Yazanlarda |
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam malik kardeşim,
Ben söylediğiniz "realiteyi reddetmiyorum", benim anladığım İslam realiteyi reddetmez, ona teslimde olmaz, onun üzerine çıkar (idealizm).
Savm(ideal) akşamı "insanlığımızın farkına varıp" yer-içeriz (realite).
Musa'nın, İsa'nın ve Muhammed'in mesajında da savm nüanslar hariç benzerdir. Bunun hikmeti ne olaki?
Selam ve dua ile,
rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
malik bin nebi Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 kasim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 439
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam saygıdeğer Rıdvan abim,
Süperegomuz ile id'imiz arasındaki dengeleme unsuru savm ise, dürtülerimizin yetilerimizin önüne geçtiğinde ortaya çıkan içimizde hissettiğimiz bir ateş ise bu dönem, bunun için tek bir model belirleyemeyeceğimizi siz de takdir edersiniz,
Lise zamanlarımdı henüz mushaflar ile tanışmadığım, yerleşik din içerisinde olmadığım dönemlerdi, bir gün tvde evine kömür alamadıkları için soğuktan titreyen aileleri gördüm, odama çekildim sessizce ve kaloriferi kapatıp buğulu gözlerle derin düşüncelere daldım, "yanıyordu" içim ve "okumaya" başlamıştım o sırada "iniyordu" farklılıkların dengesi bu ana "şahit" olduğumda kendimi bu davranıştan "alıkoyamadım"
Yaratılırken eksik bir yanımız yok dolayısıyla düzeltmemiz gereken davranışlar ebedi olamaz ebedi olursa yaratılışımızın değişmesi gerektiği anlamına gelir, Musa İsa Muhammed mesajlarında ortak savmı ufak farklılıklarla vermiş olabilirler olmaya da bilirler, ama bu noktada benim söyleyeceklerim zandan öte olmaz zira veri gerçek ile yüzleştirilip denetlenemez ise sadece veri olarak kalır bilgi safhasına geçemez, amma illa da bir şey söylemek gerekirse yerleşik din kültürü içerisinde böyle bir yol belirlenerek insanlara nüsuklarla kapılar aralanmış olabilir, farklılıklarla uğraştırılmak istenmemiş olabilir veya bir kaça daha farklı sebep sayabilirim ama dedim ya bu konu hakkında bir şey söyleyebilmem için o insanları o dönemi o anı coğrafyayı o toplumun düşünce kodlarını vesaire bilmem gerekir, dolayısıyla döneme nokta atışı bir söz söyleyemem zira ben zaman zemin sınırlamasına tabi olan bir yaratığım,
Fakat yaratıcının tarzı açısından olaya bakarsak,
İnsanlığı ikiye ayırabiliriz diye düşünüyorum,
İlk dönem yetilerine sahip olduğu dönem,
İkinci dönem indirilenlere sahip olduğu dönem,
İndirilenlerle muhattap olmadıkları dönemde doğru adam olmanın yolunu kendilerine sunulanlarla buldular, fıtratlarında düzenli olarak her yıl belirli günlerde yememek ve içmemek gibi bir dürtü uyanmadı, yani o insanlar "doğru adam"'ı bütün bir yıl yer ve içer halde sürdürdüler ama asla id'leri (iblisleri) süperegolarını ele geçirmedi dolayısıyla hayvanlar gibi yemediler,
Toplumsal zafiyetlerin başladığı dönemde ise indirilenler ile tanıştılar ve yaradılışlarında kullanmayı unuttukları yetileri tekrar harekete geçirmek için bu tür uygulamalar ile muhattap oldular, Savm'ı belirli günlerde belirli zaman aralığında yememek ve içmemek olarka kabul edersek, bu insanlar da "doğru adam"'ı yılın belirli günlerinde belirli zaman aralığında yemeyerek içmeyerek gerçekleştirdiler,
Yılın belirli günlerinde belirli zaman aralıklarında yer ve içer insanlar da doğru insanlar,
Yılın belirli günlerinde belirli zamanlarında yemeyen ve içmeyen insanlar da doğru insanlar,
Demek ki keramet yememek veya içmemek de değil,
Mesela bir yönü ile bağlantılı ele alalım,
İnsanlık kitaplarla tanışmadan önce domuz hayvanına karşı bir anti pati ile doğmadılar ve yaşarken de kendilerini bundan mahrum bırakmadılar damak tadları hariç, bu insanlar domuz yiyenler olarak "doğru adam"'ı gerçekleştirdiler,
Domuz etinin haram olduğunu kabul ederek yaklaşınca da insanlık bir dönem de domuz eti yemeyenler olarak "doğru adam"'ı gerçekleştirdiler,
Domuz hayvanı değişmedi, ama değişen insan davranışları idi. (Domuz eti haramdır veya değildir, savm bugünkü hali ile yapıldı veya yapılmadı demiyorum sadece meselenin kendimce alt yapısını anlatmaya çalışıyorum.)
Birey nasıl erdemli olmayı becerebiliyorsa öyle erdemli olmalıdır, bu konuda kimse insanlık için kural koyamaz, bunu yapmak isteyen insan sayısı kadar kural koymak zorundadır ki bunu da ancak yaratıcı farklı yaradılışlar ile gerçekleştirmiştir,
Esen kalasın
Saygılarımla
__________________ bildiklerimizle değil yaptıklarımızla, ellerimizin neleri ile değil hayatlarımızın nasılları ve nedenleri ile,,,
Beni bir yere oturtmaya çalışmayın,çünkü ben bir yerde oturmuyorum, sadece yürüyorum
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam malik kardeşim,
Sizi anlamaya çalışıyorum, bir alt yapı/zemin oluşturma gayretlerinizi de görüyorum. Sizinle yüz-yüze görüşmediğimiz ve daha önceden fikirlerinizi bilmediğim için yarısından devam ediyor olabilirim.
Meseleleri "özde" konuşursak bundan önce atmamız geren temel bana göre öncelikle var oluştan başlamaktır;
"kendimizi bilerek", "bir bahçede varolduk" "bahçe sahibini" gören-bilen yok, bahçede meyveler bitiyor, rüzgarlar esiyor. Bahçede bizden başkada kendini bilen de yok.
İlk realite şu; Yemek-içmek, ölme-öldürme, canlılığın kaderi birinin yok oluşu diğerinin var oluşu demek.
Şimdi bahçede yerleri mi paylaşacağız, bu adil şekilde nasıl olacak?
Aslanlar gibi ceylanları mı parçalayacağız?
Bahçe bizim değil, bahçe sahibinin biz de bir hakkı doğacak mı?
ben bu soruların cevablanmadan düğümü çözemeyeceğimiz kanaatindeyim
sende esen kalasın güzel kardeşim.
rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
malik bin nebi Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 kasim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 439
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Rıdvan Abicim, müsadenle konuyu şu başlığın altına taşıdım,
http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=5969&PN= 1
esen kal
__________________ bildiklerimizle değil yaptıklarımızla, ellerimizin neleri ile değil hayatlarımızın nasılları ve nedenleri ile,,,
Beni bir yere oturtmaya çalışmayın,çünkü ben bir yerde oturmuyorum, sadece yürüyorum
|
Yukarı dön |
|
|
ibrahimim Uzman Uye
Katılma Tarihi: 17 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 506
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamlar,
Bireysel ahlakın yanı sıra, toplumsal ahlak ve
toplumsal kaynaşma da önemlidir.
Hacc, oruç, zekat ve cuma namazı gibi ibadetler, bir
yönüyle de toplumu bir arada tutan çimento görevi gördüğünü düşünüyorum.
Kur’an’ın ilk nazil olduğu zamanlar imandan sonra
bireysel ahlaka davet vardır, Medine’de İslam devletini kurduktan sonra Hacc,
oruç, zekat ve cuma namazı gibi ibadetler emredildi.
Bizden öncekiler İslam toplumundan olduğunu ifade
eden beş şart söylemişlerdir.
1-
Kelimeyi şahadet getirmek
2-
Namaz kılmak
3-
Oruç tutmak
4-
Zekât vermek
5-
Hacca gitmek
Bu beş şart insanı Mümin etmez ama birinin hangi
topluma ait olduğunu belgeler.
Bugün bunların ideal anlamda yerine gelmiyor
olması, insanları yanlış düşünmeye sevk ediyor.
Müslümanlar bu ibadetlerine sahip çıkar ve
sorgularsa, amaçlanan olacak ve ümmet şuuru ortaya çıkacaktır. Ümit ediyorum.
Selam ve dua ile.
__________________ Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
|
Yukarı dön |
|
|
iman Uzman Uye
Katılma Tarihi: 16 haziran 2006 Gönderilenler: 751
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam
askere gidenler bilir kazan dışı diye bir kavram vardır mevcudun bir kısmı revirde olur, görevde, yahut izinde olur. askerdir ama kazandan düşer aynı yemek pişer ama diğerlerine biraz daha fazla düşer
ben kazandışı kalıyorum.
kendi rızamla
internette görsel kısımda açlık diye yazdığımda gördüklerimden dolayı
Diyorumki yarabbi inanıyorumki sen bunların tümünden artacak kadar besin yarattın ama birileri onların elinden kaldı
işte ben kendi hakkımdan vazgeçtim kendi rızamla vazgeçtim benim gücüm yetmez ama senin gücün yeter sen öğünümü onlara, bana sabır ver
tuvalet için harcadığınız zamandan tasarruf bile karşılık olarak yeter
ne kilonuzda azalma oluyor, ne yemeğe arzu kalıyor. tavsiye ederim dostlar. mutlaka içiniz rahat oluyor.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bu iç rahatlığı ve zaman tsarrufu bütün bir yıla yaysa! Şari' bunu neden sayılı günlerle veya bir ayla sınırlı tuttu? Öyle bir iksir ki, yıl boyu etkisi sürüyor!
|
Yukarı dön |
|
|
ebu ömer Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 temmuz 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 117
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamlar
Kur'an ın buyurduğu Allah'a teslimiyetin olmazsa olmazlarından biri, "ihtiyaç fazlasını ihtiyaç sahibine, gün geçirmeden, müslim-gayrimüslim demeksizin vermektir. Hemde dişten tırnaktan artakalanı değil, bilakis sevdiğiniz şeylerden" şekliyledir. İhtiyaç fazlası derken, içinde yaşadığın toplum ekmek bulmada zorlanırken, sen dört çarpı dört çeker jeep benim için ihtiyaç diyemezsin. Böyle bir sosyal anlayışın canı çıksın, dini anlayışın da.
Ayrıca şu "iftar mı yoksa israf mı" sofralarına bir bakalım, bu nasıl bir açlık ve sosyal paylaşım anlayışıdır. Böyle bir anlayış sosyal adalet getirebilir mi? Eğer sorun sosyal denge ise, dediğim gibi, ihtiyaç fazlasını ihtiyaç sahibine aktarmaktır. Ancak bu anlayışın genellenmesi ve gereği sosyal dengeyi doğurur. Yoksa birkaç gün sabahtan akşama aç kalıpta, akşamları tıka basa yiyip sonrada hazmetmek için soda içerek değil.
Saygılarımla...
__________________ Teselli ararsan teselli mi yok...
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ebu ömer Yazdı:
Kur'an ın buyurduğu Allah'a teslimiyetin olmazsa olmazlarından biri, "ihtiyaç fazlasını ihtiyaç sahibine, gün geçirmeden, müslim-gayrimüslim demeksizin vermektir. Hemde dişten tırnaktan artakalanı değil, bilakis sevdiğiniz şeylerden" şekliyledir. İhtiyaç fazlası derken, içinde yaşadığın toplum ekmek bulmada zorlanırken, sen dört çarpı dört çeker jeep benim için ihtiyaç diyemezsin. Böyle bir sosyal anlayışın canı çıksın, dini anlayışın da. |
|
|
Kardaş, bu ihtiyaç ve ihtiyaç fazlası olanı kim nasıl neye göre tespit edecek? Ayette "ihtiyaç fazlası" dedikleri EL-AFV'dur. Peki bu kelime bu anlama geliyor mu? Olabilir. Ancak Kuran bu kelimeyi bu anlamıyla mı söylemiş! Kuran bu kelemeyi 7/199'da da kullanmış: Xuz-il-afve ve'mur bilurf. "fazlasını /artanı al ve Örfü emr et!..." Her halde uymadı bu mana. Halbuki bu kelime ile Kuran bu verilecek/bağışlanacak malın nasıllığını Bakara 267. ayette gayet net açıklıyor:
"Ey imanı tüm olanlar! Kazancınızın hoş, güzel, iyi, temiz, leziz olanından ve size toprakta yetiştirdiklerimizden verin! Ona gözünüzü kapatmadan almayacağınız malın kötü olanından vermeye yeltenmeyin! Bilin ki Allah Zengindir, karşılığını öder."
Bu ayetten anladığımız; Allah bağışlanacak şeylerin iyisinin, en iyisinin verilmesini istiyor. Alıcı da bizzat kendisidir. Çünkü karşılığını O verecek, verene O hamd edecektir.
Ayrıca o günün şartlarında verenler, müslim gayrı müslim farkı gözetilmeksizin kendileri ihtiyaç sahiplerine mi veriyorlardı, o da tartışılır.
Muhabbetle.
|
Yukarı dön |
|
|
ebu ömer Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 temmuz 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 117
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ebu ömer Yazdı:
Kur'an ın buyurduğu Allah'a teslimiyetin olmazsa olmazlarından biri, "ihtiyaç fazlasını ihtiyaç sahibine, gün geçirmeden, müslim-gayrimüslim demeksizin vermektir. Hemde dişten tırnaktan artakalanı değil, bilakis sevdiğiniz şeylerden" şekliyledir. İhtiyaç fazlası derken, içinde yaşadığın toplum ekmek bulmada zorlanırken, sen dört çarpı dört çeker jeep benim için ihtiyaç diyemezsin. Böyle bir sosyal anlayışın canı çıksın, dini anlayışın da. |
|
|
Kardaş, buyur abi, bu ihtiyaç ve ihtiyaç fazlası olanı kim nasıl neye göre tespit edecek? Ayette "ihtiyaç fazlası" dedikleri EL-AFV'dur. Peki bu kelime bu anlama geliyor mu? Olabilir. Ancak Kuran bu kelimeyi bu anlamıyla mı söylemiş! Kuran bu kelemeyi 7/199'da da kullanmış: Xuz-il-afve ve'mur bilurf. "fazlasını /artanı al ve Örfü emr et!..." Her halde uymadı bu mana. İsfehanlı Rağıb der ki; "ea'te afven" sözündeki "afven" kelimesi, hal konumunda bir mastardır. Yani, onun hali, afinin;yani bir şey isteyenin hali gibi olduğu halde bağışta bulundu. Bu söz güzel sayılan bir manaya/davranışa işarettir...
Halbuki bu kelime ile Kuran bu verilecek/bağışlanacak malın nasıllığını Bakara 267. ayette gayet net açıklıyor:
"Ey imanı tüm olanlar! Kazancınızın hoş, güzel, iyi, temiz, leziz olanından ve size toprakta yetiştirdiklerimizden verin! Ona gözünüzü kapatmadan almayacağınız malın kötü olanından vermeye yeltenmeyin! Bilin ki Allah Zengindir, karşılığını öder."
Bu ayetten anladığımız; Allah bağışlanacak şeylerin iyisinin, en iyisinin verilmesini istiyor. Alıcı da bizzat kendisidir. Çünkü karşılığını O verecek, verene O hamd edecektir. Elbette. Yukarıda alıntı yapmış oldunuz ifademin arka planında, yine Kur'an bütünlüğünden yansıyan bir anlayış/kavrayış vardır. Bu yansımanın biri olan ayeti siz nakletmişsiniz, teşekkürler. Bir diğeri ise; İfademe zemin niteliğinde yer alan 2/219 ayetinin "ve yes'eluneke maze yunfigun gulilafve...:ve sana soruyorlar, neyi harcayacaklar. De ki, artan(ihtiyaç fazlası-n-)ı..." genel cevabi ifadesi ile yer alan soru cümlesinin bir diğer yönüyle açılımı ise, 3/92 de yer alan "lentenalulbirra hatta tunfigu mimme tuhibbun...:Sevdiğiniz şeylerden (Allah için/yolunda) harcamadıkça siz birr'e/hayra/doğruluğa eremezsiniz..." İlaveten, alıntı yapmış olduğunuz pasajda yer alan "gün geçirmeden" ifadesinin dayanağı ise 6/141 de yer alan, "...iza esmere ve atu haggahu yevme hasadih...:(her biri)ürününü verdiği zaman, hasat günü haklarını verin..." şekliyledir.
Ayrıca o günün şartlarında verenler, müslim gayrı müslim farkı gözetilmeksizin kendileri ihtiyaç sahiplerine mi veriyorlardı, o da tartışılır. Tartışmaya gerek kalmadan bir cümle ile onu ifade etmeye çalışayım sayın abime. 9/60 ta yer alan "...vel muellefeti gulubuhum vefirrigabi velğarimin...: ve kalpleri kazanılacak kimseler için, özgürlüğü olmayan ve borç altındaki(ödeyemeyen)ler..." şeklinde olup, hepsini aynı insan olarakta algılayabiliriz.
Muhabbetle. Selamlar.
__________________ Teselli ararsan teselli mi yok...
|
Yukarı dön |
|
|
|
|