Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
KURAN'A ÖLÇÜSÜNE GÖRE ÇOCUKLARIN SÜNNET EDENLER ALLAH'IN YARATIŞINI DEĞİŞTİRMİŞ OLMAKTADIRLAR, BUNUN MANASI ŞEYTANA PAY OLMAKTIR
Bilindiği gibi, hadis öğretisine bağlı bütün mezheplerde çocukların sünnet edilmesi olayı vardır, Kuran öğretisine göre yasak olan bu ve benzeri işlemler, rivayetler dini mensupları tarafından özellikle sünnet ameliyesini fıtrattan saymak suretiyle farz kabul etmişlerdir. Hal bu ki, Kuran'ı esas alarak olaya baktığımızda bu tür işlemlerin İslam dininde kabul görmesi mümkün değildir. Şöyle ki: Konuyla ilgi olarak Ehli sünnet tarafından delil kabul edilen rivayet örneklerini yazdıktan sonra, Kuran'dan konuyla ilgili ayet meallerini de yazarak, okuyucunun karşılaştırma yaparak değerlendirmede bulunmasına olanak sağlamaya çalışacağım.
KONUYLA İLGİLİ OLARAK İLERİ SÜRÜLEN RİVAYET ÖRNEKLERİ:
92- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “İbrahim (aleyhisselâm) Kaddûm nâm-bazısı da şeddesiz olarak Kadûm demiştir- mevkide seksen yaşında olduğu halde sünnet oldu." (K.S. 2150 C.7 S.531 Akçağ 1988 alıntıları, Buhari, İsti’zân 51, Enbiya 8; Müslim, Fedâil 151,(2370))
Yukarıda ki, metinde de her ne kadar, Kadûm nam mevkide İbrahim peygamber sünnet oldu falan diyorsa da, Metnin aslında, İbrahim peygamber seksen yaşında keserle sünnet oldu şeklindedir. Kaddum keser demektir, “bil kaddum“, keser ile manasınadır.
93- Useym İbnu Kesir İbni Küleyb an ebihi an ceddihi’nin anlattığına göre (ceddi Küleyb) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a gelerek: “Müslüman oldum! der. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm; “Üstünden küfür saçını at!"der ve tıraş olmasını söyler. Useym’in babası dedi ki: “Bana bir başka (sahabe)nin bildirdiğine göre Aleyhissalâtu vesselâm, beraberinde olan bir diğerine de; “Üzerindeki küfür tüyünü at ve sünnet ol!"buyurmuştu." (K.S. 3817 C.11 S.33 Akçağ 1991 alıntısı, Ebû Dâvud, Tahâret 131,(356) )
Bu uydurma rivayetleriyle de, Müslümanların sünnet olması gerektiğini rivayet ettiler. Rivayetlerine delil olarak ta peygambere isnat ettikleri hadiste. İbrahim peygamberin seksen yaşında keserle sünnet olduğu rivayeti ile Müslüman olan bir kimsenin derhal sünnet olması gerektiği rivayetidir. İbrahim peygamber için söyledikleri alay etmekten başka bir şey değildir. Sünnet olayının yaygın bir şekilde uygulandığı toplumlarda dahi, bir kimseye baban seksen yaşında balta veya keserle sünnet oldu deseler bunu hoş karşılamaz alay olarak kabul eder. Böyle bir iddiayı İbrahim peygambere yakıştırdılar. bununla da yetinmediler, kızlarında sünnet olması gerektiği yolunda iddia ve rivayetlerde bulundular. Ayrıca sünnetin kendilerince ne kadar iyi bir şey olduğu konusunda şu tür izahlarda bulundular:
95- Ümmü Atiyye (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Bir kadın Medine de kızları sünnet ederdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (kadını çağırarak) kendisine: "Derin kesme. Zira derin kesmemen kadın için daha çok haz vesilesidir, koca için daha makbuldür" diye talimat verdi." (Ebû Dâvud, Edeb 179, (5271)) Rezin rivayetinde Resûlullah şöyle buyurur: “Kızları sünnet ederken üstten kes, derin kesme, bu şekilde kesilmesi yüze daha çok parlaklık, kocaya daha çok haz verir." (K.S.2153 C.7 S.534 Akçağ 1988)
Ehli sünnetçe, Kelime-i Şehadet Ete olduğu gibi, Müslüman ile kâfiri birbirinden ayıran âlamet olarak kabul edilen sünnet ameliyesi, bazı Sünni önderlerce vacip ve hatta farz denecek kadar mühim bir emir kabûl edilmiştir. Şafiiler. “Bülüğ yaşına ermezden önce çocuğu sünnet etmek velisine vâciptir."derler. Bir kısım önderleri de, sünnet olmadıkça, mühtedinin Müslümanlığının noksan olacağına, sünnetsizin namazının câiz olmayacağına, kestiğinin yenilemeyeceğine, Kabe’yi tavaf edemeyeceğine hükmetmiştir. Hadiste bu hususta “İslama girince küfür tüyünü at, sonra sünnet ol" diye emreder iddiasındadırlar. Hülâsa bazı alim kabul ettikleri kimselere göre: “Hayatına mâl olacak dahi olsa."yaşlı kişinin bile sünnet olması gerektiği hükmünü verecek kadar bu meseleye ehemmiyet verilmiştir. Muhtar olan zamanda doğumun yedinci günüdür derler.
KIZLARIN SÜNNETİ: Kızlarında sünnetinden bahseden bir hadiste: “Hıtân, erkekler için sünnet, kadınlar için mekrüme (şeref verici)‘dır." denmektedir. Ebu Hanife, hadisin zahirine bakarak, sünnet erkekler için mendûb, Şafii ise her ikisi için de vacip hükmünü çıkarmıştır. Her hâl’u kârda sünnet mevzûunda kadınlarla ilgili olarak da farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir kısım kimseler, bu meyânda, Maşrık kadınları ile Mağrib kadınlarının fizyolojik bakımından farklı olduklarını kâbul ederek, Maşrık kadınlarındaki yaratılıştan gelen fazlalık sebebiyle sünnetle yükümlü olduklarına hükmetmişlerdir. Kızların sünnet edilmesi hakkında, Aliyyu’l Kâri şöyle der: “Kadının yüzünü taze kılar ve güzelliğini arttırır. Şehveti teskin eder, cimayı lezzetli ve câzip kılar, kocanın karısına karşı sevgisini arttırır."Ebû Dâvud’un da bu konuda söylediği rivayette: “Medine’de bir kadın(ki ismi ümmü Atiye’dir) kızları sünnet ediyordu, Peygamber ona. “Fazla derin kesme, böyle yapman hem kadın için ahzâ (en ziyâde haz ve lezzet vesilesi) hem de kocası için daha hoştur” der."ifadesinde bulunuyorlar.
Sünnet olayına o kadar ehemmiyet veriyorlar ki, onu Kelime’i Şehadet’le özleştirerek, Müslümanlı kafiri birbirinden ayırma ölçüsü âlameti olduğunu, hatta hayatına mal alacaksa dahi bir kimsenin sünnet olması gerektiği şeklinde ısrar etmeleri ve sünnetin çok iyi bir şey olduğu yolunda övgüler ileri sürmelerine asıl temel neden ise. İslam Dininde bu tür ameliyelerin şiddetle yasaklanmış olmasından dolayıdır. Zira bu tür ameliye, Allah’ın yarattığını değiştirme manasındadır. Allah’ın yarattığını değiştirenler ise Kuran’da şeytanın payı olarak nitelendirilmişlerdir. Bu konuda Kuran’dan mealen:
KONUYLA İLGİLİ OLARAK KURAN'DAN MEALEN :
- Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka her şeyi dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan da uzak bir sapıklığa düşmüştür. 4/116
- O (Allah’a ortak koşa)nlar, O’nu bırakıp birtakım dişilerden başkasına çağırmıyorlar ve onlar, inatçı şeytandan başkasına yalvarmıyorlar. 4/117
- (O şeytan)ki Allah ona lânet etti ve o da, “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım."dedi." 4/118
- Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allah’ın yaratışını değiştirecekler!"Kim Allah’ın yerine şeytanı dost tutarsa, muhakkak ki açık bir ziyâna uğramıştır. 4/119
- (Şeytan) onlara söz verir, ümit verir, fakat şeytanın onlara va’di, aldatmadan başka bir şey değildir. 4/120 - İşte onların varacağı yer cehennemdir. Aslâ cehennemden kaçmak (imkânı) bulamazlar. 4/121
Görüldüğü gibi, bu konuda şeytanın kendisine, Allah’ın yarattıklarından pay alma tanımlaması; metodu, Allah’ın yarattığını değiştirme yolunda vereceği emirlerdir. Kim şeytanın bu emrini yerine getirirse şeytana pay olmuş olur. İsterse yaptığı değişiklik hayvanların kulaklarını yarma şeklinde olsun fark etmez. Allah, yaratılışı değiştirme olayı çerçevesinde hayvanların kulaklarının yarılmasına müsaade etmiyor. Nasıl olurda sünnet veya başka bir şekilde insanlar üzerinde değişiklik yapılmasına müsaade etmiş olsun. Yaratılışı değiştirme olayı, hiçbir ihtiyaç, hastalık gibi zaruretler olmadan, yaratılış üzerine yapılacak değişiklikleri kapsar. Zira, bir koyun kesilip yenile bilir bu yaratılışı değiştirme manasında değildir. Veya bir kimsenin çürümüş dişi çekile bilir; çürümüş böbreği alına bilir, bütün bunlar zaruret veya tedavi amaçlı ameliyelerdir. Saç sakal veya tırnağı kesmekte öyledir, yaratılışı değiştirme manasında değillerdir. Zira tırnağı kesmekle, parmağı kesmek arasında belli bir fark vardır, biri ihtiyaç içerikli ve geçici, diğeri sakatlayıcı ve kalıcıdır. Bu zamanda sağlıklı genler üzerinde meydana getirilen veya getirilmesine çalışılan değişiklikler yaratılışı değiştirme olayı kapsamına giren işlemlerdir. Ayrıca, nasıl ki bir kimse tipi değişsin diye hayvanların kulaklarını yararsa veya sağlıklı dişini çeker veya törpülerse, vücudunun her hangi bir yerinden sağlıklı bir organı daha güzel olur diye keser veya vücudunun her hangi bir yerinden bu bağlamda bir parça et veya deri keserse, kısırlaştırma veya hadım yaparsa, deriyi tahrip ederek dövme yaparsa, küpe için kulak delerek kulağın yapısını değiştirmek v.s. Gibi ameliyelerde bulunursa, bütün bu tür şeyler yaratılışa müdahale etmek suretiyle, Allah’ın yarattığını değiştirmedir. Bütün bunlar, Allah’a ortak koşmayla eş anlamlıdır. Bunları yapan şeytana pay olduğu gibi, asla cehennemden ebediyen kurtuluş imkanı bulamaz. Sünnet olmak yaratılışa müdahale etmenin onu değiştirmenin tipik bir örneğidir. Zira küçük, büyük, kadın, erkek, sağlıklı bir kimseden bu şekilde parça et koparmanın başka bir izahı yoktur.
Bu itibarla sünnet konusunda uydurmuş oldukları rivayetlerin aslı yoktur. Fereç HÜDÜR
sünnet konusunu araştırdığımızda karşımıza iki uygulama çıkıyor
ilk krallık zamanı mısır ve hititler
ilk krallık zamanında sünnet vardı ve kadınları ve erkekleri de kapsıyordu. tapınaklara hizmet edenler rahip ve rahibeleri taklit ederek tanrılara daha yakın olacaklarını düşünürlerdi.
eski mısır da HATHOR isimli tapınağın erkek ve kadın rahibeleri cinsel organlarından kan akıtarak kutsal olan cinselliğin gücünü tanrılarına sunaklarda sunarlar ve yakarırlardı. şu an erkeklerde yapılan uygulama da o zamanların uygulamalarına benzemektedir.
kadınların sünneti ise doğurganlığı arttırma maksatlı olarak uygulanırdı. böylece kadının sadece doğurganlık amacı güdecek bir cinsellik anlayışı taşıması beklenirdi.
hititlerde ise aynı tanrının adı kybele idi. kybele de ise rahip ve rahibeler cinselliği tamamen bitirecek şekilde ayin yaparlar ve kesilmiş olan organlarını kybele ye sunaklarda verirlerdi. ayrıca kadının içi de dağlanarak uygulama geliştirilmişti.
iğrenç olduğunu biliyorum ama tarihteki anlatımı budur
Yahudi adetini alıp din diye satan bir de buna utanmadan sünnet adı verenlerin ceremesini halen çekiyoruz. Özellikle biz erkekler daha çocukken ailelerimiz tarafından bir de göbek ata ata sünnet ettirildik.Halen de her gün yüzlerce çocuk İslam adı altında Yahudi yapılıyor. Yahudilerin müslümanların arasına sızabilmesinin en sağlam yolu buydu. Hanif erkekler kesinlikle çocuklarını sünnet ettirmemelidir. Bunu yaptıkları anda tüm çevreleri tarafından kafirlikle suçlanacakları kesindir ama zaten böyle de olması gerekir. İlk müslümanlarda kavimleri tarafından sapkınlıkla suçlanmışlardı. Tüm elçiler içinde geçerlidir. Arapların kadınlarıda sünnet ettiklerini düşünürsek Arap muşriklerinin dini nelere alet edebildiklerini görebiliriz.
Sünnet dışında tıbbi olmayan her türlü estetik operasyon ve putperest dövme adetleri de aynı şekilde Allahın yaratmasını değiştirmektir. Aslında biraz daha geniş yorumlarsak batılılara özenmek için saç rengini beğenmeyerek hepside Almanlara benzemeye çalışan sonradan sarışınlarımızda biraz tehlike altına giriyor. Her ne olursa olsun Allahın yaratmasını beğenmeyerek kendi sonradan edinilen sahte estetik zevkleri uğruna vücudundan ekleme ve çıkarmalar yapanlar Allahın sanatını eksik görüp kendi kendine rablik taslıyanlardır.
Tıbbi müdahaleler ve kişinin psikolojisini bozacak kadar vücut deformasyonları bunların dışındadır tabi. Bunlara müdahale edilebilir.
4/119. "Onları saptıracağım, onları kuruntularla oyalayacağım, hayvanların kulaklarını yarmalarını (böylece etlerini haram etmelerini) emeredeceğim, ALLAH'ın yaratıklarını değiştirmelerini*[37] emredeceğim." Kim ALLAH yerine şeytanı dost ve egemen edinirse apaçık bir kayba uğramıştır.
[37]* 4:119 Sünnet denilen merasimle çocukların cinsel organlarını kesenler (Afrika ülkelerinde kız çocuklarının klitorislerini sünnet edip cinsel organlarını parçalayanlar) sağlık açısından gereksiz olan bu ameliyatla hem çocuklara acı çektirmekte ve hem de insanın yaratılışında Tanrı'nın hata yaptığını ima etmektedirler.
Kuşkusuz, çocukların düdüllerinin derisi Tanrı'nın yaratılışında bir anomali değildir; normal bir durumdur. Sünnetçiler Tanrı'ya karşı meydan okur: "Ey Tanrı, yüce yaratıcı, herşeye gücü yeten ve herşeyi bilen rabbimiz, sen en iyi biçim verensin, evrenin yaratanısın. Ne var ki, ey Tanrı, sen bizim düdüllerimizi yamuk yaratmışsın. Senin işlediğin hatayı usturalar ve makaslarla BİZ düzelteceğiz. Düdüllerden kan akarken ve çocuklarımız çığlıklar atarken senin büyüklüğünü anacağız rabbimiz!"
Erkek ve kız çocukları üzerinde sünneti uygulamak isteyenler sürekli olarak yeni sebepler uydurmaktadırlar. Masturbasyonu veya cinsel yollarla bulaşan hastalıkları engellemek ilk önerilen sebeplerdi. Daha sonra bunlara birçok sebep daha eklendi: yatağa işemek, kanseri engellemek, AIDS'e karşı korunmak gibi... Ne var ki, tıbbi araştırmalar sünnetin bir yararı olmadığını ve hatta çocuklara dayatılan bu ameliyatın onların psikolojik gelişmelerinde olumsuz etkilere yol açabileceğini göstermektedir. Sünnet sonucu sakatlananların ise sayısı belli değildir.
İşin ilginci, hadis kitapları, Peygamber döneminde müslüman olanların sünnet olduklarına dair hikayeler nakletmeyi unutmuşlardır. Ebu Bekir, Omer yahut Hamza bugun müslüman olsaydı, bizim müslümanların ilk yapacağı işlerden biri onları bir sünnetçiye teslim ederek cinsel organlarını kana bulamak olacaktı. Sunnilerin kutsal hadis kitaplarından Ahmed B. Hanbel'in müsnedi, Osman bin el-As'ın sünnet törenine katılmayı reddettiğini ve bunun bir bidat olduğuna inandığını rivayet eder. Ünlü Taberi, Halife Abdul Aziz'in, jizye vermekten kurtulmak için İslam'ı kabul eden Horasanlıların sünnet edilmesi önerisine karşı çıktığını rivayet eder. El-Nevevi, İbn-i Munzir'den alıntı yaparak sünnet etmenin bidat olup olmadığını tartışır. Kısacası, ehl-i Sünnet kaynakları, her şey gibi bu konuda da çelişkilerle dolu.
Sakat doğan çocuklar üzerinde yapılan ameliyatlara ne demeli? Kuşkusuz, bireylerin ve toplumların günahları ve aşırılıkları sonucu, veya bir sınav amacıyla, sakat olarak doğan çocuklar bir anomali olup, ameliyat yoluyla onları Tanrı'nın asıl yaratılışına uygun bir hale sokmak kınanamaz. Ayrıca, "peki traş olmanın hükmü nedir?" diye soru yöneltenlere çük kesme ile kıl kesme arasındaki farkı anlatmalı mı bilmiyorum?
Muhammed peygamber insanları sünnet etmek için halklara elçi olarak gönderilmedi. Çocuklara karşı işlenen bu suç artık tarihe gömülmeli. Bak 13:8; 25:2; 32:7; 40:64; 64:3; 82:6-9.
120. Onlara söz verir, ümit verir. Gerçekte, şeytanın onlara verdiği söz kandırmadan başka bir şey değil.
121. Varacakları nokta cehennemdir; ondan kaçamazlar.
AYIN SÖZÜ
En akıl dışı âdetleri bir topluma normal görünür.
Allan Bloom
AYDINLAR CAHİLLER KADAR CESUR OLDUĞUNDA…!
Sevgili Okurlar, SÜNNET! kitabını yazarken iki farklı tepki ile karşılaşacağımı düşünüyordum: Ya tam bir sessizlikle karşılaşacaktım, böyle bir kitap yazılmamış gibi davranılacaktı ya da sünnet savunucularının tepkisiyle karşılaşacaktım. Birkaç küçük tepkiyi saymazsak birinci şık gerçekleşti diyebilirim; gerek basın, gerekse okuyucular açısından SÜNNET! kitabı görmezden geliniyor. “Büyük” bir gazetede ünlü bir sünnetçimizin, ben erkeklerin penisinden taraftarı oldukları futbol takımını anlarım, şeklindeki bilimdışı yaklaşımı haber olurken, sünnetin zararlarını bilimsel olarak ortaya koyan bir araştırma kitabından bahsetme gereği duyulmuyor. Bunu anlamak çok zor değil, sünnete karşı bir haber bile bu toplumu karşına alma riskini taşıyabilir. Ama anlamakta zorlandığım, duyarlı okurlarımızdan bir tepki gelmemesi, duyarlı doktorlarımızdan bir tepki gelmemesi.
Kitabı okuyan sağduyulu okurların ve doktorların da, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar kadar seslerini duyurmaları, bu akıldışı geleneğin sorgulanması için önemlidir. Aydın olmak, karanlığa küfretmek yerine bir mum yakmayı gerektirir.
Cemil Topuzlu’nun (1868–1958) kim olduğunu biliyor musunuz? İki dönem belediye başkanlığı yaparak İstanbul’a getirdiği yeniliklerle şehrin tarihine ismini altın harflerle yazdıran, en zor ameliyatları başarı ile gerçekleştiren, bilimsel çalışmaları ile uluslararası tıp kongrelerinde hayranlık duyulan, Avrupa Cerrahlar Derneği’nin ilk Türk üyelerinden biri olan yetenekli ve cesur bir doktor ve topluma yararlı aydın bir insan.
Sizlerle profesör Dr. Cemil Topuzlu’nun bundan yetmiş yıl önce sünnet hakkında yazdıklarını paylaşmak istiyorum.
Bu makale, Türkiye Tıp Encümeni’nin 30 Kasım 1934 tarihli celsesinde tebliğ edilmiş ve Tıp Dünyası dergisinin 15 Mayıs 1935 tarihli sayısında yayımlanmıştır.
Sünnet Lüzumlu mudur? Operatör Doktor Profesör Cemil Topuzlu
Cerrah arkadaşlarımdan birinin sünnet hakkında son zamanda çıkan bir beyanatını okudum. Sonuç itibarıyla şöyle diyordu: “Sünnet zararlı neticeler vermez. Sünnetten kimsenin öldüğünü bilmiyorum, yapılması faydalıdır.”
Ben bu beyanatı pek doğru bulmuyorum. Pekâlâ biliyoruz ki, bugün biz Müslümanlar şu iptidai âdeti, sağlık için değil, sırf din için sürdürüyoruz. Hıristiyanların vaftiz töreni yapmaları gibi biz de çocuklarımızı sünnet ettiriyoruz. Hıristiyanlar vaftiz töreni yapmakla vücutlarındaki azalardan birini kaybetmezler. Halbuki biz Müslümanlar sadece mühim bir uzvumuzu kaybetmekle kalmayıp bir de ıstırap çekiyoruz. Sakat kalmak ve hatta ölmek tehlikesine bile maruz kalıyoruz. En garibi de, pek çok insan, sünnetin dinimizce farz olduğunu ve sünnet olunmaz ise Müslüman olamayacağını zanneder. Halbuki peygamberimiz sünneti farz yapmadığı, yani kati surette emretmediği gibi kendisi de sünnet olmamıştır. Eski zamanlarda sıhhat bilgisi olmadığı için sünnet bir dereceye kadar tavsiye edilebilirdi. Fakat şu asırda, laik cumhuriyet devrinde, bu gayet gülünç ve iptidai operasyonun hiçbir değeri, hiçbir yeri olmamalıdır.
Bununla beraber çocuklarımızda yaptırdığımız şu dini merasim hiç de zannedildiği gibi büsbütün tehlikesiz değildir. Sünnet ameliyesinin neticesi kırk beş seneden beri tesadüf ettiğim feci vakalar pek çoktur. Hatta geçen sene Anadolu’dan gelen sünnetli bir çocuğun tenasül azasında (cinsel organında) kangren oluştuğunu ve bilahare septisemiden (kan zehirlenmesi) öldüğüne şahit oldum.
Bundan otuz kırk sene evvel padişahlar [kendi] çocuklarını sünnet ettirdikleri zaman İstanbul’da [toplu] sünnet düğünleri yaparlardı; ben bu [toplu] sünnet düğünlerinin ikisinde sünnetçi ve müfettiş olarak bulundum. Sekiz on bin çocuk bir hafta zarfında Yıldız Sarayı’nda ve İstanbul’daki birçok büyük hastanede sünnet edilirdi. Abdülhamit’in ikinci sünnet düğününde üç çocuğun öldüğünü hatırlıyorum. Biri tetanostan, biri emorrajiden (kanamadan), üçüncüsü de kangren ve enfeksiyondan ölmüştü. Ölen çocuklardan başka, sekiz on çocuğun glansının kesilerek sakat kaldığını ve yüzlerce çocuğun aylarca ıstırap çekip yaralarının bir türlü iyileşmediğini gördüm. Bugün [1935 yılında] memleketimizde her sene yüz binlerce çocuk sünnet ediliyor. Muhakkak surette içlerinden ölenler, sakat kalanlar vardır. Elimizde bu hususta yapılmış bir istatistik bulunmadığından bu biçare çocukların miktarını bilmiyoruz.
Biliyorsunuz ki, sünnet için halkımız cerrahlara nadiren müracaat eder. Şu halde senede ancak on veya on beş çocuğu sünnet etmekte olan tabip sünnet ameliyesinin tehlikesiz, arızasız olduğunu iddia etmemelidir. Her sene memleketimizde özellikle birtakım cahil sünnetçilerin sünnet ettiği binlerce biçare çocuğu gözünüzün önüne getiriniz. İşin vahametini o vakit daha iyi takdir edersiniz.
Güya sünnetin temizlik bakımından faydası varmış; sünnetsizlik yüzünden hastalıklar oluyormuş. Pekâla, bunu kabul edelim. Lakin binde bir kişide tesadüf olunan bu hastalıklar için bütün Müslüman çocukların mühim bir uzuvlarını hayatları bahasına ve din uğruna kestirmekte mana nedir? Bence ileride vukua gelmesi muhtemel hastalıklar için [çocuğu] sünnet ettirmek, ileride apandisiti patlar diye bütün çocuklarımızın apandisitlerini çıkartmayı tavsiye etmekten farklı değildir.
Arkadaşlar, Din için yapılan şu sünnet ameliyesinin asla faydası olmayıp, bilakis kötülüğü ve tehlikesi aşikâr bulunduğunu sizin de benimle beraber tasdik edeceğinizden şüphem yoktur. Bunun bir an evvel yasaklanmasının çaresine teşebbüs etmek de biz tabiplere düşen en büyük bir vazifedir.
Cumhuriyetimiz laik bir cumhuriyettir. Herkes kendi dininde serbesttir. Ancak kendisini müdafaadan aciz ve hiçbir şeyden haberi olmayan birtakım küçük çocukları yakalayıp aldatarak din uğrunda mühim bir uzvundan mahrum [bırakmak] ve bazen de sakat [bırakıp] günlerce, aylarca ıstıraplara ve ölüm tehlikelerine bile maruz bırakmak doğru mudur?
On sekiz yaşını geçtikten sonra arzu eden bir erkek ister din için olsun isterse temizlik için olsun sünnet edilmesini isteyebilir; ve sünnet olsun buna hiçbir itirazım yok. Ancak masum çocuklara din perdesi altında ıstırap çektirmemeli. On sekiz yaşına kadar hiçbir çocuğa sünnet ameliyesi yapılmasına müsaade etmemeli.
Mukaddema Cemiyeti Tıbbiye-i Osmaniye ismini taşıyan bugünkü Türk Tıp Encümenimizde, Osmanlı İmparatorluğu zamanında, yani otuz sene evvel nadiren fenni müzakereler cereyan ediyordu. Bununla beraber o vakit hükümet, cemiyetimizden halk sağlığına ait işleri sorardı ve ara sıra da yine cemiyetimiz, hükümetten halk sağlığına dair birçok dileklerde bulunurdu. Yani bugünkü Tıp Encümeni, Fransa’daki “Academie de Medecine” (Tıp Akademisi) vazifesini yapardı.
Şimdi sizden bir ricam var. Eğer münasip görürseniz, laik Cumhuriyetimizin Sıhhiye Vekaleti (Sağlık Bakanlığı) nezdinde bu hususta teşebbüste bulunalım. Sünnet ameliyesinin Müslümanlık dininde farz olmadığına; pek iptidai ve tehlikeli bir âdet olduğuna; on sekiz yaşından evvel çocukların asla sünnet ettirilmemesi [gerektiğine] ve bu yaştan evvel sünnet ettiren ve sünnet ameliyesi yapan kimselerin cezalandırılmasına dair bir kanun tasarısı hazırlayıp, sünnet mevsimi olan ilkbahardan evvel Büyük Millet Meclisi’ne göndermesini isteyelim.
***
[Profesör Cemil Topuzlu, encümende verdiği tebliğden sonraki gelişmeleri anlatıyor]
Tebliğden sonra encümende bu mevzu üzerinde Dr. Niyazi İsmet, İhsan Sami, Haydar İbrahim, Ziya Nuri, Tevfik Salim, Abdülkadir, Ekrem Şerif, Esat Raşit, Osman Şerafettin gibi değerli arkadaşlarım lehte ve aleyhte söz almışlar ve birçok münakaşadan sonra, bilgisel gözden etüt etmek üzere bir komisyon teşkiline ve komisyonun hazırlayacağı raporun encümende müzakere edilmesine karar verilmiş ise de sekiz aydan beri hiçbir ses çıkmadı ve tamamıyla unutuldu.
Lehinde söz alan arkadaşlarım, temizlik, fimosis ve buna benzer bazı hastalıkların önünü aldığı gerekçesiyle sünnetin faydalı olduğunu ileri sürdülerse de hiçbir surette ikna edememişlerdir.
Öncelikle temizlik gerekçesini ele alalım. Güya sünnetli bir erkeğin temizlikle uğraşmasına gerek yokmuş; her daim temiz bir halde bulunurmuş. Temizlikten kaçınmak için ne garip bir tez!
İnsanlar her gün vücutlarının her tarafını ayrı ayrı temizlemiyorlar mı? Birkaç saniye de cinsel organlarını temizleseler ne kaybederler? Acaba biz bu hususta hayvanlardan daha mı aşağı kalmalıyız?
Günde bir defa ve birkaç saniye sürecek olan temizlenme işini yapmayıp da cinsel organın mühim bir parçasını kesip attırmakta hiçbir mantık yoktur. El ve ayaktaki tırnakları her gün temizlememek ve ara sıra kesmemek için tekmil tırnakları kökünden söküp mü çıkarırız? Sakal ve bıyıklarımızı tıraş etmemek için, radikal bir temizliğe gidip yanaklarımızdaki ve dudaklarımızdaki bütün deriyi yüzdürüp atar mıyız? Elbette hayır. O halde sünnetin bunlardan ne farkı var?
Yemen’de Müslüman bir kabilenin erkekleri, kendi mezhepleri gereğince, göbeklerinin altında bir daha kıl çıkmaması için derilerini yüzüp kestiriyorlarmış. Bundan otuz sene evvel İstanbul’a gelen ve bu usulde on sene evvel sünnet olup da yarası kapanmayan bir Yemenliyi tedavi etmiştim. Biçare halinden şikâyet etmiyordu. Böyle tehlikeli bir sünneti niçin yaptırdığını sordum. Bana, “Ne yapalım, dinimiz böyle emrediyor. Müslümanlıkta asıl sünnet budur. Yaptırmayanlar Müslüman değildir” dedi ve birçok faydasından dem vurup müdafaa etti. Ya maazallah dini telkinler neticesi bu âdeti bütün Müslümanlar kabul etmiş bulunsaydı halimiz nice olurdu?
Sünnetin fimosis ve buna benzer hastalıkların önüne geçeceği iddiasına gelince; bu gibi hastalıklara nadiren tesadüf olunur. Tedavi ile geçeceği gibi icap ederse vaktinde lazım gelen ameliyat ağrısız yapılır ve hastanın yarası da birkaç gün içinde zahmet çekmeden kapanır.
Din telkini altında olmaksızın sağduyuyla düşünelim. Sünnet olmamış on bin kişide birinin fimosise müptela olabileceğini ileri sürerek bütün erkek çocukları sünnet ettirmeyi [teklif etmek] ileride apandisit hastalığına uğramasınlar diye bütün insanların doğduktan sonra aşı yapılır gibi apandisitlerini çıkarmayı teklif etmekten ne farkı var?
Kapalı yerlerimizdeki kılları kaldırmak tıpkı sünnet gibi dini telkinler neticesi bizde köklenen garip bir âdettir. Her gün temizlik yapmayıp da az çok müziç kaşıntılara ve bazı kere de deri hastalıklarına da yol açan ağda, ustura ve zehirli ilaçlar kullanmak doğru mudur?
Çocuklarda sünnetin zararlı olmadığını iddia edenler de var. Tıp Encümeni’nde söylediğim gibi günlerce yaraları kapanmayarak ıstırap çekenlere, sakat kalanlara, hatta ölenlere bile tesadüf olunuyor. Hele sünnetten sonra sabaha kadar karyola içinde açık havada kalmalarından göğüs hastalıklarına yakalanan ve sinir hastalıklarına tutulan çocuklar pek çoktur. Bu gibi hastalıklar ekseriya sünnet günü biçare yavrunun şiddetli heyecan geçirmesinden ve pek çok korkmasından ileri geliyor.
Yedi sekiz yaşını geçmiş olan bazı çocuklar sünnet düğününü işitince birkaç gün evvel zayıflamaya başlar ve uykusuz kalırlar. Asla sünnet olmak istemezler. Düğün günü, ahırlara kümeslere varıncaya kadar her tarafa saklanırlar. Analarının boyunlarına sarılırlar. Mütemadiyen ağlar, bağırırlar, bu esnada tedarik edilen güçlü kuvvetli adamlar tarafından yakalanıp mezbahaya götürür gibi sünnetçinin önüne atılır. Evdeki analarla babalar, biçare yavrucuklar bayılır, bu müthiş korku neticesi birçok sinir hastalıkları baş gösterir.
Memleketimizde sünnet hakkında henüz resmi bir istatistik tutulmamış olduğundan ölen, sakat kalan ve sinir hastalıklarına tutulan çocukların doğru bir surette sayısını bilemiyoruz. Bunun tetkikini Sağlık Bakanlığı’ndan bekleriz.
Biraz da sünneti ekonomik tarafından düşünelim. Yurdumuzda sünnet düğünleri için pek çok para eriyip gidiyor. Sünnet düğünlerinde sünnet olan çocukların aileleri bile en az sekiz on lira harcarlar. Bu yüzden yurdumuzda her sene milyonlarca liralar berhava oluyor ve köylülerimiz de kaldıramayacak kadar pek ağır borç altına giriyorlar.
Yukarıdan beri anlattığım gibi, halkımız sünneti, başka bir düşünce ile değil, ancak din ve bahusus gayrimüslimlerden ayırt olmak için yapıyorlar. Halbuki dinimiz sünneti farz kılmamıştır. Peygamberimiz de sünnetsiz idi. Yahudilerden kalma bu âdet senelerce vuku bulan dini telkinler neticesi Müslümanlarda her nasılsa Hıristiyanlıktaki vaftiz gibi dinin temeli olmak üzere köklenip kalmıştır.
Sünnetin faydalı olduğunu iddia edenlere şunu da soruyorum: Bugün medeni dünyada pek çok terakki etmiş milyonlarca erkek sünnetsizdir. Hastalıklardan korunmak için insanların bir kısmını zorla kısırlaştırmaya kadar ileri giden milletler, bu kadar faydası olduğunu farz ettiğimiz sünneti niçin kendi erkek çocuklarına tatbik etmiyorlar? Bize benzememek için mi? Hayır! Bu medeni milletlerin sünneti kabul etmemeleri, edindikleri derin tecrübeler ve ilmi tetkikler neticesi sünnetin zerre kadar faydası olmadığına kanaat getirmiş olmalarından ileri geldiğine şek ve şüphe yoktur.
İşte bu düşünce ile Tıp Encümeni’nde sünnetin faydası olmadıktan başka zararlarından ve biçare yavrularımızın ıstırap çektiklerinden uzun uzadıya bahsettim. Sonunda, on sekiz yaşından evvel çocuklarımızın asla sünnet ettirilmemesi ve bu yaştan evvel sünnet yapan ve yaptıran kimselerin cezalandırılmasına dair bir kanun tasarısı hazırlaması için Sağlık Bakanlığı nezdinde teşebbüste bulunmayı teklif ettim. Yoksa ben sünneti büsbütün yasaklamak tarafını iltizam etmedim. İsteyenler, ister temizlik, ister din için olsun aklı başına geldikten sonra yaptırsın, yani on sekiz yaşından sonra.
(Bu bilgi sünnet kitabını yazdıktan sonra elime geçtiği için kitabımda bulunmuyor. Bu belgeyi gönderen Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğretim üyesi sayın Emre Dölen’e çok teşekkür ederim.)
Bu yazıyı lütfen tüm tanıdıklarınıza iletin
Sevgiyle hoşça olun!
Nil Gün
__________________ Maide/90- İnananlar, sarhoş edici maddeler,kumar, kutsal taş ve türbeler, şans oyunları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan sakının ki kurtulasınız.
Ben bu konuda sizlere katılmıyorum. Ve verdiğiniz ayetle sünnet olmanın arasında bir alaka da göremiyorum.
İlgili ayete bakmadan önce genelgeçer bir prensipten bahsetmek istiyorum.
Dün akşam Akik ile googletalk’ta kısa bir söyleşimiz oldu. Bu mevzu da gündeme geldi. Akik’in söylediği bir husus bu ve benzeri konuları değerlendirme açısından çok önemli diye düşünüyorum.
Rabbimiz Yahudi ve Hristiyanların dinsel inanç ve uygulama sahasındaki sapmalarını Kur’an ile düzeltmiştir. (Örneğin teslis eleştirilmiş, doğrunun tevhid olduğu söylenmiş) Hatta onların inanç ve uygulamalarında bulunan ayrıntılardaki yanlışlar bile dile getirilmiş ve doğrunun ne olduğunu son mesajda apaçık bildirilmiştir.
Rabbimiz Kur’an ile bir düzeltme yapmıştır. Diğer zamanlardaki kitaplarla ve elçilerle yaptığı gibi. Yenilenme esnasında bir önceki inanç bütünü tümden çöpe yollanmamış fakat sadece sapmalar ayıklanmıştır.
Bu demektir ki, Yahudi ve Hristiyanların düzeltme yapılmayan inanç ve uygulamaları dini açıdan herhangi bir sakatlık içermemektedir. Eğer içermiş olsaydı insanlığa indirilen son kitapta bu sakatlıklar mutlaka dile getirilirdi.
Konuya bu açıdan baktığımızda aslen bir Yahudi Geleneği olarak bilinen sünnet olmanın (bence namaz gibi İbrahimi bir gelenek), yanlışlığı Kur’an ile gösterilmiş dini bir konu olmadığını görürüz. Bu dini(!) uygulama eğer herhangi bir sakınca içerseydi Rabbimiz mutlaka bize bunu Kur’anda bildirirdi.
Aslında sünnet olmanın dinle de herhangi bir alakası bulunmamaktadır. Bu uygulama kadim bir geleneğe dayanmaktadır. Sünnet olmanın dini değil, örfi bir anlamı vardır. Bu örf Kur’anla yasaklanmadığından ötürü de masumdur.
Pekala Kur’anda sünnet olmanın negatifliğine dair bir ibare yok. Ya bu uygulamanın tıbben negatif bir yönü bulunmakta mıdır? Hayır tabiki bulunmamaktadır. Bilakis bilindiği gibi bazı yararlarının olduğu bile bazı yetkililerce ifade edilmektedir. O halde sünnet olmanın neresi, neden günah olsun? Hele neden şirk olsun?
Sevgili Fereç Hüdür demiş ki;
….Gibi ameliyelerde bulunursa, bütün bu tür şeyler yaratılışa müdahale etmek suretiyle, Allah’ın yarattığını değiştirmedir. Bütün bunlar, Allah’a ortak koşmayla eş anlamlıdır.
Sünnet olma ile Allah’a ortak koşma arasında ne gibi bir alaka olabilir. Zira üstte de değindiğim gibi sünnet olmak ne Kur’anla yasaklanmıştır, ne de tıbbi bir zararı bulunmaktadır. Hem şirk amacı güdülmeyen ve şirk de içermeyen bir cerrahi müdahale neden Allah’a ortak koşmakla eşanlamlı olsun? Ben çoçuğumu Allah’a şirk koşma adına mı sünnet ettiriyorum? Tabiki hayır, sadece halkımın binyıllık (lafın gelişi) geleneği adına.
Şimdi sünnet olmanın şirk kapsamına sokulmada delil olarak kullanıldığı ayete bakalım. Birazdan göreceğimiz gibi bu ayetin sünnet olma işiyle uzaktan yakından alakası bulunmamaktadır.
Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allah’ın yaratışını değiştirecekler!"Kim Allah’ın yerine şeytanı dost tutarsa, muhakkak ki açık bir ziyâna uğramıştır. 4/119
Bu sözlerin sahibi şeytan yani saptırıcı odak(lar). Şimdi gelin Mevdudi’nin bu ayetle ilgili açıklamasına bakalım (Aynı açıklamalar diğer kaynaklarda da mevcut):
Burada putperest Arapların bâtıl geleneklerinden biri kastediliyor. Araplar dişi bir deve, beş veya on yavru doğurduğunda onun kulaklarını yararlar, onu tanrılarına adarlar ve onu çalıştırmayı haram sayarlardı. Aynı şekilde on yavrunun doğmasında dişi deveye eşlik eden erkek devenin de kulakları yarılır ve tanrıya adanırdı.
Bu açıklama ayetin içeriğine birebir oturmaktadır. Çünkü ayetteki konu şeytanı dost tutma ve ona hayvan adamadır. Bu adama işlemi bazı hayvanların diğerlerinden ayrılarak işaretlenmesi ile olmaktadır. İşte bu işaretleme işlemi onların kulaklarını yararak yapılmaktadır. Kulağı yarık hayvanlar Tanrılara adanmış olanlardır. Anşıldığına göre bu uygulama bir Putperest Arap örfüdür. Rabbimiz bu ayetinde “şeytanların=saptırıcı odakların” evliya edinilmesini ve hele de onlara adanmak üzere hayvanlar belirlenmesini, bu amaçla onların işaretlenmesini kınamaktadır.
Bu ayette ana tema, Allah yerine şeytanın dost edinilmesidir, bu dostluğun işaretli hayvanlar ile izhar edilmesidir. Yani konunun sünnet olmakla yada insanın herhangi bir uzvunu cerrahi müdaheleyle değiştirmesiyle herhangi bir alakası bulunmamaktadır.
Ayrıca açıktır ki ayette şirk adına müşrikçe yapılan çirkin bir hareketten bahsedilmektedir. Sünnet olma hali şirk adına müşrikçe yapılan çirkin bir hareket midir? Yoksa ne dini ne de tıbbi herhangi bir mahzuru bulunmayan masum bir töre midir?
Ben sünnetliyim. Evlendiğimde eğer çocuğum olursa onu da sünnet ettireceğim. Bunu dinim adına değil halkımın geleneği adına yapacağım. Şimdi ben bu sözümle Allah’a ortak mı koşmuş oluyorum? Lütfen daha dikkatli yazalım. Lütfen geleneğimizdeki yanlışlıkları ortaya koyarken aşırılık yapmayalım. Allah’ın Kur’anda yasaklamadığı bir şeyi biz kendi yorumlarımızla yasaklamayalım.
Ayrıca bazı uydurma hadislerle konunun sulandırılmış hatta iğrençleştirilmiş olması bu masum örfü tü-kaka ilan etmemizi gerektirmiyor. Bu örf bizim toplumsal kabullerimize göre bir ayıraçtır. Örneğin 10 tane PKK’lı öldürülüyor. 6 tanesi sünnetsiz çıkıyor. Bu bulgu o altı kişinin Türkiyeli veya Müslüman Kimlikli olmadığını gösteriyor.
Not: Kadınların Sünnet edilmesiyle Erkeklerin Sünnet edilmesi arasında dağlar kadar fark bulunmaktadır. Erkeklerin Sünnetinin gerekçesi kadınlarda olduğu gibi karşı cins için hazzı artırmak yada cinselliği kısıtlamak değildir. Ayrıca Kadınların Sünneti genelgeçer bir örf de değildir. Örneğin ne Yahudilerde, ne Türklerde ve ne de birçok Halkı Müslüman ülkede yoktur. Kimlerde vardı(r)? Kadınların, erkeklerin zevkini tatmin için bir seks objesi olarak görüldüğü ilkel toplumlarda vardır. Hem kadının uzvuna yapılan cerrahi müdahale ile erkeğinkine yapılan müdahale arasında anatomik yapılardan dolayı da büyük farklılıklar bulunmaktadır. Erkekte sadece üst deri alınmaktadır, kadında ise deformasyon yapılmaktadır. Kadının sünnet edilmesini aklı başında olan hiçbir insan ve toplum tasvip etmemektedir. Çünkü o kadının fıtratına terstir. Fakat erkeğin sünnetinde fıtrata ters bir durum bulunmamaktadır. Öyle olsaydı salim akıl, sağduyu, bilimsel bilgi bu örfün de hakkından gelirdi.
Saygılar
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Selam Alperen yazını okudum Sünnet kesinlikle ve kesinlikle şirktir Ayrıca Allah tarafından farz değildir dediğin gibi yahudilerden müslümanlara geçmiştir ve kesinlikle şeytan saptırmasıdır.Bu konu ile bulabildiğim ayetler burda.
13:8 Her bir dişinin neye gebe olduğunu ve rahimlerin neyi ne kadar erken bırakacağını, neyi ne kadar (olağan süresinden) fazla bekleteceğini bilen Allah'tır. Çünkü (yarattığı) her şey O'nun katında bir ölçüye ve bir amaca bağlı kılınmıştır.
25:2 O ki, göklerin ve yerin egemenliği O'na aittir; soy-sop edinmemiştir; egemenliğinde herhangi bir ortağı yoktur; çünkü her şeyi yaratan ve her şeyi belli bir yasalar örgüsüne göre düzene koyan O'dur.
32:7 O, yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır. Nitekim Allah, insanın yaratılışını balçıktan başlatır;
40:64 Yeryüzünü sizin için bir dinlenme yurdu ve göğü de bir kubbe yapan, size şekil veren -çok da güzel bir şekil veren ve sizi hayatın tertemiz nimetleri ile rızıklandıran Allah'tır. İşte Rabbiniz Allah budur: Bütün âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!
64:3 O, gökleri ve yeri (derunî bir) anlam ve amaç üzere yaratmış ve size (belli bir) şekil vermiştir; hem de öyle güzel bir şekil ki: yolculuğunuzun varışı O'nadır.
82:6 EY İNSAN! Nedir seni lütuf sahibi Rabbinden uzaklaştıran,
82:7 seni yaratan ve varlık amacına uygun olarak şekillendiren, tabiatını adil ölçüler içinde oluşturan,
82:8 ve seni dilediği şekilde bir araya getiren (Rabbinden)?
82:9 Hayır, (ey insanlar,) siz (Allah'ın) hükmünü yalanla(maya ne zaman kalkıştıysanız Allah'tan uzaklaş)tınız! Şimdi bukadar mükemmel yaratılan varlığa fazlalıkmı kondu akşam akşam güldürdün beni.
Bak buda başka bir kardeşin yazısı
Kuran'da olmayan her hükmü kendi dinlerine "sünnet, mübah, mendup, vacip vs." yumuşatma usulleri ile entegre eden müslümanlar(!), malesef Kuran'daki dinden çok farklı bir din ortaya koymuşlardır. Bunu anlamak için, bu uyduruk dinin ameliyelerini incelemek yeterli oacaktır. Şimdi bununla ilgili bir örnek verelim!
Hitan=erkeklerin sünnet ettirilmeleri Kuran'da yeralmaz. Aksine Tevrat'ta Yahudileri güya Allah ile yaptıkları bir anlaşmanın sembolü olarak bu ameli gerçekleştirirler.
Sünnet: Antlaşma Simgesi
BÖLÜM 17
Yar.17: 1 Avram doksan dokuz yaşındayken RAB ona görünerek, «Ben Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'yım» dedi, «Benim yolumda yürü, kusursuz ol.
Yar.17: 5 Artık adın Avram* değil, İbrahim* olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım. D Not 17:5 «Avram»: «Yüce Baba» anlamına gelir. 17:5 «İbrahim»: İbranice Avraham, «Çokların babası» anlamına gelir.
Yar.17: 6 Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak.
Yar.17: 7 Antlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuza dek sürdüreceğim. Senin, senden sonra da soyunun Tanrısı olacağım.
Yar.17: 8 Bir yabancı olarak yaşadığın toprakları, bütün Kenan ülkesini sonsuza dek mülkünüz olmak üzere sana ve soyuna vereceğim. Onların Tanrısı olacağım.»
Yar.17: 9 Tanrı İbrahim'e, «Sen ve soyun kuşaklar boyu antlaşmama bağlı kalmalısınız» dedi,
Yar.17: 10 «Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edilecek.
Yar.17: 12 Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu.
Yar.17: 13 Evinizde doğan ya da satın aldığınız her çocuk kesinlikle sünnet edilecek. Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek antlaşmamın simgesi olacak.
Yar.17: 14 Sünnet edilmemiş her erkek halkının arasından atılacak, çünkü antlaşmamı bozmuş demektir.»
Yar.17: 15 Tanrı, «Karın Saray'a gelince, ona artık Saray demeyeceksin» dedi, «Bundan böyle onun adı Sara* olacak. D Not 17:15 «Sara»: «Prenses» anlamına gelir.
Yar.17: 16 Onu kutsayacak, ondan sana bir oğul vereceğim. Onu kutsayacağım, ulusların anası olacak. Halkların kralları onun soyundan çıkacak.»
Yar.17: 17 İbrahim yüzüstü yere kapandı ve güldü. İçinden, «Yüz yaşında bir adam çocuk sahibi olabilir mi?» dedi, «Doksan yaşındaki Sara doğurabilir mi?»
Yar.17: 18 Sonra Tanrı'ya, «Keşke İsmail'i mirasçım kabul etseydin!» dedi.
Yar.17: 19 Tanrı, «Hayır. Ama karın Sara sana bir oğul doğuracak, adını İshak* koyacaksın» dedi, «Onunla ve soyuyla antlaşmamı sonsuza dek sürdüreceğim. D Not 17:19 «İshak»: «Güler» anlamına gelir.
Yar.17: 20 İsmail'e gelince, seni işittim. Onu kutsayacak, verimli kılacak, soyunu alabildiğine çoğaltacağım. On iki beyin babası olacak. Soyunu büyük bir ulus yapacağım.
Yar.17: 21 Ancak antlaşmamı gelecek yıl bu zaman Sara'nın doğuracağı oğlun İshak'la sürdüreceğim.»
Yar.17: 22 Tanrı İbrahim'le konuşmasını bitirince ondan ayrılıp yukarıya çekildi.
Yar.17: 23 İbrahim evindeki bütün erkekleri -oğlu İsmail'i, evinde doğanların, satın aldığı uşakların hepsini- Tanrı'nın kendisine buyurduğu gibi o gün sünnet ettirdi.
Yar.17: 24 İbrahim sünnet olduğunda doksan dokuz yaşındaydı.
Yar.17: 25 Oğlu İsmail on üç yaşında sünnet oldu.
Yar.17: 26 İbrahim, oğlu İsmail'le aynı gün sünnet edildi.
Yar.17: 27 İbrahim'in evindeki bütün erkekler -evinde doğanlar ve yabancılardan satın alınanlar- onunla birlikte sünnet oldu
Yahudilerin güya Allah ile aralarında yaptıkları bu antlaşmayı bizim sözde müslümanlarımız "sünnet" yaftası ile meşrulaştırmaktadır.
Çok ilginçtir, bir yahudi adeti olan bu gereksiz ameliyenin sözde müslümanlar arasında gerçekleşmemesi durumunda aynı tevratta yazıldığı biçimde, kızlarını sünnetsiz erkeğe de vermiyorlar.
Yar.34: 14 "Olmaz, kızkardeşimizi sünnetsiz* bir adama veremeyiz"dediler, "Bizim için utanç olur.
Yar.34: 15 Ancak şu koşulla kabul ederiz: Bütün erkekleriniz bizimgibi sünnet olursa,
Yar.34: 17 Eğer kabul etmez, sünnet olmazsanız, kızımızı alır gideriz."
Bu kadar benzerlik Kuran talebelerini şaşırtmıyor, çünkü onlar biliyorlar ki ehl-i sünnet (ehl-i mezhep) adı altında elçiye atılan onca iftiraların aslı yahudi kaynaklıdır. Her nedense sözde müslümanlar ve onların şıhları bu iftiraları dinlerinde kaynak edinmişlerdir. Dünyanın yarısından fazlası (aslında) yahudidir dediğimizde bizi suçlamışlardı.
Peki Rabbimin kitabı bu konu hakkında ne diyor?
4/119 "Onları saptıracağım, onları kuruntularla oyalayacağım, hayvanların kulaklarını yarmalarını (böylece etlerini haram etmelerini) emeredeceğim, ALLAH'ın yaratıklarını değiştirmelerini emredeceğim." Kim ALLAH yerine şeytanı dost ve egemen edinirse apaçık bir kayba uğramıştır.
Kuran'da her ne kadar direkt sünnet olma yada olmama ile ilgili bir ayet geçmiyor olsa da, bu ameliyenin şeytanın bir telkini, yani dindışı bir iş olduğunu yukarıdaki bu ayet çok net bir biçimde dile getirmektedir. Şeytanın telkinine kapılan "mukallit atalar ve bazı doktorlar" Allah'ın yaratışında bir eksiklik görüp, erkeklerin sünnet olmalarının farz (ve/veya zorunlu) olduğunu iddia ederler. Anlaşmaya sadık kalmak adına kendilerini Allah'tan daha zeki görebiliyorlar ve daha bu aşamada (sözde) antlaşmayı da en başından bozmuş oluyorlar. Yani neresinden bakarsanız bakın, sünnet olmanın din ile uzaktan-yakından hiçbir alakası yok!
Birde bazı memleketlerde kız çocuklarının da sünnet ettirilmesi olayı var. Onun da bu anlatılanlardan pek farkı yok. Dinde kaynak edindikleri hadis kitaplarına göre "Hz.Muhammed bir kadın sünnetçi doktor tutup, o yöredeki kız çocuklarının sünnet edilmesini emretmiş" (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/456-457.)
Yani inanması güç ama böyle! Ayette açık ve net "Allah'ın yarattıklarını değiştirmek Şeytan telkinine uyanların işidir" derken, bizim sözde allamelerimiz Şeytana olan bağlılıklarını inadına nasıl da dinselleştiriyorlar böyle hayret ediyorum!
21/24 O'nun dışında tanrılar mı edindiler? De ki, "Delilinizi getirin. Bu, benim çağımdakilerin de mesajıdır, benden öncekilerin de mesajıdır." Ne var ki, onların çoğu gerçeği bilmediğinden yüz çevirirler.
__________________ Maide/90- İnananlar, sarhoş edici maddeler,kumar, kutsal taş ve türbeler, şans oyunları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan sakının ki kurtulasınız.
* Hukuk doktoru ve siyaset bilimi mezunu. Lozan'daki İsviçre Karşılaştırmalı Hukuk Bölümü, Arap ve İslam Hukuku danışmanı.
Giriş
Müslümanlar, çocuklarını sünnet eden grupların en büyüğüdür. Bu yanlışın düzeltilmesini istiyorsak Müslümanların çocuklarını neden sünnet ettiklerini bilmeliyiz.
Müslümanlara bunu sorarsanız, size ilk gösterecekleri neden "din" olacaktır. Daha sonra meseleyi sünnetli bir penis sahibi olmanın "daha etkili" ve "daha güzel" olduğu gibi savlarla aydınlatacaklardır. En sonunda ise "hijyenik" ve "bilimsel" açıklamalar gelir - sünnet "daha temiz" ve "daha güvenlidir"....
Dünyada cinsel organ yaralama-sakatlamalarına uğramış kadınların büyük çoğunluğu Müslümandır. Bunlar, çocuklarını sünnet eden 28 Afrikalı, Arap, veya Müslüman topluluktan birine aittir. Bunu dinsel gerekçelerle yapan ülkeler arasında Mısır, Sudan, Somali ve Eritre'yi sayabiliriz. Ancak kızlarını sünnet etmeyen diğer Arap veya Müslüman halklar olduğunu da unutmamalıyız: mesela Kuzey Afrika halkları, Suriye, Irak, Ürdün, Suudi Arabistan (bazı istisnalarla) ve İran .... Müslümanlarla, mesela Mısırlılarla, kadın sünneti konusunu açtığınızda ilk sözedecekleri neden "din" olacaktır. Daha sonra, yine dini motifleri olan "namus meselesi" ileri sürülür. Sonraki nedenler "hijyen" ve "bilimsellik"dir. Ne var ki, kızlarını sünnet etmeyen Müslümanlar için, başka bir Müslüman ülkede, mesela Mısır'da böyle bir şey olduğuna inanmak güçtür. Eğer onlara:
"Mısırlılar bunun dinsel bir uygulama olduğuna inanıyor, hatta El-Ezher Medresesi tavsiye ediyormuş" derseniz, itirazlarını dile getirirler. "Hazreti Muhammed de bunu tavsiye etmiş" dediğinizde size inanmayacak ve İslam'ı "karalamaya" çalıştığınızı söyleyerek tepki göstereceklerdir.
Yahudilerin de sünnet için dini birinci neden olarak gösterdiklerini görürsünüz. Aslında Müslümanlarla Yahudiler "aynı" din anlayışına sahiptirler, şöyle ki;
"Tanrı insan davranışını, peygamberleri aracılığıyla bildirdiği dinsel kanunlarla düzenler. Tanrı neyin iyi, neyin kötü olduğunu insanlardan daha iyi bilir. Erkekler ve Kadınlar bu kurallara uymalıdırlar, ve dini otoriteler de bunu gözeteceklerdir". Deuteronomy 13:1 ile 29:28 ve Leviticus 23:14.
Maimonides (ö. 1204)'den alıntılarsak; "Tanrı'nın hükümlerini her zaman ve her yer için kabul etmeyenler boğularak öldürülmelidir".
Sekiz asır sonra, Al-Sha'rawi adındaki ünlü Mısırlı şeyh ve bakan, Tanrı'nın kanunlarına uymayan Müslümanların öldürülmesi gerektiğini söylemişti. Bu nedenle, bugün yaygın olarak kullanılan Yahudi-Hıristiyan medeniyeti tanımlaması yerine Yahudi-Müslüman medeniyeti tanımlaması, aslında daha yerinde olacaktır.
Sünnet konusunda "din" ilk öne sürülen neden olduğu için, (entellektüeller arasında bile!), ve Müslümanlar Dünya'daki en büyük cinsel organ sakatlamalarına uğrayan topluluk olduklarına göre, şu anda İslam topluluğunda sünnet konusunda devam eden dini tartışmalar üzerinde duracağım.
Burada "İslam" hakkında değil, "Müslümanlar" hakkında konuştuğumu belirtmem gerekir. İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi gerçekte varolmayan soyut bir kavramdır. İslam'la karşılaştığınız gün, bir kahve içmek için evinize davet edin! Gerçekte varolan şey Müslümanlar, Yahudiler, ve Hıristiyanlardır. Bu toplulukların kendi içlerinde de, ortak noktalar ve aynı zamanda büyük farklılıklar vardır, makalenin devamında göreceğimiz gibi...
Bu yazı, kadın ve erkek sünneti hakkında, bu üç grup içinde süregiden dini, bilimsel ve yasal tartışmaları içeren Arapça yazdığım kitabın bir özeti niteliğindedir.
1. Bölüm: Kuran'da Sünnet
1. Kuran'ın önemi
Müslümanlar Kuran'ı, Tanrı'nın peygamberi Hz. Muhammed aracılığıyla insanlığa gönderdiği son mesaj olarak kabul ederler. Kuran, İslami Hukuğun temel yasasını oluşturur.
Kuran'ın şu andaki hali Peygamber'in ölümünden 15-20 yıl sonra toparlanmıştır. Araştırmacılar için Hz. Muhammed zamanındaki Arap toplumunu anlamak için kullanılabilecek tek yazılı kaynağı oluşturur.
2. Kuran, erkek ve kadın sünneti konusunda ne söyler?
Bu soruya cevap vermeden önce Yahudi ve Hıristiyan kutsal kitaplarına konu hakkında ne dediklerini görmek için bakalım :
Ne Yahudi İncil'i, ne de Yeni Ahit kadın sünnetinden söz etmez, fakat erkek sünnetinin geçtiği pek çok yer vardır.
Yahudi Kitabı'ndaki en önemli bölüm, Tanrı'nın İbrahim'e sünnet etmeyi emrettiği bölümdür. Kısaca:
" Seninle bir anlaşma yapacağız; şöyle ki, senden sonra, nesiller boyunca, senin soyun ve Tanrı arasında geçerli olacak. Sana ve soyuna, şu anda yabancı olduğun toprakları vereceğim: Kenan ülkesini, ve onların Tanrısı olacağım. Bu benimle senin, ve soyun arasındaki anlaşmadır ki, siz buna uyacaksınız. İçinizdeki her erkek sünnet olacaktır. Üst derini sünnet edeceksin ki, bu seninle benim aramdaki anlaşmanın bir delili olacak. Nesiller boyunca 8 günlük her erkek çocuk sünnet olacak, ki bunlara evindeki köle de dahildir. Böylece anlaşmanın delilini, etinde taşıyacaksın. Sünnetli olmayan herhangi bir erkek, toplumundan uzaklaştırılacak! [1][1][3].
Bu bölüm bugünkü ahlaki inançlarımıza ters düşen özellikler taşır ;
- seçilmiş bir insan topluluğu - ırkçı bir yaklaşımdır
- Kenan ülkesinin Yahudilere verilmesi - bir hırsızlık olayıdır
- ve sünnet etme - fiziksel sakatlamadır
Buna, ve diğer Tevrat yazılarına göre erkek sünneti, uyulmaması halinde korkunç sonuçları olan, ki bunlar arasında " insanlardan soyutlanma" başta gelir, zorunlu bir olaydır. Sünnet edilmemiş herhangi bir erkek "insanlardan dışlanmalıdır"
Şimdi Yeni Ahit'e (İncil) bakalım;
Dört İncil'den yalnız Luka'nın ki İsa'nın sekiz günlük iken sünnet edildiğinden sözeder. Vaftizci John'un sünnetinde de benzer bir bahis vardır. Bu şu anlama gelir ki, her ikisi de, bugünkü yüzmilyonlar gibi, sünnetin kurbanları idiler. Bu, bütün Hıristiyanların sünnet olması gerektiği anlamına gelmez, yoksa bütün Hıristiyanları çarmıha da germek gerekirdi.
Tomas İncilinde sünnetin yargılanışını görürüz. İnananlarından biri İsa'ya sorar: "sünnet yararlı mıdır, değil midir?" İsa cevaplar: " Eğer sünnet yararlı olsa idi, o zaman Yaratıcımız onları analarının karnından sünnetli çıkarırdı. Yararlı ve gerçek olan sünnet, ruhun sünnetidir"
Yahudiler Hıristiyanlığa döndüğü zamanlarda sünnet sorunu yoktu çünkü zaten Yahudiler sünnetliydiler. Ama diğerleri (paganlar) Hıristiyan olduğunda, bu sorun ortaya çıktı. Aziz Paul tarafından yönlendirilen havarilerin çoğu, sünnete karşı çıktılar. Hatta Peter'in rüyasında şöyle bir mesaj aldığı kayıt edilmiştir. "Tanrı'nın temiz kıldığını siz kirli diye adlandıramazsınız"
Çok garip bir şekilde, Kuran'da erkek ve kadın sünnetinden hiç sözedilmez. Kesme anlamında "Sünnet" kelimesi Kuran'da yer almaz. Müslümanlar genelde bu gerçeği gözardı ederler. Ayrıca, Tevrat'ta yer alan Hz. İbrahim'in sünneti bile Kuran'da yer almaz.
Kuran'da açık olarak belirli olan tek referans iki ayettir: -- 2:88 ve 4:155 -- burada "sünnetsiz" terrimi Yahudilerden bahsederek mecazi anlamda kullanılır .
Öyleyse, Kuran'ın Yahudi ve Hıristiyan kutsal kitaplarından farklı olarak konu hakkında temelde sessiz kaldığını söyleyebiliriz. Bu sessizlik ortamında bazıları, kendi düşünceleri yönünde açıklamalar getirmiş, ayetleri çoğu zaman keyfi yorumlamışlardır.
2. Bölüm : Müslüman Yazarların Konumu
Bu bölümde Hz. Muhammed zamanında kadın ve erkek sünnetinin uygulanıp uygulanmadığına bakacağız
1) Başlangıçta özgür karar vardı
A) Peygamber zamanında erkek sünneti
Al-Jahiz (ö 868)'a göre, "Kadın ve erkek sünneti, Araplar tarafından İbrahim ve Hagar zamanından günümüze kadar sürdürülmüştür".
Çağdaş bir İslam yazarı olan Al Masrafi, sünnetin Araplar arasında, İbrahim'den miras aldıkları, kökü derinlerde olan olan bir uygulama olduğundan bahseder.
Ne var ki, Arapların sünnet uyguladıklarına dair kanıtlar yetersizdir.
- Muhammed zamanında Araplar üç dine mensuptular. Hıristiyan, Yahudi, Pagan. Yahudiler pek tabii ki, sünnet ediyorlardı, ama Hıristiyanlar değil! Bazı şiirlerden bu konuda kanıtlara sahibiz. Ayrıca pagan Araplar hakkında da sünnet ettiklerine dair güçlü deliller yoktur. İncil onlar için "sünnetsiz" diye bahseder.
Kuran öncesi, sünnet hakkında , herhangi bir yazılı kaynak yoktur.
- Gelecek bölümde Müslüman yazarların Muhammed'in sünnetli olup olmadığı hakkında bazı şüpheleri olduğunu göreceğiz.
- Ahmad Ibn-Hanbal 'ın (ö 855) hadislerinde şunu okuruz: "Uthman Ibn-al-As bir sünnete davetliydi, ama gelmeyi kabul etmedi, sebebi sorulduğunda, Muhammed zamanında sünnet etmediklerini, ve böyle davetler de olmadığını söylemiştir".
- Al-Basra'nın askeri yöneticisi yaşlı insanlarla karşılaştı ve dinlerini sordu. "Müslümanız" dediler. Onları inceledikten sonra sünnetli olmadıklarını farketti ve sünnet olmalarını emretti. Kış olduğu için bazıları öldüler. Bu hikaye Hassan Al-Basri 'e (ö. 728) aktarıldı. O da şikayet etti : "Ne garip kumandan! Muhammed zamanında beyazlar ve siyahlar Müslüman oldu, o onları incelemedi, ve sünnet de olmadılar".
- Al-Tabari (ö 923) Tarihi'nde, Halife Ömer Ibn-Abd-al-Aziz 'in (ö 720) Horasan'ın fethinden sonra, askeri kumandan Al-Jarrah Ibn-Abdallah'a (ö 730) yazığını görürüz: "Eğer birisi arkanda namaz kılıyorsa onu cizye'den muaf kıl". Daha sonra pek çok insan İslam'a döndü. İnsanlar sadece cizyeyi ödemek istemedikleri için Müslüman oldular. Birisi kumandana tavsiyede bulundu : "İnsanlar sadece cizye ödememek için Müslüman oluyorlar. Kanıt olarak sünnetli olmalarını iste". Al-Jarrah, halifeye fikrini sordu. Halife reddetti : " Tanrı Hz. Muhammed'i insanları İslam'a çağırması için gönderdi. Onu bir sünnetçi olarak göndermedi "
- Al-Nawawi (ö.1277), Ibn-al-Mundhir (ö 931)'a atıfta bulunarak : "Sünnet konusunda ne geçerli bir kanıt, ne bir zaman sınırlaması, ne de takip edilebilecek herhangi bir sünnet (Peygamberin edimleri anlamında) vardır. Herşey insanların kendi kararlarına kalmıştır ve kanıt olmadıkça birşeyi yasaklamak doğru değildir". Ibn-Qayyim Al-Jawziyyah (ö 1351), Yahudiler gibi çocukların 7. günlerinde sünnet edilip edilmemeleri gerektiği konusunu tartışır. Ibn-al-Mundhr'e atıfta bulunarak :" Bu konuda bir dayanak yok. Bu konuda ne dayanak olabilecek bir bilgi, ne de kullanilabilecek Peygamberimizin sünneti vardır".
Bu örneklerden görebileceğimiz gibi, Peygamber zamanında ve sonrasında sünnet mecburi değildi, insanlar bu konuda özgür seçim hakkına sahiptiler.
B) Peygamber zamanında Kadın Sünneti
Muhammed zamanında kadın sünneti hakkında çok az bilgi vardır.
Jawwad Ali'ye göre, kadın sünneti Araplar arasında yaygındı, özellikle Mekkeliler arasında. Sünnetçi bir kadının oğlu, "klitoris kesen kadının oğlu" diye adlandırılmıştı.
2) Klasik yorumcular arasındaki ilgisizlik ve çelişkiler
Kadın ve erkek sünneti hakkındaki yukardaki bilgiye dayanarak söyleyebileceğimiz yegane şey, İslamiyet'in ilk çağlarında, bunun aileye ait bir karar olduğudur.
Müslüman İmparatorluğu'nun genişlemesiyle bazı yazarlar, insan davranışının her yönünü düzenleyen kitaplar yazmaya başladılar.
Eğer bunları inceleyecek olursak, erkek ve kadın sünnetiyle ciddi olarak ilgilenilmediğini görürüz. Bazen sünnet kelimesini bile içermedikleri görülür. Bu konuya rastlandığında ise diğer sorunların içinde ek olarak tartışıldığı görülür. Bu konuda geniş bir bölüm içeren tek kitap Hanbeli yorumcu Ibn-Qayyim Al-Jawziyyah tarafından çocuklar hakkında yazılan kitaptır: tuhfat al-wadud bi-ahkam al-mawlud. Bu yazar daha önceki yorumcuların sünnet hakkındaki birbiriyle çelişen görüşlerini verir.
Bu tür çelişkili bakışlar, Kuran ve Hadisler konu hakkında hiçbir yorum içermediği için ortaya çıkmıştır. Bu yüzden diğer konularda ortaya çıkan fikir birliği, bu konuda hiçbir zaman olmamıştır.
__________________ Maide/90- İnananlar, sarhoş edici maddeler,kumar, kutsal taş ve türbeler, şans oyunları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan sakının ki kurtulasınız.
Bir bebeğin doğal ve sağlıklı penisi sünnet edildiğinde sonsuza dekne kaybedilir?
*1. Yumuşak sırtların frenar bantları (the frenar band of soft ridges)--insan vücudunda en fazla zevk yaratan bölge. Yoğun olarak sinirlarle bezenmiş olan bu bölgenin kaybedilmesi, geri kalan penisin hassasiyetini normal bir deri tabakasının hassasiyeti ile aynı hale indirir.
2. Dartos Fascia adındaki ısıya duyarlı yumuşak kas tabakasının yaklaşık olarak yarısı.
3. Bağışıklık sisteminin bir parçasıolan özelleşmiş Epitelyal Langerhans hücreleri;
*4. İçinde dorsal sinirin uzantıları da olan yaklaşık olarak 75 metre uzunluğunda mikroskobik sinir.
*5. Yavaş hareketleri, sıcaklıklardaki düşük oynamaları, ve yüzeydeki ince farklılıkları hissedebilen, çeşitli tipte 10,000 ile 20,000 arasında özelleşmiş erotojenik sinir uçları. Bu kayıp üst derideki (sünnet derisi) en önemli duyusal alıcılar olan Maysner yuvarlarının da (meissner's corpuscles) binlercesini içerir.
6. Amacı ve değeri henüz tam olarak anlaşılmamış olan estrojen alıcıları.
*7. Hareketli penis derisinin %50'sinden fazlası, penis başının penisi kurumadan, aşırı sürtünme ve tahrişten, ve keratinleşmeden koruyan çok amaçlı kaplaması. Penis başının keratinleşmesinin zarar verici cinsel sonuçları henüz araştırılmamıştır.
8. Anne sütü ve plazma hücrelerinde de bulunan, bağışıklık antikorlarını ve antibakteriyel ile antiviralleri salgılayan, yumuşak mukozanın bağışıklık savunma sistemi.
9. Lenfatik kanallar, bunların kaybı vücudun bağışıklık sistemi içersinde lenf akışını olumsuz yönde etkileyebilir.
*10. Frenulum, glansın aşağı kısmında, "V" şekilli, ağ-görünümlü, genelde üst-deri ile birlikte kesilen veya zarar görerek işlev göremez hale gelen çok duyarlı bir yapı.
*11. Feremonları salgılayan iç üstderinin "apokrin bezleri". Feromonların kaybının yol açtığı sonuçlar henüz araştırılmamış olmakla birlikte, olası cinsel eşlere sessiz, görünmeyen, ama güçlü sinyaller yolladığı sanılmaktadır.
*13. Gerekli "kayma" mekanizması. Eğer açılır ve düz olarak yayılırsa, ortalama yetişkinin üstderisi 104 santimetrekare yer kaplar.(yaklaşık olarak bir posta kartı kadar) Kendi kendini kayganlaştıran ve hareketli olan bu deri, penise kendi içinde kayma özelliğini kazandırır; bu da vajinayı kurutmadan, yapay kayganlaştırıcılara ihtiyaç duymadan cinsel ilişkiyi sağlar.
14. Glansın pembe-kırmızı-koyu mor arasındaki rengi. Glans normalde tıpkı dil gibi bir iç organdır.
*15. Penis çevresinin önemli bir kısmı. Gevşek üstderinin penise kazandırdığı önemli bir hacim vardır. Bu da sünnetli penisi, sünnet edilmemiş penise göre oldukça ince yapar
*16. Sünnet sırasında üstderiyi penise bağlayan doku yırtılarak koparıp atıldığı için, sertleşmiş penis uzunluğunun 2.5 cm kadarı da kaybolur. Bu paylaşılan zar, üst deri ve glansı, penis gelişirken sıkıca birbirine bağlar. Onu koparmak glansa zarar verir; ham, enfeksiyona, sürtünmelere ve tahrişe açık hale getirir. Bu durum penisin büzülüp ufalmasına neden olur.
*17. Frenular atardamar ve dorsal atardamarı da içeren metrelerce uzunluğunda damar. Bu yoğun kan dolaşımının kesilmesi, penisin gövdesine ve glansına yeterli kan akışını sınırlar, bu da açık bir şekilde penisin doğal işlevine ve gelişimine zarar verir.
18. Her yıl pek çok erkek kötü operasyonlarda ve enfeksiyonlarda penislerini kaybederler. Bazı durumlarda bu da yapay olarak hormon vs, ile cinsiyetin değiştirilmesine yol açar ve erkekler kadın olarak yaşamaya zorlanırlar.
19. Her yıl pek çok erkek tıbben gereksiz sünnet operasyonlarında hayatlarını kaybederler. Bu ölümler milyar dolarlık sünnet endüstrisi tarafından saklanır.
*20. Henüz bilimsel olarak kanıtlanmamasına rağmen, penis ile vajinanın mukozal dokusu arasında gerçekleşen elektrik transferi orgazmın oluşumuna yardım eder. Sünnet ile erkekteki mukozal tabakanın kaybedilmesi, bunu engeller.
__________________ Maide/90- İnananlar, sarhoş edici maddeler,kumar, kutsal taş ve türbeler, şans oyunları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan sakının ki kurtulasınız.
Vaybe ufak bir parça ile kaybedilenler o kadar çokmuş demek,tühh desene gitti en önemli parçalarımızdan biri :))
Şaka bir yanada meselelere yaklaşırken şöyle bir tutum sergiliyoruz ya sinir olmamak elde değil.Yahudilerin,hristiyanların yaptığı her uygulama/aradaki benzerlikler kötü fena,kaka mıdır? Korkarım zaman gelecek ilahi dinler arasındaki bütün ortaklıkları yıkmak adına ne var ne yoksa sileceğiz herşeyi:(
Sünnet konusunda bir itiraf,sünnetimi bir berber yapmıştı.Biz doktor beklerken elinde usturayla bir berber girdi içerisi zaten korkudan ürkmüş olan çocuğa usturasıyla bir hamlede girişti.Sonrada olduda bitti maşallah sesleri yükseldi.Aslında hiçbirşey olupta bitmemişti.Yatakta baygın yatarken nedense babam örtüyü kaldırdı ve korkunç manzarayı gördü yatak kan içindeydi hastaneye son anda yetişitirildim,kan kaybından ölebilirdim.Sünnetçi açıyı kaydırmış ve damarlardan birini kesmişti,ikinci sünneti hastahanede oldum.Şu an iyiyim ve sorun yok çok şükür:) Demek istediğim sünnete asla ama asla karşı değilim,ha kulağı delmişsin küpe takmışsın ha benzer şekilde ufak bir parçayı söküp atmışsın.Bunu yapmanın Allah'ın yarattığını değiştirmeyle ne ilgisi var.
Ayrıca Allah'ın mükemmel yaratışından örnek ayetler vermişsin vermesinede peki bende sana desem ki madem Allah herkesi mükemmel yaratıyor sakat doğan,hilkat garibesi gibi görüntüye sahip olanları nasıl değerlendiriyorsun.Haşa Allah üretim hatasımı yapıyor!!!
Çocuklarımı sünnet ettirirken, Neden böyle bir şey
emrettin diye allahı sorguladığımı hatırlıyorum. Ne
kadar acı değilmi gelenek için allahı sorgulamak..
Söylemeye utanıyorum ama o sıralarda, da
ilahiyattada kayıtlı olmak
Ve bilge kişilerden hatamın çocuklarımı kendi
kucağımda sünnet etirmemden kaynaklandığını
öğrenmek.
Hayır karşı değilmde, yazık değilmi kardeş bu
millete, bu cehalete, içim acıdı be.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma