selimbay Yasaklı
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 110
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
TARTIŞMALARI BİTİRECEK BİR ARAŞTIRMA-2 |
|
a. allah'a ve peygamberine itaati birlikte emreden ayetler:
"ey iman edenler! allah'a itaat edin. peygambere itaat edin. sizden olan idarecilere de. eğer aranızda herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz onu allah'a ve peygamberine götürün. eğer allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız (bunu böyle yapın) bu daha hayırlıdır. netice olarak daha güzeldir.� [50]
görüldüğü gibi âyetin başında "allah'a itaat edin. peygambere itaat edin" buyrularak "itaat edin" emri iki defa zikredilmiştir. aslında allah'a itaat peygambere itaat demektir. buna rağmen itaat emrinin iki kez zikredilmesi, "kur'an'da zikredilmeyip sadece sünnette zikredilen hükümlere uymak gerekmez" şeklindeki vehim ve kuruntuları bertaraf etmek ve resulullah'ın hiçbir kimse için sabit olmayan müstakil ve özel bir itaat edilme hakkına sahip olduğunu beyan etmek içindir. bu nedenledir ki müslümanlardan olan idarecilere itaat etme emri tekrarlanmamışım çünkü onların allah'a ve peygambere itaat dışında ayrı bir itaat edilme haklan yoktur. kur'an gibi veciz bir kitapta itaat emrinin tekrarı, gözden kaçırılmamalıdır.
yine âyet-i kerimenin devamında: "eğer aranızda herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz onun hükmünü allah'a ve peygamberine götürün" buyurulmaktadır.
elbetteki anlaşmazlık konusu olan meseleyi allah'a götürmekten maksad, allah teala'nın kitabı olan kur'an'a başvurmaktır. akıl sahibi hiç bir kimse, "bundan maksat meseleyi bizzat allah'ın kendisine götürmektir" diye bir iddiada bulunamaz. meselenin hükmünü resulullah'a götürmekten maksat ise, resulullah hayatta iken bizzat kendisine götürmek, vefatından sonra da sünnetine başvurmaktır. resulullah'ın vefatından sonra "sünnetinin hakemliğini kabullenmemek" âyetin geniş kapsamlı manasını delilsiz olarak daraltmaktır, ilmi olmayan ve islâm'ın ruhuna ters düşen bir davranıştır. çünkü bu iddiaya göre, kur'an'ın bu emri, sadece resulullah'ın yirmiüç yıllık peygamberliği dönemi için geçerli olur ki, bu da "kur'an'ın hükümlerinde esas olan kıyamete kadar baki olmasıdır" esasına ters düşmekte ve resulullah'ın kur'an'ı uygulama pratiği olan sünnet hazinesini hiçe saymaktır. böylece âyetin cümle ve kelimelerinden sünnetin şer'î bir delil olduğu açıkça anlaşılmaktadır. yeter ki onu düşünüp anlayacak akıllar bulunsun.
başka bir âyette: "ey muhammed! de ki: "allah'a itaat edin, peygambere itaat edin. eğer yüz çevirirlerse peygamber sadece kendisine yüklenilen yükümlülükten sorumludur. sizler de size yüklenilen yükümlülükten sorumlusunuz. eğer peygambere itaat ederseniz, hidâyete kavuşmuş olursunuz. peygambere düşen, ancak tebliğ etmektir" [51] buyurulmaktadır. görüldüğü gibi bu âyette de peygambere itaat ayrı bir emir olarak zikredilmiş ki, peygamberin de özel bir itaat hakkı bulunduğu vurgulansın. ayrıca peygambere itaatin hidâyete eriştireceği zikredilmiş ve böylece rasulullah'ın zatının ve sünnetinin mü'minlerin rehberi olduğu beyan edilmiştir.
bu âyette dikkati çeken diğer bir husus da şudur: "peygambere itaatin insanları hidâyete ulaştıracağı" vadiyle "peygambere düşen ancak tebliğ etmektir" fermanının yanyana zikredilmesidir. bu da göstermektedir ki, "peygambere düşen ancak tebliğ etmektir" ifadesinden maksad: "peygamber, sapanların ve isyankârların yaptıklarından sorumlu değildir" demektir. yoksa bundan maksad "peygamber ancak allah'ın emirlerini tebliğ eden bir postacı niteliğindedir. onun sünnetinin şer'î hiçbir değeri yoktur" demek değildir. eğer böyle olsaydı allah'a itaatin emredilmesi yeterli olurdu. ayrıca resulullah'a itaat etme emri yersiz ve anlamsız bir uzatma sayılır ve resulullah'a itaatin hidâyete ulaştıracağı vadi gerçek dışı bir vaad olurdu. haşa allah teala böyle bîr vâdden münezzehtir.
diğer bir âyette "allah ve rasulü, bir şey hakkında hüküm verdiği zaman herhangi bir mümin erkeğin ve mümin bir kadının kendi işlerinde başka hükmü seçme hakları yoktur. kim allah'a ve rasulü1 ne isyan ederse, şüphesiz ki o açıkça sapmıştır" [52] duyurulmaktadır. bu âyetteki: "allah'ın verdiği hükümden" maksat o'nun bize gönderdiği kur'an'daki hükümlerdir. "resulullah'ın verdiği hükümlerden maksat ise, "hayatta iken hakemlik yapıp verdiği hükümler ve beyan ettiği emir ve yasaklardır."
"resulullah'ın bu hükümlerine sadece o hayatta iken uymak gereklidir. vefatından sonra onun hükümleri bizî bağlamaz" diyebilir miyiz? bunu söylemekle delilsiz bir iddiada bulunmuş olmaz mıyız? böyle bir iddia ne derece doğru olur? bugün resulullah'ın sünnetini kabul etmeyen bir insan onun hangi hükmünü kabullenmiş olur?
allah teala birçok âyetinde, kendisiyle birlikte peygamberine itaat edenleri övmekte onların mertebelerinin yüksek olacağını ve kurtuluşa ereceklerini belirtmektedir. "kim allah'a ve peygamberine itaat ederse, işte onlar allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kimselerle beraberdirler. onlar ne güzel arkadaştırlar� [53]
şayet rasulullah'a itaatin bir anlamı olmasaydı, onu allah'a itaatle birlikte zikretmenin manası ne olurdu? resulullah'a itaat, sünnetini almamızı gerekli kılmaz mı? rasulullah'ın sünnetini reddederek ona itaati hiçe sayanlar, bu âyetler karşısında ne cevap vereceklerdir?
yine şu âyetlerde: "kim allah'a ve rasulüne itaat eder, allah'tan korkar ve o'ndan çekinecek olursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir." [54] "aralarında peygamberin hükmetmesi için allah'a ve rasulüne davet edildikleri zaman müminlerin sözü ancak "işittik ve itaat ettik" olur. işte bunlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir." [55]
"allah'a ve peygambere itaat edin ki merhamet olunasınız" [56] buyurulmaktadır.
âyetlerde allah'tan korkmanın; allah'a ve rasulü'ne itaatle olacağı, müminlerin allah'ın ve rasulü'nün hükmüne çağırılmaları halinde "işittik ve itaat ettik" diyecekleri belirtiliyor. "ben sadece kur'an'a itaat ederim, hadisler beni bağlamaz" diyenler, takvaya nasıl erişebilirler ve mümin olma sıfatını nasıl muhafaza edebilirler?
allah teala diğer bir çok âyet-i kerime'de de kendisiyle birlikte peygambere itaat etmeyenleri kınamakta ve onları küfürle vasıflandırmaktadır:
"ey iman edenler! allah'a ve rasulü'ne itaat edin. davetini işittiğiniz halde peygamberden yüz çevirmeyin." [57]
"de ki allah'a ve peygambere itaat edin. eğer yüz çevirirseniz şüphesiz ki allah kâfirleri sevmez." [58]
peygamberin sünnetini reddedenler bu âyeti çok iyi düşünmeli ve felsefi cedellerden vazgeçmelidirler.
"ey iman edenler! allah'ın rasulü sizi kendinize hayat verecek şeylere davet ettiği zaman allah'ın ve rasulünün davetini kabul edin. bilin ki allah kişi ile kalbi arasına girer ve o'nun huzurunda toplanacaksınız." [59]
b. yalnız resulullah'a itaat etmeyi emreden âyetler: "namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edin ki, merhamet edilesiniz." [60] sünneti red eden, bu itibarla peygambere itaati hafife alan insanlar, bu âyeti düşünüp kendilerine acısınlar ve nasıl bir tavır takındıklarını iyice gözden geçirsinler.
"eğer peygambere itaat ederseniz hidâyete erişmiş olursunuz..." [61] "de ki: eğer allah'ı seviyorsanız bana tabi olun ki, allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın..." [62] âyetin ifadesine göre allah'ın sevgisine erişmek, peygambere uymakla tahakkuk ediyor. temelsiz felsefelere ve akli cedellere uymakla değil.
"peygamber size ne verdiyse onu alın. size neyi de yasakladıysa ondan da kaçının. allah'tan korkun. şüphesiz ki, allah azabı pek şiddetli olandır." [63] her ne kadar bu âyet ganimet mallan hakkında inmişse de âyette geçen "ne verdiyse" ifadesi genel bir anlam taşıdığından resulullah'ın ümmetine verdiği her emir ve yasağı kapsamakta ve sünnetin delil olduğunu göstermek için yeterli görülmektedir. çünkü resulullah'ın ümmetine bahşettiği en değerli hediyesi sünnettidir.
nitekim ibn cüreyc ve abdullah b. mes'ud, bu âyeti umumi manada tefsir etmişler, emir ve yasağının müslümanları bağladığını söylemişlerdir.
bir gün abdullah b. mes'ud: "allah teala dövme yapan (ben yapan) dövme yaptıran, tüylerini alan, güzellik için dişlerinin arasını törpületen ve allah 'm yaratma şeklini değiştiren kadınlara lanet eder" demiştir. onun bu sözü, esedoğullarından ümmü yakub isimli kur'an'ı çok iyi okuyan ve anlayan bir kadına ulaşmış kadın da ibn mesud'a gelerek "işittiğime göre sen şöyle ve şöyle olan kadınlara lanet okumuşsun" demiştir. abdullah bin mesud da o kadına şu cevabı vermiştir:
"niçin ben, resulullah tarafından lanetlenen ve allah'ın kitabında da hükmü bulunan kimseleri lanetlemeyeyim" kadın: "ben kur'an'ın iki kapağının arasında bulunan bütün âyetleri okudum. böyle bir lanetleme bulamadım." demiş, abdullah bin mes'ud da "eğer okumuş olsaydın onu bulurdun. sen allah teala'mn "peygamber size ne verdiyse onu alın. size neyi yasakladıysa ondan da kaçının" âyetini okudun mu? diye sormuş, kadın: "evet okudum" demiştir. bunun üzerine abdullah: "kadınların bunları yapmalarını resulullah yasaklamıştır" demiştir. [64]
görüldüğü gibi ibn mes'ud, bu âyeti "umum ifade eden bîr âyet" olarak genel anlamda tefsir etmiştir. ve resulullah'ın buyurduğu veya yasakladığı her şeyin âyetle zikredilmiş gibi hüküm ifade edeceğini söylemiştir.
"ayetlerimize iman edenler o kimselerdir ki, okuyup yazması olmayan ve allah'ın elçisi olan peygambere uyarlar. peygamber onlara iyiliği emreder, kötülüğü men eder. temiz şeyleri onlar için helal, murdar şeyleri de haram kılar. onların üzerlerindeki ağır yükleri ve kendilerini bağlayan bağları kaldırır..." [65]
ayette zikredilen temiz şeyleri helal kılma ve murdar şeyleri haram kılma fiilleri resulullah'a izafe edilmiştir. elbetteki bunun bir anlamı vardır. o da sünnete uymanın gerekliliğini belirtmektedir.
"...o peygambere uyun ki doğru yola eresiniz." [66] peygambere uyma, sünneti kabullenme dışında nasıl mümkün olacaktır. bundan başka bir yol var mıdır?
allah teala diğer bazı âyetlerinde de peygambere itaat etmenin son derece önemli olduğunu beyan ederek ona itaatin allah'a itaat sayılacağını, onun hakemliğini kabul etmeyenin mü'min olamayacağını bildirmiştir. "kim peygambere itaat ederse şüphesiz allah'a itaat etmiş olur. kim de yüz çevirirse, biz seni onların üzerine koruyucu olarak göndermedik" [67]
peygamberin söylediklerine uymadan ve yaptıklarını yapmadan ona itaat edilmesi hiç mümkün müdür? bu da sünnetin şer'î bir hüccet olduğunun açıkça bir delili değil midir?
"rabbine yemin olsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem, seçip sonra da verdiğin hükme içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar." [68]
bu âyette, resulullah'ı hakem seçmeyenin mü'min olamayacağı beyan edilmiştir. resulullah'ın hakemliğini sadece sağlığına tahsis etmek, bu âyeti dar bir çerçevede yorumlamak olmaz mı? sırf sünnete karşı çıkmak için bir zorlama sayılmaz mı?
resulullah'a uymayı emreden diğer âyetler de göz önünde bulundurulduğunda şu gerçek ortaya çıkmaktadır: resulullah'ın hakemliği hem hayatta iken hem de ölümünden sonra geçerlidir. vefatından sonra sözleri ve fiilleri alınarak hakemliği kabul edilmiş olur. âyette resulullah'ın hakemliğinin sadece hayatı boyunca geçerli olduğuna hiçbir işaret olmadığı gibi, kur'an'ın genel ifadesi, onun hakemliğinin ölümünden sonra da devam ettiğini gerektirmektedir. bu da ancak sünnetine uymakla olur.
kur'an-ı kerim mücmel bir kısım farzlar ve genel kaideler getirmiştir. bu mücmel farzların tafsilatını ve genel kaidelerin detayını ancak resulullah'ın açıklamasıyla bilmek mümkündür. mesela allah teala; "ey iman edenler! oruç size farz kılındı..." [69] "namazı kılın, zekatı verin..." [70] "ey iman edenler! sözleşmeleri yerine getirin..." [71] buyuruyor. allah teala bunların nasıl yapılacağını öğretmeyi peygamber efendimize bırakmıştır. o halde peygamber'in sünneti olmadan bu emirlerin nasıl yapılacağını bilmek mümkün değildir. nitekim allah teala; "... sana da kur'an'ı indirdik ki, insanlara vahy edilenleri açıklayasın..." [72] buyurmuştur.
ayetler resulullah'ın sünnetinin de allah tarafından bir vahiy olduğuna işaret etmektedirler. "o arkadaşınız (resulullah) kendi arzu ve hevasından konuşmaz. onun konuştuğu gönderilen vahiyden başka bir şey değildir." [73]
"... allah sana kitap ve hikmeti indirmiş, ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. allah'ın sana olan lütfü büyüktür." [74]
"... allah'ın üzerinizdeki nimetini ve size indirdiği kitabı ve hikmeti hatırlayın. allah bununla size öğüt verir. allah'tan korkun ve bilin ki allah her şeyi çok iyi bilendir." [75]
bu iki âyette, indirildiği ifade edilen "kitap"tan maksadın kur'an-ı kerim olduğu muhakkaktır. "hikmet"ten maksat ise, birçok alime göre resulullah'ın sünnetidir. bu itibarla sünnetin de "vahy-î gayri metluv" olduğu beyan edilmiştir. zira hikmetin lügat manası, bir şeyi tam yerine koymak ve bir işi icap ettiği gibi yapmaktır. resulullah'ın sünneti de bizlere dinin nasıl tatbik edildiğini öğrettiği için ona hikmet denilmiştir.
"...şüphesiz ki sen, dosdoğru bir yola iletiyorsun." [76] âyette doğru yola iletme işi resulullah'a isnad ediliyor. bu da gösteriyor ki resulullah'ın söz ve fiillerinin islâm şeriatında önemli bir yeri vardır. şayet resulullah'ın sözü dinlenmeyecek ve fiilleri işlenmeyecek olursa, onun insanlara doğru yolu göstermesi nasıl gerçekleşmiş olabilir?
DEVAM EDİYOR....
|
Xweser-Mirov Yasaklı
Katılma Tarihi: 17 mart 2008 Yer: Netherlands Gönderilenler: 421
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Yine kar, yine soguk, yine siddet yine deprem yine savas yine huzun yine orta-dogu.. Siiri geldi aklima.. :)
Ben Allah'a, Peygamberine, Sahabelere, Mezhep imamlarina, Mevlanaya, Geylaniye, Hocalara, tarikatlara, imamlara, ilahiyat profosorlerine, ITAAT ediyorum.. !! !! !!
__________________ Hayat sen ne güzelsin
|