Ona tâbi olanlar da küfrüne ortaktır. Allah-u Teâlâ’nın açık fermanına göz yuman, umursamayan, bu sözleri kim olursa olsun kabul eden onunla beraberdir.

Bunlar din-i İslâm’ı eğlenceye alanlardır.

İşte Âyet-i kerime:

“Dinlerini oyun ve eğlenceye alanları, dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak.” (En’am: 70)

Diğer Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Allah’a ve Resul’üne itaat edin, işitip durduğunuz halde ondan dönmeyin.” (Enfâl: 20)

“İşitmedikleri halde ‘işittik!’ diyenler gibi olmayın.” (Enfâl: 21)

Bu Âyet-i kerime’ler Resulullah Aleyhisselâm’ın sözlerini, emir ve yasaklarını işitip de mühimsemeyen veya hafife alan kimseler hakkında bir ihtar mahiyetindedir.

Salevât-ı Şerife:

Bu adam Resulullah Aleyhisselâm’a salât ve selam getirmeyi, salevât-ı şerif’e okumayı şirk kabul ediyor.

Hazret-i Allah, kulu ve Resulü Muhammed Aleyhisselâm’ın fazilet ve meziyetini, şeref ve haysiyetini, yüceler yücesindeki mevkiini çok açık bir şekilde beşeriyete ilân etmiştir:

“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber Muhammed’e çok salât ve senâ ederler. Ey inananlar! Siz de ona salât-ü selâm getirin ve tam bir teslimiyetle gönülden teslim olun.” (Ahzab: 56)

Bu Âyet-i kerime’dir. Allah-u Teâlâ “Siz de ona salât-ü selâm getirin.” buyururken. O şirk kabul ediyor, “Salevât getirme” diyor. Bu Âyet-i kerime mucibince onun bu sözü küfürdür. Zira bu Âyet-i kerime’yi inkâr etmiştir. Bir Âyet-i kerime’yi inkâr eden ise kâfir olur. Bu ise bir çok Âyet-i kerime’yi inkâr etmiştir. Hatta sûreyi dahi inkâr etmiştir.

Peygamber’ine Allah-u Teâlâ’nın salâtı; onu en yüce makamda yâdetmesi, onu rahmeti ile rızâsı ile tebcil ve tebrik etmesidir.

Meleklerin salâtı ise; onun için Allah’a duâ etmeleri, istiğfarda bulunmalarıdır. İnsanların ki de öyledir.

Ne yüce mertebedir ki, onu yaratan ona salât-ü selâm getiriyor, sevgili Peygamber’ini anıyor. Ulvî makamındaki melekler de onun için mağfiret diliyorlar, senâ ediyorlar.

Şefaat:

Edip Yüksel şefaati inkâr etmekte, şefaatin sadece bir tanıklık olduğunu ifade etmektedir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Ümid edebilirsin ki, Rabbin seni bir Makam-ı Mahmud’a gönderecektir.” buyuruyor. (İsrâ: 79)

Makam-ı Mahmud en büyük şefaat makamıdır. Bu makam Resulullah Aleyhisselâm’a mahsustur. Bu Âyet-i kerime’yi de inkâr ediyor.

O öyle bir makamdır ki, Halık-ı Azimüşan yalnız ve yalnız Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- ine bahşetmiştir. Hiç kimsenin şefaat edemeyeceği bir zamanda yalnız ona şefaat izni verilecektir.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“O gün Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefaatı fayda vermez.” (Tâhâ: 109)

Bu makam Resulullah Aleyhisselâm’ın insanlara şefaat etmek üzere çıkarılacağı, herkesin hamd ile yüceltileceği livâ-i hamd altında muazzam şefaat makamı demektir. O makamda günahkârlara ve biçarelere şefaat edince mahşer halkı tarafından Resulullah Aleyhisselâm pek çok senâ olunacağı için o makama “Mahmud” denilmiştir.

Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- ine hitaben Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime’sinde:

“Sana Rabbin, sen razı oluncaya kadar verecek.” buyuruyor. (Duhâ: 5)

Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm’a şefaat etmesi için çok büyük lütuflarda bulunacak, iman edenler kurtulacak. Amma o, onların da kendisi gibi cehenneme girmelerini istiyor. Zaten “Belki ben cehenneme gideceğim, bana tâbi olmayın.” demişti. Amma şeytan da öyle yaptı. Cennetten kovulup, lânetlenince Allah-u Teâlâ’dan mühlet istedi.

Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:

“İş olup bitince, ilâhî hüküm yerine gelince şeytan ateşte olanlara der ki:

Gerçekten Allah size sözün doğrusunu söylemiş, gerçek bir vaadde bulunmuştu. Ben de size söz vermiştim amma, sonra sözümden caydım. Esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum da yoktu. Sadece sizi davet ettim, siz de bana hemen uydunuz. O halde beni değil kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni! Daha önce beni Allah’a ortak koşmanıza da inanmamıştım zaten.

Doğrusu zâlimlere can yakıcı azap vardır.” (İbrahim: 22)

“İblis ‘Bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar mühlet ver!’ dedi. Allah ‘Sen mühlet verilenlerdensin.’ buyurdu.

İblis ‘Öyle ise beni azdırdığın için and olsun ki, ben de onları saptırmak için, senin doğru yolun üzerinde tuzak kuracağım. Sonra elbette onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenler bulamayacaksın.’ dedi.

Allah ‘Yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki insanlardan sana kim uyarsa onları ve sizi, hepinizi cehenneme dolduracağım.’ buyurdu.’ (A’raf: 14-18)

“İblis ‘Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Eğer kıyamet gününe kadar beni ertelersen, yemin ederim ki pek azı dışında onun neslini kendime bağlayacağım.’ dedi.

Allah buyurdu ki:

Haydi git! Onlardan sana kim uyarsa, iyi bilin ki hepinizin cezası cehennemdir, hem de tam bir ceza!” (İsrâ: 62-63)

Edip Yüksel’in inanmadığı Resulullah Aleyhisselâm’ın şefaatı sayesinde Allah-u Teâlâ o gün, inananları kurtarıp içinde bulundukları şiddetli ve dehşetli halin ağırlığından rahata kavuşturacaktır.

Bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:

“Kıyamet günü geldiğinde (Umumi surette) şefaat ederim ve ben ‘Ey Rabbim! Kalbinde hardal tanesi kadar imanı olanları cennete koy!’ diye niyaz ederim. Bunlar cennete girerler. Sonra ben ‘Ey Rabbim! Hardal tanesinden az imanı olanları da koy!’ diye yalvarırım.”

Enes bin Malik -radiyallahu anh- der ki:

“Az bir imanı...” buyurduğu sırada ben Resulullah Aleyhisselâm’ın parmaklarına bakar gibi idim. O parmaklarını birbirine bitiştirerek işaret ediyordu.” (Buhari. Tecrid-i sarih: 2186)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz olduğu gibi, Allah-u Teâlâ’nın dilediği zâtlar da bu hususta şefaat edeceklerdir.

Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’ler şefaatı açık beyan ederken bu adamın şefaatı inkâr etmesi kendi küfrüne delâlet eder.

“Her peygamberin bir duâsı vardır. Allah’a onunla duâ eder. Ben duâmı kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için saklıyorum.” (Müslim: 334)

Mahşerde ilâhi mahkemenin bir an evvel başlaması için en büyük şefaatte bulunacak olan Muhammed Aleyhisselâm’ın bu şefaat-ı uzmâ’sı mahşerdeki bütün insanlara ve cinlere şâmildir.

Şefaat bir kimsenin suçunu affettirmek, kendisinden cezayı gidermek için hakkında yapılan bir iltimas ve istirhamdan ibarettir.

Günahı sevabından çok olduğu için cehenneme girmeyi hak eden günahkar müminlere; Allah-u Teâlâ’nın izni ile peygamberler, sıddıklar, âlimler, şehitler şefaat edeceklerdir.

O kime şefaat yetkisi verirse, ancak o şefaat edebilir. Bu yetki O’na aittir.

“O’nun katında, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez.” (Sebe: 23)

O gün melekler de şefaat için izinlidirler. Sadece Allah-u Teâlâ’nın kendilerinden razı olduğu kimselere şefaat ederler.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Onlar, Allah’ın râzı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler ve O’nun korkusundan titrerler.” (Enbiyâ: 28)

Şefaat ancak şefaata ehil olanlara fayda sağlar. Ehil olmayanlara o gün hiç bir şefaatçının şefaatı fayda vermez.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Şefaat edeceklerin şefaatı onlara bir fayda vermez.” (Müddessir: 48)

Bir şefaatı daha vardır ki, bu şefaat sebebiyle bir kısım müminler hiç hesap görmeden cennete girerler.

Ölü İçin Kur’an-ı Kerim Okumak:

Edip Yüksel bir beyanında “Ölüye Kur’an okunmaz.” diyor. Bu sapıklıkla dünya ehlini sapıttığı gibi, ahirettekileri de mahrum etmek istiyor.

“Ölen kimse kabrinde boğulmak üzere olup yardım isteyen kimse gibidir. Baba, anne, evlat ve samimi dostlarından duâ bekler. Bu duâ kendisine ulaştığı zaman, dünya ve dünyadaki her şeyden daha sevgili gelir. Aziz ve Celil olan Allah kabirde bulunanlara, dünyadakilerin duâlarını dağlar gibi verir.

Hayattakilerin ölmüş olanlara hediyesi, onlar için istiğfar etmek ve sadaka vermektir.” (Deylemî)

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz cenaze kabire tevdi edilir edilmez dönmeyip orada bir müddet kalır ve orada bulunanlara:

“Kardeşiniz için Allah-u Teâlâ’dan mağfiret dileyiniz ve kendisine sükunet ihsan buyurmasını dileyiniz. Zira o şimdi kabir meleklerinin sualleriyle karşı karşıyadır.” buyururlardı. (Ebu Dâvud)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir diğer Hadis-i şerif’lerinde:

“Bir kimse ebeveyninin veya onlardan birisinin Cuma günü kabrini ziyaret ederek Yâsin-i şerif okursa, küçük günahları affedilir.” (Münâvi)

Hayırda çalışan hayrını, iyiliğini arttırır, sermayesini çoğaltır, iyi işler yapar. Şerde çalışan kötülüğünü arttırır, akibetini hazırlar, fitne ve fesadla meşguldür. Bu adam da hem dünyadaki inançlı insanları saptırmak, hem de ahiretteki insanlara yapılacak duâlardan mahrum etmek istiyor, ne büyük cehalet, ne büyük dalâlettir.

İsâ Aleyhisselâm’ın Nüzulü:

“İsâ Aleyhisselâm’ın geleceğinin doğru olmadığı”nı söylüyor.

Allah-u Teâlâ’nın semâya çektiği, deccalin fitnesi ile müslümanların iyice bunaldığı bir sırada yeryüzüne göndereceği bir peygamber olan Hazret-i İsâ Aleyhisselâm hakkında, Kur’an-ı kerim’de, Hadis-i şerif’lerde pekçok beyan vardır.

Gerçek gelecek olan Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, kıyametin en büyük ve en bariz alâmetlerinden birisidir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz ki o, kıyametin kopacağını gösteren bir bilgidir.” (Zuhruf: 61)

Allah-u Teâlâ’nın ahirzamanda kıyametin kopmasına çok az bir zaman kala göndereceği İsâ Aleyhisselâm hakkında şöyle beyanı vardır:

“Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce İsâ’ya muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o onlara şahit olacaktır.” (Nisâ: 159)

İsâ Aleyhisselâm’ın kıyamete yakın bir zamanda ineceğine dair Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyururlar:

“Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; çok sürmez Meryem oğlu İsâ âdil bir hakem olarak inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak ve mal o kadar çoğalacak ki, onu kabul eden kimse bulunmayacaktır.” (Buhari. Tecrid-i sarih: 1018)

Bu Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere göre İsâ Aleyhisselâm’ın geleceği muhakkaktır. Öyle ise bu sözü Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’leri inkârdır. Âyet-i kerimeyi inkâr ise insanı küfre sokar, kişi kâfir olur.

Diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Bunlara ne oluyor ki hiç bir sözü anlamaya yanaşmıyorlar!.” (Nisa: 78)

Şerlerini ve ifsatlarını ortaya koymaya çalıştığımız bu adam Allah-u Teâlâ’nın dinini bırakmış, şeytanın adımlarına uymuştur. Onun içindir ki bu hale düşmüştür. Bu hale düştükleri gibi, müslümanları da bu hale düşürmeye çalışıyor.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:

“Kim ki ben âlimim derse, bilin ki o cahildir.” (Münâvi)

Buyurduğu halde onlar kendilerini âlim yerine koyarlar, işte bu zanları onları aldattı. Âlim olduğunu sandılar, ulema sıfatı altında cehaletlerini ve küfürlerini yaydılar. Bunlar imandan mahrumdurlar. İfsatları çok, tahribatları büyüktür.

Zan, nam, şöhret, madde ve menfaat uğruna dinden çıktıkları gibi, başkalarını da çıkarmaya çalışırlar.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’Ierinde şöyle buyurmuşlardır:

“Gizli şehvetten sakınınız. Bir âlimin, insanların rağbet ve hüsnü zannını arzu edip başına toplanmasını sevdiği gibi.” (C. Sağir)

Nam ve şöhret için ilim satanların durumu budur.

Onlar dünyayı ahirete tercih ederler. Allah-u Teâlâ onları “İlmi ile dünyalık elde edenler” diye vasıflandırarak şöyle buyurmuştur:

“Onlar ise bunu arkalarına attılar ve az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kötü!” (Âl-i imran: 187)

Onlar artık Hazret-i Allah ile ilgilerini kesmişler, halk ile ilgilerini kurmuşlar. Onların alış-verişi halk iledir. Yalnız nam ve şöhret düşünürler, gösteriş, riyaset ve mevkii düşünürler. Halk da bunlara rağbet eder. Sözüne, kalıbına, elbisesine bakar.

Halbuki Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Sen o münafıkları gördüğün zaman, kalıpları hoşuna gider, ne söylerlerse dediklerine kulak verirsin. Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler.” (Münâfikun: 4)

Bu halleri ile kendilerini halkın en iyileri, en faziletlileri zannederler. Oysa bunlar nefislerine değer verdikleri için, Hazret-i Allah’ın yanında gerçekten en düşük insanlardır.

Münafıklar:

Münafıklar Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz hakkında ileri geri konuşurlar, daha sonra müminlere gelip özür dilerlerdi. İman ettiklerini söyleyip, kendilerinin hoş karşılanmasını isterlerdi. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ Tevbe sûre-i şerif’inin 62. Âyet-i kerime’sinde Allah ve Resul’üne karşı gelen münafıklar hakkında şöyle beyan buyurdu:

“Münafıklar, sizi memnun etmek için Allah’a yemin ederler. Eğer iman etmiş iseler, Allah’ı ve Peygamberi memnun etmeleri daha uygundur.”

Eğer onlar gerçekten iman etmiş olsalardı sizleri değil, Allah’ı ve Peygamber’i memnun etmeleri daha uygun olur. Bu da imanlarında samimi olmayı ve amellerinde devamı gerektirir.

Allah’ı ve Peygamber’i memnun etmek için tevbe etmek ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz hakkında ileri geri söz söylemekten vazgeçmek şarttır.

Sapıklığa düşmüş bu adam ise Peygamber’e itaati yok farzetmekte, ona itaatin getirdiği emir ve hükümleri tatbik ile olabileceğini bilmemektedir.

Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:

“Onlar bilmezler ki, kim Allah ve Resul’üne karşı koyarsa, onun için içinde ebedî kalacağı cehennem ateşi vardır.

Bu ise büyük bir rezilliktir.” (Tevbe: 63)

Acaba bu münafıklar pek büyük ve elem verici bir ahireti hiç düşünmüyorlar mı? Bu ne cehalet! Bu rüsvaylığa düşmeleri, nifak ve fesatlarından ötürüdür. Çünkü onlar dıştan imanlı olduklarını göstermelerine rağmen içlerinde inkâr duyguları besliyorlardı. Resul’e karşı gelmek demek, onun Sünnet-i seniyye’sini işlememek, emir ve nehiylerine tâbi olmamak demektir.

“Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin inmesinden çekiniyorlar.

De ki: Siz alay edin bakalım! Allah çekindiğiniz şeyi kesinlikle ortaya çıkaracaktır.” (Tevbe: 64)

Münafıklar, kendi aralarında ortaya atmış oldukları nifak ve inkâr sözler şöyle dursun, kalblerinde gizledikleri gizli sırlar hakkında bir sûre inmesinden ve kendilerinin gerçek yüzlerini ortaya koymasından korkarlar. Allah-u Teâlâ o münafıkları “Bu alçaklığa devam ediniz, yakında göreceksiniz.” beyan-ı ilâhisi ile açık bir şekilde tehdit etmektedir.

“Eğer onlara soracak olursan ‘Biz sadece lâfa dalmış şakalaşıyorduk.’ derler.

De ki: Allah ile, O’nun âyetleriyle ve O’nun Peygamber’i ile mi alay ediyorsunuz?” (Tevbe: 65)

Hazret-i Allah ile alay etmek; O’nun büyüklüğüne, ululuğuna, emirlerine, hükümlerine karşı gelmek mânâsınadır.

Âyet-i kerime’leri ile alay etmek; Hazret-i Kur’an’ı hafife almak, Allah kelâmıyla alay etmek demektir.

Resulullah ile alay etmek; O’nun yüce Resul’ünü, insanları ıslah etmeye ve yüceltmeye çalışan Peygamber’ini hafife almak demektir.

“Hiç özür beyan etmeyin. Çünkü siz inandıktan sonra inkâr ettiniz. İçinizden bir kısmını afetsek bile, suçlu olduklarından dolayı bir kısmına da azab edeceğiz.” (Tevbe: 66)

İmandan çıktıktan sonra Resulullah Aleyhisselâm’a eziyet vermek suretiyle kâfirliğini ortaya koyanı affetmeyecek, nifak çıkarıp küfür ve fitnede ısrar edeni azaba düçar edecektir.

“Münafık olan erkeklerle, münafık olan kadınlar birbirlerine benzerler. Kötülüğü emreder ve iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular Allah da onları unuttu. Münafıklar fâsıkların tâ kendileridir.” (Tevbe: 67)

Münafık erkekler ve münafık kadınlar bir tek sınıftır. Onlar birşeyin cüzlerinin birbirine benzediği gibi nifakta ve imandan uzak olmada birbirinin benzeridirler. Gayeleri kötülüğü yaymak, iyilikten vazgeçirmektir.

Münafıklar Allah-u Teâlâ’yı unutmuş, imandan çıkmış, İslâm’ın dışında kalmışlar, yoldan sapmışlardır. Allah-u Teâlâ da onlara kâfirlerin uğrayacakları yerin aynısını vaadetmiştir.

“Allah münafık erkeklere, münafık kadınlara ve kâfirlere ebedi kalacakları cehennem ateşini hazırlamıştır. Bu onlara yeter. Allah onlara lânet etmiş, rahmetinden uzaklaştırmıştır. Onlar için sürekli bir azab vardır.” (Tevbe: 68)

Allah-u Teâlâ bu Âyet-i kerime’de münafıklarla, kâfirlerin çok acıklı olan ve ebedi kalacakları cehennem ateşini hak ettiğini beyan ediyor. Suçların karşılığı olarak bu onlar için kâfidir. Dolayısıyla onlar Allah-u Teâlâ’nın rahmetinden kovulmuşlardır. Onlar dünyada rezil ve rüsvay olacaklar, ahirette de çeşit çeşit azaplara uğrayacaklardır. İşte küfrün ve nifakın pek müthiş, korkunç ve sonsuz cezası!

“Siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün âmelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.” (Tevbe: 69)

Münafıklar kendilerinden evvelki kâfirler gibi nifak ve fitne hareketlerinde bulunarak dünya varlığından istifadeye çalışmışlardır. Dünyevi zevklere dalıp ahireti feda ettiler. Dünyanın geçici zevklerine, şehvetlerine düşkünlük gösterdiler. Onlar da geçmiş ümmetlerin peygamberlerini yalanladıkları gibi Allah’ın Resul’ünü yalanladılar, müminler ile alay ettiler. Böylece, hem dünyadaki varlıklarını kaybettiler, hem de ahirette çok büyük azaba düçar oldular.

“Onlara kendilerinden öncekilerin, Nuh, Âd, Semud kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olmuş şehirlerin haberi gelmedi mi?

Peygamberi onlara apaçık mucizeler getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmemiş, onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.” (Tevbe: 70)

Bu Âyet-i kerime münafıkların gaflet ve azgınlığına işaret etmekte, onların küfürleri yüzünden felakete uğrayan geçmiş kavimlerin durumlarından ibret almadıkları için kınamaktadır.

Çünkü Allah-u Teâlâ helâk olan kavimleri zulmen değil, suçları yüzünden helak etmiştir. Münafıklar ise inkâr etmek ve masiyet işlemekle kendilerine zulmettiler.

Allah-u Teâlâ münafıkların da geçmiş milletler gibi felakete maruz kalacaklarını haber veriyor.

Âyet-i kerime’lerinde münafıkları tarif ve tevbih buyurduktan sonra müminlerin sıfatlarını da Kelâm-ı kadiminde beyan etmektedir:

“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileri (dostları ve yardımcılarıdırlar.) Onlar iyiliği emreder, kötülükten menederler. Namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederler.

İşte Allah onlara rahmet edecektir. Şüphesiz ki Allah Aziz’dir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe: 71)

Müminler birbirinin dostu ve yardımcılarıdırlar. Birbirlerine yardım eder ve desteklerler. İnsanlara Allah-u Teâlâ’nın razı olacağı her türlü iyiliği ve güzelliği emrederler. Kötülüklerden nehyederler. Tefrika çıkarmaz, fitne ve fesadı sevmezler. Allah’a ve Resul’üne itaat ederler.

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.” (Âl-i imran: 104)

Onlar namazlarını kılar, zekatlarını verirler. Allah’a ve O’nun Resulüne itaat ederler. Bu itaat, emir ve nehiylerin yaşanması şeklindedir. Kelâm-ı kadim’in ve Sünnet-i seniyye’nin hayatta tatbiki iledir. Allah-u Teâlâ münafıklara lânet ediyorken, müminlere ise rahmet edecektir. Bunlar dünyada zafere, ahirette cennete kavuşacaklardır. Bu ilâhî bir vaaddir, mutlaka meydana gelecektir. Ehl-i imanı nimetlere mazhar etmesi, kâfir ve münafıkları kahr ve azaba uğratması onun ilâhi rahmetindendir.

Allah-u Teâlâ mümin erkek ve kadınlar için çok büyük mükafat hazırladığını haber veriyor.

“Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur.” (Tevbe: 72)

Hayır kaynağı ve ebedi ikametgah olan, gözlerinin görmediği, kulaklarının işitmediği ve insanların aklına hayaline getiremediği cennetlerde, gayet hoş ve gönül safasıyla dolu bir mutluluk yaşanacak, güzel güzel meskenler müminlere vaadolunmuştur. Fevkalade güzel, hoş olan bağlar, bahçeler, vücuda getirmiştir. Orada geçici değil, ebedi kalınacaktır.

Allah-u Teâlâ cennetlik kullarına Cemal-i ilâhisini şân-ı uluhiyetine layık bir veçhile göstermek lütfunda bulunacak ve onlara hitaben selâm vererek onların kadir ve kıymetini artırmış olacaktır.

Câbir -radiyallahu anh- den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Cennet ehli bulundukları nimetler içinde zevke ererken ansızın üzerlerine bir nûr parıldar. Başlarını kaldırınca bir de ne görsünler, Rableri onlara üstlerinden nazar etmekte ve:

“Ey cennetlikler! Selâm üzerinize olsun!” buyurmaktadır.

İşte:

“Çok merhametli bir Rab olan Allah’tan onlara söz olarak selâm gelir.” (Yasin: 58)

Âyet-i kerime’si bunu belirtmektedir.

Bunun üzerine onlara nazar buyurur, onlar da O’na bakarlar ve baktıkları süre içinde diğer nimetlerden hiç bir şeye iltifat etmezler. Bu hal araya perde girinceye kadar devam eder ve Rablerinin nûru onların ve yerlerin üzerinde kalır.” (İbn-i Mâce. Mukaddime: 13)

Ebediyet yurdu olan cennetleri rahmeti ile kuşatan Allah-u Telâlâ’nın selâm ve esenlik nûru altında hayat sürmek müminler için tasavvurun fevkinde bir nimettir.

Allah-u Teâlâ, müminlerin ve münafıkların sıfatlarını bitirdikten sonra, kâfir ve münafıklarla mücadele etmeyi emrediyor.

Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:

“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran.

Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!” (Tevbe: 73)

Bu ilâhi emir Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e ait olduğu gibi, ulül-emre de aittir.

Bu Âyet-i kerime’den anlaşılıyor ki; “Cihad etmek” kelimesi “Savaşmak” kelimesinden daha geniş muhtevalı ve daha şümullüdür. Zira münafıklar gizli kâfir oldukları için diğer açık kâfirler gibi savaş şeklinde bir cihad söz konusu değildir.

Münafıklara karşı açılacak cihad; delil ortaya koymak, belgeleri açıklamak, içlerindeki kötü niyetleri teşhir etmek, iki yüzlülüklerini ve dönekliklerini su yüzüne çıkarmak demektir.

Nifaklarını ortaya koydukları takdirde, onlara karşı da kılıçla cihad edilmesi gerekir.

Âyet-i kerime’de:

“Karşı gelen kesim ile Allah’ın emrine (hükümlerine) dönünceye kadar savaşınız.” buyuruluyor. (Hucurat: 9)

Çünkü münafıklar:

“İslâm’dan sonra küfre saptılar.” (Tevbe: 74)

Bunun içindir ki müslümanların kafirlerle ve münafıklarla güçlerinin yettiği nisbette cihad etmeleri gerekmektedir. Eğer iman etmişlerse.

Gerçekten de cihad kılıçla, dille, yazı veya yayın yoluyla veya daha başka yollarla, ne şekilde olursa olsun cehd ve gayret göstermek, çalışıp uğraşmak demektir. Savaş ise cihadın sadece bir çeşididir.

Diğer bir Hadis-i şerif’te ise şöyle buyuruluyor:

“Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad ediniz.” (Ebu Dâvud: 2504)

“Onlar, kötü bir şey söylemedik, diyerek Allah’a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. İslâm’dan sonra küfre saptılar. Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Halbuki intikam almaları için Allah’ın, Resulü ile onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz.” (Tevbe: 74)

Bu ve bunun gibilerin durumu budur. Bunu böyle bilin. Allah’a ve Resul’üne sarılın. Şeytanın yolunda olanların yolundan gitmeyin. Sonraki nedamet hiç fayda vermez.

“Selâm olsun hidayete tâbi olanlara!”

(Tâhâ: 47)

Yukarı dön Göster hakikat's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hakikat
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats