Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Matrix Filmi Neyi Anlatır?
Mustafa ALTUNKAYA
Fransızca kumanda işlerini gerçekleştirmeye yarayan elektronik devre, istatistikte bir elemanlar topluluğunu düzenlenmiş biçimi, rahim, harfler kalıbı, sayılar ve harflerin kodlar halinde yeraldığı ve bunların şifresel biçimde dizildiği tablo anlamlarına gelir. Zengin görsel ve audio efektleriyle göz kamaştıran ve bilimkurgu filmlerini andıran filmin; kahramanları, kehanet, olayların yaşandığı mekan gibi olgulara bakıldığında hiç te öyle olmadığı görülür.
Filmde serpiştirilmiş bir takım kodlar var bunları anlamlıca bir araya getirip anahtarı bulduğunuzda sır kapısı aralanmış ve şifre çözülmeye başlanmış olacaktır. Zaten dikkati çeken yer ve şahıs isimleri film hakkında yeteri kadar ipucu vermektedir. Kaldı ki filmin adı da özenle seçilmiş ve kodlardan anahtara, oradan da ‘ulaşılmak istenen’e/özlenen kutsal vaad’e varılan bir düzenek anlamına matrix konulmuştur. Elbette herkes matrix’i çözemeyeceği için bu işi yapacak olan kahindir. Kahin’in kadın oluşu da Yahudilikte ırkın babadan değil anneden geçtiği düşüncesiyle bağlantılı olsa gerek…
Film tam anlamıyla bir Gnostisizm (gizemcilik) -Kabbalizm ürünü. Kabbala ya da Kabala, İbranice’de gelenek anlamına gelir. Kabalistlere göre felsefe dinden daha yüksektir. Dinler bilinçsiz halkı avlamak veya zabtetmek için birer alet (afyon) dir. Yahudi hahamlarının yüzyıllardır birbirlerine aktardıkları Kutsal Tanah’ın gizli anlamlarını içeren bir okültizm yöntemidir. İlk kez Babil’de ortaya çıkan ve büyük Yahudi diasporasının yaşandığı dönemde özellikle İspanya’da (Sefarad) Yahudileri tarafından geliştirildi. Bu konuda Yahudi Tarihçi Moshe Sevilla Sharon şunları söylüyor: "Ortaçağın zulüm rejimleri baskılarını artırdıkça, birçok Yahudi gerçek yaşamdan elini çekmeye ve kendilerini, evrenin büyük sırları hakkında spekülasyonlara vermeye başladılar…İspanyalı bilginlerden Moşe de Leon tarafından yazılan Zohar, Tora’da bulunan ve herkesin anlamadığı bir takım gizli kavramları açıklama amacını güttü…"
Filmde insanlar ve makineler arasında bir savaştan sözediliyor ancak makineler de insan görünümündeler. Yani filmde az sayıdaki insanlar belirli bir etnik kimliği (Yahudileri) insan görünümündeki makineler ise onlara hizmet için yaratılmış diğer insanları simgeliyor. Ahd-i Atiq (Tevrat) te seçilmişlik olduğu gibi Kur’an da bir zamanlar Yahudilerin seçilmiş olduğunu teyid etmektedir. Ancak bu seçilmişliğin gereğini yerine getirememiş, buzağıya tapmakla, peygamberlerini öldürmekle ve Tevratı kendi arzularına göre yorumlamakla bu vasfı yitirmiş olduklarını belirtmektedir. Kaldı ki bu seçilmişlik asla ırk üstünlüğü anlamında değildir. Bilakis vahye muhatap olma ve onu gereği gibi yaşama üstünlüğüdür. Nitekim bu meyanda K.Kerim "Kuntum hayra ümmetin uhricet linnas…Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Doğru olanı (marufu) emreder, eğri olandan (münkerden) alıkorsunuz. Ve Allah’a inanırsınız…" Dolayısıyla hiçbir ırkın, etnik kimliğin diğerine vahye muhatap olup onun gereğini yerine getirmekten başka bir üstünlüğü olamaz.
Filmde Yahudileri kurtaracak geminin adı Nebukednezar’dır. Bu isim MÖ 587’de son Yahudi Krallığı’na son verip Yahudileri Babil’e sürgüne gönderen Babil Kralı’nın adıdır. Babil Kralı Nebukednezar onları Babil’e sürmekle gerçekte bir başlangıca neden olmuştu. Kabalacılık…Ve kabalacılık sayesinde İsrailoğulları Harut ve Marut adlı iki melekten sihri öğrenmişlerdi. Ancak o iki melek: "sakın inkarcılardan olmayasınız biz sihri sizin sınanmanız için öğretiyoruz" diye uyarmayı da ihmal etmiyorlardı. Ancak bütün bu uyarılara rağmen bir kısım Yahudiler bu sihri öğrendiler ve onu karı ile kocasının arasını ayırmak gibi kötü işlerde kullandılar. Bu hadise Kur’an-ı Kerim’de Babil ismi de verilerek şöyle anlatılır: "Süleymanın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurdukları şeylere uydular.
Oysa Süleyman (kehanet yaparak) küfre gitmemişti. Fakat o şeytanlar küfre gittiler: İnsanlara büyü ve Babil’de Harut ve Marut adlı meleklere indirileni öğretiyorlar. Halbuki onlar: "Biz sadece uyartıcılarız sakın inkara yeltenmeyin" diye uyarıda bulunmadan hiç kimseye onu öğretmediler. Ama onlar bu ikiliden, karı koca arasında nasıl huzursuzluk çıkarılacağını öğreniyorlardı. Ancak Allah’ın izni olmadan kehanetle hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine yarar değil zarar vereni öğreniyorlardı. Andolsun onu sat(ıp çıkar sağlay)anın ahirette bir nasibinin olmadığını gayet iyi biliyorlardı. Doğrusu karşılığında ruhlarını sattıkları o sanat ne kötüdür. Keşke bunu bilselerdi!."
Filmin geçtiği yer Zion (siyon) yani Tur-u Sina’dır. Burası Hz. Musa’ya Peygamberliğin ve Tevratın verildiği yerdir. Naobi Siyon’daki konuşmasında "This is Zion, We are still here, we are not afraid= Burası siyon, biz hala buradayız ve biz korkmuyoruz"diyerek dünyaya meydan okumaktadır. Filmin Irak Savaşının ardından vizyona girmesinin anlamı buradadır. Filmde Neo, Trinity ve Naobi üçlüsü de gayet anlamlıdır. Neo, gelecek anlamındadır ve Mesih’i sembolize eder. Trinity Hıristiyanlıkta teslis inancını ifade eder. Naobi ise Kral Süleymanın çok sevdiği siyahi halkı...
Bilindiği gibi Protestan Hıristiyanlıkla Kabalacı Yahudilik arasında bir yakınlık var. Protestanlığın kurucusu Martin Luther, bir kabala hayranı olan Johannes Reuchlin’in öğrencisidir. Ayrıca Luther’in; "katoliklere sesleniyorum; bana kafir demekten yorulduklarında, Yahudi desinler" sözü de Yahudilere ve kabalacılığa yakınlığını gösteriyor. Yine Luther, Tevratı Protestan doktrininin merkezine yerleştirmiştir. Amerika’da Başkan Bush’un da içinde bulunduğu Protestan Hıristiyanlık ile Kabalacı Yahudiliğin birlikte oluşturduğu meşhur tarikatın; körfez savaşıyla birlikte dünyaya nizam vermek üzere projeler üretmesi, Afganistan ve son olarak da Irak savaşı ardından filmin vizyona girmesi son derece anlamlıdır.
Ayrıca Uluslar arası medyada Bağdat’daki müzenin yağmalanması ile ilgili olarak; Yahudilerin ilk atası Hz.İbrahim’in doğup büyüdüğü ve bir müddet yaşadığı eski Ur Kenti ile Nebukednezarın Yahudileri sürdüğü Babil’e ait çok kıymetli tarihi bulguların Kabalacılıkla ilgili belgeler olabileceği ve bu belgelerin, ideolojiye dönüşmüş Kabbalizm’in ilkelerine ters düşen bulguları ihtiva ettiği düşünülürse kodlar yavaş yavaş çözülecek ve anahtar ortaya çıkacaktır. Ayrıca Mişna üzerine Şam’da yapılan tefsir çalışmaları ardından Kudüs Talmudu ve Babil Talmudu ortaya çıktı. Babil Talmudu ve buna bağlı tarihi belgelerin, kitabelerin olabileceği ve bunların Kabalizm’in öğretilerine ters olabileceği de gözden uzak tutulmamalıdır. Acaba Babil Talmudu müzedemiydi, eğer müzede idiyse muhtevası neydi?..
Bazıları bu filmle tasavvuf arasında bir ilişki kurarlar. Filmin mitolojik yönü, iç aleme ve insanın derununa hitap eden mesajları bu düşünceye sevketmiş olabilir. Ancak tasavvuf; birincisi, İslam Uygarlık Literatürü’ne ait bir kavram ikincisi, muhabbetle tatbik edilen bir disiplin. Oysa filmde muhabbet (sevgi) değil şiddet yöntemleri ön plana çıkmaktadır. Bu özellik tasavvuftan ve muhabbetten çok; uzun yıllar sürgün, baskı, dışlanmışlık, azınlık psikozunu yaşayan bir etnik kimliğin misyoner bir formatta kendini ifade biçimine uymaktadır. Nitekim Naobi’nin "zaman hep aleyhimize işledi" sözü 2500 küsur yıllık bir sürgün psikozunu ve "biz buradayız, biz korkmuyoruz" sözü de bu psikozun dışvurumu olarak kendini göstermektedir.
Filmde Neo’un rehbere intisabı, kendini düzeltmesi, yeniden âleme doğuşu ve kemalatı ben dediği zaman (konsantrasyonunu kaybettiği an) tasavvufta himmet denilen bağın kopması ve yere düşmesi, manada, rüya âleminde yaşatılan öğretiler, o âlemde yaşamasına rağmen ağzından kan gelecek şekilde kalkması birebir öğretidir. Hayal mahsulü ütopik bir şey değil. Ancak bunların hiçbiri, senaryonun tasavvuf anlayışımızdan* alındığı anlamına gelmez. Zira filmde Yahudilik, Hristiyanlık ve Hinduizm’e ait ritüeller olmasına karşın İslam’ı çağrıştıran hiçbir unsur yok. Adeta Nebukednezar gemisinin üzerindeki 2069 tarihi ile; Süleyman Krallığı’nın tesis, Kutsal Mabed’in inşa yılı ve bu üç dinin varlığına rağmen o tarihte İslam’ın olmayacağı mesajı verilmek istenmiştir. Kaldı ki İbrahimî dinler dediğimiz bu dinlerin menşei/kaynağı tek olduğundan birbirlerine benzer yanlarının olması da doğaldır. Kitab-ı Mukaddes’in ilk kısmı olan Tekvin bölümü % 100 olmasa da %95 Kur’an’daki yaratılış ayetleriyle paraleldir. Bunun dışındaki benzerlikler de bir hayli var.
Aslında bütün ilahi dinlerin hatta Konfüçyüsçülük, Hinduizm, Budizm, Maniheizm, Zerdüştlük, gibi beşeri dinlerin bile kaynağı tek ilahi düşünceye dayanmaktadır. Ancak rivayetlerdeki 124 bin peygamberlerin hepsine kitap verilmemiştir. Beşeri dinlerin bir çoğu da kutsal metin diye nesilden nesile birbirlerine aktardıkları sözleri kitaplaştırmışlardır ki bunlar içinde son kitap Kur’an-ı Kerim hariç hiçbir yazılı vahiy metni aslının aynı olarak günümüze kadar gelmemiştir. Bunun en büyük delili birden fazla İncil, birden fazla Tevrat ve birbirleriyle zaman zaman çelişen kutsal metinlerin mevcudiyetine karşın, Kur’an’ın 1424 yıldır bir harfinin bile değişmeden günümüze kadar gelmiş olması ve Allah’ın vaadi olarak koruma altına alınmışlığıdır.
Sonuç olarak Allah’ın izni olmadan kehanetle hiç kimseye zarar veremezler şeklindeki Kur’anî ifade gayet açık. Buna ek olarak Kitab-ı Mukaddes’in İşaya , Mezmurlar , Yeremya ve Hezekiel’de 1. bozgunculukları için uyarıldıkları gibi Matta ve Luka İncilinde ise ikinci bozgunculuklarının cezasını nasıl çektikleri anlatılır. Yine K.Kerim’de İsrail soyunun iki kez bozgunculuk çıkaracağı, bunların akabinde nasıl bir yenilgiye uğrayacaklarına değinilmiştir. Aydınlanma (1750 Bir ortaçağ Avrupası kavramı olarak, İslam uygarlığı için bu söz konusu değildir) ile birlikte başlayan Tanrı ve ona bağlı değerlerin dışlanıp yerine pozitivizmin ikamesi insanlık tarihi için 250 yıllık bir büyük kayıptır. Bu kaybın ardından Tanrı’ya ve Kutsal’a dönüşün yeniden başlamış olması sevindiricidir. Nitekim meşhur Marksist teoriysen İhsan Taberi gibi, Macaristan Komünist Parti teorisyeni George Lukach, Avusturya’lı Ernest Fischer, Filistinli Münir Şefik ve Fransız Roger Garaudy de bu ideolojileri bırakıp dine ve tanrısal değerlere yönelmişlerdir.
Bu filmde felsefe, din, mitoloji, matematik ve teknolojinin birlikte kullanılması daha önceki yüzlerce delile ek olarak son yıllarda en fazla insanın tanık olduğu bir dine dönüşü göstermektedir. Ancak hemen eklemek gerekir ki dinin olmayışı kadar, belki ondan daha da vahim olanı, dinin manipüle edilmesi ya da Kabalistlerin baktığı gibi bilinçsiz yığınları gütmenin aracı gibi görülmesidir. Oysa din hiçbir ideoloji/felsefe ile mukayese edilemez Din fıtridir, evrenseldir, vahiy kaynaklıdır. Evrensel diriliş için gelmiştir ve kaynağı Allah’tır. İdeolojiler ise sonradan çıkma, bölgesel, insan kaynaklıdır.
Artık bütün dünya halkları yüksek sesle yeni bir düşünce, anlayış ve kutsal’ın beklentisindedir. Bu beklentilerin makes bulduğu Gelecek Medeniyet İslâm uygarlığından süzülüp gelen ve insanlığın Doğusu ile Batısı ile özlemini çektiği Barış ideolojisi, Barış Medeniyetidir. Son yüzyılda kana, gözyaşına bulanan dünya, Batıda "The Age of İdeology" diye tesmiye olunan 250 yıllık çağın insanlığa hediyesi Savaş Medeniyetini istemiyor.
Yeni medeniyetin yeni düşünce ve felsefenin, geleceğin uygarlığının inşasını gerçekleştirecek yegane şansa sahip tek kitle din bilginleridir. Zira bir Medeniyeti kurup yaşatan da; onu yıkıp çökerten de din emanetinin taşıyıcısı din bilginleridir. Ama tabi ki bu din bilginleri; Matrix’deki dini karakterler olmayacaktır.
Bu din bilginlerinin ölçü aldıkları da kahinin sözleri değil vahiy ve hikmet olacaktır. Adını son dinin adından alan bu medeniyet, gerçekte bir dönem büyük bir dünya coğrafyasına hakimdi. Ancak bireysel ve toplumsal hayat devrevi/konjonktürel olduğu gibi medeniyetler için de devresellik sözkonusudur. Bu gün medeniyet grafiğinde düşük seviyede seyreden barış uygarlığı İslam, düşünsel temelleri bakımından tarihin en büyük fazilet uygarlığı örneğini sunmuştur. Yüzlerce yıl dünyada barışı egemen kılan bu uygarlık, bağlılarının inhitatı yüzünden bu gün olması gereken yerde değildir. Ancak görünen o ki; mesajı özgürlük ve evrensel hukuk olan bütün zamanların en büyük medeniyetini yeniden kuracaktır.
Son olarak Deki: Ey geçmiş vahyin izleyicileri! Sizinle bizim aramızda şu ortak ilkeye gelin. Allah’tan başka hiçbir şeye kulluk etmeyeceğiz. Ondan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacağız. Ve Allah ile birlikte insanları Rab edinmeyeceğiz...
* Tasavvufla ilgili düşünceler yazarın şahsi görüşleridir.
Kaynakça
• TDK Sözlüğ, matris md.
• Longman Active Study Dictionary of English, matrix md.
• Süleyman Hayri BOLAY; Felsefi Doktrinler Sözlüğü, Akçağ Yay., s.103
• Moshe Sevilla Sharon, İsrail Ulusunun Tarihi, Çev. Yahudi Cemaatleri Dairesi, Kudüs: Graph Pres, 1981, s.198.
• K.Kerim; Ali İmran; 110
• Doç.Dr.Baki Adam, Doç.Dr.Mehmet KATAR; Dinler Tarihi, Anadolu Ünv. Yayın No:1151, s.41
• Oysa Kitab-ı Mukaddes(Tevrat) Kırallar Bab 11/6’da Süleymanın (sihirbazlık yaparak) emre karşı geldiğini yazıyor. İşte K.Kerim onların Allah’ın peygamberi hakkındaki hem de özel olarak kendilerine gelen bir peygamber hakkındaki bu iddiayı yalanlıyor.
• K.Kerim, Bakara Suresi, ayet: 102
• Kitab-ı Mukaddes, Kıralar, Bab 11/1
• K.Kerim, Hicr suresi, ayet: 9
• İşaya Bab: 1; 4-5, 21-24; Bab:2, 6, 8 vb.
• Mezmurlar, 106, 34-38, 40, 41
• Yeremya, Bab:2, 5-7
• Hezekiel, Bab:22, 3, 6-12
• Matta; Bab:23; 37-38; Bab:24; 2
• Luka; Bab:23, 28-30.
• K.Kerim; İsra Suresi: 4-7
• K.Kerim; Ali İmran Suresi, 64.
__________________
|