Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
selamlar,Kıymetli arkadaşlar. Tevbe5'in ve Kıyame31-32'nin diyanet işleri yeni mealini yazıp sorularımı soracağım inşaallah: Tevbe5:<<Haram aylar
çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün,onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları
gözetleyin.Eğer tövbe ederler,namazı kılıp zekâtı da verirlerse,kendilerini serbest bırakın.Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır,çok
merhamet edicidir.>> Kıyame31:<<Fakat o,ne doğrulamış,ne de namaz kılmıştı. Kıyame32:<<Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.>>
Kıymetli dostlarım ben,Tevbe suresi 5.ayeti şöyle anlıyorum.ayet müminlere savaş stratejileri çiziyor. ayetin akışından haram aylardan önce savaş başladığını anlıyorum.haram aylar girince savaş duruyor.bu ayların bitiminde müşrikler müminlere saldırılarını başlatıyorlarsa müminlerde nefsi müdafa gereği onlara karşılık veriyorlar ve düşmanları buldukları yerde öldürüyorlar. <<bulduğunuz yerde öldürün,onları yakalayıp hapsedin>>burada iki mesaj var.1.si öldürme fiili 2.yakalayıp hapsetme fiili.öldürme fiilinin önce gelmesi sizce neden olabilir?bence bu,aktif olarak savaşı sürdürenlere karşı bir fiil,savaşmayıp veya savaşamayıp ta teslim olanları veya esir alınmış olanları da yakalayıp hapsetme fiilinin kullanıldığını düşünüyorum. <<ve her gözetleme yerine oturup onları
gözetleyin.>>ifadesi de savaş kesinkes bitene kadar müminlerin pür dikkat olmalarına işaret ediyor diye anlıyorum. <<Eğer tövbe ederler,namazı kılıp zekâtı da verirlerse>>ifadesi ise benim biraz kafamı karıştırıyor,gerçi tevbe ederlerse ifadesinden müminliğe geçmeye karar verip bu şekilde müminlere teslim olanlarda bulunabilir,ancak bu bence şüpheli bir iman gibime geliyor. sebeplerine gelince savaş gibi kin ve düşmanlığın zirvede olduğu bir ortamda islama kalbi nasıl ısınmış olacakkki gönülden iman etsin.hem kılıç korkusuyla müslüman olan bir insan kılıç korkusunun tehlikesi ortadan kalkınca ihanet etmeyeceği ne malüm.hem burada sanki kılıç korkusuyla insanlar mümin olmaya teşvik edilmiş olmuyor mu?.büyük ihtimalle Rabbimin böyle bir amacı olmaz,fakat ayetin mealininin sunuluş tarzı insanlara bu mesajı da veriyor gibime geliyor.burada <<eğer tövbe ederlerse>>ifadesini müslümanlığı kabul etmek değilde savaştan vazgeçmek olarak anladığım zaman konu mantığıma daha uyar hale geliyor.çünkü zaten böyle kin ve nefretin zirvede olduğu bir ortamda büyük bir muhabbetle bir insanın mümin olmasını beklemek biraz saflık olmaz mı?yani sanki kılıç baskısı olduğu zaman o kılıca muhabbet besleyip islamı kabul edecek öyle mi?işte ayetteki <<tövbe ederlerse>>ifadesini savaştan vageçerlerse şeklinde anladığım zaman mana yerine oturuyor,o zaman o insan savaştan vazgeçtiği için ona namaz mı kıldırılacak.burada benim pek mantığıma yatmıyor.zaten müşrik bir insandan namaz kılması beklemek abesle iştigal etmek olmaz mı?yüce Rabbim abes bir şey yaptırmayacağına göre buradaki salat bence Kur'an sistemini (devletini)tanımak anlamındadır.zekatı da arınmak olarak aldığım zaman yani müminlere kötülük yapmaktan arındığı zaman mana mantıklı bir şekilde yerine oturuyor.o halde bu ayeti ben meal olarak şu şekilde anlıyorum. Tevbe5:<<Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün,onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin.Eğer tövbe ederler,Kur'an sistemini tanıyıp müminlere kötülük yapmaktan arınırlarsa,kendilerini serbest bırakın.Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır,çok merhamet edicidir>> Kıyame31'de ise diyanetin meali (gerçi çoğu meal bu tarzda vermişte)öyle bir tarzda vermişki bu meali okuyan insan<<Allah Allah,kafirlerde namaz kılarmıymış?>>gibi bir şüpheye kapılması işten bile değildir.zaten peygamberi doğrulamamış birinin salat yapmayacağı da bellidir.o halde buradaki salat de Tevbe52teki gibi Kur'an sistemini(devletini)tanımak anlamında yerine konulursa anlam çok mantıklı hale geliyor.buna göre benim mealimde şu halde oluyor: Kıyame31:<<O,(Peygamberi)doğrulamamış,Kur'an sistemini(devletini) de tanımamıştı>> Kıyame32:<<Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti>> şimdi bu durumda bazı arkadaşlar buradaki salatın anlamı desteklemek derlerse bununda manayı bozduğunu söylüyorum.çünkü müşrikler Kur'an sistemini (devletini)desteklemezler,fakat savaşta yenildikleri zaman Kur'an devletini tanırlar ve onların barış şartlarını da kabul ederler.burada desteklemek ifadesi manayı tamamen bozacağını düşünüyorum.o halde bu ayet örneklerinde görüleceği üzere salat kelimesi müminler hakkında Kur'an sistemini desteklemek,gayri müslimler hakkında ise Kur'an sistemini(devletini)tanımak anlamında olması mantığa en uygun anlamlandırma olacağı kanaatindeyim. Kıymetli dostlarım,yanılıyorsam nasıl yanıldığımı ortaya koymanızı veya bu kanuda beni daha fazla bilgilendirmek isteyen arkadaşların fikir,bilgi desteği ve katkılarını bekliyorum. selamlar,sevgiler.
Müstakim yol, kişinin kendisini topluma nezr etmesi, bu da ''Sebulullah'' olup, 'sebil' de hak ve menfaatlerin ammenin müşterek menfaatine sunulması, toplum lehine fedakarlıktır.
Mescid, havra, manastırlar da bu sebilin yaşandığı yerler olup Bakara- 219 ve Nahl-71'e uygun, dış etkilerden uzak bir ekonomik ve sosyal hayatın yaşandığı sistemlerdir, yani beyt yaşam biçimidir. 'Salatın ikame zekatı ita' edildiği sistemdir.Bu günkü anlamı sosyal devlet, kollektivist yaşamıdır.Kişiler devlete çalışır ve beyt'ül maldan maişetini alır,buna 'haram usulü' denir; devlete çalışmayanlar da Bakara-219'a göre günlük kazançlarından ihtiyaç fazlasını derhal 'beyt'ül mal'a teslim ederler,buna da 'helal usulü' denilir.
Eğer sosyal devlet kurulmamışsa gelir sahipleri gece ise gece,gündüz ise gündüz, hiç geciktirmeden ihtiyaç fazlasını Bakara 219'a göre muhtaçlara dağıtırmak mecburiyetindedir.
Tevbe suresi Allah ve Resulü'nün müşriklerden uzak olduğunu söylerken 7. ayette bir istisna getirmektedir:''Mescid-i haram yanında kendileriyle anlaşma yaptıklarınız''.Halbuki oradaki ifade :''İnd el mescid el harami fema İSTİKAMU''dur, yani 'ihtiyaca yeteri kadar' prensibi üzerine yaşayan, yani nimete nankörlük etmeyen 'fityan (embiya-60)' adı verilenler istisna tutulmuş,bunlarla anlaşma yapılmış ve hac ilan edilmiştir. Bunlar haricindekilere yani nimete nankörlük edenlere düşünüp taşınıp karar vermeleri için de 4 aylık zaman tanınmış müşriklerin savaşmadığı bu haram aylar bitiminde savaş ültimatomu verilmiştir.
Şu halde orada iki çeşit müşrik vardır.Birincisi kapitalist, sömürücü yani nimete nankörlük yapan müşrikler, ki dört ay sonuna kadar mescid el haram sistemine dahil olmayacaklar; işte bunlar ''öldürülecek'', yani Mekke'de yaşama hakkı tanınmayıp sürülecek gerekirse savaşılacak olanlar vs.. ile ikinciler de fityanlardır ki bunlarla mescid el haram sistemi kurulmuştur.
Öldürme bu yönde anlaşılmalıdır.Onları cezası ahırette verrilecektir ve davacısı da Allah'tır.
Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam galipyetkin...
mescid, havra, manastırlar toplumun menfaatlerinin gözetildiği yerler: yani " içine kapanık kendi kendini idare edebilen, halkın devlete çalıştığı hazineden kendine pay aldığı, salatın ikame edildiği, zekatın ita edildiği, kabile tarzı" bir sistem ama bugünkü anlamı sosyal devlet, kollektivist yaşam ve devlete çalışmayanlarında bakara 219' a göre günlük kazançlarından ihtiyaç fazlasını 'beyt'ül mal'a yani hazineye teslim etme..?
(bakara 274 teki "aleni veya gizli" ifadesi ve nahl 71 deki "sahip oldukları güce dayalı paylaşımı adaletli bir şekilde yerine getiremeyenlere" yapılan vurgu bu tarz bir siyasi otoriteyle uyuşmadığını düşünüyorum) ihtiyaç fazlasını infakta bulunmak, ihtiyaç fazlasının belirlenmesini kişinin vicdanına bırakmayan devlet idaresindeki bir mülkiyet, eğer sosyal devlet oluşmamışsa, gece ise gece, gündüz ise gündüz yani "herzaman" ihtiyaç fazlalarını infakta bulunmaya zorlayan bir sistem ve kişinin kendini topluma adaması, toplum lehine fedakarlık.
bakara 219' un ve Nahl-71' in bu sistemle bağlantısı hangi noktada, bu sistem Kur'an anlayışına uygun anlamına mı geliyor bu ifadede verilen örnekleme ?
kısaca "Bakara- 219 ve Nahl-71'e uygun" ve "bakara 219' a göre" ifadesini tam anlayamadım...
1-Müslümanlardan havra, manastır,mescit,karya veya komünlerin dışında da yaşayanları var idi.İşte Bakara-219/2 ayetine göre, geliri kendisi ve iyalinin ihtiyacının üzerine çıktığı an bu kişilerin infak mecburiyeti başlar ve Nahl-71'e göre kendilerini muhtaç olanlara,onları kendilerine eşitleyene kadar devam eder.
2-Havra, manastır, mescit, karya ve komünlerde harim yani kollektivist bir düzende yaşanıyorsa infakı zaten buradan karşılanır ve ürettiğinin artanı sisteme kalır.Buralarda yatılı kalmayan,dışarıda sermayeye dayalı iş tutan buraya bağlı eleman günlük kazancından kendisinin ve iyalinin infak miktarını ayırır ve artanını bağlı olduğu kurumun beyt-ül malına derhal yatırır.
3-Eğer kollektivist devlet kurulmuşsa sistemin devamı için kuvvetli misak yapılır yani anayasaya bu yönde madde konulur ve uymayanlar Maide 38 deki gibi müeyyideye tabi tutulur.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma