Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İskandinav Halkı’nın Kadim Yerleşim Yeri “ASER” Karadeniz’in Doğusu mu İdi ?
İskandinav asıllı arkeolog Thor Heyerdahl, İskandinavların bu gün Azerbaycan olarak bilinen yöreden geldiklerini düşünmektedir. Onu bu yönde düşünmeye ilk yönelten sebep ise Bakü’ye 50 Km uzaklıktaki Kobustan (Qobustan) yerleşim alanını görmüş olmasıdır. Kobustan kaya resimleri ile meşhur bir yerdir. Kayalara oyulmuş orak biçimli kayık şekilleri bilim adamının doğup büyüdüğü ülke olan Norveç’teki kaya şekillerini hatırlatmaktaydı.
Daha sonra yeni ilişkiler keşfedilmeye başlandı. Norveç mitolojisinde şöyle deniliyordu.
- İskandinav tanrısı Odin Romalılardan kaçmak için kulları ile birlikte Aser adlı yerden göçmüştü.-
1200 yıllarında bazı tarihçiler Aser’in yerini tasvir etmişlerdi. Bu tasvirler Karadeniz’in ve Kafkas dağlarının doğusunu gösterir.
Bu anlatılan küçük bir hikaye değil de tarihin kendisi olabilir mi?
Aşağıda Thor Heyerdahlın ağzından bilgiler verilmektedir:
Zannediyorum ki; Norveç ve Azerbaycan halkları arasındaki genel benzerlikler on yıl önce düşündüğümden daha da fazladır. Bu gün Kobustan mağaralarındaydım. Daha önce kaya resimlerinde gördüğüm kamıştan gemiler ilgimi çekmişti. Kobustan’dan ayrılırken bana hemen gitmememi, bu konu hakkında bilgi vermemi istediler. Bunun için yarım saat vaktinizi alacağım.
Azerbaycan’a ilk olarak 1981 yılında geldim. (daha sonra 1994, 1997 ve 1999 da gelmiştir.) O zamanlar Demir Perdenin dışında yaşayan çok az seyahatçi buralara gelirdi. Beni Azerbaycan ilimler akademisi davet etmişti. Akademinin beni davet etmesi beni düşündürmüştü. Sonradan anladım ki ben o sıralar ender bulunur birisi idim. Hem New York Hem de Sovyet Bilim akademilerinin üyesi idim. Ben uluslar arasında engellere inanmıyordum. İnsanları siyasete üstün tutardım.
O zamanlar hem doğu hem de batı alimleri ile konuşurdum. Çünkü bence daha önceki milletler, kendini medeni sayan bizlerden çok önce barış içinde yaşamışlardı. O dönemlerde gemilerle okyanuslar aşılıp kıtalararası ilişkiler kurulurdu. Daha geçen yüzyıl hiç kimse 5000 yıl önceki insanların gemi ile gezebildiklerine inanmazdı.
Daha sonra Sputnik’i uzaya gönderen Profesör Keldış beni Moskova’ya davet etti ve orada tezlerimi savundum. adaletli bir tartışma yapılmıştı. Keldış’ın beni asıl çağırma sebebi Kobustan’daki kayık şekilleriydi.
Polinezya’da Fatu-Hiva adasında arkeoloji eğitimi aldım. O ada çok eskiden lavlardan oluşmuştu. Ama Avrupalılar adayı keşfettikten sonra şimdilerde bir çok bitki, hayvan ve değişik ırklardan insanlar bulunmaktadır.
Bu beni düşünmeye sevk etmişti. İnsan yaşaması mümkün olan her ada insanlar tarafından yerleşime tabi olmuştur. Çok uzun yıllar önce seyahat eden gemiciler meskun adalar görmüşlerdi. Böylece ben gemicilikle ilgilenmeye başladım.
Tarihçilere Şüphe ile Yaklaşırken
Bir zamanlar bilim adamları, Kolomb’dan önce hiç bir Kızılderili Amerika’yı terk etmemiştir, Bering boğazı istisna olmak kaydıyla kimse Kolomb’dan önce Amerika’ya gitmemiştir demekteydiler. Ben anlamıştım ki bilimin değişik kollarında çalışanların işbirliği yapmaları gereklidir. Üniversitede biyoloji, coğrafya ve fiziki antropoloji üzerine eğitim almıştım. Bazı bitkiler güney Amerika’dan Polinezya’ya yayılabilmek için insanların yolculuk etmelerine muhtaçtı.
1947 de Kon-Tiki adlı küçük teknemle okyanusu aştım. Daha sonra arkeolojik bulgularla ilgilendim. 1956 yılında gittiğim Pasha adalarında, büyük orak şekilli gemilerin kayalara kazındığını gördüm. Bu şekiller antik Mısır ve Mezopotamya’daki gemilerle aynı tarz idiler. Ben Kuzey Afrika’da erken medeni halkların Kolomb’dan önce Amerika’ya gittikleri fikri oluşmaya başladı.
Biz Avrupalılar adeten her şeyi kendimizin ortaya çıkardığını düşünürüz. Ama bu doğru değildir. Biz 5000 yıl önce yaşamış insanlarla aynı genleri taşıyıp aynı akıl seviyesinde yaşamaktayız. Teknik bilgilerimiz artmıştır ama insan olarak başkalaşmamışızdır.
Üniversitede kitaplarda Kınaçiçeği tahtasından yapılan kayıklar suyu çeker ve batarlar diye yazar. Papirüs kamışından yapılan kayıklar için de Mısır da bir enstitü 2 haftada batar demektedir. Ama ben hiç bir zaman papirüs gemisi görmeyen bilim adamlarından ziyade antik mısır gemicilerine inanmayı tercih ederek Kon Tiki adlı kayığı yaptım. Yedi kişi ile iki aylık seyahate çıktık. Kamıştan yapılan gemi sınavı geçti.
Bazı sorunlardan sonra Ra 2 adlı gemi ile 1970 de bir seyahat daha yaptık. Değişik dinlere ve milliyetlere mensup 11 kişi daha sonraki seferlerde de dostça dolaştık.
Azerbaycan’a ikinci gelişimde öğrendim ki buranın sakinleri kendilerini Azeri diye adlandırırlar. Ben okul yıllarımdan hatırlarım ki, Norveç tarihinde bazı efsaneler öyle birbirine girer ki, hangisinin mitoloji hangisinin gerçek tarih olduğunu ayırt edemeyiz. Ama Norveç’in kayda alınan tarihi ancak 800 yıl öncesine dayanır. Ulu babalarımızın ilk yaşadıkları yer bu anlatılarda Aser toprakları ,olarak geçer.
Erken İskandinav Tarihi
Bizim okullarımızda Danimarka, İsveç ve Norveç’teki bazı kral ailelerinin tarihleri öğretilir. Başlangıcı antik tarihlere uzanan bu hikayelerin eski olanlarını ciddi olarak kabul etmeyiz. 1000 yıldan daha eski hükümdarların adları ile hiç ilgilenmemiştik bile.
Küçüklüğümden beri aklımdadır ki, mitolojimiz Odin adlı tanrı ile başlar. Odin’den 31 nesil sonra ilk tarihi kral gelir. Odin’le ilgili yazılarda denilir ki, o kuzey Avrupa’ya Aser adlı topraktan gelmiştir. Sonra o sayfaları yeniden okumaya başladım. gördüm ki bunlar hiç de mitoloji değil, tarih ve coğrafyanın kendisidir.
Bu efsaneleri yazıya alan Snor hikayesi Avrupa, Asya ve Afrika’yı anlatır, Cebelitarık boğazı, Aralık denizini ve Nors adalarının tasvirleri verilir. En önemlisi Kara Denizi bu gün adlandırdığımız gibi adlandırmıştır. Bütün bunlar bana Yıldırım tanrısı Thor’un bulutların arasında yaşayan tanrılar ile aynı şey olmadığını anlattı.
Snorun verdiği bilgiye göre Aser’lilerin mekanı Kara denizin doğusunda idi. O hikayeye göre Aser Odin’in hükümdar olduğu büyük bir ülkedir. Hatta Snor, bahsi geçen arazinin daha ayrıntılı yerini de vermiştir. -Aser, Kara denizin doğusunda, dağ kütlelerinin kuzeyinde, Türklerin bulunduğu yerden tarafa güneye uzanır.-
Snor devam eder: -Odin’in yaşadığı devirde Romalılar bu yerlerde geniş araziler edinirlerdi. Odin onların Aser topraklarına geldiğini duyunca, Kahinler, rehberler ve bazı adamları ile birlikte Avrupa’nın kuzeyine göç kararı aldı.
Romalılar insandır ve yeryüzünde yaşamışlardır. Mitolojik varlıklar değildirler. Bizim tanrılar hep bulutların arasında gezerler.
Ben Kobustan’a gelirken, üzerinde Roma yazıları olan bir taş gördüğümü hatırlıyordum. Bunu söyleyince Azerbaycan ilimler akademisi beni oraya götürdü. O yazıda ne dediğini öğrenebilmiştim. (Bu satırlarda yazının muhteviyatı bulunmamaktadır)
Bu yazının ne zaman yazıldığını mantık yürüterek bulmak mümkündür. Açıktır ki, yazı 84 yılından sonra 97 yılından önce yazılmıştır. Eğer bu yazı Snor’un bilgileri ile aynı yıllara tekabül ediyorsa o demektir ki, Odin İskandinavya’ya ilk asrın ikinci yarısında gelmiştir. Sonra ben Norveç’i bir krallıkta birleştiren kralların babasına kadar olan hükümdarlar neslini saydım. Çünkü böyle bir bilgiyi elde etmek mümkündür. Takriben 830 yıllarını buldum.
Antropolojide biz, bir hükümdar neslinin 25 yıl olduğunu kabul ederiz. Bu süreler güçlü krallar devirlerinde 30 yılı bulur. 31 nesilden daha önce bahsetmiştik, 31x25=775 yapar. Bu da Romalılar tarafından taş üzerine yazılmış yazıların, takriben 1800 yıl önceki İzlanda’da yazılmış tarihle aynı vakitlere düşmesini açıklar.
Ben düşünüyorum ki; yeryüzünün bu bölgesi, tarihte herkesin düşündüğünden daha çok rol oynamıştır.
Bir meslektaşımla kitap yazmaktayız. Yarısını bitirdik.
Sarı Saçlı Mumyalar
11 ülkenin bilim akademileri ile ilişkimiz var. Hiç bir şeyi gözden kaçırmak istemiyoruz. En ilginç keşfimiz komünist bir ülke olan Çin ile ilişkiler geliştirirken ortaya çıktı. Çinin çok içlerinde Karim sahrasında sarı saçlı mumyalar çıkarmışlardır. O mumyalar soğuk iklim ve tuzlu toprakta bozulmadan dayanabilmişlerdi. Derilerinin ve saçlarının rengini görebilmek mümkündü.
Bu mumyalar Çin arkeologlarını meraklandırmıştı. Çünkü mumyalarda hiç de Moğollu tipi yoktu. Çin arkeologları bile kabul ederler ki, Mumyalar Viking’ler idi.
Ama ben Viking’lerin Çinin içerlerindeki sahralarda olmalarını anlayamamıştım. Radio-Carbon yöntemi ile yıl hesaplaması yapıldığında, Mumyaların M.Ö. 1800-1500 yıllarına yani, Nordik devrine ait olduğu ortaya çıktı. Ama Viking devri günümüzden sadece 1200 yıl önce başlamıştı. Böylece mumyaların Vikingler olmadığı ortaya çıktı. Anlamlar değişince Kafkas bölgesi yeniden sahneye çıktı.
Ama hikaye burada bitmiyor. Mumyaların yanında dokuma paltolar vardı. Bu paltoların nakışları ve rengi Çinliler tarafından Amerikalı uzmanlara kontrol ettirildi. Çıkan raporda dokuma tekniği ve renklerin İrlanda Kelt’lerine ait olduğu yazılıydı. İrlanda ile irtibata geçerek onların sagalarını elde ettik. Onların yazılı sagalarında denilir ki, onların ataları Skifler idi. Onların da kökleri gelip Kafkaslara dayanıyordu.
Bu yalnız başlangıçtır. Çünkü ilişkide olduğumuz akademilerinden aldığımız bilgi bu kadardır. Bu kadar bilgi bile müthiş bir arkeolojik bulguya ulaştığımı kanıtlamaktadır. Ben Azerbaycan’ın bir çok yöne adam gönderen ve kabul eden bir merkez olduğunu düşünüyorum. Burada Romalıları çeken bir metal olduğunu biliyoruz.
Gemicilik medeniyetten önce başlamıştır. Medeniyet ise barış içerisinde yaşayan halkların eseridir.
Asıl metni özetleyen: Murat YILMAZ
__________________
|