Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamun Aleykum ! Değerli Kardeşlerim!
İsa Peygamberimizin doğumu ile ilgili yapılmış bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istedim.
MERYEM VE İSA PEYGAMBERİN DOĞUMU
Surenin 16–34. ayetlerinde çok önemli bir konu yer almaktadır. Biz, hem Müslümanlar hem de Ehl-i Kitap için büyük önem arz eden bu konunun doğru anlaşılmasını sağlamak amacıyla, Kur’an’ın Meryem ve İsa peygamberin doğumu hakkında verdiği bilgileri, Zekeriyya peygamber kıssasında yaptığımız gibi, önce toplu olarak sunmayı ve sonra ayetlerin tahliline geçmeyi uygun görüyoruz:
Meryem 16–33, 36, 34:Kitap’ta Meryem’i de an! Hani o, ehlinden [ailesinden, yakınlarından] ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik. O [ruhu getiren elçi] ona [Meryem’e] mükemmel bir beşeri örnek verdi.
O [Meryem]: “Ben senden Rahman’a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi / Takiyy] isen...” dedi.
O [Elçi, Zekeriyya peygamber]: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi.
O [Meryem]: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir bağıyy [iffetsiz biri] de değilim” dedi.
O [Elçi]: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Bu [babasız çocuk vermek], Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu.
Sonunda o [Meryem] ona [delikanlıya] gebe kaldı. Sonra da onunla uzak bir yere çekildi.
Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” dedi.
Sonra ona aşağısından / aşağısındaki kişi seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahman’a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de!”
Sonra O [Meryem] onu [çocuğunu] yüklenerek kavmine getirdi. Onlar [kavmi] dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de bağiy [iffetsiz] bir kadın değildi.”
Bunun üzerine o [Meryem], ona [çocuğa] işaret etti. Onlar: “Biz beşikte bir sabi olan kimseyle nasıl konuşuruz?” dediler.
O [Beşikteki çocuk] dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı [yaptı]. Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana namazı / sosyal desteği ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse (kıldı). Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba’s olacağım gün selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde ona ibadet edin, işte bu, dosdoğru yoldur.”
İşte bu, hakk söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları Meryem oğlu İsa’dır.
Âl-i Imran 35–47:Bir zaman İmran’ın karısı: “Rabbim! Kesinlikle ben karnımdakini tam hür olarak senin için adadım. Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en çok bilensin!” demişti.
Onu doğurunca da: “Rabbim, onu kız doğurdum; -hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve ona Meryem adını verdim. Ve ben onu ve soyunu şeytan-ı racimden Sana sığındırırım” dedi.
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi. Ve ona Zekeriyya kefil oldu. Zekeriyya ne zaman onun üzerine, mihraba girse, onun yanında bir rızk bulurdu. O [Zekeriyya]: “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. O [Meryem] da: “O, Allah katındandır” dedi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızk verir.
Âl-i Imran 42, 47:Ve hani melekler: “Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine gönülden kul ol, ona boyun eğ ve rükû edenlerle [rükû eden erkeklerle] beraber rükû et!” demişlerdi.
İşte bu, gaybın önemli haberlerinden sana vahyettiklerimizdir. Ve Meryem’e hangisi kefil olacağına kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Ve onlar tartışırlarken sen yanlarında değildin.
Hani melekler demişti ki: “Ey Meryem! Şüphesiz Allah sana, dünyada ve ahirette itibarlı ve çok yakınlardan biri olarak adı, Meryem oğlu İsa Mesih olan kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor.”
Ve beşikte, yetişkin çağında insanlarla konuşacak ve o salihlerdendir.
[Meryem]: “Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?” dedi. [Allah]: “Öyledir! Allah dilediği şeyi yaratır; O, bir işe karar verdiği zaman onun için ‘ol!’ der, o da hemen oluverir” dedi.
Tahrim 12:Ve Allah, ırzını bir kale gibi koruyan Imran kızı Meryem’i de örnek verdi. Biz onun içine ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdikledi ve içten bağlananlardan oldu.
Enbiya 91:Ve o, ırzını titizle koruyan kadın. Ona ruhumuzdan üfledik de onu ve oğlunu âlemler için bir mucize yaptık.
Nisa 171:Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırılığa gitmeyin. Ve Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın elçisi ve kelimesidir. Ki Meryem’e ilka ettiği / ulaştırdığı kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Artık Allah’a ve elçilerine inanın. “Üçtür” demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vahid’dir, tek ve biricik ilâhtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O’nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.
16, 17. Ayetler:
Kitap’ta Meryem’i de an! Hani o, ehlinden [ailesinden, yakınlarından] ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik, sonra o [ruhu getiren elçi], ona [Meryem’e] mükemmel bir beşeri örnek verdi.
MERYEM
“ مريمMeryem” sözcüğü “ مفعلmef’al” kalıbında bir sözcüktür. Sözcüğün “bir yerden ayrılmak” (Lisanü’l-Arab c:4, s.325. rym mad.) anlamındaki “ رامrame” fiilinden türemiş olması mümkündür. Ancak bu ismin Kitab-ı Mukaddes’te iki yerde Musa peygamberin kızkardeşinin adı olarak geçmesi, sözcüğün İbraniceden geldiğini göstermektedir. (Çıkış:15/20 ve Sayılar: 26/59) Yeni Ahid [İncil]’de bu sözcük Marim, Maria ve Mariamme tarzında 53 kez yer alır. Bu sözcüklerin kesin anlamı net olarak bilinmemektedir. Yorumcular tarafından, “Meryem” sözcüğü ile ilgili, “deniz damlası”, “deniz yıldızı”, “tanrıya bağlı”, “tanrıyı seven”, “hanımefendi”, “ışık veren”, “şişman”, “prenses”, “mağrur”, “güzel kimse”, “kâmil kimse” gibi anlamlar ileri sürülmüştür. (Prof. C. Tümer; Hz. Meryem, T.D.V. Yayınları; T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Meryem mad.)
“Meryem” sözcüğü Kur’an’da 34 kez isim şeklinde, 1 kez de “o” zamiriyle işaret edilmek suretiyle toplam 35 kez geçmektedir.
Meryem’in kimliği ve ailesi hakkında yazılıp çizilenlerin ekserisi hayal ürünü olup bu konuda Hıristiyan kaynaklarında da yeterli bilgi ve belge yoktur. Dolayısıyla, Meryem’in anasının adının “Hanna” olduğu, onun da Zekeriyya peygamberin baldızı olduğu, Zekeriyya peygamberin eşinin [yani Meryem’in teyzesinin] adının “Elizabet” olduğu yönündeki nakiller kesinlik arz etmemektedir. Çünkü Taberî Tarihi’nde de olduğu gibi, bu nakiller kesin olmayan Hıristiyan kaynaklarına dayanmaktadır:
Hıristiyanlar, Meryem’in İsa’ya on üç yaşında gebe kaldığını, İsa göğe kaldırılıncaya kadar otuz iki yıl ve birkaç gün dünyada kaldığını, Meryem’in İsa’nın (as) göğe kaldırılmasından sonra altı yıl daha yaşadığını iddia ederler. Buna göre Meryem elli küsur yaşında vefat etmiş demektir. (Kurtubi; Meryem/16 hakkında)
Bu durumda yapılacak şey, her zaman olduğu gibi Kur’an’daki bilgilerle yetinmektir. Kur’an’da Meryem’in anası babası ile ilgili geniş bilgi verilmemekle birlikte, Âl-i Imran suresinin 35. ayetinden anlaşıldığı kadarıyla babasının adı Imran’dır.
Meryem’in doğumu ile ailesinden ayrılışı arasındaki yaşamına dair Kur’an’da herhangi bir bilgi verilmemiştir. Konumuz olan ayetlerde verilen bilgiler, Meryem’in yetişkinlik çağına ait bilgilerdir.
Yukarıdaki ayetlere göre Meryem, ehlinden [ailesinden ve yakınlarından] ayrılıp tek başına doğuda bir bölgeye gitmiştir. O dönemde Meryem’in kaç yaşında olduğu ve ehlinden hangi sebeple ayrıldığı konularında herhangi bir bilgi yoktur.
Ayette geçen “ إنتباذintibaz” sözcüğü “eldeki şeyi öne veya arkaya fırlatıp atmak, tek başına ayrılma, uzaklaşma, ilişik kesme” anlamındadır. (Lisanü’l-Arab; c.8, s.429. nbz mad.) Nitekim bir kimsenin insanlardan uzak bir köşeye oturması da “intebeze” sözcüğüyle ifade edilir. Dolayısıyla Meryem’in kendi evinin doğu taraftaki odasına veya mabedin doğu köşesine çekildiği yolundaki yorumlar sözcüğün anlamına ve ayetin ruhuna aykırıdır. Sözcüğün ifade ettiği anlama göre Meryem yakın çevresinden kopmuş, onlardan ayrılıp uzaklara gitmiştir. Kısacası Meryem evden kaçan kızdır. Durumun böyle olduğu, 17. ayetteki “ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti” ifadesinden de anlaşılmaktadır. Çünkü bu ifade, onun kendisiyle ailesi arasına bildiğimiz bez perde çektiği anlamına değil, ailesinden mesafelenip uzaklaştığı, ailesiyle irtibatı kestiği anlamına gelir. Bunun bir örneği de Sad suresinin 32. ayetindeki “Ben, hayır [servet, çıkar] sevgisini, Rabbimin zikrinden dolayı sevdim. -Sonunda onlar perdenin arkasına girdiler.-” ifadesinde görülmektedir.
Meryem’in ailesini terk etmesinin sebebi olarak “hayız gördüğü için utanmıştı” veya “hamileliği bahanesiyle uzaklaşmıştı” tarzında yapılan yakıştırmalar, ayetin orijinal anlamını bozmaktan başka bir şey değildir. Bizim kanaatimize göre Meryem sorunludur ve sorunları sebebiyle yakın çevresinden uzaklaşmıştır. Meryem’in sorununun ne olduğunu anlama konusunda Âl-i Imran suresinin 36, 37, 42 ve 43. ayetlerindeki bazı ifadeleri birer ipucu olarak değerlendirmek mümkündür:
Âl-i Imran 35–37:Bir zaman İmran’ın karısı: “Rabbim! Kesinlikle ben karnımdakini tam hür olarak Senin için adadım Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en çok bilensin” demişti.
Onu doğurunca da: “Rabbim, onu kız doğurdum; -hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve ona Meryem adını verdim. Ve ben onu ve soyunu şeytan-ı racimden Sana sığındırırım” dedi.
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi. Ve ona Zekeriyya kefil oldu. Zekeriyya ne zaman onun üzerine, mihraba girse, onun yanında bir rızk bulurdu. O [Zekeriyya]: “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. O [Meryem] da: “O, Allah katındandır” dedi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızk verir.
Âl-i Imran 42, 43:Ve hani melekler “Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine gönülden kul ol, ona boyun eğ ve rükû edenlerle [rükû eden erkeklerle] beraber rükû et!” demişlerdi.
Yukarıdaki ayetlerde yapılmış olan vurgulardan hareket edilerek olayların gelişimi ve Meryem’in sorunları hakkında bazı tahminler yürütülebilir:
Meryem, erkek çocuk isteyen ve bekleyen, çocuk kız olunca da pek sevinmeyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Imran’ın karısının “Onu kız doğurdum” ifadesinin hemen arkasından gelen Rabbimizin “-hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir-” şeklindeki ifadesi, Meryem’in Imran’ın karısının zannettiği ve ayette dile getirdiği gibi olmadığını göstermektedir.
Diğer taraftan Âl-i Imran suresinin 37. ayetindeki “Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi” ifadesi de, Meryem’in normal bir insan özelliğinden çok bir bitki özelliği taşıdığını düşündürmektedir. Bir insanın bitki özelliğinde olması Rabbimizin yaratılış kanunlarına ters değildir. Çünkü insanın yaratılış aşamalarından birisi de bitkilik evresidir:
Nuh 17: Ve Allah sizi yeryüzünde bitki olarak bitirdi.
Meryem’in daha sonra erkeksiz hamile kaldığı da göz önüne alınırsa, bitki özelliğinde olması onun tıpkı çiçekli bitkilerin çoğunda görüldüğü gibi “erselik” yapıda olduğu, yani vücudunda hem erkek hem dişi üreme organı bulunduğu ihtimalini ortaya çıkarır ki, bizim kanaatimiz de bu yöndedir.
Bu kanaatimizi doğrulayan bir husus da Âl-i Imran suresinin 42. ayetindeki “seni âlemlerin kadınlarına seçti” ifadesidir. Çünkü bu ifade ile belirtilen seçkinlik, Meryem’in meziyetleri dolayısıyla diğer kadınlardan üstünlüğünü değil, onun biyolojik farklılığını, fazlalığını, fizikî bakımdan diğer kadınlarla aynı yapıda olmadığını anlatmaktadır.
Meryem’in erselik yapıda olması, ehlini terk edip uzak bir yerde tek başına yaşamaya gitmesinin sebebini de izah etmektedir. Yani Meryem, her problemli insanın yapabileceği gibi, bünyesindeki bu farklılığın meydana getirdiği psikolojik sıkıntı ile evini terk etmiştir.
Ayrıca Meryem’in (20. ayette görüleceği üzere) “Bana bir beşer dokunmamıştır” şeklindeki ifadesi de, onun erselik yapıda olmasına uygun bir ifadedir. Çünkü Meryem “Bana bir erkek dokunmamıştır” dememiş, hem erkek hem kadın için söz konusu edilebilecek bir ifade kullanmıştır.
Bütün bunlardan başka, Meryem’den rükû eden erkekler ile beraber rükû etmesinin istenmesi de çok ilginçtir. Yani Meryem’e haniflik konusunda erkek olarak görev yapması bildirilmiştir. Ayetteki “er-Rakiîn” ifadesinin müzekker getirilmesi herhâlde sadece seci’ [kafiye] olsun diye değildir.
Tamamen Kur’an ayetlerindeki ifadelere dayandırdığımız bu tahminler, bilimsel gerçeklerle de hiçbir çelişki göstermemektedir:
Erdişilik hermafroditlik ya da erseliklik olarak da bilinir. Aynı bireyde erkek ve dişi üreme organlarının birlikte bulunması. Çiçekli bitkilerin çoğunda … erdişilik görülür. (Ana Britannica; c:11, s:313)
Yalancı Erdişilik: … Dişi tipi yalancı erdişilikte yumurtalıkların olmasına karşın ikincil eşey özellikleri ve dış üreme organları erkeğinkilere benzer. Genellikle ergenlik döneminde kadına özgü ikincil eşey özellikleri de gelişir. … Erkek tipi yalancı erdişilikte erbezleri olduğu hâlde ikincil eşey özellikleri ve dış üreme organları kadınınkilere benzer. Bu durumda dölütte erbezlerinin salgıladığı testosteron hormonu bilinmeyen bir nedenle vücuttaki gerekli değişiklikleri gerçekleştirememiştir. En sık rastlanan tipinde dış üreme organları tümüyle kadın üreme organları görünümündedir; ergenlik döneminde kadına özgü ikincil eşey özellikleri belirir. Buna karşılık eşey bezleri [erbezleri] ve eşey kromozomları kişinin erkek olduğunu gösterir. Bu tip bozukluk genellikle kız olduğu sanılan çocuğun ergenlik dönemine girdiği hâlde âdet kanamasının başlamamasıyla tanınır. Vücuttaki dokular erkek eşey hormonlarına çok az ya da hiç yanıt vermediklerinden ve dış üreme organları kadınınkilere benzediğinden çocuk kız çocuğu olarak yetiştirilir. … (Ana Britannica; c:32, s:74)
MERYEM’E GÖNDERİLEN RUH
Kadr suresinin tahlilinde yaptığımız ayrıntılı açıklamalarda belirttiğimiz gibi, “ruh” sözcüğü Kur’an’da hep “vahiy, ilâhî bilgi” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla 17. ayetteki “ona ruhumuzu gönderdik” ifadesi de “Meryem’e bir takım ilâhî bilgilerin gönderildiği” anlamına gelmektedir. Ancak bu bilgiler doğrudan Meryem’e vahyedilmemiş, bir elçi vasıtasıyla gönderilmiştir. Bu elçi, o dönemde yaşamış olan Zekeriyya peygamberden başkası değildir. Çünkü Kur’an’dan öğrendiğimize göre, Meryem o dönemde Zekeriyya peygamberin himayesindedir.
Bu ayette “ruhumuzu gönderdik” sözleri ile ifade edilen Meryem’e bilgi verme işlemi, aynı olayı anlatan başka ayetlerde “ruhumuzu üfledik” sözleri ile ifade edilmiştir. Yine Kadr suresindeki açıklamalarda belirttiğimiz gibi, “ruh üfleme” tabiri “az bir bilgi ile bilgilendirmek” demektir. Buna göre, Allah’ın Meryem’e ruhunu göndermesi, elçisi Zekeriyya vasıtasıyla Meryem’e bir takım bilgiler yollaması anlamına gelmektedir. Elçinin Meryem’e örnek gösterdiği mükemmel beşer ise o gün henüz bir bebek olan Yahya peygamberdir. Çünkü Yahya peygamber de kısır anası tarafından daha önce Zekeriyya peygambere verilmiş bu bilgi ile dünyaya getirilmiştir.
Özetlemek gerekirse; daha önce kendisine verilmiş olan ilâhî bilgiyi Meryem’e iletmekle görevlendirilen Zekeriyya peygamber, bu bilgi sayesinde bir erkeğe gerek olmadan çocuk doğurabileceğini Meryem’e anlatarak görevini yapmış, bu bilginin doğruluğuna kanıt olarak da bebek Yahya’yı göstermiştir. Âl-i Imran suresinin 42, 43. ayetlerinde sözü edilen melekler de Zekeriyya peygamber ile Meryem’e gönderilen ayetlerdir.
تمثّلTEMESSÜL
“ تمثّلTemessül” sözcüğünün esas anlamı “örnek vermek” demektir. Bununla beraber sözcük, ikinci, üçüncü anlam olarak “insan şekline girmek” manasında da kullanılmıştır. (Lisanü’l-Arab; c.8, s.200, 201. msl, temessül mad.) Kur’an ile ilgili çalışma yapanlar, genellikle sözcüğün esas anlamı yerine uzak anlamını tercih etmişlerdir. Böyle olunca da Meryem’e haberci olarak Cebrail’in geldiği, korkmasın diye de Cebrail’in ona bir delikanlı kılığında göründüğü yorumları ortaya çıkmıştır.
Biz “temessül” sözcüğünün esas anlamı ile çevrilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Sözcüğün burada asıl anlamıyla değerlendirilmesi, yukarıdaki alıntıda geçen İncil’in şu ifadesi ile de uyum göstermektedir:
36- Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. (Luka; 1/36)
18. Ayet:
O [Meryem]; “Ben senden Rahman’a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi / Takiyy] isen...” dedi.
Bu ayette Allah’tan mesaj getiren elçiye Meryem’in verdiği tepki dile getirilmiştir.
Buradaki “ تقىّtakiyy” sözcüğü “takva sahibi biri” anlamında olabileceği gibi, özel bir isim de olabilir. Bazı kaynaklarda Meryem’in bulunduğu kentte “Takiyy” adında adı kötüye çıkmış, günahkâr bir adamın varlığından bahsedilmektedir. Eğer bu bilgi doğru ise, Meryem’in, yalnız başına yaşadığı yerde kendisine yaklaşan kişinin o kötü kişi olabileceğini düşünmüş ve taciz edilmekten korkarak “Eğer sen Takiyy adındaki kimse isen” demiş olması mümkündür.
Meryem’in “Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi / Takiyy] isen” sözlerinin yer aldığı cümle, bir şart cümlesi olmasına rağmen ayette cümlenin ikinci [ceza] bölümü mevcut değildir. Bu, okuyanların takdirine bırakılmıştır. Bize göre cümlenin ikinci bölümü “Bana dokunma!” veya “Bana zarar verme!” şekillerinde takdir edilebilir.
19. Ayet:
O [Elçi, Zekeriyya]: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/ bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi.
Allah tarafından gönderilen bilgiyi ve mesajları Meryem’e getiren elçi, bu ilâhî bilgi sayesinde Meryem’in zekiy [tertemiz] bir delikanlı anası olacağını söylemek suretiyle, getirdiği bilginin amacını da bildirmektedir.
ZEKİY
Ayette geçen “zekiy” sözcüğü “زكى zeka” fiilinden gelir. Sözcük lügatlerde “temizlik, paklık, artıp büyümek, feyiz ve bereket” anlamlarına gelir. Zekiy sözcüğü, “ ذ [peltek ze]” ile yazılan ve Türkçeye de geçmiş olan “zeki, zekâ” sözcüklerinden farklıdır.
Buradaki “zekiy sözcüğü; günahlardan arınmış, temiz olarak büyüyüp yetişmiş, peygamber olarak gönderilmek için gerekli olan özelliklere sahip, tertemiz ve nezih anlamlarına gelmektedir. Bu anlamlardan da İsa peygamberin günahlardan uzak bir kişiliğe sahip bulunduğu, tertemiz birisi olarak büyüyüp yetişeceği ve nezahetinin peygamberliğe yaraşır şekilde olduğu anlaşılmaktadır.
Ayetteki “ لآهبliehebe” ifadesi “ ليهبliyehebe” diye de okunmuştur (Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an). Bu kıraate göre anlam “Beni Allah sana bir delikanlı versin diye gönderdi” şeklinde olmaktadır.
20. Ayet:
O [Meryem]: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir bağiy [iffetsiz biri] de değilim” dedi.
Meryem’in “Ben kimseyle temas kurmadım, meşru ilişkide bulunmadım, ben bağiyy, yani gayri meşru ilişki kurmuş biri de değilim” anlamına gelen tepkisi, Âl-i Imran suresinde şu sözlerle bildirilmiştir:
Âl-i Imran 47: &am p;nb sp; O [Meryem]: “Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?” dedi. [Allah]: “Öyledir! Allah dilediği şeyi yaratır; O, bir işe karar verdiği zaman onun için ‘ol!’ der, o da hemen oluverir” dedi.
21. Ayet:
O [Elçi]: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Bu [babasız çocuk vermek], Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu.
Elçinin [Zekeriyya peygamberin] bu ayette Meryem’e yaptığı açıklama, 9. ayette Allah’ın kendisine indirdiği vahiy ile aynı mealdedir. Allah’ın elçisi sıfatıyla, doğacak çocuğun [İsa’nın] insanlara bir mucize ve rahmet olacağını bildiren Zekeriyya peygamberin buradaki sözleri, Âl-i Imran suresinde meleklerin ağzından şu şekilde ifade edilmiştir:
Âl-i Imran 45:Hani melekler demişti ki: “Ey Meryem! Şüphesiz Allah sana, dünyada ve ahirette itibarlı ve çok yakınlardan biri olarak adı Meryem oğlu İsa Mesih olan kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor.”
21. ayetin sonundaki “Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu” ifadesi, bu sözlerin kime ait olduğuna göre iki türlü anlaşılabilir:
a- Eğer bu sözler Elçi’nin sözlerinin devamı olarak kabul edilirse; “Bu iş kader olarak yazılıp kesinleştirilmiştir” demektir.
b- Yok, eğer Rabbimizin beyanı olarak kabul edilirse; “Meryem ikna oldu ve gebe kalması için yapılması gerekeni yaptı, gerçekleştirdi” demektir.
Biz, hem ayetteki “kadâ” fiiline bakarak, hem de bir sonraki ayetin devamlılık bildiren “fe” edatı ile başlamasını göz önüne alarak ikinci anlamın daha uygun olduğunu düşünüyoruz.
22. Ayet:
Sonunda o [Meryem], ona [delikanlıya] gebe kaldı. Sonra da onunla uzak bir yere çekildi.
Bu ayet, Meryem’in ikna olarak elçinin getirdiği bilgi ile hamile kaldığını ve sonra da bulunduğu yerden daha uzak bir yere gittiğini bildirmektedir. Bazı tarihî kaynaklara göre bu yer Beyt el-Lahm [Betlaham] adlı şehirdir.
Meryem’in ikinci kez yer değiştirmesinin sebebini “durumunu saklamak için” diye açıklamak mümkündür. Bu konu Kur’an’da açıkça bildirilmemekle beraber, ayetteki “intibaz” sözcüğü bu açıklamaya delâlet eder mahiyettedir.
Meryem’in hamile kaldığında 13 yaşında olduğu, hamileliğinin kimine göre 9 ay, kimine göre 8 ay, kimine göre 7 ay, kimine göre 6 ay, hatta bazılarına göre 3 saat, bazılarına göre de 1 saat sürdüğü yolunda birçok rivayet varsa da, bunların hepsi dayanaksız ve ciddiyetten uzak nakillerdir.
23. Ayet:
Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım” dedi.
Bu ayette Meryem’in gebelik döneminin sonuna geldiği ve doğurmasının yaklaştığı anlatılmaktadır. Bir hurma ağacının altında doğum sancısı çeken Meryem hem bitkindir hem de kendini çaresiz ve kimsesiz hissetmektedir. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” şeklindeki sözleri, içinde bulunduğu tedirginliğin şiddetini göstermektedir. Bu sözler, doğum sancısı çeken bir kadının söyleyeceği sözler değil, izah edemeyeceği bir şekilde sahip olduğu çocuğunu halkından nasıl gizleyeceğini düşünen bir kadının üzüntüsünü ve pişmanlığını yansıtan sözlerdir. Çünkü hiçbir anne adayı, doğum esnasında çektiği sancı sebebiyle üzülmez ve pişmanlık duymaz.
24–26. Ayetler.
Sonra ona aşağısından / aşağısındaki kişi seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahman’a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.”
Doğum öncesindeki birkaç dakikayı nakleden bu ayetlerde Meryem’in şikâyetlerine cevap veren ve ona yol gösteren biri ortaya çıkmıştır. Kim olduğu belirtilmeden ayette “o” veya “kimse” diye bahsedilen kişi, Meryem’e Allah’ın bir su arkı akıttığını haber vermiş, hurmalardan yemesini, sudan içmesini söylemiş, çocukla ilgili olarak gelecek eleştirilere cevap vermemesini ve o eleştirileri yönelten insanlarla konuşmamasını öğütlemiştir. Biz bu kişinin Zekeriyya peygamber olduğu kanaatindeyiz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Meryem’in bir çocuk doğuracağı haberini vermesi için de o gönderilmişti.
Zekeriyya peygamber doğum esnasında Meryem’in yanına Allah’ın göndermesi ile gitmiş olabileceği gibi, hamile kaldığı günü bildiğinden doğum anını hesaplayarak kendi isteği ile de gitmiş olabilir.
Ayetteki “ من تحتهاmin tahtiha” ifadesi, “ مَنْ تحتهاmen tahtiha” olarak da okunmuştur. (Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an) “Men tahtiha” ibaresi “alttaki kimse” demektir. Ayetin anlamını belirtmek için “men tahtiha” ifadesi tercihe daha uygun düşmektedir. Ancak ayette geçen “min tahtiha” ifadesindeki “ هاha” zamirini “ağaç”a göndermek suretiyle “ağacın altından” anlamı çıkarmak da mümkündür. Nitekim Zemahşeri’nin beyanına göre Katade bunu tercih etmiştir. (Zemahşeri; Keşşaf)
Ayette geçen “ جذعciz’” sözcüğü, hurma ağacının alt kısmını, yani ağacın meyveli olan kısmının altında kalan kısmı ifade etmektedir.(Lisanü’l-Arab; c.2, s. 69] Kutrub ise herhangi bir ağacın kök kısmındaki her kütüğün “ciz’” olduğunu söylemiştir. (Razi; Mefatihu’l-Gayb)
Buna ve ayetteki “ بbe” harf-i cerrinin cümleye katacağı anlama göre, “ جذع ciz’”sözcüğünün içinde bulunduğu cümle iki şekilde anlamlandırılabilir:
- Hurma ağacının gövdesini kendine doğru çek ve hareket ettir.
- Gövdedeki taze ve olgun hurmaları kendine doğru hareket ettir.
Meryem’in hurma ağacını sallaması ile ilgili olarak birçok efsane üretilmiştir. Ağacın kuru ağaç olduğu ama kuru ağaçta keramet olarak taze hurma oluştuğu, hatta sadece hurma değil elma, armut, şeftali, kiraz gibi birçok meyve çeşidinin oluştuğu gibi yorumlar bu tür rivayetlere dayanmaktadır. Ancak ayette bu anlatımları destekleyecek en ufak bir ipucu yoktur. Ayrıca Meryem o esnada bir başkası [Zekeriyya peygamber] tarafından yönlendirildiğinden, gelişen olayların Meryem’le ilişkilendirilmesi de doğru bir yaklaşım değildir.
Kaynak:İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz
|