Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İslam’da delil sorunu!:
6/Enam 38 Yerde debelenen hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar! Biz kitapta HİÇBİR EKSİK BIRAKMAMIŞIZDIR. Sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.
11/Hud 1,2 Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da AYRINTILI OLARAK AÇIKLANMIŞ bir Kitaptır. Ki ALLAH'tan başkasına tapmayasınız. Kuşkusuz ben, O'ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.
İslam’da
delil konusunda üç ana görüş vardır, bu görüşleri tek tek ele alıp,
hangisinin hakikat olduğunu Kuran’ın ışığında tahlil edip ortaya
çıkarmaya çalışalım.
1. Görüş “edilleyi şeriye (kaynak) 4 tür kitap, sünnet, icma ve kıyas tır” diyenler.
2. Görüş “kur’an tek kaynak değil ana kaynaktır” diyenler
3. Görüş “tek kaynak kur’an dır” diyenler.
“Edilleyi şeriyye (kaynak) 4 tür kitap, sünnet, icma ve kıyas tır” diyenler.
Edilleyi şeriyye (şeraitte delil olan anlamındadır) bu görüş ehli sünnet in referans aldığı ana ilkedir.
Kitap (kur’an),
Sünnet (resulün söz,uygulama ve takrirleri),
İcma (ümmetin ortak görüşü)
Kıyas (emsal teşkil edecek delillerden esinlenme) anlamına gelir.
KİTAP
Birincisine Kuran’a sözümüz yoktur iman ederiz, Allah’ın koruması altında tevatür’en gelmiş, içeriğiyle mükemmel bir kitaptır.
Eğer
bir şüphe olsaydı, insanların onu tahrif edebilme ihtimali olsaydı ve
az bir beşer sözü girseydi, Allah’ın öteden beri koyduğu yasa işlerdi
ve tekrar kitap ve resul gönderirdi. Çünkü alemlerin rabbi insanlığı
hiçbir zaman yalnız bırakmamıştır.
15/Hicr 9 Doğrusu Kitap'ı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette biziz.
33/Ahzab 40 Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.
Aradan tam on dört asır geçmiş, şu iki ayet ve bu geçen zaman, nasılda tanıklık ediyor Kuran’ın Allah’ın kelamı oluşuna. (Bu sözü ancak hakkıyla Allah’tan hayşiyet duyanlar anlar)
SÜNNET
İkincisine
Resulullah’ın (a.s) sözlerine, uygulamalarına ve takrirlerine de hiçbir
sözümüz yoktur, yeter ki Resule kadar gidebilsin, işte sorunda burada!.
Bu mesele bize kadar iki şekilde intikal etmiştir.
1 Uygulana gelen gelenek (siret)
2 Rivayet yoluyla gelen (hadisler)
İlki pek sorunlu değil, çünkü her hal ve durumda Kuran’dan onay alarak gelmiştir.
Asıl sorun rivayet yoluyla gelen hadislerde, bu rivayet edilenler Resulullah (a.s) a kadar gidiyor mu gitmiyor mu?
Önce hadis savunması yapanların sözlerine kulak verelim.
Hadis savunması yapanların savunmasını dikkatinize sunuyorum.
Hadis Savunması >>Mustafa akyol.org
Üstteki
yorumlar üzerine "madem hadis literatürü sorunlu, bu literatüre neden
gerek var, sadece Kur'an'ı dikkate alalım" denebilir. Zaten denmektedir
de. Bazı Müslümanlar, sadece Kur'an'ı temel alıp hadisleri ve genel
olarak sünneti tamamen terk etmeyi savunmaktadırlar. Bu anlayışı
savunanların bir kısmı, hadislerin ortaya çıkışını adeta İslam'a karşı
bir komplo olarak görmekte ve muhaddisleri ağır şekilde suçlamaktadırlar da. Bu
yaklaşıma da katılmadığımı belirtmeliyim. Çünkü başta belirttiğim gibi,
Kur'an'ı doğru anlamak için hadis literatürüne ve genel olarak sünnete
ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Bunun nedeni de, kanımca, bizzat Kur'an'ın içeriğinin bunu gerekli kılmasıdır. Her şeyden önce şunu belirtmek lazım: Bize Kur'an'ı ulaştıran kaynak, İslami geleneğin kendisidir Kur'an'ın
nasıl vahyolunduğunu, nasıl toplandığını ve çoğaltıldığını, hadisler,
siret ve İslami geleneğin diğer kaynaklarından öğreniyoruz. Hiç bir
geleneği kabul etmeyen bir anlayış, Kur'an'ın bize nasıl ulaştığını da açıklamakta zorlanacaktır.
Dahası
"sadece Kur'an" görüşünü savunan Müslümanlar, Kur'an ayetlerinin kendi
başına anlaşılır olduğunda ısrar etseler de, dikkatli bir okuma,
Kur'an'daki bazı ayetleri anlamak için o ayetlerin indiği ortama
(sebeb-i nuzüle) ve ayetin peygamber tarafından nasıl yorumlanıp
uygulandığına (sünnete) da bakmak gerektiğini gösterir. Sözgelimi Nur Suresi'nin 11-18.
ayetlerinde "uydurulmuş bir yalanla gelenler"den söz edilir ve cinsel
içerikli bir iftiraya itibar eden Müslümanlar eleştirilir. Eğer "sadece
Kur'an" ilkesini kabul edersek, burada sözü edilen iftiranın ne
olduğunu bilme şansımız yoktur. Oysa Kur'an vahyedildiğinde sahabe bu
iftiranın ne olduğunu biliyordu ve böylece ayetlerde uyarılan hatanın
ne olduğunu açık bir şekilde kavramıştı. Ama biz orada değiliz, ayetin
nasıl bir ortamda vahyolunduğunu, hangi olaydan bahsettiğini görmüyor,
nasıl uygulandığına şahit olmuyoruz. Aradaki "bilgi boşluğu"nu
kapatabilmenin — ki bu tam olarak mümkün değildir — tek yolu, hadis ve
siret (peygamberin hayatı) gibi kaynakların bize ulaştırdığı sünnete
müraacat etmektir.
Bu
"bilgi boşluğu"na pek çok örnek verilebilir. "Hani siz vadinin yakın
kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha
aşağıdaydı, eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri
hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz" (Enfal, 42) ayetini daha iyi
anlayabilmek için, sözü edilen olayın nasıl cereyan ettiğini, kast
edilen vadinin ve kervanın ne olduğunu da bilmek gerekir. Bunu bize
öğreten, "Bedir Savaşı" diye bir olay yaşandığını anlatan kaynak,
hadisler ve sirettir. Veya "Mescid-i Haram yanında kendileriyle
anlaştıklarınız" (Tevbe, 7) dendiğinde, kiminle yapılmış nasıl bir anlaşmadan söz edildiğini anlamak için de yine hadislere ve sirete bakmak zorunludur. "Ebu Leheb"in kim olduğunu, namaz kılma fiilinin nasıl gerçekleştirileceğini,
tavafın nasıl yapılacağını, haram ayların hangileri olduğunu ve daha
pek çok detayı anlamak için de, hem sünneti hem de o dönemde
Arabistan'da egemen olan kültürü bilmek gerekir; bunu bize aktaran en
zengin kaynak da yine hadisler ve sirettir.
Mustafa akyol.org<<
Sayın Mustafa AKYOLUN bu yazısından bazı bölümlerin altını çizerek cevap vermeye çalışalım.
Mustafa AKYOL yazdı “muhaddisleri ağır şekilde suçlamaktadırlar da”
Kitaplarındaki hadislerin birbiriyle olan çelişkisini mi, zaman
içerisinde saçmalığı gün yüzüne çıkan hadislerimi, Resulullah tan (a.s)
iki yüz yıl sonra yazılmasından mı, "Kütüb-ü Sitte" denen
altı hadis kitabını yazanların hepsinin de Arap olmayışları (Arap
olmayışları o dönemde hadis toplamada dezavantajdır) ve aynı dönemde
neredeyse yaşıt yaşamış ve bir birlerinden ders almış olmaları mı,
topladıkları hadis sayısını büyük bir titizlikle topladıklarını ifade
etmelerine rağmen bir insanın ömrünün yetmeyeceği kadar olması ve
üstelik hadis toplamaları binek hayvanlarla günlerce yol almalarına
rağmen imkansız olmasına mı, o iki yüz yıl boyunca başta Allah Resulü
(a.s) halifeler, sahabeler ve sonra gelenler
hadislerin yazılmasına karşı olmasına rağmen yazılmış olmasına mı ve
her şey bir yana kur’an la çelişmesine mi Neye kızmayalım?
Mustafa AKYOL yazdı “bizzat Kur'an'ın içeriğinin bunu gerekli kılmasıdır.”
Nasıl
gerekli kılıyormuş, neye dayandın? Kuran’dan tek bir tane delil
sunmamışsın, Hem diyorsunuz hadisler Kuran’dan onay alması gerekli, hem
diyorsunuz kur’an ’ın içeriği hadislere muhtaç,
bu ne çelişki kur’an mı hadisten onay alacak yoksa hadis mi kur’an dan
onay alacak? karar verin.
Mustafa AKYOL yazdı “Bize Kur'an'ı ulaştıran kaynak, İslami geleneğin kendisidir.”
Kur’an
ilk indiği toplumun dilini, geleneklerini, tarihi arka planını, vb.
olanları kendisiyle birlikte evrenselleştirmiştir. Bizim Resulullah
(a.s) dan bu güne kadar, ümmetten aktarıla gelene bir sözümüz yok,
onlar tevatür dür çünkü yaşanarak gelmiştir.
Bizim itirazımız rivayet yoluyla islami geleneğe sokulan hurafeyedir.
Mustafa AKYOL yazdı “Kur'an'ın bize nasıl ulaştığını da açıklamakta zorlanacaktır.”
Zaten
tarihte hiçbir şey gizlenemez ör:Resul den sonra halifelerin kimler
olduğu, ne kadar zaman bu görevde kaldıkları, nereleri fetih
yaptıkları, Hz Ali ye muaviye nin yaptığı tuzaklar, aralarındaki
savaşlar, halifelerin uygulamalarındaki hatalar, halifelikten saltanata
dönüşün olması, (kaldı ki emeviler bir çok şeyi saptırmış ve yasaklamış
olmalarına rağmen) Hz Hüseyin in katledilmesi, yeri ve zamanı,
katledenlerin kimler olduğu vs.. Tarih yalan kaldıramaz, yeter ki
sağlam kaynağa dayandırılsın.
Bizim itirazımız, İslam tarihinin bize (ki bu Allah’ın kitabının peşinden
sürükleye getirdiği) şeylere değil, tarihe uzanıp bir şeyler alıp bize
kadar gelmiştir demeleridir. Sözgelimi siz şimdi diyorsunuz ki tarih
bana kadar getirmemiş ama ben gider alırım, böyle şey olmaz ki tarih
size bırakmamışsa, siz geçmişe kadar uzanıp onu alamazsınız, yani
tekerlek icat olmamış olsaydı, sen bugün modern havalı teker
yapamazdın, eğer teker yapacağım diyorsan, ilk tekeri keşfeden nereden
başlamışsa, sende oradan başlayacaksın ve senden sonrakiler modern
havalı teker yapsınlar.İşin özeti hadis kitaplarına baktığımızda,
hadisleri kendileri yazıyor, senetlerini delil diye kendileri koyuyor,
Resulullah (a.s) dan iki yüz sene sonra, o döneme uzanıp bilgi
alıyorlar.
O
zamana kadar kimse böyle bir kayıt tutmamış, onlar birilerini buluyor,
konuşturuyor ben dedemden duydum, oda babasından duymuşmuş diyorlar,
onlarda bu sağlam hadistir diyip, kayıt altına alıyor, ki çok titiz
davranarak herkesten hadis almazlarmış, mesela köpeğini aldatan adamdan
hadis almamışlar, ya peki köpeğini aldatmayanların, dedesi veya onun
dedesi, beklide babası, kufuryoklerini kedilerini etrafındakileri
aldatan, sahtekar biriyse, nasıl anlayacaksın? Onların torunu
sıka/sağlamsa bütün sülalesi sağlamı oluyor?
Aradan
tam iki asır geçmiş, oraya kadar uzanıp haber alamazsın, onlar neyi
getirmişse onu alırsın. Bu gün bizim yaptığımız gibi, İslam dini
tarihiyle her şeyiyle ortada Kur’an’ın kendisi bizlere tevatür yoluyla
gelmiştir. (Resulullah (a.s) ın kendiside biliyor olmakla beraber
(75/16,17,18,19 - 2/97 - 26/194), talimatıyla sahabeleri yazmışlar
ezberlemişler, surelerin sırasını, ayetlerin yerlerini belirleyerek,
Mushaf olarak bırakmış ve ümmet hep aynı geleneği günümüze kadar
getirmiştir.)
Arapça
evrensel bir dil mi diye bir soru yöneltsek, her dil gibi hayır
cevabını alırız, doğrudur yer yüzünde hiçbir dil evrensel değildir
zaman içinde değişikliklere maruz kalır, Ama bugün Kur’an ın dili Arapça’dır ve evrenseldir, çünkü Kur’an kendisi evrenseldir.
Kur’an
ilk indiği dönemdeki olayları, o toplumun dilini, sosyal yapısını ve
psikolojisini, tarihi arka planını evrensel hale getirmiştir, hatta
Tevrat’ı İncili araştırın geçmişteki bir takım kıssaları da
evrenselleştirmiştir. Meselenin aslı bugüne kadar gelen geleneği akli
selim ve samimiyetle Kur’an’a bakıp tetkik ve tenkit etmeliyiz.
Mustafa AKYOL yazdı
“Nur Suresi'nin 11-18. (Enfal, 42) (Tevbe, 7) "Ebu Leheb"in”kim oduğunu
Birincisi
hangi sebepten nazil olunmuşsa olsun, kur’an o olayı arkasından
sürükleyip getirmiştir. İkincisi ayetlerin hususi olması umumi olmasına
engel değildir, yani bu ayetlerdeki iftira olayının, nasıl olduğu
bilinmese bile ne demek istendiği herkes tarafından anlaşılır. (mesela 2/Bakara
259 Ya şu kişi gibisini görmedin mi?Çatıları çökmüş, duvarları-damları
yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti: "Allah şurayı
ölümünden sonra nasıl hayata kavuşturacak?Bunun üzerine Allah, o kişiyi
yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. "Ne kadar
bekledin?" demişti. "Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim."
dedi. "Hayır, dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın.Yiyeceğine, içeceğine
bak!Henüz bozulmamış.Eşeğine bak!Seni insanlara bir ibret yapalım
diyedir bu.Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve
sonra et giydiriyoruz onlara." İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle
dedi o: "Allah'ın herşeye kadir olduğunu biliyorum.)” şimdi
bu ayette geçen kişinin kimliği, hangi şehirde olduğu ve bu olayın ne
zaman vukuu bulduğu, tarafımızdan bilinmiyor olması, bu ayeti ve buna
bezeyen kıssaları anlayamayız anlamına mı gelmektedir.
Mustafa AKYOL yazdı “Namaz kılma fiilinin nasıl gerçekleştirileceğini”
Namaz o toplumda bilinen ve yapılan ibadetlerdendi, yani o toplumda insanlardan namaz kılanlar vardı. 107/ maun suresi Dini yalanlayanı gördün mü? İşte, öksüze kötü davranan odur. Yoksulları doyurmaya da yanaşmaz. Yazıklar olsun o namaz kılanlara, Onlar ki namazlarından tümüyle habersizdirler. Onlar ki gösteriş yaparlar. Ve yardımı da engellerler.
Bu
ve buna benzer ibadetler, onlara İbrahim (a.s) dan kalmıştı, sure açık
ve net olarak müşriklere hitap etmektedir yani buda gösteriyor ki, o
toplum namazın ve bazı ibadetlerin ne anlama geldiğini biliyor.
Ancak,
resule atfedilen sözler/hadisler insanlar tarafından kaleme alınmış,
yine insanlar tarafından senetleri düzenlenmiş ve bizlere sunulmuştur.
Bizlerin de buna inanmamızı salık vermektedirler, bizler buna
inanırsak, resulün sözleri diye inanacağız, fakat bunlar resulün
sözleri değil, muhaddislerin (hadis alimlerinin!) sözleridir, hatta
onlarda başkalarından, başkaları da diğerlerinden ve böle devam ede
geldiği sözleridir.
Resule inanacağız diye, kaynağı bile belli olmayan, sözlere/hadislere inanmaya çağırılıyoruz. Bizi buna çağıranlar,
büyük bir risk almış oluyorlar, onlara cevabım şudur bir daha bir daha
düşünün. Benimde onlara çağrım şudur, sizlere ve bizlere rivayet
yoluyla gelen, yada rivayet edildiğini sandığınız, hadisin metnini
inceleyin yani önce metin tetkiki ve tenkidi yapın, sonra ravi
zincirini senedini inceleyin, hadisten Kuran’a değil, Kuran’dan hadise
gidin, ondan onay alırsa sizinde bizimde kabulümüzdür, lütfen bizi
Resulullah’ın sözü diye başkalarının sözüne çağırmayın.
İçindeki çelişkileri, vahiye uymayan mantık dışı şeyleri, nereye koyacağız? Resule iftira etmiş olmuyor muyuz.
İCMA
Üçüncüsü;
icma hangi konuda ümmet ortak görüş ortaya koymuş? İcma etseler bile
bunun İslam da delil niteliği taşıyacağını nereye dayandırıyorlar?
6/Enam115,116
Rabbinin kelimeleri doğruluk ve adaletle tamamlanmıştır. O'nun
sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, İşitendir, Bilendir.
Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni ALLAH'ın yolundan saptırırlar.
Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahminde bulunup
saçmalıyorlar.
Allah’ın
kitabı aramızda olmasına rağmen,mezhepler, meşrepler,hizipler,guruplar,
tarikatlar, tasavvuflar,şehler,imamlar,vd.. İcma bumu? Bunlar mı ortak
görüş ortaya koyacaklar? Bunların kendileri bir değil ki, görüş ve
düşünceleri de bir olsun.
KIYAS
Dördüncüsü; neyi neyle kıyaslayacaksınız kitap ayrıntılıyken başka bir şey mi arayalım
6/Enam 38 Yerde debelenen hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar! Biz kitapta HİÇBİR EKSİK BIRAKMAMIŞIZDIR. Sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.
11/Hud 1,2 Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da AYRINTILI OLARAK AÇIKLANMIŞ bir Kitaptır. Ki ALLAH'tan başkasına tapmayasınız. Kuşkusuz ben, O'ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.
Kur’an
geçerli, şüphesiz, açıklayıcı ve ayrıntılı tek ve yegâne kaynaktır.
Bazı kimseler değişik yorumlar yaparak, “kur’an tek kaynak değil ana
kaynaktır” demiş olsalar da, Kuran’ın dışındaki
kaynak diye sundukları şeyler, Kuran’ın yanına koyduklarında ancak o
zaman bir şeyler ifade ediyor, yani öyle bile olsa sıfır mesabesinde
bir konuma sahipler, sıfırı birin yanına koyarsan bir değeri olur, biri
kaldır sıfır yine sıfır. İşin özeti; Kur’an nazil oluncaya kadar, iç
kimsenin din adına bir değeri yoktu, vahiy geldikten sonra bu
insanların isimlerinin yanına (s.a) (Hz) (r.a) gibi sıfatlar konuldu,
geçmiştekilerin, bizim ve bütün müminlerin eserleri sözleri yaptıkları
ne varsa vahiy den dolayı değerlidir. Ör; hatapoğlu Ömer vahiy gelmeden
önce, kızını diri diri torağa gömen biriyken, Müslüman olduktan sonra
adaletin timsali oluyor, buna bu değeri her halde babası vermedi,
alemlerin rabbi olan Allah verdi.
6/Enam 106 Rabbinden SANA VAHYOLUNANA UY. O'ndan başka tanrı yoktur. Müşriklerden yüz çevir.
6/Enam 155 İşte bu (Kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. BUNA UYUN ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin.
7/Araf 2,3 Bu, sana indirilen bir kitaptır. Onunla uyarman ve inananlara öğüt vermen konusunda göğsünde bir kuşku ve sıkıntı olmasın. Rabbinizden SİZE İNDİRİLENE (Kur'an'a) UYUN. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
“Kur’an tek kaynak değil ana kaynaktır” diyenler
Kur’an’a
ana kaynaktır diyenler, diğer kaynakları yine kur’an dan onay alarak
kaynaklık özelliği vermektedirler, aksi takdirde bunu savunacakları bir
tarafı kalmaz.
Bir şeyin kaynak olabilmesi için:
1) Doğruluğunda şüphe olmaması,
2) İlk doğduğu zaman sağlam temiz güçlü varlıklar ve doneler tarafından ifade edilmesi,
3) Olayın kendi, içeriğiyle, bütünlük arz etmesi
4) Çelişkisiz olması,
5) Muhatap aldığı kimseler tarafından bağlayıcılığı olması
6) Ondan mükellef olanların sorumlu olması gerekir.
Doğruluğundan şüphe olmaması;
Bütün
hukuk sistemlerinde de, delilin/kanıtın doğruluğunun şüphe götürmeyen
mesnetlere dayanması gereklidir. Ör; bir insan öldürmekle suçlanan
birinin, suçunu ispatlayamazlarsa, o zanlı hakkında direk suçlamada
bulunamıyorlar, eğer ki suç aletini bulup getirirler, kime ait
olduğunu, olayda kullanıldığını, aletteki parmak izinin zanlıya ait
olduğunu ve maktulden bazı kalıntıları da zanlının
üzerinde bulup ortaya koyarlarsa, artık bunu zanlı bile itiraf etmek
zorunda kalır “katil benim” Bir şeyin delil olabilmesi için
kanıtlarının sağlam olması gerekir.
6/ Enam 114,115
Allah size Kitap'ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah'ın
dışında bir hakem mi arayayım? Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun,
Rabbinden hak olarak indirildiğini biliyorlar. Sakın kuşkuya
düşenlerden olma.
Rabbinin
sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun
sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. En iyi işiten, en iyi
bilendir O.
İlk doğduğu zaman sağlam temiz güçlü varlıklar ve doneler tarafından ifade edilmesi haberi getiren elçilerin dürüst olması;
Mesela;
Bir bebek üzerine iki kadın kavga ediyor, birisi diyor ki “bebek benim
hastanede karıştı sen aldın” öteki kadın “hayır bebek benim ben
doğurdum hiç karıştırırmıyım?” diyor.bu iş mahkemeye intikal eder ve
hakimin yapacağı ilk iş laboratuar’a sevk edip d.n.a larına baktırıp
meseleyi açığa çıkarmak olacaktır. Yani hakim sağlam temiz güçlü dürüst
bir delil ile ispatlamak suretiyle ihtilafı çözmüş olur. İşte, Kur’an’ı
Levhi Mahfuz dan resule ve bize kadar getiren delil tıpkı d.n.a gibi
temiz, sağlam ve güçlü kanıtlardır. Hepsini (D.N.A. yıda Kur’an’ı
ulaştıran yolları da) gönderen deruhte eden çekip çeviren alemlerin
rabbi olan Allah’tır.
56/Vakıa 77,,80
O, kesinlikle şerefli bir Kur'an'dır. Titizlikle saklanan bir
Kitap'tadır. Ona, arındırılmışlardan başkası dokunamaz. Alemlerin
Rabbi'nden indirilmiştir.
81/Tekvir 19,,23 Ki o, çok değerli bir elçinin sözüdür. Çok güçlüdür o elçi. Arş sahibinin katında saygındır. İtaat edilir orada kendisine, emindir. Ve arkadaşınız bir cin çarpmış değildir. Andolsun ki o, onu apaçık ufukta gördü.
Olayın kendi,(mesajın) içeriği, bütünlük arz etmesi ve çelişkisiz olması
Şimdi
yukarıda ki örneklerle yola çıkacak olursak,bir zanlıya ait alet var, o
alet suç aleti ve parmak izi tutuyor, ama zanlı kendisinin olay anında
orada olmadığını, başka delilerle ileri sürüyor ve işin içinden
çıkılamaz hale geliyor, olay faili meçhul oluyor, çünkü iddia makamı da, savunmada da, ortaya koydukları delileri bir biriyle çelişiyor, bu da zanlıyı suçlamaya yetmiyor, yani böyle kanıt olmaz.
6/Enam 38 Yerde debelenen hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar! Biz kitapta HİÇBİR EKSİK BIRAKMAMIŞIZDIR. Sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.
11/Hud 1,2 Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da AYRINTILI OLARAK AÇIKLANMIŞ bir Kitaptır. Ki ALLAH'tan başkasına tapmayasınız. Kuşkusuz ben, O'ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.
4/Nisa 82 Kuran'ı incelemiyorlar mı? ALLAH'tan başkasının olsaydı onda bir çok çelişki bulacaklardı.
Muhatap aldığı kimseleri bağlayıcılığı olması;
Yine
yukarıdaki örneklerle yola çıkalım, bu olay katilin ve maktulün yakını
olmayan hiç kimseyi, bağlamaz ve ilgilendirmez, yani bu delilin onlar
için hiçbir önemi yoktur ve ne canları yanar ne üzülürler nede intikam
hırsı tutar, onları uzaktan yakından ilgilendiren hiçbir şey
yoktur.Kur’an’ın gelişi delileri ne kadar ilgilendirirse bu olayda
onları o kadar ilgilendirir.
16/Nahl 89
O gün her ümmetten bir kişiyi onlara şahit tutarız. Seni de ümmetine
şahit getiririz. Sana her şeyi açıklayan ve Müslümanlara doğruyu
gösteren bir rehber, rahmet ve müjde olarak Kuran'ı indirdik.
10/Yunus 37
Bu Kuran, Allah'tandır, başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak
kendinden öncekini doğrular ve O Kitap'ı açıklar. Alemlerin Rabbinden
geldiğinden şüphe yoktur.
Ondan mükellef olanların sorumlu olması gerekir;
Hesap günü hepimiz, sadece inandık demekle bırakılmayacağımızı biliyoruz.
29/Ankebut 2-3
And olsun, biz kendilerinden öncekileri de denemişken, insanlar,
"İnandık" deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanırlar? Allah
elbette doğruları ortaya koyacak ve elbette yalancıları da ortaya
çıkaracaktır.
Allah’ın
huzurunda,inanmamız gerekirken inanmadıklarımızdan, inanmamamız
gerekirken inandıklarımızdan, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan
yapmamamız gerekirken yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz.O zaman işte
büyük bir titizlikle Allah’ın verdiği akılla gerçeği arayıp bulmak ve
onunla amel etmek bütün iman sahiplerine bir zorunluluktur. ((farzı
ayındır))
7/Araf 6,7
Yemin olsun, kendilerine elçi gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz;
gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz. Onlara bir ilmin
tanıklığında bütün serüveni mutlaka anlatacağız. Biz olup bitenlerden
habersiz değildik.
16/Nahl 56
Tutuyor, kendilerine sunduğumuz rızıklardan hiçbir şeyin farkında
olmayanlara pay çıkarıyorlar. Allah'a andolsun ki, iftira edip
durduğunuz şeylerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz.
18/Kehf 58
O affedici, o rahmet sahibi Rabbin, onları, kazandıkları yüzünden
hesaba çekseydi, kendileri için azabı mutlaka çabuklaştırırdı. Böyle
olmamıştır, ama onlar için, hiçbir kaçıp kurtulma imkanı
bulamayacakları bir hesap sorma zamanı öngörülmüştür.
__________________ Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
|