Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Tarikatlerdeki çarpıklıklara devam edecek olursak ; uydurma birçok maneviyat makamıyla memleket karış karış parsellenmiş, gavs her dönem bir tanedir dünyayı korur, kutup yedi tanedir belli bölgelerden sorumludur, biri öldüğündede yerine yenisi gelir, daha bir sürü kırkı , yedisi, üçüyle şu güzelim din perişan edilmiştir . İslam dininde bu tür şeylerin kesinlikle yeri yoktur, bu meselelerle uğraşan kişiler manevi hastalığa yakalanmışlardır . Veya doğruyu yanlış yerde aramaya çalışmaktadırlar.
Yusuf suresinin 40. ayetinde konu ile ilgili bir ayet bulunmaktadır. “ Sizin O nu bırakıp taptığınız şeyler bir takım kuru isimlerden ibarettir ki , onları siz ve atalarınız takmışsınızdır. Yoksa Allah onlara hiçbir bürhan (delil) indirmemiştir, hüküm ancak Allah ındır. O yalnız kendisine ibadet etmenizi emir buyurmuştur. İşte doğru ve sabit din budur velakin insanların çoğu bilmezler”.
Bu tür maneviyat makamları sizin uydurduğunuz anlamsız şeylerdir. Allah ın kitabında , Resulullah ın sünnetinde bununla ilgili veya uzaktanda olsa imalı hangi ayet varki , siz bu tür yollarla dini yaşamaya kalkıyorsunuz ?
Bunlar tamamen uydurma , boş ve insanı rahatsız eden luzumsuz işlerdendir. Bu tür işler doğru ve sabit dinin dışına çıkmaktır. Makamlarla mevkilerle ilgilenmeyi bırakıp , Allah ın rızası kazanılmaya çalışılmalı . Bu gibi konular şeytanların ve cinlerin dinimizi karmakarışık etmek için , sizin peşinden gittiğiniz bir kısım insanlara öğretilmiş şeylerdir. Bu konu ile alakalı olaraktan
Cin suresi 6. ayette “ Doğrusu insanlardan bazı adamlar , cinlerden bazı adamlara sığınıyordu da cinlerin azgınlıklarını artırıyorlardı” .
En am suresi 128. ayette “ O gün , onların hepsini bir araya toplayacak ve “Ey cinler cemaatı insanlara hakikaten çok ettiniz ” ! diye seslenecek . Cinlerin insanlardan olan dostlarıda , “ Ey Rabbimiz biz birbirimizden faydalandık ve bizim için taktir buyurduğun ecele erdik ” diyecekler . Buyuracak ki “Allah ın diledikleri hariç olmak üzere içinde ebedi kalıcı olduğunuz yeriniz ateştir ” . Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir , her şeyi bilendir ”
129 ve 130. ayettede “ İşte biz zalimlerin bazısını , kazandıkları sebebiyle bazısına böyle dost ederiz. Ey ins ve cin toplulukları ! içinizden , size benim ayetlerimi anlatan ve bu gününüzün gelip çatacağını haber veren peygamberler gelmedi mi ? “Biz kendi alleyhimizde şahitlik ediyoruz” diye cevap verecekler . Dünya hayatı onları aldattıda , kafir olduklarına dair kendi aleyhlerine kendileri şahit oldular.
Ayetler ne kadar açık değilmi ? yoruma dahi gerek bırakmıyor.
Bu gibi işlerle uğraşan insanların ne kendilerine nede başkalarına asla faydası olamaz , ama uğrattığı zarar o kadar büyük olur ki kimsede sizi kurtaramaz.
Hazır manevi hastalıktan bahsetmişken, gördüğü rüyalarla yaşantısına yön veren , onunla amel eden , bir rüyanın peşinden yıllarca boş bir hevesle koşan , her rüyayı tabir ettirip onunla sevinen , onunla üzülen zihiyetler tasavvufla uğraşanlarda bolca mevcuttur . İnsanlar işlerini rüyalarla halledecek olsaydı , Allah u teala akıl denen nimeti neden vermiş biraz düşünürmüsünüz ? Zaten bu makamlar mevkiler hep rüyalarla halloluyor, birisi bir makama getiriliyor , birisi görevden alınıyor, anlayacağınız teşkilat sağlam , şeytan tezgahını güzel yere açmış , deymeyin keyfine.
Şeytan , peygamberlerde dahil olmak üzere , herkesin kılığında rüyaya girebilir, buna peygamber efendimiz de dahildir. Hemen hararetlenmeyin biraz dinleyin , eğer rüyada görülen kişi kur’an la çelişkili sözler sarfediyorsa, buna itibar etmemek gerekir. Bu gibi durumlara karşı en uygun savunma , kur’an la yaşamasını öğrenmektir. Değerli bildiğimiz kimselerin rüyamızda bize vermiş olduğu nasihatlara , kur’an a uygunluğuna göre itibar etmeliyiz. Meşhur bir hadis i şerifte “ Rüya ile amel etmeyiniz” buyuruluyor, rüyalara bu şekilde bir itibar ederek , rüya ile amel edilmiş olunmuyormu ?
Kişinin, gerçek iman değerlerine ulaşmadan yaptığı istihare yanlıştır. Üç akıllı kişinin yapacağı istişare , bin gece yapılan istihareden kıymetlidir. Çünkü istihare yaparak Allah ın kendini yönlendireceğini zanneden kimsenin , iman ve doğru inanç potansiyelinin belli seviyelerde olması gerekmektedir. İstişareyi herkes yapabilir , ancak istihare ( Allahın rüya esnasında , kişinin yapacağı iş konusunda kendine yardımcı olması ) yapmak için , öncelikle kuran ın , sünnetin , aklın ve istişarenin uygulanıp , yinede işin içinden çıkılamıyor olunması gerekmektedir. Her işini istihareyle halleden kimseler , şeytanın ve cinlerin oyuncağı olmuşlardır.
İslam dininin belli bir döneminden sonra ortaya atılmış olan tasavvuf konusu , hırıstiyanlıktaki ruhbanlığa benzetilmeye çelışılmıştır .. Ruhbanlık dünyadan el ayak çekip , kendini Allah a adamadır. Tasavvuf ta aynı maksadın değişik bir versiyonu haline getirilmeden uygulanıp , inancından lezzet alma ile sınırlı tutulmalıdır.
Dünya ile ahiret arasındaki dengeyi sağlamadan uygulanan tasavvuf , sorunların artmasına sebep olmuştur.
Bu konuda Hadid suresinin 27. ayetinde “ Sonra onların izlerinden peygamberlerimizi ard arda gönderdik . Birde arkalarından Meryem oğlu İsa yı gönderdik ve ona incili verdik . Kendisine tabi olanların kalplerine bir şevkat ve bir merhamet ihsan ettik birde Rahbaniyyet ki , bunu onlar icat ettiler. Biz onu üzerlerine farz kılmamıştık , ancak Allah ın rızasını aramak için yaptılar. , sonrada gereği gibi riayet etmediler . Bizde iman etmiş olanlara mükafatlarını verdik , çokları ise yoldan çıkmış fasıklardır”.
Buyrularak , yapılan bir işin gerektiği gibi yapılmasının önemi vurgulanmıştır. Günümüzde tasavvufun getirildiği nokta kur’an a şiddetle muhalefet etmektedir.
Keramet ve keşif ehli diye bilinen bu insanlar aslında çok büyük yanılgı içersindedirler . Peygamberler dahi kendi arzularıyla mucize gösteremezken , birileri nasıl bu işin ehli oluyor anlamıyorum.
R’ad suresinin 38. ayetinde bu konudan bahsedilmektedir “ And olsun ki biz senden öncede peygamberler gönderdik . Onlarada zevceler ve evlat verdik , Allah ın izni olmadıkça hiçbir peygamberin bir mucize getirmeye kudreti yoktur . Her ecel için bir yazı vardır.”
Keramet ehli demek, keremet gösterme yeteneği bulunan demektir . Kimsenin böyle bir yeteneğinin bulunması mümkün değildir . Allah dilediğine dilediği vakit, kendi kudretinin idrak edilmesi maksatıyla böyle haller verir , bu kişiden değil Allah tandır. Tarikatlarda görülen bu tür olaylar imtihan sırrına binaen şeytanın oyunuda olabilir , olaya bu boyutundanda bakıp , kur’an ın özüne uygunluğuna göre tavır sergilemeliyiz. Bizler dikkatlerimizi kişilere değil , bizleri yoktan var edip , he rihtiyacımızı karşılayan rabbimize yöneltmeliyiz.
Mürşid, müridinin geceda kaç kez sağa ve sola döndüğünü dahi bilir zihniyeti , ne manaya geliyor acaba ? Allah ın sıfatlarından bir kısmını üzerinde bulundurduğunumu ifade ediyor ? ne kadar acı.
Kalp gözü açılsın diye ibadet etmek olurmu ? kalp gözü dediği doğru ile yanlışın ayırt edilmesidir, gerçekleri algılama yeteneğidir.
Kaaf suresi 7-8. ayetlerde “ Yeri döşemişiz ve oraya sabit dağlar yerleştirmişiz. Orada manzarası güzel herçeşit nebattan çiftler bitirmişiz , bütün bunları hakikaten Hakka dönen her kulun kalp gözünü açmak ve bir ibret dersi vermek için yaptık.”
Casiye suresinin 20. ayetinde “Bu ( kur’an ) insanların kalp gözleri için ve kesinlikle inanacak bir kavim için , bir hidayet ve rahmettir.”
Kalp gözü açık bir insan , baktığı heryerde Allah ın varlığını hisseder. Doğada gördüğü her mükemmellik ve Rabbinden gelen her lutuf , onun Allah a olan imanını artırır. Bazı kişilerin anladığı gibi kalp gözünün açılması , insanların kalbini okumak , ne düşündüklerini bilmek ve herkesin göremediğini görmek değildir. Allah u tealanın Rahmeti herşeyi kuşatmıştır ve bağışlayıcı olduğunu sürekli ortaya koymaktadır. Bunun için yapılacak olan günahlardan sakınmaya özen göstermektir.
Kişi herhangi bir günahı işlemeye devam ettikçe , şeytan o günahı bir şekilde kişiye doğru olarak kabul ettirmeye çalışır . Bunda başarılı olursa Allah tarafından haram edilen , kul tarafından kendine helal edilmek suretiyle , itikat zedelenmiş olur. İtikati günahlarda tövbe etme ihtimali çok düşüktür , ancak haram olan bir konu haram kabul edilir vazgeçilmeye çalışılırsa , Allah mutlaka kişiye o konuda yardım eder.
Diğer taraftan haram , helal edilmekle , Allah a iftira atılmış ve emrinin beğenilmediği iddia edilmiş olur ve itikatını düzeltinceye kadar asla yardım olunmaz. Tövbe etme ihtimalide , zihniyetini değiştirinceye kadar ortadan kalkmış olur.
Tasavvuf kur’an ın ince çizgilerinden biridir , adımlar çok dikkatli atılmalıdır. Zaten kendine kitap ve peygamber gönderilmiş ümmetler, bunlara layıkıyla ve dosdoğru uymadığı taktirde o dinin mensubu sayılmıyorlar, delil olarakta ,
Maide suresinin 68. ayetinde mealen “ Deki: Ey ehli kitap siz Tevrat ı , İncil i ve Rabbinizden size indirileni tutup icra etmedikçe ,hiçbir şey üzerinde değilsiniz . Yemin olsun Sana Rabbinden indirilen ( kur’an ı kerim) onlardan birçoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. O halde kafirlere acıma”.
Kitaplar ümmetlere , içindekilere uyulması için gönderilir. En büyük kayıplardan biride , bizim kur’an la yaşıyor olmayışımızdır. Kur’an dan önce kendine kitap gönderilmiş ümmetler de kitaplarına uymuyorlardı , sadece ihlaslı belli gruplar dinlerini yaşıyorlardı . Yoksa Allah u teala kitap gönderdiği toplumlara , kendi gönderdiği hükümlerle yaşamayanları dinsiz olarak kabul etmezdi. O günde tıpkı bu gün gibi , dini tekelinde bulunduran kişilerin görüşlerine itibar ediliyordu. Zaten kitaplarını bile değiştirip kendilerine uyacak şekilde tekrardan düzenlemişlerdir , islam dininin içinde yer alan kimselerin bu şekilde bariz olarak kitaptaki hükümleri değiştirme imkânları asla olmamıştır. Bunun sebebi Allah u tealanın
“ Kur’an ı biz indirdik koruyucularıda ancak bizleriz” buyurmasındandır.
Ancak anlatılmak istenen konular nefsin arzularına uydurulduğundan , daha vahim bir durum ortaya çıkmıştır. Rabbimizin korumasına rağmen , insanların gerçekten uzak yorumları ile diğer kitaplardan daha kötü hale getirilmiştir.
Kendilerine daha önceden kitap verilmiş olanlar , onunla yaşamayı terk ettiklerinde başlarına neler gelmiş neler.
Araf suresinin 171. ayetinde ders almamız gereken bir ayet yer almaktadır. “ Bir vakitler biz , Tur dağını tepelerine gölgelikmiş gibi kaldırmıştık da , üzerlerine düşüyor sanmışlardı . Demiştik ki: Size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın, olur ki korunursunuz.”
Yüce Allah bizleri , kur’an ı gerçek mânada anlayan ve yaşayan mü’minlerden eyler ise , bizlerde amacımıza ulaşabiliriz. Rabbimizden gelmesini beklediğimiz hidayete ulaşmak için , hep beraber çaba göstermeliyiz.
|