HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Çalışmaları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Çalışmaları
Konu Konu: KIRAAT İLMİ Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım


a-) Kırâat İlmi’nin Tarifi

Kırâat, “Karae” fiilinden masdardır ve sözlükte “okumak” anlamını ifade eder. Terim manasıyla ise kırâat, “Kur’ân kelimelerinin edasının keyfiyetini ve ihtilaflarını, nakledenlerine isnat ederek bilmektir.” Kırâat İlmi’nin buna benzer başka bir tanımı ise şöyledir: “Kur’ân-ı Kerim’in kelimelerinin telaffuzlarını ve bunların çeşitli vecihlerle okunuş tarzlarını, râvilerine isnat ederek bildiren bir ilimdir.”


b-) Kırâat İlmi’nin Gâyesi

Her ilmin bir gâyesi olduğu gibi Kırâat İlmi’nin de bir gâyesi vardır. Bu ilmin gâyesi, “Kırâat imamlarına isnat edilen her bir okuyuş şeklini bilmek ya da mütevatir ihtilafların zabt melekesini elde etmektir.” Böylece Kırâat İlmi sayesinde ne kadar mütevatir okuyuş varsa bu okuyuş şekilleri tamamen bilinmiş olur.


c-) Kırâat İlmi’nin Konusu

Bu ilmin konusu, “Telaffuzlarındaki değişme ve edalarındaki keyfiyet bakımından , Kur’ân-ı Kerim’in kelimeleridir.”

Bu ilimde, Sünnet ve İcma’dan yararlanılarak Medd, Kasr, Nakl… den söz edildiği gibi Kur’ân-ı Kerim’in nazm şekillerinden ve zamanımıza kadar tevâtüren gelmiş olan ihtilaflardan da bahsedilir. Bu sayede Kırâat İlmi’nin, Kur’ân’ın doğru telaffuzuyla ilgili bir ilim olduğu hemen anlaşılır.


d-) Kırâat İlmi’nin Faydası

Kur’ân kelimelerini; telaffuz hususunda hatadan korumak, tahrif ve tağyirden muhafaza etmek, kırâat imamlarından her birinin kırâatini bilmek ve okuyuşlarını birbirinden ayırmak , bu ilmin faydaları arasındadır.

Yani bu ilmin, doğru ve mükemmel bir şekilde öğrenilmesi Kur’ân’ı tahriften muhafaza eder ve O’nun orijinal metnini her türlü tehlikeden korumuş olur. Yeryüzünde böyle bir özellik, yüce kitabımız Kur’ân dışında taraf-ı lâhûtî’den geldiğine iman edilen hiçbir kitaba nasip olmamıştır.


B-) Senetleri Açısından Kırâat Çeşitleri

a-) Mütevâtir Kırâat

Bu kırâat çeşidi, yalan üzerine ittifak etmeleri mümkün olmayan bir topluluğun kendileri gibi bir topluluktan naklettikleri, Hz. Peygambere muttasıl/kesintisiz bir senetle ulaşan, bir yönden de olsa İmam Mushaf’ın hattına ve Arap dil kurallarına uyan kırâat anlamına gelir. Bu kırâat şekli, Hadis’in mütevatir şekline benzer.

Kırâat imamlarından Nâfi, İbn Kesir, Ebu Amr, İbn Amir, Asım, Kisai ve Hamza’nın kırâatleri, bu guruba dahildir. Bu kırâatlerin hepsine birden yedi kırâat anlamında “Kırâat-ı Seb’a” denir. Bu kırâatlerin hepsine iman etmek şart olup, onlardan herhangi birini inkâr etmek küfürdür. Bahsi geçen kırâatlerle hem namazda ve hem de namaz dışında Kur’ân tilavet etmek câizdir.


b-) Meşhûr Kırâat

Senedi sahih, Arap dili gramerine ve Osmânî Mushaflara uygun, kırâat imamları arasında meşhûr olan ve fakat tevâtür derecesine yükselmeyen kırâatlere bu isim verilir. Bu kırâat şekli, Hadis’in meşhûr şekline benzer.

Kırâat imamlarından Ebu Ca’fer, Ya’kub ve Halef’in kırâatleri bu guruba dahildir. Bu kırâatlerin hepsine birden üç kırâat anlamında “Kırâat-ı Selâse” denir. Bu üç kırâatin Kırâat-ı Seb’a’ya ilavesiyle de on kırâat anlamındaki “Kırâat-ı Aşera” meydana gelir.

Bahsi geçen kırâatlerin hepsine birden iman etmek elzem olup, onlardan herhangi birini inkâr etmek câiz değildir.


c-) Âhâd Kırâat

Âhâd kırâat, senedi sahih olmakla birlikte ya hattı imam Mushaflara uygun düşmeyen veya Arap dili gramerine uymayan ve yahut da kırâat imamları arasında istenilen şöhrete ulaşmayan kırâat çeşididir. Bu da Hadis’in âhâd kısmına tekâbül eder.

Bu tarz kırâatlere iman etmek gerekmediği gibi, onlardan herhangi biriyle Kur’ân tilâvet etmek de câiz değildir.



d-) Şâzz Kırâat

Nakli sahih bir isnatla yapılmayan, bir başka ifadeyle mütevâtir kırâatlerin taşıdığı üç temel şartı bünyesinde bulundurmayan kırâatlerdir.

Bahsi geçen kırâatlere iman etmek gerekmediği gibi, onlardan herhangi biriyle gerek namaz içinde ve gerek de namaz dışında Kur’ân tilâvet etmek câiz değildir.


e-) Mevzû (Apokrif=Uydurma) Kırâat

Bu kırâatler, hiçbir temele dayanmayıp asılsız olarak birilerine isnat edilen uydurulmuş kırâatlerdir. Bu kırâat çeşidinin örneğini Muhammed b. Ca’fer el-Huzâî’nin asılsız olarak Hanefî Mezhebi’nin kurucusu olarak kabul edilen İmam Ebu Hanife’ye nispet ettiği kırâatler oluşturur.

Asıl itibarıyla bu tarz okuyuşlara kırâat demek bile uygun değildir. Zira bunlar kırâat olmayıp uydurulmuş şeylerdir. Bu tarz kıraatleri kabul etmek de onlarla Kur’ân tilâvet etmek de câiz değildir.


f-) Müdrec Kırâat

Müdrec kırâatler, âyetlere tefsîr kabîlinden yapılan ziyâdelerden ibarettir. Ashaptan Sa’d b. Ebi Vakkas, İbn Mesud ve Ubey b. Ka’b’ın bu türden örnekleri oldukça fazladır.

Asıl itibarıyla bu ziyâdeleri de bir kırâat çeşidi olarak değerlendirmek pek isabetli değildir. Zira az önce de ifade ettiğimiz gibi bu ziyâdeler, kırâatle alakalı olmayıp tefsir kabîlinden ashabın kendi Mushaflarına yazdıkları ziyâdeleri ifade eder.


Kaynakça

Aydüz, Prof. Dr. Davut, Kur’ân’a Dâir İncelemeler, İstanbul 2000.
Cerrahoğlu, Prof. Dr. İsmail, Tefsir Usûlü, Ankara 1997.
Çetin, Prof. Dr. Abdurrahman, Kur’an Okuma Esasları, Bursa 2003.
Demirci, Prof. Dr. Muhsin, Kur’ân Tarihi, İstanbul 2005.
Eroğlu, Prof. Dr. Ali, Kur’ân Tarihi ve Kur’ân İlimleri Üzerine, Erzurum 2002.
Karaçam, Prof. Dr. İsmail, Kur’ân-ı Kerim’in Nüzûlü ve Kırâati, İstanbul 1995.
--------, “Kırâatlerin İntikâli”, Kur’ân ve Tefsir Araştırmaları 4, İstanbul 2002.
Temel, Dr. Nihat, Kırâat ve Tecvîd Istılahları, İstanbul 1997.
Tetik, Dr. Necati, Kırâat İlminin Ta’limi, İstanbul 1990.
Yüksel, Prof. Dr. A. Osman, İbn Cezerî ve Tayyibetü’n-Neşr, İstanbul 1996.

__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Kıraat İlminin Metodu

Kıraat ve Tabakat kitapları tetkik edildiğinde, kıraat öğreniminde iki usul göze çarpar:

a- Sema veya istima, b-Arz.

Kıraat okuyan ve okutanlar arasında bu usullerden yalnız semai veya yalnız arz, bazen her ikisi birden cereyan eder. Kıraatle ilgili kitaplarda hafız ve Kuranın hayatı ve kıraat okumaları anlatılırken:

a- Sema için (semea min) veya (sem’an),
b- Arz için (karaa ala, arade ala) veya (Arden),
c- Her ikisi için ise, (Sem’an ve Arden) şeklinde ifadeler kullanılmaktadır.

Sema ve Arzın ifade ettiği manalara gelince: Sözlükte Sema, bir söze kulak verip dinlemek , Arz ise, bir kimseye bir nesneyi izah etmek  demektir.

Kıraat ilminde birer ıstılah haline gelen ve iki ayrı mesleğin adı olarak kullanıla gelen sema ve arzı Aliyyü’l-Kari şöyle tarif etmektedir:
Sema yolu öğretmenin okuyup öğrencinin dinlemesiyle olur. Bu Mütekaddimin’in yoludur.
Arz yolu ise , talebenin okuyup hocanın dinlemesiyle olur ki, bu da Müteahhirin’in yoludur.

Daha açık bir ifade ile talebe üstadının okuduğu kıratı önce dinler ve öğrenir ki, buna sema denir. Daha sonra dinleyip öğrendiği kıratı üstadının huzurunda okur. Buna da arz denir. Gerektiği yerde üstad tashih eder.

Ayrıca kıratı dinlerken üstadının dudağı ve ağzından harflerin ve kelimelerin çıkışını öğrencinin görmesi de esastır. Hem işiterek hem de dudaktan ve ağızdan görerek öğrenme, kıraat tahsilinde en belirgin bir özelliktir. Kıraatler semaan ve müşafeheten sabit olurlar. Yani ağızdan çıktığı şekliyle duyulacak, görülecek, tesbit edilecek ve öylece okunacaktır.



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Kıraat İmamları

1- Abdullah bin Kesir el- Mekki ed-Dari (120/737):

Kıraatte Mekkelilerin imamıdır. H. 45/M.665 yılında Mekke’de doğdu. Sahabeden Abdullah bin Zubeyr, Ebu Eyyub el-Ensari ve Enes bin Malik, Tabiinden de Mücahit bin Cübeyr’i görmüş ve onlardan rivayette bulunmuştur.

Kıraati ARZAN Abdullah bin Sabit’ten okumuş, ayrıca Mücahit bin Cübeyir’e de arzetmiştir.

İbnu Mücahit der ki: “Abdullah bin Kesir Mekke’de kıraatte üzerinde ittifak edilen İMAM olmuş ve 120/737 yılında vefat etmiştir.”

2- Nafi bin Abdurrahman b.Ebi Nuayim el- medeni(169/785):

Kıraatte Medinelilerin imamıdır. Yetmiş seneye yakın uzun bir zaman insanlara Kur’an tilavetinde bulunmuştur.

Kıraati Medineli Tabiilerden almıştır. Bilhassa Abdurrahman b. Hürmüz, Ebu Cafer, Şeybe b. Nisah, Yezid b. Ruman, Müslüm b. Cündüb ve Salih b. Havvat’tan kıraat aldığı mütevatiren sabittir.

Abdullah b. Ahmet b. Hanbel diyor ki: “”Babama; hangi kıraatin kendisine daha hoş (iyi) geldiğini sordum. Medinelilerin kıraati, dedi. Ondan sonra hangisi, deyince; Asım Kıraati, dedi.

3- Ebu Amr Zeban b. el-A’la et-Temimi el-Mazini el-Basri (154/770):

Mekke, Medine, Kufe ve Basra’da pek çok kimseden okuyan ve kıraatte üstadı kendisininkinden daha çok biri bulunmayan Ebu Amir, Kıraatte Basralıların imamıdır.

Kıraati arzen okuduğu üstatları arasında bilhassa Hasan el-Basri, Humeyd b. Kays el-A’rac, Ebu’l-Aliye er-Riyi, Sait b. Cübeyr, Şeybe b. Nisah, Asım b. ebi’n-Nücud, Abdullah b. İshak, Abdullah b. Kesir, Ata b. Ebi Rebbah, İkrime b. Halid el-Mahzumi, İbnu Abbas’ın kölesi İkrime, Mücahid b. Cübeyir, Ebu Cafer, Nasır b. Asım, Yezid b. Rumman ve Yahya b. Ya’mur’u sayabiliriz.

4- Abdullah b. Amir b. Yezid el-Yahsubi (118/736):

Şamlıların kıraatte imamlarıdır. Kıraati arzen Ebu’d-Derda ve Muğire b. Ebi Şihap’tan;(44) semaen ise sahabeden Muaviye b. Ebi Süfyan, en-Nu’man b. Bişir, Vesile b. el-Eska’ ve Fudale b. Ubeyd gibi bir çok kimseden almıştır.

5- Asım b. Behdele Ebu Bekir el-Esedi (128/745):

Kufelilerin kıraatte imamlarıdır. Kıraati arzan Ebu Abdurrahman es-Sülemi, Zirr b. Hubeyş ve Ebu Umar eş-Şeybani’den alan Asım, insanlar içinde Kur’an’ı en güzel okuyan biriydi.

Talebelerinden Hafs şöyle der: “Asım bana dedi ki, kıraatlerden sana okuttuklarım, benim Hz. Ali’den Ebu Abdurrahman es-Sülemiye intikal edeni okuduğum kıraattir. Ebu Bekir b. Ayyaş’a okuttuğum ise, İbnu Mes’uddan Zirr b. Hubeyş’e intikal edipte benim kendisine arz ettiğim kıraattir.”

6- Hamza b. Habip b. Ammare, Ebu Ammare el-Kufi (156/772):

Kıraatte Kufelilerin imamıdır. Sahabeden bazısını görmüş olan Hamza, kıraati arzan Süleyman el-A’meş, Hurman b. A’yun, Muhammed b. Abdurrahman b. Ebi Leyla, Talha b. Masrif, Muğire b. Miksem ve Cafer b. Muhammed gibi tabiinin ileri gelenlerinden almıştır.

Denilir ki: Hamza, el-A’meşten İbnu Mes’udun kıraatini; İbnu Ebi Leyladan Hz. Ali’nin kıraatini; Ebu İshak’tan da her iki kıraati okurdu. Hz. Osman mushafının uygunluğundan çıkmamak şartıyla İbnu Mes’udun kıraatini Hurmandan da okumuştur. Bu Hamza’nın ihtiyari idi.

Süfyan es-Sevri de, Hamza’nın rivayeti olmadıkça Allah’ın kitabından hiçbir harfi okumadığını nakleder.

7- Ali b.Hamza Ebu’l-Hasan el-Kisai, (189/805):

Kıraatte Kufelilerin imamıdır. Kıraati arzan Hamza, Muhammet b. Ebi Leyla, İsa b. Ummar el-Hemedani’den almış ve Ebu Bekir b. Ayyaş, Cafer’in oğulları İsmail ile Yakup’tan da çeşitli kıraat vecihleri rivayet etmiştir. İbnu Mücahit der ki: “el-Kissai, Hamza ve başkasının kıraatinden seçilmiş ve imamlardan gelen rivayetlerden çıkmadan orta bir kıraat meydana getirmiştir.”

İbnu Amir Şamlıların,  Asım, Hamza, el-Kisai  Kufelilerin; İbnu Kesir Mekkelilerin; Ebu Amir Basralıların;  Nafi ise Medinelilerin  kıraatte ÜSTAD ve İMAM kabul edilmiştir.

Her biri bir beldenin kıraat imamı ve üstadı kabul edilen yedi imamın hiç birinin kıraatine ta’n edilmemiş, hepsinin kıraatleri sıhhatlı görülmüştür. Bu yedi imamın kıraatleri cumhura göre mütevatirdir.



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Kıraat İlminin Doğuşu

Kıraat İlminin doğuşunu ve kıraat ihtilaflarının temelde nelere dayandığını iyi kavrayabilmek için, Hz. Ebu Bekir devrinde cem edilip MUSHAF haline getirilmiş olan Kur’an ayetlerinin, Hz. Osman devrinde teksir ve istinsah ettirilirken (çoğaltılırken) ve çeşitli beldelere gönderilirken dikkat edilen bazı önemli hususlara işaret etmek yerinde olacaktır.

Ashab-ı Kiram, Hz. Peygamberden kıraati farklı vecihlerde telakki etmiştir. Ashap, Allah Rasulünden her sene Cebrail ile karşılıklı birbirlerine Kur’an ayetlerini nasıl ve ne şekilde okuduklarını tespit ediyorlardı. Ayetlerin her çeşit okuyuşunu öğreniyorlardı. Onlardan bir kısmı “bir harf” üzerine, bir kısmı da “başka bir harf” üzerine okuyordu. Daha sonra bunlar, çeşitli beldelere dağılarak, halka Kur’an’ı Hz. Peygamberden duydukları şekilde öğretiyorlardı.  Bu yeni öğrenenler arasında, Hz. Peygamberin, ”Şüphesiz bu Kur’an yedi harf üzerine inmiştir. Ondan kolayınıza geleni okuyunuz”  şeklindeki müsaadesinin ruhuna vakıf olmayanlar vardı. Nitekim bu husus, Hz. Osman devrinde vuku bulan Azerbaycan seferinde açıkça göze çarpmaktadır. Bu sefere katılan Suriyeli ve Iraklı askerlerin, kendi kıratlarının doğruluğu hususunda birbirleriyle ciddi münakaşa etmelerine yol açmıştır.

Ordusunu güçlükle yatıştıran kumandan Huzeyfe, sefer dönüşünde derhal meseleyi Halife Osman’a intikal etmiştir. Bunun üzerine Hz. Osman, Hz. Ebu Bekir döneminde cem edilen ve zamanla peygamber zevcesi olan Hz. Hafsa’ya intikal eden MUSHAF’ı istemiş ve Zeyd bin Sabit başkanlığında kurulan bir komisyona, bu mushafı teksir ve istinsah etmelerini istemiştir.

Halifenin emri ve talimatı gereğince çalışmalarını çok ciddi bir şekilde sürdüren bu heyet, kendilerine teslim edilen bu mushafı teksir etmişlerdir. Aynı zamanda sağlam ve sika kimselere de muracaat edilerek yapılan bu teksir ve istinsah işinde, bir kelimede ihtilafa düşüldüğünde Kureyş lehçesiyle yazılmış  ve yedi harf dairesinde değişik kıraat vecihlerine müsait bulunması için de kelimelere nokta ve hareke konmamıştır.
Rivayetlerde beş veya yedi adet olarak teksir edildiği bildirilen Kur’an nushalarından her biri merkezi durumda olan Mekke, Şam, Kufe, Basra, Yemen ve Bahreyne gönderilmiş ve İmam adı verilen Nusha ise Medinede bırakılmıştır. H. 25. yılında vüku bulan  bu önemli olayda, bu nushaların hattına ve tertibine uymayan diğer nushaların, halifelikçe yakılması istenmiştir.

Hz. Osman adı geçen şehirlere yalnız Kur’an nushalarını göndermekle kalmamış, bunların kıraat şekillerini öğretecek kimseleri de vazifeli olarak göndermiştir. Zeyd bin Sabit Medine’de görevlendirilmiş, Abdullah bin Sait Mekke’ye, Muğire bin Şihap Şam’a, Ebu Abdurrahman es-Sülemi Kufe’ye, Amr bin Kays ise Basra’ya gitmişlerdir.

Gerek Medine’de bulunan, gerek özel olarak bazı beldelere Kur’an öğretmeni sıfatıyla gönderilen veya çeşitli vesilelerle başka beldelere göç eden Kurra sahabi, o beldelerde yaşayan insanlara, Kur’an’ı bizzat Hz. Peygamberden aldıkları şekilde öğretmeye devam ettiler. Tabiin halkasını meydana getiren topluluk da sahabeden öğrendikleri gibi okudular. Böylece her beldede sahabenin rihle-i tedrisinde pek çok hafız ve kurra yetişti ve zamanla bazıları bulundukları beldelerin kutbu, direği oldular. Hatta içlerinden bir kısmı kıratta bizzat USTAT telakki edildiler.



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

hafız kime denir? kurra kime denir?
hafız hepimizin bildiği gibi Kur'an-ı Kerim'i baştan sona ezberleyip aslında bütün müminlerin kalblerinde olan 6666 ayet-i kerimeyi kalbden akle çıkaran kimsedir.. memleketimizde yüzyıllardan beri milyonlarca hafız Kur'an-ı Kerim'i hıfzetmişler ve nesilden nesile aktaragelmişlerdir. Son yıllarda her ne kadar hafızlık müessesesi azalmış olsa da yine de takribi 2000-3000 aile, evlatlarını hafız yetiştirmek üzere hocalara teslim ederler.
hafızlık evvela merak işidir. merak etmeyen bu işi yapamaz.
hafızlık için bize göre bazı şartlar oluşması gerekir.
1-evvela hafızlık yapan kişide yukarıda da söylediğimiz gibi merak olmalıdır.
2-hafızlık için bir hocanın takibi rahle-i tedrisi gerekir. tek başına hafızlık çok zor ve meşakkatlidir.
3-başlangıçta 1 sayfayı 1 saatte ezberleyebilecek zekaya sahip olmalıdır.
4-yaş her ne kadar önemli olmasa da küçük yaşlar hafızlık için çok önemlidir. şöyle söylenir: çocukluk ve gençlikte ilim-öğrenilen şeyler mermere yazılan yazı gibidir. orta ve ileri yaşlarda ise suya yazılan yazı gibidir. Hafızlığın ehemmiyetiyle alakalı hadis-i şerifleri de bilahare sizlerle paylaşacağım.

Şimdi de kısaca Kıraat ilminden bahsedelim.
Kıraat; okumak demektir.
Kur'an-ı Kerim Peygamber Efendimiz(aleyhissalatu vesselam)(sallallahu aleyhi vesellem)'e inmeye başladığı zaman şivesi farklı olan bazı kabilelere Kur'an-ı Kerimdeki bazı kelimeler zor geliyordu. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk Kuran-ı Kerim'i Peygamber Efendimiz(aleyhissalatu vesselam)(sav)e 10 değişik şekilde indirmiştir.Burada 10 Kuran-ı Kerim yoktur. Tek Kuran-ı Kerimde kelimelerin asli hüviyeti bozulmadan okunuş farklılıkları vardır. Mesela Fatiha suresinde "maliki" kelimesini bazı imamlar mimi çekerek(bizim okuduğumuz gibi), bazıları da "meliki" şeklinde mimi uzatmadan okuması, sırat kelimesini zırat okumaları gibi.




Kurra da bu ilmi öğrenen şahsa denir.Hazreti Osman (radıyallahu anh), Hazreti Ali (radıyallahu anh), Ubey b. Ka'b (radıyallahu anh) sahabeden olan kurralardandır.Peygamberimizin öğrettiği büyük sahabeler de tabiin'e bu ilmi öğretmişlerdir. Tabiinden 10 imam 10 kıraati memleketlerinde öğreterek her bir kıraatin imamı olmuştur. Mütevatir olan 10 kıraat vardır. Bunlar İbni Kesir, Nafi, İbni Amir, Ebu Amr, Hamza, Kisai ve Asım, Ebu Cafer, Yakup,Halefül-âşir kıraatleridir.


Kıraat farklılığı kabilelere aynı manaya gelmek şartıyla kendi lehçelerine göre okumalarına izin verilmiştir. Bundada esas olan kolaylıktır.
Eskiden bilinmeyen bu ilmi okuyan Kurra Hafızlar, bu ilmin şumulune ve duyulmasına vesile olmuşlardır



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

3 yılımı verdim. Bunun 1 yılı hazırlık oldu. Tam iki yılda Aşere, Takrib, Tayyibeyi okudum. Şimdi sorulabilir tam 2 yılda üç kitap mı okudunuz? Elbetteki hayır. Aşere ve Takrib kitap değil; onlar Kuranın ravi ve tariklere göre okunmasıdır. Burda işi uzatan şu: Kuranı baştan sona 10 kıraatın ravi ve tariklerine göre yazıyorsunuz. Yani Aşere ve Takrib bittiğinde elinizde 2 tane elyazması Kuran oluyor. Ebat olarak biraz kalın doğal olarak. Ve yazılan bu Kuran tüm kıraatları içeriyor. Tayyibeise tüm bu farklı okunuşların bir ktap içerisinde şiir şeklind eifade edilmesidir. 1100 beyit. Eh, onu da ezberlemek zorunda kalıyorsunuz
bir kurra...


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

KUR’AN HAKKINDA KISA KISA

· Kur’an’ın en yaygın tarifi: Hazreti Muhammed(ASM)’e indirilen, mushaflarda yazılı, O’ndan tevatür yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen, beşerin benzerini getirmekten aciz kaldığı ilahi kelamdır.”

Not: Tevatür: Yalan üzere ittifakları mümkün olmayan bir cemaat tarafından nakledilen haber demektir.

· Bu tarifin Arapçası şöyledir: En-Nazmü’l münezzelü alA ResulinA el menkulü anhu tevatürA.

· Kur’an kelimesi lugat itibarıyla “toplamak” ve “okumak” anlamlarına gelir.

· Kur’an’ın ilk inen ayeti Alak S.96, son inen ayet ise Bakara S. 281. ayet-i kerimedir.

· Bütün olarak ilk inen sure Fatiha, son inen ise Nasr Suresidir.

· Tercih edilen görüşe göre 114 Sureden 93’ü Mekke’de, 21’i Medine’de inmiştir.

· Kur’an ayetlerinin sayısı bir görüşe göre 6666 ise de, asıl kabul gören görüşe göre 6236’dır.

Nafia’ya göre: 6217

Şeybe’ye göre: 6214

Kufe alimlerine göre: 6236

Mısırlılara göre: 6219

Şamlılara göre: 6226

Zemahşeri’ye göre: 6666’dır. Ayetlerinin sayısındaki bu farklı görüşler ayetlerdeki bir eksiklikten değil, ayetleri saymadaki yöntem ayrılığından doğmaktadır. Kimi Alimin tek ayet kabul ettiği uzun bir ayeti, kimi iki ayet saymıştır.

· Kur’an harflerinin sayısı hususunda iki rivayet vardır:

a-325.345

b-325743

Kelime sayısının 77439 olduğunda ittifak vardır.

· Kur’an’ın ilk harekelenmesi hicri birinci yüzyılda Ebul Esved ed-Düeli tarafından, yalnız kelime sonlarına nokta koyularak yapılmıştır. Bunun yararı görülünce geliştirilmiş ve hicri 2. yüzyılın ortalarında büyük gramer bilgini Halil bin Ahmed tarafından bugünkü şekliyle nokta ve hareke konulmuştur.

· Kur’an’a nokta ve hareke konulduktan sonra, ayetleri birbirinden ayırmak için aralarına duraklar konmuştur.

· Bundan başka, ayetlerin çeşitli yerlerinde durak işareti olarak küçük harfler konulmuştur. Bu işaretler büyük Kur’an Alimi Gazneli Ebu’l Fadl Muhammed b. Tayfur Secavendi(ö:1164) tarafından konduğundan bunlara Secavendi işaretleri denmiştir. Başlıcaları:

*Mim; bu işaret bulunan yerde mutlaka durmak gerekir, geçilirse anlam bozulur.

*Tı: Durmak gerekir, geçmek doğru değildir.

*Cim:Durmak geçmeye tercih edilmeli

*Ze: Durmak mümkün olmakla beraber , geçmeyi tercih etmelidir.

*Lamelif:Durmamak gerektiğini, durulursa anlam bozulacağını ifade eder. Nefes yetişmeyip durulursa, geriden almak gerekir. Yalnız bu harf ayet sonunda ise durulduğu zaman geri alınmaz.

*Ayn: Bir konunun ya da kıssanın bitip, yenisinin başladığını bildirir.

Kaynaklar

1-Kur’an-ı Kerim Ve Özellikleri- İsmail Özcan-Şahsi Basım-İst-1985

2-Fetvalar-1- Mehmed Emre-Tekin Kitabevi-Zafer Matbaası-İst-1996


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Her şeyden önce hafız olmak gerekir. Yani Asım Kıraatinin Hafs rivayeti ezberlenmiş oması gerekir.

İkinci oarak ilm-i kıraatı tahsil etmiş hocadan ders almanız gerekir.
Bu ilim öğrecinin hoca olmaksızın kitaptan öğrenebilmesine imkan vermiyor. Özel uygulmaların(beyne, imale, işmam, terkik, tefhim) doğrudan doğruya hocanın ağzından alınması gerekir.

Üçüncü olarak kıraat ilmini öğrenmek isteyenin en az avamile kadar arapça okuması gerekir.Çünkü kıraat kitapları Arapçadır.

Dördüncü olarak bütün farklı uygulamaları teker teker deftere kaydedeceğiniz için Arapça yazmayı bilmeniz gerekir.

Kıraat zevkli bir derstir. Hafızlık gibi sürekli ezber istemez. Sabır ve vakitte lazımdır bu lmi tamamlayabilmek için. Normal hızda devam eden bir öğrenci 1 senede Aşere kısmını öğrenebilir.

__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

ORTADAN KALKAN BİR EĞİTİM KURUMU:
DÂRÜLKURRÂ

Semih ÇEKER

Osmanlılar dahil, İslâm devletlerinde Kur’ân’ın öğretilmesine yönelik değişik isimlerle anılan eğitim kurumları mevcut idi. Bunlardan biri dârülkurrâlardır.
İslâmiyet’in yayılmaya başlamasıyla Kur’ân’ın öğretildiği her mekâna, mescit olsun ev olsun dârülkurrâ veya dârülkur’ân denildiği bilinmektedir. İslâm tarihinde medreselerin müstakil eğitim ve öğretim kurumları olarak ortaya çıkışına kadar da böyle devam ettiği muhakkaktır. Dârülkurrâların müstakil bir medrese özelliğini ancak; X. yüzyılın sonları ile XI. yüzyılın başlarında Şam’da kurulan Rişâiyye Dârülkur’ân’ı ile kazandığı görülmektedir.
Hafız yetiştiren dârülhuffâzın yükseği olan dârülkurrâ, hafızların Kur’ân ilimlerinden kabul edilen kıraat ilmini okudukları ihtisas medreseleri idi. Buraları bitirenlere kurrâ denilirdi1.
Aşağıda dârülkurrâlar incelenecektir.
I. DÂRÜLKURRÂLARIN ORTAYA ÇIKIŞI
Hazreti Peygamber bilindiği üzere, kendi evini terk ederek Safâ Tepesi’nin eteklerinde bulunan ve Benî Mahzûm kabilesinden olan Erkam’ın evine gidip yerleşerek, burada hem Müslümanlara hem de kendisini dinlemek isteyenlere Kur’ân okuyup öğretmiştir. Bu tarihî olgu dikkate alındığı zaman, İslâm dünyasında ilk dârülkurrânın hocalığını bizzat yaptığı söylenebilir2.
Hazreti Peygamber’in sağlığında Kur’ân yedi lehçe ile okunmuş ve buna bağlı olarak ilm-i kıraat doğmuştur. O’nun vefatından sonra da kıraat ilmi okutulmaya devam etmiş, bu sahada önemli gelişmeler olmuştur. Miladî VIII. yüzyılın ortalarında ashabtan nakledilen bu yedi kıraatı temsil eden kurrâlar etrafında Müslümanlar toplanarak onları öğrenmeye başlamışlardır. Böylece camilerde veya özel yerlerde kurrâlar etrafında oluşan halkalarla kıraat ilminin okunması gelenek haline gelmiştir. Daha sonra kıraat ilmi konusunda yapılan çalışmalar sonucu, ondört kıraat şekli ortaya çıkmış ve birçok eser meydana getirilmiştir. Bu ürünler dârülkurrâların müfredatını oluşturmuştur. Burada Kur’ân’daki kelime ve ibârelerin telâffuzu ile okunuştaki ihtilâfları nakledenlere isnad ederek bildiren ilm-i kıraat tahsil edilmiştir3.
II. OSMANLILARDA DÂRÜLKURRÂLAR
Osmanlılar, Kur’ân ihtisas medreselerine genellikle dârülkurrâ demişlerdir. Osmanlı topraklarının her tarafında çok sayıda dârülkurrâ yapılmıştır. Ancak;bu binaların büyük bir kısmı bugüne ulaşamamıştır4.
Dârülkurrâlar, oralarda öğretilen ilimlerle alakası bakımından daha çok camilerin içinde veya çevresinde tesis edilmişlerdir. Bugünkü bilgilerimize göre Osmalıların ilk dârülkurrâsı olarak açılan Yıldırım Beyazid Dârülkurrâsı, İmam Şemseddin Muhammed b. Muhammedü’l Cezerî (öl. 1424)’nin gelişiyle Ulu Cami’de açılmıştır5.
Evliya Çelebi, İstanbul’da bütün büyük camilerin bünyesinde birer dârülkurrâ yer aldığı gibi müstakil binalardan da dârulkurrâların bulunduğunu ve döneminde bu şehirde 3000’i kadın olmak üzere 9000 hafız mevcut olduğunu nakletmektedir. Yine Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilere göre Amasya’da dokuz dârülkurrâ bulunmakta ve bunlardan sadece Sultan Beyazid Dârülkurrâsı’nda 300’den fazla hafız öğrencilik yapmakta idi. Edirne’de ise birçok dârülkurrâda hafızlık yapıldığını, çeşitli seviyelerde kıraat derslerinin gösterildiğini, İbnü’l-Cezerî ve Ebû Muhammedi-ş-Şâtıbî’nin eserleriyle şiirler okutulduğunu yazmaktadır6. İlk bakışta Amasya ile ilgili abartılı görünen bu bilgiler, Amasya Tarihi yazarı Hüseyin Hüsameddin’in buradaki sekiz dârülkurrâ hakkında ayrıntılı bilgi vermesi, Seyahatnâme’deki sayının abartılmamış olduğunu göstermektedir7.
Osmanlılarda ilk tahsilin beş altı yaşlarında başladığı bilinmektedir. İlk aşamada çocuklara Kur’ân okumaları ile namaza yetecek kadar sûre ve duaların öğretilmesine ağırlık verildiği görülmektedir. İkinci aşama olarak görülen dârülhuffâzda ise Kur’ân ezberletilmektedir. Bu eğitim süresinin sonunda çocuk 9-10 yaşlarına gelmektedir. Nitekim Konya’da XV. yüzyılın ilk yarısında eğitime başlamış olan Hacı Ali Efendi Dârülkurrâsı’na öğrenci olarak alınacakların en az on yaşında olması şartı da bunu göstermektedir. Bu kurumların birer ihtisas mektebi olması nedeniyle çocuğun belli bir olgunluk çağına erişmesi gerektiği düşüncesiyle bu şartın getirilmiş olduğu düşünülmektedir8.
Hacı Ali Efendi’nin, vakfiyesinde dârülkurrâya alınacak öğrenci sayısını 10 ile sınırlandırdığı görülür. Bu sayının oldukça düşük tutulmasına sebep, bu eğitim kurumunun ihtisasa yönelik olmasına bağlanabilir. Kendi alanında uzmanlaşmak isteyen kişiye hocanın daha çok zaman ayırması gerekeceği için böyle durumlarda ne kadar az sayıda öğrenci bulunursa o kadar olumlu sonuç alınabilir9.
Osmanlılarda “karîler” ve genellikle cami hizmetlileri bu kurumlardan yetişirlerdi. Sıbyan mektebini bitiren veya o seviyede özel bir öğrenim görmüş olan bir öğrenci bu kurumlarda okumak istediğinde önce aşağı seviyede bir dârülhuffaza girer ve orada hıfzını tamamladıktan sonra yüksek seviyedeki dârülkurrâlara devam ederdi. Buralarda ilm-i kıraat ve ilm-i maharici’l hurûf’u öğrenirdi10. Hafızlara kıraat ilmini öğretmek için görevlendirilen ve aynı zamanda dârülkurrânın başında bulunan hocaya şeyhülkurrâ denilirdi11.
Osmanlı dârülkurrâlarında ders kitabı olarak Cezerî’nin bizde kısaca Cezerî diye bilinen eseri ve ilm-i kıraatten Şâtıbî’nin Kasîde-i Lamiye adlı eseri okutulurdu. Ayrıca Şâtıbî’nin öğrencisi olan Cezerî’nin ona yazdığı Fethü’l-Vahîd adlı şerhi de Osmanlı dârülkurrâlarında okutulurdu12.
Sıbyan mekteplerinde XV. yüzyılda öncelikle Kur’ân öğrenmeye yönelik bir ders programının varlığı bilinmektedir. Eğitimde ikinci aşama kabul edilen dârülhuffâzlarda ise biraz daha farklı bir ders programı uygulanmakta, Kur’ân’ın ezberletilmesinden başka lügat, fıkıh ve bazı kısa aklî ilimlerin okutulmasına yer verilmekte idi. Temel bilgileri alarak dârülkurrâya gelmiş olan öğrenciye bu ihtisas mektebinde sadece Kur’ân’ı güzel ve doğru okuma ile kıraat usullerini öğretecek şekilde bir program uygulandığı görülmektedir. Bu nedenle ders programlarına oldukça sınırlı sayıda ders konulduğu söylenebilir13.
Gerek ezberletilmek istenen Kur’ân’ın, gerekse öğretilmek istenilen diğer ilimlerin özellikleri bakımından dârülkurrâlarda sık sık tekrar ve uygulamaya dayanan bir öğretim metodunun takip edildiği anlaşılmaktadır. Bu uygulamada camilerin adeta birer laboratuar olarak kullanıldığı görülmektedir. Bununla beraber dârülkurrâ mezunlarının imamlık ve müezzinlik gibi cami hizmetleri de yapabilecekleri göz önüne alınırsa, itikad ve yeterli ilm-i hal bilgilerinin, diğer medreselerde takip edilen metotlarla öğretildiği düşünülmektedir14.
Türkiye’de dârülkurrâlar, 1924 tarihinde çıkan Tevhîd-i Tedrîsat Kanununun ikinci maddesi gereğince bütün okullar gibi Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmak istenmiştir. Ancak dönemin Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’nin bu kurumların birer ihtisas okulu olması nedeniyle başkanlığa bağlı olarak öğretime devam etmesi gerektiği hususundaki ısrarları sonucu Kur’ân kurslarına dönüşerek varlıklarını günümüze kadar kesintisiz devam ettirmişlerdir15.
Sonuç olarak dârülkurrâlar, İslâmiyet’in doğuşu ile birlikte ortaya çıkmış ve İslâm tarihinde medreselerin kuruluşuyla birlikte müstakil birer eğitim-öğretim kurumu haline gelmiştir. Bu ihtisas medreseleri Suriye ve Anadolu dışında İslâm dünyasının diğer bölgelerinde görülmemiştir. Sıbyan mekteplerinden mezun olarak dârülhuffâza giden öğrenciler burada hıfızlarını tamamladıktan sonra dârülkurrâlara giderek Kur’ân’ı doğru ve güzel okuma ile kıraat usullerini öğrenmişlerdir. Türkiye’deki bu kurumlar, Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kur’ân kurslarına dönüşmüştür.

–––––––––––––––
1 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarihi ve Deyimleri Sözlüğü, , Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1948, s.399.
2Ziya Kazıcı, “Bir Eğitim Kurumu Olarak Dâru’l-Kurrâ”, Kur’ân Kurslarında Eğitim Öğretim ve Verimlilik, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2000, s.33-34.
3 Cahit Baltacı, -.Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İrfan Matbaası, İstanbul, 1976, s.14.
4 Nebi Bozkurt, “Dâru’l-Kurrâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi), VIII, İstanbul, 1993, s.544.
5Ziya Kazıcı, İslâm Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, Marmara İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 2003, s.384.
6 Bozkurt, aynı yer.
7 Kazıcı, aynı eser, s.383.
8 Yusuf Küçükdağ, “Konya’da Hacı Ali Efendi Dâru’l-Kurrâsı ve Vakfiyesi”, Konya Şehri’nin Fizikî ve Sosyo-Ekonomik Yapısı, , Selçuklu Belediyesi Yayınları, Konya, 2004, s.413.
9 Küçükdağ, aynı yer.
10 Baltacı, aynı eser, s.23.
11 Küçükdağ, aynı makale, s.406.
12 Baltacı, aynı yer.
13 Küçükdağ, aynı makale, s.414.
14 Kazıcı, aynı eser, s.385.
15 Bozkurt, aynı makale, s.545



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

kıraat ile ilgili kitaplar....


Risale-i Cezeri, Hüseyin Harputoğlu
Kuranı Okuma Usul ve Esasları, İbrahim Tanrıkulu
Asım Kıraati, Fatih çollak
Eddirasatüssavtiyye, İanim Kaddüri El-Hamed
Kuranı Kerimin Nüzulü ve Kıraati, İsmail Karaçam
Kuran Okuma Esasları, Abdurrahman çetin


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats