Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
bak verdiğin bütün örnekleri geçmişde bu işle uğraşmış insanların eserlerinden faydalanarak verdin.hiçbirşeyi gizlememişler.duyduklarını yazmışlar.sizde olmayan belkide hiçbir zaman olamyacak olan birşey le yazmışlar;samimiyet.
evet buhari ebu hanifenin adını bile ağzına almamış.ondan bahsederken hep "bir ademoğlu" diye bahsedmiş.meselenin özü toprak altından çıkarılan madenlerden zekat hesabıyla ilgilidir.
ama sonuçda birileride ebu hanifeyi güvenilir kabul etmiş ve ondan nakil yapmış.eksik kalan şeyler tamamlanmış.....bu şekilde.
600 bin konusunda ise istersen doğruları yazmayı dene.belki utanırda başarırsın.
bakıyorumda iş hadis konusuna geldimi canavar kesiliyorsunuz.
birde birşeyi aktarırken herşeyiyle aktarın.senedi.senedlerine yapılan itirazları.neler denildiğini....daha dürüst davranmış olursunuz.
(Hz. peyganıber'in hanımı) Meymûne'den rivayet olunmuştur; dedi ki:
Bizim azatlı bir cariyemize sadaka (olarak toplanmış koyunlar) dan bir koyun hediye edil(miş)ti, bir süre sonra koyun öldü. Derken Peygamber (s.a), (Ölü olarak yol üzerine atılıverilmiş olan) bu koyunun yanından geçti ve:
"Bu koyunun derisini tabaklayıp ondan yararlanmalıydılar" buyurdu. (Bunu işitenler);
"Ey Allah'ın Rasûlü, o bir leştir, dediler. (Hz. Peygamber de):
"Ölü hayvanın ancak yenmesi haramdır" karşılığını verdi.
Şu (bir önceki) hadis, Zührî'den (bir başka senedle daha rivayet edilmiştir ve bu rivayetinde Zührî) Meymûne'yi zikretmem iştir. (Bu rivayetinde Ziihrî; Hz. Peygamber: "Onun derisinden faydalanmalıydınız" buyurdu, dedi(kten) sonra (bir önceki hadisin manasını rivayet etmiş.orada geçen) tabaklamayı ise rivayet etmemiştir.
Ma'mer'den rivayet edilmiştir; dedi ki;
Zührî, (deri) tabaklamayı kabul etmezdi ve "deriden her hal-(li kâr)da yararlanılabilir" derdi.
Ebû Dâvûd dedi ki: Zührî hadisinde (onu rivayet edenlerden) el-Evzaî, Yunus ve Ukayl; tabaklama kelimesini rivayet etmemişlerdir.
Tabaklanmayı ise, Zübeydî, Saîd b. Abdülaziz ile Hafs b. el-Velîd rivayet ettiler.
İbn Abbas'dan rivayet olunmuştur; dedi ki: Rasûlullah (s.a)'ı;
"Deri tabaklandığı zaman temiz olur" buyururken işittim.
Peygamber (s.a)'ın hanımı Aişe (ranha)'dan rivayet edildiğine göre;
Rasûlullah (s.a), ölü (hayvan)ların derileri tabaklanınca (onlardan) yararlanılmasını emretmiştir
İmam Nevevî'nin açıklamasına göre, ulema "ihâb" kelimesinin manası üzerinde ihtilâfa düşmüşlerdir.
Bazılarına göre bu kelime mutlak surette deri anlamına gelir. Bazılarına göre ise "ihâb" derinin tabaklanmadan önceki halidir. Tabaklandıktan sonraki haline ise "edîm" denir.
Hattâbî'nin açıklamasına göre ise, ulemadan bir kısmı ihâb kelimesinin sadece etleri yenilebilen hayvanların derileri anlamına geldiğini bu bakımdan tabaklamanın ancak.eti yenen hayvanların derileri için geçerli olduğunu, eti yenmeyen hayvanların derilerinin tabaklanma ile temiz olmayacağını iddia etmişlerdir. Evzaî, İbn Mübarek, İshak b. Râhûyeh ve Ebû Sevr bu görüştedirler.
Hattâbî'ye göre ihâb kelimesi, eti yenen hayvanların derileri için kullanıldığı gibi, eti yenmeyen hayvanların derileri için de kullanılır.
Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifler, ölmüş bir hayvanın sadece etini yemenin haram olduğunu, derilerininse tabaklanmakla temizleneceğine delâlet etmektedir.
Söz konusu hadisler aynı zamanda. Ölmüş bir hayvanın bütün kısımlarının haram olduğunu ifade eden. "Sîze leş haranı kılındı" mealindeki âyet-i kerimenin genel olan hükmünü tahsis etmişlerdir. Bu durum âyet-i kerimelerin hadis-i şeriflerle tahsis edilebileceğine delâlet eder.
Ancak âyet-i kerimeyi hangi tür hadis-i şerifin tahsis edebileceği konusu ulema arasında ihtilaflıdır.
Avnu'l-Ma'bûd da belirtildiğine göre, ölmüş bir hayvanın derisinin tabaklanmak suretiyle temizlenip temizlenemeyeceği konusunda yedi görüş vardır:
1- İmam Şafiî'nin görüşü: Köpek ve domuz hariç bütün leşlerin derileri tabaklanınca içiyle ve dışıyla temizlenmiş olur. Bu deriler tabaklandıktan sonra içleri de dışları gibi temiz olduğundan ıslak yerlerde de kuru yerlerde de kullanılabilirler. Ali b. Ebî Tâlib (r.a) ile Abdullah b. Mes'ud (r.a)'un da bu görüşte oldukları rivayet edilmiştir.
2- Hiçbir leşin derisi tabaklanmakla temiz olmaz. Ömer b. Hattâb (r.a) ile oğlu Abdullah ve Aişe (ranha) da bu görüştedirler. İmam Mâlik'den rivayet edilen iki görüşten biri üe İmam Ahmed'in meşhur olan görüşü de budur.
3- Eti yenen hayvanların leşlerinin derisi tabaklanma ile temizlenir, eti yenmeyen hayvanların leşlerinin derileri temizlenmez. el-Evzaî ile İbn Mübarek, Ebû Sevr ve İshak b. Rûhûyeh bu görüştedirler.
4- Domuzdan başka bütün hayvanların leşlerinin derileri tabaklanmakla temizlenmiş olur. Bu İmam Ebû Hanîfe (r.a)'nin görüşüdür.
5- Her leşin derisi tabaklanınca dışı temizlenmiş olur, fakat içi temiz* lenmiş olmaz. Bu bakımdan tabaklanmış deri kuru işlerde kullanılırsa da rutubetli işlerde kullanılmaz. Çünkü içlerine yaşlılık erişince oradaki pisliği dışına çıkar. Bu sebeple böylesi derilerin dış yüzeyi üzerinde namaz kılınırsa da giyilmek suretiyle içerisinde namaz kılınmaz. İmam Mâlik'in meşhur olan görüşü budur.
6- Domuz ile köpek de dahil olmak üzere bütün hayvanların leşlerinin derileri içiyle ve dışıyla temizlenmiş olur. Bu da Dâvud ez-Zâhiri ile Zahirîlerin görüşüdür. Bu görüş İmam Ebû Yusuf tan da rivayet olunmuştur.
7- Her leşin derisinden yaş iken de kuru iken de yararlanılabilir. Yararlanabilmek için tabaklamaya ihtiyaç yoktur. Zührî tarafından ileri sürülen bu görüşe ulema iltifat etmemiştir. Zührî'nin bu husustaki dayanağı, 4120 numaralı hadis-i şerifte "tabaklama" kelimesinin geçmemiş olmasıdır.
Kendisine, "Her ne kadar konu ile ilgili hadiste tabaklanmadan söz edilmiyorsa da onun tefsiri mahiyetinde gelen ondan sonraki hadislerde tabaklamadan bahsedilmekte ve leşin derisinin temizlenmesinin ancak tabaklama ile olabileceği açıklanmaktadır" diye cevap verilmiştir.
Seleme b. el-Muhabbık'dan rivayet olunduğuna göre;
"Rasûlullalr (s.a), Tebük savaşında bir eve varmış, evde (deriden yapılmış) asılı bir su tulumu görmüş ve (ev halkından tulumdaki) su (dan bir miktar vermelerini) istemiş. (Onlar):
Ey Allah'ın Rasûlü, bu {su tulumunun derisi) bir leş(e ait)tir, demişler. (Hz. Peygamberde):
“Onun tabaklanmış olması temizlenmesi (demek)dir" buyurmuş.
Âliye binti Sübey'den rivayet olunmuştur; dedi ki:
Uhud'da bana ail bir koyun (sürüsü) vardı. Onlara kıran girdi(de pek çoğu öldü). Bunun üzerine Hz. Paygambeı-'in hanımı Meymûne'yc varıp bu durumu kendisine anlattım. Meymûne de bana:
Onların derilerini alıp onlardan yararlanmalıydın, dedi. (Kendisine):
Bu helâl inidir? dedi(m).
Evet. Bir defasında Kureyş'ıen bazı kimseler kendilerine ait bir koyunu eşek (sürür) gibi sürüyerek Rasûlullah (s.a)'ın yanına geldiler. Rasû-lullah (s.a) onlara;
"Derisini almalı (ve tabakladıktan sonra ondan yararlanmalı) idiniz" buyurdu. (Onlar bu sözü işitince;)
O bir leştir, {onun derisinden nasıl yararlanabiliriz)? dediler. Rasûlullah (s.a) da:
“O deriyi su ve mazı temizler" karşılığını verdi.
Açıklama
numaralan hadis-i şerif, tabaklama ile temizlenen bir derinin içinin de dışı gibi'temizleneceğine ve içine su gibi sıvı maddeler konulabileceği gibi, böyle bir deriden yapılmış elbise giyinmiş iken namaz kılan kimsenin namazının sahih olacağına delâlet etmektedir.
Çünkü sözü geçen hadis-i şerifte Hz. Peygamber'in ölü bir hayvanın tabaklanmış derisinden yapılmış bir su tulumundan su içtiği ve "bu derinin tabaklanmak suretiyle temizlenmiş olduğunu" söylediği ifade edilmektedir.
İmam Mâlik'in iddia eltiği gibi, tabaklanan bir derinin sadece dışı temizlenip, içi temizlenmemiş olsaydı içindeki su iç kısımlarına da nüfuz edeceği için Hz; Peygamber ondan su içmezdi. Bu bakımdan söz konusu hadis İmam Mâlik'in aleyhine; İmam Şafiî ile Ebû Hanîfe'nin lehine bir delildir.
hadis-i şerif ise, leş derisinin sadece tabaklamakla te-mizlenmeyip suyun da katkısı ile temizleneceğine delâlet etmektedir.
Avnu'l-Ma'bLid müellifinin ifade ettiğine göre, suyun yardımı iki şekilde olur:
1) Mazı ile karıştırılıp derinin üzerine dökülmesiyle olabilir.
2) Deri tabaklandıktan sonra suyla yıkanmasıyla olabilir. Söz konusu hadis-i şerifin bu manaların ikisine de ihtimali vardır.
Bezlü'l-Mechûd yazarının dediğine göre, bu hadis-i şerif; "Deri, suyun katkısı olmadan sadece tabaklanmakla temizlenmez; mutlaka suyun katkısı da olmalıdır" diyenlerin delilidir. Domuz derisi dışındaki derilerin sadece tabaklanmakla temizlenmiş olacağını söyleyen İmam Mâlik ile Şafiî ve Ebû Hanîfe'nin delilleri ise; bir derinin tabaklanmakla temiz olacağını ifade eden numaralı hadis-i şerifle, "tabaklanan her deri temiz olur" mealindeki hadis-i şerifin;. Ancak bu hadis, köpeğin derisinden tabaklanmakla da temiz olmayacağım söyleyen Şâfiîlerin de aleyhine bir delildir. Hanefîler, pisliğine dair hakkında âyet bulunduğu için domuz derisinin bu hadisin hükmüne girmediğini söylerler.
ve şimdi bundan sonrasınıda bir oku:
Abdullah b. Ukeym'den rivayet olunmuştur; dedi ki: Ben, genç iken Cüheyne toprağında bulunduğum bir sırada bize Rasûlullah (s.a)'ın bir mektubu okundu (Mektupta şu ifadeler yer alıyordu): "Leşin derisinden de sinirinden de yararlanmayınız."
Hakem b. Uteybe'cten rivayet olunduğuna göre;
Kendisi bazı kimselerle birlikte Cüheyne (kabilesin)'den Abdullah b. Ukeym'e gitmişler. Hakem (sözlerine devam ederek şöyle) dedi: Yanımdaki insanlar Abdullah b. Ukeym'in yanına girdiler. Bense kapıya oturdum, fonları beklemeye koyuldum). Kısa bir süre sonra (oradan) çıktılar, benim yanıma (geldiler) ve Abdullah b. Ukeym'in kendilerine şöyle söylediğini haber verdiler: "Rasûlullah (s.a) vefatından bir ay önce Cühey-ne'ye bir mektup gönderdi. (İçerisinde şu ifadeler yer alıyordu): Ölmüş bir hayvanın derisinden de sinirinden de yararlanmayınız."
Ebû Dâvûd dedi ki: Nadr b. Eş-Şümeyl. "Tabaklanmamış deriye 'ihâb' dendiğini, tabaklanınca ona ihâb deniimeyip !şenn' ve "kirbe" dendiğini" söyledi.
Açıklama
Bu hadis-i şerifler, "hiçbir leşin derisi tabaklan malda temizlenmez" diyen Ahmet b. Hanbel'in meşhur olan görüşüyle İmam Mâlik'ten rivayet edilen görüşlerden birini te'yid etmektedir.
İmam Ahmed ile İmam Mâlik'in bu görüşünü savunanlara göre, "Bu ha-dis-i şeriflerde söz konusu edilen Hz. Peygambere ait mektub, vefatından bir ay önce yazıldığı için bu mevzuda kendinden önceki hadisleri neshetmiştir. Her ne kadar bu mektubu okuyan kimsenin kim olduğu bilinmediği için mektubun muhtevası "mürsel hadis" durumunda ise de bu, hadisin sıhhatine zarar vermez. Çünkü Hz. Peygamberin mektubunu dinlemek, bizzat kendisini dinlemek gibidir. Eğer böyle olmasaydı, Hz. Peygamber sağlığında kimseye mektup göndermezdi. Oysa sağlığında pekçok krallara mektup göndermiştir.”
Her ne kadar bu görüşte olanların iddiaları böyle ise de aksi görüşte olanlar bunu tenkid ederek isabetsiz olduğunu söylemişler ve leşlere ait derilerin tabaklanmakla temizleneceğini delillerle ispat etmişlerdir.İmam Şafiî ile İmam Ebû Hanîfe ve taraftarları, domuz ve köpek gibi bazı istisnaları bulunmakla beraber, şer'an pis olarak ölmüş olan hayvanların derilerinin tabaklanmakla temizleneceği görüşündedirler. Sözü geçen fıkıh imamlarına göre, böylesi derilerden yararlanılamayacağmi ifaden bu gibi hadis-i şerifleri, tabaklanmakla temizlenebileceğim ve bu suretle kendilerinden yararlanılabileceğini ifade eden hadis-i şeriflerle birlikte gözden geçirip değerlendirmek icab eder. Böyle yapıldığı zaman; leşlere ait derilerden yararlanmayı yasaklayan hadislerin tabaklanmayan leş derilerini, yararlanmayı emreden hadis-i şeriflerin ise tabaklanmış olan leş derilerini kastettiği kolayca anlaşılır.
Ayrıca mevzumuzu teşkil eden bu leş derilerinden yararlanmayı yasaklayan hadisler aslında sahih değillerdir. Avnü'l-Mâbûd müellifi, bu hadislere yöneltilen lenkidleri Şevkânîden naklen şöyle hülasa eder:
"1- Bu hadis mürseldir. Çünkü rivayet eden Abdullah b. Ukeym, aslında Peygamber (s.a)'den hadis almamıştır.
2- Bu hadis aynı zamanda munkali'dir. Çünkü Abdıırrahman b. Ebî Leylâ, Abdullah b. Ukeym'den hadis dinlememiştir.
3- Bu hadis hem senedi hem de metni cihetiyle mıızdariptir. Çünkü senedinin birinde bu hadisin Hz. Peygambcr'in bir mektubundan alındığı ifade edilirken, birinde Cüheyneli bir şeyhden işitildiği, bir diğerinde de Hz. Peygamber'in mektubunu okuyan bir kimseden işitildiği ifade edilmektedir. Diğer taraftan bu hadisin metinlerinden birinde sözü geçen mektubun Hz. Peygamber'in vefatından bir ay Önce yazıldığı ifade edilirken, birinde iki ay önce, diğer birinde kırk gün, bir diğerinde de üç gün önce yazıldığı ifade edilmektedir. Bu bakımdan, bu gibi derilerin tabaklanmakla temizleneceğini ifade etlen hadis-i şeriflerin böylesi zayıf hadislere tercih edilmesi gerekir."
Nitekim İbn Abdilber ile Beyhakî ve Hafız İbn Hacer'in görüşlerine göre de, yasaklanan leş derilerinden maksat tabaklanmamış deri (ihâb)lerdir.
Bu mevzuda İmam Tirmizî de şöyle diyor: Ahmed b. el-Hasan'dan işittim, dedi ki: "Ahmed b. Hanbel, bu hadiste "vefatından iki ay önce" diye zekredilmiş olmasından ölürü bu hadise itimad etmişti ve Rasülullah (s.a)'ın son emrinin bu olduğunu söylerdi. Bilâhara raviîer, hadisin senedinde karmaşıklığa düşünce, Ahmed bu hadisi lerketli. Şöyle ki, bazıları (hadisin senedinde) "Abdullah b. Ukeym'den-Cüheyneli şeyhlerden" dediler."
Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifler, pis olarak ölen bir hayvanın sinirlerinin de etleri ve derileri gibi pis olduğunu ifade etmektedir, nitekim Hanefî ulemasından AIiyyü'l-Kârî de; "Bir hayvanın canlı iken sinirlerinin kesilmesinin ona acı vermesi, hayvanın ölmesi ile sinirlerinin de pisleneceğine ve cansız olan yün ve boynuzlar gibi temiz kalmayacağına delâlet etler" demiştir
sen ve gibiler hiçbir zaman dürüst olamayacaksınız.ama bak eleştirdiğiniz insanlar nasıl dürüst davranmış.herşeyi nakletmişler.
sen ve gibiler gibi sırf birşeyleri karalamak için gerçeklerin üzerini örtmemişler.önce dürüst olamyı öğrenin.sonra tartışın....
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
bak verdiğin bütün örnekleri geçmişde bu işle uğraşmış insanların eserlerinden faydalanarak verdin
faydalanmıyacaksak ne diye oradalar, Allah kelamımı ki eleştirip acaba mı demeden hemen hafızamın doğrular hanesinde muhafaza edeceğim...
sizde olmayan belkide hiçbir zaman olamyacak olan birşey le yazmışlar;samimiyet. 600 bin konusunda ise istersen doğruları yazmayı dene.belki utanırda başarırsın. canavar kesiliyorsunuz. daha dürüst davranmış olursunuz.
bu sinir, saldırganlık neden, bilgi alışverişi yapmak mı amaç kavga etmek tanımadığın insana hakaret etmek mi, hangi hakla itham ediyorsun.. karşındaki insanı kötü muameleyle bildiğini sandığın yola iletemessin, inandırıcı olamassın... sana senin lisanında cvp verip senin gibi olmam.
Katılma Tarihi: 05 mart 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 133
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sayın el_turki
Düz ve direk ifade etmek varken neden şu söyle demiş, bu böyle demiş, şu şunu ifade etmiş diye yazıp içinden çıkılmaz hale
getiriyorsunuz. Bu meselenin hükmü Kuran'dan direkt çıkarılabilir. Bu kadar dolaylı yola sapmanın ne anlamı var. Kolaylaştırmak
varken neden zorlaştırıyorsunuz.
__________________ Yarım doğru yalanın ta kendisidir.
Birsey yanlis anlasiliyor sanirim. Biz tabiki peygamber
efendimize uyacagiz tabiki onun yolundan gidecegiz ve
tabiki Allah'in emrettigi gibi onun dediklerine uyacagiz.
Bizim soylemeye calistigimiz sey farkli. Uzerinde
tartistigimiz sey gelen rivayetlerin ne kadar dogru sekilde
bizlere ulastirildigidir. Yoksa peygamberimiz zaten Allah
in emrettiginden baska kendine gore birseyler yazip cizemez
soyleyemez.
Sayin El_Turki eger bildiginiz bir yontem varsa hadislerin
dogru oldugunu ispatlamaya, bizlerede soyleyin birlikte
dogruyu bulalim.
"... Yoksa peygamberimiz zaten Allah
in emrettiginden baska kendine gore birseyler yazip cizemez soyleyemez...."
bakın sizde demişsiniz.bu ortalama aklı olan herkesin bileceği ve bilebileceği birşeyken ALLAH neden ısrarla ve defalarca ALLAH a ve resulune itaat edin diyor...?bukadar ısrar ve tehdit neden?neden süreklide resulünü işin içine katıyor?ona itaat edilmesini ısrarla istiyor,neden?
defalarca sorduğum bu soruma hala cevap arıyorum.
yönteme gelince:okumak.samimiyet.doğruyla yanlışı bir birinden ayırma gayreti.sonrasıda ALLAH ın vereceği anlayış.böylecene herkes bir birinin yanlışını düzeltecek.
bir diğer nokta:ben hadis kitaplarına giren her rivayetin hadis olduğunu idda etmiyorum.
ama okurken şunu gördüm:hiçbirşeyi saklamamışlar.bu samimiyeti gördüm.ne duymuşlarsa yazmışlar.taki kendinden sonra gelecek olanlara değerlendirmede kolaylık olsun.senedindeki kişiler hakkında ne denmiş,ne konuşulmuş en ince detayına kadar yazmışlar.
ozamanlarda bilgiye ulaşmak kolay değildi.ama zaman ilerledikçe bu daha kolay bir hal aldı.bir çok hadisci bir birlerinin aktardıkalrından belki haberdar da değildi.ama onlardan sonra gelenler onların kitaplarını önlerinde toplu olarak bulabildi.değerlendirebildi.şerh etti.sonrakiler o kitapları ve şerhleride toplu olarak bulabildi önlerinde.ve bizlere daha toplu olarak bir yığın geldi.bir matematik veya fizik proplemini nasıl çözüyorsan bunuda öyle çözecksin.hepsini okuyacağız.şerhleri,şerhlerden sonrakileri de.kafamızda olayları canlandırıp simülasyon yapıp değerlendirmelere tabi tutacağız.ben yüzde seksen doksan başarıya ulaşılacağını düşünüyorum.kollektiflik artarsa bu yüzde yüzde olur.İNŞAALLAH.
doğruyu bulmak ALLAH ın bağşedeceği bir lutufdur.yoksa aklın seni ulaştıracağı normal bir son,netice değildir.
ben hadislere değer veririm.uydurma rivayetleri terkederim.ben aklımın önünde bir peygamberin olmasından mutluluk duyarım.önce onun görüşünü ararım.bu belki bazı insanlara dolambaçlı yol gibi gelecek.ama öyle değil.bu olması gereken.millet olmak istiyorsan,birlik ve beraberlik istiyorsan bu şart.senin görüşün beni bağlamaz.benim görüşümde seni bağlamaz.çünki her görüşte yanlış ve doğrular vardır.ama peygamber görüşü herkesi bağlar.işte bu birliktelikdir.bir ve beraber olarak yaşayabilmekdir.
eğer şuan birlik ve beraberlik yoksa.işte bunun nedeni peygamberin dışlanmasıdır.herkesin aklını peygamber ilan etmesidir.aklın peygamber olduğu her aklın peygamberleştiği milyonlarca belkide milyarlarca dinin kurulmuş olmasıdır.aksini kimse idda edemez.
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
Sayin El_Turki, peygambere uyulmasi gerektigini soyleyen
ayetler herkesi baglar fakat tahrif edilmis bir metinden
artik sorumlu tutulmayacagimizi dusunuyorum. Bu
saydiginiz ayetler peygamber efendimiz zamaninda ki
insanlar icin soylenmis sozlerdir.
Size birsey sormak istiyorum. Biz nereden sorumluyuz ?
Allah in kitabindan mi yoksa buharinin tirmizi nin bunlar
peygamber sozudur dedigi yerlerdenmi ? Kuran sayfalarina
keciye yedirten bir hadis nakledicisinemi inancaz yoksa
bir maymun grubunun kendi icinde zina eden bir maymunu
tasladigini rivayet eden adamami ? Ben "icinde hicbir
noksanlik olmayan" "hicbir celiski olmayan" "ileride
ondan sorumlu tutulacagim" "butun alimlerin toplansalar
dahi onun gibi bir kitap olusturamayacagi" bir kitap
varken neden beser yorumlarida bulunan bir kaynaga
bakayim ?
Sayin El Turki ozaman suda bizim boynumuzun borcudur ki
incili zeburu tevrati yanlislarindan arindirip dogrusunu
anlayip ona iman edelim. Cunki Allah onlarda hak
kitaplardi der. Onceki peygamberlere uymayanlari
cezalandirdik der. Ama bu cezalarda ayni peygamber
donemlerinde olmus.
Demek istedigim sey sudur, guncel elimizde tazeligini
orjinalligini koruyan ne varsa ona bakmaliyiz. Ama
hadisler olmadan insanlar dogru yolu bulamaz, insanlar
hadisler olmadan dini dogru yasayamaz anlayamaz demek
Allah'in ayetleriyle celisir.
"....Bu saydiginiz ayetler peygamber efendimiz zamaninda ki insanlar icin soylenmis sozlerdir."
yani ALLAH onca ayeti heba etti.insanların ayetlerin içini boşaltmasına müsade etti.onca ayeti içeriği olmayan,uygulaması kalmamış hüküm ifade etmeyen ve sadecene lafızlardan ibaret kalmış bir hale gelmesine müsade etti.
yani kemale ermiş bir dinden insanların çalmasına,eksiltmesine müsade etti.sonrada kemale ermiş bir dini koruyacağını söyledi?
hiçbir ayet sadecene peygamber dönemiyle sınırlı değildir.her zaman uygulanabilir ve tatbik edilebilir.kur'an bukadar canlı ve tazedir.din bukadar kemale ermiş bir dindir.
sorumlu olduğumuz yer:din dir.din ALLAH ın kelamları,ayetleri ve resulüne öğrettiklerinin tamamıdır.muhammed ibn abdullah ALLAH tarafından eğitildi ve öğretildi.bu eğitim ve öğretimle din anlatıldı.bu eğitim ve öğretim dinin parçasıdır.
incili,tevratı yada zeburu yanlışlarından ayırmak benim işim değil.çünki onlar sadecene bir kavme gelmiş kitaplardır.o kavmi düzenler.hitaplara sadecene o kavmedir.kur'an bütün insanlara hitapdır.incil de tevratta zeburda zaten kur'an nın içinde var.bu kavim toplamın içinde bir parça değil mi?o parçada kur'an nın içinde değil mi?
ben o kitapların ALLAH ın ayetleri olduğuna iman eddim.ama ALLAH dilerse ayetlerini bize göre daha iyisi olanla değiştirir,kimini ise dilerse unutturur.incil,tevrat ve zebur bu şekilde zaten kur'an nın içine girmişlerdir.
çelişki?duruma,olaylara ve mahiyete göre bazı şeyler değişir.bu çelişkimidir?hadislerde çelişki diye görünen birçok şeyin temelinde bu vardır.birazcık akıl kullanmak yetiyor.
ama akıl deyip aklını kullanmayan bak işte sana çelişki der.destan yazar.
araştırıp doğruyu bulmak mı daha iyi?ret ve inkar mı?
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Zikri, vahyi tebliğ eden elçi olduğu için, Kur'an da "Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte" dendiği için, salatta insanları vahye uymaya, ona tabi olup arınmaya çağıran görevli elçi olduğu için, Allah'ın öğüdünü/zikrini/vahyini aktarmakla görevlendirilen seçilmiş kişi olduğu için "sürekli resul işin içine katılıyor, ona itaat edilmesi ısrarla isteniyor"
Peygamber, Kur'an dışında açıklamalara ihtiyaç duyulduğunu düşünenlere kendisi bizzat not aldırıp birinci tekilden, kendi ağzından naklettirmemiş, ikinci, üçüncü şahıslardan "mış, miş, muş, dı, di, du......." şeklinde nakledilmesinin, tek bir hadis için bile birbirleriyle çelişen satırlar dolusu yorumların, hurafelerin, uydurmaların önünü mü açmış....
Peygamber kendinden hadis(söz) naklettirmemiş, Kur'an sözünden dışarı çıkmamış demek; sus pus oturmuş, ağzını açmamış, konuşma yasağı getirilmiş demek değildir, ortada kitaba dökülmüş sözleri aktaran metinler yoksa, olsa olsa Allah'ın kelamınla eş tutulur hale getirilip Kur'anın devre dışı bırakılmasının önünü kapatmak içindir, buna rağmen insanlar buna yeltenmişler...
Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ. Resul "ey Rabbim! kavmim bu Kuran’ ı terkedilmiş edindiler" dedi. Furkan Suresi/30
ayrıca kaleme alınmadan aktarılan söz, kulaktan kulağa oynayanlar bilir, daha beşinci kişiye gelmeden ilk ağızdan çıktığında armut iken şeftali haline gelir..
Kezâlike erselnâke fî ummetin kad halet min kablihâ umemun "li tetluve aleyhimullezî evhaynâ ileyke"... Böylece , kendilerinden önce ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmetin içine "sana vahyettiklerimizi okuman için" gönderdik... Rad Suresi/30
Kul innemâ unzirukum bil vahyi... "Sizi sadece vahiy ile uyarıyorum" de... Enbiya Suresi/45
E fe gayrallâhi ebtegî hakemen ve huvellezî enzele ileykumul kitâbe mufassala... Size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’tan başka bir hakem mi arayayım... Enam Suresi/114
Ve keyfe yuhakkimûneke ve indehumut tevrâtu fîhâ hukmullâhi... İçinde Allah’ ın hükümleri bulunan Tevrat yanlarında iken, nasıl sana hüküm verdiriyorlar... Maide Suresi/43
...kul mâ yekûnu lî en ubeddilehû min tilkâi nefsî, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy... ..."Onu kendi nefsimden değiştirmem olamaz. Ben sadece bana vahyoluna tabi olurum" de... Yunus Suresi/15
E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim... Onlara okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu... Ankebut Suresi/51
Ve enıhkum beynehum bimâ enzelallâhuve lâ tettebi’ ehvâehum... Onların aralarında, Allah’ ın indirdiğiyle hükmet, onların heveslerine uyma... Maide Suresi/49
...mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in.. ...Kitap’ ta bir şey eksik bırakmadık... Enam Suresi/38
...ve mâ kâne rabbuke nesiyyâ ...Rabbin asla unutkan değildir. Meryem Suresi/64
Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl “Rabbimiz muhakkak biz büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırdılar” dediler. Ahzab Suresi/67
Deliller Kur'an dan ayetlere dayanılarak getirilir, tarihte yaşayıp yaşamadığı, peygamberle tanışıp tanışmadığı, yalancı veya doğrucu olduğu belli olmayan kişilerin sözlerini aktardıklarını söyleyenlerin birbirleriyle çelişen aktarımlarıyla değil, hadislerle ilgili sayfalar dolusu açıklama izah olsa ne yazar kökü hurafe olan ağacın dallarındaki yapraklardan ne hayır gelir, ne kadar çok olursa o kadar çok zihni bulandırmaya yarar..(istisnaları ayıracak kapasite mevcut mu ?).
"...sürekli resul işin içine katılıyor, ona itaat edilmesi ısrarla isteniyor..."
hadi sende bu lafına uygun davran.sürekli resulü her işinin içine kat.ve onun verdiği kararlara itaat ed.
ya arkadaş hala aynı yerdesin.kim diyorki:resu vahiyden farklı konuşmuş diye.aslında kendinizi köşeye sıkıştırıyorsunuz.madem resul hep vahiyden konuşdu.hiç aksini yapmadı demedi,hep vahye uydu,her hareketi her sözü vahye uygundu ,vahyi koruyanın onu korumadığına delilin ne ozaman?siz resmen saçmalıyorsunuz.ALLAH ın dinin bir parçasını korumadığını idda ediyorsunuz.ve dininizi eksiltiyorsunuz.kendiniz neyi anlıyorsanız onu din ilan ediyorsunuz.aksini ne idda edebilirisn nede isbat.
"Deliller Kur'an dan ayetlere dayanılarak getirilir, tarihte yaşayıp yaşamadığı, peygamberle tanışıp tanışmadığı, yalancı veya doğrucu olduğu belli olmayan kişilerin....." şu lafı söyleyecek kadar basitleşmeyin.yakışmıyor.ozaman bütün insanlık tarihini silip atacaksın.peygamberede inanmayacaksın.kitab ı sana taşıyan sahabelerde.ve onların sana taşıdığı kitaba da.hatta dahada ileri gideceksin.annenin babanın sana söylediğinede.herşeyi yok sayıp gözünün gördüğüne inanacaksın.
yeryüzünde yaşamış tek doğrucular ve sözüne güvenirler sizlersiniz değil mi?daha önce bu sıfatları kimse üzerinde taşımadı.siz kendinizi ne zannediyorsunuz?nesiniz?kendi kendinize paye takmakdan başka hangi meziyetin sahibisiniz?
hala şüphecilik paronayası üzerinden biryerlere varmaya çalışıyorsunuz.yazık.
hala şunu anlayamıyorsunuz:eleştirdiğiniz insanlar hiçbirşeyi gizlememişler.herşeyi aktarmışlar.bundan daha güzel verimi olur.azıcık aklı olan bu verilerin değerini bilir.sadecene birazcık akıl yeter.
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
hadi sende bu lafına uygun davran.sürekli resulü her işinin içine kat.ve onun verdiği kararlara itaat ed.
Hadislere şüpheyle yaklaşmak, sadece vahye kulak vermek resule itaat zaten, tıpkı Kur'an emri olan resulun aktardığı ayetlerde olduğu gibi..
E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim... Onlara okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu... Ankebut Suresi/51
isteyen haklarında doğruluk sabit olmadığı halde büyüklerine itaat eder,
Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl “Rabbimiz muhakkak biz büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırdılar” dediler. Ahzab Suresi/67
isteyen, resul sözüne itaat ederek haklarında doğruluk sabit olmayan büyükleri yerine sadece Allah zikrini tercih eder.
Ve enıhkum beynehum bimâ enzelallâhuve lâ tettebi’ ehvâehum... Onların aralarında, Allah’ ın indirdiğiyle hükmet, onların heveslerine uyma... Maide Suresi/49
Hadis olduğu iddia edilen sözlere bağımlı kalıp kesin hüküm yerine koyanlar buyursunlar,
Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ. Resul "ey Rabbim! kavmim bu Kuran’ ı terkedilmiş edindiler" dedi. Furkan Suresi/30
...kul mâ yekûnu lî en ubeddilehû min tilkâi nefsî,in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy... ..."Onu kendi nefsimden değiştirmem olamaz.Ben sadece bana vahyoluna tabi olurum" de... Yunus Suresi/15
ayetlerine kulak versinler...
şu lafı söyleyecek kadar basitleşmeyin.yakışmıyor.ozaman bütün insanlık tarihini silip atacaksın..
Tarihin yüzde yüz saflığıyla günümüze aktarıldığını kim söyledi, palavraların kol gezdiği dünyada "tarihi çıkarlarına göre düzenleyenler yok sana ne dendiyse kaynağını irdelemeden itaat et" diyecek kadar hayalperest olmak saflıktır..
üstelik bu kıyaslamayla hadis-Kur'an ilişkisi arasında benzerlik yok, vahiy dışı sözleri men eden bir Kur'an var ortada...
Ve keyfe yuhakkimûneke ve indehumut tevrâtu fîhâ hukmullâhi... İçinde Allah’ ın hükümleri bulunan Tevrat yanlarında iken, nasıl sana hüküm verdiriyorlar... Maide Suresi/43
E fe gayrallâhi ebtegî hakemen ve huvellezî enzele ileykumul kitâbe mufassala... Size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’tan başka bir hakem mi arayayım... Enam Suresi/114
Kul innemâ unzirukum bil vahyi... "Sizi sadece vahiy ile uyarıyorum" de... Enbiya Suresi/45
yeryüzünde yaşamış tek doğrucular ve sözüne güvenirler sizlersiniz değil mi?
hala şunu anlayamıyorsunuz
Evet bencede, ama hala anlamayan sizsiniz, ortada benim sözüm yok, hadislere uyanlar kesinlikle sapkınlardır diye iddia eden yok, kesin hüküm Allah'ındır, ayetleri delil olsun diye fikir beyan etmek için koyduk ama belliki kaale alınmadı, adı hadis olsaydı belki durum değişirdi...
herkes hesabını aklını kullanabildiği oranda verir.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma