Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
merhaba arkadaşlar,
Sabah ve akşam iki rekat namaz kılmazsam ben kendimi müslüman gibi hissetmiyorum. Sanki Allahla bir iletişim kurmuyorum. Tamam Kur'an okumak Allahla konuşmaktır. Ama ona secde etmek, kulluğu bildiren bir tavır sergilemek, O yüce yaratıcıya, bak ben seni biliyorum, seni anıyorum, sana hamd ediyorum, sana şükrediyorum, senden yardım diliyorum demek. Beni mutlu ediyor. Tabii iş bununla bitmiyor. Ama sadece bunu yapmakla eşime ve çocuğuma dini uygulatıyorum. Öfletmeden, püfletmeden, baskı yapmadan. Yani bunu yapmazsan bu psikolojiden mahrum kalırsın ki , bu da bir eksikliktir.
Şimdi bazı arkadaşlar bizi geleneğe bağlı hanifler olarak değerlendiriyorlar. Hayır , bir şey sırf gelenektir diye inanmadığım bir şeyi yapmam ben. Ben bunları Kur'andan çıkardığım şekli ile uyguluyorum. Kur'anda olmadığı için öğle, ikindi ve yatsı namazı kılmıyorum. Sünnetleri kılmıyorum. Kaza kılmıyorum. Bunlar Emevilerin dine eklemesidir. Allahın Vahyi değildir. Hele ki peygamberin sünneti hiç değildir. Ayrıca tüm mezheplerde aynı olsa neyse, her mezhepte sünnet sayısı farklıdır. İnsanları etki altına almak için, kolay yönetmek için din zorlaştırılmıştır, hatta kolay kolay biraraya gelemesinler diye özellikle mezhepleşme teşvik edilmiştir. Zaten mezhepleşme amacına ulaşınca Abbasi imparatorluğuda siyasi gücünü kaybetmiş, tevaifi müluk denilen yerel devletlere bölünmüştür. Bu oyunlara alet olanlar, dini Kur'andan saptıranlar bunun hesabını Allah katında vereceklerdir.
Ayrıca insanlarda gözlemlediğim şey, insanlar sırf zor olduğu için dinden kaçıyorlar. Ben onlara Kur’anı, kolay olanı anlattığım zaman kuşku ile bakıyorlar. Bir de şekilsel namaz yok desem hepten kabul etmeyecekler. Bir de dini bozmakla itham edileceğim. Yalnız beni yanlış ta anlamayın, bunu sadece bir tedbir olarak uyguluyor değilim. Gerçekten yok olduğuna inansam , açık açık derdim.
Maalesef bu ruhban sınıfı, halkın iradesini kırmak ve kendine kul köle etmek için dini zorlaştırmış. İnsanlar zoru din sanıyorlar, zoru makbul sanıyorlar. Din adamları onları zorladığı ve güya o din adamları zoru yaşadığı için onları makbul sayıyorlar. Aynen hristiyan papazların yöntemleri. Allah asla böyle bir şey istemiyor. Ama kime ne anlatıyorsun.
Şimdi bazı arkadaşlar salatı farklı yorumluyor. Kimi toplantı diyor. Kimi Vahye bağlılık diyor. Kimi görüşme diyor. Şimdi ben bu vahye bağlılık açıklamasını önemsiyorum. Vahye bağlı olmak için Vahyi bilmek gerekiyor. Dünya da Vahiy bir tek Kur'an. İncil ve Tevrat için bile Hristiyanlar, Yahudiler , kitaplarının gerçek vahiy halinin kalmadığını, eldekilerin Vahiy ortamından bilgilenmiş, esinlenmiş insanlarca yazıldığını söylerler. İnternette gördüğüm Hristiyan siteleri en azından böyle.
Dolayısı ile Salat, Vahye bağlılıksa, Kur'an meali okumak vahyi anlamak açısından önemli. Hatta en önemli görev. Vahyi bilmeden ona bağlı falan olamazsın. Zaten müslüman cemaatte en büyük kusur bu. Vahiyden bi haberler. Hadis, risale vb her şeyi okuyor da, Kur'an meali okumuyor. Okusa da anlamıyor. Sanırım bu geleneksel sıra insanlar Kur'anı anlamasın diye icad edilmiş bir şey. Çünkü gerçekten sağlam bir dini bilgisi olmayan bu geleneksel sırada meal okuyunca sapıtıyor.
Çünkü Hz. Osman bile Kur'anı iniş sırasında toplatmış. Yoksa Hz. Osmana göre Nuzül sırası olmazdı. Kur'anın bir harfi bile değişmemiştir derler. Amenna ve saddakna. Kur'ana ekleme ve eksiltme yapılmamıştır derler. Evet. Aynen inanıyorum. Ama bütün ilahiyatçılar bilir ki hüküm çıkarılırken iniş sırasına bakılır.
Demek ki , Ümeyye dönemi idarecileri, Kur'anın anlaşılmasını zorlaştırmak ve anlayıp hüküm çıkarma işini kadı lara vermek için böyle bir yola başvurdu. Yoksa Kur'an gerçek iniş sırasında, o zamanın okuma yazma bilen, konuşma arapçasını bilen herkes anlardı.
Allah haşa yalan mı söylüyor. Anlayasınız diye Arapça indirdik diye. Ama gel de anla. Geleneksel sıra Allahtan olsa, Vahiy le olsa , Kur'anın beyanıyla çelişkiye düşer. Allah hem bu apaçık kitaptır diyecek, hem de anlaşılması zor, bilmeceye çevirecek kitabını. Bunun bir mantığı varmı. Demek ki bir insan müdahelesi var. Bir de buna Cebrail peygambere Kur’anı böyle sıralattı yalanını söylüyorlar.
Emeviler Halkı kolay idare etmek için bu yollara başvurdu. Dinde revizyon yaptı. Kendi fikirlerini kabul ettirmek için Hadis olayını ortaya çıkardı. Bunların hiçbiri peygamber ve dört halife devrinde yazılmış değildir. 30 sene peygamberin yanında bulunan insanların 20-30 hadis rivayeti vardır. (hz. Ali, Hz. Ömer, hz. Ebubekir gibi.) İki sene peygamberin yanında kalmış kişilerin 6000 (altı bin) hadis rivayeti vardır. Ebu Hüreyre gibi. Bu bile olayı açıklıyor. Bugünkü camilerin şekli bile Emeviler zamanında ortaya çıktı. İlk minareli cami I. Velid zamanındadır ve 720 lere falan denk gelir.
İnsanlar yalan yanlış duyduğu şeyleri Kur'anda var sanıyorlar. Tartışıyorlar. Peki bunun vebalini kim ödeyecek. Sırf halk aydınlanmasın. Din adına sadece biz konuşalım veya doğruyu bilsemde etki ettiğim geleneksel bir grubum var onlarla ters düşmeyeyim diye yapılıyor bunlar.
Bir de Zaman gazetesinden A. Kurucan ‘ın yazısından bir alıntı.
Neden kırılma? Çünkü ortaya atılan bu düşünce sadece Kur'an'ı ibadet kastıyla okumama ile sınırlı kalmamaktadır ve kalmaması da gayet doğaldır. Çünkü kapı bir defa kırılmıştır ve bunun tetikleyici rolü ile başka konular devreye girmektedir. En basitinden kadın-erkek inananların sosyalleşme ihtiyacını bir ölçüde gideren haftalık bir araya gelip Kur'an okumalar, her cuma akşamı veya ölüm yıldönümlerinden ahirete irtihal etmiş yakın-uzak akrabalar için Kur'an okumalar, hatim yapmalar, kabir ziyaretleri ve yine bu ziyaretlerde okunan Kur'an'lar, bu yaklaşımla manasını yitirmektedir. Ne Fatiha'ların, ne Yasin'lerin, ne Amme cüzlerinin manası vardır! Çünkü manası anlaşılmamaktadır. Tercüme veya mealler de aslı Kur'an'ın yerini tutmamaktadır. O halde!
Zaten hatanın nerede olduğu anlaşılıyor. Kur’anın arapçası kutsaldır. Mealleri kutsal değildir. Ben kutsal bir şeyi okuyunca ibadet etmiş olurum. Ama meal okuyup kutsal olmayan bir şeyi okuyunca ibadet etmiş olmam. Böyle bir anlayış Kur’an içeriğinde varmı. Kur’an öğüt almak için okunur. (Kamer suresi) . Anlamak için okunur. Kur’anın içeriğinden sorumluyuz. Havaya üfürmek için değil. Eğer bir ibadet olayı varsa, senin Kur’andan öğüt alman, sorumlu olduğun vahyi bilmen ve anlamandır. Arapçası kutsaldır diye anlamadan okuyup, dinleyip, üfürmen değildir.
Ben bu anlayışa karşıyım. Bunu ne Allah istemiş. Ne ölüye, ne diriye faydası var. “Ne fatihaların, ne yasinlerin, ne amme cüzlerinin manası vardır. Çünkü manası anlaşılmamaktadır.” - Arkadaş manası anlaşılsa bile , isterseniz mealden okuyun. Bir manası yok. Hele Mealden bunları okusanız, ölü için sonuçta dersiniz ki, Yahu ben ne için okuyorum,ölüye sevap olsun diye, ayetler ne söylüyor. Fatiha, Yasin ve Amme de ölüye yarar ne var. Birazcık Kıyamet hayatından bahsetmekten başka. O da diriyi uyarmak amaçlıdır.
Sonra bu ölüye fatiha okuma falan, hadislerde bile yoktur.Ölüye bir faydasıda yoktur. Ama hepimiz böyle öğrendik. Ben bile din de yeri olmamakla birlikte (Vazgeçtim Kur’anı, en uydurma hadise bile dayanmaz bu gelenek), elimde olmadan, kendimi kaptırıp yapıyorum. Alışkanlık işte. Camilerde el fatiha diye diye bu hale getirdiler.
Sosyalleşiyorlarmış Aptal aptal işler. Manasını anladığı anda yaptığı işin saçmalığını anlayacak ve bundan soğuyacak. Bu surelerin Meallerini okuyunda üzerinde tartışın.Sosyalleşecekseniz öyle sosyalleşin. Akılcı yaklaşılınca efendim sekülerleşme oluyormuş, kutsaldan uzaklaşılıyormuş. Yuh yani. Söylecek şey bulamıyorum. Halk olarak Hristiyanların 1520 lerdeki durumunda bile değiliz. O zamanlar İncil sadece Latince okunur veya yerel dillerde de (ingilizce, Almanca, Fransızca) incil olur tartışması vardı.
Neyse konu uzun. İniş sırasına göre Kur’an meali okumanın en anlaşılır, en açıklayıcı tarz olduğuna inanıyorum. Kur’ana yeni başlamış bütün arkadaşlara tavsiye ediyorum.
Burada bir abdest mevzuu var. Namaz Mekke dönemindeki İsra ve Hud surelerinde geçiyor. Abdest Medine döneminin ortalarındaki Maide Suresinde geçiyor. Buna kimse bir açıklık getiremez. Ya diyeceğiz ki arkadaş ilk zamanlar abdestsiz kılıyorlardı. Sonra maide Suresiyle abdest alma emredildi. Yahutta şekli namaz yok, toplantı var deniliyorsa, O zamanlar toplantıya abdestsiz gidip, maide suresinin o ayetinden sonraki toplantılara abdestli gidildi. Teyemmüm, cünüplük konuları medine devrinin ortalarında gündeme geldi. Abdestsiz, gusülsüz bir namaz olayı hayal bile edemediğimizden, (bunlar Nasrettin hoca veya bektaşi fıkralarında oluyor.) belki böyle bir yorum tepkimizi çekebilmektedir, saçma gelmektedir. Doğrusunu Allah bilir.
Teheccüd namazındaki Makam-ı Mahmud olayı (Seçilmiş makam) , bazı geleneksel müfessirler tarafından günahkar müslümanlara şefaat etme makamı olarak yorumlanmıştır. Allah kimseye böyle bir yetkiyi vermediğini, vermeyeceğini, ve bu yetkiyi verse bile kimsenin şefaatinin fayda vermeyeceğini (Necm ve Bakara suresi) açıklamıştır. Muvahhid arkadaşımız bunu Yesrib (Medine şehri) olarak yorumlamış. Sonuçta yorumdur ve bence de doğruya en yakın yorumdur. Çünkü dünya hayatı olarak bakarsak, peygamber en yüce makama (devlet başkanlığı) Medinede gelmiştir. Ahiret olarak bakarsak , kendine ahirette verilecek büyük bir nimet olarak yorumlayabiliriz ama Şefaatçilik olarak yorumlamak Kur’ana terstir.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
|