Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kabir
Azapçılarının Delilleri
A) Hadisler:
1- Peygamberimiz mezarlıktan geçerken: "Kardeşiniz
için Allah'tan mağfiret dileyiniz. Çünkü o şu anda sorguya çekilmektedir"
demiştir. (Sünen-i Ebu Davut)
2- "İdrardan sakınınız, zira kabir azabının çoğu
ondandır." (Camiussağir)
3- "Şüphesiz kabrin sıkıştırılması vardır. Kabrin sıkıştırılmasından
kimse kurtulamaz. Kurtulacak olsaydı, ölümünden dolayı arşın titrediği Said b.
Muaz kurtulurdu." (Fıkhul-Ekber Aliyyul Kari Şerhi, Kaynağı
bulunamamıştır.)
4- Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut
cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizi)
5- Şüphesiz kabir ahiret konaklarının ilkidir. Eğer
ölü bu konaktan kurtulursa ondan sonrası daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa
sonrası daha zordur. (A.i. Hanbelin Müsnedi)
6- Hz. Peygamber Hz. Aişe'ye sordu: "Kabirde
halin nedir." Kendisi cevap verdi: Ya Hümeyra şüphesiz kabrin mü'mini
sıkıştırması, ananın çocuğunun ayağını sıkması gibidir. Münker-Nekir
meleklerinin soru sorması da; göz kamaştığı zaman ona sürme çekmek
gibidir." (Fıkhu-l Ekber, Aliyyul Kari Şerhi, Kaynağı
bulunamamıştır.) 7- Hz. Peygamber, Hz. Ömer'e: "Kabirde halin nicedir?" demiş. Hz.Ömer
de- "Aklım başımda mı olacak ?’ demiş. Resulullah ‘Evet’ demiş. Hz. Ömer
de ‘O taktirde hiç aldırmam’ cevabını vermiş (Fıkhul Ekber, Aliyyul Kari Şerhi,
Kaynağı bulunamamıştır.)
B) Ayetler:
1- O sabah akşam ateşe sunulur. Kıyamet koptuğu gün de
"Fir'avn ailesini azabın en çetinine sokun denilir."
(40/46)
2- Hatalarından dolayı boğuldular. Ateşe sokuldular.
Kendilerine Allah'tan başka yardımcılar da bulamadılar." (71/25} 3- "Allah inananları dünya hayatında da ahirette
de sağlam sözle tesbit eder. Allah zalimleri de saptırır. Ve Allah dilediğini
yapar. "(14 727)
4- "Ona cennete gir denilince ne olurdu dedi
kavmim bilseydi. Rabbımın bana bağışladığını ve beni ağırlananlardan kıldığını.
" (36/27)
5- "Sonra onu öldürdü kabre koydu."
(80/2 1 )
6- "Belki dönerler diye, mutlaka onlara o büyük
azabtan ayrı olarak yakın azabı da taddıracağız. " (32/ 21) (Ayrıca
Bakınız: 3/169, 20/124, 6/98, 9/84)
İddia ve Delillerin Değerlendirilmesi:
l- Genel Değerlendirme:
1) Şu ana kadarki yazdıklarımızdan da anlaşıldığı gibi kabirde bir hayat
olduğunu savunanlar; konunun nasıllığı ve niceliği konusunda bir fikir
birliğine sahip değillerdir.
2) Kendi iddiaları arasında çelişkiler vardır.
3) Hatta bu iddiaların bir çoğu dinin genel ilkeleriyle de çelişmektedir.
a. Azabın hem ruhlara hem cesetlere olacağı ve kabirde ruhların cesetlere
döneceği iddiası bunlardan biridir. Ruhların cesetlere dönmesi demek ölünün
dirilmesi demektir. Kur'ân-ı Kerim, dirilmenin kıyametten sonra olacağını
açıkça ifade etmiştir.
b. Kafir çocuklarının cennet ehline hizmetçi kabul edilmesi de bu çelişkilerden
biridir. Kafir çocuklarıyla, mü'min çocuklarının sorumluluk açısından ne gibi
farkları vardır. Kafir bir anne babadan olmak çocukların cezalandırılması
veya ikinci sınıf bir statüye tabi kılınmasını haklı kılar mı?
c. Yine kabirde sorgulanma hadisesi de bizce Kur'ân'la çelişmekledir, Çünkü
hesapların kıyametten sonra sorulacağı konusunda çok sayıda ayet vardır. Ahirete
hesap günü denmesi de bundandır.
Azabın nasıl olacağı , ruhların cesetlere nasıl ve ne kadar iade edileceği
konusundaki tartışmaları okuyunca, bunların üstüne, ünlü ulemaların konuyla
ilgili olarak Cuma ile ilgili iddiaları da eklenince bu insanların mantıklarını
daha iyi kavrayabiliyoruz.
Bu mantığın ne tür hadislerin arkasına sığındığını, Kur'ân ayetlerini,
siyak-sibaka ters olarak nasıl kullandıklarını anlayabiliyoruz.
Zaten önemli olan da bu zihniyetin mantığını
kavramaktır. Kafir çocuklarını hizmetçi, mü'min çocuklarını efendi kılan
zihniyetin ne kadar Resulullah'ın yolundan gittiğini, ne kadar Kur'ân'ı
anladığını daha net görebiliyoruz.
Bu zihniyetin mantığını keşfettikten sonra ayetlere ve hadislere yaklaşım
biçimlerini kavrayabiliyoruz. Bu mantık Kur'ân'a göre yönlendirilmiş,
Kur'ân'a teslim olmuş, Kur'ân'ın şekillendirdiği bir mantık değildir.
2) Hadislerin Değerlendirilmesi:
Bu sözlerin ne kadarı Resulullah'a aittir bilemiyoruz. Belki bir çoğu
uydurmadır, belki bir kısmının başından çıkarılmış sonuna eklenmiştir veya
tersi olmuştur, bilemiyoruz.
Daha önceki yazılarımızı takibedenler bilir, biz
Resulullah'ın kendisine Kur'ân'da bildirilenler hariç gaybı bilmediği
inancındayız.
Bu nedenle Resulullah'a atfedilen bu sözlerin ona ait olmadığı kanaatini
taşıyoruz.
Hadislerin içeriğini azıcık irdeleyenler, aşırı abartıları hemen
farkedeceklerdir.
Örneğin "idrar" hadisi... yani Kabir azabının çoğunun idrardan olduğu
iddiası. Akıl sahipleri konunun, dinin özünü oluşturan Tevhid-Şirk mücadelesinden
nasıl uzaklaştırıldığını, dinin asıl amacından nasıl kaydırıldığını
göreceklerdir. Oysa ceza ve mükafatı belirleyen asıl öğe tevhid ve şirktir.
3)
Ayetlerin Değerlendirilmesi:
Daha önce de dediğimiz gibi hangi mantığın bu ayetleri iddialarına delil olarak
getirdiğini bilmek çok önemlidir. Ayetleri siyak-sibak içerisinde, konu ve Kur'ân
bütünlüğüne göre değerlendirmemek verilmek istenen mesajı amacından saptırır.
Üstelik Kur'ân'ın
kendine özgü üslubunu yok saymak, Kur'ân'ın mesajını muhatabına anlatmakta
kullandığı ifade biçimlerini ve teknikleri görmezlikten gelmek veya bundan
habersiz olarak konuya yaklaşmak tehlikenin boyutlarını göstermek için
yeterlidir.
Biz, kabir azabına veya kabirde bir hayat olduğuna
dair delil olarak ileri sürülen ayetlerin konuyla ilgisi olmadığı
kanaatindeyiz.
Kur'an'dan bilgisi olan insanlar bunu hemen farkedeceklerdir. Az sonra
örneklerini vereceğimiz gibi dolaylı olarak ilgi kurulmaya çalışmanın
faydasız bir zorlama olduğuna inanıyoruz
.
Örneğin; aşağıdaki ayetler bunun ilginç örnekleridir:
Nuh Suresinin 25. ayetinde geçen "fe-udhilu" kelimesindeki
"fa"nın takibiyye olduğu bu nedenle "boğulur boğulmaz ateşe
sokulmuşlardır" anlamını verdiği, bu da gösteriyor ki kıyametten evvel
Nuh'un kavmi ateşe sokulmuşlardır denilmektedir.
Oysa sûre bir bütün olarak ele alındığında, iddia edildiği gibi kıyametten
önceki bir ateşe sokulmayı değil, onların boğulmaları ile kıyametten sonraki
ateşe sokulmaları arasında bir hayatın olmadığını anlatır.
Boğulan insanlar için ateşe atılmak o kadar yakın
ki... Arada herhangi bir zaman dilimi de yok.
Boğuldular ve hemen cehennem ateşine girecekler. Dirilme ile ilgili ayetlere
baktığımızda ne kadar uyum içerisinde olduğunu görürüz. Burada bir de
muhataplara bir mesaj vardır. Ateş.. İşte bu kadar hakikattir. Ve mutlaka
gelecektir. Ölen için hayat kıyamete kadar bitmiştir. Ölen için kıyamet hemen
kopacaktır. Ve tabii hemen ateşe gireceklerdir.
İbrahim Suresinin 27. ayetinde geçen "ahiret" kelimesinden muradın
kabir hayatı olduğu iddiası ise laf olsun diye söylenen bir sözden öte bir
anlam taşımamaktadır. Çünkü herhangi bir mesnedi olmadığı gibi Kur'ân gerçeğine
de terstir. Çünkü Kur'ân'a göre dünya hayatının devamı ahiret hayatıdır.
Yasin Suresinin 27. ayetinde kabir hayatıyla ilgili herhangi bir ifade yoktur.
Elçilerden birinin temennisisinin 46. ayetidir. Konuya 43. ayetten itibaren
okuyarak girelim.
Mü'min kişi Fir'avn ailesine konuşuyor:
"Sizin beni çağırdığınız şeye kesinlikle ne dünyada ne de ahirette
davet olunmaz. Bizim dönüşümüz Allah 'adır. Müsrifler, işte onlar ateş
halkıdır. Benim size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi
Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz Allah kulları görür."
"Allah onu, onların kurdukları tuzaklardan korudu. Ve Fir'avn ailesini
azabın en kötüsü kuşattı. Ateş..Sabah akşam ona arzolunurlar. Kıyamet çattığı
gün Firavn azabın en ağırına sokun.
"Ateşin içinde birbiriyle tartışırlarken zayıf olanlar, müstekbirlere
dediler ki, biz size uymuştuk, şimdi siz şu ateşin küçük bir parçasını
savabilir misiniz? Müstekbirler de dediler ki: Hepimiz onun içindeyiz. Allah
kullar arasında hüküm verdi. (40 / 43 - 48 )
Şimdi ayetler bir bütün olarak ele alındığında, 46. ayet kabir azabına nasıl
delil olarak getirilebilir. Biz ayetleri biraz daha etraflıca tetkik edelim;
1- 43. Ayette; müsriflerin ateş halkından oldukları anlatılıyor. Burada müsrif
olarak adlandırılanlar Fir'avn ve adamları da dahil olmak üzere tünraşırı
gidenlerdir. Ateş halkından (Ashabunnâr) kasıt ise cehennem ehlidir.
Müsriflerin cehennem, yani ateş halkı olduğu anlatılıyor. Kur'ân'da "Ashabunnar"
deyimi yalnızca cehennemle ilgili olarak kullanılmaktadır. (2/
39,81,217,257,275,_3/116, 5/29)
2- 44. Ayette "söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız"
ifadesinin "yakında görecekler", "yakında bilecekler"
türünden benzer ifadeleri de kullanılmaktadır. Bu ifadelerin hepsinin anlattığı
şey ahiretteki hesaplaşmadır. Kafirlerin sonu ise zaten dünyadayken bellidir.
Kur'ân'da bunun birçok örneği var. (Bkz.: Tekasür Sûresi)
3- 45. Ayette "yakında hatırlayacaksınız" ifadesi Kuran’ın
kendine özgü üslubuyla dile getirilmektedir.
"Ona cennete gir denilince keşke dedi, kavmim bilseydi. Rabbınıın
beni bağışladığını ve ağırlananlardan kıldığını. "
Elçinin bunu cennete girerken söylemesi ayetin sağa sola çekilmesine zaten
imkan vermemektedir. Dedik ya.. Mantık çok önemli.. Hangi mantık bu
ayetleri kullanıyor?
Kabir azabçılannın üzerinde düşünmeye değer tek delilleri,-ki buna sıkı sıkıya
sarılıyorlar- Mii'min Surenin cevabını buluyoruz. Evet, Allah onu korudu ve
Fir'avn ailesini kötü azab (suel azab) kuşattı. Kur'ân'da "suel
azab"tan kasıt ta yine cehennem azabıdır. (Bkz: 6/157, 27/5, 39/24,47)
Aslında suel azab'ın cehennem azabı olduğunu anlamak için, hemen-arkadan gelen
ayeti okumak da yeterlidir.
Ayet numaralarını gözönünde bulundurmadan 45 ve 46. ayetleri birlikte
okuduğunuzda Fir'avn ailesini kuşatan kötü azabın ateş olduğu ve sabah-akşam
ona girecekleri (arzolunacakları) anlatılıyor. "Ennar" (ateş)
kelimesi Kur'ân'da hep cehennem veya cehennemdeki ateş anlamında
kullanılmıştır. (Bkz: 2/24, 3/131, 4/56, 7/38-41, 9/35 gibi.)
4- Bazı meal ve tefsirlerde "yuridune" kelimesi; "gösterilir",
"sunulur" şeklinde tercüme edilmiş. Kelimede herne kadar
gösterilme, sunulma anlamı varsa da, bu ve benzeri kullanımların da yaslanmak,
girmek anlamı ön plandadır. Gösterilerek cehenneme girmeleri de ifade
edilmiş olabilir. Şimdi konu ile ilgili ayetleri görelim. "Yuridune"
kelimesinin hangi anlamda kullanıldığına bakalım.
Şûra Sure'si'nin 45. ayetinde ibare aynen, Mü'min 46. ayetteki gibidir: "Yuridune aleyhe", aşağıda görüleceği
gibi açıkça cehenneme atılmaları anlatılmaktadır.
"Yine onları görürsün; aşağılıktan başlarını
öne eğmiş vaziyette arzolunurlarken, göz ucuyla, gizli gizli bakarlar,
inananlar da işte işte hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve
ailelerini hüsrana sokanlardır. Bakın, gerçekten zalimler sürekli bir azab
içindedir derler. "
Şimdi benzer ayetlere göz atalım:
Kafirler ateşe arzolunacakları (girecekleri) gün.- Bu gerçek değil
miymiş? 'Rabbımız hakkı için, ‘evet' derler, öyleyse inkar etmenizden dolayı
azabı tadın." (46/34)
"Kafirler ateşe arzulanacakları (girecekleri) gün: Dünya hayatında
bütün güzel şeylerinizi zayi ettiniz, yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan
çıkmanızdan ötürü bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandınlacaksınız."
(46/20}
Ayetlerden de açıkça görüldüğü gibi burada ateşin
insanlara, (Mü'min: 46 ile ilgili olarak da Fir'avn ailesine) gösterilmesinden
değil, insanların o ateşin içine girmesinden söz edilmektedir.
5- Oysa kabirde cehennem ateşinde yanmak diye birşey söz konusu
değildir. Üstelik kabirde azab olduğunu iddia edenlerin de böyle bir görüşü
yoktur. Dolayısıyla buradaki ateşe sunulma kabir azabı ile değil, kıyametten
sonraki cehennem azabı ile ilgilidir.
6- 46. Ayette "sabah-akşam" diye tercüme edilen "Ğuduvven-aşiyyen"
kelimeleri Arapçada bir deyimdir. Ve sürekliliği, sonsuzluğu
anlatır. (Zemahşeri'nin Keşşafında konuyla ilgili çok malzeme vardır. Hatta bu
ayetin nasıl anlaşılması gerektiğiyle ilgili de ilginç yorumlar da mevcuttur.)
Benzer ifadeler Kur'ân'ın değişik surelerinde kullanılmaktadır. Örneğin Hud
Suresi'nin 107 ve 108. ayetlerinde: Kafirlerin gökler ve yer durdukça
cehennemde, mü'minlerin de gökler ve yer durdukça cennette kalacaklarından söz
edilmektedir. Yani cennette ve cehennemde bizim bildiğimiz gökler ve dağlar mı
vardır ki böyle deniyor, bilemiyoruz. Üstelik kıyamet günü her şeyin parça
parça olacağı anlatılmıyor mu? Oysa bu ayetlerde insanların nazarında göklerin
ve yerin büyüklüğüne, yüceliğine, sağlamlığına, sonsuzluğuna dikkat çekilerek
bir benzetme yapılıyor. İnsanın cennette ve cehennemde sonsuza değin kalacağı
vurgulanıyor.
Konu bu anlatımla pekiştiriliyor
"sabah-akşam" kelimesi de böyle, azabın sürekliliğini ve sonsuzluğunu
anlatıyor,
İşte bu ayette "ğuduvven-aşiyen" kelimelerinin geçmesi de
buradaki azabın kıyametten sonraki cehennem azabı.olduğunu anlatıyor. Çünkü iddia
edilen kabir azabı sürekli değildir. Ayrıca (78/23) de cehennemde çağlar
boyu (yani ebe-diyyen) kalınacağı anlatılıyor.
7- 46. Ayetin devamında "saat çattığı gün, Fir'avn ailesini azabın en
çetinine sokun" cümlesi önceki anlatılanları pekiştirmek ve destekleme içindir. Anlatılanların
"saat'ten sonra meydana geleceğini vurgulamak içindir.
Kur'ân'ın bir çok yerinde benzer anlatımlar vardır.
Biz sadece ahiretle ilgili olanlardan örnekler vereceğiz. .
" Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan
sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada
tutulup (hesap yerine) sevkedilirler.Geldikleri zaman der: Ayetlerimi
anlamadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yaptınız ? Zulmetmeleri yüzünden
o söz başlarına gelmiştir.
Artık konuşmazlar. Görmediler mi biz geceyi içinde istirahat
etmeleri için yarattık. Gündüzü de aydınlık yaptık. Şüphesiz bunda inanan bir
kavim için ayetler vardır. Sur'a üflendiği gün göklerde ve yerde
bulunanlar-hep korku içinde kalır. Meğer Rabbın dileye. Hepsi boyun bükerek
onage/ir/er..."(27/83-90)
"Siz ve Allah'tan başka taptıklarınız cehennemin odunusunuz. Siz
oraya gireceksiniz. Eğer onlar tanrı olsalardı oraya girmezlerdi. Oysa hepsi
orada ebedi kalacaklardır. Onlar için bir inleme ve soluma vardır. Ama bizden
kendilerine güzellik geçmiş olanlar işte onlar ondan uzaklaştırılmışlardır.
Onun uğultusunu duymazlar. Ve canlarının çektiği içinde ebedi kalırlar. O en
büyük korku onları asla tasalandırmaz. Melekler onları; 'size söz verilen gün
işte bugündür' diyerek karşılarlar. O gün göğü kitap gibi düreriz. İlk
yaratmaya nasıl başladıksa onu yine öyle çeviririz, üzerimize söz bunu mutlaka
yapacağız." (21798-104) Ayrıca 237 99-110 ayetlerine bakınız.
Şimdi bu ayetlerde de önce cehennem azabından, cennet nimetlerinden söz
ediyor, daha sonra kıyametin kopmasına geçiliyor.
Şimdi bu ayetleri bir bütünlük içinde,
siyak-sibakına uygun olarak, Kur'ân'ın ilkelerini ve üslubunu göz önünde
bulundurmadan, cennet nimetlerinin ve cehennem azabının kıyametten önce
olduğunu mu söyleyeceğiz?
Ayrıca Kehf Suresi'nin 52-53, ayetlerinde suçluların ateşi görmelerinin
ahirette (kıyametten sonra) olacağı anlatılıyor.
Allah-u Tealâ Kur'ân'ı parça parça edenlere (15/91) lanet ediyor. Aynı şekilde
Rabbımız Kur'ân'ı terkedenlere (25/30) de lanet ediyor. Onları korkunç azabla
korkutuyor. O halde gelin inancımızı ve yaşantımızı Kur'ân'a göre
yönlendirelim.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|