Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Hadis kelimesinin sözlükte ''söz, haber '' manalarına geldiğini görüyoruz. Sünnet ise '' izlenen yol, alışılmış yol, adet '' manasına geliyor.halk arasında yaygın olarak kullanımına göre Peygamber Efendimizin söylediği iddia edilen sözlere '' HADİS '' , Peygamberin davranış biçimleri , hareket tarzları olduğu iddia edilen davranışlara ise '' SÜNNET '' denir. Kur'an'daki hadis kelimesinin kullanım tarzını da bu bölümde göreceğiz. davranış biçimleri sözlerle açıklandığı aktarıldığı için hadis ve sünnet terimlerinin birbirlerinin yerine kullanıldığını her hadis ve sünneti inceleyen kitapta görebiliriz.örneğin Lübnan Üniversitesinden Dr.Subhi Es Salih kitabının girişinde bunu şöyle açıklamaktadır:
'' hadisçilerce hadis ve sünnetin , biri diğerinin yerinde kullanılan iki kelime olduğu kabul edilmiştir.hadis ve sünnet ifadelerinden , bir sözün, bir hareketin bir takririn veya bir sıfatın Peygamberimize izafesi anlaşılmaktadır. '' bu yüzden hadis veya sünnet dediğimiz zaman bu ikisini birbirinin yerine düşünebilirsiniz.
hadisleri incelemeye Peygamberimizin dönemine giderek ve sonra yavaş yavaş kendi dönemimize gelerek başlayalım. Peygamberimizin hadis yazımına izin vermediğini , kendi sözlerinin yazımını yasakladığını hadisçiler bile kabul etmektedir.
'' benden Kur'an dışında bir şey yazmayın. kim benden Kur'an dışında bir şey yazmışsa imha etsin. '' ( Müslim kitabı Zühd, Hanbel, Müsned 3/12,21,33 ) Darimideki hdis ise şöyledir : '' Sahabe Allah'ın Elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler.ancak onlara izin verilmedi .( Darimi, Es Sünen ) El Hatib' teki hadis söyledir : Biz Hadis yazarken Hz.Peygamber yanımıza geldi ve yazdığınız şey nedir? dedi.Senden işittiğimiz Hadisler ( sözler) dedik. Hz.Peygamber : Allah'ın Kitabından başka Kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah'ın Kitabı yanında başka Kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar. ( El Hatib, Takyid, sayfa 33 ) Tirmizi' deki rivayette ise '' Allah Elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi. '' ( Tirmizi , Es Sünen, K.İlm, sayfa 11 )
Hadisleri inceleyen kitaplarda olsun, hadisin dinin kaynağı olduğunu iddia eden kitaplarda olsun Peygamberin kendi sözlerinin yazımını yasakladığı kabul edilir ve bunun hadislerle Kur'an'ın karışmaması için olduğu söylenir.ve kabullerine göre hadislerden de aynı Kur'an gibi hüküm çıkartılmalıdır.yani hadislerde Kur'an gibi dinin asli değişmez kaynağıdır.peki dinin kaynaklarından biri de hadis ise Peygamber nasıl olurda hadis yazımını onların tabiriyle '' Dinin Kaynağını '' yasaklar, insanların Dini eksik öğrenmelerini, sözlerine yalan katılmasını , sözlerinin bir kısmının unutulmasını göze alır? Kur'an'da kalemle yazı yazmaya dikkat çekilir ; vasiyetin, borcun, yazılması söylenir. ( Kalem1, Alak4, Bakara 282, Maide 106-107 )
eğer hadisler Dinin kaynağı ise vasiyetler ve borç bile yazılırken, Peygamberin Dinin kaynağının yazılmasını engellemesi hiç mümkün müdür? eğer Peygamber Dinin bir kaynağının kayda geçmiş olmasını engellemişse , Dinin tam ve eksiksiz bir şekilde öğrenilmesini engellemiş olmaz mı? eğer ki hadisler Dinin asli kaynağı olsaydı, Peygamber onları yazdıracaktı ve şu anda olduğu gibi Hadislerin içine binlerce yalan karışmamış olacaktı.
DEVAM EDECEK İNŞAALLAH
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Ahmed Emin, hadis uydurmacılığının tablosunu gösteren şu zeki tespiti yapar :
'' ilginçtir ki eğer hadisleri açıklayıcı bir şekilde ele alacak olsak piramit biçiminde olduğunu görürüz. piramidin tepesi Allah'ın Elçisi dönemi olup aşağıya indikçe piramidin eni artmaktadır.piramidin temeline vardığımızda Peygamber döneminden ne kadar daha geniş olduğunu farkederiz. halbuki makul olan tersidir.çünkü Peygamberin yanında olanlar hadisleri ( Peygamberin söylediklerini ) en çok bilenlerdi.sonra onların ölümüyle hadisleri bilenlerin sayısı azalacak ve bu şekilde üstteki piramit ters şekilde gelişecekti.ama bizler Emevi Dönemindeki hadislerin bu dönemdekilerden daha kabarık olduğunu görüyoruz.'' ( Ahmed Emin ,Duhaul İslam ) bazı hadis bilginlerinin iddiasına göre 2 MİLYON HADİS VARDIR. en doğru hadis kitabı olarak gösterilen Buhari ' nin kitabındaki hadisleri 600 bin hadis arasından , Müslim' in ise 300 bin hadis arasından seçtikleri söylenir. Ebu Davud kitabındaki hadisleri 500 bin hadisten , Malik , Muvattasını 100 bin hadisten , İbn-i Hanbel ise Müsned ' ini 750 bin hadisten seçtiği söylenir. Peygamberimizin aşağı yukarı 23 yıl Peygamberlik yaptığını düşünürsek : 23 x 365 = 8395 gün Peygamberlik yapmış olur.toplam 2 Milyon hadis olduğu söylendiğinde Peygamberimizin Peygamberlik yaptığı her gün başına 200 den fazla hadis düşer. tüm bu hadis kitabı yazarlarının tüm bu hadisleri ezbere bildikleri ve kendilerince en doğru gördükleri hadisleri seçtikleri söylenir.
Özür dileyerek araya bir iki şey eklemek istiyorum. Rivayet edenlerin başlıcaları ( MUKSİRUN adı verilen sahabeler ) 1- Ebu Said el Hudri 1170 adet hadis rivayet etmiş 612 yılında doğmuştur yani Peygamberimiz vefat ettiğinde 20 yaşında 2- Ebu Hureyre 5374 adet hadis rivayet etmiş 629 yılında Yemenden gelerek müslüman olmuş 3- Abdullah bin Ömer 2630 adet hadis rivayet etmiş 613 yılında doğmuş 4- Enes bin Malik 2230 adet hadis rivayet etmiş 613 yılında doğmuş 5- Ümmül müminin Aişe toplam kaç adet hadis naklettiğini bulamadım ama doğum yılı 613 6- Abdullah bin Abbas ? 7- Cabir bin Abdullah el Ensari ?
zaten bunun doğru olduğunu düşünürsek durum daha da korkunçtur.Müslim sahih olan, yani kesin doğru olduğu kanaatine vardığı her hadisi kitabına almadığını söyler( Müslim, 1. cilt, sayfa 28 ) Müslim'in mantığına göre hadisler Dinin kaynağıdır, fakat kendisi her doğru bildiği hadisi kitabına almaz.yani bu mantığa göre dinimiz eksik olur. Müslim'in atladığı bir hadisi , başka birinin atlamadığının garantisi olmadığına göre , gelenekçi mantık kendi kendini eksik ilan eden bu izahı kaynaklarında taşımaktadır. hadisler Dinin kaynağıdır diyen Buhari 600 bin hadis bilip 7 bin kadarını (tekrarlarıyla birlikte 9082 hadis) yani % 1' ini kitabında yazmıştır. geriye kalan % 99' u ise bunlara ihtiyacımız olmadığına veya bunların güvenilir olmadıklarına kanaat getirip kitabına almamıştır. eğer hadisler Dinin kaynağı olsalardı biz tamamen Buhari' nin insafına ve seçme yeteneğine kalmış olacaktık.eğer hadisler Dinin gerekli asli kaynağı olsaydı, % 99' luk kesimde , gerekli olan hadisin olmaması imkansız olduğuna göre , hadisleri Dinin asli kaynağı kabul eden zihniyete bakarsak Dinimiz geri dönülemeyecek ve düzeltilemeyecek şekilde eksik olurdu. Buhari öldüğüne ve bize ulaştırmadığı , yazmadığı % 99'luk kesimi bildiği iddiasında bulunan kimse olmadığına göre biz eksik bir Dinin bağlıları olmuş olurduk. Buhari'nin 600 bin hadis bildiği iddiasını ele alalım.Buhari'nin hayatında hiçbir iş yapmadığını , hiç uyumadığını ve her hadisin doğruluğunu, nakil zincirinin sağlamlığını anlamak için her hadise 2 saat ayırdığını düşünelim.sırf bu süre 130 yıldan fazladır.oysa bazen bir hadisin sağlamlığını anlamak için günlerce seyahat edildiği iddiasını düşünürsek, Buhari' nin bildiği tüm hadislerin doğruluğunu test etmesi binlerce yıla bile sığmazdı. kısacası Buhari'nin ve diğer hadisçilerin bildikleri tüm hadislerin sağlamlığını test edip, içinden en sağlamlarını seçtikleri iddiası akıl dışıdır.
Kur'an başı sonu belli bir kaynaktır.oysa hadiste insanlar : '' Bir tane duydum '' , '' bir tane de şu var '' diyerek hadisleri çoğaltmışlardır.hadislerin içine çok uydurma girmesinin en büyük sebeplerinden biri hadislerin başı ve sonu belirsiz bir kaynak oluşudur.farkında olarak veya olmayarak bizi eksik, belirsiz ve çelişkili bir Dine mensubmuşuz gibi gösterenlerin, Peygambere fatura ederek Kur'an'ın önüne koyduğu uydurma hadisleri atalım ki, Kur'an'ın aydınlık mesajı ortaya çıksın ve çelişkisiz, tastamam Dinimizin biricik asli kaynağı olarak bizi aydınlatsın.
Peygamberimizin ( Elçinin ) hadis yazımını yasaklama şeklindeki tavrı , Peygamberimizin vefatından sonra dört halife döneminde de devam etti.yani dört halife , doğruluğunu kendilerinin bildikleri bir çok Peygamber sözünün yazımına vefatından hemen sonra bu sözler henüz zihinlerde tazeyken izin vermediler.izin verildiğini iddia eden olursa '' hani, bu dönemde yazılı olan kitab nerede ?
Herevi şöyle der :
'' ne sahabe ( Peygamberi görenler ) ne de tabiyun ( Peygamberi görmeyen ama sahabe görenler ) hadisleri yazmıyorlardı. basit yazılı birkaç metnin dışında bunun bir istisnası yoktur.ilmin kaybolup, ulemanın kaybolup gitmesinden korkulunca , Ömer Bin Abdulaziz , Ebu Bekr el Hazm'a bir mektupla hadisleri araştırıp, yazmasını emretti.'' yeni halife Yezid Bin Abdülmelik ise Ömer Bin Abdulaziz ölünce Ebu Bekr el Hazm'ı ve onunla çalışanları bu görevden aldı. sonra halife El Hişam , ez Zuhri hadislerini ilk toplayan kişi olarak kabul edilir.Mahmud Ebu Reyye : Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması kitabında tüm bu gelişmeleri ayrıntılarıyla anlatırken baskı ortamına da değinir : '' hadislerin toplanmasıyla emrolunan tabiyun bunu ancak baskı altında kabul etmşlerdir.zira yaşanan tarz ve sahabenin hadisleri toplamaması , onları böyle bir şeye girişme hususunda oldukça sıkıntıya sokuyordu.Ez Zuhri'nin şu sözü nakledilmiştir :'' biz hadisi yazmaktan hoşlanmıyorduk. ne var ki o yöneticiler bizi buna zorladılar. ''
muhaddisler Emevi dönemini bile düzenli bir tasnif dönemi olarak kabul etmezler. varolan yazmalarda hadis, fıkıh, şiir haber gibi farklı farklı konular , doğruluk derecesi irdelenmeden karışık bir şekilde yazılmıştır. hadislerin ayrı ayrı ele alınıp bu müstakil eserlerin verildiği ilk dönem Abbasiler dönemidir.hicri ikinci asrın sonlarında elimize geçen bu tarzdaki tek çalışma Malik'in Muvatta' tasıdır. ( İbn-i Ferhun , Ed Dibae el Muzehheb kitabı sayfa 25'te Malik'in Muvatta'da on bine yakın hadis topladığını , bu hadisleri gözden geçirip her sene içinden ayıkladığını sonunda çok az kaldığını , biraz daha yaşasa hepsini atabileceğini anlatır.) hemen ardından İbni Hanbel' İN Müsned' i gelir.hicri 241 yılında vefat eden Hanbel'in kitabında da sahih, zayıf ayırımları yapılmadan , o günlerde sürüklenen rivayet selinin içindeki her şeyin ciddi bir ayırım gözetilmeden kitaplarına girdiğini görüyoruz.
Buhari'den önce hadisleri doğruluk derecelerine göre ayırma çabası dahi olmamıştır.sahih ve zayıf şeklindeki hadis ayırım çabası Buhari ile başlar. hadislerin incelenmesi sonucu bu çabanın gerekli sonucu vermeye yetmediğini görüyoruz. meşhur hadisçilerden :
Buhari :................hicri 194 - 256
Müslim :...............hicri 204 - 261
Tirmizi :...............hicri 209 - 279
Ebu Davud :.........hicri 212 - 275
Nesei :................hicri 215 - 303
İbni Mace :..........hicri 209 - 273 ' de yaşamış ve vefat etmişlerdir.
Kulayni hicri 329' da , Babeveyh hicri 381'de, Cafer Muhammed Tusi hicri 411'de , El Murtaza hicri 436'da vefat etmişlerdir.birçok sebepten dolayı en meşhur hadisçiler kitaplarını yazdıklarında, onbinlerce hadis uydurulmuş bulunuyordu. daha evvel bahsettiğimiz piramid bu kitaplar yazıya geçtiğinde uydurmalar ile şişmişti.
4- SAHABE HATASIZLIĞINI KABUL ETMENİN HADİS NAKLİNDEKİ ZARARLARI :
Sahabe kelimesi ; Peygamberimizle( Elçiyle ) hiç konuşmasa bile uzaktan dahi olsa Müslüman olarak Peygamberimizi ( Elçiyi ) gören herkes için kullanılır.Buhari'nin yaptığı bu tanım genel kabul görmüştür. meşhur hadis kitaplarında , cerh ve tadil adı altında kendilerinden hadis nakledilen kişilerin doğru sözlülüğü, hafızası, inancı sorgulanır. oysa hicri 3. asra kadar ben şundan, bu ondan duydu diye yapılan nakillerdeki, aradaki tüm bu, şu ve onların binlercesinin dürüstlüğü, hafızası ve diğer tüm özelliklerinin sınanmasına kimsenin ömrü yetmez. Ebu Şame , bu hususta şöyle der : '' hadis nakil edenler hakkındaki görüşler o kadar farklılık kazanmıştır ki, tek bir nakilci bazılarına göre Mü'minlerin Emini , bazılarına göre ise insanların en yalancısı olarak nitelenebilmiştir. '' ÖRNEĞİN : tabiinden İkrime , Buhari ve meşhur birçok hadisçiye göre çok muteber bir nakilci iken, Müslim'e göre yalancıdır. bunun örnekleri çoktur.fakat örnekler içinde kanaatimce en ilginci geleneksel görüşün en meşhur hadis kitabının yazarı Buhari'nin , Ebu Hanife' yi gayrısıka yani güvenilmez ilan edip , ondan tek bir hadis dahi nakletmemesidir.cerh ve tadildeki , yani hadis rivayet edenlerin güvenilirliği hakkındaki tartışmalarda çelişkili izahlar en az hadislerdeki çelişkiler kadar çoktur. bunların çoğunun gereksiz ve sıkıcı olmasından dolayı detaylara fazla girmiyoruz.
yazının başına dönersek, tüm bu hadisler önce nakil zincirlerinin sonunda sahabeye atfedilir, daha sonra Peygamberden duyulduğu söylenir.sahabelerden sonraki kişiler , bir sonuç alınamasa dahi , hiç olmazsa tartışma konusu olmuşlardır.oysa sahabe isimleri geçince sahabeden duyulan söz , sahabe olduğu söylenen kişinin kim olduğuna bakılmadan doğru kabul edilir. Kur'an'ın hiçbir yerinde Peygamberi( Elçiyi) her görene güvenileceğine dair bir izah yoktur.
bilakis Peygamberin etrafındaki '' Müslümanım '' diyenlerin bir çoğu Kur'an'da eleştirilir. Münafıkların , Müslümanların arasına girdiği de Kur'an'da belirtilir. 9 / Tövbe Suresi 101.Ayette Peygamberin dönemindeki ikiyüzlülerin hepsini Peygamberin bile bilmediği söylenir. Peki Peygamberin bile bilmediği ikiyüzlüleri ( Münafıkları) Muhaddisler nasıl bilmişlerdir? hadis nakil ettikleri kişilerin bu bahsedilen Münafıklardan biri olmadığını nasıl iddia edeceklerdir ? Yoksa Kur'an'da , Peygamberin hayattayken bilemediği söylenilen kişileri , bu kişiler öldükten 100 - 200 yıl sonra mı bilebiliyorlar ? Peygamberin vefatından sonra sahabenin bir kısmının diğerleriyle savaşı, birbirlerini kafirlikle ithamları da her sahabe olduğunu söyleyene güvenilemeyeceğini gösterir. oysa sahabeyi tartışmasız doğru kabul eden zihniyet, sahabeyle aralarındaki zincirlerde bir çok yanlış değerlendirme yaptıkları gibi , sahabeyi toptan doğru kabul etmekle yine hata yapmışlardır.
hadislerin ne kadar güvenilir güvenilir olduğunu anlamak için on, yirmi, kelimelik bir hadisi alalım ve yedi, sekiz kişinin bu hadisi kulaktan kulağa söylemesini sağlayalım.acaba bu hadisler ne kadar doğru olarak iletilecektir? hadis naklinde ise bu hadislerin hem metin, hem nakil zincirleriyle ezberlenip, yüzlerce yıllık süreçte dağ, tepe, çöller arasında ,kulaktan kulağa yürüyerek veya hayvanlar üzerinde seyahat ettiğini unutmayalım.daha evvel saydığımız hadislerin kasıtlı uydurulma sebeplerini, hadis nakil zinciri olmayan hadislere nakil zincirlerinin uydurulduğunu da hatırlayalım.
hadisler konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan halktan büyük bir kesim, HADİSLERİN PEYGAMBERİN AĞZINDAN ÇIKTIĞI şekilde kelimesi kelimesine bize ulaştırıldığını zannederler. hadislerin içinde doğru ile yalanın karışmış ılması bir yana, hadislerin Peygamberin ağzından çıktığı şekliyle bize ulaştırıldığını hadisçiler bile iddia etmez.Buhari başta olmak üzere birçok hadisçi, hadisin manasınınmuhafaza edilmesinin yeterli olduğunu,asıl metinin ezberlenmesinin şart olmadığını kabul etmişlerdir. bu ise hadisleriniçine birçok kimsenin kendi görüşünü sokması, tam anlayamadığı halde anlayamadığını anlamayanların, hadis metnini bozup MANAYI DA BOZMALARI gibi sonuçlar doğurmuştur. her nakilci, hadisin metnini akılda tutabilecek güçte bir hafızaya sahip olmadığından da aklında kalanı nakletmiş , bu da dilden dile anlam kaymalarına sebebiyet vermiştir. tüm bu sakıncalara rağmen Buhari, Ebu Hanife ve Şafii de mana ile rivayeti yeterli görmüşlerdir.
Peygamberimizin en geniş topluluğa konuştuğu anın VEDA HUTBESİ olduğunu ve burada yüz binden fazla kişi olduğunu tüm hadisçiler kabul eder. yüz binden fazla kişinin şahit olduğu bu hutbenin ayrı ayrı metinlerde , nasıl farklı farklı olduğunu görmemiz, mana ile hadis naklinin ; hadis uydurmacılığının , en sağlam hadis olması beklenen Veda Hutbesinde bile nasıl tahrifat yaptığını gösterir.
mana ile hadis nakli olabilir denilince, hadisin başını sonunu duymamak da önemli mana kaymaları yapmıştır. Ebu Hureyre ' den '' uğursuzluk üç şeyde olur ; ev , kadın ve at '' diye Peygambere hadis nispet ettiğini duyan Aişe : '' Allah'a yemin ederim ki Allah'ın Elçisi bunu asla söylememiştir. O ancak şunu söylemiştir : cahiliye ehli şöyle derlerdi : '' uğursuzluk şu üç şeyde olur ; ev, kadın ve at '' görüldüğü gibi Aişe ' ye nispet edilen ve Ebu Hureyre'ye yapılan bu itiraz ; mana ile hadis rivayeti mümkündür deyip başını , sonunu , durum ve şartları nakletmeden yapılan hadislerin yol açtığı felaketlere bir örnektir.
saydığımız tüm bu koşullardan dolayı hadisçilerin benzer ölçülerle hadis toplayanları bile bir çok hadiste İHTİLAF ETMİŞLERDİR. Buhari 'nin birçok hadisi Müslim'in şartlarına göre yanlış, Müslim'in birçok hadisi de Buhari'ya göre yanlıştır.
Sahabenin hatasız kabul edilerek, sahabelerin hepsinin doğru sözlü olduklarının peşinen kabul edildiğini gördük. hadis kitaplarının yazımına kadar olan süreçte ne bir sahabe, ne de sahabeyi gören ( tabiin ) bir kimse yaşıyordu. Peygamber ( Elçi ) ' den bu kitapların yazımına kadar olan süreçte ne bir sahabe , ne de sahabeyi gören (tabiin ) bir kimse yaşıyordu. Peygamberden bu kitapların yazımına kadar 5- 6 nesil geçmişti ve bir hadis nakledilirken , bu hadisi nakleden bu 5-6 kişiyle naklederdi. ( bu yöntem Buhari ile sistemli bir şekilde başladı ve hadisler, hadislerin kimden geldiği hiç bilinmeden nakledildi. Buhari 'nin hicri 200'lü yıllarda yaşadığı düşünülürse Buhari'den önce olmayan bir metoda göre hadislerin nakil zincirlerinin akılda tutulması da hiç mantıklı değildir. ) hadis rivayetini aynı şekilde eleştiren Kasım Ahmed '' Hadis ve İslam '' kitabındaşu zinciri örnek gösterir :
1- Peygamber
2- Aişe
3- Urva İbn-i Zübeyr
4- İbn-i Şihab
5- Ukail
6- El Baith
7- Yahya İbn-i Bukheir
8- Buhari
bu hadisler nakil edildiğinde Peygamberden sonraki halkadan , SONRAKİNDEN SONRAKİ BİLE VEFAT ETMİŞTİ. yani hadisçilerin hadis nakil eden şahısların doğru sözlü olup olmadıklarını tetkik edecekleri şahıslar ölüydü. bu yüzden mantıksız bir şekilde , tüm sahabeyi doğru sözlü bile kabul etseniz, sahabeden sonraki nesillerden de bayağı bir kısmı, hadis kitapları yazıldığında vefat ettiği için , doğru sözlü olup olmadıklarının kontrolü imkansızdır. bu yüzden hadis yazarlarının cerh ve tadil ilmi dedikleri uğraş , mezardakilere uygulanamayacağına göre , neticesiz bir uğraştır. yaşayan kimselerin doğru sözlü olup olmadıklarını anlamak da imkansızdır. çünkü hadis kitaplarının yazıldığı yıllarda Müslümanlar çok geniş bir coğrafyaya dağılmış bulunuyorlardı. hadis nakil zincirlerinin yaşayan son halkalarının hepsine de deve üstünde ulaşmak mümkün değildir. ulaşılanların doğru sözlü olduğunun anlaşılması da mümkün değildir. kısa bir ziyaretle bir insanın doğru sözlü olup olmadığı nasıl anlaşılacaktır ? DİN GİBİ KESİNLİK GEREKTİREN BİR OLGU NASIL BÖYLE SUBJEKTİF KRİTERLERE DAYANDIRILABİLİR ?
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma