Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Satırbaşı sitesi gerçekten ilginç bir site.orada Uğur Erzincan 'ın şu yazısını tartışılması için alıntılıyorum.
BİREYSEL KİTAPLANMAYA HAYIR! İnsan denen memeli canlı türü toplumsal bir yaratıktır. Zaten kelime anlamı bile çoğuldur. Arapçada "ins" olan kelimeyi dile getirirken bile "insan" diyerek çoğullaştırmış oluyoruz. Birey
olarak bir ins’i meydana getirirken bile en az iki tane metobolizmaya
(dişil, erkil) ihtiyaç vardır. İnsan özü itibariyle tek başına doğmaya,
yaşamaya ve ölmeye müsait olmayan bir canlıdır. Yaratıcının
huzurundan, işlediği kabahatler yüzünden apar topar kapı dışarı edilen
insan, kovulmaya bile toplu halde maruz kalmıştır. Madem kabahat toplu işlendi, o zaman bu kabahat yine toplu halde düzeltilmeliydi. Onun için İlk toplu hayat
belirtisi olan toplumdan günümüz toplumuna kadar gelen bütün kutsal
öğretiler, toplum yaşamını düzenleyen bilgiler barındırıyordu. Misal: - Zekat, infak, sadaka üçlüsü sosyal dayanışm - Hak, hukuk ve adalet üçlüsü eşitlik ilkesi - Ahlakilik, mütevazilik ve anti egoizm üçlüsü zararsızlık/faydalılık ilkesi - Ana-baba, evlat-uşak ve kendisi, aile düzeni gibi burcu burcu toplumsal düzenlemeler kokan öğeler olarak örneklendirilebilir. Bu bağlamda ins’in ahad olarak yaşamak söz konusu değildir. Ahad olan yaratıcıdır. Dünyaya gelene kadar ins’tir fakat doğtuktan sonra kaba etine tokatı yeyip zırladığı andan itibaren ins değil insandır. Hal
böyle iken toplu kabahatler işlenmesin diye herhangi bir kutsal kitaba
tabiyeti söz konusu olduğu vakit, insan gibi anlamak, algılamak ve
yaşamak zorundadır. Kendisine edindiği şifa ve besin kaynağını
etrafındaki insanlarla paylaşmak zorundadır. Kendisinin hizmetine sunulan deve kuşu hayvanı (yumurtasından, kılından tüyünden istifade edilen hayvan cinsi) gibi kafasını kuma saplayıp yaşamaya çalışmamalıdır. Kaba eti her zaman açıkta ve diğer insanların gözü önünde kalacaktır. Bu gerçekten asla kaçamaz. “Yalnız doğdum yalnız yaşarım ve yalnız ölürüm” felsefesi doğan hiçbir ins için geçerli değildir. Absürt bir sözdür bu zaten. Doğum işi dişil canlıyla birlikte gerçekleştirilmek zorundadır. Yaşamın
belli aralarında aktarmalı da olsa hayatına devam eder. Belli bir
süreye kadar annesiz, sonra eşsiz, sonra da gassalsız (gassal nedir
sorusu için Alo 188 arynz.) yapması mümkün değildir. Madem
öyle ne kutsal kitabı kum yerine koymak, ne de kendisini ins olarak
yaratıldığı halde deve kuşu hayvanı yerine koymak doğru bir davranış
değildir. Bir kere kafasını soktuğu kumun
ce-re-yistalleri (lafzen kristal) buna müsaade etmemektedir (bkz:
1-114. sureler arasının çoğa yakın bölümü) Kutsal kitap ütopik öğretiler barındırmaz. Zahire bakar ve baktırır. Bakalım nasıl oluyor bu: • Adem-eşi ve iblis, • Musa-Harun-Samiri-Firavn ve Ahmak kavim, • İmran-Karısı, doğurduğu kızı (Meryem), torunu (İsa) ve ahmak kavim (Zekeriyya’yı nasıl unuturuz), •
İbrahim - inat babası – İbrahim’in oğulları – iyi huylu karısı –
dindaşı Lut ve ailesi (karısı hariç) – ahmak toplumu ve toplumunun
tanrıları, • Nuh – gemisi – kötü huylu karısı – şımarık oğlu – hayvanlar – ahmak toplumu, • Hud – toplumu, • Salih – toplumu, • Muhammed – toplumu v.s. Yukarıdaki örnekleri çoğaltmak mümkündür. Okuduğunuz gibi hiçbir ins, ins olarak kalmıyor. İnsanlaşıyor. İyi ya da kötü. Kutsal kitaptan doğru beslenen insanlaşıyor.. İnsana karışıyor. Yalnız doğan, yalnız yaşayan ve yalnız ölen bir ins prototipi kutsal kitapta yok. Sanki
kutsal-kitap kendisine inmiş gibi, (kendisine inseydi bile paylaşmak
zorundaydı) azim olan kitapta anlatılan her şey sadece ve sadece kendisini bağlarmış gibi bireysel hareketlenmeler gözlemlenmektedir. Gerçi bu hal bir mutasyon halidir. Evresini tamamlayınca düzelir emme, önlemini almak, ins’in kendi hayrına olur. Yoksa insan olamadan toprak olur. Bu
dünyada sadece kendisi yaşasaydı, ne kutsal kitaba ne de herhangi bir
kutsala ihtiyacı olmayacaktı. Kendisi gibi başkaları da yaşadığı için
toplu kabahatler işlenmesin diye bunca çaba. Yoksa tek başına fotosentez yapan bir bitki kadar kıymeti yoktur. Öteki var diye kıymeti vardır. Suyun başını tutan zalimler nasıl helak oldularsa, kutsal kitaptan bireysel beslenmek insanı helaka götürür. Çünkü kutsalın amacı bu değildir. Yoksa kutsal bilgi kaynağı, kutsal ego kaynağı haline dönüverir. Egosuna yenik düşenin de dostu ve yardımcısı olmaz. Sonuç itibariyle, en değerli eylem olan “paylaşım”, insanlar arası aletirik (bkz. Elektrik) alıp verme sanatıdır. Bunun ihlali söz konusu olduğunda karanlık başlar. Karanlıklardan
aydınlığa çıkan, arkasındaki karanlıkta kalan insana el uzatmak
zorundadır. Aydınlığa çıktım diye sevinip, arkayı unuttuğu vakit
farkında olmadan kendisi de tekrar karanlığa bürünmüştür. Kutsalı
duvardan indirelim.. İndirelim indirmesine de cimrilik edip başkasına
vermemezlik etmeyelim. İnsan için indirelim, ins için değil. Sözün Özü:
Aynı kutsal kaynaktan beslenenlerin, saf saf duvar gibi kenetlenmesi
yaratıcının taktirini toplamak için güzel bir adımdır.
Hiziplenmeler/gruplaşmalar, puzzle gibi dağılmalar taktir toplayan
adımlar değildir. Bölünüp parçalanmak gücü kaybettirir ve insanı kolay
yutulur lokma haline getirir. Biraz kahır çekmek, biraz da kahır
çektirmek icab eder. "Dertsiz başım ağulu aşım" sofistike bir
yaklaşımdır. Herkesin layık olduğu bir insan toplumu vardır. Doğru
toplumu bulana dek hayatın frekanslarıyla oynamak lazım gelir. Zaten
kutsal bilgi kaynağı aynı olanın toplumu da aynılaşır. Gün gelir
voltrana dönüşür. İnsana karışmak ümidiyle...
__________________ ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
|