Yazanlarda |
|
adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
AKIL NEDİR?
Akıl: "Akale" fiili sözlükte, gerçeği, eşyanın hakikatini bilmek, idrak
etmek, kendindeki hatanın hata olduğunu anlamak, diyet ödemek gibi
anlamlara gelir. İsim olarak akl'ın ise: Us, kalp, diyet, sığınak,
kale, iyiyi kötüden ayırma kabiliyeti, idrak merkezi, hafıza gibi
anlamlara geldiğini görmekteyiz.
Akıl kelimesi iki şeyi hem bir birinden ayırmayı, hem de iki şeyi
birbirine bağlamayı ifade eder. Yani doğru şeyleri birleştirmeyi,
yanlışları doğrulardan seçip ayırmayı akıl sayesinde yaparız.
Allahu Teala, Kur'an-ı Kerim'de "akıl" konusu üzerinde özellikle
durmuş ve akletmeyi emretmiştir. Batıl ve sapıklığın akletmemekten
kaynaklandığını açıklamıştır. Bu itibarla akıl Kur'an'da olumsuz bir
özellik olarak değil, çok gerekli bir özellik olarak anılmıştır. Ama
maalesef günümüzde bile din adına kendisini yetkili gören bazı
kimseler, insanlara akıl konusunda yanlış bilgiler vermekte ve
insanları adeta akıllarıyla hareket etmekten alıkoymak için
çırpınmaktadırlar. Onlara göre akıl doğruyu gösteren bir araç değil,
saptırıcı ve tehlikeli bir araçtır. Bu mantıkla yola çıkarak, "akıl mı
nakil mi tercih edilmeli?" gibi gereksiz bir soru bile sorulmakta ve
insanlar, akıl ile nakil arasında bir tercihe zorlanmaktadır.
Oysa insan ancak akıllı olduğu zaman Allah tarafından mükellef
tutulmakta ve yaptığı iyi kötü şeylerin karşılığını ahirette almaya hak
kazanmaktadır.
İnsanı diğer bütün eşya ve hayvanlardan ayıran özellik ise yine
akıldır. İnsanı diğer varlıklar üzerine hakim ve tasarruf hakkına sahip
kılan da Allah'ın verdiği bu büyük nimettir. Allah insana bir çok
bağışta bulunmuştur, ama bunların en büyüğü ve en önemlisi herhalde
akıldır. Çünkü akıl olmadığı zaman bütün nimetler kaybedilmeye
mahkumdur.
Peki öyleyse, niçin akıl ile din arasında bir çelişki varolduğu
sanılmaktadır? Özellikle dindar insanların akıllarını kullanmaktan
mahrum bırakılması yönünde çaba sarf edilmekte ve dindar ile aklını pek
kullanmayan, gözünü yumup rabbine ibadet eden kimse imajı oluşturulmaya
çalışılmaktadır? İnsan gözü açık ve niçin, nasıl, ne şekilde ibadet
edeceğini bilerek mi hareket etmeli; yoksa hiç bir şey düşünmeden,
aklına bir şey getirmeden mi ibadet etmelidir?
Kur'an'ın bizi akletmeye davet ettiğini, aklını kullanmayan
insanları kınadığını ve azapla tehdit ettiğini bilmem hatırlatmaya
gerek var mı?
Bakalım Rabbimizin ayetlerine bize bu konuda ne diyor?
"..Allah'ın sözünü işitirler, onu iyice aklettikten sonra tahrif ederler." (2/Bakara: 75)
"Kitabı okuyup durduğunuz halde kendinizi unutup da başkalarına mı
iyiliği emrediyorsunuz? Hiç akletmiyor musunuz?"(2/Bakara:44)
"..İşte böyle Allah ölüyü diriltir ve siz akledesiniz diye ayetlerini/mucizelerini size gösterir." (2/Bakara: 73)
"Şüphesiz ki biz, Kur'an'ı akledesiniz diye Arapça olarak indirdik." (12/Yusuf:2)
"Yazıklar olsun size ve Allah'tan başka kulluk ettiklerinize! Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?" (21/ Enbiya: 67)
"Size hayat veren ve öldüren O'dur. Gece ve gündüzün birbiri
arkasına gelip gitmesi de O'na aittir. Hiç aklınızı kullanmıyor
musunuz?" (23/Mü'minun: 80)
Allahu Teala bize ahirette cehennemde yanmakta olan günahkarlar
ile cehennem bekçileri arasında geçen bir konuşmadan küçük bir kesit
vererek aklın önemini ve insanı cehenneme gitmekten koruyucu bir kalkan
olduğunu şöyle ortaya koyuyor:
"Cehennem neredeyse öfkesinden çatlayacak gibi olur. Ne zaman oraya bir grup atılacak olursa, oranın bekçileri onlara:
-Size bir uyarıcı gelmedi mi? diye sorar. Onlar da derler ki:
-Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve
Allah hiç bir şey indirmedi. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz,
dedik. Eğer dinleseydik ya da aklımızı kullansaydık, şimdi cehennem
ehlinden olmazdık, derler." (67/Mülk: 8-10)
AKIL VE NAKİL/BİLGİ
Akıl ile bilgi arasındaki ilgi çok önemlidir. Bilgi olmadan
akletmek mümkün değildir. Bilgi, aklın aracılığı ile tartılacak bir
nesnedir. Tartılacak eşya olmayınca tartının da bir önemi kalmaz. Akıl,
bilginin doğru mu yanlış mı olduğunu tartan hassas bir terazi gibidir.
Bu sebeple bazılarının iddia ettikleri gibi "ya akıl ya da nakil/bilgi"
tercihi tutarsızdır. Akıl bilginin doğruluğunu tespit eder. Eğer
bilginin doğruluğu tespit ettirilmek istenmiyorsa, orada bir şüphe ve
tereddüt var demektir. Yanlış var demektir. Yanlışın ortaya
çıkacağından korkanlar, sahip oldukları bilgiyi tarttırmak da
istemezler elbette. Allahu Teala, akıl ile bilgi arasındaki ilgiyi
şöyle ifade ediyor:
"Biz bu örnekleri insanlar için veriyoruz. Ancak bilenlerden başkası onları akledemez." (29/Anke-but:43)
Akıl ile nakil arasında bir çelişki görüldüğünde ne yapılması gerekir?
Aklın da, bize intikal eden naklin de bir kez daha değişik
açılardan gözden geçirilmesi, aklın kendi ağırlığını aşmayacak bir
değerlendirme kapasitesine sahip olduğunun bilinmesi ve nakledilen
bilginin belgesel değerinin tesbitine çalışılması ve makul ölçüler
içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
AKIL VE DİN
Akıl, dini de değerlendirir ve tercih eder. Allah'ın dininden başka
dinler, aklın kabul etmeyeceği, gerçek dışı ve safsataya veya belli bir
zümreyi sömürü esasına dayalı olabilir. Toplumlar genellikle din
edinirken, akıllarını değil, atalarını izlerler. Yani geçmiş
toplumların inanç ve kültürleri kendilerinden sonraki nesillere geçer.
Bu geçiş esnasında da bazı değişiklikler yaşanır. Aslı vahye dayalı
olmayan dinler için değişiklikler bir çeşni ve zenginlik kabul edilir.
Ama, Allah'ın dinine insanlar tarafından yapılacak hiç bir müdahale
kabul edilemez ve bir zenginlik değil bir tahrif olarak
değerlendirilir. Çünkü Allah'ın dini ilk günden itibaren saf ve
tertemiz, dosdoğru ve mükemmel iken; diğer dinler, hiç bir zaman
yanlıştan, hatadan ve haksızlıktan uzak değillerdir.
"Onlara, Allah'ın indirdiklerine uyun, denildiği zaman, "hayır,
biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeylere uyarız." derler. Ya ataları
hiç bir şey akledememiş ve doğru yolu bulamamış iseler!.." (2/Bakara:
170) Evet onlar yine de atalarını tercih ederler.
Hal böyle olunca, Allah'ın dini her zaman akla yatkın olduğu için
akıl ile din arasında bir çelişkiden bahsetmek abes olur. Ancak,
Allah'ın dininden sapmış ve tahrif edilmiş din anlayışları ile akıl
arasında her zaman bir çelişki ve tercih söz konusudur.
AKLIN KULLANIMI
Acaba herkeste var olan akıl melekesi insanlar tarafından
gereğince ve yeterince kullanılabiliyor mu? İnsanların kaçta kaçı
aklını hakkını vere vere kullanıyor? Maalesef bu konuda ciddi bir
araştırma yaparsak aklın genellikle ya çok yetersiz veya hiç
kullanılmadığını görürüz. Bunun sebebi nedir?
Aklın kullanılmasını engelleyen etmenlerden bazıları;
a - aklı kullanacak kadar yeterli bilgi birikiminin olmayışı,
b - aklın örtülmesine sebep olan, aklı kullanmamayı özendiren
pasifize faaliyetleri, (eğlence, şartlandırma, uyuşturucu ve alkol
gibi)
c - duyu organlarının yetersiz çalışması, gayesiz ve gelişi güzel
çalışması, (mesela görebileceğiniz bir konumda olmanıza rağmen,
bakmadığınız bir nesneyi görmezsiniz, her zaman gördüğünüz fakat,
üzerinde durmadığınız bir nesne hakkında yeterli bilgiye de sahip
olamazsınız. Çünkü göz onu görmekte fakat, hiç bir değerlendirme ve
pekiştirme yapmamaktadır.)
d - aşırı duygusallık, (sevgi, nefret, saygı, aşk, kin, haset, korku, saldırganlık, çekingenlik vs.)
e - aklın yanlış yönlendirimi (terazinin hileli yollarla yanlış
tartması gibi, akıl da kendisine intikal eden bilgileri yönlendirildiği
gibi tartmaya başlar.)
f - toplum psikolojisi, "çoğunluğun yolu"nun doğru sanısının güçlü
olması, taklidin yaygın oluşu, medyanın bilgi saptırıcılığı ve
maniplesi ile yanlış ölçümlemenin ortak kabul görmesini sayabiliriz.
"Yoksa sen onların çoğunun söz dinleyip, aklettiklerini mi
sanıyorsun? Oysa onlar hayvanlar gibidir. Hatta yol bakımından onlardan
daha da şaşkındırlar." (25/Furkan: 44)
"Eğer yeryüzünde insanların çoğuna uyarsan, seni Allah'ın yolundan
saptırırlar; zira onlar, zandan başka bir şeye uymuyorlar ve sadece
saçmalıyorlar." (6/En'am:116)
"..Halbuki onların bu hususta hiç bir bilgileri yoktur. Onlar
sadece zanna tabi oluyorlar. Zan ise haktan hiç bir şey ifade etmez."
(53/Necm: 28)
".. bu ancak onların kuruntusudur. De ki: "Eğer doğru söylüyorsanız haydi belgenizi getirin!" (2/Bakara: 111)
AKLIN PUTLAŞTIRILMASI
Yanlış anlayışlardan birisi de aklın putlaştırılması konusudur.
Akıl, sadece doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etmeye yarayan bir
araçtır. Böyle bir aracın putlaştırılması demek, aklı devreden
çıkarmaktır. Çünkü akıl tek başına böyle bir gaye oluşturamaz. Ancak,
akıl ile hevayı birbirine karıştırmamak lazımdır. Çünkü heva tek başına
da olsa putlaştırılabilecek bir olgudur. İnsan, aklının esiri olamaz.
Çünkü akıl, esir alıcı değil yol göstericidir; ama insan hevesinin,
arzularının esiri olabilir.
" Heva ve Hevesini(arzularını) ilah edineni gördün mü?.." (25/Fur-kan:43)
"Allah'ın rehberinin dışında hevesine(arzularına) tabi olandan daha sapık kim vardır?" (28/Kasas: 50)
Bazen aklı devre dışı bırakmanın bir yolu olarak, akla muhal gelen
şeylere itiraz edenler, aklı putlaştırmak ile itham edilirler. Bu itham
aklı yanlış kullanma veya güdümlü kullanma için olursa bir derece
haklılık payı kazanır. Ama, batılları eleştirenlere, dine sokulan
uydurmaları ayrıştırmaya çalışanlara yönelik olursa kastını aşan bir
söz olur. Yani bununla şu denilmek istenmiş olur:
"Aslında aklı putlaştırmayı değil, aklı aşırı kullanmayı
kastediyoruz." Buna cevaben denilebilir ki aklın aşırısı olmaz. Ama,
azı olur. Çok akıl töhmeti gerektirmez.
AKLIN YETERLİLİĞİ
Akıl, tek başına her şeye yeter mi? Vahiy akıl için zaruri mi;
fuzuli midir? Aklı, bir teraziye benzettiğimizi hatırlarsanız,
tartılacak şeyler olmadan terazinin değeri ne olabilir? Ancak müzelik
bir materyal olur. Akıl da kendi kendine bir değer ifade etmez ve
yetmez. Bilgiye ihtiyacı vardır. Bu bilgi ilahi olabilir, beşeri
olabilir. Beşeri bilgi beşerin zafiyetlerini de yansıtır. İlahi bilgi
böylesi zaaflardan uzak ve aklın değerlendirme kapasitesinin
üstündedir. Ama bu, aklı saf dışı eden bir durum değil aksine aklı son
noktasına kadar kullanıp, değerlendiren bir durumdur.
AKLIMIZI NASIL KULLANABİLİRİZ?
Akıl, insanın doğumundan itibaren, özellikle çocukluk yıllarından
sürekli bir gelişim halindedir. Çocukluğun ilk beş yılındaki gelişim en
hızlı ve en büyük gelişimdir. İnsan bulûğ çağına gelince aklı iyi ile
kötüyü birbirinden ayıracak bir düzeye ulaşır. Bundan sonra da 40
yaşına gelinceye kadar tecrübelerle olgunlaşma süreci devam eder.
Allahu Teala bu durumu şöyle açıklıyor:
"Biz insana, anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik.
Annesi onu zahmetle karnında taşımış ve zahmetle doğurmuştur.
Taşınmasıyla sütten kesilmesi 30 aydır. Nihayet olgunluk çağına erdiği
ve 40 yaşına girdiği vakit: "Ey Rabbim, bana ilham buyur ki, hem bana,
hem anneme babama ihsan buyurduğun nimetine şükredeyim ve razı olacağın
doğru olan şeyleri yapayım. Çocuklarımı da salih kimseler kıl. Sana
döndüm, sana teslim olanlardanım." (46/Ahkaf: 15)
Aklın kullanılması, Allah'ın insana verdiği organların işletilmesiyle ilgilidir. Burada özellikle altı organ çok önemlidir.
a. Beyin: Aklın merkezidir. Algıladığımız tüm bilgilerin depolanıp, akıl süzgecinden geçirildiği noktadır.
b. Göz: Görsel algı organımızdır. Tüm dünyaya açılan penceremiz
gözümüzdür. Önce görürüz, sonra bir takım özelliklerini de öğrenir
(varsa sesi, kokusu, tadı, dokusu vs.) sonra da işlenmek üzere
beynimize göndeririz.
c. Kulak: İşitsel algı organımızdır. Seslere anlam verebilmek ve onları işleyebilmek için önce onları işitmek gerekir.
d. Kalp: Dini literatürde kalp, biyoloji bilimindeki kalp
değildir. Daha çok ruhsal değerlendirme merkezi olarak görülen, duygu
işleme organıdır.
e. Dil: İletişimin tadsal boyutunu hissetmemizi sağlayan organımızdır.
f. El: Dokunsal duyu organımızdır. Derimizi de bu kapsamda değerlendirebiliriz.
Düşünce beyinde oluşur ve gelişir. Beyinde bir düşüncenin oluşum
ve gelişimi, bir nesnenin veya fiilin algılanması ve bunun beyne
ulaştırılması ile başlar. Algı; görerek, dokunarak veya işiterek
meydana gelir. Bu algının gelişimi, bazen araştırma, irdeleme, sorma ve
kontrol ile netlik kazanır. Çoğu kez insanlar yanlış algı sebebiyle,
olan veya olmayan şeyleri hakiki biçim ve varlıkları dışında
değerlendirirler. Yanlış çıkarımlarda bulunurlar.
Yetersiz algı, yanlış kararı doğurur. Bunun temelinde de, korku,
heyecan, yorgunluk, aşırı sevgi, acele, tiksinti, zaman yetersizliği,
görüş ve duyuş bozukluğu, zihinsel engeller veya ilgi eksikliği gibi
faktörler yatar.
Aklımızı en iyi şekilde kullanmak için tüm duyularımızı ve
organlarımızı tam olarak ve yeterince çalıştırmalıyız. Bir takım
engelleyici faktörlerin bulunduğu ortamlarda doğru karar vermemizin
zorlaşacağının farkında olarak, bu tür durumlarda araştırma ve
incelememize devam edip, kesin yargıdan kaçınmalıyız.
Bazen, aklın hüküm vermesi için gerekli olan tam bir belge ve
kanıt hiç bir zaman olmayabilir. Böyle durumlarda kesin yargılardan
özellikle kaçınmak gerekir. Veya farklı çıkarımlara her zaman kulak
vermek ve her şeye ön yargısız yaklaşmak icabeder.
İyi niyet, aklın doğru kullanımı ve doğru karar alması için şarttır.
Daha önceden akıl süzgecinden geçirmeden benimsediğimiz bazı değerler,
aklımızı kullanırken sürekli bizi bağlayan büyük engellerdir. (Şaban Piriş)
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
adalet Yazdı:
İyi niyet, aklın doğru kullanımı ve doğru karar alması için şarttır. Daha önceden akıl süzgecinden geçirmeden benimsediğimiz bazı değerler, aklımızı kullanırken sürekli bizi bağlayan büyük engellerdir. (Şaban Piriş) |
|
|
Selam Adalet Kardeş,
işte aklın doğru , arızasız ve en verimli bir şekilde kullanılabilmesi için gereken şart. '' ve ene evvelül Müslimin '' demek / diyebilmek. Kur'an dışı tüm bilinç ve görgülere ; objektif / katışıksız / yalın bir biçimde yalnız ve ancak Kur'an gözlüğüyle bakabilmek. Yüce Allah'a duyduğu saygı, sevgi , haşyeti ve havf'ı en güçlü samimi duyguları içerisinde beyin hücrelerine yüklemek .ve insana, çevreye , hayata, kainata , sünnetullaha yalnız biyolojik olarak değil aynı zamanda mükellefiyet yönünden de tabi olmuş bu beyin hücreleri ile bakmak ve tanımlamak. işte bütün mesele bunu başarmak.
bu vesile ile bu konu ile ilgili link vermek istiyorum :
http://63.231.71.139/forum_posts.asp?TID=1757&PN=4&T PN=1
Yüce Allah'a emanet ol.
Saygı ve Sevgilerimle
|
Yukarı dön |
|
|
ABCDF Ozel Grup
Katılma Tarihi: 11 agustos 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 412
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Teşekkürler adalet, alıntıladığın için, çok güzel bir çalışmaymış...
diğer link içinde teşekkürler hasanöktem..
tekrar tekrar özümseyerek okuma gereği duyduğum bir konu
__________________ Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|