Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Malatya'da yaşanan vahşetin hemen ardından, son senelerde moda olan hoşgörü,mozaik ve diyalog gibisinden kavramlar yeniden dillere düştü. Şimdi bilen bilmeyen herkes geçmişten örnekler veriyor, daha doğrusu verdiğini zannediyor, "Bizbirzamanlarhoşgörülübirtoplumduk,diğerdinlerinmensuplarınahiçbirşekildemüdahaleetmezdik,herkesinancındahürdü" diyor ve feryâd ediyor: "Bizeneoldudabuhâlegeldik?" Bütün
bu yakınmaların ve soruların, konuya pek vâkıf olmayanları şaşırtacak
mahiyette tek bir cevabı var: Hoşgörü, bizde hiçbir zaman vârolmadı! Unutmayalım:
Tarihi olaylar, meydana geldikleri zamanın şartlarına göre
değerlendirilirler. Bundan asırlarca önce yaşanmış bir hadiseyi bugünün
kavramlarıyla yorumlamaya kalktığınız takdirde yanlış neticelere
varırsınız. Eski ile yeniyi aynı potaya koyan bir örnek vereyim: "FatihSultanMehmedbüyükbirdevletadamıolsaidi,Türkiye'yedemokrasiyigetirirdi" gibisinden bir düşünce baştan aşağı saçmadır. Zira, Fatih, bu iddia ile döneminde varolmayan demokrasi kavramını uygulamamakla suçlanmaktadır.
ALÂKASIZKAVRAMLAR Benzer hataları, son senelerde çok fazla yapar olduk. "Osmanlı'nınhoşgörülüolduğu,gayrımüslimlerindevletinenyüksekmevkilerinekadargetirildiği" şeklinde sık sık ortaya atılan iddia da, işte bu hataların başında geliyor. Osmanlı Devleti bir imparatorluk idi, Türkiye Cumhuriyeti ise milli
bir devlettir. İmparatorluklar ile milli devletler birbirlerinden
tamamen farklı sistemlerdir ve imparatorlukların milli devlet
kavramlarıyla değerlendirilip yorumlanması büyük hatalara yolaçar. Şimdi, günümüzdeki hoşgörü,mozaik ve diyalog sözlerini bu kural çerçevesinde değerlendirelim: * Bir imparatorluğun temelinde, çokuluslu olması yatar ve bugün dinhürriyeti
zannedilen serbestlik, imparatorluklarda olağan bir durumdur. Osmanlı
İmparatorluğu'nda gayrımüslimlerin devletin yüksek makamlarında görev
almaları millidevlet olmamanın ve çokulusluluk kuralının neticesidir, dolayısı ile de hoşgörü
ile hiçbir alâkası yoktur. İmparatorluklarda hâkim bir millet hep
mevcuttur, Osmanlı Devleti'nde hâkimiyet Türkler'e aittir ama, diğer
dinlere ve milletlere mensup olanların yüksek görevlerde bulunmaları da
imparatorluğun tabiatı gereğidir. * Dolayısıyla, Osmanlı döneminde
gayrımüslimler yahut Araplar gibi Türk olmayan kişilerin yüksek
görevlere getirilmeleri normal uygulamalardır. Bu uygulamaların hoşgörü yahut mozaik gibisinden alâkasız kavramlarla değerlendirilmesi, yanlıştır.
DİNDEĞİL,PARA! *
Osmanlı'da Hristiyanlar'ın ibadetlerinde serbest bırakılıp İslamiyet'e
geçmeye zorlanmamalarının sebebi hoşgörü falan değil, sadece paradır! Gayrımüslimlerin ödediği haraç ve cizye
adındaki yüksek vergiler hazine için asırlar boyunca önemli bir gelir
kaynağı olmuştur, bu vergiler bütün İslam devletlerinde vardır ve
hiçbir devlet böylesine büyük bir geliri kaybetmek istememiştir. *
Uydurmamıza, kıvırmamıza ve eğip bükmemize gerek yok: Osmanlı döneminde
Hristiyanlar için konmuş birçok yasaklar vardır. Meselâ şehirlerde atla
gezememiş, yüksek bina yapamamış ve çanlarını kilise duvarının dışından
işitilecek şekilde çalamamışlardır. Hattâ, bazı devirlerde sokağa
ayaklarına çıngırak takarak çıkmak zorunda bile bırakılmış, belli
renklerde elbise giymeleri bile yasaklanmıştır. * Eski asırlarda bu topraklara şimdi PaxOttomana yani OsmanlıBarışı
denen bir sükûn hakimdir ama barışın kaynağı karşılıklı anlayış yahut
hoşgörü değil, devletin gücüdür. Devletin kuvvetli olduğu devirlerde
ister Müslüman, ister Hristiyan olsun, teb'adan hiç kimsenin din
bahanesiyle bile tek söz etmesine izin verilmemiştir. Sözün
kısası: Hoşgörü, bu topraklarda hiçbir zaman vârolmamıştır, dolayısıyla
şimdi söylediklerimiz sadece kendimizi kandırmaktan ibarettir
__________________ ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
Evet Osmanlı devleti üst mevkilere yabancı kişileri getirmiştir. Bunu da "hoşgörü" olsun diye yapmamıştır. İmparatorluk olduğu için mi yapmıştır ? Buna da hayır.
Türk'ten korktuğu için böyle yapmıştır. Ya bir avşar çıkar, devletin en üst mevkilerine gelir de bunlar bir boy olarak başkaldırırsa ?
Ya bir Padişah bir boydan kız alır da o boy ileride saltanatta hakimiyet iddia ederse ?
Osmanlı devletinin bu yaklaşımı da çok bayağı ve basit görülmemeli. Zor günlerden geçildi. Beylikler savaşı yaşandı. Anadoluda birlik sağlamak için çok kan döküldü.
Türk Milleti Osmanlı egemenliği altında çok ezilmiştir. Savaşlarda en çok harap olanlar hep anadolu halkı olmuştur.
Celali isyanlarının arka planı incelendiğinde, işin özünün Türk Ordusunu Türk olmayan birinin yönetmesi, Türk Ordusunu bilerek ve isteyerek, kasten bozguna yönlendirmesi, sonra bunun vebalini Türk askerlerine yüklemesidir.
Buna direnen savaşçılar idam edilmek için aranmaya başladıklarında onlar çoktan dağa çıkmıştı.
Celali isyanları Türk isyanıdır. Osmanlı'ya değil, Osmanlı devletinin içerisinde çöreklenen ve saltanat koruması altına giren iki yüzlü / münafık devşirme paşalara karşı bir ayaklanmadır.
Tarih kitaplarında Kuyucu Murat paşa bir kahramanmış gibi anılır. Neymiş efendim bu muhteşem paşanın mesleği ?
Murat Kuyuculuk ve Lağımcılık Ltd.Şti. değildi herhalde...
Bu adam Türkmenleri diri diri kuyulara tıkıp yakmıştır. Bumuymuş kahraman...
Osmanlı devletinin Türk olmayanlara sempatisi ve korumacılığı "hoşgörüden" değil, Türk Milletinin devlet anlayışından, tecrübesinden, savaşçılığından korkmasıdır.
"Görsen ki boğuşur hak ile kuvvet, Haklının koluna kuvvet olursun, Hakk'ın hikmetidir sendeki hikmet, Ölsen de dirilir, devlet olursun."
Sorun bundan ibarettir.
Selam ve dua ile...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Evet Osmanlı devleti üst mevkilere yabancı kişileri getirmiştir. Bunu da "hoşgörü" olsun diye yapmamıştır. İmparatorluk olduğu için mi yapmıştır ? Buna da hayır.
Türk'ten korktuğu için böyle yapmıştır. Ya bir avşar çıkar, devletin en üst mevkilerine gelir de bunlar bir boy olarak başkaldırırsa ?
Ya bir Padişah bir boydan kız alır da o boy ileride saltanatta hakimiyet iddia ederse ?
Osmanlı devletinin bu yaklaşımı da çok bayağı ve basit görülmemeli. Zor günlerden geçildi. Beylikler savaşı yaşandı. Anadoluda birlik sağlamak için çok kan döküldü.
Türk Milleti Osmanlı egemenliği altında çok ezilmiştir. Savaşlarda en çok harap olanlar hep anadolu halkı olmuştur.
Celali isyanlarının arka planı incelendiğinde, işin özünün Türk Ordusunu Türk olmayan birinin yönetmesi, Türk Ordusunu bilerek ve isteyerek, kasten bozguna yönlendirmesi, sonra bunun vebalini Türk askerlerine yüklemesidir.
Buna direnen savaşçılar idam edilmek için aranmaya başladıklarında onlar çoktan dağa çıkmıştı.
Celali isyanları Türk isyanıdır. Osmanlı'ya değil, Osmanlı devletinin içerisinde çöreklenen ve saltanat koruması altına giren iki yüzlü / münafık devşirme paşalara karşı bir ayaklanmadır.
Tarih kitaplarında Kuyucu Murat paşa bir kahramanmış gibi anılır. Neymiş efendim bu muhteşem paşanın mesleği ?
Murat Kuyuculuk ve Lağımcılık Ltd.Şti. değildi herhalde...
Bu adam Türkmenleri diri diri kuyulara tıkıp yakmıştır. Bumuymuş kahraman...
Osmanlı devletinin Türk olmayanlara sempatisi ve korumacılığı "hoşgörüden" değil, Türk Milletinin devlet anlayışından, tecrübesinden, savaşçılığından korkmasıdır.
"Görsen ki boğuşur hak ile kuvvet, Haklının koluna kuvvet olursun, Hakk'ın hikmetidir sendeki hikmet, Ölsen de dirilir, devlet olursun."
Sorun bundan ibarettir.
Selam ve dua ile...
Selam
Murat Bardakçı bazı gerçeklere temas etmiş. Çoğunlukla katılıyorum. Ayrıca Ali Aksoy'un bilinmeyen bazı gerçekleri aktarması da konuya katkı yapmış. Bir ilave yapmak gerekirse Doğrusu Bozkır Türkleri ve hatta Attila daha hoşgörülü insanlar ve toplumlardır. Hatta Selçuklu'nun ilk yıllarında aynı şehirlerde sabaha kadar şarap içilen hanlar ve ibadethaneler hiçbir sorun yaşanmaksızın yıllarca görülür. Hristiyanlık propagandası yapan keşişlere ne bir darp ne bir zulüm yapılır. Hoşgörü bir zamanlar bu topraklarda var oldu. Bu topraklar Bu güzel davranışı ise arap milliyetçiliğinden değil Bozkırdan aldı.
Osmanlı Osman ve Orhan gazi dönemindeki tüm olumlu yapısına karşın bu konuda çok pozitif anılacak bir yapıya sahip olamamıştır.
Bu toprakların ve Türk Milletinin hoşgörü arayışı Mustafa Kemal ile tekrar şekillenmiş ve laiklik ile güzel davranışlar arayışı sürdürülmüştür. ne zamanki tarikatler, yobaz kesimler ve arap milliyetçiliğini din diye yuturanlar gündem ve mevki almaya başlamış, bu başkaldırı laik kesimi de tetikleyerek yapay bir hoşgörüsüzlük ortamı oluşturmuştur. Devam etmektedir.
Bu vatanın çocukları ve özellikle Hanifler, "Dinde Zorlama Yoktur" Vahyi çerçevesinde Mustafa Kemal'in hoşgörülü İslami düşünce ve yaşam biçimi ve Dini doğru anlama çabalarına gönülden destek vermeli ve yepyeni patikalarla bu güzel arayışlara, laik yapıya katkıda bulunmalıdır.
Aslında, "Müşrik ve inkarcılara dostluk beslememek" Vahyi.. çok içsel ve reddetme temelli bir davranış psikolojisi yönlendirmesi içerirken....
Bu anlayışı "Müşrikleri size saldırmasalar bile kesin, biçin, yaşatmayın" şeklinde yorumlamak maalesef adı İslam dünyası olan toplulukların en büyük hastalıklarından biridir.
"Dost edinmemek" çok içsel ve sembol bir davranıştır. Allah'a şirk koşandan midesi bulanmak, dünyevi menfaatler uğruna bu insanlarla mayışık ve menfaat temelli ilişkiler kurmamak çok ama çok SEMBOL bir olgudur. Ama bu aynı zamanda tüm tarikat liderleri ve gerçek Hanif dini saptıran herkese kaimdir. Sadece papayı, yahudileri ve evangelistleri içermez. yani özetin özeti: Malatyalı sapıklar kesecekse önce ömer öngütü fetullahı kessin.! (asla! tabi ki)
"İsa Allahın oğludur" diyenden, Hanif Müslümanın midesi bulanır. değil "Dost" edinmek karşılaşınca hemen - Yüce Rabbim sen bunun iftira ve nitelendirmelerinden uzaksın, münezzehsin- der.. Ama onu -saldırmadıkça- kesmeyi, kafasını kopartmayı tasarlamaz. Saldırsa dahi çocuklarını kadınlarını erdemli bir şekilde Kur'an çerçevesinde korumaya alır. Mide bulandıran Düşünce ile dahi gelene saldırmaz. Sadece REDDEDER.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma