Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 03 haziran 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 292
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sebe halkı ile bereketlendirdiğimiz kentler arasına (her biri diğerinden) görülen kentler oluşturduk. Oralarda gidiş-gelişi belirledik (seyahati kolaylaştırdık) ve onlara da şöyle dedik: "Oralarda gece gündüz güvenlik içinde dolaşın."(sebe suresi 18)
İnsanlar arasında ulaşım çok kolaydı. Yani uzaklık çok azdı. Bu bize tarih öncesi bulguların doğruluğunu ispatlıyor. Yani jeolojik zamanda paleozoik zamanında tüm dünya tek kıtaydı. Aralarında ulaşmak için deniz yoktu. Tek kara kütlesi içinde tüm canlılar yaşıyordu. Demekki sebe halkı bu zamanda yaşamış insanlardı. Bakın ayetin devamında ne diyor sebe halkı :
Onlar ise, "Ey Rabbimiz! Yolculuğumuzun konakları arasını uzaklaştır" dediler ve kendilerine zulmettiler. Biz de onları ibret kıssalarına çevirdik ve kendilerini darmadağın ettik. Şüphesiz ki bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.(sebe suresi 19)
Evet onlar yolculuğumu uzaklaştır dediler. Ve kara kütlesi ayrıldı ve aralarına denizler girdi. Ulaşım çok zorlaştı. Halada hiç bulunmayan ve bilinmeyen adalarda bile insanların olması zamanında tek kara kütlesi içinde olduklarının bir kanıtıdır. Yani insanlar fark etmeden aralarına denizler girdi. Her biri her tarafa dağıldı. Buda bize mezozoik çağı hatırlatır. Demekki sebe halkı bu iki çağ arasında yaşamıştır.
Yani kıtaların ayrışması ve birbirinden uzaklaşması insanların isteği üzerine gerçekleşti. Allah(c.c.) zalim değildir. Zulmetmez. Evet bizim bunları görmemiz ve bilmemiz mümkün değildir. Allah(c.c.) her şeyi görür ve bilir. İbret olsun diye her şeyi örnek verir. Allah(c.c.) yücedir ve o duaları kabul edendir. Selametle kalın
__________________ ne kadar hatırlanmak istiyorsan o kadar hatırla.
Aşağıda alıntıladığım bilgiye göre Sebe halkıyla ilgili yazılı kaynaklar bulunmakta, verilen bilgiler doğru ise; Sebe halkınınpaleozoikdönemde yaşamış olması mümkün görünmüyor. Kur'anda da işaret edilen barajın yıkılması sonucu meydana gelen sel olayı MS 542 yılında gerçekleşmiş.
Muhabbetle,
Dipnot: Paleozoik Zaman, Faneozoik Devir
in üç alt bölümünden ilkidir. "I. Zaman" olarak da bilinir. Günümüzden
yaklaşık olarak 545 milyon yıl önce başlayıp 251 milyon yıl öncesine
kadar uzanan bir jeokronolojik bir zaman dilimidir.
SEBE HALKI
VE ARİM SELİ
Sebe Halkı, Ad Kavmi bölümünde
bahsettiğimiz, Güney Arabistan'da yaşamış olan dört büyük
uygarlıktan birisidir. Bu kavmin kuruluş tarihi hakkındaki
tahminler MÖ 1000-750 seneleri arasında değişir, yıkılışı
da MS 550'li yıllarda İranlılar'ın ve Müslüman Araplar'ın
iki yüzyıl süren saldırılarıyla olmuştur.
Sebe Devleti'nin kuruluş tarihi anlaşmazlık konusudur. Sebe
Kavmi, devlet tutanaklarını MÖ 600'lü yıllarda işlemeye
başlamıştı. Bu sebeple Sebeliler'in bu tarihten öncesine
ait kayıtları bulunmamaktadır.
Sebe Kavmi'nden bahseden en eski kaynaklar, Asur kralı
II. Sargon'un zamanından kalma savaş yıllıklarıdır. (MÖ
722-705) Sargon, bu yazıtlarda kendisine vergi ödeyen devletlerden
söz ederken Sebe Kralı Yis'i-amara'dan bahsetmektedir. Bu
kayıt, Sebe Devleti hakkında bilgi veren en eski yazılı
kaynaktır. Ancak sadece bu kaynağa dayanarak Sebe Devleti'nin
MÖ 700 yılında kurulduğunu söylemek doğru olmayacaktır;
zira Sebe Devleti'nin yazılı kaynaklara geçirilmeden uzun
bir ömür sürmüş olması oldukça kuvvetli bir ihtimaldir.
Yani Sebe Devleti'nin tarihi, bilinenden çok daha eskilere
dayanıyor olabilir. Nitekim Ur Krallığı'nın son hükümdarlarından
Arad-Nannar'ın kitabelerinde "Sebeliler memleketi"
anlamına geldiği düşünülen "Sabum" kelimesi yer
almaktadır.1
Eğer bu kelimenin gerçek anlamı buysa, bu, Sebe devletinin
tarihinin MÖ 2500'lü yıllara kadar uzandığını gösterir.
Sebe Kavmi'ne ait dikde yazılmış yazılar.
Sebe kavmini anlatan tarihi kaynaklar, bunun Fenikeliler gibi
yoğun ticari faaliyetlerde bulunan bir devlet olduğunu söylerler.
Buna göre Kuzey Arabistan ticaret yollarının bir kısmı, bu
kavmin elindeydi. Sebeli tüccarların, Kuzey Arabistan yoluyla
Akdeniz'e ve Gazze'ye mal götürebilmeleri için bütün o bölgelerin
yeni hakimi olan II. Sargon'dan izin almaları veya ona vergi
vermeleri gerekiyordu. Bunların Asur Krallığı'na vergi vermeye
başlamalarıyla beraber isimleri de bu devletin yıllıklarına
işlenmeye başladı.
Sebeliler, tarihte medeni bir kavim
olarak bilinmişlerdir. Sebe hükümdarlarının yazıtlarında
"onarma", "vakfetme", "inşa etme"
gibi kelimeler ağırlıktadır. Bu kavmin en önemli eserlerinden
olan Marib Barajı da, ulaştıkları teknolojik seviyenin önemli
göstergelerindendir.
Sebe devleti, bölgenin en güçlü ordularından birisine sahipti.
Ordusu sayesinde yayılmacı bir politika izleyebiliyordu.
Eski Kataban devleti topraklarını ele geçirmişti. Afrika
kıtasında birçok toprağa sahipti. MÖ 24 yılında başkenti
Marib'e sefer yapan dönemin tartışmasız en güçlü devleti
olan Roma İmparatorluğu'nun Mısır valisi Marcus Aelius Gallus
yönetimindeki bir ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmıştı.
Sebe, ılımlı bir politika izleyen, ancak gerektiğinde şiddet
kullanmaktan da çekinmeyen güçlü bir devlet tablosu çiziyordu.
Gelişmiş kültürü ve ordusuyla Sebe devleti, tam anlamıyla
zamanında o bölgenin bir "süper gücü" idi.
Sebe devletinin bu dikkat çekici derecede güçlü ordusundan
Kuran'da da bahsedilmektedir. Sebe ordusunun komutanlarının
Kuran'da aktarılan bir ifadesi, bu ordunun kendisine ne
kadar güvendiğini göstermektedir. Komutanlar, Sebe'nin kadın
yöneticisine (Melikesi'ne) şöyle derler:
Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda
karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız).
(Neml Suresi, 33)
Sebe ülkesinin başkenti, bulunduğu coğrafyanın avantajlı
konumu sebebiyle oldukça zenginleşmiş olan Marib idi. Başkent,
bölgede bulunan Adhana Irmağı'nın çok yakınındaydı. Bu nehrin
Cebel Balak'a girdiği nokta, baraj yapımına çok uygundu;
bundan yararlanan Sebeliler de daha uygarlıklarını kurma
aşamasındayken buraya bir baraj inşa etmişler ve sulama
yapmaya başlamışlardı. Bu baraj sayesinde de çok ileri bir
refah seviyesine kavuşmuşlardı. Başkent Marib o dönemin
en gelişmiş şehirlerinden bir tanesiydi, bölgeyi gezen ve
bu diyarı oldukça öven Yunanlı yazar Pliny, buranın ne kadar
yeşil bir bölge olduğundan bahsetmekteydi.2
Marib'deki bu barajın yüksekliği 16 metre, genişliği 60
metre ve uzunluğu da 620 metreydi. Hesaplara göre baraj
aracılığıyla sulanabilen toplam alan 9.600 hektardı ki,
bunun 5.300 hektarı güney, geri kalanı ise kuzey ovasına
aitti. Bu iki ova, Sebe kitabelerinde bazen "Marib
ve iki ova" diye anılırdı.3
İşte Kuran'daki "sağdan ve soldan iki bahçe" ifadesi,
muhtemelen bu iki vadideki gösterişli bağ ve bahçelere işaret
eder. Bu baraj ve sulama tesisleri sayesinde bölge, Yemen'in
en iyi sulanan ve en verimli kesimi olarak ün yapmıştı.
Fransız J. Holevy ve Avusturyalı Glaser, Marib setinin çok
eski devirlerden beri var olduğunu yazılı belgelerle ispat
ettiler. Himer lehçesiyle yazılan belgelerde bu barajın
ülke topraklarını verimli kıldığı yazılıydı.
Bu baraj, MS 5. ve 6. yüzyıllarda geniş çaplı onarımlar
görmüştü. Ancak bu onarımlar barajın MS 542 yılında yıkılmasını
önleyemedi. Bu tarihte yıkılan baraj, Kuran'da bahsedilen
"Arim seli"ne yol açmış ve büyük tahribata neden
olmuştu. Sebe Halkı'nın yüzlerce seneden beri işletmekte
olduğu bağları, bahçeleri ve tarım alanları tamamen yok
olmuştu. Barajın yıkılmasından sonra Sebe Kavmi'nin de hızlı
bir gerileme sürecine girdiği görülmektedir; barajın yıkılmasıyla
başlayan bu sürecin sonunda Sebe devletinin de sonu gelmiştir.
Kaynak:http://www.kavimlerinhelaki.com/sebehalkiarimseli.htm l
Katılma Tarihi: 03 haziran 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 292
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
evet dediğiniz gibi bizde türküz ama biz milenyum çağında yaşıyoruz. eski türkler tarih öncesindede yaşıyordu. yani kavim ademden bugüne kadar insanlardan oluştu. elbetteki aynı kavmin devamını içeren medeniyet gelir. sonraki kavim mısırdadır. önceki kavim amerikada. işte bu amerika ile mısır bile birken. yani ulaşım bu kadar kolayken uzaklaştır bizi dediler. Allah(c.c.) da uzaklaştırdı. aralara kıtalar ve onların aralarına okyanuslar kattı. uzaklaştırdı. aynı kavmin insanları bile bi baktılar başka kıtadalar.
__________________ ne kadar hatırlanmak istiyorsan o kadar hatırla.
.. Halada hiç bulunmayan ve bilinmeyen adalarda bile insanların olması zamanında tek kara kütlesi içinde olduklarının bir kanıtıdır. Yani insanlar fark etmeden aralarına denizler girdi. Her biri her tarafa dağıldı. Buda bize mezozoik çağı hatırlatır. Demekki sebe halkı bu iki çağ arasında yaşamıştır.
Yani kıtaların ayrışması ve birbirinden uzaklaşması insanların isteği üzerine gerçekleşti. Allah(c.c.) zalim değildir. Zulmetmez. ..
Merhaba.
Sayın islamcı,
Bilimsel kanıt olarak sunduğunuz ayetlerin sözünü ettiğiniz durum ile ilgisi yoktur. Tespitleriniz de yanlış.
Selamlar.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma