Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Yahudiler Tarihi� Kitabında, Yahudi tarihçi ve ilahiyatçı Flavius
Josephus (M.S. 37 - 100), Yunan filozof Aristo�nun �..bu Yahudiler Hint
Filozoflardan gelmedirler, Hintliler onlara Kalani derler.� (Kitap
1:22)
Soli�li Clearchus şöyle yazmıştır, �Yahudiler menşei Hint
Filozoflardır. Filozoflara Hindistan�da Kalanilar ve Suriye�de
Yahudiler denilir. Başkentlerin adı çok zor telaffuz edilir, ona
�Jerusalem� (Küdüs) denilir.
Godfrey Higgins "Anacalysis" kitabında (Cilt I, sayfa 400) şöyle yazar.
�Seleucus Nicator tarafından İsa'dan üç yüz yıl önce Hindistan'a
gönderilen ve yazdıkları gün geçtikçe doğrulanan ****sthenes şöyle
diyor: Yahudiler Kalani adında bir Hint kavim veya mezhepti..."
Martin Haug, Ph.D., "The Sacred Language, Writings, and Religions of
the Parsis", ([Zerdüşt/Mecüsi] "Farsilerin Kutsal Dil, Yazı ve
Dinleri"- sayfa 16) kitabında şöyle yazar: "Magiler (Zerdüşt ve Mazda
rahipleri) dini kitaplarını gökten indirdiği inanılan Abraham'a (Hz.
İbrahim) atfederler.
Hindu tanrı Brahma ve eşi Saraisvati ve Yahudi Abraham ve eşi Sarai
arasında tesadüfün ötesinde bazı dikkat edici benzerlikler vardır.
Bütün Hindistan'da Brahma'ya ait sadece bir mabet olmasına rağmen, bu
mezhep Hindistan'ın üçüncü en büyüğüdür.
Meksikalı yazar Tomás Doreste, "Moisés y los Extraterrestres" kitabında
şöyle yazar: "Voltaire Abraham'ın Hindistan'ı terk edip öğretilerini
dünyaya yaymak isteyen sayısız Brahman rahiplerden biri olduğunu
inanırdı ve bunu kanıtlamak için isim benzerlikleri ve Abraham'ın
doğduğu Ur şehrinin İran hududuna yakın Hindistan yolunda olduğunu
ileri sürmüştü.
Brahma adı Hindistan'da çok saygındı ve etkisi Fırat ve Dicle nehrine
dek yayılarak İran'a sarılmıştı. Farsiler Brahma'ya sahip çıkıp
uyarladılar. Daha sonra Tanrının Hindistan'a giden yolun ortasında
bulunan dağlık Bactria'dan geldiğini söyleyeceklerdi. (sayfa 46-47.)
Bactria (kadim Afganistan'ın bir bölgesi) ayrıca Ur-Jaguda olarak
bilinen Juhuda veya Jaguda isminde bir Yahudi prototip ülkesinin
yeriydi. Ur [Türkçe'de yurt] "memleket veya köy" anlamına gelir.
Dolayısıyla, Tevrat'ta Abraham'ın "Keldani'lerin Ur"undan geldiğini
yazmakla doğrusunu yazmıştı. "Keldani" veya daha doğrusu Kaul-Deva
(Kutsal Kaul) etnik bir grubun değil, Afganistan, Pakistan ve Hint
Keşmir'de bulunan Hint Brahman bir rahip sınıfıydı.
"Brahmin Abraham'ın Ioud kavimi Hindistan'daki Oude krallığını terk
etmiş veya oradan kovulmuştu ve Mısır'da Goshen veya Güneş Evi,
Heliopolis'e yerleştiler ve oraya Hindistan'da terk ettikleri yerin
ismini verdiler, Maturea" (Anacalypsis; Cilt I, sayfa 405.)
"Onun menşei İran dini ve Melchizedek'di" (Cilt I, sayfa 364.)
"Farsiler aynı Yahudiler gibi İbrahim'i kurucuları olarak kabul
ediyorlar. Dolayısıyla bütün kadim tarihlere göre Farsiler, Yahudiler
ve Araplar Abraham/İbrahim soyundandır (sayfa 85)... Abraham'ın babası
Terah'ın aslında Keldani, Kaldi ve Kuldili doğu şehri Ur'dan gelip
Mezopotamya'da yerleştiği yazılmakta. Orada bir süre bulunduktan sonra
Abraham, Abram ve Brahma ve karısı Sara veya Sarai veya Sara iswati
babalarının evlerini terk ettiler ve Kenan ülkesine geldiler. Abraham
ve Sara'nın Brahma ve Saraiswati ile aynı oluşu ilk kez Jesvit
misyonerler tarafından keşfedilmişti" (Cilt I; sayfa 387.)
Hint mitolojisinde Sarai-Savati Brahma'nın kız kardeşidir. Tevrat
İbrahim konusunda iki hikaye vermektedir. İlk hikayede Abraham Firavuna
Sarai'yı kız kardeşi olarak takdim ettiği zaman yalan söylediğini
açıklar. İkinci hikayede Gerar krallığına da Sarai'yın gerçekten kız
kardeşi olduğunu söyler. Ancak kral yalan söylediği için azarladığı
zaman, Abraham Sarai'yın hem karısı, hem de kız kardeşi olduğunu
söyler: "...o gerçekten kız kardeşimdir. Babamın kızıdır, ama annemin
kızı değildir ve karım olmuştur." (Tekvin 20:12)
Ancak benzerlikler burada bitmiyor. Hindistan'da Saraisvati nehrin
Ghaggar adında bir kolu vardır. Aynı nehrin ayrıca Hakra adında bir
kolu vardır. Yahudi geleneklere göre, Hagar Sarai'ın hizmetçisiydi.
Müslümanlar onun Mısırlı bir prenses olduğunu söylerler. Ghaggar, Hakra
ve Hagar'ın benzerliklerine dikkat ediniz.
Tevrat'a göre Hagar'ın oğlu Ismail ve soyundan gelenlerin Hindistan'da
yaşadıklarını yazar: "İsmail son nefesini verdi ve öldü ve yakınlarına
döndü... Onlar Shur'un yanında ve Asur'a dek Mısır'a yakın olan
Havilah'ta (Hindistan) yaşarlardı (Tekvin 25:17-18.). Hem İsak, hem de
İsmail adlarının Sanskritçe'den gelmesi ilginçtir: (İbranice) İşak =
(Sanskritçe) İşakhu = "Şiva'nın Dostu", (İbranice) İşmail =
(Sanskritçe) İş-Mahal = "Büyük Şiva."
Abraham hikayesinin üçüncü şekli on bir "Nuhéa çevirir. Abraham'ın
Hindistan'ı terk etmesi bir tufan veya selden olduğunu biliyoruz: "...
İsrail'in Rabbi şöyle der, atalarınız, hatta Abraham ve Naçor'un babası
Terah bile eskiden tufandan önce yaşadılar ve başka tanrılara hizmet
ettiler. Ve babanız Abraham'ı tufandan aldım ve Kenan ülkesinden
geçirdim." (Joshua 24:2-3)
Tekvin 25 cariyesi Ketura'nın bazı torunlarından söz eder (Not:
Müslümanlar Hagar'ın diğer bir adı olduğunu iddia ederler): Jokşan,
Şeba, Dedan, Efer. Nuhun bazı torunları Jokan, Şeba, Dedan, Ofir'dir.
Bu farklı şekiller Tevrat'ı yazanların Yahudiliğin farklı dallarını
birleştirmeye çalıştırdıkları konusunda düşünmeme sevk etti.
Yaklaşık olarak M.Ö. 1900 yılında şiddetli yağmur ve depremler kuzey
Hindistan'ı parçaladığında hatta İnduz ve Saraisvati nehirlerin
yönlerini değiştirdikten sonra bazı Hint gruplar tarafından Brahm kültü
Orta Doğu ve Yakın Doğu'ya aktarıldı. Klasik coğrafyacı Strabo Kuzey
Batı Hindistan'ın terkinin ne denli geniş çapta olduğunu anlatır:
"Aritobolus der ki Hindistan'a belirli bir görev için gönderildiğinde,
İndus nehrinin yatağını değiştirdiği için köyleriyle birlikte bin
şehirden fazla yerin boşaldığı bir ülke görmüştü." (Strabo Coğrafya,
XV.I.19.)
"M.Ö. 1900 yıllarında Saraisvati nehrinin kuruması Sindhu ve Saraisvati
vadilerinde önemli göçlere neden olmuştu ve Hindistan'dan batıya doğru
bir göce sebep olan olay olabilir. Bundan kısa bir süre sonra Batı
Asya, Mısır ve Yunanistan'da Hint unsuru gözükmeye başlıyor." (Indic
Ideas in the Graeco-Roman World, (Grek-Roma Dünyasında Hint Öğeler)
yazan Subhash Kak, IndiaStar online literary magazine; sayfa 14)
Hint tarihçi Kuttikhat Purushothama Chon, Abraham'ın Hindistan'dan
kovulduğuna inanıyor. (Hint Avrupalı) Ariler, Asuraslara (Bir zamanlar
İndus Vadisini hükmeden ticari sınıf ve Harappanlar) karşı yıllardır
savaşmışlardı ve onları yenmek için devasal suni göl ve sulama kanal
sistemlerini yok edip sellere sebep oldular. Bunun üzerine Abraham ve
yakınları vatanlarını terk edip Batı Asya'ya doğru göç ettiler (Bakınız
"Remedy the Frauds in Hinduism," "Hinduizmdeki Aldatmacalar ve
Düzeltilmesi"). Dolayısıyla, Kuzey Irak'tan seller tarafından
kovulmaları dışında, Ariler ayrıca Hint tüccarlar, sanatçı ve eğitimli
sınıfların Batı Asya'ya kaçmalarını zorladılar.
"India in Greece" (Yunanistan'daki Hindistan) kitabında Edward Pococke
şöyle yazıyor: "Uzun yıllar Hindistan'ı baştan başa kasıp kavuran bu
büyük dini savaşlara kıyasla hiç bir benzeri olay bu denli ciddi
sonuçlara yol açmamıştı. Bunun sonucunda erken uygarlık sanatlarında
usta ve büyük çoğunluğu savaşçı büyük bir insan kitlesi ülkelerinden
dışarıya kovuldu. Kuzeyde Himalaya dağların ötesine, güneyde son
kaleleri Siri Lanka'ya ve İndus vadisinden batıya itilen bu zülüm
edilen halk Avrupa'nın sanat ve bilimlerinin tohumlarını taşıdılar.
Punjab engelini aşan bu insan seli sonuçta Avrupa ve Asya'ya vararak
uygarlığın filizlenmesine neden olacaktı. Bu göçün mesafesi o denli
uzundu ki, isimlerin kılık değişikliği on denli iyiydi ki, Yunanlıların
anlattıkları o denli yanıltıcıydı ki, ancak teorik ilkeleri bir kenara
koyarak ve bağımsız araştırma yaparak doğruyu eğriden ayıklama ile
doğru bir teşhise varma şansımız olur." (sayfa 28)
Eğer bütün bu göçmen idareci halklar tamamıyla Hint asılıysa neden
harih onlardan söz etmiyor? Kadim Hindistan'dan göçler hepsi aynı anda
olmadı, ama yaklaşık olarak bin yılı aşan bir dönemde oluştu. Tarih
onlardan Kasit, Hitit, Suriyeli, Huri, Arami, Hiksos, Mitani, Amalekit,
Etiyop (Atha-Yop/Habeş), Finikeli, Keldani ve daha bir çokları olarak
söz etmiştir. Ancak bize hatalı olarak onları sadece Batı Asya'ya ayıt
etnik gruplar olarak kabul etmeye öğretilmiştir. Tarih kitaplarımız
onlara "Hint-Avrupalılar" demiştir ve onların menşei konusunu yanıtsız
bırakmıştır. "Hint halkı sosyal kimliklerini ırk ve kavim bazında
değil, Varna ve Jati (kast sınıf sisteminin sosyal işlevleri) bazında
görmeye alışmıştır" (Foundations of Indian Culture; "Hint Kültürün
Temelleri", sayfa 8).
Hint halkının insanları nasıl sınıflandırdıkları konusunda işte bir
örnek: Hükmeden sınıfa Kasis (Kasitler), Kuşi (Kuşitler), Kazaklar (Rus
askeri sınıf), Kaiser ve Sezarlar (Roma hakim sınıfı), Hatiya
(Hititler), Kutit (Hititçe'nin bir lehçesi), Kathay (Çin liderleri),
Kaşitıl/Kaşikeh (Azteklerde), Kaşikhel/Kişeh (Mayalarda) ve Keşuah/Kuş
(İnkalarda). Suryaniler, İngilizce'de Assyrians, İspanyolca'da Asiros,
Hindistan'da Asuras eya Ashuras, Sümer ve Babil'de Aşuriya, Asuriya,
Arabistan'da Asir, İranda Ahura, Meksika'da Sure vs. Bunlara Surya'ya
(güneş) tapan halklar.
Tabii ki bu dinin yaygın olduğu yerlerde ülkelerinin gerçek adları ne olursa olsun "Suryaniler" olarak bilinirdiler.
Alimlerin Hint-Avrupalıları Hintli olarak tanımada diğer bir sorun,
Hindistan'ın hiç bir zaman bir ülke olmamasında yatar. Ayrıca onun adı
Hindistan bile değil, "Bharata"dır [Baharatlar adını nereden geldiği
anlaşılıyor] ve Bharata bile bir ülke değildir. Bharata aynı Avrupa
gibi bir ülkeler topluluğudur ve şu şimdilik İslam'ın yayılması gerçek
veya hayali korkusuyla birleşmektedir. Hint alimler bu yayılma durduğu
anda "Bharata Birliği" tekrar koparak birçok ayrı devlet oluşur.
"Arap tarihçileri Brahma ve ataları Abraham'ın aynı kişi olduğunu öne
sürürler. Farsiler (İranlılar) genelde Abraham'a İbrahim Zerdüşt
derler. Kirüs Yahudi dinini kendi diniyle aynı olduğunu kabul ederdi.
Hindular Abraham'da veya İsrailoğlular Brahma'dan gelmiş olmalıdır."
(Anacalypsis; Cilt I, sayfa 396.)
Abraham gerçekten Hindu tanrısı Ram mıydı? Ram ve Abraham muhtemelen ya
aynı kişiydi veya aynı kavimdendi. Örneğin "Ab" veya "Ap" Keşmir
dilinde baba demektir. Prototip Yahudiler Ram'a "Ab-Ram" veya
"Baba-Ram" demiş olabilirler. Brahm kelimesinin de "Ab-Ram"dan
geliştiği de düşünülebilir, ama tersi değil. "İlahi merhamet" Keşmir
dilinde "Raham"dır [Rahmet, Rahim, Rahman??] ve bu da Ram'dan
türemiştir. Dolayısıyla, Ab-Raham = İlahi Merhametin Babası.
İbranice'de Rakham = "İlahi Merhamet". Ram ayrıca da İbranice'de
"yüksek makamlı lider veya hükümdar" anlamına gelir. Vedic Age'de çıkan
"Traditional History From the Earliest Times" ("En Erken Devirlerden
Geleneksel tarih") makalesinin yazarı Hint tarihçi A.D. Pusalker,
Ram'in M.Ö. 1950 yılında hayatta olduğunu yazıyor, bu da Hint-İbraniler
ve Hint-Arilerin Büyük Tufandan beri Hindistan'dan Orta-Doğuya göçü
gerçekleştirdikleri döneme rastlar.
"Kabe'deki tapınakların biri de Hint Yaratıcı Tanrı Brahma'ya
adanmıştı, bundan dolayı İslam'ın eğitimsiz peygamberi Muhammet onun
Abraham'a adandığını iddia etmişti. "Abraham" kelimesi Brahma
kelimesinin yanlış telaffuzundan başka bir şey değildir. Her iki
kelimenin kök anlamlarına inerseniz bu açıkça kanıtlanır. Abraham, Sami
ırkının en eski peygamberlerinden biri olduğu söylenir. Adının iki Sami
kökenli kelimelerden kaynaklarını, baba anlamına gelen "Ab" ve yüce
anlamına gelen "Raam/Raham." Tevrat'ın Tekvin kitabında, Abraham basit
olarak "Kalabalık Topluluk" anlamına gelir. Abraham kelimesi
Sanskirtçe'de Brahma'dan kaynaklanır. Brahma'nın kökeni "Brah"tır ve
büyümek, sayı olarak çoğalmak anlamına gelir. Ayrıca, Hinduizm'in
Yaratıcı Tanrısı Brahma'nın İnsanların Babası ve bütün tanrıların en
yücesi olarak kabul edilir. Çünkü bütün varlıklar ondan zuhur etmiştir.
Burada yeniden "Yüce Baba" anlamına rastlarız. Bu açıkça Abraham'ın
semavi baba Brahma olduğunu açıkça ima eder." (Vedic Past of
Pre-Islamic Arabia; İslam Öncesi Arabistan'ın Vedik/Hint Geçmişi, Bölüm
VI; sayfa.2.)
"Abram"dan bir kaç sözcük anlamını çıkartabiliriz, bunlardan her biri
onun yüceltilmiş konumuna işaret edebilir. Ab = "Baba;" Hir veya H'r =
"Baş; Üst; Yüceltilmiş;" Am = "Halk." Dolayısıyla, Abhiram veya Abh'ram
"Yüceltilmişin Babası." Bir örnek daha: Ab - î - Ram = "Merhametlilerin
Babası." Ab, ayrıca "Yılan" demektir, Ab-Ram (Yüceltilmiş Yılan) bir
Naga kralı olduğunu ima eder. Bileşken "Abraham" adından çıkarılacak
bütün anlamlar takipçilerin ilahi kaderini gösterir. Örneğin Kral
Süleyman'ın yakın dostu Tireli Hiram "Yüce Halk" veya Ahi-Ram
(Yüce-Yılan)'dır.
Kadim Hindistan'da Aryan Kültüne "Brahm-Aryan" denilir. Aryanlar birçok
tanrıya taparlardı. Abraham çoktanrıcılığa sırtını çevirmişti. Böyle
yapmakla "A-Brahm" (Gayri-Brahman) olmuştu. Aryanlar Asuralara
"Ah-Brahm" derlerdi. Dolayısıyla, İndus uygarlığın atalarının
muhtemelen Yahudi prototipleri olduğunu güvenle söyleyebiliriz.
Abraham'ın ölümü sırasında Kudüs (Jerusalem) bir Hitit (Hint hükmedici
sınıfı) şehriydi. Tekvin 23:4'de Abraham Kudüslü Hititlerden bir mezar
alanı satmalarını ister. Hititler'in cevabı "..aramızda bir prensiniz,
kabrimizde istediğiniz yerde ölülerinizi gömünüz, hiç kimse sizi
esirgemez." (sayffa 6). Abraham Hititler tarafından bir prens
sayıldıysa, demek ki Hindistan'ın soylu hakim ve savaşçı kast sınıfının
saygın bir üyesiydi. Eski Ahit Abraham'ın bir Hitit olmadığını hiç
yazmamıştır. Sadece "Aranızda yabancı bir misafirim" (Tekvin 23:4).
Hititler'in dediği gibi, Abrahamı kendilerinden bile üstün saymışlardı.
Hititer özgün bir etnik grup olmadığı gibi, Amorit veya Amarrular için
de aynı şey geçerli. Marruta avam için kullanılan kast sınıfın adıydı.
"Amorit" (Marut) Hint Vaişiyaların: sanatçılar, çiftçiler, sığır
çobanları, tacirler, vs., ilk adlarıydı.
G.D. Pande, "Ancient Geography of Ayodhya", "Ayodya'nın Kadim Tarihi"
kitabında "Marutlar Visah'ı temsil ederler. Marutlar sürüler veya
ordular oluşturdukları söylenir. Marutların babası Rudra sığırların
efendisidir (sayfa 177). Malita J. Shendge şöyle demiştir: "...
Marutlar halktır" ("The Civilized Demons", "Uygar İfritler", sayfa
314). Kattiler (Hititler) ve Marutları (Amoritler) Kudüs'ün babaları
(koruyucuları) olarak anaları (hizmetkarları) olarak işlev görmeleri
bizi şaşırtmamalıdır.
Hindistan'da Hititler Cedi veya Chedi (Hatti veya Ketti olarak telaffuz
edilir) olarak bilinirler. Hint tarihçileri onları Yadavasların en eski
kastlarından biri olarak sınıflandırırlar. "Cediler erken Vedik dönemde
Ksatriyaların (Hititler ve Kassitlerden oluşan aristokrat sınıf) en
eski kavimlerinden birini oluşturdular. Rig Veda kadar erken bir
dönemde Cedi krallar çok ünlenmişlerdi... bu büyük destanda kuzey
Hindistan'ın hakim güçlerinden biriydiler." (Yadavas, Through the Ages,
Çağlar Boyunca Yadavaslar, sayfa 90) Ram veya Rama da Yadava
aşiretindendi. Eğer Abraham, Brahm ve Ram aynı kişilerse, Abraham
Kudüs'e kendi halkına katılmak için gitmişti.
Ram'in toplulukları Sanskritçe'de "Yenilmez" anlamına gelen Ayodhya
adında kendi cemaatlarında ayrı ayrı gruplara bölündüler. Sanskritçe'de
savaşçı Yuddha veya Yudh demektir. Abraham ve grubu Ayodhya (Yehudiya,
Judea) inançsızlardan ve Amalekitlerden (Ariler?) kendilerini ayrı
tutan topluluğa mensuptu.
Şimdiye dek söylediklerim yeterli değilse Melkizadek... Salem arifi
konusunu ele alalım. Melkizadek gizli mistik ve sihirli güçlere sahip
Kudüs'in (Jerusalem) kralıydı. Aynı zamanda Abraham'ın hocasıydı.
Kassit bir kralın oğlu, Melik-Sadaksina büyük bir Hint prensi, majisyen
ve ruhani önderdi. Keşmiri ve Sanskritçe'de Sadak = "sihirli, majikal,
doğa-üstü güçlere sahip kimse" anlamına gelir. Ayrıca Zadok (Sadak?)
adında biri Kral Süleyman'ı kutsamıştı. Nasıl oluyor da Kassit (asil
kastten) Melik-Sadaksina, efsanevi bir Hintli, aniden kudüste
Abraham'ın dostu ve öğretmeni olarak ortaya çıkıyor? "Hindu History",
Hindu tarihini yazan Akshoy Kumar Mazumdar'e göre, Brahm Arilerin
ruhsal lideriydi. Bir Ari, Aryan (Yah'dan değil [not Sanskritçe'de önde
bir a eki değil anlamına gelir]) olarak doğal olarak putlara inanırdı.
Tevrat'a göre onları imal bile etmişti. Putperestlik ve dini
hayalperestlik halkına nasıl zarar verdiğini görünce, Abraham Arilikten
uzaklaştı ve her ne kadar onun da insan yapımı kusurlarla çökmekdeyse
de kadim Hint (Yah) felsefesine (Maddi Evren Kültüne) geri döndü.
İnsanoğlunun sadece gerçeklere dönerek kendini kurtarabileceğini
inanmıştı.
Halkın barbarlığına ve körlüğüne karşı şok olan Proto (ilk) -İbraniler
arasındaki bilginler ve eğitimli kişiler kendilerini halktan
soyutladılar. Dr. Mazumdar şöyle demişti: "Ahlaki düşüşü çok hızlıydı.
Kahinler ve bilge kişiler halktan ayrı yaşarlardı. Ender olarak
evlenirdiler ve çoğu zaman kendilerini dini tefekküre verirlerdi.
Yönlendirme ve bilgilendirmeden uzak kalan halk aşırı yabanileşmeye ve
kabalaşmaya başladı. Tecavüz, zina, hırsızlık vs. yaygınlaşmaya
başladı. İnsan doğası sapıtmaya başladı. Brahma (Abraham) bir reform
yapıp insanları diriltmeye karar verdi. Kahin ve bilge kişilerin halkla
evlenmelerini ve karışmalarını sağladı. Çoğu evlenmeyi kabul etmedi,
ama 30 kişi kabul etti." Brahm üvey kız kardeşi Saraisvati ile evlendi.
Bu bilge kişiler prajapatis (üretenler) olarak anıldılar.
"Kuzey Afganistan Uttara Kuru olarak bilinirdi ve büyük bir bilim
merkeziydi. Oraya bir Hintli kadın gitti ve Vak unvanını aldı -
Saraisvati (Leydi Sarah). Onun üvey kardeşi ve öğretmeni Brahm,
güzelliği, eğitimi ve zekası ile o denli, etkilenmiş ki evlenmiş"
(Hindu History, Hindu Tarihi; sayfa 48).
Güney Afganistan'daki kutsal topluluktan benzeri topluluklar dünyanın
her tarafına yayıldı: Hindistan'ın tamamı, Nepal, Tayland, Çin, Mısır,
Suriye, İtalya, Filipinler, Türkiye, İran, Yunanistan, Laos, Irak -
hatta Amerikalara bile! Brahma'nın dünyanın muhtelif yerlerinde varlığı
bariz dil kanıtlarıyla açıkça gözükmekte: Farsi/Acemce: Braghman
(Kutsal); Latince: Bragmani (Kutsal); Rusça: Rachmany (Kutsal);
Ukraynaca: Rachmanya (Rahip, Kutsal); İbranice: Ram (Baş Lider);
Norveççe: From (Tanrısal). Hindular arasında kutsal bir sözcük mistik
hece OM, üçlü evren, yeryüzü, gök ve sema ile bağlantılıdır. Aynı
zamanda Brahm'ın başka bir adıdır. Aztekler de OM'u evrenin ikilemli
ilkesi olarak zikredip tapmışlardı. Mayaların rahip sınıfı Balam
(B'lahm teleffuz edilir). Eğer maya dilinde "R" harfi olsaydı, Brahm
telaffuz edilirdi. Perulu İnkalar güneşe İnti Raymi (Hindu Ram) olarak
taparlardı.
Rama'dan geldiği inkar edilmez olan kelimeler Amerikan Kızılderili
dilde çok yaygındır. Özellikle Amerikanın güneybatısından Meksika'ya ve
oradan güneye Peru'ya kadar inen bölgelerde. Chihuahua'nın Tarahumara
Kızılderililer buna ideal bir örnektir. Gerçek adları Ra-Ram-Uri'dir.
Sümer ve Kuzey Hindistan'da olduğu gibi Ra-Ram-Uri "Uri" = "Halk."
İspanyol "R" vurgulandığı için bu "Uri" savaşçı, fatih için Sanskritçe
kelime Udi veya Yuddi de olabilir. Birçok Meksika kavmi eskiden Yuri
adında yabancı bir kavmin o civarları işgal ettiklerini anlatırlar.
Ra-Ram-Uri güneş tanrısı Ono-Rúame'dir. Keşmirce Ana = "En Çok Sevilen
Oğul;" Ra-Ram-Uri ay Ono-Rúame'nın eşi, Eve-Rúame'dır. Keşmice Hava =
"Havva, Eve" veya Kadın İlkesi.
Bir Ra-Ram-Uri valisine Si-Riame denilir. Sanskritçe/Keşmirçe Du-Rama =
"Büyük Rama." Meksika efsanelere göre Yoris Surem (Su-Ram?) adında bir
kavime mensuptu. Fetihlerinden önce, Orta Meksika ve Amerikan
Colorada'ya kadar Güneybatısı Suré olarak bilinirdi. Keşmirce'de Suré=
güneş. Tarahumara şifacı şaman veya rehber Owi-Ruame olarak bilinir.
Sanskritçe'de Of = "Ümit." Şeytan Repa-Bet-Eame olarak bilinir.
Keşmirce'de: Riphas (Görüntü) + Buth (Kötü Ruh) + Yama (Ölüm Meleği).
Ra-Rama-Uri dilinde daha bir çok şaşırtıcı benzerlikler vardır. Kadim
Finike, Sümer ve Kuzey Hindistan'a ilişkisi şüphe götürmez. Bir çok
insan Finikelileri bir zamanlar bugünkü Lübnan'da mekan eden bir
denizci kavim olduğunu düşünürler. Ancak, Hindular tarafından Pancika
veya Pani olarak bilinen veya Romalılar tarafından Puni (kökeni Rama
olan başka bir kelime) çingeneler gibi dünyanın dört bir yanına
dağılmışlardı.
İspanyollar Ra-Ram-Uri ülkesine Chiahuahua ülkesi derlerdi. Bunu
yerliler Şivaya" olarak telaffuz ederler. Sanskritçe'de Şivaya =
"Şiva'nın Mabedi." Hindu dini alimlere göre, Ram ve tanrı Şiva bir
zamanlar aynı ilahtılar. Şiva ve Yah (Kitabi Mukaddes'te söz edilenle
aynı) adları Amerikan yerli dinlerinde yaygındır ve yaygın olarak
Amerikan güneybatısında taş oymalarda kazıldığı görülür. ("India Once
Ruled the Americas!", "Hindistan Bir Zamanlar Amerikaları Hükmetti"
kitabıma bakınız).
Ayodhya ayrıca Tanzania Afrika'da ve Kudüs'te (Judea) Dar-es-Salam için
başka bir addı. Yerusalemitler'e (Kudüslüler) Yehudiya veya Judeans
(Yah Savaşçıları) denildiği bilinir, bu da Yahudilerin Hint kökenini
kesin bir şekilde doğrular.
Çin dahil, kadim dünyada Ram'ın dini fikirlerinden etkilenmeyen bir
taraf yoktu. Örneğin, Hıristiyanlar ve Yahudiler Muhammet'in
öğretilerini Yahudi kaynaklardan kopya ettiği konusunda beyinleri
yıkanmıştır. Oysa, Muhammet'in zamanında Ram veya Abraham'ın ilahiyatı
bütün dini mezheplerin temelini oluşturuyordu. Muhammet'in tek yaptığı
şey bunları putperestlikten arındırmaktı.
"... Mekke Mabedi Hindistan'dan gelen Brahmin misyonerleri tarafından
kurulmuştu. Muhammed'in zamanında kutsal bir yerdi ve ölümünden sonra
bir kaç asır oraya hacca gitmelerine izin verildi. Onun peygamberden çok
önce kutsal bir yer doluğunu inkar edilmez bir gerçektir."
(Anacalypsis, Cilt I, sayfa 421.)
"... Brahminler eski kitaplarındaki kayıtlara dayanarak Mekke şehrinin
Hindistan'dan gelen bir koloni tarafından kurulduğunu söylerler ve
sakinleri en eski devirlerden beri onun Agar'ın oğlu İsmail tarafında
inşa edildiğini söylerler. Bu şehre İndus dilinde İsmailistan
denilirdi." (Anacalypsis, Cilt I, sayfa 424.)
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Nihayet söylenebilecek bir şeyde Hind prensi olan rama ile
İbrahim peygamber arasında hayat hikayeleri bakımından hayret edilecek
bir benzerliğin bulunduğudur.
İbrahim peygamber babası tarafından evden uzaklaştırılmıştı. O karısı sare ile birlikte mısıra gelip yerleşti. Ahlaksız bir zalim olan mahalli hükümdar zor kullanarak ibrahimin zevcesini saraya aldırdı. Fakat ilahi mucizeler sayesinde sare’nin ŞEREF VE HAYSİYYETİ muhafaza edildi. Hatta bu hükümdarın kızı hacerinde(ismailin anası) dahil olduğu bir takım hediyelerle ibrahime dönü. Tevrata
göre İbrahim esasında ab-raham adını taşımaktaydı.neticede
Allah(tevratın rabbi YEHOVA) ona ab-raham (milletlerin babası) lakabını
vermişti.
Şimdi hind prensi ramayı okuyalım Hind prensi rama babasının ikinci karısı üzey annesinin kışkırtmaları ile evden babası tarafından kovulmuştur. Rama günlerini bir ormanda karısı ile geçirmekte iken Seylan hükümdarı karısı sita’ya aşık olur ve onu kaçırır. Sitada ŞEREF VE HAYSİYYETİ Nİ hükümdara karşı korur. Daha
sonra hindistana has bir imtihan ateşinden zarar görmeden geçmek sureti
ile kurtuluşa ere.(ibrahimin hayatındaki nemrud ateşi ile mukayese
edilmesi gerekir.
Brahmanların VEDA adında kitapları vardır bunları yazan Brahma yani tanrıdır Suhufu İbrahim adı altında İbrahim peygambere ait kitapları kuran zikretmektedir
Kısacası Brahma ile İbrahim arasındaki benzerlik son derece ilgi çekmektedir
Kitabın adı:resulullah muhammed Yazar: Muhammed hamidullah Çeviri:doç dr Salih tuğ Basım yeri ve tarihi: irfan yayın evi/1973 Sayfa :58
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Kayıp kıta Mu ile ilgili yazılıp çizilene bakarsanız, Hint, Tibet kültürleri, kendilerine Nakkal (nakleden ?) denilen Mu rahiplerince oluşturulmuştur.
İddiaya göre Mu kıtası Amerika ile Asya arasında idi... Üç büyük kara parçasından oluşuyordu. Doğu Asya da kolonileri olan büyük bir imparatorluktu... İlk kolonileri Uygur İmparatorluğu...
Neyse, çok ileri sevideye medeniyete sahip bu kıtada sembolizme dayalı bir din hakimdi. Tek tanrılı bir dine inanıyorlardı. Ra (göz), güneş; Tanrıyı temsil ediyordu. Tanrı'nın adı anılamıyordu. Bu nedenle sembolizm hakimdi. Ra-Mu; hem kıtadaki Mu İmparatorluğu'nun kralı hem de baş rahip idi. Nakkal'ler ona bağlı olarak bu tektanrılı dini diğer kolonilere naklediyorlardı.
Mu'da şatafat artıp insanlar mal mülk biriktirme hevesine düştüler. Ra-Mu onları uyardı. Ama dinlemediler. Bunun üzerine Tanrı, bu kıtayı olduğu gibi okyanusa gömdü. Pasifik okyanusundaki küçük adacıklar, bu kıtanın en yüksek noktalarıdır.
Bu iddiaların ortaya atıldığı kitapta tüylerimi diken diken eden bir bölüm var... (Kitap üç cilt. 1- Kayıp Kıta Mu 2 - Mu'nun çocukları 3 - Mu kıtasının dini sembolleri)
Bir tablette okunan yazıta göre, Tufan / Mu'nun batışı sırasında insanlar "Kurtar bizi Ra-Mu" diye bağırırlar. Ra-Mu şöyle seslenir: Ben size bunu haber vermemiş miydim ? Şimdi siz o bütün şatafatınızla sulara gömüleceksiniz. Sizden bir çok nesiller peydah olacak. Eğer onlar da üstünlüğün biriktirmekle değil vermekle / harcamakla elde edileceğini unuturlarsa onların akıbeti de aynı sizin gibi olacak...
İddiaya göre, Mu'nun hem doğu Asya'da hem de batı Amerika sahillerinde kolonileri vardı. Kıtanın batışının ardından nakkaller hemen işe koyuldular. Bir grup, Amerika'dan Avrupa ve Kuzey Afrika'ya uzandı.
Diğer grup, Asya'da Tibet ve Hindistan'da faaliyet gösterdi. Sonra bunlar, ortadoğuya geldiler. Buradan da Batı anadoluya, Yunanistan'a, Mısır'a gittiler.
Doğuya gidenler Atlantis'i oluşturdular ve oradan Mısır'a geçtiler. İki grup Mısır'da karşılaştı. Aşağı Mısır ve yukarı Mısır olmak üzere iki mezhep haline geldiler. Sonrası malum...
Bu iddialar, yeryüzünün neredeyse her yerinde yapılan kazılara, mabetlere, dillere dayandırılmaya çalışılıyor.
Yazara göre, İbrahim, Musa, İsa hep aynı öğretinin rahipleri... Üstat...
Yine iddiaya göre, bu günkü Masonluğun temelleri taaa Nakkaller'e kadar uzanıyor. Simgeleri birbirinin tıpa tıp aynısı. Yani Masonluk, Nakkal rahiplerinin dejenere edilmiş bir öğretisi...
Kitabı Atatürk'ün özel talimatı ile Türkçe'ye çeviren kişi de, Muhammed'in Hindistan'da aynı öğretiyi almış bir rahip olduğu düşüncesinde...
Yazara göre, bu öğretide en üst kademeye çıkan üstatlar, zihin kontrolü yapabiliyor.
Musa'yı bir üstat olarak görüyor. Musa'nın karşısına çıkan sihirbazları da...
Sihirbazlar, zihin kontrolü ile Firavun'u, ahaliyi etkilediler. Musa ise, daha üstün yeteneği ile sihirbazları, Firavun'u, halkı zihin kontrolü altına aldı.
Vs. vs. vs.... İddialar...
Yalnız yukarıdaki yazıdan anlaşılan şu ki, Abraham ismi bir hayli bereketli bir isim... 50 çeşit anlam üretmişler... Neresinden çeksen oraya gidiyor...
Esenlikle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma