Yazanlarda |
|
kuranadavet Newbie
Katılma Tarihi: 31 ekim 2006 Gönderilenler: 27
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
kuran'da,bir kuşun Tanrı elçisi hz.süleyman'a şunları söyledigi aktarılmaktadır;
Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: "Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim.""Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var."Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar."Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah'a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar)."O Allah, O'ndan başka ilah yoktur, büyük Arş'ın Rabbidir." (neml suresi,22-23-24-25-26)
kuran'da,süleyman peygamber'e bütün bu sözleri söyleyen "hüdhüd" adlı bir kuş oldugu bildirilmektedir.hüdhüd adlı kuş,bunları süleyman peygamber'e kendi dilince,cikleyerek söylemiştir.
hüdhüd adlı kuşun bu ciklemelerinin anlamını diger duyanlar degil,yalnızca Süleyman, Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi ve bize her şeyden (bol bir nimet) verildi. Gerçekten bu, apaçık bir üstünlüktür." (neml suresi,16)
diyen süleyman peygamber anlamıştır.bu kuşun o ciklemeriyle,süleyman peygamber'e söyledikleri,kuran'da arapça'ya çevrilerek,araplara aktarılmıştır ki,araplar anlayabilsin.bu kuşun,kuşça ciklemelerini,arap dilindeki karşılıklarını,kuran'ın yukarıda aktardıgımız ayetlerinde okuyoruz ve bu kuşun dilinde kuran'da geçen çok önemli şu kavramların,kuşça karşılıklarının bulundugunu görüyoruz;
"nebi,ihata,vücud,melik,arş,arz,azim,ALLAH,amel,şeytan,secde ,rab,zinet,hidayet,sema, alem,ilim....."
evet,kuran türkçe'ye çevrilemez diyenlerin,türkçe'de bir karşılıkları yoktur,dedikleri kuran'da yer alan bu arapça kavram adlarının hepsinin karşılıkları,bir kuşun dilinde ciklemeler biçiminde vardır.kuran böyle söylüyor.arapça Allah sözcügünün kuran'dan 1500 yıl önce yaşayan bir kuşun ciklemelerinde dahi kavramsal bir karşılıgı varmış.kuran'daki "rab" sözcügünün kavramsal karşılıgı bile varmış bir kuşun dilinde.öyleyse (kuran'ın her asra hitap eden farklı manaları ile,harfi bir meal ve TERCÜME gibi kısır bir DİLDE nasıl ifadesini bulacak) diyenler utanmalıdırlar.çünkü kuran'a göre,kuran'da geçen arapça kavram adlarının,kuşların dillerinde bile cikleme biçiminde birer karşılıkları vardır.bu kuş,Tanrı elçisi süleyman'a,süleyman'ın dilinde seslenmiyor.arapça'da seslenmiyor,o yalnızca kendi kuş dilince şakımaktadır.süleyman kuş dilini bilmiyor olsa,bu kuşun ne dedigini anlayamayacaktır.kuran'a göre kuşların düşüncesinde bile kavram olarak bulunan dinsel deyimlerin,türk düşüncesinde kavram olarak karşılıgı yoktur,diyenler,türkleri kuşlardan bile geri sayıyorlar demektir.türk dilinin ugradıgı en büyük saldırı,kuran'da kuşların düşüncesinde kuşça karşılıklarının birer kavram olarak yaşadıgı sergilenen kimi dinsel deyimlerin,türklerin düşüncesinde,türkçe birer karşılıkları yoktur,kandırmacası ile,türk diline arapça-farsça sözcüklerin doldurulmasıdır.
kuşkusuz ki,türk beyni,kuşların beyninden gelişkindir.yetkindir.her kim ki,kuran'da geçen kavramların türkler'in düşüncesinde kavramsal karşılıkları yoktur,derse, o ki,türkler'in kavrayışını kuşların kavrayışından bile aşagı gördügünü söylemektedir...ancak bu en yalın gerçegin "arab'ı rablaştıran" din bilgiçlerince,(ya da bilimsel kisveye bürünenlerce) beyinleri yıkanan türklere yeniden kanıtlanması gerekiyor.çünkü türkler,kendi dillerinin kuşların dillerinden bile yetersiz,kendi beyinlerinin kuşların beyinlerinden bile küçük olduguna kandırılmış bulunuyorlar.bu kandırma işlemi,uzun geçmiş boyunca,agızlardan "Allah" sözcügünü düşürmeyen,ancak TANRI'DAN gerektigi gibi çekinmeyen,"arab'ı rablaştıran" din adamlarınca gerçekleştirilmiştir.
kitaptan alıntıdır.
__________________ hz.muhammed (s.a.v)der ki;"sizler,insanları mallarınızla memnun edemezsiniz,onları güzel yüz ve güzel huyla hoşnut edersiniz"
|
Yukarı dön |
|
|
muhliskul Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kuran'in diger dillere layikiyla olduktan sonra mutlaka cevirilmesini zaruri kilan Kuran ifadeleri akli selim insanlarca kolayca anlasilmaktadir.
Ama ben malesef cikcikceye vahyin cevrilebilecegi konusunda ikna olamadim.Kuran ayetlerinin cikcikcesini bilen arkadaslar varsa, bir nusha da ben rica ediyorum.Bizim hudhude okuyacagim. Gariban kus dogru yolu bulsun.Hatta varsa miyavca ve havhavcalarini da mutlaka isterim. Bu ne komedi Allah'im .Insanlar ayetlerden neler anliyorlar.
Kuran kissalarini anlamadan ordan bir anlayis gelistirmek sakincalidir. Kuran kissalarindaki anlatimlarin gerceklesis tarzlari uzerine calismalar mevcuttur, kolaycilik yerine biraz goz nuru dokerek ilim tahsil edelim.
Kuran'i -hakli olarak - baska dillere cevirerek onu anlasilmasini arzu edenler, oncelikle kendileri Kuran'i anlamak icin caba sarfetmelidirler.Samimi insanlar boyle davranir.
Kuran baska dillere cevrilmelidir,cunku Kuran'in rehberligine butun insanlik muhtacdir.Yalniz sunu acikca soyleyim ki; Kuran tercumesini irkci amaclar guderek savunanlarin Kuran diye bir sorunlari yoktur. Kuran'in Turkce'ye tercumesi Turk irkciligindan kaynaklanmamalidir.
Arap hayranligi ne kadar yanlissa Arap dusmanligi da, bir o kadar yanlisdir.
Kuran'in indirilen orjinalinin arapca olusu ve yapilacak her tercumede esas alinmasi gerektigi, ilmi bir hakikattir.Bazilari irkci duygularindan oturu bunu bir turlu hazmedememektedir.
Turkce veya diger dillerdeki tercumeler surekli yenilenecektir ama Arapca metin ayni olarak ele alinacaktir.
Saygiyla
|
Yukarı dön |
|
|
Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hakkı YILMAZ’ın konu hakkındaki yorumu:
Süleyman peygamber, kurtlar-kuşlar, cinler, şeytanlar, rüzgar vs.
malzemeleriyle, hakkında en fazla efsane uydurulan kimsedir. Tabii babası
Davud peygamber de aynı sayılır. Bunun nedeni Kur’an’ı iyi tanımamaktır.
Ki bunlar Kur’an’daki müteşabih (birbirine benzer bir çok anlamla ifade) anlatımları
dikkate almamadan kaynaklanmaktadır. Mecazlar hakikat yapılarak binlerce
safsata efsane üretilmiştir. Bunların detayı inşallah Sad ve Neml surelerinin
tahlilinde verilecektir.
Kuşların teftişi: Neml suresi 20.
ayette teftiş edilen mecazi anlam itibariyle kuşçulardır. Yani Süleyman
ordusuyla sefere çıkacağı zaman yol boyunca av, muhabere ve su ihtiyacını
karşılamak için kullanacağı kuşları sevk ve idare eden görevlileri teftiş
etmiştir. Kuşların ve kuşçuların sefere hazır olup olmadıklarını kontrol
etmiştir.
Bu mesajlara vesile olan yazıda da belirttiğimiz gibi “kuş” ve
“hudhüd” sözcüklerinin hakikat manalarını itibare almak mümkün değildir. Böyle
durumlarda sözcüklerin Mecaz anlamına yönelinir.
Mailinizde “… 16. ayette Hz. Davut ve Süleyman’a kuşlarla iletişim
kurabilme imkanının verildiğinden bahsediliyor” diyorsunuz. Ayeti okurken iyi
dikkat etmemişsiniz, zihninizdeki eski kırıntılar sözcükleri anlamaya engel
olmuş. Söz konusu ayette “bize kuşların mantığı öğretildi” ifadesi
vardır. Bu tek taraflı bir olaydır. Davud ve Süleyman kuşların hal ve
hareketlerinden seslerinden kuşların demek istediklerini, özelliklerini
keşfedebilmişlerdir. Biz bunları yazılarımızda belirtmiştik. Davut ve Süleyman
kuşların mantığını biliyorlardı ama kuşlar Davut ve Süleyman’ın mantığını
bilmiyorlardı. Kısacası bu tek taraflı ve sınırlı bir anlayıştır. Ayrıca
“kuşlar” ifadesinden “yeryüzündeki tüm kuşlar” anlamını çıkarmak yanlıştır.
“3-4 kuş” anlamı çıkarmak yeterlidir.
Bu gün de insanlar kuşların, yunus balıklarının, kedi , köpek gibi
hayvanların ses ve kuyruk hareketlerinden bir manalar çıkarabilmektedirler. Biz
buna bazı insanlar “ kedi, köpek mantığını biliyor” diyebiliriz. Mesela bu
kardeşiniz de tavukların mantığını bilir. Ben çiftçi bir aile çocuğu olduğumdan
bunu annem ve babamdan öğrendim. Tavuk gıdaklıyorsa onun yumurtladığını
biliriz. Onun gıdaklaması yumurtladığını ilan etmesi ve yumurta reklamı
yapmasıdır. (!) İnşallah, “mantık ve kelam” sözcükleriyle ilgili detayı Neml
suresi tahlilinde vereceğiz.
Yine malilinizde “kuşların dilinin öğretilmesi niye gerekliydi?”
diyorsunuz. Gerekli olduğundan vahy ile Allah tarafından öğretilmiş değildir.
Davud, kuşların mantığını dağ hayatı yaşarken gözlemleriyle öğrenmiştir.
Süleyman ise babası Davud’dan öğrenmiştir. Bu bilgilerini de hayatlarını ve
hizmetlerini kolaylaştırmak amacıyla sivil ve askeri durumlarda
değerlendirmişlerdir.
Gelelim karıncaların
konuşmasına: Davut ve Süleyman kuşların mantığını öğrenmişlerdir ama karınca
gibi haşaratın mantığını da öğrenip öğrenmediklerini bilmiyoruz.
Biliyordu diyemeyiz. Karınca kuş değildir. (bazıları uçan karıncaları kuş
kategorisine sokmaya uğraşmıştır)
Neml suresinde konu edilen karınca ve karınca vadisine
gelince, detay Neml suresi tahlilinde verilecek olmasına rağmen kısaca
ifade edelim: Söz konusu kaınca da bir insandır!
Nemle. Tekil bir sözcük. Müzekker ve müennesi aynı kelimeyle söylenir.
Ama burada başındaki fiil müennes olunca, bu sözcüğü dişi olarak anlamak
zorundayız. Neml Vadisindeki halktan bir bayan; herhangi biri veya
onların kraliçesi, yöneticisi olabilir. Mutlak surette insan. Bir düşünün, Hadi
Süleyman mucize olarak karıncanın dediklerini duymuş olsun. Peki karınca
gelenin Süleyman ve ordusu olduğunu, ve kendilerini ezip perişan
edeceklerini nasıl bildi? (ortada mucize filan yok.) Süleyman orada Karınca
Vadisi halkının bayan yöneticisi ile neler görüştü, konuştu bunu bilemiyoruz.
Onlar bize anlatılmamış. Yalnız görüşmelerden sonra, Karınca Vadisinin bayan
yöneticisi halkına, “yoldan çekilip Süleyman ve ordusuna karşı çıkılmayacağı
kararını” duyurmuştur.
Neml/Karınca Vadisi: Jirben ile Asklân arasında bir bölgenin
adıdır.. (Tac-ul Arus 20/ 286)
Neml Vadisi Halkı: Türkiye’deki “Peri Bacaları” gibi
oyma, taş ve toprak içinde yaptıkları evlerde yaşayan halk. “Neml”
sözcüğünün sözlük anlamlarından biri de çukur kazmaktır. Karınca evini
toprağı kazarak yaptığı için bu isim ile adlandırılmıştır.Yine Tac ül Arus’ta
açıklandığına göre “Mazîn” sözcüğü karınca yumurtası demektir. Ama aynı zamanda
bir kavmin de adıdır. Bu gün dünyanın her yerinde bunlara benzeyen, kuş,
haşere, ağaç, kaya adlarıyla isimlenmiş bir çok kavim, kabile ve oymak
bulunmaktadır. Hatta kırsalda her yerleşim alanında bunlara çok rastlanır.
Bunlar mecâzi, müteşâbih anlatımlardır. Bir örnek de ülkemizden vereyim.
“Sarıkanaryalar” sözcüğü “sarı renkli kanarya kuşlarını” ifade etmeyip bir
“futbol takımını” ifade eder. Gazetelerde “sarıkanaryalar” yazısını okuyanlar
bundan sarı renkli kuşları değil “futbolcuları” anlarlar.
“Kuşların mantığı”, “hüdhüd” ve karıca vadisindeki karıncalar ile
ilgili anlatımı “mucize” gözüyle görmek ve Allah’ın kudretiyle ifade etmeye
yeltenmek yanlıştır. Bu olaylarda mucizenin gerek ve anlamı yoktur. Tüm İslam
bilginlerinin tespitlerini aşağıda bildiriyoruz. Mucizeyi bu şartlar da görün
ve anlayınız:
1- Mucize, Allahu Teâlâ`nın fiili olmalıdır. Çünkü Allah, fâil-i muhtar`dır;
yani dilediğini yaratır. Ancak, kendi tarafından yaratılan bir fiilin
doğruluğunu tasdik eder. Meselâ, Musa`nın elindeki asayı yılana çevirmek,
İsa`nın ölüyü diriltmesi gibi mucizelerdeki fiiller, Hak Teâlâ’nın irade ettiği
ve yarattığı fiillerdir. Bunların peygamberlere nisbeti mecazîdir.
2- Mucize, bilinen tabiat kanunları ve âdetler üstü bir harika
olmalıdır. Ancak o zaman o fiil Allah katından bir tasdik derecesine ulaşır.
Tabiat kanunlarına ve kâinatın normal nizamına göre meydana gelen (güneşin
doğması gibi) hadiselerde fevkalâdelik özelliği yoktur.
3- İtiraz edilmesi imkansız olmalıdır. Çünkü icâz`ın fonksiyonu,
karşı çıkan muarızların aczini ortaya koyarak onları susturmaktır.
4- Mucize, Allah`ın tasdikine bir delil olarak, peygamberlik iddiasında bulunan
zatın elinde meydana gelmelidir.
5- Gösterilen mucize peygamberin iddiasına, yani yapacağını ilân ettiği şeye
uygun olmalıdır. İddiasına uymayan başka bir harika gösterse, mucize sayılmaz.
6- İddiasına uygun olarak gösterdiği mucize, kendisini tekzip
ederek yalanlamamalıdır.
7- Mucize, iddiadan önce veya çok sonra olmamalı, peygamberlerin sözünü
(iddiasını) müteakip hemen meydana gelmelidir (el-Cürcânî, Şerhu`l-Mevâkıf,
III, 177-179).
Bu şartlar dikkate alındığında, Davut ve Süleyman peygamberle
ilgili anlatılanlar mucize olarak değerlendirilemezler.
Bilvesile selamlar… Allah’a emanet olunuz! Hakkı Yılmaz 14
07 2006
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|
Yukarı dön |
|
|
Semazen Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 ocak 2006 Gönderilenler: 679
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Alperen Yazdı:
Hakkı YILMAZ’ın konu hakkındaki yorumu:
........Mailinizde “… 16. ayette Hz. Davut ve Süleyman’a kuşlarla iletişim kurabilme imkanının verildiğinden bahsediliyor” diyorsunuz. Ayeti okurken iyi dikkat etmemişsiniz, zihninizdeki eski kırıntılar sözcükleri anlamaya engel olmuş. Söz konusu ayette “bize kuşların mantığı öğretildi” ifadesi vardır. Bu tek taraflı bir olaydır. Davud ve Süleyman kuşların hal ve hareketlerinden seslerinden kuşların demek istediklerini, özelliklerini keşfedebilmişlerdir. Biz bunları yazılarımızda belirtmiştik. Davut ve Süleyman kuşların mantığını biliyorlardı ama kuşlar Davut ve Süleyman’ın mantığını bilmiyorlardı. Kısacası bu tek taraflı ve sınırlı bir anlayıştır. Ayrıca “kuşlar” ifadesinden “yeryüzündeki tüm kuşlar” anlamını çıkarmak yanlıştır. “3-4 kuş” anlamı çıkarmak yeterlidir.
Bu gün de insanlar kuşların, yunus balıklarının, kedi , köpek gibi hayvanların ses ve kuyruk hareketlerinden bir manalar çıkarabilmektedirler. Biz buna bazı insanlar “ kedi, köpek mantığını biliyor” diyebiliriz. Mesela bu kardeşiniz de tavukların mantığını bilir. Ben çiftçi bir aile çocuğu olduğumdan bunu annem ve babamdan öğrendim. Tavuk gıdaklıyorsa onun yumurtladığını biliriz. Onun gıdaklaması yumurtladığını ilan etmesi ve yumurta reklamı yapmasıdır. (!) İnşallah, “mantık ve kelam” sözcükleriyle ilgili detayı Neml suresi tahlilinde vereceğiz.
|
|
|
Merhaba,
İlgilenenlerin maNTıK ile NuTuK arasındaki kesin ilişkiyi dikkate almalarını ve MANTIK'UT-TAYR'ın zengin açılımlarını bu yönden araştırmalarını öneririm.. Gayretli ve saygıdeğer bir araştırmacı olmakla beraber Sn. Hakkı Yılmaz'ın bu nevi çetrefilli konularda kullandığı analitik formatı sağlıksız buluyorum ve benimsemiyorum..
Selam ve Sevgilerle,
Neyzen_Semazen
|
Yukarı dön |
|
|
isimsiz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 haziran 2010 Gönderilenler: 137
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba
Hakkında en fazla efsane uydurulan peygamberlerden biridir Süleyman Peygamber. Bunun nedeni, onun kıssalarının, adının geçtiği ayetlerin olağanüstü/gerçek dışı şekillerde yorumlanmaya/anlaşılmaya elverişli olmasındandır. Listenin en başında da kuşlar ve karıncalar geliyor.
[Neml/16]: Süleyman Davud’a varis oldu. Ve dedi ki: “Ey insanlar! Bize kuşların mantığı öğretildi ve bize her şeyden verildi. Şüphesiz bu, kesinlikle apaçık bir lütuftur.”
Mentıkattayr (mentıka et-tayr), “kuşların mantığı” demektir. Meallerde görülen “kuşların dili” çevirileri esas manayı yansıtmaktan uzaktır. Süleyman Peygamberin kuş mantığını bilmesi ise, kuşları gözlemleyerek onlardan etkilendiğini, onların hâl ve hareketlerini tanıdığını, onları anladığını (dil bakımından değil) gösterir.
[Neml/17]: Ve Süleyman için cinden (yabancılardan), insden (yerlilerden) ve kuşlardan orduları toplanıp yönetiliyorlardı/yönlendiriliyorlardı.
Ordudaki bir gruba/birliğe “kuşlar” denilmesinin nedeni, grubun kuşlardan esinlenerek oluşturulmasından/adlandırılmasından ve onların birtakım özelliklerini göstermelerinden olmalıdır. Bana göre bu grup, keşifcilerden / gözlemcilerden / habercilerden / casuslardan oluşmaktadır. Bu grup/birlik sayesinde diğer ülkelerde/yerlerde neler olup bittiği hakkında bilgi sahibi olunabilmektedir. Nitekim bu gruptan biri olan Hüdhüd’ün bu çerçevede iş yaptığı Neml/22-29 ayetlerinden anlaşılmaktadır.
[Neml/18-19]: Nihayet karınca vadisine geldikleri zaman, bir karınca: “Ey karıncalar! Meskenlerinize girin ki, Süleyman ve orduları şuurunda olmaksızın sizi kırıp geçirmesin.” dedi. Bunun üzerine [Süleyman], onun sözüne gülerek tebessüm etti ve dedi ki: “Rabbim! Beni, bana ve ana-babama verdiğin nimetine şükretmeye ve hoşnut olacağın salihi işlemeye yönelt ve rahmetinle beni salih kullarının arasına kat.”
Buradaki “karınca vadisinde yaşayan karıncalar” ise; Türkiye’de yaşayan “Türkler”, Ankara’da yaşayan “Ankaralılar”, köyde yaşayan “köylüler” den farksızdır. İnsanların, yaşadıkları yerlerin adlarıyla çağrılmaları gayet doğaldır.
En doğrusunu elbette Allah bilir.
Selam
|
Yukarı dön |
|
|
savasen Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 eylul 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 331
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
Ömer Rıza Doğrul Çevirisi:
Neml 18: “Nihayet Neml vadisine vardılar.
Neml kabilesine mensup bir kadın: Ey Neml’liler, dedi, yuvalarınıza
giriniz ki Süleyman ile ordusu, farkına varmadan, sizi çiğneyip
ezmesinler.”
Ömer Rıza Doğrul'un ayete düştüğü not:
“ Neml vadisi, karıncalar deresi
demektir. Fakat bunu bu şekilde tercüme etmek doğru olamaz.
Tacülarus, (vadi) kelimesinden bahsederken Neml vadisinin
Jirbin ile Asklan arasında olduğunu, Nemle’nin, karınca
yumurtaları manasındaki Mazin gibi kabile ismi olduğunu anlatır. (Kamus)
da da Nemle’nin bir kabile olduğunu tasrih edilir. (kamus),
Bark kelimesinden bahsederken Abrika, Nemle’nin sularıdır,
der.” (1947, II, 601).
Neml 19 Çevirisi: “(Süleyman), onun [Neml kabilesine mensup bir kadının (İ.K)]
sözünden tebessüm ederek (memnuniyetle) güldü ”
Ömer Rıza'nın düştüğü dipnot:
“ Eskiler
burada bahis mevzuu olan “Neml”i karınca olarak telakki eder ve
Hazreti Süleyman’ın karınca dilinden anladığını söylerler.”
“Hazreti Süleyman, anlaşılan Neml kabilesinin silaha sarılmayarak
sulhu iltizam etmelerinden, yurtlarına çekilmelerinden memnun olmuş
ve onun için gülümsemişti.”
Neml 20-21: “Süleyman
kuşları yokladı da: Hüdhüd’ü niçin görmüyorum. Bir yere mi savuşup
gitti? dedi (6). Bana apaçık bir mazeretle gelmedikçe onu muhakkak
ki en ağır cezaya uğratacağım, yahut öldüreceğim”
Dipnot: “Buradaki Hüdhüd, çavuşkuşu
değil, bir adam adıdır. Arap muharrirleri Himyer hükümdarlarından
birinin Hudad namını taşıdığını söylerler. Bu kelime, Hüdhüd’ün
hemen hemen tıpkısıdır. Bu da Hazreti Süleyman’ın memurlarından
biriyle konuştuğunu sarahaten gösterir. Hazreti Süleyman gibi
kudretli, satvetli bir hükümdarın bir kuşu şiddetli cezalara
çarptırması, aklın kabul edemeyeceği bir iş olduğu gibi çavuşkuşu
gibi bir kuşun tevhid akidesini izah ve ifade etmesine de imkan
yoktur.” (1947, II, 601).
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|
Yukarı dön |
|
|
|
|