Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
"Sana vahyedilene sımsıkı sarıl, çünkü sen doğru yoldasın. O sana ve toplumuna şereftir. İleride O'ndan sorulacaksınız" (43/43-44)
Konu da Kur'an olunca hangi müslümana sorsanız, eser, kükrer, mangalda kül bırakmaz. Ağzından ballar akar. Onun yüceliğini, büyüklüğünü, değişmezliğini, mucizeliğini anlatır da anlatır. Dolayısı ile ona nasıl saygılı olmamız, nasıl tutmamız, nereye asmamız, hangi makamla tilavet etmemiz, tecvid kurallarının önemi ve gerekliliği üzerinde konuşur da konuşur. Kur'an'ın yüceliği, mücizeliği üzerinde konuşur, ahkamlar keser de nedense bir türlü Kur'an'ın içine girmez. Kur'an'ın içindekilere değinmez. Kur'an'ın emir ve nehiylerini dile getirmez. Nasıl bir insan istiyor, nasıl bir dünya istiyor o konularda hiç konuşmaz. Kaçak pehlivan gibi minderin etrafında dolanır durur da bir türlü meydana çıkmaz.
Minder dışında el çırpar peşrev çeker de, nedendir bilinmez bir türlü güreş tutmaz. Bilmez mi ki minder etrafında dolanmakla pehlivan olunmaz. Hele pehlivanların medhiyesini yapmakla... Pehlivanın pehlivanlığının, çayırda veya minderde belli olacağını hepimiz biliriz aslında. Ermeydanına çıkılır, güreş tutulur, el-alem herkes görür kimmiş gerçek pehlivan.
Müslümanlık da böyle...Ahkam kesmekle, Kur'an'a medhiyeler düzmekle, bağırıp çağırmakla olmaz. Müslümanlığın er meydanı hayattır.Aslında tüm yeryüzüdür. Evindir, çalıştığın işyeridir, çarşılardır, pazarlardır, camilerdir. Parklar, bahçeler, kahveler, salonlardır. Yiğitlik buralarda müslümanlık buralarda gösterilir.
Kur'an elbet yücedir, elbet mucizedir, ve elbette değişmez ve evrenseldir. Elbet yeri geldiğinde, diğer dinlerle, diğer kitaplarla (ilahi veya beşeri) karşılaştırmasını ilmi şekilde yapılmalıdır. Ama hiç inceleme ve araştırma yapmadan kulaktan duyma fikirlerle Kur'an'ın yüceliğini ve mücizeliğini ifade etmemizin kendimizi rahatlatma, bıraz da kendimize yersiz güven verme dışında bize ne faydası vardır. Kur'an bizden kendisini methetmemizi mi yoksa okuyup, anlayıp, uygulamamızı mı istemektedir. Kur'an'ı medhetmemiz, onun üstünlüklerini ortaya koymamız bizi ateşten kurtaracak mıdır. İçine düştüğümüz cehalet bataklığından çıkaracak mıdır? Şu kadar yıldır inkarcı zalimlerin elinde her türlü izzet namus ve özgürlüğünü kaybetmiş müslümanlara gerçek kimliklerini verecek midir. Şahsiyetlerini kazandıracak mıdır? Kur'an'ı indiren onu yüce, evrensel ve değişmez kılmıştır. Onun medhiyesini yapan biz zavallıların ona bir katkısı olamaz. Tersine onu elden, dilden, gözden düşürürüz "hal-i pür melalimizle".
İnsanlar, doğal olarak öven ile övülen arasında bir bağ kuracaklardır. Övenin hali ortadayken, kim övülenin "kim"liği ile "ne"liği ile "yüceliği" ile uğraşır. Övende övdüğünün izini arar. Görmedi mi geçer gider. Hep böyle olmamış mıdır. Emanet ve ehliyet onun için önemli değil midir? Hep bu nedenle değil midir ki Peygamber Efendimiz, daha kendisine vahiy gelmezden önce "Muhammed'ül Emin" olarak bilinmektedir. Emin olmayanın Rasüllüğü nasıl kabul görmez ise, emin olmayanların müslümanlığı kabul görecek midir? Sahte pehlivanlar gibi minderin dışında dolanmanın anlamı yok. Yiğit olan minderde künde atar. Müslüman olan da Kur'an aynasında kendini arar. Ne olduğunu anlar da, pişmanlık duyarak, müslüman olmanın gereklerine koşar. Kaybettiği yılları da düşünerek performansını ona göre ayarlar.
Önce sorar kendine;"bu kitap bana ne diyor" diye. Yüce rabbım bana "ne anlatmış" eşyayı "nasıl yorumlamış" diye. "Neyi emretmiş, neyi yasaklamış, neyi serbest bırakmış" diye. Yiğit olan yapar bunu. Yiğit olan sadece bunlarla kalmaz, düşüncelerini, fikirlerini, kabüllerini, inançlarını tartar Kur'an terazisinde. Görür onların Kur'an terazisindeki karşılığını, hafifliğini veya ağırlığını, anlamlılığını veya anlamsızlığını. Arkasından da başını iki eli arasına alıp, niye böyle olduğunun muhasebesini yapar. Yıllarca peşinden koştuğu ilkeleri, ülküleri, liderleri, büyük denilenleri düşünür. Devrilen nice fidanları ve harcanan emekleri hatırlar. Samimiyetin, ihlasın, bağlılığın sonuçları böyle mi olmalıydı diye kafa yorar. Ve geçen zamanın hesabını yapar. Önce kendinden hesap sorar. Sonra çevresine bakar.
Herkes bilir ki bu anlamda yiğit olmak o kadar kolay değildir Sorun samimi olmak veya bağlılık da değildir. Elbet her işin başı samimiyet ve vefadır/bağlılıktır ama, önemli olan da arkasını getirmektir. Nedense herşey buraya kadar çok güzeldir de bundan sonrası çirkinleşir. Belki de bundan sonrası yoktur. Her zaman filim de burada biter. Herşey övgü ile başlar, karşılığında da samimiyetlerimiz ve bağlılıklarımız alınır. Bundan sonrası akla bile gelmez, sorulmaz, bu düşüncelerin kaynağı nedir, nereden alınmıştır, "kim", "ne için", "ne zaman", "kim için" söylemiştir? Bunların hiç birisi sorulmaz/sordurulmaz da övgüler ve kahramanlık ve bağlılık nutuklarıyla ve kör sevdalarla yüzyıllar kayolup gider.
Kur'an yüce kitaptır ama O'nda kendimizi görmek hoşumuza gitmez. Belki de onda kendimizi görmek, aramak aklımıza bile gelmez.Nedense hep böyle olur. Kur'an yüce kitaptır ama; genellikle, mezarlıklarda, ramazan aylarında cuma gecelerinde, mevlitlerde kandillerde okunur.Ama içinde ne yazıyordur düşünmeyiz. Amacımız sevap kazanmaktır. kendimizin ya da sevdiklerimizin günahları bağışlansın içindir bu çabalarımız. Ne yazıyor anlamadan, ama derin bir huşu içerisinde, tecvidin ritmine kapılıp dalar gideriz. Gözümüzden yaşlar akar çok zaman. Ritm bizi kendimizden alır götürür.Bu ritm sevabı bizi ateşten korur mu ? Böyle bir soru aklımıza bile gelmez.
Kur'an yüce kitaptır, kutsal kitaptır.Onun için O'nu güzel ciltler, bezler, torbalar içerisinde evimizin başköşesine asarız. Kütüphanemizin en üst rafına yerleştiririz.Çocuklara "Aman ha! dokunmayın, sonra ağzınız eğrilir" diye de tembihleriz. Sankı onları zehirleyecek ilaçtır. Çok zaman "yüce dinimizin kaynağı, mübarek kitabımız Kur'an" diye başlayan sözlerimize nedense:"Allah şöyle olmamızı istiyor" diye devam edemeyiz.
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
Katılma Tarihi: 07 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Allah Razı Olsun Emeğine sağlık..
Kur'an yüce
kitaptır, kutsal kitaptır.Onun için O'nu güzel ciltler, bezler,
torbalar içerisinde evimizin başköşesine asarız. Kütüphanemizin en üst
rafına yerleştiririz.Çocuklara "Aman ha! dokunmayın, sonra ağzınız
eğrilir" diye de tembihleriz. Sankı onları zehirleyecek ilaçtır. Çok
zaman "yüce dinimizin kaynağı, mübarek kitabımız Kur'an" diye başlayan
sözlerimize nedense:"Allah şöyle olmamızı istiyor" diye devam edemeyiz.
__________________ A'raf 194 Allah dışındaki yakardıklarınız sizin gibi KULLARDIR , eğer iddianızda haklıysanız , hadi çağırın onlarıda size cevap versinler
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma