dost1 Admin Group
Katılma Tarihi: 28 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 538
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamün Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!
Kur’an’da geçen kavramların, Kur’an’daki anlamlarıyla anlayabilmemiz için yapılan bir çalışmayı bilgilerinize sunmak istiyorum.
Ruh Nedir?
Ruh kavramı bugüne kadar dinli-dinsiz, müslim-gayrimüslim bir çok kesimden, bilgin ya da cahil bir çok kimsenin ilgi alanına girmiş ve bu konuda küçük büyük yüzlerce eser meydana getirilmiştir.
Bu eserlerde genellikle şu konular işlenmiştir:
Ruh nedir?
Ruh kaç tanedir?
Ruhlar nerede bulunurlar?
Ruh ve nefis aynı şey midir?
Ruh cisim midir, mahlûk mudur, enerji midir, kozmik bilinç midir, melek midir, varlıkların aslı mıdır?
Ruh şeffaf, billûr, cins-i lâtif midir?
Ruh mu yoksa ceset mi önce yaratılmıştır?
Ruh ölür mü?
Ruh kabirde cesede geri döner mi?
Dirilerin ruhları ölülerin ruhlarıyla buluşur mu?
Her şey ruhtan mı meydana gelmiştir?
Hayatı, hareketi, idraki sağlayan güç ruh mudur?
Ruhun insanî, hayvanî, nebatî olmak üzere çeşitleri var mıdır?
Olgun ruh ile geleceği görebilmek, gelecekten haber verebilmek, zaman ve mekân dışına çıkmak mümkün müdür?
Bütün bunlardan başka, ruh ile ilgili eserlerde ayrıca, ruh çağırma, telepati, medyumluk, yoga, doğru rüya, büyü, sihir, reenkarnasyon gibi konuların açıklanmasına da çalışılmıştır.
İnsanlar, tümü psikoloji bilimi kapsamında olan ve İslâmî olmayan bu konuların arkasına, eski çağlardan başlamak üzere, yani psikoloji biliminin gelişmediği, kuramlaşmadığı dönemlerden itibaren düşmüşlerdir.
“Bilgin” etiketli bazı Müslümanlar da, Eski Yunan-Lâtin kabullerini kitaplarında İslâmî bilgi gibi lânse etmişler ve ruhun mahiyeti, çeşitleri vs. ile ilgili, olur olmaz düşüncelerle dolu ciltlerle kitap, risale yazmışlardır.
Bu konuyla ilgili en ciddî eseri İbn Kayyim el-Cevziyye (1299-1351, hicrî 691-751) “Kitab-ür-Ruh” adıyla yazmıştır.
İmam-ı Gazâlî de Eski Yunan felsefesinden derlediği bilgileri muhtelif eserlerinde dile getirmiştir.
Ancak bunların hepsi de, Kur`an`ın ifade ettiği “ruh” kavramından çok uzaktır.
Sonuç olarak bugüne kadar bu konuda Kur`an kaynaklı ciddî bir çalışma yapılmamış, tabir yerinde ise asırlardan beri havanda su dövülmüştür.
Ama bu eserleri yazanların isimlerinin önünde “imam” veya “hazret” gibi unvanlar bulunduğu için, bu kitaplarda yazılanlar da maalesef hem İslâmî bilgi sayılmış hem de doğru kabul edilmiştir.
Fakat bu gibi kitaplardan önce esef duyulması gereken asıl konu; bin dört yüz seneden beri yazılmış olan “tefsir” adlı kitapların hiç birinin Kur`an`a dayandırılmamış olması ve bu kitaplarda hep “Rivayet Tefsiri”nin ön plâna çıkarılmış olmasıdır.
Bunun sonucu olarak ise, açık ve mufassal olan Kur`an, onun bunun rivayetine (söylentisine) özellikle İsrailiyat kaynaklılarına kurban edilmiş, dolayısıyla temel kavramlarımız, inanç ve amellerimiz rivayetler doğrultusunda şekil almıştır.
Rivayetlerin çokluğu ve farklılığı ise yanlış yönlendirilmiş kafaları iyice karıştırmıştır.
Yukarıda saydığımız konulardaki “ruh” kavramının tetkiki, dinin değil psikolojinin konusudur.
Psikoloji ilmi geliştikçe, Kur’an`daki müteşabih sözcüklerin de aynı doğrultuda muhkemleşeceği kesindir.
Ama İslâmî ve bilimsel olmaktan uzak olmasına rağmen ravilerinin adlarının başında “imam” veya “hazret” gibi unvanlar olduğu için bilgi kisvesi giydirilmiş ilkel görüşlerin, İslâm`daki müteşabih konuların teviline (öncelik sırasına konmasına) katkı getirmesi bir yana, meselelerin kördüğüm olmasına yol açacağı da kesindir.
Bu sebeple biz burada, o görüş ve kabullerin nakli ve tahlili yerine, Kur`an`daki “ruh” kavramını Kur`an ile açıklamaya gayret edeceğiz.
Ruh sözcüğünün esas anlamı “can” demektir. Bu sözcük “vücuh” ifade eden yani eş anlamlı bir sözcük olup, hakikat ve mecaz olarak bir çok anlamda kullanılır.
Sözcük, ansiklopedik anlamda ise; “Genel olarak varlığın maddî olmayan boyutu ya da özü” olarak tarif edilmiştir (Ana Britannica, cilt:26, s:383).
Bu anlam ile, uyku anında geçici olarak, ölüm anında ise sürekli olarak bedenden ayrılan “nefis”, yani beyindeki ana fonksiyon olan bilinç kastedilmiştir.
“Ruh” sözcüğü, yukarıda verdiğimiz hem sözlük hem de ansiklopedik anlamlara uygun olarak, “manevî benlik” ve “can” kavramları ile eş anlamlı kabul edilmiştir.
Geniş anlamda; “canlılık, duygu” demek olan ve ayrıca “karakter” anlamına da gelen “ruh” sözcüğü, mecazen bir şeyin en önemli, en can alıcı noktası, özü için kullanılır.
Meselâ pasif kimseler hakkında kullanılan “ruhsuz” sıfatı sözcüğün geniş anlamına, “meselenin, bütün ruhu buradadır” şeklindeki deyimleşmiş cümle de mecaz anlamına birer örnek teşkil eder.
Sonuç olarak, “ruh” sözcüğü ile yukarıdaki anlamlar merkezli yüzlerce deyim meydana getirilmiştir.
“Ruh” sözcüğü dinî terim anlamında çok genel şekilde; “İnsan bedeni yaratıldıktan sonra, tanrı tarafından üflenmek suretiyle varlığa kazandırılan canlılık” (!) olarak tanımlanmaktadır.
Ruh sözcüğünün Kur`an`daki kullanımı:
“Ruh” sözcüğü Kur`an`da; “İlâhî esinti, vahy/ bilgi” anlamında kullanılmıştır.
Vahyin, bilgisizlikten ölü sayılan kalbe hayat verdiği, canın bedendeki işlevi ne ise vahyin de kişiler ve toplum için işlevinin aynı olduğu, yani kişileri ve toplumu kokuşmaktan koruduğu düşünülürse, “ruh” sözcüğünün sözlük, ansiklopedik ve dinî terim anlamlarıyla Kur`an`daki anlamı arasında bir paralellik var gibi gözükebilir.
Ama sözcüğün kullanıldığı ayetler incelendiğinde, bu paralelliğin “ruh”un ne olduğunda değil de, sadece insan üzerindeki etkileri konusunda olduğu anlaşılmaktadır.
Kur`an`da bahsedilen “ruh”, yani “ilâhî esinti, vahy (bilgi)”, sadece isteyerek bu “ruh”a sahip olan ve bu “ruh”u hayatına geçiren kişilere ve toplumlara anlamlı bir canlılık veren, onları kokuşmaktan koruyan bir şeydir.
Fakat asla, ölümün dışındaki canlılığı temsil eden ve her türlü rezilliği de kapsayan sihirli bir nefes değildir:
İsra; 85:
Ve sana ruhtan sorarlar. Deki: “Ruh Rabbimin emrindendir(işindendir). Size ise az bilgiden başka, bir şey verilmemiştir.”
Mümin; 15: O Refi`dir, dereceleri yükseltendir, Arş`ın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için kendi emrinden/ kendi işinden olan ruhu kullarından dilediğine ilka eder (bırakır).
Not: Bu ayette ruhun hululü (inişi) “İlka (bırakmak, koymak)” sözcüğüyle ifade edilmiştir.
Nitekim Âdem`e yapılan vahyler “ ve Kur`an`ın inişi için “vahy” veya “inzal” yerine “ilka” fiili kullanılmıştır.
Bakara 37: “ Fetelakka Ademü min Rabbihı kelimatin fetabe aleyhi, innehu huvetTevvaburRahîym; ” Derken Adem Rabbinden bir takım kelimeler telakkı etti de bunun üzerine O da tevbesini kabul etti... Gerçek ki O Tevvab, Rahıym’dir.”
Neml;6 “Ve inneke letülakkal Kur’âne min ledün Hakiymin Aliym;” Muhakkak ki sen Kurân’a, Hakiym ve Aliym’in ledünnünden telakkı ediliyorsun.
İsra suresinin yukarıda verdiğimiz 85. ayetinden 93. ayetine kadar olan pasaj bozulmadan, bir bütünlük içerisinde değerlendirilirse burada konu edilen ruhun, rivayet tefsirlerinde anlatıldığı gibi insan ya da herhangi bir canlının ruhu olmayıp “vahy” olduğu açıkça görülür.
İsra 85 “ Ve yes'eluneke anirRuh* kul irRuhu min emri Rabbiy ve ma utıytüm minel ılmi illâ kaliyla;” Sana Ruh’dan sual ediyorlar. De ki: “Ruh, Rabbimin Emrindendir. İlim’den size ancak pek az verilmiştir”.
İsra 86 ” Ve lein şi'na le nezhebenne billeziy evhayna ileyke sümme la tecidü leke bihi aleyna vekiyla; Andolsun ki eğer dilersek sana vahyettiğimizi elbette gideririz. Sonra kendine, ona mukabil, bizim aleyhimize bir vekiyl bulamazsınız.
İsra 87” İlla rahmeten min Rabbik* inne fadlehu kâne aleyke kebiyra;” Rabbinden olan bir Rahmet müstesna. Muhakkak ki O’nun senin üzerine olan fazlı kebiyr’dir.
İsra 88 “ Kul leinictemeatil’insü vel cinnü alâ en ye'tu bi misli hazel Kur’âni la ye'tune bi mislihi ve lev kâne ba'duhüm li ba'din zahiyra;” De ki: “Andolsun eğer İNS ve CİNN şu Kur’an’ın mislini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirlerine de destek olsalar, gene de onun ) mislini getiremezler ”.
İsra 89 “ Ve lekad sarrafna linnasi fiy hazel Kur’âni min külli mesel* feeba ekserun Nasi illâ küfura;” Andolsun insanlar için şu Kur’an’da her mesel’den açıkladık da açıkladık. İnsanların ekseriyeti ancak küfür olarak yaklaştılar/kabul ettiler.
İsra 90 “ Ve kalu len nu'mine leke hatta tefcüre lena minel Ardı yenbua;” Dediler ki: “Bizim için Arz’dan bir yenbu’/pınar, kaynak su fışkırtmadıkça sana asla iman etmeyeceğiz”.
91” Ev tekûne leke cennetün min nehıylin ve ınebin fetüfeccirel’enhare hılaleha tefciyra;” “Veyahut senin hurma ağaçlarından ve üzüm’den bir cennetin/ bahçen olmalı, onların arasından gümbür gümbür nehirler fışkırtmalısın”.
92” Ev tüskıtasSemae kema zeamte aleyna kisefen ev te'tiye billahi vel Melaiketi kabiyla;” “Yahut zannettiğin gibi Sema’yı parça parça üzerimize düşürmelisin veya Allah’ı ve melaike’yi kabiyl/kefil, şahid olarak getirmelisin”.
Ancak, İsra suresinin 85. ayetinde belirtildiği gibi, ruh konusu ile ilgili bize verilen bilgiler; vahyin mahiyeti, şekli, miktarı gerçekten azdır.
Dolayısıyla bu konuda verilen bilgi ile yetinmek, kendi kafamızdan bilgi üretmeye kalkmamak gerekmektedir. Bu ayetlerde ve ruhun indirildiği/ hulûl ettirildiği bildirilen bir çok ayette, ruhun Rabbimizin emrinden olduğu da belirtilmektedir.
Bizim genellikle “buyruk” anlamında kullandığımız “emr” sözcüğü, “iş /oluş” anlamında da kullanılmaktadır.
Nitekim Kur`an`da 153 kez yer alan “emr” sözcüğünün “iş /oluş” anlamındaki çoğulu olan “ümûr” sözcüğü, Hud suresinin 97. ve Âl-i Imran suresinin 128. ayetlerinin de aralarında bulunduğu 13 ayette geçmektedir.
Hud 97” İla fir'avne ve meleihi fettebeu emre fir'avn* ve ma emru fir'avne bi reşiyd; Fravun ve Mele’sine/ ileri gelen adamlarına Onlar fravun’un emrine tabi oldular. fravun’un emri reşiyd değildir.
Al-i İmran 128: “Leyse leke minel emri şey'ün ev yetube aleyhim ev yüazzibehüm feinnehüm zalimun;” EMR’den bir şey senin değil; ya onların tevbesini kabul eder ya da zalimler oldukları için onlara azab eder.
Bu bilgiler ışığında “emrimizden bir ruh vahyettik” ifadesi; “Allah`ın işlerinden olan ruh vahyetme işi, Allah tarafından yapılmıştır” anlamına gelmektedir.
Yani “ruh”, sadece Allah`ın işlerinden biridir ve ruh indirilmesi/ hulûl ettirilmesi de sadece Allah`a aittir.
Ruh/ vahy niçin indirilir ve kime indirilir?
Şûra; 52: Ve kezâlike evhayna ileyke ruhan min emrina* ma künte tedriy melKitabu ve lel iymanü ve lâkin cealnahu nuren nehdiy bihi men neşau min ıbadina* ve inneke le tehdiy ila sıratın müstekıym;
İşte böylece sana da kendi emrimizden (kendi işimizden) olan ruhu vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur (ışık) yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.
Mücadele; 22:” La tecidu kavmen yu'minune billahi velyevmil'ahıri yüvaddune men haddAllahe ve Rasûlehu ve lev kânu abaehüm ev ebnaehüm ev ıhvanehüm ev 'aşiyretehüm* ülaike ketebe fiy kulubihimül'iymane ve eyyedehüm biruhın minhu, ve yudhıluhüm cennatin tecriy min tahtihel'enharu halidiyne fiyha* radıyAllahu 'anhüm ve radu 'anhu, ülaike hızbullah* ela inne hızballahi hümülmüflihun;
Allah`a ve ahiret gününe inanan bir topluluğu, Allah`a ve elçisine karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir dostluk kurmuş olarak bulamazsın. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden olan ruh /güvenli bilgi ile desteklemiştir. Onları, sürekli kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah`tan hoşnut olmuşlardır. İşte bunlar Allah`ın hizbidir (yandaşlarıdır). Dikkat edin, Allah`ın hizbi /yandaşları başarıya ulaşanların ta kendileridir.
Şuara;192 “Ve innehu letenziylü Rabbil alemiyn;” Şuara;193 “Nezele BihirRuhul emiyn” Şuara;194: “ Alâ kalbike li tekûne minel münziriyn;”
Kesin olan şu ki o, âlemlerin Rabbinin indirmesidir /hulûl ettirmesidir. Onunla “güvenilir ruh” indi (hulûl etti). Senin kalbine ki uyarıcılardan olasın.
Bu ayetler üzerinde yeterince tefekkür edildiği takdirde, buradaki “ruh” kavramının “orijinal (güvenilir) bilgi” demek olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Çünkü Mücadele suresinin 22. ayetinde bu ruh ile, yani Allah`tan gelen güvenilir, sağlam bilgi ile tüm inananların güçlendirildiği, desteklendiği açıkça ifade edilmekte ve Şuara suresinin 193. ayetinde de bu ruhun, “er-ruh-ul-emin” tamlaması ile ifade edilmek suretiyle “en güvenli, en yararlı bilgi” olduğu vurgulanmaktadır.
Şuara suresinin 193. ayetinde geçen “er-ruh-el-emin” ifadesini kişileştirerek Cebrail olarak yorumlamak ve bir çok tefsir ve mealde olduğu gibi bu ayeti; “onu ruhul emin (Cebrail) indirdi” diye çevirmek yanlıştır.
Zira ayetteki “ nezele” geçişsiz fiilini, geçişli imiş gibi anlamlandırmak, işin erbabının bileceği gibi, ilk başta ayetin lâfzî manasına aykırılık demektir. Ayrıca böyle bir çeviri, onu (Kur`an`ı) âlemlerin Rabbi Allah`ın indirdiğini bildiren 192. ayet ile de çelişmekte
Ruhun üfürülmesi:
Sad; 72:” Feiza sevveytühu ve nefahtü fiyhi min ruhıy fekau lehu sacidiyn;” Onu amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp ruhumdan içine üflediğim zaman, hemen ona secdeye kapanın.
Hicr; 29: “ Feiza sevveytühu ve nefahtü fiyhi min Ruhiy fekau lehu sacidiyn” Onu amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp ruhumdan içine üflediğim zaman, hemen ona secdeye kapanın.
Secde; 9:” Sümme sevvahu ve nefeha fiyhi min ruhıhi ve ceale lekümüssem'a vel ebsare vel ef’idete, kaliylen ma teşkürun;” Sonra da ona bir biçim verdi ve ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme gücü, gözler ve gönüller (bilgiye ulaşma yolları) var etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
Allah`ın gerçek anlamda üfürmeyeceği bilindiğine göre, “üfürmek” ifadesinin mecaz olduğu hemen anlaşılmaktadır.
Mecazen “üfürmek” ise, bir başkasına verilen şeyin en az miktarını ifade eder.
Türkçe`de bu eylem “koklatmak” olarak yer almıştır.
Bu durumda “ruhun üfürülmesi”; “çok az miktarda bilgi verilmesi, bilginin koklatılması” anlamına gelmektedir.
Nitekim İsra suresinin 85. ayetinde de; “De ki: Ruh Rabbimin işindendir. Ve size bilgiden ancak çok az verilmiştir.” denilerek, bu husus açıkça belirtilmiştir.
Ruhun Âdem`e üfürülmesinden ne kastedildiği de yine Kur`an`da açıklanmıştır:
Bakara;30 “ Ve iz kale Rabbüke lilMelaiketi inniy ca’ılün fiyl’ Ardı halifeten, kalu etec'alü fiyha men yüfsidü fiyha ve yesfiküddima’e, ve nahnü nüsebbihu bihamdike ve nükaddisü leke, kale inniy a'lemü ma la ta'lemun; Bakara;31” Ve alleme AdemelEsmae külleha sümme aradahüm alelMelaiketi fekale enbiuniy biEsmai haülai in küntüm sadikıyn;
Bakara;32 “Kalu sübhaneke la ılme lena illâ ma ‘allemtena, inneke entelAliymülHakiym;
Bakara;33” Kale ya Ademü enbi'hüm biEsmaihim, felemma enbeehüm biEsmaihim, kale elem ekul leküm inniy a'lemu ğaybesSemavati vel’Ardı ve a'lemu ma tübdüne ve ma küntüm tektümun;”
Bakara;34” Ve iz kulna lilMelaiketiscudu liAdeme fesecedu illâ iblis* eba vestekbera ve kane minelkafiriyn;”
“Ve bir zamanlar Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde Bir halife kılacağım” demişti de onlar; “Orada bozgunculuk yapan ve kan döken birini mi kılacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tesbih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz.” demişlerdi. O; “Şu bir gerçek ki ben sizin bilmediklerinizi bilmekteyim.” dedi.”
“Ve Âdem`e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere sundu ve “Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz.” dedi.”
“Dediler ki: “Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız sen Alim`sin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; Hakim`sin, her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin.”
“Dedi: “Ey Âdem, haber ver onlara onların adlarını.” O onlara onların adlarını haber verince, “Dememiş miydim Ben size! Ki Ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim. Ve Ben, sizin açığa vurduklarınızı da sakladıklarınızı da en iyi biçimde bilmekteyim.” dedi.”
“Ve o vakit Biz meleklere, “Âdem`e secde edin” demiştik de İblis dışında melekler hemen secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu.”
Dikkat edilecek olursa Sad suresinin 72. ve Hicr suresinin 29. ayetlerine göre meleklerin secde etmesi, Âdem`in belirli aşamalardan geçirilerek (amaçlanan düzgünlüğe ulaştırılarak) nihaî şekle getirilip, kendisine ruh üfürülmesinden sonradır.
Bakara suresinin 30-34. ayetlerinde ise meleklerin secde etmesinden önce Âdem`in geçirdiği değişim ya da aşama; “Âdem`in bilgilendirilmesi ve bilgisinin meleklerle karşılaştırılması” olarak açıklanmıştır. Yani, Sad ve Hicr surelerinde kullanılan “ruh üfürme” tabiri, Bakara suresinde yerini “bilgi ile bilgilendirmek” tarifine bırakmış, böylece “ruh üfürme” tabirinin, “bilgi ile bilgilendirmek” anlamına geldiği açıklanmıştır.
“Ruh üfürülmesi” tabiri ile, Âdem`e verilen bilginin “koklatma” mertebesinde (ölçüsünde) olduğunun kanıtı ise İsra suresinin 85. ayetidir. Burada hemen belirtmek gerekir ki, Âdem`e verilen bilginin azlığı, sadece Rabbimizin sonsuz bilgisine nispetledir. Şöyle ki:
Kehf;109:” Kul lev kânel bahru midâden likelimati Rabbiy lenefidel bahru kable en tenfede kelimatu Rabbiy velev ci'na bi mislihi mededa; ”De ki: Rabbimin sözleri için deniz mürekkep olsa Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenirdi hatta bir o kadarını daha getirsek bile.”
Lokman; 27: “ Velev enne ma fiyl Ardı min şeceretin aklamün vel bahru yemüddühu min ba'dihi seb'atü ebhurin ma nefidet kelimatullah* innAllahe Aziyzün Hakiym;” “Şayet yeryüzünde ağaçtan ne varsa kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah`ın sözleri tükenmezdi. Şüphe yok ki Allah Aziz`dir, Hakim`dir.”
Durum böyle olunca Rabbimizin ilk peygamberden son peygambere kadar hepsine yapmış olduğu vahy (kitaplar ile bildirdiklerinin toplamı) koklatmadan (üfürmeden) başka bir şey değildir.
Sonuç olarak, melekler/ yönetim güçleri, sıradan insana değil, kendisine ruh üfürülmüş (Rabbimizin sonsuz bilgisine nispetle az bir bilgi ile bilgilendirilmiş), yani ADAM/ ÂDEM olmuş insana secde etmişlerdir (boyun eğmişlerdir).
Kur`an`da Meryem’e de ruh üflendiği bildirilmiştir:
Enbiya; 91: “ Velletiy ahsanet ferceha fenefahna fiyha min ruhına ve cealnaha vebneha ayeten lil alemiyn” &nbs p; “Ve o, ırzını titizlikle koruyan kadın. Ona ruhumuzdan üfledik de onu ve oğlunu âlemler için bir mucize yaptık.”
Tahrim; 12:” Ve Meryemebnete 'ımranelletiy ahsanet ferceha fenefahna fiyhi min ruhına ve saddekat bikelimati Rabbiha ve kütübihi ve kânet minelkanitiyn;” “Ve Allah, ırzını bir kale gibi koruyan Imran kızı Meryem`i de örnek verdi. Biz onun içine ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdikledi ve içten bağlananlardan oldu”.
Nisa; 171:” Ya ehlel Kitabi la tağlu fiy diyniküm ve la tekulu alellahi illel Hakk* innemel Mesiyhu Iysebnü Meryeme Rasûlullahi ve Kelimetuhu, elkaha ila Meryeme ve ruhun minhu, fe aminu billahi ve Rusulihi, ve la tekulu selasetün, intehu hayren leküm* innemAllahu ilahun vahıd* subhanehu en yekûne lehu veled* lehu ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* ve kefa billahi vekiyla;” “Ey ehlikitap! Dininizde aşırılığa gitmeyin. Ve Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah`ın elçisi ve kelimesidir. Ki Meryem`e ilka ettiği (ulaştırdığı) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Artık Allah`a ve elçilerine inanın. “Üçtür” demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vahid`dir, tek ve biricik ilâhtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O`nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.”
Bu ayetlerden, Meryem valideye bazı özel bilgilerin lütfedildiği anlaşılmaktadır.
Ancak bu konunun teferruatı, Âl-i Imran, Meryem ve Enbiya surelerindeki ilgili pasajlardan alınmalı ve bu olay Kur`an`daki pasaj bütünlüğü içinde, Zekeriyya`nın durumunu açıklayan ayetler ile birlikte ele alınmalıdır.
Çünkü yaşlı bir adam olan Zekeriyya ve kısır eşinin çocuk sahibi olması ile Meryem`in erkeksiz çocuk doğurması, birbirini takip eden dönemlerde meydana gelmiştir.
Daha evvelki ayetlerdeki “ruh üfürme” tabiri, Nisa 171`de “ilka (bırakma, ulaştırma)” tabiri ile açıklanmaktadır.
“Ruh üfürme” tabirinin, “az bir bilgi ile bilgilendirmek” anlamına geldiği artık bilindiğine göre, yukarıdaki ayetlerde Meryem`e üflendiği bildirilen ruhun da; onun hamile kalması için rahmine (dölyatağına) yapılan fizikî bir üfürük olmadığı, Zekeriyya`nın himayesinde bulunduğu mabette kendisine lütfedilen bilgi olduğu bellidir.
Kur`an`a göre bu bilgi önce Zekeriyya`ya verilmiş ve Zekeriyya`nın hem yaşlı hem de kısır olan karısı bu bilgi ile Yahya`yı doğurmuştur.
Daha sonra bu kutsal bilgiyi/ mesajı Meryem`e iletmekle Allah tarafından görevlendirilen Zekeriyya, Allah`ın elçisi olarak görevini yapmış ve kutsal bilginin/ mesajın doğruluğuna kanıt olarak da, bu bilgi sayesinde “sapasağlam” bir insan olarak doğan Yahya`yı göstermiştir.
Kim ki Allah`a teslim olur, O`nu kendisine Rabb edinir (terbiyesini ve hayat akışını Allah`ın kurallarına göre ayarlar), kendisine bir Kadir gecesi tayin edip o andan itibaren hayatını Kur`an`a göre tanzim etmeye başlarsa, Allah`tan gelen ve içlerinde kutsal bilgiler (ruh) olan ayetler o insana iner, yani insanın içine (aklına, benliğine) hulûl eder, girer, iyice yerleşir. Böylece o insan, kendisine rehber, destek, müjdeci … olan ayetler sayesinde Allah`tan başka ilâh edinilmemesinin, sadece O`na kulluk edilip O`ndan sakınılmasının bilincine varır, mutlu olur ve gerçek başarıya ulaşır. İşte, meleklerin ruh ile inişi (hulûlü), girişi budur.
Daha detaylı bilgi edinmek isteyen Kardeşlerimiz bu sitede link verilen İşte Kur’an (Hakkı Yılmaz) sitesinden yararlanabilirler.
Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
En doğrusunu bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah’a emanet olunuz.
|