Yazanlarda |
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kâbe'nin kapısı niçin yerden yüksek
<
Hiç düşündünüz mü, Kâbe’nin kapısı yerden neden daha yüksek.
Doğrusu yıllardır merak ettiğim bu sorunun cevabını yakın zamanda okuduğum bir kitapta öğrenme fırsatı buldum. Nedense, okuduklarım Türkiye’nin içinde bulunduğu çağrıştırdı zihnimde. Bilmem katılır mısınız?
Kâbe kapısının yerden yüksekliği yaklaşık 2 metre. (1 metre 97 cm.) Yani ortalama insan boyundan 25–30 cm. daha yüksek. Nitekim gerek Kâbe ziyaret edildiğinde, gerekse de çekilen fotoğraflara göz atıldığında, Kâbe kapısı önünde dua ve niyazda bulunan insanların ellerini yukarıya kaldırdığında ancak kapının eşiğine dokunabildiği görülür.
Kâbe’nin kapısının yerden neden daha yüksek olduğu konusu kitapta şu şekilde yer alıyor.
Hz. Ayşe rivayet ediyor:
“Peygamber (sav)’e sordum:
- Kâbe’nin kapısı neden yüksekte kalmış dedim.
- Kureyşliler, diledikleri kimselerin Kâbe’ye girmelerine izin vermek, istemedikleri kimseleri de engel olmak için böyle yaptılar. Kureyş, cahiliyet dönemini henüz geride bırakmış olmasaydı ve itirazlarından çekinmeseydim, Kâbe’nin kapısını yer seviyesine indirirdim” buyurdu. (Ahmet Bayer, Fotoğraflarla Kutsal Yolculuk, Bursa 2008)
Peygamber Efendimizin cevabında iki nokta dikkati çekiyor.
Birincisi, Kâbe’nin kapısı, anahtarları elinde bulunduran Kureyşliler tarafından özellikle yüksek yapılmış ki, isteyen herkes içeriye giremesin, ancak diledikleri ve izin verdikleri girebilsin. Buraya girmek bir imtiyaz, birilerine sunulan lütuf gibi algılansın.
İkinci nokta da, her şeyin bir vakti saati olduğudur. Zamanından önce yapılan bazı işlerin bir takım hazımsızlıkları da beraberinde getirebileceğidir. Benim yukarıda satırlardan anlayabildiğim budur.
Bir fotoğrafın anlattıkları…
Hiç kimse üzerine alınmasın ve yanlış anlamasın. Yukarıdaki satırları ilk okuduğumda, Beyaz Türkler kavramını ilk ortaya atan isimlerden olan Akşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut’un gazetesinin manşetine taşıdığı bir fotoğrafla, “Beyaz Türklerin tasfiyesi mi?” başlıklı bir yazı ile bu fotoğrafı analiz eden satırlar kaleme alan Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün yazdıkları geldi aklıma.
Akşam gazetesi 20 Nisan 2006 tarihli haberinde, o günlerde Merkez Bankası Başkanlığına yeni atanan Durmuş Yılmaz’ın oturduğu evin kapısının önünde çekilen bir fotoğrafa yer vermiş, kapı önünde duran ayakkabılardan yola çıkarak, eve ayakkabısız girilmesini dikkatlere sunmuştu. Fotoğrafta, Durmuş Yılmaz’ın tesettürlü eşi Duriye Hanım’ın, evlerine gelen misafirleri içeri buyur ettikten sonra, kapı önündeki ayakkabıları düzelttiği görülüyordu.
Durmuş Yılmaz’ın kapısının önündeki görüntü aslında milyonlarca Anadolu ailesinin kapı önü görüntüsünden farklı değildi. Ama bu fotoğrafa yüklenen anlam çok farklı oldu.
Türkiye'nin en "beyaz" genel yayın yönetmeni, evine ayakkabıyla girilmeyen Durmuş Yılmaz hakkında ertesi günü (21 Nisan 2006) ibretlik bir yazı kaleme aldı. Aslında çok da haksız sayılmazdı. Çünkü Merkez Bankası Başkanlığı, Cumhuriyet elitlerinin gözünde, sembolik önemi çok yüksekte olan bir makamdı.
Ertuğrul Özkök, “Beyaz Türklerin tasfiyesi mi” başlıklı konuyla ilgili yazısına, “Merkez Bankası Başkanı'nın eşi Duriye Yılmaz'ın dünkü Akşam Gazetesi'nde yayınlanan fotoğrafını uzun uzun seyrettim” satırlarıyla başladı. Yazının sonunu ise; “Acaba köylerden ve varoşlardan gelen bir "garibanizm ihtilali mi" yaşıyoruz. Acaba bu ihtilal "Beyaz Türklerin tasfiyesi sürecini mi başlattı? Acaba "Beyaz Türkler" tasfiye edilince bu ülke daha mı güzel olacak?” sorusuyla bağladı.
Özkök, Durmuş Yılmaz’ın evine ayakkabısız giriliyor, üstelik eşi de tesettürlü diye, bir Anadolu evladının Merkez Bankası Başkanlığına gelişini garibanizmin ihtilali ve Beyaz Türklerin tasfiyesi olarak değerlendirmekte mahzur görmedi.
Temel gerçek…
Şu an Türkiye’nin yaşadığı temel sıkıntı işte budur. Ülkenin siyasi, ekonomik ve bürokratik yönetimi sadece bazı ‘özel’ hususiyetleri olan seçkinci sınıfın elinde olması istenmektedir. Eğer bir baskıdan söz edilecekse, realitede var olan en temel ve dışlayıcı baskı budur. Azınlığın iktidarı çoğunluğa dayatılmakta ve böyle gelmiş böyle gitsin arzu edilmektedir.
Bir noktaya dikkatinizi çekerim. Ertuğrul Özkök, Durmuş Yılmaz’la ilgili satırları kaleme alırken, Çankaya’da henüz Sayın Abdullah Gül oturmuyordu. Cumhurbaşkanlığı seçimine tam yıl vardı. Şimdi anladınız mı, bir tornacının evladı olan eşi tesettürlü Sayın Gül’ün Çankaya’ya çıkışının neden bu kadar dirençle karşılaştığını. Sayın Gül’ün seçilmesine engel olunamayacağını anlayınca, Ertuğrul Özkök’in neden, “gel bir şovalyelik yap, bu işten vazgeç” diye yazdığını.
Merkez Bankası Başkanlığı’na Sayın Yılmaz’ın yakıştırılamaması gibi, Çankaya’ya da Sayın Gül yakıştırılamadı… Diğer görevler hakeza… Bir vatan evladı bir göreve gelmeye görsün, o göreve atanması için tüm yasal şartlara haiz olduğu halde, belirsiz nedenlerle çeşitli dirençlerle karşılaşılıyor ve bir takım sıfatlar yakıştırılıyor. Birileri sürekli, kilit noktaların anahtarları kendi ellerinde olsun, makam mansıpları sadece kendileri dağıtsın istiyor.
Cumhuriyet Halk Partisi’nden Erzurum ve Rize milletvekilliği de yapan Kemalettin Kamu’nun, Kâbe’nin yerine Çankaya'yı koyduğu o meşhur şiirini, Kâbe kapısını bazı seçkinci Arapların neden yükseltme gereği duyduğu, Sayın Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkışının önüne de neden bazı maniler konulduğu ekseninde bir daha ibretle okuyunuz ve sembolik de olsa bazı konuların neden önemli olduğunu bir kez daha hatırlayınız.
Ne demişti şiirinde Kemalettin Kamu;
Ne örümcek ne yosun / Ne mucize ne füsun
Kâbe Arabın olsun / Çankaya bize yeter
Tesettürlü hanımefendilerin eğitim hakkından neden mahrum edilmek istendiğini, bunun gerçekte ne anlama geldiğini ve ne amaçlandığını, Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararının satır aralarını, Kureyşlilerin Kâbe kapısını neden yükselttikleri bağlamında bir kez daha düşününüz.
Tarihi okurken lütfen ayrıntıları gözden kaçırmayınız.
Kişisel çıkar ve sosyal pozisyonlarını kaybetmemek için kutsal Kâbe kapısına bile engel koyan zihniyetin izdüşümünün, tarihin her döneminde her yerde egemen olmak isteyebileceğini hatırdan çıkarmayınız.
İbret alınırsa, tekerrür etmeyebilir ve dahi artık etmemelidir.
PROF. OSMAN ÖZSOY - HABER 7
http://www.haber7.com/haber/20081024/Kbenin-kapisi-nicin-yer den-yuksek.php
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
kutsalgölge Uzman Uye
Katılma Tarihi: 06 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 148
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
bir devlet kurulurken bu tip gruplaşmalırın kurulup ,egemenlik konusunda kilit noktalara yerleşmesi gelişmiş ülkelerde de gelişmemiş ülkelerde de oluşmaktadır.
yalnış hatırlamıyorsam oktay sinanoğlu'nun bir kitabında a.b.d bile bu işin nasıl yürüdüğünü, başkanlık koltuğuna ,pentagona, iktisadi kilit noktalarına vb. vb ülke egemenliğiyle alakalı tüm makamlara belirli yerlerde okuyarak eğitim alan imtiyazlı bir grup tarafından geçirilmiş olduğunu açıklıyordu.
tabi bu tip örnekler ülkemizde de yaşanmış olabilir.yaşanmış diyorum; çünkü bu tip kavramları araştırırken komplo teorisi, abartı, karşı tarafa hegomanya kurmak, gibi aslı astarı olmayan görüşlerlede karşılaşıyoruz.bazen o hale geliyor ki, hangisi gerçek hangisi yalnış ayıklayamıyorsun.kaldı ki elinde delil de olmayınca bir nevi sanı ve zan üzerinede bina kurmuş oluyorsun.
ülkemizdeki bir hikayeden bahsedeyim, siz ister komplo teorisi ister gerçek diyebilirsiniz!
Bildiğiniz gibi dünyadaki en esrarengiz örgütlerden biri mason loncalarıdır.tanzimattan önce başlayan cumhuriyete kadar süren süreçteki bürokrasiyle ,iktisadi kuruluşlarla nice bağlantıları yazıldı çizildi. Nitekim takip ettiğim kadarıyla Atatürk iktirar gücünü eline alır almaz diğer yurt dışı bağlantılı örgütlere uyguladığı kısıtlamaları bunlara da uygulayıp mason loncalarını kapattırır.bu tip kitaplarda bahsedilen ayrıntılara girmeden özetlemeye çalışacağım (dr.mim'in paşaya mason liderliğini teklif etmesi ve karşılaştığı cevap vb. vb.)
Nitekim mason loncaları bir gecede kapatılır.atanın ölümüne yakın dönemlerde anadoluyu "demir yolu" yani demirağlar ile örme faliyetleri hız kazanmıştır.
size "nuri demirağ" adında kendine güvenen, milletine de inanan ve vatanının kalkınması için öz kaynaklarından birşeyler üretme gayesinde olan bir vatandaşın kısaca hayatını anlatıp bir yere bağlamak istiyorum;
İlk Türk Demiryolu Müteahhidi, ilk kazmayı vurduğu yerden itibaren azminin ve imanın bütün kuvvetiyle ilerlemeye ve bütün geçtiği yerleri, demir ağlarla örmeye başladı." Fakat Nuri Bey'in muvaffakiyeti, Samsun'dan Erzurum'a kadar geçtiği yerleri demir ağlarla örmekten ibaret kalmadı. O büyük iddiasının tahakkukuna calıştı. Samsun'dan başlayan ilk tahakkukuna müteaakip (Fevzipaşa-Diyarbakır) (Afyon-Antalya) (Sivas-Erzurum) (Irmak-Filyos) hatlarında 1012 kilometrelik demiryolu yaparken, diğer büyük inşaat işlerine de atıldı. Bursa'da Sümerbank'in Merinos, Karabük'te Demir ve Çelik, Izmit'te Selüloz, Sivas'ta Çimento fabrikalarıyla, Istanbul'da Hal binasını ve Eceabad - Hava soşesini de yapti. Şunu da ilave etmek lazımdır ki Nuri Bey, bütün bu büyük eserlerinin önünde ve muhitlerinde, hayrat ceşmeler yapmayı unutmamıştı, nitekim bu ceşmelerin adeti kırk sekizi aşmıştır" (2)
Nuri Demirağ, 1936 yılında havacılık sanayiinin ilk temellerini atmaya başladı. İlk iş olarak 10 yıllık devreyi kapsayan bir plan - program hazırlattı. Bu program gereği, Besiktaş Barbaros Hayrettin İskelesinin yanında Tayyare Etüd Atölyesini kurdu. Bu tayyare atölyesi kısa bir sürede dev bir fabrika haline geldi. Yeşilköy'de Elmas Paşa çiftliğini tayyare meydanı yapmak için satın aldı. 1000 X 1300 metre boyutlarında düz bir tayyare alanı yaptırdı. Bunun bir örneği de o sıralar Avrupa'nın en modern havaalanı olan Amsterdam'da vardı. 1937-1938 yılı içinde Türk Hava Kurumu 10 okul uçaği ve 65 planör siparişinde bulundu. İstanbul fabrikalarında yapılan ilk yerli Türk uçağı, 1941 yılı ağustosunda Nuri Bey'in doğduğu yer olan Divriği'ye uçarak gidip gelmişti. Halkı da heyecanlandıran bu tür gösterilerin yararlı olduğunu düşünen Nuri Bey, Eylül ayında 12 uçaklık bir filoyu, Bursa, Kütahya, Eskişehir, Ankara, Konya, Adana, Elazığ ve Malatya rotasında uçurarak halka kendi tayyarelerimizle göklerimizi kendimizin koruyabileceğini göstermek ve onlara inanç vermek istemiştir. Nu.D.38 tipi yolcu ucağı, tamamen Türk mühendis ve işçilerinin ortaya çıkardıkları Türk tipi bir uçaktır. 6 kişilik yolcu ucağının çift pilot kumandası bulunmaktadır. Saatte 325 kilometre hız yapabilmekte ve 1000 KM uçabilmektedir. Türk Hava Kurumu, Nuri Demirağ'ın fabrikalarına sipariş vermiş olduğu bu uçakları almaktan vazgeçmiştir.
Bu vazgeçme sonrasında fabrikaları hızla kapattırılmıştır.tarihe de baktığımızda artık ata yaşamamaktadır.mason loncalarıda ismet bey döneminde zararsız görülerek açılmıştır.
nuri demirağ'ın her işine köstek vurulmaya başlanması ile birlikte örnek olarak; o zamanlar ülkenin vergi rekortmenleri arasında nuri bey varken ,ankara'nın vergi ödeme sıralamasının ilk 20 si içinde tanıdık bir isim vardı= vehpi koç!
nuri demirağ gibi ülkenin yerli sermayesi ile üretim yapıp gelişmesine çalışan ilk milyonerlerini oluşturan grup tasfiye edilmeye başlandı sanki...
ve sanki;o zamana kadar anadolu halkı ile arasında dağlar olmayan ata'ya karşı (kaldı ki arkasında büyük bir din alimi kitleside varken) setler çekilmeye başlandı.hocalara , ağalara birileri ata'nın kafir,din düşmanı olduğunu vesveseye başladı ve şuandaki anadolu insanın ata'ya antipatik bir gözle bakmaya başladı (nitakim günümüzde etkisini sürdürmekte)
şimdi yorumun sonucu;bu işi mason örgütlenmesini yapan dış kaynaklı,pastanın büyük dilimini kendileri yemek isteyen kesim organize etti.kardeşi kardeşe kırdırdı.Hem örgütlerini kaldırmış olan ata'yı halkın sinesinden uzaklaştırarak atadan intikam aldılar ,hemde sevmedikleri alt sınıf olarak gördükleri anadolu halkının birliktelik duygularını törpüleyerek sömürmeye başladılar.
o günlerden sonra (1940-1950 yılları)da zengin elit dışa bağımlı büyümeye başladı, ülkemizde malum borçlanmalar altında yarınını oluşturmaya çalıştı! koç= italyan ortaklığı (fiat) vb. vb.
bunlar tarihi okuyarak yapılmış analizler ;doğruda olabilir yalnışta ;bir bakış açısıdır...yani kimse demesinki bizim insanımızdan bişey olmaz başarı olmaz!nuri demirağ gibi(tren ,uçak sanaayi) enver paşanın kardeşi nuri kıllıgil gibi (hafif ve ağar olmak üzere silah sanaayi) insanların fabrikaları imha edilerek öz kaynaklar üzerinden büyümeleri engellenmiştir!
Selam göklerde ve yerlerde ALLAH'ın ayetlerini bakıp düşünene olsun!
|
Yukarı dön |
|
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selamlar,kıymetli kutsalgölge kardeş,bence M_Kemalin bir hatalarından biride budur.muasır medeniyet seviyesine çıkacağız felsefesi doğruydu, 1-ancak bunun nasıl olacağı hakkında halka yeterli bilgi verilmemişti.2-ülkenin ekeonomik şartları,teknik aletleri dışarıdan almaya mecbur bırakıyordu,ancak bu aletlerin kopyasının bile yapılması için türk bilimadamlarına ve mühendislerine hükümet tarafından yeterli destek verilmemiştir.bunu siz,yazınızda da dolaylı olarak zaten ifade etmişsiniz.gerçekten teknolojinin ülkeye gelmesinde samimi olsalardı,türk hava kurumuna nuri demirağ'ın ürettiği mallarının satın alınması için hükümet tarafından talimat verilemez miydi?dikkatini çekerim türk hava kurumunun kuruluş yılı 1925'tir.yani daha M_Kemal'in devletin tepesinde olduğu devirler. 3-buna şöyle bir tepki verenlerde var,o zamanın hazinesi buna imkan vermiyordu gibi akılsızca cevap verenlerde varki bu çok yanlış bir iddiadır.şapka kanunu çıkınca tonlarca şapkanın italyan gemileriyle ülkeye getirilip yüksek ücretlerle halka zoraki satanlar bu paraları nasıl buluyorlardı dersiniz.bu kadar paraları bulup yahudilere ait şapka fabrikalarını bir çırpıda zengin edenler herhalde isterlerse nuri demirağın gayretlerinide ihya edebilirlerdi.daha bunun gibi devrimler sayesinde köşelik olmuş yüzlerce yahudiler vardırki onlar bu zenginlikleri sayesinde gizliden gizliyede olsa masonları örgütlemişlerdir. 4-muasır medeniyet seviyesine çıkma işleri cumh_ ilk yıllarındada ciddi bir amaçla ve gayretle yürütülmemiştir.adeta bu işin sadece ucu gösterilmiş,politikası yapılmıştır,demiryollarını gören halk kendini uzaya çıkıyoruz zannetsin havası verilmiştir.oysaki onların tek hatlı göstermelik demiryolları yaptığı yıllarda avrupada çift hatlı demiryolları yapılıyordu.halen daha tek hatlı demiryollarımızın olduğunu hatırlatmama gerek yoktur sanıyorum. 5-cumh_ilk yıllarından itibaren hükümetler tarafından hep dinin gericilik,batının ise medenilik olduğu inancı her yerde aşılanmaya çalışılıyordu buda haliyle millette aşağılık kompleksi oluşturdu ve adeta milletin moralini altüst etti,kendini küçük görerek büyük işler ve büyük hayaller kurmalarına büyük darbeler vuruldu.işte nuri demirağ'a vurulan darbeler bunu zaten göstermektedir.kendi inancını hor görerek batı müziği,batı kültürü,batı giyim tarzı taa cumh_ilk yıllarından itibaren bu millete aşılandı,bunun çok örnekleri verilebilir ben sadece bir tanesini veriyorum.örneğin cumh_ilk yıllarında türk radyolarında 2 sene boyunca türk müziğinin yasaklanmış olması bunun sadece bir örneğidir. M_kemal'e bir şey söylememek için ismet paşayı ayak altına vermek bence tarihe karşıda saygısızlık olur.onlar aynı zincirin birer halkasıydı.ideolojileride aynıydı,inançlarıda aynıydı.sadece isim farklılığı vardır,o kadar. selamlar,sevgiler.
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
Saffet Metin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayın Medeni ve Hasan Öktem,
Ben kesinlikle bir elit grubun Türkiyeyi yönettiği ve Anadolu insanına
yönetimde falan fırsat vermedikleri tezine katılmıyorum.
Sn. Durmuş Yılmaz ve sn. Abdullah Gül , gariban anadolu
çocuğu idi de sırf bundan dolayı önleri kesilmesi lazımdı. Çünkü şimdiye kadar
bu makamlara gelenler hep İstanbul sosyetesinin çocukları idi sanki. Hepsinin babası zengin fabrikatör, veya
yüksek bürokrattı değil mi. Onun için bir tornacının çocuğu Çankaya köşküne yakışmıyor falan. Önünü keselim. Varmı böyle bir şey. Süleyman Demirel Ispartalı köylü çiftçi çocuğu, Turgut Özal
Malatyalı öğretmen çocuğu. M.Kemal köy
ortamında yetişti. Tarlalarda karga kovaladı. Keza İsmet inönü Malatyalı ve Celal Bayar da Bursa Gemlik li çiftçi cocukları. Cemal Gürsel, Cevdet Sunay,
Fahri Korutürk, Kenan evren hepsi
Anadolu çocuğu ve hepsi ya çiftçi veya ufak memur çocukları. Sistem bunlara izin verdi,. ama nedense Abdullah Güle, Tayyip Erdoğana, Durmuş
Yılmaza izin vermiyor. Yok daha neler.
Ama fark var. Neden, çünkü onlar Cumhuriyetin modernleşme
çabalarına karşı gelmediler, halk dalkavukluğu yapmadılar. Eşlerinin başları açıktı. Sistem de bu adamların karılarının başlarının
örtüklüğünü modernleşme karşıtlığı, cumhuriyet ilkelerine muhalefet olarak
algıladığı için bundan rahatsızlık duyuyor. Bunlarda bak elit kesim,halktan olanın Karayağız Anadolu çocuklarının önünü kesiyor ama biz bunu değiştireceğiz diye halk dalkavukluğu yapıyor.
Türban sorunu da lümpen köylü sorunudur. Sağ partilerin istismarıdır başka bir şey
değil.Halktan olmak için karımızın, kızımızın behemehal başını örtmemiz gerekir. Yoksa maazallah elit oluruz.
Problem halka düşmanlık falan değildir. Problem Cumhuriyetin
modernleşmeyi temel bir politika olarak benimsemesi, köylü geleneklerine taviz
vermemesidir. Şehirleşen, okuyan köylü modernleşmeyi benimsemelidir.Ama dinci sağ partiler bu konuda taviz vermişlerdir. Çok ta yanlış yapmışlardır.
Geleneksel din de , dinin köylü yorumudur. Köylü için karısının ,
kızının başının örtülü olması İslamdır.
Buna karşı çıktınmı din dışısındır. Aslında halkımız iyidir. Konu köy sosyolojisidir. Biz herşeyin hemen olmasını istiyoruz. Sosyal olarak ta hızlı bir dönüşüm istiyoruz da bu kolay bir şey değil. Konu aslında bilimsel tahlilde Küçük burjuva - köylü çatışması. Köylünün kentleşme sıkıntısı. Köylünün çok hızlı bir şekilde küçük burjuva olmasını istiyor bazı kesimler. Aslında herkes bilerek veya bilmeyerek bu denize akıyor da, herkes çok sabırsız. Çayın bile demlenmesi için bir miktar zamana ihtiyaç var.
Bu masonluk falan, hepsi dincilerin yeldeğirmenidir. Tamam
vardırlar ama etkileri abartıldığı gibi falan değildir. Bir güç olduklarına
inanmıyorum. Hepsi palavradır.
Nuri Demirağ , çok değerli bir insandır. Memlekete çok
faydalı olmuştur. Daha da fazla olabilirdi. Ama siyasette başarılı değildi.
Örneğin ne İsmet İnönüye, ne de Menderese yakın oldu. Onların grubundan
olmayıncada , kendine güvenli teşebbüsleri bu liderler tarafından destek
görmedi, hatta düşmanlık gördü. Milli
Kalkınma Partisi diye bir parti kurdu. Hem CHP, hem DP tarafından muhalif
olarak algılandı. Yönetimde temel
ilkedir. Herkesin bir patronu vardır. Hiçbir patronun yoksa bil ki o patron ya
eşindir, ya anan babandır. Birilerine bir şekilde bağlısındır. Tepkisinden çekindiğin birileri veya birisi
vardır mutlak. Nuri Demirağın durumu da bu yönetim ilkesine uyar. Mesela Çerkez
Ethem in sorunu da buydu. M. Kemal i patron olarak kabul etmemek.
Hani başbakanımız Tayyip beyin referandumda dedi ya , Taraf olmayan bertaraf olur diye.
Nuri Demirağ da doğru tarafta olamadı. Doğru patron seçmedi, seçemedi. Ama
Vehbi Koç , Patronu İsmet İnönü idi. Hep desteklendi. DP zamanında da Celal Bayar ve Adnan Menderesle iyi ilişkiler
içinde oldu. Çok desteklenmedi ama
enazından çökertilmedi de.
Desteklenmiş olsa 1957 de Ford Motor fabrikasını Türkiyeye getirecekti. Ama desteklemediler. Ford da gitti Almanya Köln e yatırım yaptı. Bu kadar
basit. Yoksa onu masonlar falan engellemedi.
Yok öyle bir yel değirmeni.
Arkada bir komplo teorisi falan yok.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
|
Yukarı dön |
|
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selamlar,kıymetli saffet metin kardeşim,bilmeden veya bilerek çelişkiye düşüyorsun,bizde zaten onu söylemeye çalışıyoruz.yamuk adamların da yamuk sistemi olur diye söylemeye çalışıyoruz,Nuri Demirağ hiçbir partiliye yakın durmak zorunda değildi,çünkü o memleketi için çalışan teknoloji adamıydı,ancak yamuk adamların yamuk sistemi ona sahip çıkmadı diyoruz,sen hala bunun böyle olmadığını söylüyorsun sonrada böyle olduğunu söylüyorsun.lütfen eleştirilerini yazdıktan sonra bir iki defa da bunun için oku,yani çelişkiye düşmüş müyüm diye. selamlar,sevgiler
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
Saffet Metin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
medeni0002 Yazdı:
selamlar,kıymetli saffet metin kardeşim,bilmeden veya bilerek çelişkiye düşüyorsun,bizde zaten onu söylemeye çalışıyoruz.yamuk adamların da yamuk sistemi olur diye söylemeye çalışıyoruz,Nuri Demirağ hiçbir partiliye yakın durmak zorunda değildi,çünkü o memleketi için çalışan teknoloji adamıydı,ancak yamuk adamların yamuk sistemi ona sahip çıkmadı diyoruz,sen hala bunun böyle olmadığını söylüyorsun sonrada böyle olduğunu söylüyorsun.lütfen eleştirilerini yazdıktan sonra bir iki defa da bunun için oku,yani çelişkiye düşmüş müyüm diye. selamlar,sevgiler
|
|
|
Sayın medeni,
Ben çelişki içinde değilim. Sen İsmet İnönü, Celal Bayar, Adnan Menderes gibi adamlara yamuk adam, icraatlarına yamuk düzen diyorsun.
Ben bu kişilerin icraatlarını Türkiye Cumhuriyetinin kalkınması açısından doğru bulurum.
Daha önceki bir iletinde demiştin. Çağdaş uygarlık düzeyi nedir , bu halka verilmedi , anlatılmadı, halk ne yapacağını bilemedi diyordun.
Çağdaş uygarlık düzeyi sanayi toplumudur. Sanayi toplumunda insanlar köylerde değil şehirlerde yaşar. Bu şehirlerde çalışanların da yarısına yakını fabrikalar, atölyeler gibi sanayii (üretim) tesislerinde , diğer yarısı da Banka, Devlet dairesi, Belediye, Okul, hastane, otel , restoran ,kreş vb. hizmet sektörlerinde çalışır. İleri batı ülkelerinde durum budur.
Varılmak istenen şey buydu. O amaca varmak konusunda bu dediğim tarihi kişiler ve onların yamuk dediğin düzenleri taş üstüne taş koymuştur.
Ayrıca kapitalist düzen, ekonomik düzenler içinde kendini kanıtlamış tek düzendir. Bu nedenle bilimseldir. 200 senedir ayaktadır. Gelişmeyi o sağlar. Gelişmiş ülkeler gelir bölüşümününde adaleti sağlamıştır. Türkiyede oraya doğru gidecektir. Almanya da, Fransa da , Amerika da ne olmuşsa Türkiyede de öyle olacaktır. İstenen sosyal adaletin sağlanması ise onu da dünyada tek sağlayabilmiş düzen gelişmiş ülkelerdeki kapitalist düzendir. (Tabii o vahşi kapitalizm den farklı bir şey, ama oraya varmak için gidilen yollarda maalesef Vahşi kapitalizm aşamasından geçiliyor. Maalesef ipek böceğinin kurtçuk, koza, kelebek dönemi gibi.
Türkiye bugün Çağdaş uygarlık düzeyine doğru gidiyor. Tarım kesimi bugün % 25. Bu % 10 un altı olmalı. Şehirli nufusun % 40 ı sanayi, % 50 hizmetler sektörü olmalı. Sanayii nin oranı hizmetlerin biraz altında olabilir. Ama Pakistan, Mısır vb. yerlerde şehirli nufusun % 90 ı hizmetler sektöründe, % 10 sanayii de.
O yamuk dediğin düzen sayesinde Türkiye bugün ortadoğunun ve İslam aleminin en gelişmiş ülkesi. Bu insanlar hep girişimci insanları desteklediler. Mısır neden böyle. Veya Ortadoğu neden böyle. Çünkü o liderler sadece kendi ceplerini doldurdu. Hüsnü Mübareğin 40 milyar dolar serveti varmış. Kuru para. Düşünün bir Koç holding 5 milyar dolar, bir Sabancı holding 4 milyar dolar. Bir karamehmet 4 milyar dolar. Ama bu servetlerin arkasında ne kadar fabrika ve ne kadar çalışan var. Bir Sabancı 40 bin kişi çalıştırıyor. Var mı Mısırda böyle yatırımlar , var mı böyle bir kültür. Yok. Bu arada Libyayı gördüm. Orada çalışan Mısırlı arkadaşlarım oldu. Onların anlattıkları ile mısırı biraz tanıyorum. Mısır Arap dünyası içinde en fazla fabrika olan yer. Üretim var orada. Diğer Arap ülkelerinde o da yok. Aşiret hepsi. Arap edebiyatı, yazarlar hep mısırdan, Arap Tiyatrosu, sineması, kültürü yönetmen, aktör, aktrist hepsi Mısırdan, Arap sanayisi, üretimi hepsi mısırdan. ve buna rağmen Türkiyenin tırnağı değil.
Sen o yamuk dediğin adamların , yamuk düzenlerine kurban ol.
Nuri Demirağ olayını taa 1974 lerden beri biliyorum. Torunlarından biri benim sınıf arkadaşımdı. Nuri Demirağ bugün hayranlık duyduğum bir karakterdir. Ama o zamanlar Sosyalist düşünceli biriydim. Özel sektörle Türkiyenin bir yere varamayacağına inanıyordum. Çağdaş uygarlık düzeyi eğer şehirleşme, fabrikalaşma ise bunu devletin yapması gerektiğine inanıyordum. Böylelikle hem özel sermayenin insafına kalmaktan, hem de yatırımların gecikmesinden kurtulacaktık. Özel sektör bir vakit kaybıydı gözümüzde. ve Önceki liderlerin hepsi bu vakit kaybına sebeb oldukları için kusurluydu gözümde. Ayrıca bu özel sektör le , doğudaki aşiret ağası arasında bir fark yoktu benim ve benim gibi düşünen sosyalistler gözünde. Benim Sosyalizmim hiç bir zaman tam marksist olmadı. Ben Doğan Avcıoğlunun fikirlerini beğenirdim. Zaten Türkiye ye yararlı, milli bulduğum tek görüşte oydu. Diğerleri luzumsuz yol arkadaşları idi.
O zamanlar bugün çok değer verdiğim Menderes, Celal Bayar, Demirel gibi kişileri pek tutmazdım. M.Kemal de Gardrop devrimcisi idi. Ne yapmıştı ki. Lisedeki sosyoloji hocam , onun yaptıkları Üstyapı (kültürel) devrimidir, gerçek devrim altyapı devrimidir derdi. Devrim yapacaksa doğudaki feodaliteyi kaldırmalı, toprak reformu yapmalıydı. Bu konularda yapılan bir şey yok diye eleştirirdi. Toprak reformu nedense çok önemliydi gözümüzde o zamanlar. Bütün bu dediğim kişileri Türkiye de toprak reformu yapmadıkları için eleştirir ve pek tutmazdık. İnşallah bir Sosyalist idare başa gelebilseydi bunları yapacaktı. Gözüm biraz 1978 lerde aldığım int to Economics dersi ile açıldı ve 1985 lerde Turgut Özal ve onun icraatları ile görüşlerim tümüyle değişti.
Bugün geldiğim nokta M.Kemal, İsmet İnönü, Celal Bayar, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal , Tayyip erdoğan gibi kişilerin Türkiyeye yaptığı Eserler, iyi icraatlar için hayırla anıyorum.
Bir 27 mayıs darbesini bugün tutmuyorum. 12 Mart ı da tutmuyorum. Hatta 9 martt 1971 de bir darbe olsaydı, tam da benimde savunduğum Doğan Avcıoğlunun görüşleri iktidara gelecekti. Bugün iyi ki olmamış diyorum. Ama 12 eylül darbesini halk istedi. Bugün nufusun çoğu 40 yaşın altında olduğu için o günleri bilmez. Aşırı sol ve sağın ne olduğunu bilmez. Hele o kurtarılmış bölgeler, hergün 10 yirmi kişinin öldüğü terör. Evden okula hergün korkarak gitmek. Allah bir daha o günleri göstermesin. Bak darbeciler yargılanacaktı. Yalan. Adam doğruyu yaptı. Yaşı en az 50 elli olan neyin ne olduğunu çok iyi biliyor. Prensip olarak ben de darbeye karşıyım, ama 12 eylül çok başka bir şeydi. Ya darbe, ya iç savaştı gidiş. Bilen biliyor.
Benim İslama bakış açım. Ernest Renan ın dediği gibi "Din terakkiye manimidir değilmidir ? " Bunu araştırıyorum. Onun için ekonomik ve sosyolojik konuları Kur'an da araştırıyorum.
Bugün İslam ülkelerinin geri kalmasının sebebi olarak feodal düzeni görüyorum. Bir de banka faizi ile tefeci faizinin bir tutulmasını. Feodal düzen girişimciyi önlüyor, geliştirmiyor. Bankacılığın zayıf olduğu yerde sanayinin finansmanı olmuyor. Alınan dış borçlar sanayii ye ve altyapı yatırımlarına (Karayolları, baraj, enerji santralları, telefon sistemi vb.) gitmiyorsa boşa gidiyor. Budur. Türkiyenin batısı hem feodal olmaması, hem de Laiklik sayesinde biraz bu bankacılık olayı rahatladığı için çok gelişiyor. Doğu ya gelince Japonya, Çin, Güney kore gibi ülkelerde olduğu gibi toprak ağalarının sanayii patronları konumuna dönüşmesi. Türkiyenin bu birikimi ile bu zor değil. Çin de Mao , eski toprak ağalarını kaldırdı ama onları insan yönetiyor diye hepsini komünist partisi idarecisi yaptı. Şimdi Çindeki kapitalist patronların hepsi, komünist parti yöneticisi.
Ben çelişki içinde değilim. Ben doğruyu arayan bir insanım. Yiğidi öldürür hakkını yemem. Çelişki de olursam da bunu kabul ederim. Gurur yapmam.
Nuri Demirağ olayı , çok yetenekli, çok kabiliyetli bir müteşebbisin o günkü siyasi yönetimlere yakın olmaması nedeniyle bastırılması olayıdır. Turgut Özalın, kendine muhalif sanayicileri , hemen onun ürettiği şeylerin ithalatını serbest bırakarak terbiye etmesi, Tayyip Erdoğan'ın Doğan medya grubu, Uzanlar ile mücadesi size bir fikir verir. Ben sanayicinin zeki, çevik ve muhalif olmayanını severim gibi bir şey.
Ben kendi hayat tecrübemi aktardım. Yoksa Nuri Demirağ olayında, Demirağ'a hak veriyorum. Bir de her şey de mason, komplo falan aramayın. Her şeyin basit bir açıklaması vardır diyorum.
selamlar,
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
|
Yukarı dön |
|
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamlar,Kıymetli Saffet Metin kardeşim,bu yorumun bana biraz daha makul geldi.ancak hala kafama takılan bazı şeyler var. 1-Yani muasır medeniyet seviyemize ulaştığımızı mı söylemek istiyorsun? 2-Bize has medeniyet seviyesine mi ulaştığımızı söylemeye çalışıyorsun? 3-Ancak bu kadar olurdu,daha fazlası hayalcilik mi demeye çalışıyorsun? 4-Avrupadan bile önde olup uçtuğumuzu mu söylemeye çalışıyorsun? istersen buradan en mutedilini seçeyim,örneğin ancak bu kadarı olurduyu söylemek istiyorsan sana sadece şunu söylüyorumki aslında uçan sadece sensin dostum.niçin mi? Bak,almanya ve japonya 2.dünya savaşına girip taş üstünde taş kalmadığı halde 1960'lardan itibaren(dikkatini çekerim 2.dünya savaşı 1945'te bittiğine göre)bundan tam 15 sene sonra senin ülkeyin işçileri Almaya’ya çalışmaya gönderiliyordu.bu aslında bizim için utanılacak bir şeydir.o genç insanları istihdam edecek iş alanları üretemeyen bizim yönetimlerimiz veya sistemimiz,onları gurbet ellere göndermemişler miydi?Almanya'da o insanları köle gibi çalıştırıp güçlerine daha da güç katmışlardır.sen ise hala bize toz pembe tablolar çiziyorsun.sen şimdi bu durumda bana yine feodaliteden,köylücülükten falan bahsedeceksin.sana göre Feodalitenin gücünü kırmakta ülülemrlerin vazifeleri arasında sayılmıyor mu?Yani sen bir yorgan yapacaksan bu yorganın boyuna uygun gelip gelmeyeceğini bilemiyorsan git istersen liderlik yapma en bayağı bir işi yap demezler mi adama? selamlar,sevgiler.
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
Saffet Metin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
medeni0002 Yazdı:
Selamlar,Kıymetli Saffet Metin kardeşim,bu yorumun bana biraz daha makul geldi.ancak hala kafama takılan bazı şeyler var. 1-Yani muasır medeniyet seviyemize ulaştığımızı mı söylemek istiyorsun? 2-Bize has medeniyet seviyesine mi ulaştığımızı söylemeye çalışıyorsun? 3-Ancak bu kadar olurdu,daha fazlası hayalcilik mi demeye çalışıyorsun? 4-Avrupadan bile önde olup uçtuğumuzu mu söylemeye çalışıyorsun? istersen buradan en mutedilini seçeyim,örneğin ancak bu kadarı olurduyu söylemek istiyorsan sana sadece şunu söylüyorumki aslında uçan sadece sensin dostum.niçin mi? Bak,almanya ve japonya 2.dünya savaşına girip taş üstünde taş kalmadığı halde 1960'lardan itibaren(dikkatini çekerim 2.dünya savaşı 1945'te bittiğine göre)bundan tam 15 sene sonra senin ülkenin işçileri Almaya'ya çalışmaya gönderiliyordu.bu aslında bizim için utanılacak bir şeydir.o genç insanları istihdam edecek iş alanları üretemeyen bizim yönetimlerimiz veya sistemimiz,onları gurbet ellere göndermemişler miydi?Almanya'da o insanları köle gibi çalıştırıp güçlerine daha da güç katmışlardır.sen ise hala bize toz pembe tablolar çiziyorsun.sen şimdi bu durumda bana yine feodaliteden,köylücülükten falan bahsedeceksin.sana göre Feodalitenin gücünü kırmakta ülülemrlerin vazifeleri arasında sayılmıyor mu?Yani sen bir yorgan yapacaksan bu yorganın boyuna uygun gelip gelmeyeceğini bilemiyorsan git istersen liderlik yapma en bayağı bir işi yap demezler mi adama? selamlar,sevgiler.
|
|
|
Sayın Medeni ,
İletinde belirttiğin görüşleri üç parçaya bölerek
cevaplayayım.
Selamlar,Kıymetli Saffet Metin kardeşim,bu
yorumun bana biraz daha makul geldi.ancak hala kafama takılan bazı şeyler var.
1-Yani muasır medeniyet seviyemize ulaştığımızı
mı söylemek istiyorsun?
2-Bize has medeniyet seviyesine mi ulaştığımızı
söylemeye çalışıyorsun?
3-Ancak bu kadar olurdu,daha fazlası hayalcilik
mi demeye çalışıyorsun?
4-Avrupadan bile önde olup uçtuğumuzu mu söylemeye
çalışıyorsun?
istersen buradan en mutedilini seçeyim,örneğin ancak
bu kadarı olurduyu söylemek istiyorsan sana sadece şunu söylüyorumki aslında
uçan sadece sensin dostum.niçin mi?
Anlatmak istediğim şu. Ünlü Fizikçi Lord Kelvin
(bu bilgin buzdolabını icad eden
kişidir.) in bir lafı var. Bir şeyi
ölçemiyorsan onu bilmiyorsun demektir.
Örneğin desem ki sana, nasıl bir bilgisayara sahipsin. İşte sen dersen ki 2GB ana hafızası var, 200 GB Hard diski var. İntel veya AMD işlemcisi var. Hızı şu, kapasite bu, Grafik
kartı şu özellikte falan. Bu senin bilgisayarlar konusunda bir şeyler bildiğini
gösterir. Çünkü bir şeyler ölçüp
biçiyorsun. En azından dersin ki elimdeki bilgisayar 1 GB ana hafıza 100 GB hard diskli bilgisayardan
daha iyidir gibi. Yani karar vermene yarayan kriterler var. Bir şeyleri
ölçebiliyorsun.
Ama diyorsan ki bizim amcaoğlu eski bilgisayarını bize
verdi. Çocuklar oyun oyun oynuyor.
İnternete de giriyorlar. Senin bu bilgisayar hakkında bir bilgin yok. Elindeki
iyi bir bilgisayar mı, döküntü mü, sendeki mi daha kapasiteli, komşunun ki mi
falan. Hiçbir bilgin yoktur. En fazla dersin ki , amcaoğlu bilgisayarını
yeniledi, son modelini kendine aldı, artık kullanmak istemediğini bize verdi.
Şimdi insanların çağdaş uygarlık düzeyi ile ilgili fikirleri
de o.
Eller aya, biz yaya. Neden.
Neye göre aya, neye göre yaya. Amerika ne biz neyiz. Almanya, Fransa ne
biz neyiz. Biz bazı ölçüleri , ne manaya geldiğini falan bilirsek, iki
bilgisayarı kıyaslayabiliyoruz değil mi.
Peki iki ülkeyi kıyaslarken nelere bakacağız.
Öncelikle bakacağımız. Tarımda çalışan nufus oranı, şehirde
çalışan nufus oranı, şehirdeki nufusun ne kadarı sanayii de, ne kadarı
hizmetler sektöründe çalışıyor. İnsanların
tahsil durumu ne. Okuma yazma oranı ne.
Sonra bu ülkenin milli geliri ne. Ne büyüklükte bir ekonomi.
hangi alanlar da mukayeseli üstünlüğe sahip. Örneğin Türkiye Tartışılmaz bir
biçimde Turizm de mukayeseli üstünlüğe sahip.
Tarım da da öyle. Artı İhracat ı,
ithalatı ne kadar. İhracatın yüksekliği
özellikle Sanayii malı ihracatının yüksekliği onun teknolojik gelişmişlik
seviyesini ortaya koyar. Yoksa Suudi Arabistanın ihracatı da yüksek. Üstelik
G20 de. Nufus var mı yok. Üretim var mı yok. Teknoloji var mı yok. Ne var. Kuru
kuru petrol. Bugün tükense, açlık, sefalet.
Sonra bir ilin nufusu ne ve burada yılda ödenen vergi
miktarı ne. Bu oradaki sanayii ve ticaretin etkinliğini gösterir. Örneğin Türkiye de verginin % 80 i İstanbul, Ankara, İzmir ve Kocaeliden toplanıyor.
Ve inanırmısın bütün doğu Anadolu ve
Güneydoğu anadoludaki illerin ödediği vergi toplamı bir Antalyanın vergisi etmiyor ki
Antalya bu ilk yüzde % 80 de değil. Bu
geriye kalan % 20 de Antalya, Bursa, Adana, Konya, Kayseri, Eskişehir, Denizli ,
Sakarya, Muğla, Mersin var.
Benim anlatmak istediğim şu. Bizim neslimiz, M. Kemalin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma konusunda ki
hedefi üzerinde çalıştı. Ama bunun
sosyalizm yoluyla mı , yoksa kapitalizm
yoluyla mı yapılacağı konusunda çok vakit ve enerji kaybetti. Bir
de biz 1970 leri , hele ki ikinci yarısını kaybettik. Süreki anarşi, sürekli grev, mal kıtlığı hele
ki tüpgaz ve margarin kıtlıkları. Tam rezillikti. Bu yıllar , 1980 ler, 2000
ler gibi geçseydi Türkiye bugün
enaz Güney Kore seviyesinde olurdu. Dünyada ilk on da
olurdu. Ki Güney Kore ve İspanya 1970 lerde bizim gerimizdeydi. Güney Kore ,
kendi gayretleri ile. İspanya AB nin ucuz kredileri ve teknik yöngöstermesi ile
bizi geçti.
Ben uçmuyorum. Sadece ekonomi biliyorum. Artık Türk
aydınının, politikacısının Sosyalist mi olalım, yoksa kapitalist mi diye bir
açmazı yok. Özal döneminden beri Özel sektör eliyle kalkınma kabul edidi.
Meyveleri şimdi toplanıyor. Sonuçları alınmaya başlandı. Viyanadan, Singapura
kadar olan bir bölgede göz kamaştırıyor.
Sen diyeceksin ki , arkadaş bu başarıdan ben payımı alamıyorum. Ben de alamıyorum. Ama o günler de gelecek. Öncelik pastanın büyümesinde, paylaşma sonra. Bu
bütün dünyada böyle.
Eğer ekonomi biliyorsan , bütün ülkelerle ilgili her yılın en son bilgilerinin yayınlandığı
CIA worldfactbook diye bir site var. Buraya
baktın mı, kimin ne olduğunu hakkında
aynen yukarıda verdiğim bilgisayar örneği gibi , ölçülebilir bir bilgiye sahip olabilirsin.
Bak,almanya ve japonya 2.dünya savaşına girip taş
üstünde taş kalmadığı halde 1960'lardan itibaren(dikkatini çekerim 2.dünya
savaşı 1945'te bittiğine göre)bundan tam 15 sene sonra senin ülkeyin işçileri
Almaya' ya çalışmaya gönderiliyordu.bu aslında bizim için utanılacak bir
şeydir.o genç insanları istihdam edecek iş alanları üretemeyen bizim yönetimlerimiz
veya sistemimiz,onları gurbet ellere göndermemişler miydi?Almanya'da o
insanları köle gibi çalıştırıp güçlerine daha da güç katmışlardır.
Sayın Medeni, Bunu şöyle anlatayım. Bugün Türkiye 70 milyon. 60 milyonun işi var.
10 milyonun işi yok. İşsiz diyelim. Ekonominin seviyesi 60 milyona iş sağlıyor.
Peki 2. dünya savaşı gibi büyük bir savaş olsa, kıtlık , hastalık vb
bir şey olsa. Allah göstermesin, nufusun 40 milyona düşse. Bu yarattığın 60
milyonluk ekonominin, 20 milyonluk emek
ihtiyacını nasıl karşılayacaksın. Almanyanın yaptığı gibi karşılayacaksın.
Başka ülkelerin işsizlerini Misafir işçi (GastArbeiter) olarak kendi ülkene toplayacak ve bu 20 milyonluk emek
açığını kapatacaksın.
Bunda utanılacak bir durum yok ki. İtalya, İspanya,
Yugoslavya, Yunanistan da gönderdi. Hadi o zamanlar italya harici diğer ülkeler
de senin gibi fakirdi. İtalya senden 25 sene ilerde bir ülkedir. Fransa senden
35-40 sene ileride bir ülkedir. Bunu nereden biliyorum. Adamların o kadar sene
önceki rakamları ile senin şimdiki rakamların yaklaşık ta oradan biliyorum. İtalya ihracat 400 milyar $, Fransa İhracat
600 milyar $, Türkiye ihracat 120-130 milyar $, İspanya 200 milyar $. Hadi
İspanya şişme bir ekonomi. Ama italya, fransa bu sonucu kendi gayretleri ile
almış gerçek ekonomiler.
Diyorum ki İtalya bile gönderdi. Hiç kompleks yapacak bir
durum yok.
Şimdi ikinci dünya savaşının sonu birinci dünya savaşı gibi
olmadı. Birinci dünya savaşı sonunda Almanya büyük savaş tazminatına mahkum
edildi. Fransa ve İngiltere nin ekonomisi
mahvoldu. Amerikadan büyük borçlar aldılar.
Amerikaya bu borçları silmesi için çok yalvardılar. Ama Başkan Calvin
Coolidge kabul etmedi. Netice de Amerikada 1929 da büyük ekonomik bunalım çıktı. Artı bu
bunalımın Avrupayı bunaltması. Halkın çareyi diktatörlerde araması. Hitlerin
, Almanyada ekonomiyi düzeltmesi ama intikam için 2. Dünya savaşını başlatması.
2. Dünya savaşından sonra , Almanya savaş tazminatına mahkum edilmedi. Tam
tersine Amerika, Almanyanın ve Avrupanın yaralarını çabuk sarması için Marshall
yardımları denen ekonomik paketle yardım etti. Almanya , Japonya bu paketle
10-15 senede düze çıktı. Şöyle örnek
vereyim. Almanyanın bütün kara yolları tamamdı. Bütün demir yolları tamamdı.
Şimdi bunlar hepsi bombalansın. Sıfırdan karayolu yapmak mı, daha masraflı ve
zaman alıcıdır. Yoksa bunları tamir etmek mi. Sıfırdan bir yol yapmak yıllarını
alırken, bu yolları tamir edip ulaşıma açmak birkaç haftadır. Sıfırdan fabrika kurmak mı zaman alır, yoksa
zaten yapılmış, kısmen tahrip olmuş bir fabrikayı mı devreye almak zaman alır. Tabi kısmen tahrip olan fabrikanın tamiri
kolaydır. Sıfırdan fabrika kurman birkaç seneni alır. Eğer teknolojin yoksa
dışarıya iyi para ödersin. Ama yıkılmış fabrikayı , tamir edip çalışır hale
getirmen mi hem ucuz, hem çabuktur. Tabii ki ikincisi değil mi. Merak etme, Aynı felakete bugün sen uğrasan ,
aynı koşullarda sen de ülkeyi ayağa kadırırsın. Mesela , 1999
da Marmara depremi oldu. En az 15000 kişi öldü. Onca ev yıkıldı. Fabrikalar
zarar gördü. Bugün git o bölgeye , en
ufak bir deprem kalıntısı falan yoktur. Her şey düzelmiştir. Bunu düzeltmesi
öyle 10 sene falan da almamıştır. 2005
yılında depremin en ufak kalıntısı bile yoktu.
Bir de adamların sistemi belli idi. Karayolu mu yapayım
demiryolu mu tartışması yoktu. Bizde olduğu gibi köyden kente göç, gecekondu vb.
şeyler de yoktu. O işler Almanyada 1900 lere kadar zaten bitmişti. Türkiyede daha bitmedi. Daha bir % 15 in daha kente göç etmesi lazım.
Devlet eliyle mi kalkınayım, özel sektör eliyle mi tartışması yoktu. Memkeketi
illa komünist yapacağım veya komünizme karşı koruyacağım diye bölünmüş,
neredeyse iç savaş durumuna getirmiş politikacılar ve halk yoktu. Biz bir de bunlarla uğraştık. Tam kendi
sorunlarımızı aştık, başımıza bir de etnik sorun musallat ettiler.
sen ise hala bize toz
pembe tablolar çiziyorsun.sen şimdi bu durumda bana yine
feodaliteden,köylücülükten falan bahsedeceksin.sana göre Feodalitenin gücünü
kırmakta ülülemrlerin vazifeleri arasında sayılmıyor mu?Yani sen bir yorgan
yapacaksan bu yorganın boyuna uygun gelip gelmeyeceğini bilemiyorsan git
istersen liderlik yapma en bayağı bir işi yap demezler mi adama?
Sayın medeni, sen feodalitenin ne olduğunu bilmiyorsun ya da
gücü hakkında yeterli bilgin yok. . Kürtler, İran, Pakistan, Tüm arabistan, Neredeyse
tüm afrika feodaldir. Bir devlet görürsün örneğin Nijerya , sen sanırsın ki
Avrupa gibi hayal edersin. Almanya ise Almanlar, Bulgaristan ise Bulgarlar ,
italya ise italyanlar la karşılaşacağını sanırsın. Hausalar vardır, Fulaniler
vardır, Yorubalar vardır. İbo lar vardır. Bir de daha küçük etnik gruplar
vardır. Bunlarında kendi içinde kabile şefleri vardır. Bir nijerya milleti yoktur. Nijerya sömürge
döneminin o topraklara verdiği isimdir. Yoksa hani her etnik grub ayrılıp kendi
devletini kursa bir birine minneti de yoktur.
Kendi devlet olarak birliklerini de zamanında kendilerini sömüren
İngilizin, Fransızın dili ile sağlarlar.
Bu dilleri devam ettirirler ki eğitimleri dünya ile uyumlu olsun, kendi
aralarında bölünmeye gitmesinler. Resmi
dilleri ingilizce olan ülkelere
Commonwealth, Fransızca olan ülkelere Francophone ülkeler denir. Hindistan, Pakistan da böyledir.
Bak en kolay Iraktan örnek vereyim. Saddam güçlü bir liderdi
değil mi. Barzani, Talabani, Beni Sadr, Sistani, Maliki gibi adamlara bir şey
yapabildi mi . Hayır. Niye çünkü bu adamların arkasında aşiret güçleri var. Bu aşiretlere nasıl söz
geçirirsin. Liderlerinin gönlünü yaparak. Liderini ikna ettin mi , o aşireti de
ikna edersin. Etmedin mi o aşiretle kavgalı olursun. Sen diyorsun bu Ululemrin vazifesi, feodaliteyi kaldırmak. Bunu İslam ülkelerinden hiçbiri yapamadı. Kolay kolay da yapamaz. Hele ki silahla, şiddetle falan , mümkün değil. Saddam gibi dünyaya kafa
tutan bir adam , kendi ülkesindeki feodal düzeni yıkamadı . Hiç kolay değil.
Dediğim gibi devlet içinde devletçikler
var, halk içinde halkçıklar var. Bir de
bunlar iyi eğitim almamış, sanayi, ticaret ve hizmetler de çalışmıyor da ,
ağanın tarlasında maraba olarak çalışıyor. Artık gerisini sen düşün.
Afganistanı ele alalım. M.Kemal zamanının Afgan kralı
Amanullah han , M.Kemalin Türkiyede yaptıklarını Afganistanda yapmaya kalktı.
Anında tahttan indirdiler. Rıza Şah Pehlevi İranda
yapacaktı. Korktu. Kısmen bir şeyler yaptı. Yoksa taht giderdi.
Feodal ülkelerden bir şey olmaz. Onlarda ancak devletçi bir
sanayileşme olur , o da ne kadar yapabilirse yapar. Ötesi gelmez. İran Nükleer güç
oluyor güya ama ne şehirleşme vardır. Ne Özel sektör sanayileşmesi vardır.
Bizim kit versiyonu devlet işletmeleri vardır. Orada Sanayii patronları yoktur.
TÜSİAD, MÜSİAD gibi şeyler yoktur. Bazari ( Zengin Ticaret erbabı ) vardır.
Onlarda ağaların sülalelerine dayanır.
Feodaliteden kurtulma işi dünyada iki şekilde yapılmış. 1.
Çinin yaptığı gibi. Şiddetle 2. Japonya
ve Güney korenin yaptığı gibi hükümetin ağaları sanayii patronu yapmasıyla.
Çinin yaptığı Maocu
komünizm. Mao hem Çini İşgal eden Japonlara karşı, hemde Japonlarla işbirliği
yapan çinli toprak ağalarına karşı
komünist gerillaları ile savaştı. 2. dünya savaşı sonunda bu işi
başardı. Feodaliteyi Çinden tasfiye etti. Kendilerine direnmeyen, zorluk
çıkarmayan Ağaları, Komünist parti
yöneticisi yaptı. Bugünün Çin
sanayicilerinin çoğu eskinin toprak ağası olan Çin Komünist parti
yöneticileridir.
Japonyada 1860 larda İmparator , bütün toprak ağalarını
topladı. Japon onurunun kırıldığından, (Bunun bir hikayesi vardır.) düşmanlara karşı güçlü olmak için
sanayileşmenin gereğinden bahsetti. Hepsine geliştirmeleri gereken sanayileşme
dalları ile ilgili görev verdi. Bu toprak ağaları Sanayii patronu, yanlarında
çalışan marabalar da sanayii işçisi oldu.
Korede de Güney Kore hükümeti 1950 ler de ülkedeki 25 ağayı topladı. Onlara
bir sanayileşme planı uyarınca görev verdi. Aynen japonyada olduğu gibi onlarda
toprak ağalığından sanayi patronluğuna, marabalıktan sanayi işçiliğine geçtiler.
Türkiyede de batı
Anadolu da sorun yoktu. Doğal yollarla sanayileşmesinde oldukça yol aldı. Doğu
ve Güneydoğuda ise feodal yapı vardı. Bu
yapıyla baştan sıkıntı yaşandı. Padişahlığın kalkması, hilafetin kalkması, Aşar
vergisinin kalkması , Devletin bölgedeki otoritesini Osmanlı döneminde olduğu gibi Ağalarla,
şeyhlerle paylaşmak istememesi, biraz da dış kışkırtmalar nedeniyle böyle
oldu. İkinci dünya savaşı sonrası demokratik dönemde devlet ağalarla barıştı.
Hepsi parlamentoya girdi. Çoğu İstanbulda, büyük şehirlerde mal mülk sahibi oldu. Ticari, sınai
yatırımlar yaptılar. Toprak ağalığı dışındaki işleri de öğrendiler. Devlet , Kürtlerdeki tahsil oranını yükseltti. Çoğu
kürt çeşitli akademik meslek sahibi oldu. Kürtlerden çok kişi batı
vilayetlerine göç etti. Çoğu zengin
oldu, çok iyi konumlara geldiler. Devlet bütün uluslar arası engellemelere rağmen
Gap ı yaptı. Bitmesi için sadece ve sadece 4 milyarlık dolarlık bir yatırım
kaldı ki bu Türkiyenin 15 günlük ihracatıdır yani lafı edilmez paradır.
Ama bu yeterli değildir. Buraların sanayileşmesi lazımdır.
Gap bu sanayileşmenin temel altyapısıdır. Hükümet buraların altyapısı ve
hizmetler sektöründe epey şeyler yapmaktadır. Altyapısal gelişmişlik açısından
Türkiyenin doğusu, Türkiyenin batısı ayrımını
ortadan kaldırmak için büyük çaba verilmektedir. Aslında terör bitse,
Türkiyenin doğusu batısı ayrımı beş on sene içinde tarih olacaktır. Yani Türkiye de bu feodalite sorununu Japonya,
Güney Kore gibi aşabilecek güce ve birikime sahiptir.
Selamlar.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
|
Yukarı dön |
|
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selamlar,Kıymetli Saffet Metin kardeşim,uzun uzun üşenmeden yazmışsın,ellerine gözlerine sağlık,teşekkür ediyorum.ekonomiden iyi anladığında belli oluyor. Hanif kardeşlerimin sitelerinde böyle ekonomiden iyi anlayan arkadaşlara da ihtiyaç vardır.yalnız yukarıdaki yorumunda<<Sen diyeceksin ki,arkadaş bu başarıdan ben payımı alamıyorum.Ben de alamıyorum.Ama o günler de gelecek.Öncelik pastanın büyümesinde, paylaşma sonra.Bu
bütün dünyada böyle.>>demişsin Bak kardeşim,sen ya çok safsın(zaten isminde saffetki saflıktan gelir,:)),yada fazla hayalci.bu senin dediğin pastadan adil paylaşım bu sistemde 80 senedir olmadı,bundan sonrada olmayacak.sistem değişmeden bu iş olmaz.bunu kafana iyice sok.80 senedir bunu yapmayanların bundan sonra yapılacağına inananlara<<ölme eşeğim ölme,yaz gelince arpa vereyim>> atasözünü söylerler. Bak,Mısır'daki durumları görüyorsun değil mi?Halk sokağa döküldüğü halde Mübareksiz adam hala entrikalarla iktidarını devam ettirmeye çalışıyor.senin böyle bir beklentin,çölde aç kalmış bir kaplanın eline düşen avının ona yalvarmasına benziyor.o yalvarmalar ona ne kadar tesir ederki.tıpkı mübareksize tesir etmediği gibi. Bak feodaliteyi yıkmayı başaran devletleride örnek vermişsin bunları bildiğin halde hala saflığını devam ettiriyorsun.kardeşim siyasetçilerin avukatlığını yapmayı bırak,hükümetler şikayet etmezler,şikayet edilen şeylere çözüm bulurlar.Ha çözüm bulamamışlarsa bahaneler bana tesir etmez.bahaneler bu halkın karnını doyurmuyor,bak millette önceki hükümetlerin bahanelerinden bıkmış olmalıki akp'ye yöneldiler. selamlar,sevgiler.
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
Saffet Metin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
medeni0002 Yazdı:
selamlar,Kıymetli Saffet Metin kardeşim,uzun uzun üşenmeden yazmışsın,ellerine gözlerine sağlık,teşekkür ediyorum.ekonomiden iyi anladığında belli oluyor. Hanif kardeşlerimin sitelerinde böyle ekonomiden iyi anlayan arkadaşlara da ihtiyaç vardır.yalnız yukarıdaki yorumunda<<Sen diyeceksin ki,arkadaş bu başarıdan ben payımı alamıyorum.Ben de alamıyorum.Ama o günler de gelecek.Öncelik pastanın büyümesinde, paylaşma sonra.Bu
bütün dünyada böyle.>>demişsin Bak kardeşim,sen ya çok safsın(zaten isminde saffetki saflıktan gelir,:)),yada fazla hayalci.bu senin dediğin pastadan adil paylaşım bu sistemde 80 senedir olmadı,bundan sonrada olmayacak.sistem değişmeden bu iş olmaz.bunu kafana iyice sok.80 senedir bunu yapmayanların bundan sonra yapılacağına inananlara<<ölme eşeğim ölme,yaz gelince arpa vereyim>> atasözünü söylerler. Bak,Mısır'daki durumları görüyorsun değil mi?Halk sokağa döküldüğü halde Mübareksiz adam hala entrikalarla iktidarını devam ettirmeye çalışıyor.senin böyle bir beklentin,çölde aç kalmış bir kaplanın eline düşen avının ona yalvarmasına benziyor.o yalvarmalar ona ne kadar tesir ederki.tıpkı mübareksize tesir etmediği gibi. Bak feodaliteyi yıkmayı başaran devletleride örnek vermişsin bunları bildiğin halde hala saflığını devam ettiriyorsun.kardeşim siyasetçilerin avukatlığını yapmayı bırak,hükümetler şikayet etmezler,şikayet edilen şeylere çözüm bulurlar.Ha çözüm bulamamışlarsa bahaneler bana tesir etmez.bahaneler bu halkın karnını doyurmuyor,bak millette önceki hükümetlerin bahanelerinden bıkmış olmalıki akp'ye yöneldiler. selamlar,sevgiler.
|
|
|
Sayın Medeni kardeşim,
Uygulanan ekonomik politika, pastayı büyütmeye yönelik politika. Pasta büyüyor. Milli gelir
artıyor. Ama işçi,memur, köylü, esnaf
yerinde sayıyor. Hatta daha geriliyor.
Peki kim ilerliyor. İhracatçılar, İthalatçılar, Yurt dışı müteahhitler,
Devletle iş yapan büyük altyapı müteahhitleri, zengine yönelik inşaat,
Otomotiv, mağazacılık, restoran, okul
vb. işler yapanlar. Bu işlerin mütevazi şeklini yapan, yani hedef
kitlesi orta kesim halk olan ya kapanıyor, ya sürünüyor.
Tamam bu insanlar sürünüyor da niye bu politikaları güden
partiye veya güdecek partilere oy veriyorlar. Niye gidip haklarını aramıyor.
Niye gidip partinin il teşkilatlarına, milletvekillerine arkadaş bize şunları
şunları sağlamazsanız, işte maaşımıza, taban fiyatımıza, kredilerimize,
vergimize, sigortamıza şunları şunları yapmazsanız size oy falan vermeyiz. 1000
km. az yol yap ama bana mutlaka % 20 falan zam yap demiyorlar. Adamlar 2007 seçimi öncesi fındık mitingi
yaptılar. İstediklerini alamadıkları gibi bir de dayak yediler. Ben dedim ki bu 2007 seçiminde bu Karadeniz hayatta oy vermez. İnanırmısın en fazla oy oradan çıktı. Her halde adamın karısının, kızının türbanı fındık parasından, yediği dayaktan daha önemliydi. Ondan sonra Aziz Nesin, Müjdat Gezen gibi birileri bir şey deyince kızıyorlar.
Hem cam kenarı, hem şöför mahalli istiyorlar. Her şeyi yap
ama bizede zam ver diyorlar. Bir de memlekette yılların enflasyon tecrübesi
var. Hükümet bugün verse, yarın o eriyecektir.
Kaşıkla verilen kepçeyle alınacaktır.
Çünkü Hükümetin yapması gereken
çok iş var çook.
İşte Almanya, Fransa, Amerika gibi yapacağın işlerin çoğunu
bitirdiğin zaman , sosyal konulara el atabilirsin. O da ne olur. Almanya gibi sosyal devlet
olur. İşsiz güçsüz kalırsan , devlet kirana kadar öder. İşsiz veya emekli bile olsan dünyanın
en iyi yerlerine tatile gidebilirsin. Orada sefalet yoktur. Bazı serseri tipler
var ama onlar gerçekten kendi kafasızlıklarından. Çok ta nazikler, bir euro ver
sana nasıl teşekkür edeceğini bilemezler. Günlük içki parasını toparladı mı,
artık dilenmeyi de keser.
Dediğim budur. Yoksa
kimse malda mülkte falan eşit olamaz. Sadece Sefalet olmayacak, kötü yetişme
şartları olmayacak. Herkes farklı
kazanacak. Gelişmişlik bu. Yoksa
komünizm değil. Fena bir sistem değildi ama devlet her şeye yetişemez. Halkın
girişimciliği, rekabeti, çalışma şevki kırılmamalı.
Senin adil paylaşımdan anladığın nedir. 80 senedir yapılmadı
diyorsun. 80 sene evvel bu memlekette araplarda olduğu gibi islami sosyalizm
falan kurulsaydı istediğin yerine gelecekmiydi. Almanyada 1500 euro alan da var,
3000,5000,10000 de. Herkes aynı parayı alacak diye bir şey var mı. Öyle bir
ekonomi olur mu ? Dünyanın neresinde var. Hadi yaptın diyelim. O ekonomi batar. Sen
ağa, ben ağa , bu ineği kim sağa durumu olur.
Kur�anda elinizdekileri verin, sizden fakirlerle eşit olun diye bir
buyruk varmı. ? İnsanlar böyle bir şey
yapmazlar diyor. Yapmamaları da akla mantığa uygun.
Afettiğinizi verin diyor. İhtiyaç fazlasını değil. Vehbi
Koç, Sakıp Sabancı, (Allah onlara gani gani rahmet eylesin), onların
mirasçıları. Ellerindekini versin işçilerine de onlarla eşit olsun. O işçiler
bir iki yıl rahat eder sonra sefalete
düşer. Onun için Allah öyle bir şey istememiş zaten. Koçun , Sabancı nın ihtiyaç fazlası ne ola
ki. İslami devletler de sermaye, özel
sektör falan olmaz mı. Müslümanlar paradan annamaz mı?
Protestan Hristiyanlıkta şöyle bir inanç vardır. Dünyada
zengin olmuşsan , ahirette de cennetliksindir. Dünyada fakir sen ahirette de durumun cehennemlik olmasa da pek
iç açısı değildir. İnsanı çalışmaya güdüleyen bir mezheptir, ve mensuplarına
aman fakirlere yardım edin diyen bir mezhep değildir. Ama daha 19. yüzyılda Andrew Carnegie, 20
yüzyıl başlarında Rockfeller , Sosyal
sorumluluk projeleri, Halkla ilişkiler prensipleri açısından fakir insanlar
için bir şeyler yapma amaçlı vakıflar kurmuştur. Bunu onlara dinleri
emretmiyordu. Onlar , zengin oldukları için kendilerine küfreden, diş bileyen
halkın tepkisinden biraz olsun korunmak için , fakirler için bir şeyler
yaptılar. Bazı protestan mezhepleri YMCA ,YWCA (Young men/women Christian
Association ) , Salvation Army (bizim deniz feneri, Kimse yok mu dernekleri
gibi bir kuruluş) kurdular. Bu birden moda oldu. Bu akıma Philantropism (insan sevgisi) dediler. Onların dini
emretmemişken adamlar düşünüp bir şeyler yapıyorlar, hele ki bizim dinimiz
özellikle emrediyor ve istersen yapma öte tarafta görüşürüz senle derken, bizim
bir şey yapmamamız, hatta bundan habersiz olmamız düşünülemez.
Mısırdaki adam neyseki gitti. Mısırın aylık ihracatı 45 milyon dolar. Türkiyenin ki 10 milyar
dolar. Adamın yaptığı tahribat buradan belli. Olsaydı 1-2 milyar dolar. Adam
çalışmışta ancak buna gücü yetmiş derdim. İnan böyle bir halk hareketi de
olmazdı. Adam sadece soymuş ülkeyi. Rakamlardan belli.
Ben sadece olaya bilimsel bakıyorum. Ekonomi,
sosyoloji,tarih açısından. Amacım da bir
partiyi savunmak değil. Tam tersine o partinin tabanından, hele ki milli
görüşçülerden çekiniyorum. Onların fikirlerini çok aşırı ve tehlikeli
buluyorum. Ama bazı yapılanlar yatırımlar, eserler çok hoşuma gidiyor. Bir çok insanın da bu durumda olduğunu görüyorum.
Muhafazakar ANAP gibi çalışyorlar. Ama bazı taraftarlarının görüşlerini falan
dinlediğin zaman kızıyorsun, umutsuzluğa kapılıyorsun. Hele bir grup var ki Osmanlının sonu,
Cumhuriyetin başı, hatta bugün ünlü olan bir çok Türk büyüğünü dönme ilan
ediyor. Yazılarında , videolarında halka
afişe ediyor. Tamam içlerinde birkaç tane yahudi dönmesi var. Bizzat kendi
ağızları ile söyledikleri için bildiğimiz. Ayrıca bu kişiler iyi insanlardır.
Vatana millete hizmet etmiş iyi anılan kişilerdir.Yahudi, Rum veya Ermeni
asıllı olmaları da beni hiçmi hiç ilgilendirmiyor. Ama adam Ziya Gökalp diyor, Ömer Seyfettin
diyor, Ali Fuat Cebesoy diyor. Bunlar
dönme yahudiymiş. Yuh, Allah belanızı versin.
Ziya Gökalp Diyarbakırın
Kürdü, Ömer Seyfettin Gönen in Çerkezi,
Ali Fuat Paşa Geyvenin çerkezidir. Dönmelik, yahudilik nereden yakıştırılıyor anlamadım. Biraz laik,
din dışı görüşlere sahipsen, sen müslüman olamazsın, olsa olsa dönme
yahudisindir diye düşünüyorlar herhalde.
Saflığa gelince, görüşlerimden dolayı saf olduğumu
düşünmüyorum. Bilerek konuşuyorum. Yoncalar 20-30 sene sonra bitecek. Burada yazdıklarımı istediğin ekonomiste okut.
Doğru diyecektir. Bu kadar bilgi ile daha iyi yerlere
gelebilirdim ama ben Ehli Sünnet vel Cemaati değil Ehli Kemalizm vel Laiklik i tercih
ediyorum. Belki saflığım bu
konudadır.
Ayrıca gerçek ismim Saffet Metin değil. Çok sevdiğim iki arkadaşımın isimleri. Şair
ismi gibi oluyor. Ey Saffet ,benim
yüzümden lüzumsuz hakarete maruz kalıyorsun. Beni affediyorsun değilmi. Bak
affetmiyorsan Nick i mi değiştireyim.
Selamlar,
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|