HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: Kur’an’ın İlk Emri Neydi? Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
savasen
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 24 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 331
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savasen

Kur’an’ın İlk Emri Neydi?


Malum, Hz. Peygamber’e ilk gelen ayetler “Alak” suresinin ilk beş ayeti idi.

Hz. Peygamber, Hira mağarasına çekilip derin düşüncelere daldığında kendisine böyle ayetler geleceğini beklemiyordu.


35 yaşına bastığında kendiliğinden biriken bir vicdani uyanış” ile mağaralara çekilmeye başlamış, Mekke’de yaşanmakta olan vahşet ve insanlığın gidişatı üzerine düşünmeye başlamıştı.


Öyle ki bazen kırk gün kırk gece gelmiyor, mağarada kalıyor ve dağlarda tepelerde dolaşıyordu. Hatta bazı geceler gözünü tek bir noktaya dikerek sabaha kadar yıldızların ötesini seyrettiği oluyordu.


İşte “bin aydan hayırlı” böylesi bir gecenin şafağında vicdanının derinliklerinde yankılanan o ilk sesleri duydu:


“Oku! yaratan Rabbinin adıyla.

İnsanı alâkadan/sevgiden yarattı.

Oku! Senin Rabbin çok cömerttir.

Kalemi öğretti.

İnsana bilmediği şeyleri öğretti.”


Tarihin akışını değiştiren “ilk mesajlar” işte bunlardı…


Peki, verilen ilk mesajlar neydi?


Bugün için ne anlama geliyor?


Aslında “ıqra”, “halq”, “Rabb”, “insan”, “alaq”, “kerem”, “kalem” ve “ilm” kavramları her şeyi anlatıyor.


Ancak bu makale çerçevesinde bunlardan sadece “ıqra” ve “alaq” üzerinde durmak istiyorum.


***


Sözlükte İQRA mastar olarak “Okumak, incelemek, selâm söylemek, bir araya getirmek, taşımak” demek... Okutmak, öğretmek (iqrâen), birisinin okumasını istemek, dikkatle inceleyip araştırmak (istiqrâ), okuyan, okuyucu, okur (qârî), hayız, hayızdan temizlenme (qur), okuma, okuyuş, kıraat (qırâat), medyumluk, fal bakma (qırâeh), rahle (mıqra), okunmuş, okunan (maqrŭ), okunanlardan toplanan (qurân), doğurmak (qare’e’l-hâmileh), devenin rahminde meni tutunmak (garae’l-nâgati), yel vaktinde esmek (garae’l-riyâh) kelimeleri bu kökten…


Eski Türkçe’de “Yüksek sesle seslenmek, çağırmak, okumak” ifadesi okı-mak şeklinde söyleniyordu. Fransızca ecole sözcüğü buna benzetilerek yeni Türkçe’de (1935) Arapça mektep ve medrese yerine okuma, öğrenme yeri anlamında okul şeklinde yeniden türetilmiş… İlginçtir, gerçi kelimenin kökünde de bu anlam var ama yukarıdaki “Yaratan Rabbinin adıyla oku” ayeti Türkçedeki “Yükses sesle seslendir, çağır, dile getir” anlamında kullanıldığında bağlama uygun düşmektedir.


Demek ki bunun için bir “okuma” yapılması gerekiyor. Öyle ki bu okuma insanı, toplumu, dünyayı, yaşamı, geçmişi, geleceği, iyiyi, kötüyü, varlığı, oluşu, akışı içine alan ve varoluşun özünden gelen derin bir “sesleniş, çağrı ve dillendirme” şeklinde bir okuma olmalıdır. Eşyanın manasını ve yaşamın anlamını gösteren ve örnekleyen bir okuma olmalıdır. Bu anlamda ayetteki okuma “yazılı bir metni yüzünden okumak, tilâvet etmek”ten ziyade bir eylem çağrısı olup Türkçedeki “ezan okumak (yükses sesle çağırmak), meydan okumak, gözlerinden okumak, yüzüne yüzüne okumak, hayatı okumak, rahmet okumak” deyimlerindeki “okuma”nın kullanılışı gibidir…


Şu halde “Oku” ile şu denmek istenmiş oluyor: “ Düşündüğün sorumluluğu yüklen, onu şehre/insanlığa taşı, insanları buna çağır, zulme meydan oku, haydi uyanışı başlat ve harekete geç… İnsanı sevgi ve merhametinden yaratan, kalemi öğreten ve daha bilmediği nice şeyleri öğreterek onu varlık ve oluş alemine çıkaran cömert Rabbin seninledir…”


Şu halde İslam’ın ilk emri “Düşün, sorumluluk yüklen, mesajı taşı, ona çağır, harekete geç ve zulme meydan oku” olmak icabeder…


Bunun böyle olduğunu Hz. Peygamber’in “Oku” emrini aldıktan sonra ne yaptığına bakarak anlamamız da mümkündür. O, bu ilk ayetlerden sonra aynen yukarıdaki işleri yapmıştır. Örneğin “Oku” dendi diye Mekke’de okuma yazma seferberliği başlattığı veya kendisine kitaplarla dolu kütüphane aradığı görülmemiştir. Çünkü “okuma” yı böyle anlamamıştı. Zaten Hz. Peygamber okuma yazma da biliyordu (bkz. “Hz. Peygamber okuma bilmiyor muydu?” başlıklı makale).


Öyle bir “okuma” başlatmıştır ki bu tam 23 yıl sürmüş ve sonunda okunanlar toplanarak bir araya getirilmiş ve adına okunanların; düşünülenlerin, yüklenilenlerin, taşınanların, çağırılanların, harekete geçip meydan okunanların bir araya getirilip toplanması anlamında “Kur’an” denmiştir.


İşte bu Kur’an o Kur’an’dır. Açıp baktığınızda onları bulursunuz. Düşünmeyi, yüklenmeyi, taşımayı, çağırmayı, harekete geçmeyi, meydana okumayı bulursunuz. Bu esnada yaşanan olayları: yürüyüşleri, acıları, çığlıkları, göçü, savaşı, barışı, sevinç gözyaşlarını, toz bulutlarını, at kişnemelerini, kılıç şakırtılarını, şehit feryatlarını, gazi çığlıklarını duyarsınız. Duymuyorsanız zaten okumuyorsunuz, hatmediyorsunuz demektir…


***


“Alaq” kavramına gelelim…


Sözlükte ALAQ mastar olarak “ilişmek, takılmak, yapışmak, bitişmek, tutunmak, sevmek, tutkun olmak” demek… Asmak, askıya almak, ertelemek, yorumlamak, bir şey hakkında yorum yapmak, takmak, iliştirmek (ta’lîgan), ilgilenmek, ilişkili olmak, ilişmek, takılmak, bir şeye ilişkin olmak, bir şeye ait olmak (ta’alluq), ilgi, alaka, dostluk, iş, meslek, uğraş (a’lâqa), yorum, siyasi yorum (ta’lîq), dipnot, şerh, haşiye (ta’lîga), kan pıhtısı, sülük (alaq), hayvana verilecek yiyecek (alîq), ile ilgili, ilişkin, alakalı (mutealliq), askı, asacak (mi’lâq), askıda bırakılmış (mu’allaq) kelimeleri bu kökten…


Yukarıdaki ayette “İnsanı ‘alaq’tan yarattı” ifadesi “kan pıhtısından, embriyodan, zigottan” şeklinde biyolojik, “ilgisinden, alâkasından, sevgisinden” şeklinde teolojik açıdan yorumlanmaya müsaittir. Her iki anlamda kelimenin kökanlamına uygun düşmektedir. Ancak teolojik açıdan yorumlamak anlama ve bağlama daha uygun duruyor. Çünkü bunlar Kuran’ın ilk inen ayetleri olup Allah insana kim olduğunu, neyi niçin yaptığını ve neler vermekte olduğunu sıralayarak işe başlamaktadır.


Anlaşılan bu ilk beş ayette tutarlılık içinde beş temel özelliği ile Allah kendini tanıtıyor:


1- Rabb (Kim?)

2- Yaratma (Ne yapıyor?)

3- Alak (Neden?)

4- Kerem (Ne veriyor?)


5- İlim (Ne öğretiyor?)

Bunların hepsi de mantıksal tutarlılık içinde insanoğlunun zihnini meşgul eden beş temel soruya cevap vermektedir.


Şöyle ki: İçinde yaşadığımız evreni çekip çeviren, ayakta durmasını sağlayan bir yüce “Rabb” vardır. O bizi “yaratarak” varlık sahnesine çıkarmıştır. Bunu, duyduğu sonsuz sevgi, ilgi ve alâkadan dolayı yapmıştır. Karşılıksız olarak boyuna vermiş de vermiş (hava, su, toprak/gıda, ısı, vucut), verdiği nimetler hesaba kitaba sığmaz olmuştur. Dahası diğer varlıklardan ayrı olarak insanoğluna bir de “ilim” öğrenme yeteneği bahşetmiş (bilgi, akıl, zihin, beyin, kalp), “kalemi” (kelime, söz, konuşma, yazı, ifade) kullanabilmeyi, varlığı okuyabilmeyi, anlayabilmeyi, derinliklerine nüfuz edebilmeyi nasip etmiştir. Öyle ya insanı hayvanlardan ayıran şey bilgisi, aklı, zihni, beyni, okuması, anlaması, konuşması ve yazması değilse nedir?


Şu halde alaq’tan yaratılma ifadesini bu çerçeve içinde yorumlamak gerekir. Gerçekten de, içimizden birisi Rabbimiz ile ilk karşılaştığında öğrenmek isteyeceği ilk şey ne olabilir? Merakımız daha çok biyolojik mi teolojik mi olur? Biyolojik olduğunu farz edersek, ana rahminde bir spermden nasıl dokuz ay boyunca gelişip büyüdüğümüzü zaten kendi araştırmamızla bulabilirdik. Asıl merakımız rahmi de yaratanın, anneyi babayı da yaratanın, bizi varlık sahnesine çıkaranın, bunu neden yaptığı değil midir?


“Nasıl yaratıldım?” değil; “Neden/Niçin yaratıldım?”


Vahiy asıl bu soruya cevap için var değil midir? Çünkü nasılını insan araştırmasıyla bulup ortaya çıkarabilir. Bu ilk ayetler nedenin/niçinin cevabını veriyor. Bu nedenle alaq kavramı, biyolojik olarak hangi maddeden nasıl yaratıldığımızdan ziyade, teolojik olarak hangi manadan niçin yaratıldığımızın cevabı olmaktadır.


İşte alaq bunun cevabı; sevgi, ilgi ve alâka …


İnsanın ve de bütün varlığın kökeninde bunun olduğu anlaşılıyor. Demek ki yaratılış, evrene boyuna yayılan sonsuz bir şefkatin, taşan coşkun bir sevginin, oluş ve akışı ilgi ve alâka yumağı haline getiren yüce bir merhametin eseridir. Nitekim bu ayetin tefsiri mahiyetinde Allah insanları sevgi ve merhametten/onun için yarattığını söylemektedir (Hud; 11/119). Peygamber bunun için yani sevgi ve merhameti insanlıkta yaymak için gönderilmiştir (Enbiya; 21/107).


Şu halde Allah bilinmez bir hazine iken bilinmek veya rakip bir kötülük tanrısı var da onu köşeye sıkıştırmak için yaratma eylemine girişmiş değildir. İnsanlığı Âdem’in yasak ağaçtan yemesi sonucu “sürgün” ve “ölüme yazgısına” mahkûm ederek de yaratmış değildir. Bilakis bilinen bir karakterinin; Rahman (çok seven, sevgisi taşan) ve Rahîm (sevgisi varlığa yayılan, merhametli) tabiî taşması sonucu yaratma inkişaf etmiş ve etmeye devam etmektedir…


Halen her canlı yavrusu bir erkek ile dişinin birbirine olan ilgi ve alâkasının, aşk ve sevgisinin zirveye çıktığı bir anda rahme düşüyor değil mi? İnsanlar böyle ilgi ve alâkaların, sevgi ve tutkunlukların sonucu olarak doğmuyorlar mı? Bu ilgi, alâka ve tutkunluk insan soyunu sürdüren en çoşkun saik değil mi?


Biteviye ilgi ve alâkalardan “sürekli yaratılış” işte budur. İnsan denen tür yaratılışın belirli bir zaman ve mekânında bu taşmaya, yani “oluşa” katılmıştır. Çektiği acı, sürgün cezası değil oluş ve varoluş sancısıdır. Bu nedenle insan, nasıl ilgi ve alâka gösterilerek varlık sahnesine çıkarıldıysa ve çıkarılmaya devam ediyorsa, aynı şekilde buna cevap vermeli, bu sürece kendisi de coşkun bir ilgi ve alâka göstererek katılmalı, oluş ve akışın tersine bir yola girmemelidir.


Öte yandan alaq sözcüğüne semantik açıdan baktığımızda Kuran’da altı yerde geçtiğini görüyoruz. Beşinde (22/5, 23/14, 23/14, 40/67, 75/38) insanın ana rahminde (rahim: sevgi ve ilgi ile büyütme yeri/sevgi yuvası!) oluşum aşamaları bağlamında “kan pıhtısı” anlamında ve mutlaka “toprak, nutfe, meni, cenin” kelimelerinden biriyle ve de sonda yazılan “ta” ile geçiyor. Bir yerde de (96/2) Allah’ın insanı niçin yarattığı bağlamında ve sonda yazılan “ta” sız geçiyor.


Bu durumda bu ikisi arasındaki fark şu oluyor: İnsanlarla ilgili olarak bir erkekten bir dişiye atılıp iliştirme/yapışma (alaqatun)… Tek olan Allah’ın ilahî ilgi, alâka, sevgi ve merhametinden binlerce mahlûk yaratma, binlerce beşerî ilgi ve alâkadan da yaratılmışlar yaratma (alaq)…


Meselâ erkeğin dişiye, dişinin erkeğe ilgi ve alâkası, tohumun toprağa, toprağın tohuma ilgi ve alâkası, ağacın suya ilgi ve alâkası, ateşin oduna ilgi ve alâkası vs. binbir çeşittir… Bunların birbirine ilgi ve alâkasından boyuna yeni yaratılışlar birbirinin içinden yarılıp ortaya çıkıyor (felaq). Bu ilgi ve alâka yumağı sayesindedir ki “oluş” her daim yenilenerek sürüyor (kun feyekun).


İşte insanın alaq’tan yaratılması, ilk inen ayette bu manada iken diğer beş yerde bildiğimiz kan pıhtısı anlamında kullanılıyor. Bu nedenle Alak suresindeki ilk kullanımı, daha genel ve bağlam gereği Hz. Peygamber’e ilk kez hitap etmeye başlayan Allah’ın kendini tanıtışı olarak okumak mümkündür.


Keza bu ilk ayetteki “Niçin yaratıldık?” sorusunun cevabı olan “ilgi/alaka/sevgi”, Kur’an’ın başka yerinde şöyle tefsir ediliyor:


“Rabbin isteseydi bütün insanlığı bir tek ümmet yapardı. Bu yüzden birbirlerine karşı çıkıp duracaklar. Ancak Rabbinin sevgi ve merhameti ile bağışladığı kimseler hariç; zaten Allah onları bunun için yarattı... Böylece Rabbinin “Cehennemi görünür görünmez varlıklarla dolduracağım” sözü yerine gelmiş olacak.” (Hud; 11/118-119).


Yani: Allah layık görseydi bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Fakat insanlar kendilerine verilen seçme yeteneğini kötü yolda kullandıkları için tek bir ümmet haline gelmeye de layık olamıyorlar. Çünkü Allah insanları sevgi ve merhametinin taşması sonucu, varlığa duyduğu ilgi ve alakadan dolayı yaratmıştır. İnsanlardan bu sevgi, ilgi ve alakanın karşılığını beklemektedir. Fakat insanların çoğu umursamaz bir tavırla bunu görmezden gelmekte, kendini bir şey zannetmekte ve aynı sevgi, ilgi ve alakayla Allah’a karşılık vermemektedirler. Bunun için de cehennemi hak etmiş olmaktadırlar. Ancak “sevgi ve merhametten” yaratılmış olmayı fark edenler, vicdanının derinliklerinde bunu bulanlar (vecd: buluş, vicdan: bulma yeri), Allah’tan varlığa feyezân eden sevgi ve merhamet hâlesini (feyz: yayılış, feyezân: yayılma hâlesi) hissedip duyumsayanlar bir araya gelebilmekte ve tek bir ümmet olabilmektedirler…


***


Peki, bu ilk mesajlar bugün için neyi ifade ediyor?


Şunu: Biz de, bugün, Hz. Peygamber gibi önce kendimiz, geçmişimiz ve geleceğimiz üzerine düşünerek işe başlamalıyız. Tarih, hayat ve tabiat üzerine, üzerimizdeki nimetler ve o nimetleri veren Allah’ın yüceliği üzerine, şehrimiz, ülkemiz, bölgemiz ve insanlığın gidişatı üzerine tefekkür etmeli, gözümüzü yıldızların ötesine dikmeli, varoluş sancıları çekmeli, kendi “Hira”larımızda vicdanımızın sesini dinlemeliyiz. İç dünyamıza dönerek orada kendi akıl, zihin, ruh ve gönül kozamızı örmeliyiz. Aydınlanmalı, öğrenmeli, her birimiz böyle kendiliğinden vicdanî uyanışlar yaşamalıyız. Bu potansiyel enerjinin içimizde yerleşik olduğunu farketmeliyiz.


Sonra kozamızdan taşarak Hira’dan şehre inmeli, toplumsal sorumluluk yüklenmeli ve gereğini yerine getirmeliyiz. Üzerimizdeki örtüyü atmalı, kalkmalı ve başka uyanışları başlatmalıyız. Ebedi mesajları yaşayarak okumalı; söze, adalete, özgürlüğe, sevgiye, merhamete, doğruluğa, dürüstlüğe çağırmalıyız. Her tür baskıya, zulme ve zorbalığa meydan okuyarak, insanoğlunun inancına, düşüncesine ve emeğine zincir vurulamayacağını haykırmalıyız. Bunlar için harekete geçmeliyiz


Kur’an’ın ilk emirleri işte bunlardı.


Hep böyle başlar ilkler ve her dem yeniden iner.


Ta insanlığın son tanyeri de ağarıncaya kadar…


Recep İhsan ELİAÇIK




__________________
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
Yukarı dön Göster savasen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savasen
 
muhliskul
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 nisan 2007
Yer: Australia
Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhliskul

Merhaba,Savasen arkadasim, musadenle baska bir baslik altinda kaydettigim yazimi , buraya ilistirmek istiyorum. 

Sayin Savasen bu konuya iliskin kaydettiginiz yazi gercekten cok guzel.

   Alak suresinin ilk  bes ayetini, vahyin baslangici olarak kabul edersek bunlarin muntazam bir icerige sahip olmasi gerekmektedir.Zira bu hitap hem  elci secilen acisindan, hemde verilen mesajin muhataplari acisindan,  yeterince aciklayici  bilgileri ihtiva etmelidir. Elcinin gorevini yerine getirebilmesi icin, kendisine kimin ne gorevi verdigini bilmesi gerekmektedir.Musa'ya yapilan ilk hitap ile mukayase edecek olursak ; Taha/9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25,26,.. ......,49. Bu ayetlerde ki icerigin,    Alak suresinin ilk bes ayetinden daha detayli oldugu ve karsilikli bir diyalog tarzinda gelistigi gorulur.Musa'nin bu gorev karsisindaki tutumu , icinde bulundugu sartlar ve vazifenin boyutlari  goz onunde tutulursa bunun nedenleri anlasilacaktir. Ayrica sunu gormekteyiz ki vahiy icinde bulunulan durum ile orantili bir gelisim kaydetmektedir. Her resulun ve toplumunun  ozel durumu, Allah tarafindan degerlendirilmis, ve  onlara ozgu bir sekilde  vahiy indirilmistir. Bunlarin yanisira kissa anlatim metodlarida goz onunde tutulmalidir.

    Alak suresinin  ayetlerini ve genelde Kuran'i, gunumuz insaninin anlayisindan yola cikarak aciklarsak, bir turlu duzgun bir aciklama getiremeyiz. Ilk yapmamiz gereken gunumuzun  muteber anlayislarindan soyutlanarak ,bu ayetlerin ilk hitap donemine, Muhammed'in cagina ulasmamiz gerekmektedir. Inisinin ortamini, olusumuna malzeme  eden Kuran vahyi   orjinal aninda anlasilmalidir.  Iste bu anlayis  cok daha isabetli olacaktir. Oku ifadesinin metinden bir yaziyi degil kalpten-zihinden okumayi kastettigini hepimiz biliyoruz. Burda oku ifadesinin indirileni insanlara aciklamak olduguda meshur bilinenler arasindadir. Yine bilindigi gibi Kalem, o gunku toplumun yazi ve araclarina has kildigi ozel statuyu ifade etmektedir. Onlar yaziyi ve araclarini adeta sihirsel bir guc gibi gormekteydiler.  

Muhammed'e ve toplumuna ilk kez soylenen,  cok onemli olan nedir? Mesaj oyle bir anlayisi sunmus olmaliydiki,  bu onlara ilahi muradi acikca ifade etmis olsun.  Bu ayetlerdeki ana mesaj, Yaratan'in   cok uzak oldugu sanilan    yeryuzunden,  soyutlanmis olarak dusunulmesine, karsi yapilan ilahi bir  itirazdir. Muhammed'e iste bu yaratan ve kusatan Rabbin adiyla-adina bir ileti sunmasi soylenmektedir. Mekkelilerin zaten kabul ettikleri Allah'in,   "Yaratan Rab" olarak tanimlanmasina karsi dehsete dusmelerinin ana sebebi, Allah'in onlarin yasamlarina mudahele hakkini ifade ediyor olmasindan kaynaklaniyordu. Onlarin bu endiseleri , her turlu arac ve gerecin kullaniminin ardindan olusan birikimlerin hepsinin arka planindaki etkin failin   yine yalnizca Ekrem olarak  Allah'in  gosterilmesiyle artmaktaydi.  Butun bu kaygilara sebeb veren ilk ayetlerdeki   ; Ey insanlar, sizin Ekrem olan Efendiniz-sahibiniz-yoneticiniz    sizi bir alaktan yaratan, her turlu arac ve gerecle bilmediklerinizi ogreten bizatihi Allah'dir, ilani idi. Sema'nin yeryuzune   mudahelesi,insanlarin islerine karismasi ozellikle bir grup cikar cevrelerini ozellikle rahatsiz edecekti. Boyle agir bir sorumluluk yuklenen Muhammed muzzemmil ve muddessir surelerindeki maruz kalacagi  tesvikleri gerekli kilacak bir surece giriyordu. Cunku o mesaji cok iyi anlamisti, Toplumun mevcut inanc ve yasam bicimine karsi bir durusu ortaya koyan, genel duzenlemeleri iceren bu mesaj, ici rahat bir bicimde iletilme niteligi tasimiyordu. Bu mesaji insanlara ilettiginde gorecegi tepki asikardi.  Insirah suresi bu surece dair bazi hususlara dikkat cekmektedir.

Iste arkadaslar benim Alak suresini anlamaya yonelik  bakis acimin  kisa bir ozeti,

Allah'a emanet.

Yukarı dön Göster muhliskul's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhliskul
 
kuranyeter
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 04 subat 2008
Yer: Antarctica
Gönderilenler: 204
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı kuranyeter

selam

ilk inen sure alak mı bunu nerden tesbit edebiliyoruz eğer alak ise neden alak.

selam ve dua ile

Yukarı dön Göster kuranyeter's Profil Diğer Mesajlarını Ara: kuranyeter
 
kuranyeter
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 04 subat 2008
Yer: Antarctica
Gönderilenler: 204
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı kuranyeter

kuranyeter Yazdı:

selam

ilk inen sure alak mı bunu nerden tesbit edebiliyoruz eğer alak ise neden alak.

selam ve dua ile

 

bu konuda bizleri bilgilendirirseniz çok seviniriz.

sevgi ile

Yukarı dön Göster kuranyeter's Profil Diğer Mesajlarını Ara: kuranyeter
 
HAKgelenek
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 05 ocak 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 611
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı HAKgelenek

kuranyeter Yazdı:
kuranyeter Yazdı:

selam

ilk inen sure alak mı bunu nerden tesbit edebiliyoruz eğer alak ise neden alak.

selam ve dua ile

 

selam sayın kuranyeter.

bende çok merak ederim ilk inen ayeti /sureyi, ama bunu hiç bir zaman öğrenemessin,kim alak suresi olduğunu idaa ederse buda uydurmadan öteye geçmez,elde hiç bir kanıt yok .

ben kendi fikrimi söyleyeyim kuran herdaim iniş halinde olan ve her ülkeye göre kuranın ilk suresi farklılık gösterebilir biz türkiyede yaşıyorsak bu ülkenin yaşam ve inanç biçimine bakarak en uygun sureden başlayabiliriz.

yok ben ilk inen sureyi öğrenmek istiyorum dersen işin gerçeği bunu delillendirecek arkadaşı bende merakla beklemekteyim.

ama yanılmıyorsam bayağı bekleyeceğiz:))

sevgi ile

 

bu konuda bizleri bilgilendirirseniz çok seviniriz.

sevgi ile

Yukarı dön Göster HAKgelenek's Profil Diğer Mesajlarını Ara: HAKgelenek
 
kuranyeter
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 04 subat 2008
Yer: Antarctica
Gönderilenler: 204
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı kuranyeter

merhaba hakgelenek.

eğerki bir insan çıkıp ilk inen ayet alak diyorsa  ve ondan sonraki sureleride sıralandırıyorsa bunu delillendirmelidir.

herkes uyduruyor yok mağarada ikra denmiş yok resul okuma bilmiyormuş yok şöyleymiş yok böyleymiş.

elinde hiç bir delili olmadan gayba taş atmak yanlızkuran diyenlere hiç yakışmıyor.

hani hadisçi olsa neyse adam hadise inanıyor bu yolla hareket ediyor bir şey diyemessin.

aslında islam dinine hadisçilerden çok şimdiki kurancılar daha çok zarar veriyor.

bakalım ne zaman alak suresinin ilk sure olduğunu bize öğretecekler.

selam ve dua ile 

Yukarı dön Göster kuranyeter's Profil Diğer Mesajlarını Ara: kuranyeter
 
güneş
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 30 temmuz 2006
Gönderilenler: 206
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı güneş

Hz. Osman'ın, ilk nüshalar yakıldıktan sonra yazdırmış olduğu Kur-an'lardaki ilk sure nedir bilen var mı? Ya da Alak olmasaydı inceleyen kişiler çıkıp "ilk sure Alak değildir" demezler miydi?

Yukarı dön Göster güneş's Profil Diğer Mesajlarını Ara: güneş
 
kuranyeter
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 04 subat 2008
Yer: Antarctica
Gönderilenler: 204
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı kuranyeter

güneş Yazdı:

Hz. Osman'ın, ilk nüshalar yakıldıktan sonra yazdırmış olduğu Kur-an'lardaki ilk sure nedir bilen var mı? Ya da Alak olmasaydı inceleyen kişiler çıkıp "ilk sure Alak değildir" demezler miydi?

 

selam.

ancak bir uzman arkadaş böyle bir cevap verebilirdi gerçekten tebrik ederim.

bu arada hz osman diyorsunuz ben böyle bir ismi kuranda bulamadım onuda yukardaki açıklamanız gibi yapacaksınız hiç yapmayın.

bu sitenin çoğunlıktaki görüşü kuran ın yeterliliği üzerine kurulu sizde uzman bir üye olduğunuza göre kuranın yeterliliğini savunanlardansınız yanlış düşünüyorsam affedin.

bana açık ve net bir bilgi verecekseniz verin yok eğer veremeyecekseniz kuranın ilk inen suresini bilmiyorum deyin bu ayıp değildir.

asırlar önce inmiş bir kitabın ilk suresini bizlere bildiren isimler ne ise bu aynı isimler hadis safsatalarınıda bize getiren isimlerdir aralarında hiç bir fark yoktur.

selam hudaya tabii olduğunu sananlara değil tabii olanlara.

Yukarı dön Göster kuranyeter's Profil Diğer Mesajlarını Ara: kuranyeter
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

 Selam Kuran yeter kardeş,sizi çok iyi anlıyorum ve ben gaybe taş atmış olmamak için,geçmişi kurcalamadan şu anda bana gelen ilk süre olarak Fatiha süresini kabul ediyorum ve bu şekilde yoluma devam ediyorum.Ne dersiniz??

__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

güneş Yazdı:

Hz. Osman'ın, ilk nüshalar yakıldıktan sonra yazdırmış olduğu Kur-an'lardaki ilk sure nedir bilen var mı? Ya da Alak olmasaydı inceleyen kişiler çıkıp "ilk sure Alak değildir" demezler miydi?



Selam Güneş;

Mevcut nüzul sıralamasına da pek çok itiraz var. Yani okuduğunuz nüzul sıralaması da "rivayetlere göre" (!) kesin değildir.

Bu aşamada benim en çok garipsediğim şey, bir surenin mekki mi medeni mi olduğu hususunda dahi şüphelerin / itirazların bulunmasıdır.

Halbu ki, biz hadis kitaplarında inanılmaz teferruatlara rastlıyoruz. Nasıl oluyor da bu kadar teferruat akılda kalıp nakledilirken, bir surenin hicretten önce mi sonra mı indiği hususunda ihtilaf çıkabiliyor.

Hatta ve hatta mesela  Tahrim suresinin birinci ayetnin  ne konuda nüzul  olduğu hususunda bile 3 farklı ve birbiri ile hiç alakasız rivayet var. Halbu ki, bu ayetin ne sebeple indirildiğinin unutulması yahut farklı rivayet edilmesi cidden garipsenecek bir durumdur.

Bunun gibi nice nice ayetlerin ne sebeple indirildiği hususunda o kadar çok ve tutarsız rivayet var ki...

Ben size daha da komiğini söyleyeyim.

Şu ihtilaflara bir bakın:

1) Hz. Peygamber'in ve ashabının Mekke'de iken hangi kıbleye doğru namaz kıldığı 

Bir görüş, Kabe istikametine doğru namaz kıldığını söylüyor.

Diğer bir görüş Kabeyi ve Beytül Makdis'i birlikte (peşpeşe / aynı hizada)) kıble edindiğini söylüyor.

2) Hz. Peygamber ve ashabının kıblesinin hicretten sonra ne zaman Beytül Makdis istikametinden Kabe'ye çevrildiği hususu

Tefsir-i Kebir'den alıntı:

"Müslümanların daha önce yöneldikleri kıble Beytü'l-Makdis idi. Hz. Pey­gamber (s.a.s)'in, Medine'ye gittikten sonra kıbleyi ne zaman değiştirdiği hu­susundaki rivayetler çok çeşitlidir. Enes b. Malık (r.a)'den rivayet edildiğine göre, hicretten dokuz veya on ay sonra; Muaz (r.a)'dan rivayet edildiğine gö­re, onüç ay ay sonra; Katâde'den rivayet edildiğine göre onaltı ay sonra ve İbn Abbas (r.a) ile Bera b. Âzib (r.a)'den rivayet edildiğine göre onyedi ay sonradır. Bu son görüş bizce, diğerlerinden daha sağlam ve mazbuttur. Bazı kimselerden ise kıblenin, Hz. Peygamber (s.a.s)'in Medine'ye hicretinden on-sekiz ay sonra tahvil edildiği, rivayet edilmiştir. Vâkıdî, kıblenin onyedinci ayın başlagıcında, Receb ayının ortasında Pazartesi günü tahvil edildiği söyle­miştir. Diğer bazıları ise, hicretten iki sene sonra kıblenin değiştirildiğini söy­lemişlerdir."

3) Hz. Peygamber ve ashabının Beytül Makdis istikametine doğru namaz kılıp kılmadığı

Bu hususa Ebu Müslim itiraz etmiştir.  O, bu hususta ne tevatürü, ne de bu yönde gelen hiç bir rivayeti delil kabul etmemiştir.

Görüleceği üzere, esasında "hadis" isimli "söylenti"ler din adına "hiç bir şey" dir.

Çünkü, insanı şüphe ve çelişkiden başka bir şeye götürmez.

Kuran hususunda esas olan Allah'ın bize erişmesini takdir ve irade buyurduğu Fatiha ile başlayıp Nas suresi ile biten mushaftır.

Nüzul sıralı mushafı, Kuran'daki herhangi bir hususu açıklamak için delil kabul edenler, senedi sahih olan hiç bir hadise itiraz etmemek durumundadırlar.

Aksi taktirde kendi delilleri ile çelişmiş olurlar ki, bu forumda böylesi misallere sıklıkla rastlamaktayız.

Bu arada, Kuran Yeter kardeşim; daha sakin, daha nazik bir üslub kullanmanız hepimizin hayrınadır.

Muhabbetlerimle...


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats