Basiret ve adalet
Geçenlerde değerli yazarlarımızdan Mehmed Niyazi, yazısını şöyle bitiriyordu: “Jivkov, Türklerin adını değiştirmeye kalkınca, Türklerle Bulgarların evlenip kurdukları ailelerin büyük çoğunluğu sona erdi.
Uzun zamandan beri “Türk kimliği” ile “Kürt kimliği”nin ayrılığı siyasi çevrelerce, medyada, her yerde vurgulanıyor; bu uğurda gösteriler yapılıyor. Bugüne kadar daha Türk ile Kürtlerin evliliğiyle kurulan ailelerden herhangi birisi tarafından millet ayrılığına dayanılarak, boşanma davasının açılmaması, bütün bu kimlik iddialarının sun’i olduğunu göstermektedir.” (29 Ağustos 2005)
Bu bizim en büyük avantajımız. Hâlâ da öyle. Ama yazık ki giderek duygusal olarak birbirimize yabancılaşmamız, ayrışmamız için adeta zorlanıyoruz. Olaylar elbette etkileyicidir. Belki ve elbette inşallah “Türk-Kürt” diye boşanma olmaz, fakat bundan sonra evlilikler en azından eskisi kadar kolay olmayacak. Aşağıda aynı gün bir okurumdan aldığı mektubu aktarıyorum:
“Ali Bey! Yapıcılık adına çok güzel mesajlar veriyorsunuz. Allah niyetinize göre sizi ödüllendirsin inşallah. Durumun vahametini hâlâ idrak edemeyenler var. Çok kötü bir mecraya sürükleniyoruz. Size birkaç satırla somut bir vak’a aktaracağım, durumun ciddiyetini resmetmek ümidi ile.
Bendeniz bir üniversitede öğretmenlik yapıyorum. Kürt kökenliyim, ama yetmişli yılların Ülkücü hareketinin içinden geliyorum. Çocuklarımın adları Cengiz, Gökçe ve Ayça. Nizip’ten bir adaşımla aynı ofisi paylaşıyoruz. Allah’tan hiçbir ayrı gayrımız yok. Hiçbir kompleksimiz yok. O benim iyiliğimden başka bir şey istemez, ben onun iyiliğinden başka bir şey istemem. İkimiz de yakın geçmişte yaz tatilimizi memleketlerimizde geçirdik. Arkadaş diyor ki, Nizip mezarlığının önemli bir kısmını Doğu’da şehit düşmüş gençlerin mezarları oluşturuyor. Nizip’te insanlar Kürtlere iş vermeme kararı almışlar. Mevcutları çıkarmak için bahaneler aranıyor. Daha ilginç olanı, arkadaşımızın Türk dili edebiyatı mezunu mazbut bir kız kardeşi var. Temiz süt emmiş birisiyle izdivaç düşünüyor. Benim de aynı üniversitenin aynı bölümünü bitiren erkek bir yeğenim var. O da mazbut bir çocuk. Askerliğini yaptı. O da “temiz süt emmiş” eğitimli bir hanımla hayatını birleştirmek istiyor. Dedim ki: “Hocam, sizin kız kardeşinizle benim yeğenimi tanıştıralım, her iki tarafa da iyilik etmiş oluruz.” Aldığım cevap, “Çocuk Kürt mü?” oldu. ‘Evet!’ dedim. ‘Ben Kürt’sem, doğal olarak yeğenim de Kürt. Ama namazlı-niyazlı.’ “Yok,” dedi “Kürtlere hayatta olmaz. Çevremi ikna edemem.” Getirildiğimiz noktanın resmidir. Birileri bir yerlerine kına yakabilir. Selam ve muhabbetle.” M.Y./İstanbul
Yazdığım son iki yazıya iki tür tepki aldım: Bir bölümü teşekkür ediyor, bir bölümü benim “teröristleri masum gösterdiğimi” iddia ediyor. Benim Kürt milliyetçiliğine -ve herhangi türden bir milliyetçiliğe- yakınlık duymam veya terörü masum/mazur göstermem söz konusu olamaz. Ancak iş nasıl bu noktaya geldi, bunun sebepleri üzerinde düşünmeyi gerekli görürüm. Bu, elbette yanlışları meşru veya mazur göstermez. Bunu belirtmeyi zait bulurum. Tehlikeli bir sürece giriyoruz. Öküz altında buzağı aramaya gerek yok. Küçük bir tahrik nelere yol açar, Beşiri ve Batman olayları göstermeye yetiyor. Bölgede Kürtler, oyunda bir “kart” olarak kullanılıyor, Türkiye ise oyun kuranların masasında yer alamıyor. Her durumda gelişmeler aleyhimizde olacak.
Bana göre sorunun ve çözümün dört boyutu var: 1) Maddi, ekonomik iyileşme/iyileştirme gerekir. Diyarbakır’da nüfusun yüzde 55’i işsiz, 70 metrekarelik yerde 40-50 kişi yaşıyorsa, bu bilinçsiz doğum veya tembellikle ilgili değil, terör sonucu patlayan göçle ilgilidir. 2) Demokrasi, temel haklar ve hukuk devletinden geri dönüş olmamalı. 3) Türkiye’de Türklerin ve Kürtlerin; bölgede Türklerin, İranlıların, Arapların ve Kürtlerin maddi çıkarlarının ve politik kaderlerinin ortak olduğunu anlatmalı, bunu somut çözümler eşliğinde konuşabilmeliyiz. Bizim kendimize ait çözümlerimiz, projelerimiz olmalı. 4) En büyük birleştirici unsur İslam dinidir. İslam’ın itibarını, etkisini yükseltmeli, kardeşlik ruhunu güçlendirmeli; sorunlarımıza basiretle ve gelişmiş adalet duygusuyla yaklaşmalıyız.
|