Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamün Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!
Ecel nedir? Ecel uzar mı ?.. vb. türü sorularımıza cevap bulmak dileğiyle bu konuda yapılan bir çalışmayı bilgilerinize sunmak istedim.
ECEL
Lugat manası: Müddet ve mühlet demektir. Tasdik makamında “evet” anlamında da kullanılır. Çoğulu “âcâl” olarak ifade edilir.
Ecel sözcüğü ve türevleri, Kur’ân’da; muhtelif âyetlerde yer alır. Bu âyetleri görünce Kur’ân’da nasıl ve ne anlamlarda kullanıldığına muttali olacağız. Ve Allah’ın izni ve keremiyle hem kelimenin anlamı hem de konu hakkında tatmin olacağız. Âyetler:
Mürselat 12. “Lieyyi yevmin uccilet.”
Mürselat 13. “Liyevmilfasli.”
“Hangi güne tecil edildi?
“Fasıl gününe..”
Konuyu anlamak için surenin başından gelinmelidir.
Âyetten evvelki diğer âyetleri dikkate alıp, “Bütün bunlar hangi güne te’cil edildi?” tarzında anlamalıyız. Burada biz “üccilet” sözcüğünü “tecil edildi” diye kısa ifadeyle verdik.
Zira “üccilet” sözcüğünün Türkçe karşılığını tek kelimeyle ifade edemiyoruz.
Ancak cümle kurarak anlatmak mümkün olacak.
“Hangi güne ecellendi: Yani bu olayların olacağı son saat hangisidir?”
13. âyette de o son gün bildirilir: “Yevm-ül fasl” ayırt günü. Kıyamet günü kasdediliyor.
Görüyoruz ki burada “ecel” sözcüğü, insanlara, evrene tanınmış olan sürenin, müddetin bittiği “son gün/son saat” anlamıyla kullanılmıştır.
Kasas :27. Kale innı ürıdü en ünkihake ıhdebneteyye hateyni ala en te'cüranı semaniye hıcec* fe in etmente aşran fe min ındik* ve ma ürıdü en eşükka aleyk* setecidünı in şaellahü minas salihıyn
“ Dedi ki: “Bana sekiz sene ücretli çalışmak üzere, ben şu iki kızımın birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yılı tamamlarsan, o kendinden bir fazlalık. Bununla birlikte seni zorlamak istemiyorum. İnşaallah beni salihlerden bulacaksın.”
Kasas 28. “Kale zalike biynı ve beynek* eyyemel eceleyni kadaytü fe la udvane aleyy* vallahü ala ma nekulü vekıl”
“...... . Bu iki ecelden herhangi birini tamamlarsan,...”
Kasas 29. “Felemma kada musel ecele ve sara bi ehlihı anese min canibit türi nasa* kale li ehlihimküsu innı anestü naral leallı atıküm minha bi haberin ev cezvetim minen nari lealleküm tastalun
“Ne zamanki eceli gerçekleştirip ailesiyle yola çıktı. ...”
âyette geçen “ecel” sözcüklerinin anlamı da “kararlaştırılan sürenin son günü/son saati” demektir.
Yani “ne zamanki Musa kararlaştırılan sürenin son günü/son saatini de yükümlülüğünü tastamam yerine getirdi” demektir.
Bu ifadeler biraz karmaşık ve incelik taşıdıklarından genellikle “süreyi doldurdu” şekliyle ifade edile gelmiştir.
Zira sürenin son saati, son saniyesi gelip çattıysa ve yükümlülükte kusur olmadıysa zaten süre de dolmuş sayılır. O nedenle meallerde ayrıntısız “süre doldu” anlamı yanlış sayılmaz.
Bakara 231 ve 232: “febeleğne ecelehünne” = “ecellerine yetiştiklerinde”
Bakara 234: “feiza beleğne ecelehünne” = “ecellerine yetiştikleri zaman”,
Bakara 235: “...hatta yeblüğal kitâbü ecelehü” = “farz olan bekleme süresi eceline ulaşmadan.....”
Talak suresi âyet 2 : “feizâ belağne ecelehünne” = “ecellerine ulaştıkları zaman,...”
Talak suresi âyet 4: “ve ûlâtül ehmâli ecelühünne en yeda’ne hamlehünne” = “hamilelerin eceli yüklerini koymalarıdır/çocuğu doğurmaları veya düşürmeleridir.”
Bu âyetlerde “ecel” sözcüğünün İddet/ bekleme süresinin son günü son saati anlamında kullanıldığını görüyoruz.
Hud 3: “yümetti’küm metâan hasenen ilâ ecelin müsemmen” = adı konmuş bir ecele kadar size güzel mal kazandırsın./sizi güzel güzel yaşatsın.”
Hacc 33: “....leküm fihâ menâfiu ilâ ecelin müsemmen...” = “sizin için onlarda adı konmuş ecele kadar bir takım menfeaatlar var. ...”
Bakara suresi âyet 282: “ ... izâ tedâyentüm bideynin ilâ ecelin müsemmen...” = “...adı konmuş bir ecele kadar birbirinize borç verdiğiniz zaman...” (senet vadesi; senesi, ayı ve günü)
Hacc 5:” ..ve nügırrü filerhâmi mâ neşâü ilâ ecelin müsemmen....” = “ve dilediğimiz bir adı konmuş ecele kadar rahimlerde durdururuz...” (doğum vakti)
Yer gök tüm varlıklar için ecel vardır:
Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah,Kur’an’da;
Ra’d 2 “ Allahüllezı rafeas semavati bi ğayri amedin teravneha sümmesteva alel arşi ve sehharaş şemse vel kamer* yüdebbirul emra yüfassılül ayati lealleküm bi likai rabbiküm tukınun”
Allah, O’dur ki Semavat’ı gördüğünüz bir direk olmaksızın ref’etti /yükseltti Sonra Arş üzerine istiva etti. Güneş’i, Kamer’i musahhar kılmıştır /hükmüne boyun eğdirmiştir. Herbiri bir ecel-i müsemma için akıp gider. Emr’i tedbir eder, ayetleri tafsil eder; Rabbinize lıka’ya ikan edesiniz diye.
İsrâ 99 “Evelem yerav ennAllahelleziy halekas Semavati vel Arda kadirun alâ en yahluka mislehüm ve ceale lehüm ecelen la raybe fiyh* feebez zalimune illâ küfura; Görmediler mi ki, Semavat’ı ve Arz’ı yaratmış olan Allah, kendilerinin mislini de yaratmaya Kaadir’dir. Onlar için kendisinde şüphe olmayan bir ecel takdir etmiştir. Zalimler ancak küfür olarak yaklaştılar/kabul ettiler.
Fâtır 13” Yulicül leyle fiyn nehari ve yulicün nehare fiyl leyli ve sahhareş Şemse vel Kamere küllün yecriy li ecelin müsemma* zlikümullahu Rabbüküm lehul Mülk* velleziyne ted'une min dunihi ma yemlikune min kıtmiyr; Geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneş’i ve Ay’ı tashir etmiştir /boyun eğdirmiştir . Herbiri müsemma /belirlenmiş, isimlenmiş bir ecele akıp gider. İşte budur Allah, Rabbiniz! O’nundur mülk! O’ndan başka çağırdıklarınız bir hurma çekirdeğinin zarına bile malik değildirler.
Lukman 29” Elem tera ennAllahe yulicülleyle fiynnehari ve yulicünnehare fiylleyli ve sahhareş Şemse vel Kamere küllün yecriy ila ecelin müssemmen ve ennAllahe bima ta'melune Habiyr;” Görmedin mi ki Allah, geceyi gündüzün içine sokuyor, gündüzü de gecenin içine sokuyor. Güneş’i ve Ay’ı tashir etmiştir /boyun eğdirmiştir. Herbiri müsemma bir ecele akıp gider. Ve Allah amellerinizi Habiyr’dir.
Zümer 5” Halekas Semavati vel Arda bil hakk* yükevvirulleyle alennehari ve yükevvirun nehare alelleyli ve sahhareşŞemse vel Kamer* küllün yecriy li ecelin müsemma* ela huvel Aziyzül Ğaffar; Semavat’ı ve Arz’ı Bil-Hakk yarattı . Geceyi gündüzün üzerine dürer/sarar/ dolar, gündüzü de geceniz üzerine dolar. Güneş’i ve ay’ı musahhar kılmıştır. Herbiri bir ecel-i müsemma /belli bir vakit için akıp gider. Agah olun, O, Aziyz’dir, Ğaffar’dır.
Ahkâf 3” Ma halaknes Semavati vel Arda ve ma beynehüma illâ bil Hakkı ve ecelin müsemma* velleziyne keferu amma ünziru mu'ridun;” Biz, Semavat’ı, Arz’ı ve ikisi arasındakileri ancak Bil-Hakk ve bir ecel-i müsemma üzre yarattık. Kafir olanlar /gerçeği reddedenler ise uyarıldıkları şeyden yüz çevirmektedirler.
Rum 8” Evelem yetefekkeru fiy enfüsihim* ma halekAllahus Semavati vel Arda ve ma beynehüma illâ bil Hakkı ve ecelin müsemma* ve inne kesiyren minenNasi bi Lıkai Rabbihim lekafirun; Enfüslerinde/kendi içlerinde/kendileri hakkında hiç tefekkür etmediler mi? Allah, Semaları, Arz’ı ve ikisi arasında olan şeyleri ancak Bil-Hakk ve ecel-i müsemma olarak yarattı. Muhakkak ki insanlardan çoğu Rablerinin Lıkasına kafirlerdir.
semâvat ve arzın hak ile ve yaratıldığı ve adı konulan bir ecele kadar varlıklarını sürdürecekleri gecenin gündüzün, güneşin ayın belirlenmiş ecele doğru akıp gittiğini bildirmektedir.
Yani evrenin de bir eceli/bitiş, yok oluş anı vardır.
İnsanlar ve diğer canlılar için de ecel vardır:
Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah,Kur’an’da;
En’âm 2: “Huvelleziy halekaküm min tıynin sümme kada ecela* ve ecelün müsemmen ındehu sümme entüm temterun;
“Sizi bir balçıktan yaratmış olan O’dur. Sonra “ecel”’i gerçekleştirmiştir. Ve adı belirlenmiş ecel onun katındadır. Bütün bunlardan sonra siz hala kuşkulanıp duruyorsunuz.”
Ra’d 38:
“.........Likülli ecelin kitebün = Her ecel için bir yazı/kitap vardır.”
(Haber verilen bildirilen her ecel ile ilgili Allah katında ayrı ayrı bir yazı vardır. Yani onların bir gerekçesi, hikmeti ve nedeni vardır. Hiç birisi nedensiz ve anlamsız değildir. Bizler bilemesek de.)
Ankebut 53:” Ve yesta'ciluneke bil azâb* ve levla ecelün müsemmen lecaehümül azâb* ve le ye'tiyennehüm bağteten ve hüm la yeş'urun;
“Azabı senden çarçabuk istiyorlar. Eğer belirlenmiş/adı konmuş bir ecel olmasaydı, azap onlara elbette gelmiş olacaktı. Fakat o, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın geliverecektir. Bundan kuşku yok.”
Diye buyurmaktadır.
Her toplumun eceli vardır:
Âl-i Imran 145” Ve ma kâne li nefsin en temute illâ bi iznillahi Kitaben müeccela* ve men yürid sevabed dünya nü'tihi minha* ve men yürid sevabel ahireti nü'tihi minha* ve senecziş şakiriyn;
Hiç bir nefs için ölmek yoktur; ancak Bi-iznillah başka. Te’cil edilmiş bir yazıdır . Kim dünya sevabı dilerse ona, ondan veririz. Kim de ahiret sevabını dilerse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri cezalandıracağız
A’raf 34” Ve li külli ümmetin ecel* feiza cae ecelehüm la yeste'hırune saaten ve la yestakdimun;” Her ümmetin bir eceli vardır. Onların eceli geldiğinde, ne bir saat tehir edebilirler, ne de öne alabilirler.
A’raf 135”Felemma keşefna anhümürricze ila ecelin hüm baliğuhu iza hüm yenküsun;” Ona ulaşacakları bir ecel’e kadar onlardan bu azabı keşfettiğimizde, bir de bakarsın ki onlar ahidlerini bozuyorlar.
A’raf 185 “Evelem yenzuru fiy Melekutis Semavati vel Ardı ve ma halekAllahu min şey’in, ve en asa en yeküne kadıkterebe ecelühüm* fe bi eyyi hadiysin ba'dehu yu'minun;” Semavat ve Arz’ın melekutuna, Allah’ın yarattığı herhangi bir şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? Artık bundan sonra hangi söze iman ederler?
Yunus 11” Velev yuaccilullahu lin Nasişşerresti'calehüm bil hayri lekudiye ileyhim ecelühüm* fenezerulleziyne la yercune Lıkaena fiy tuğyanihim ya'mehun; Eğer Allah insanlara, onların hayrı acele istedikleri gibi, şerri de çarçabuk etseydi, onların eceli gerçekleştirilmiş olurdu. Fakat bize kavuşmayı ummayanları kendi tuğyanları içerisinde kör ve şaşkın bocalar halde bırakırız.
Yunus 49” Kul la emlikü linefsiy darren ve la nef'an illâ ma şaAllah* likülli ümmetin ecel* iza cae ecelühüm fela yeste'hırune saaten ve la yestakdimun; De ki: “Nefsim için Allah’ın dilediğinden başka bir zarar ve bir faydaya malik değilim. Her ümmet’in bir eceli vardır. Ecelleri geldiği vakit, artık ne bir saat geri kalırlar ve ne de ileri giderler”.
Hud 104” Ve ma nüehhıruhu illâ liecelin ma'dud;” Biz onu ancak ma’dud /sayılı, sayısı belli bir ecel için te’hir ediyoruz.
Hıcr 5” Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste'hırun;” Hiçbir ümmet ne eceli’nin önüne geçebilir, ne de te’hir edebilir.
İbrahim 10 “Kalet Rusulühüm efillahi şekkün FatırisSemavati vel Ard* yed'uküm li yağfire leküm min zünubiküm ve yuahhıreküm ila ecelin müsemma* kalu in entüm illâ beşerun mislüna* türiydune en tesudduna amma kâne ya'budu abaüna fe'tuna bi sultanin mübiyn;” Rasûlleri demişti ki: “Semavat ve Arz’ın Fatırı Allah hakkında şekk mi?), sizin için zenblerinizi mağfiret etsin ve ecel-i müsemma’ya kadar sizi te’hir etsin diye sizi da’vet ediyor”. Dediler ki: “Siz ancak bizim gibi bir beşersiniz . Babalarımızın kulluk ettiklerinden bizi alakoymak irade ediyorsunuz. Bize apaçık bir sultan/hüccet, kanıt, güç getirin”.
Nahl 61” Ve lev yuahızullahun Nase bi zulmihim ma tereke aleyha min dabbetin ve lâkin yuahhıruhüm ila ecelin müsemma* feiza cae ecelühüm la yeste'hırune saaten ve la yestakdimun; Eğer Allah insanları zulmleri ile muaheze etseydi /cezalandırsaydı, (Arz) üzerinde hiç bir dabbe/ hareket eden canlı terketmezdi. Fakat onları bir ecel-i müsemma’ya te’hir ediyor. Ecelleri geldiği vakit de ne bir saat geri kalırlar, ne de öne geçebilirler.
Mü’minun 43”Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste'hırun;” Hiçbir ümmet ne ecelini sebkedebilir /öne geçebilir) ne de geri kalabilir.
Fâtır 45 “Velev yuahızullahunNase bima kesebu ma tereke alâ zahriha min dabbetin ve lâkin yuahhıruhüm ila ecelin müsemma* feiza cae ecelühüm feinnAllahe kâne bi ıbadihi Basıyra;
Eğer Allah, insanları, kazandıkları ile muaheze etseydi /cezalandırsaydı, onun zahrında/Arz’ın sırtında hiçbir dabbe’yi terketmezdi . Fakat onları bir ecel-i müsemma’ya te’hir ediyor. Onların ecelleri geldiğinde, muhakkak ki Allah kullarını Basıyr’dir.
açıkça bildirdiğine göre
“Her toplumun bir eceli vardır. Ve o ecel kesinlikle değiştirilmez.”
İnsanın eceli ve ölümü:
En’am 60” Ve Huvelleziy yeteveffaküm bil leyli ve ya'lemü ma cerahtüm bin nehari sümme yeb'asüküm fiyhi liyukda ecelün müsemma* sümme ileyhi merciuküm sümme yünebbiüküm bi ma küntüm ta'melun;” O’dur ki, geceleyin sizi vefat ettirir; gündüzün ne işlediğinizi/kazandığınızı bilir. Sonra Ecel-i Müsemma tamamlanıncaya kadar onda sizi ba’seder. Sonra merci’niz /dönüşünüz O’nadır. Sonra neler yaptıklarınızı size haber verir.
En’am 128 “Ve yevme yahşurühüm cemiy’a* ya ma'şeral cinni kadisteksertüm minel ins* ve kale evliyaühüm minel insi Rabbenestemte’a ba'duna bi ba’din ve belağna ecelenelleziy eccelte lena* kalennaru mesvaküm halidiyne fiyha illâ ma şaAllah* inne Rabbeke Hakiymun ‘Aliym; (Allah) onları cemi’an haşrettiği gün: “Ey cinn topluluğu gerçekten ins’in ekseriyyetini hükmünüze alıp kendinize kattınız/ins’den çokluk yaptınız” . İns’den onların dostları olanlar şöyle der: “Bazımız bazımız ile faydalandı. Bizim için belirlediğin ecelimiz bize ulaştı”. Şöyle der: “Nar sizin barınağınızdır; Allah’ın dilemesi hariç onda ebedi kalıcılarsınız”. Muhakkak ki senin Rabbin Hakiym’dir, Aliym’dir.
Zümer 42” Allahu yeteveffel enfüse hıyne mevtiha velletiy lem temüt fiy menamiha* feyümsikülletiy kada aleyhelmevte ve yursilül ‘uhra ila ecelin müsemma* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yetefekkerun; Allah, ölümleri vaktinde nefsleri vefat ettirir ölmemiş olan da uykularında. Hakkında ölüm hükmettiğini imsak eder/ tutar, diğerlerini bir ecel-i müsemma’ya kadar irsal eder/ salar Muhakkak ki bunda tefekkür eden bir kavim için elbette ayetler vardır.
Mü’min 67” Huvelleziy halekaküm min türabin sümme min nutfetin sümme min alekatin sümme yuhricüküm tıflen sümme liteblüğu eşüddeküm sümme litekûnu şüyuha* ve minküm men yüteveffa min kablü ve liteblüğu ecelen müsemmen ve lealleküm ta'kılun;” O, odur ki, sizi bir topraktan, sonra bir nutfeden, sonra bir alaka/ embriyodan yarattı. Sonra sizi bir tıfl /çocuk olarak çıkarır; sonra eşüddenize /bulüğ/kemale erme çağınıza ulaşmanız, sonra şeyhler/ihtiyarlar olmanız için. Sizden kimi de daha önce vefat ettiriliyor. (Bunların oluşu) bir ecel-i müsemma’ya ulaşmanız ve akletmeniz içindir.
Nuh 4 “ Yağfir leküm min zünubiküm ve yuahhırküm ila ecelin musemma* inne ecelellahi iza cae la yuahhar* lev küntüm ta'lemun;” “Ki, günahlarınızdan ba’zını mağfiret etsin ve sizi bir ecel-i müsemma’ya te’hir etsin. Muhakkak ki Allah’ın eceli geldiğinde tehir olunmaz. Eğer bilseydiniz”.
Âl-i Imran 145 “Ve ma kâne li nefsin en temute illâ bi iznillahi Kitaben müeccela* ve men yürid sevabed dünya nü'tihi minha* ve men yürid sevabel ahireti nü'tihi minha* ve senecziş şakiriyn; Hiç bir nefs için ölmek yoktur; ancak Bi-iznillah başka. Te’cil edilmiş bir yazıdır Kim dünya sevabı dilerse ona, ondan veririz. Kim de ahiret sevabını dilerse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri cezalandıracağız/Karşılığını vereceğiz
Münafikun 11” Ve len yuahhırAllahu nefsen iza cae eceluha* vAllahu Habiyrun bima ta'melun; Eceli geldiği vakit, Allah hiçbir nefsi te’hir etmez. Allah yaptıklarınızı Habiyr’dir.
ayetlerinden kesinlikle anlarız ki, her insan kendisi için takdir edilen “ecel”’de ölmektedir.
Ölümün şekli ne olursa olsun, ömrün süresi ne olursa olsun ölen herkes ecelinde ölmektedir.
Toplumda “eceliyle öldü” tabiri kullanılır. Bu yanlış bir ifadedir. “Ecelinde öldü” diye söylenmelidir.
Zira “eceliyle ölüm” ifadesi Mataryalistlerin ecel anlayışının bizlere bulaşmış ifadesidir.
Ki bu yaşlıların yaşlılık nedeniyle yataklarında ölmeleri için kullanılır.
Savaştan, ölümden kaçmak ne kazandırır ? Ecel değişir mi?
Al-i İmran 156: “ Ya eyyühelleziyne amenu la tekûnu kelleziyne keferu ve kalu li ıhvanihim iza darebu fiyl Ardı ev kânu ğuzzen lev kânu ındena ma matu ve ma kutilu* li yec'alellahu zâlike hasreten fiy kulubihim* vAllahu yuhyiy ve yümıt* vAllahu bi ma ta'melune Basıyr;
“Ey iman sahipleri! Yeryüzünde dolaşan yahut gazaya çıkan kardeşleri için “Yanımızda olsaydılar ölmezlerdi, öldürülmezlerdi.” diyen inkarcılar gibi olmayın.........”
Ahzap 16: “ Kul len yenfeakümül firaru in ferartüm minel mevti evil katli ve izen la tümetteune illâ kaliyla; “De ki: “Eğer ölmekten veya ÖLDÜRMEKTEN kaçıyorsanız, kaçmak kesinlikle hiçbir zaman size yarar sağlamaz...”
Nisa 78: “Eyne ma tekûnu yüdrikkümül mevtü velev küntüm fiy burucin müşeyyedetin, ve in tusıbhüm hasenetün yekulu hazihi min ındillahi, ve in tusıbhüm seyyietün yekulu hazihi min ındike, kul küllün min ındillah* femali haülail kavmi la yekâdune yefkahune hadiysa;”
“Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalayacaktır. Titizlikle korunan muhteşem kulelerde olsanız bile. ...”
Tevbe 51: “ Kul len yusıybena illâ ma ketebAllahu lena* HUve mevlana* ve alellahi fel yetevekkelil mu'minun;”
“De ki: “Hakkımızda Allah’ın yazdığından başkası bize asla ulaşmaz O’dur bizim Mevla’mız... Mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler”.
Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
En doğrusunu bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah’a emanet olunuz.
__________________ Halil Ay
|