Yazanlarda |
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamlar,
Değinmek istediğim konu insan ve insanın Rab algısı..
Yahudi hristiyan ve müslüman bir araya geldiklerinde
sözleri içten içe; benim Rabbim gerçektir ve sizin
putlarınızı ezer, ezecek.
Ve sonra liste uzar gider, baba anılır hemen ve benim
baba senin babayı döver, benim araba senin arabayı döver
gibi, benim kedim senin kedini döver ama olsaydı.. şimdi
yok dövsün vs..
İnsan en nihayet mezarlara kadar varıp, bizim ölüler
sizin ölülerden fazla gibi..
Tüm değerlendirme insandan dışarıya odaklı hale
getirilmiş ve iş sonunda, Rab bu taşı yerinden kaldıra
bilir mi? veya Rab, yerinden kaldıramayacağı taş
yaratamaz mı ve veya Rab, nasıl olur da, insanın kaderini
çizemez olarak anılır veya Rab nasıl olur da, ZINK DİYE
bir yaratmayı beceremez..
Velev ki öyle dedin, zinhar kafir oldun dinden çıktın..
Tepki.. der ki bağnaz; yav adam Rabbın zınk diye bir şey
yaratamayacağını dedi ve dedi ki, tanrı oll dediği anda
olmazmış.. yani söz epey uzadı amma, insan tanrının da,
evreninde ve işleyişinde çizgisini kendi çizmek ister..
İnsanın tanık olduğu yaşam, onu geliştirebilir de, tersi
de olabilir..
İnsan işte böylece algısına inanır ve güvenir.. bu
algının sınırı dışında kalanlar, insana göre mümkün
değildir.. Öyle ki Rabbın, kulunun geleceğini
bilemeyeceğini kabullenmez ve bunu itham eder, oysa kabul
edilmesi gereken şudur, Rab dilerse yön verir ve
yönlendirir ve bu kaçınılmazdır.. amma Rab, kullarının
gelecek yaşantılarını bilemez lakin hesap eder.. İnsanın
işte tam bu noktada itirazı yükselir.. hey sen bre
küffar, nasıl olur da Rab, geleceği bilemez ve nasıl olur
da Rab bu noksanlık üzere Rab olur?
Aslında Rabbın bir sorunu yok, sorunu olan insandır ve
insan Rabbın işler gider düzenine ve hatta zatına bile
kendince payeler verme derdindedir..
Yani insan, pek insanca düşündüğünü ve bu haliyle halis
inanan olduğunu zan eder.. Rabbın kuralı ve kanununa
genel olarak vakıf değiliz ve bilmemiz, sınırlıdır.. bu
dünya ile sınırlı bu bakış açısıyla sınırlı.. ve daha
nasıl yoktan var edilirin sırrını çözemedik amma türlü
türlü örnekler vermekten geride durmadık ve sonunda dedik
ki, Rab bu!. yapar eder.. Rab hakkında en gerçek algıyı
yakalamak demek, en başta düşünmekten nefret eder hale
gelmektir ve kişi der ki, keşke düşünmeyeydim ve her ne
zaman düşündüm, çoğunluktan koptum yalnız kaldım ve bu
yalnızlıkla, Rabbın darıldığını sandım vs..
Oysa düşünmek insanı, insanca olan algının sınırları
ötesine taşır ve insan, işleyişin nasıllığını kavramaya
başlar ve her anlama, bir evvel ki aykırı noktadan
normaline atlatır.. lakin öğretiler o kadar kalın
duvarlar örmüşlerdir ki, onlar bir o kadar da
kutsallaşmışlardır da.. işte bu insancanın her çığlığı;
sahibine keşke ben eski ben olaydım da bunları söylemez
ve bunları düşünmez olaydım, o vakitler daha mutlu
olacaktım.. dedirtir.
Oysa ne yaşam nede Rab, zan üzere bir algıya layık
değildir ve insanın Rab hakkında taşıdığı, Rabüstü
algılar da, Rab katında geçerli değildir..
İnsanın zannı, eksiklik üzere kuruludur.. şunun boyu kısa
burnu büyük, kel şişman veya çita..
Rabba gelince, Rab tüm eksiklikten uzaktır..
Eksiklik nedir o halde?
Eksiklik ansızın yaratamayan veya eksiklik kulunun
geleceğini bilmeyen veya eksiklik bir süreç ve bilmeyi
takip hali.. oysa insanı yaratan ve en güzel şekilde diye
de haber veren o Rab, bir sihirbaz bir kahin bir zalim
değildir. İnsanda var olan mükemmmeliyyetçilik belası,
algılarının da belasıdır..
İzafe edileni bir noksan olarak görmeyi insan elbet iyi
becerir, oysa bu Rabbın tarzını tavrını anlamaktan uzak
olma halidir.. bilmem ne dersiniz?
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
güzel...
rabbin nasıl olupta var olduğunu çözemedim ben de...
yani hiç bir şey kendi kendine var olamaz iken rab nasıl var oldu...
o hep vardı...
hiç var olmadı hep vardı...
bu nasıl bir şeydir...
bir görüş te evrenin de hep var olduğu yönünde...
o da hiç yok değildi...
hep vardı derler...
bilmiyorum bunları neden kafama takıyorum...
ille de nasıl başladığını öğrenmek analmak istememin nedeni ne olaki...
tanrının varlığı için sunulan evren gibi bir muhteşem bir şeyin kendi kendine var olabilmesinin imkansızlığı argümanıyla tanrı gibi evrenden çok daha muhteşem olan bir varlığın kendi kendine nasıl varolduğu sorusunu akıl ister istemez soruyor...
akıla bunu sormasını mı yasaklıyalım...
yoksa bu sorunun ardınca gidip neseye götürecek se götürsün mü diyelim...
rabbin nasıllığı üzrine düşünmeyi yasaklamışlar...
onun zatını düşümeyin rahmetini hikmetini düşünün demişler...
insana bir konuda düşümeyin demek o konuyu düşündürmenin en kestirme yolu gibi geliyor...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sevgili Asım,
aslında benim sorguladığım tanrının varlığı veya sıfatları değildi, ben sadece, insanın algılalamasıyla kafasında canlandırdığı tanrının imajını sorgulamak istemiştim. Dikkat edersen, tanrının imajı dedim, varlığını demedim..
İnsanın üstünlük hastalığı da algının bir şeklidir ve hastalıklı algı ile insan, tanrının da konumunu duruşunu kendince belirler, bir nevi tanrıya yol öğretir. Üç cumaya gitmeyenin nikahı düşer'i duyar ama sorgulamaz ve hatta sorgulamayı günah kabul eder ve akıl mantık aramaz, yani arkadaşı, en yakın dostunun da veledi zina olması kuvvetle muhtemeldir. Bu algı sahibinin rabbini görsek, elinde kılıç üzerinde cüppe sakallı ve israil batı düşmanıdır.
Bu gerçek değildir elbette. Lakin anlatmak ne mümkün.. işte bu şekil üzere devam eden insan, sistemin sünnetullahın işleyişi hakkında yaklaşık doğru bir fikre erişemez.. ve haliyle, kendi üstünlük değerlerini de tanrıya atfetmek ister.. rabüstülüğü bir değer kabul eder vs.
Ve evet, dediğin gibi tanrının zatı hakkında düşünüşü yasak etmişlerdir çünkü onlar rabbe gereken elbiseyi giydirmişlerdir. Rablerine doğru yolu gösteren kullar.
|
Yukarı dön |
|
|
IIVVII Groupie
Katılma Tarihi: 03 agustos 2010 Gönderilenler: 73
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayin Fazil Bey elestirilerinize hak veriyorum fakat
Tanriya eksiklik yuklemissiniz eger yanlis anlamadiysam.
Halbuki kendi kitabinda "o butun eksik sifatlardan
munezzehtir" der. Zaten eger eksik olsaydi eksikligini
bilebilecegimiz bir sifat olmazdi. Sonucta hersey o'dur
bizde ondaniz. Eger farkedebiliyorsak bir sifati, o sifat
vardir ve o varligi ezelden beri olan biryerden gelir.
Baska bir yerden gelmesi kendi kendine olusmasi mumkun
degil hic birseyin ben buna inanmiyorum iste.
Sayin Asim Bey biz niyetimizi salih tutalim Allah
insallah bize dogru yolu gosterecektir. Tanridan once bir
"0" bosluk veya HICLIK olsaydi, daha sonra Tanri kendi
kendine nasil ortaya cikabilirdiki bu izah edilemez bir
durumdur. Eger biz var isek ki bizde hiclikten var
olamayiz bu imkansizdir, bu ezelden beri var olan birseye
dayanmak zorundadir. Bu soyledigim sebeptendir ki
Tanrinin ezelden beri var olmasi sonradan var olmasindan
daha mantiklidir.
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
IIVVII Yazdı:
Sayin Fazil Bey elestirilerinize hak veriyorum fakat Tanriya eksiklik yuklemissiniz eger yanlis anlamadiysam. Halbuki kendi kitabinda "o butun eksik sifatlardan munezzehtir" der. Zaten eger eksik olsaydi eksikligini bilebilecegimiz bir sifat olmazdi. Sonucta hersey o'dur bizde ondaniz. Eger farkedebiliyorsak bir sifati, o sifat vardir ve o varligi ezelden beri olan biryerden gelir. Baska bir yerden gelmesi kendi kendine olusmasi mumkun degil hic birseyin ben buna inanmiyorum iste.
|
|
|
Merhabalar,
Tanrıya eksiklik yüklemek.. mesela nasıl?
Rab eğer içimden konuşursam duymaz mı? veya Rab yüksek sesle ona seslensemde umursamaz mı?
Eğer o seslendiğim bir rab varsa eğer..
Bugün çalışırken yine kafamı kurcaladı insan denen varlığın kibri.. oysa insan sadece nörokimyasal bir yapıdan ibaret.. konuşması duyması sevinmesi gücü vs..
sinirleri bir an için elinden alın, o kibirliden bir eser yok.. kolunu gözünü ve hatta göz kapaklarına bile hükmedemeyen bir yığın.. narkozu yediğimden biliyorum.. hemşire iğne saatiyle beraber geliyor, gözümün önünde baldırın belkide en can yakacak noktasına saplıyor ama en ufak bir his bile yok.. gövde sanki 500 kg, oynatmanın zerrece imkanı yok.. kolların bile nihayet çok güçsüz kalıyorda yerinden diğer tarafına dönemiyorsun.. idrar saatiyle işin zaten yok.. o torba bir şekilde sürekli doluyor.. insanı evreni sistemi vucuda getiren zihin sahibi, bizim belki asla gerçek formu ve ilmiyle algılayamayacağımız biri ve onu rab edende bu olmalı.. buraya kadar herşey tamam.. evet o rab her noksanlıktan uzaktır denmişti.. o zaman noksanlık nedir?
biz için noksanlık kötülük, saflık, cahillik, gözü doymazlık.. buda tamam lakin rab için noksanlık nedir?
Kulunun düşündüğü gibi olmamak mı? Yürürken ayağımı bastığım toprak ve beni çeken ayaklarım.. tümü algı değil mi?
atomlardam müteşekkil bu sistemin bir ters komutla bir anda ayrışacağını düşünüyorum da, sanki bir okyanusun dibindeymiş gibi havasız kalıyorum.. anlamak?
insanı birşey bilmezken bilir hale getiren ve ilmiyle insanlığı aydınlatan ve demirin ne olduğunu bildirmekle yetinmeyip ona benzer meyvelerden bahsedecek bir bilmeyide nasib eden rab.. elbette bizim ona atfedettiğimiz veya atfedeceğimiz noksanlıklardan uzak..
Rab öğretti demiştik.. tavrını tarzını ve işleyişi..
İnsanı 4 parçadan ibaret görüyorum.
İlk parça ruh yani şuur vicdan can.. 2. si fizik beden.. 3. sü fizik bedenin örgüsü ve 4. sü amel..
Bir bıçakla fizik bedene zarar verirken o bedenin yapıtaşına zarar veremezsiniz sadece bedenin doğal tepkisine tanık olursunuz, kan pıhtılaşır antikor üretir vs.. ama bedende en ufak yara açmadan salt yapı taşlarına saldırırsanız, kişi bu saldırıyı farketmeyecektir bile..
Radyasyon, insanın yapıtaşına hücum eder, yapıtaşını değiştirir darmadağın eder yani insanı oluşturan atomlara hücum..
İnsanın şuuruna saldırdığınızda elbet hemen sonuç alınmaz lakin sonuç nihayet gelecektir.. tv gazete saçma salak gündem korkular sözler olaylar derken şuurda gidecek, tepki veremez hale gelecektir..
İnsanın ameli.. ona saldırdığınızda elbette onunda direnci kırılacak tersine işleyiş gösterecektir..
rabba gelince, o tüm korkudan endişeden hezimetten yoksunluktan uzak olandır ve önümüze serdiği şu yaşam formu, bizlere şu an için en azından bir meyvenin benzerini sunmaktadır.. bilmek başlıbaşına bir iştir.. bilmek o işin ana direğidir.. izlediğim larvanın kurbağa oluşuna ve onun arada su dışına çıkarak nefes formunu değiştirmesine şahitleriz..
bilmek demek elbette bizler için işin yarısıyken, Rab içinse işin tamamı olsa gerek çünkü onun zaman ve mekandan münezzeh oluşu bizim süreç dediğimiz algıyı ortadan kaldırmaktadır.. lakin şunu ve bunu şu kadar günde yarattım ve hatta sizin yaratımınız, evrenin yaratımı yanında çok kolaydır ifadeleri bize rabbında, ortaya zınk diye bişeyler koymadığına.. koyamadığına değil, koymadığına işaret değil midir? Rabbın değişmez tarzından bahsedilir ve demek ki tarz, bilinç olunca algılanan ama bilinç olmadığında algılanamayan ama işi yürüten tarafından bize, tüm bu oluşumun bir süreçle meydana geldiğinin haberinin verilmesi bile bu zınk saçmalığını çürütmekte olsa gerek.. buysa Rabda bir noksanlık değil bir tarz olarak algılanmalı değil miydi?
Evvel iletide Rabbın bir sihirbaz veya bir kahin olmadığını ve onunda bu iş ve işçilerinden uzak olduğunu söylemiştim.. bir asanın aniden yılana dönüştüğü görülmemiştir amma bir depo benzinin aniden alev aldığı görülmüştür çünkü o benzin zaten halihazırda o kıvılcımı bekler süreci geçirmiş ve kıvama gelmiştir.. Sağlıcakla
|
Yukarı dön |
|
|
IIVVII Groupie
Katılma Tarihi: 03 agustos 2010 Gönderilenler: 73
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Haklisiniz.
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
O zaman içgüdüm, razı olmanın,
başkalarına uymamın, kendimi onlarla bir tutmanın daha da
uzun sürmesine karşı kıyasıya cephe aldı. Başlangıçta
toyluğumdan içine düştüğüm, sonra da o "ödev duygusu"
denilen şey yüzünden saplanıp kaldığım bu hiç yakışmayan
"çıkar gözetmezlik" tense, her türlü yaşama, elverişsiz
koşullara, hastalığa, yoksulluğa katlanmak bence yeğdi.
Babamdan geçme o kötü kalıt -ki aslında bir erken ölüm
anıklığıydı- işte o sıra ve tam zamanında öyle bir
imdadıma yetişti ki, ne denli hayran olsam azdır buna.
Beni bozuşmaya, hatır gönül kırmaya, göze batacak
davranışlara nırakmaksızın, yavaşça çekip kurtardı
hastalık. Kimsenin bana karşı iyi duygularında bir azalma
olmadı, artma bile oldu tersine. Ayrıca hastalık,
alışkanlılarımı tümüyle kökünden değiştirme hakını verdi
bana; unutmama izin verdi, buyurdu bunu. Gene onun
bağışıydı o sırtüstü yatmak, aylak gezmek, beklemek,
sabretmek, kısaca düşünmek zorunluluğu... Gözlerimin
durumu yetti tek başına, her türlü kitap kemiriciliğe,
açıkca filolojiye paydos ettim: "kitap"tan kurtulmuştum,
yıllarca hiçbir şey okumadım artık, -şimdiye dek kendime
yaptığım en büyük iyilik bu oldu!- sürekli olarak başka
benlikleri dinlemekten -başka nedir ki okumak?- iyice
dibe gömülmüş, sesi soluğu kesilmiş o en derin benliğim
yavaş yavaş uyandı, önce çekingen ve şüpheciydi, ama
sonra yeniden konuşmaya başladı. Yaşamımın o en hasta, en
acılı günlerinde kendimden duyduğum mutluluğu başka zaman
duymadım hiç. Bu "kendime dönüş"ün benim için ne anlama
geldiğini anlayabilmek için, "Tan Kızıllığı"na ya da
"Gezgin ve Gölgesi"ne bir göz atmak yeter: En yüksek
anlamıyla bir iyileşmeydi bu! Gerisi kendiliğinden geldi.
-V- İnsanca, Pek İnsanca, bana dışardan bulaşmış her
türlü "yüksek yutturmaca"ya, "ülkücülüğe", "ince
duygular"a, kadınca başka ne varsa hepsine hemen son
vermek için kendi kendime koyduğum sıkı düzenin bu anıtı,
ana hatlarıyla Sorrento'da yazıldı: tamamlanıp son biçimi
alması ise, Sorrento'dakinden çok daha elverişsiz
koşullar altında Basel'de geçirdiğim kışa rastlar.
Aslında, o sıra Basel Üniversitesi'nde okuyan ve bana pek
yakından bağlı olan Bay Peter Gast'tır bu kitabın
sorumlusu. Ben başım gözüm sarılı ve acılar içinde
yazdırıyordum: O bir yandan yazıyor, bir yandan
düzeltiyordu, -asıl yazar oydu, ben yalnız neden'iydim
kitabın. Sonunda ağır hasta birinin derin şaşkınlığı
içinde, kitabı basılmış olarak elime alınca, Bayreuth'a
da iki nüsha gönderdim. Rastlatının pek anlamlı, eşsiz
bir oyunuyla, aynı anda Parsifal metinin güzel bir
nüshası geldi bana; üzerinde Wagner'in şu armağanı vardı:
"Değerli dostu Friedrich Nietzsche'ye, Richard
Wagner'den, -Kiliseler Danışmanı"? İki kitabın bu
çatışmasında uğursuz bir çınlama duyar gibi olmuştum.
Kılıç şakırtısını andırıyor muydu bu?... Hiç değilse biz
ikimiz böylece duyduk bunu: İkimiz de sustuk çünkü, -O
sıralardaydı ki, Bayreuther Blätter'in ilk sayısı çıktı.
Neyin tam zamanıydı, anladım hemen. -İnanılmaz şey!
Wagner sofu olmuştu... -VI- O sıralar (1876) kendimi
nasıl görüyordum, büyük, tarihsel ödevimi nasıl
olağanüstü bir yanılmazlıkla kavramıştım, başından sonuna
dek bunun tanığıdır kitap; ama özellikle bir bölümü çok
keskin dile getirir bunu. Yalnız, bana özgü
kurnazlığımla, gene "ben" sözcüğünden kaçınmış ve bu kez
Schopenhauer'e ya da Wagner'e değil, seçkin Dr. Paul
Ree'ye (-1849/1901- Yazar, Nietzsche'nin dostu. Törel
değerlerin kaynağı ve oluşumu üstüne düşünceleriyle
Nietzsche'yi etkilemiştir.) dünya tarihine geçecek bir ün
bağışlamıştım, -bereket versin ki, o kendisi bu konuda
faka basmayacak kadar anlayışlıydı... Başkaları öyle
anlayışlı olmadılar. Okurlarım arasında umudu
kestiklerimi, örneğin tam bir Alman profesörünü şundan
tanırım: Salt bu parçaya bakıp, koskoca kitabı bir çeşit
yüksek "reealism" olarak yorumlayacaklarını sanırlar...
Gerçekte o bölüm dostumun dört beş cümlesiyle
çelişmekteydi; bu konuda "Töre'nin Soykütüğü" önsözüne
başvurabilir. -İşte sözü geçen bölüm: Çağımızın en gözü
pek, en katı yüreklü düşünürlerinden biri, "Törel
Duyuşların Kaynağı Üstüne" adlı kitabın yazarı (lisez:
[... diye okuyunuz.] Nietzsche, ilk töresizci) insan
edimlerinin o keskin, derine inen çözümlenmesi sonucu
hangi ilkeye varmıştı? "Törel insan anlaşılır dünyaya
doğal insandan daha yakın değildir, -anlaşılır dünya
yoktur çünkü..." Bu cümle tarihsel bilginin (lisez: Tüm
değerlerin yenilenişi) çekici altında sertleşip
keskinleşerek, ilerde belki bir gün -1890!- insanlığın
"metafizik gereksinmesi"nin köküne vurulacak balta
olabilir, -insanlığın yararına mı, yoksa yıkımına mı,
kimse bilmez bunu... Ama ne olursa olsun, çok önemli
sonuçlar doğurabilecek, hem verimli, hem korkunç, tüm
büyük doğrular gibi o çifte yüzüyle dünyaya bakam bir
cümle...
İnançlar hakikat düşmanları olarak, yalanlardan daha
tehlikelidir.
(...)
Hoşlanmadığımız bir düşünceyi öne sürdüğü zaman bir
düşünürü daha sert eleştiririz.
(...)
Oysa, bizi pohpohladığında onu daha sert eleştirmek uygun
olacaktır. (...)
Sahip olunması zorunlu tek şey var: Ya yaradılıştan ince
bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından
inceltilmiş bir ruh...
(...)
Tüm idealistler, hizmet ettikleri davaların her şeyden
önce dünyanın tüm öteki davalarından üstün olduğunu
düşünürler. Kendi davalarının biraz olsun başarılı olması
için, bu davanın tüm öteki insan girişimlerine gerekli
olan aynı pis kokulu gübreye açıkca ihtiyacı olduğuna
inanmak da istemezler.
(...)
Bir kez yürünmüş bir yola düşenlerin sayısı çoktur,
hedefe ulaşan az...
(...)
Küçücük bağışlarla büyük mutluluklar kazanmak büyüklüğün
bir ayrıcalığıdır.
(...) İnsan, diğer insanlardan hiçbir şey istememeye,
onlara hep vermeye alıştığı zaman, elinde olmadan soylu
davranır. (...) Acıların bölüşülmesi değil, sevinçlerin
bölüşülmesidir dostluğu yaratan...
(...)
Bir şeyden hoşlanmaktan söz edilir, aslında doğrusu, bu
şey aracılığıyla kendinden hoşlanmaktır.
(...)
Kendinden hiç söz etmemek çok soylu bir ikiyüzlülüktür.
(...)
Hakikatin temsilcisinin en az olduğu zaman, onu dile
getirmenin tehlikeli olduğu zaman değil, can sıkıcı
olduğu zamandır.
(...)
Doğa bize aldırmadığından, doğanın ortasında kendimizi
öyle rahat hissederiz ki...
İnsanca, Pek İnsanca
|
Yukarı dön |
|
|
anti-tagut Iki Hafta Yasakli
Katılma Tarihi: 28 mart 2011 Gönderilenler: 105
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
"Değinmek istediğim konu insan ve insanın Rab algısı..
Yahudi hristiyan ve müslüman bir araya geldiklerinde sözleri içten içe; benim Rabbim gerçektir ve sizin putlarınızı ezer, ezecek." -fazıl
Yahudi, Hristiyan ve Müslüman arasında bizim açımızdan bir ilah farkı yoktur. İlahımız bir tek ve aynı ilahtır. Fark o ilahın mesajı ve ilaha koşulan ortaklardır. biri hahamlarına babil'de kitap yazdırır, öteki iznikte papazına bir yetmez 4 kitap yazdırır, bir ilah yetmez iki tane de yedek ilah (ki bunlar put kontenjanındandır) eklerler. Müslüman ise aramızdaki ortak kelimede (bir tek Allah) birleşelim. Bazılarımız bazılarımızı (avam hahamları, papazları) rabler edinmesin der. fakat benim gözlemlediğim birşey var. sanki bazı müslümanlar bu ortak kelimeyi anlamamışlar sanki. ilahları ayırmışlar. sanki bizim Allah'ımız var. onların yahvesiyle, father'ıyla Allah'ın alakası yok diye düşünüyorlar. var efenim var. Allah bir tek Allah'tır. ona yahve ya da father ismi takmanız onu bölüştürmez. ahmet can berke falanoğlu diye bir isme sahip çocuk üç tane farklı kişiden mi oluşmaktadır? tabi ki hayır. aynı şekilde Allah'a rahman, rahim, hakim... gibi isimleriyle hitap etmek 99 tane farklı zat mı kastediliyor? tabi ki hayır. dinsiz müşrik de Allah'a herhangi bir tanrı diyor ve ona kendi keyfince sıfatlar biçiyor. hatta bir tek Allah'a inanıp taştan tahtadan putlar yapmayan hanif de olsa nefsinde bir Allah putu oluşturuyor ve o putu Allah'ın sıfatlarından eksilterek yontuyor, bazı eklemeler yapıyor ve böylece Allah'ın delil indirmemiş olduğu bir put meydane geliyor. artık zaman değişti. putperestlik de modernize edildi. her ne kadar ülke insanı veddimsi, uzzamsı taştan ve (gelişmişlik sağolsun mu diyelim kahrolsun mu diyelim?) metalden putlar diker olmuş. puthanelere gidip çaput bağlarcasına ülkeden şikayet panoramasını putuna arz eden putperestler halk olunmuş. eskiden insanlar ilahlarını gökyüzünde ararmış ibrahim gibi. kimileri gök cisimlerine tapınmış sabiiler gibi kimileri de tayyarelere tapmış belki de gökcismi zannederek ama zaman değişti dedik ya. materyalist zihniyet insanları yerin dibine geçirir olmuş. artık insanlar o kadar alçalmış ki bu alçalma tapınmalarını da etkilemiş, tapındıklarını da yerin dibine geçirmişler ve birbirilerine tapar hale gelmişler. yerin dibine giren leşlere tapınır olmuşlar. o leşleri cilalayıp samirinin buzağı gibi bir tapınma objesi haline getirmişler. bir zamanlar vedd diye bir adam vardı ülkeyi kurtardı deyip duruyormuş bir bakıvermiş ki içinde bir vedd putu oluşmuş ve bu sevgi materyalize edilip put haline getirilmiş. diğeri suva olmasaydı anamızdan doğardık emme babamız belli olmazdı şerefsizim demiş ve suva sevgisini maddeye dönüştürüp süva putu meydana gelmiş. zamanla da bunlar ilah katında aracılar kabul edilip süvaya, vedde şikayetler sunulur olmuş. neyse konu neydi ne oldu? neydi konu. Bir tek Allah'ın farklı isimlerle farklı ilahlar haline getirilmesidir. yok öyle farklı ilah. Yahveye dua eden aslında Allah'a dua etmeye çalışıyor ama Allah'ı yanlış tanıyor. Father'a dua eden de Allah'a dua etmeye çalışıyor ama o da öyle. Göktengriye dua eden müşrik Türk de Allah'a dua ediyor ama o hepsinden daha sapık, bu Allah'ı ehli kitaptan farklı olarak tamamen kendi algısına, seküler anlayışlarla tanıyor. diğerlerinin kitaplarında yine de kıyıda köşede doğru bilgi olma ihtimali var en azından. İneğe, Budha'ya tapan da Allah'a tapıyor ama bu hepsinden daha da batmış durumda -ki taşı toprağı aracı kılıyor. Bu da yetmezmiş gibi yaratılmış canlıya tapıyor. bir de tanrıtanımaz ayaklarına yatıp kainat putuna alenen secde eden nefisperestler var ki bunlar şirkin deyim yerindeyse kralını işliyorlar. tapınmak, ibadet birşeye sürekli itaat etmektir. kılıbık erkeğin putu karısıdır. yalaka yancının putu yalakalandığı kişidir vs. vs. işte Allah inancı böyle böyle bölünmüş iken sanki bizim müslümanlar da bunu kabullenmiş gibiler en azından ben bazı kesimlerin öyle olduğu zannı üzereyim doğrusunu Allah bilir. biz ne diyoruz? la ilahe illallah = Allah'tan başka ilah yoktur ya da ilahtan başka ilah yoktur. ilah bir tektir. işte Allah o bir tek ilahtır. yani senin ilahın benim ilahım diye ayrılmış bölünmüş ilahlar yoktur. böyle diyenler (ayrıştıranlar) putperestlik ve şirk tehlikesindedirler. Allah kendisine ortak koşulan gözle görülür putlardan da (heykel, büst vs.) gözle görülmez putlardan da (ilah algıları, anlayışları vs.) beridir.
|
Yukarı dön |
|
|
hasakcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Gönderilenler: 1236
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Göktengriye dua eden müşrik Türk de Allah'a dua ediyor ama o hepsinden daha sapık, bu Allah'ı ehli kitaptan farklı olarak tamamen kendi algısına, seküler anlayışlarla tanıyor.
Merhaba.
Ortaya konuşmayın lütfen. Örneğin "Göktengri'ye dua eden müşrik Türk"ün adını koyun. Kimdir o ya da onlar? Nerdeler? Eğer öyle birileri varsa biz de bilelim ve hadlerini bildirelim.
Seküler anlayış, antiseküler anlayış... Hangisi Allah'ın dinine aykırı uygulamaları dayatıyorsa tagut odur.
Ben Allah'ın dinine aykırı antiseküler uygulamaları dile getirmeye çalıştım hep. Sizin dağarcığınızda ise seküler anlayışın dayattığı küfürler var gibi.
İsterseniz şöyle yapalım: Siz seküler anlayışın Allah'ın dinine aykırı dayatmalarını anlatın; ben cevap vereyim.
Sonra ben antiseküler tagutilik tarafından Allah'ın dinine dayatılan küfür uygulamalarını anlatayım, siz cevap verin. Örneğin hicrî takvim, inanan kadınların cuma ibadetine engel olunması; çok eşlilik denen fuhuş... Allah'ın dinine aykırı bu "antiseküler küfür"lerden istediğiniz birisiyle başlayın.
Soyut iddialarla oyalanmayalım. Kanıt getirelim. Ölen kanıt ile ölsün; yaşayan kanıt ile yaşasın.
Sevgi ile,
Hasan Akçay
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|
Yukarı dön |
|
|
anti-tagut Iki Hafta Yasakli
Katılma Tarihi: 28 mart 2011 Gönderilenler: 105
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
hasakcay,
Aynen dediğiniz gibi olsun. Ne olacaksa somut kanıtlarla olsun. Eğer doğru söylüyorsanız delilinizi getiriniz. Lakin kadınların Cuma namazının engellendiğine dair bir bilgiye sahip değilim. Çok eşliliğe fuhuş diyen peygambere de fahişe diyor, buna izin veren Allah'a da, doğru mu? Ama bu zevat hayvanlar gibi birgün biriyle birgün öbürüyle çiftleşen insan hayvanlarına moderen, çağdaş da diyordur. hatta grup seks yapmak, eş değiştirme, hem cinsinle sevişmek, ananı-bacını bellemek-belletmek de bir gelişmişlik göstergesidir, hı??
Göktengriye dua eden müşrikler aramızda bola mevcuttur. Bunlar Türkcü-Turancı, atsızcı kafatası ırkçılarıdırlar. Bunlar İslam düşmanı Cengizci, Hülagücü moğolculardır. Bunlar ne mutlu kafatascıyım diyen putperest müşrik kemalistlerdir. Bunların Allah'a inançları, dünyaya karışmayan ve belki de ahirette de onlara karışmayacak bir hizmetçiden ötedir. Bunlar tıpkı peygamberlerine "sen git Allah'ınla savaş biz burada bekliyoruz" diyen zihniyetlerdir, ırkçılıkçıları da mı onlara çekmiş ne? du bakayım sabetay mı acaba? doğru ya bir de o var? burnuma kötü kokular geliyor. Bunlar yeryüzünde pisliği, ahlaksızlığı modernlik, çağdaşlık diyerek yücelten "biz ıslah edicileriz"cilerdir, yahve putuna tapanların yaptığı pislikleri sözüm ona uluslar arası (ki yalandır doğru yahudiler arasıdır) kanunlara dayandırarak örtmeye çalışırlar. Bunlar sakallıya gerici derler, yobaz derler ama üzrinde siyah bir metal tişörtü bilumum organlarında metal parçaları sokulmuşsa he o zaman başkadır, ilericidir, özgürlükçüdür, aydındır, masondur. (aydın=mason burada)
Bu neden böyledir? Neden sakallı, sarıklı, cübbeli gericidir, yobazdır. çünkü islam onların istediği gibi değildir, onların anlayışında değildir. İslam'de peygamber geleneğini sürdürmek yasaktır ama dini "atacı" bir raya oturtmak, haşe Allah'ı tağutun boyunduruğunda tutmak, hıyanet işlerini belamlarla, samirilerle doldurmak dinde reformdur, çağdaşlıktır, modernliktir. yani millici, atacı, türkcü ıvırcı zıvırcı gelenekselcilik in, peygamber gelenekselciliği outtur. peygamber dönemi ancak 7.yy. arabına hitap eder, türke değil. türkün takip ettiği "ey yüce ata"sı vardır. Muhammed'in sünneti değil "ata"sının sünneti geçerlidir. en büyük sünnet olan şapkayı takmadın. oldun mu gerici, oldun mu yobaz? oldun. o zaman tiiiiz kellesi vurulaaa! ne kabe mi dedin? ne mekke mi dedin? tevbe de zındık. atakabirden başka yön mü olur? tevbe de; ankara'dan çankaya'dan daha kutsal mekan mı olur? Ne şeriat mı? Herşeyden üstün devrim kanunları, nutuk varken şeriat da ne ola ki? Allah'ın sözü burada geçer mi? Geçmeeez. Neden? Çünkü bu ülkenin ilahı o yüce atadır, öyle değil mi? Bizi yaratan da Allah değildir, çünkü ey yüce ata olmasaydı biz de olmazdık yani bu demektir ki varlığımızı yüce ateye borçluyuz, değil mi? yaratan da emreden de ilah olduğuna göre. yaratıcı yüce ata kabul edildiğine göre emredenin de o bellenmesi kaçınılmazdır. ve tabi ki tapınılması da öyledir.
Bir göktengrisever müşrik dostu da kalkıp Allah'ın kanunları uygulanamazken peygamber takipçilerini Allah'ın dinine aykırılıkla itham etmeye yeltenmiş. Sen "atanın modernlik dini"ne aykırı desene şuna!
Allah'ın indirdiğiyle hüküm vermemek, kafirlere üzerimizde velayet hakkı tanımak, bir anlaşmazlığı (hukuki meseleyi) Allah ve elçisine arz etmemek bunlar pek islami şeyler değil mi ama sana kalırsa şapka takmak, haftanın beş günü okullarda çocuklara pagan ayinlerinde dua ettirmek çok islamidir, değil mi? ancaaak yüceatayı değil muhammedi seviyorum dedin mi işte o zaman hapı yuttun, putperestlerden yediğin hakaretler yetmezmiş gibi putun şeriatınca cezalandırılırsın. yüceatanın putunu devirdin mi ovvv işte yandın inek olsan nafile, sürgüne gönderilirsin. yüceatanın kurtarıcılığına iman etmedin mi? aman deccal oldun, anandan doğdun amma piçin kurusu oldun.
daha sayayım mı?
|
Yukarı dön |
|
|
|
|