HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: roger garaudy Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Roger Garaudy (Reca Carudi)


Yarım asırdan fazla süren bir araştırma devresinden sonra, 1981'de 68.yaşında Müslüman oldu. 1913'de Marsilya'da doğdu. Dinsiz bir ailenin çocuguydu. Fakat o, "Protestan Gençlik Teşkilatı nın başkanlığım yapmış, aynı yıllarda (1933) Fransız Komünist partisi'ne de üye olmuştu.

1956'da Komünist Partisi Siyasî Büro Şefi oldu. Marksist Araştırma ve İncelemeler Enstitüsü'nün Müdürlüğünü yaptı. Marksist felsefeyi çeşitli yönleriyle araştıran çok sayıda .eserler yayınladı.

Çalışmaları ve fikirleriyle büyük alaka çekti ve dünyanın en önemli düşünürleri arasında adı geçmeye başladı. Ancak 1968'de Rusya'nın Çekoslovakya'yı işgaline karşı çıktı. Hem Rusları, hem de Fransız Komünist Partisi'ni tenkit eden yayınlar yaptı. Rus komünistlerlne şöyle diyordu:

"Fransa'da kurmak istediğimiz sosyalizm, sizin Çekoslovakya'da zorla kabul ettirmek istediğiniz sosyalizm değildir."

Bu düşünceleri onun Fransız Komünist Partisi'nden atılmasına sebep oldu (1970). Oysa ki, o yıllara kadar politikanın içindeydi ve yıllarca milletvekili ve senatör olarak kalmıştı. Hatta, tek başına girdiği Cumhurbaşkanlığı seçiminde, yüzbinlerce kişinin oyunu almıştı. Politik hayatının bitmesi onu araştırmalannda ve fikrî inkişafında hızlandırdı. Batı Medeniyetinin problemlerini, insanın geleceğin! ve Üçüncü dünyanın mes'elelerini araştırmaya koyuldu. Bu dönemde yazdığı Yaşayanlara Çağrı isimli eserinde özetle şu fikirler vardı:

"Bugün bizler öyle bir mecraya girdik ki, sistemimlzin bütün gidişatı intihara doğru.., "Faustçu" olarak adlandırabileceğimiz bir kültür modeline bağlı olarak büyüyor, gelişiyoruz. Faustçu kültür ise, ferdiyetçiliği ve kuru bir akıl anlayışını insanlar ve tabiat üzerine hakim kılmak esasına dayanıyor, işte bu perspektif içinde her geçen gün felakete doğru ilerliyoruz. Çünkü bu büyüme modeli insan île tabiat arasındaki ilişkileri asıl mecrasından uzaklaştırmaktadır. Cemiyetlerimiz, orman insanı ferdiyetçiliği ile totalitarizm arasında gidip gelmektedir. Fakat asla bir cemaat düşüncesine sahip olamadık. İnsandaki ulvî duygu varlığını.

İlahî yönü hep ihmal ettik, bu hislerin gücüne inanmadık."

"...Büyüme sadece iktisadî ve siyasî bir fenomen değil, her şeyden önce bir iman fenomenidir. Günümüzde insan, yalnızca üretmek ve yalnızca tüketmek için vardır... Bilimsel sosyalizm dedikleri de bu bozuk iktisat anlayışının bir uzantısıdır."

Bu araştırmalarım daha da geliştirmek maksadiyle, Unesco'ya bağlı, "Medeniyetlerin Diyalogu için Milletlerarası Enstitü"yü kurdu. Şimdi, Ensütü'nün müdürlüğünü yapmaktadır.

Artık, Batı medeniyetinin dışındaki medeniyetleri ve bihassa çok yanlış ve başka gösterilen islam ,medeniyetini olduğu gibi ve bütün ihtlşamiyle tanımak fırsatını yakalamıştı. Zaten o daha bu yıllardan çok önceleri de İslam'la yüzyüze gelmiş ve önemli te'sirlenmelere uğramıştı. Bunlardan birincisi için şöyle diyor:

"Bu ilk tecrübe, bana Sorbon'daki on yıllık tahsilimden daha çok şey kazandırdı."

On yıllık Sorbon tahsilinden daha çok şey veren olay, şöyledir: "Yıl 1940... Cezayir'de bir Fransız komutanın yönettiği kampta, genç bir Fransız aydını. birkaç arkadaşı ile birlikte kurşuna dizilmeye hazırlanıyor. Komutanın 'Ateş!' emri ve bu emre uymayan Güney Cezayirli Müslüman askerler... Komutan askerlerin üzerine hırsla yürüyüp. elindeki kırbaçla alabildiğine vuruyor, ama faydasız... Ve az sonra, o genç Fransız aydını île Fransızca bilen Cezayirli bir teğmen arasında şu konuşma geçiyor:

"Niçin ateş etmeyi reddetiler? Bizi sevmeleri için hiçbir sebepleri yok ki!

"Evet sizi sevmeleri için hiçbir sebeplerinin olmadığı doğru... Ama bir Müslüman savaşçısı için, silahsız bir insana ateş etmek, askerlik şerefiyle bağdaşmaz."

îşte, Müslüman oluşu dünyada yankılar yapan, çağımızın en ünlü düşünürlerinden Roger Garaudy'nin îslam ile ilk tanışması bu olayla başladı.

14 Eylül 1940 tarihinde, "gizil örgüt" kurmak suçundan Mareşal Petain rejimi tarafından tutuklanıp Cezayir'deki bir kampa yollanmıştı. Kampta bir gösterinin düzenleyicileri arasında olduğu için, Fransız komutan tarafından kurşuna dizilmek istenmişti.

Garaudy bu kampta üç yıl tutuklu kaldı ve Amerikan çıkarmasından altı ay sonra serbest bırakıldı. Hayatım borçlu olduğu Müslüman askerler olayım unutmamıştı. Doğru Cezayir kentine gitti ve Müslüman kültürü üzerinde bilgi edinmeye başladı. Ama. koca "Millî Kütüphane"de, îslam bilimi üzerine hiçbir eser yoktu. Bulabildikleri, îslam san'atı üzerine sathî bilgilerden ibaretti... Bu haksızlık karşısında isyan duyguları kabarıyordu..."

O yıl içinde gelişen olayları ve İslam'la ikinci karşılaşmasını da kendisinden dinleyelim:

"Serbest kalınca, bir sene Cezayir'de kaldım. Bu ikametim sırasında, hayatımda belki de en mühim bir te'sir bırakan büyük bir zatla karşılaştım. Bu zat, Cezayirli Müslüman Alimler Birliğinin başkanı Şeyh Beşir el-İbrahimî idi.

En Büyük Cihad kitabının yazarı Ammar Evzican ile beraber, onu ziyarete gittim. Şeyh îbrahimî'nin bulunduğu yerde heybetli bir adamın büyükçe bir resmini gördüm. Bu resmin, Fransa'nın düşmanı, büyük kahraman ve müttaki bir şahsiyet olan Cezayirli Emir Abdülkadir'e ait olduğunu öğrendim. Şeyh îbrahimî'nin izahatından onun hakkında ilk duyduğum şeyleri öğrenince; onun 19. asrın en büyük kahramanlarından biri olduğunu anladım. (Emir Abdülkadir 1808-1883 arasında yaşamış, bilhassa 1832-1847 arasında Fransa'ya karşı savaşmış, Şam'da vefat etmiştir.) Şeyh îbrahimî'nin bu dersi de benim İslam ile ikinci karşılaşmam oluyordu.

"Sonra Fransa'ya döndüm. Üçüncü buluşmam ise, 1968'de başladı. Bu da umumi olarak Avrupa'nın bilhassa Fransa'nın politikasında görülen ilk değişiklik alameti ile başladı. Tabiatıyla, değişiklik birdenbire olmamıştı. Bu değişiklik, bilhassa öğrencilerin ve işçilerin fikirleriyle ilgili olduğundan, hayli te'sirli olmuştu. O sırada ben üniversitede profesör idim. Ama işçilerden ve öğrencilerden çok şey öğrendim. Öğrendiğim şeylerin hülasası şudur:

Bazı organizasyonlar, başarılı olmaları halinde, başarısız olmalarından çok daha zararlı olabilirler. Bunların başında Batı tipi kalkınma gelir. Bu, ister emperyalizm, savaş ve öldürücü dahilî buhranlar üreten kapitalizm; ister halkına işkence uygulayan, Üçüncü Dünya'yı sömüren ve korkunç bir silahlanma ve nüfuz yarışma giren sosyalizm tarafından ifade edilsin, farketmez. Zira Sovyet Rusya da aynı modeli benimsemektedir. Stalin'in ve ondan sonra Kruschceffın, kapitalizme ulaşıp onu geçmenin mecburi olduğunu dile getiren sloganlarını hatırlayalım. Bu tip gelişmeler île, sosyalist bir idare kurmanın da imkansız olduğuna dair inancımı açıkladım. Sovyetler Birliği'nin, asla sosyalist sayılamayacağını dile getirdim. Sosyalizmin, dünyanın hiçbir yerinde bulunmadığım söyledim. Bunun üzerine derhal Komünist Partisi'nden kovuldum. Bu iş, bundan on üç sene önce, yani 1970 de olmuştu.

"Sonra (UNESCO) yetkilisiyle yardımlaşmak sayesinde 'Medeniyetlerin Diyalogu îçin Milletlerarası Enstitü' adlı bir merkez kurdum. Bu Enstitünün gayesi, Batılı olmayan ülkelerin, dünya kültüründeki rolünü ortaya koymaktır. Batı insanındaki üstünlük komplekinden. daha doğrusu bir vehimden kaynaklanan monologun, hep kendisinin konuşmasının, böylece duracağını düşünüyorduk. Ferdiyetçiliği yücelten, insanın insanî boyutlarını güdükleştiren, ruh yüceliginden uzaklaştıran, beraberce yaşama düşüncesin! öldüren,

ilim ve teknikle hikmet arasına sed çeken Batı Medeniyetinin...

Evet, böyle bir medeniyetin kendi kendisini tükettiğini, insanlığın ona muhtaç olmadığını isbatlayan birçok kitap yazdım. Bir süre önce Batı kültür ve medeniyetinde. Batılı olmayanların payları olmadığını iddiasını çürüten çeşitli kitaplar yayınladım. İslamın Müjdeleri ile îslam îstikbalimize Yerleşecek isimli kitaplar da bunlar arasındadır.

"Bütün bunlardan benim İslama, zaten oldukça yakın olduğumu görüyorsunuz. Hayatımın henüz baharında, ona ulaştıran yola girmiş bulunuyordum."

Garaudy, İslama gelişinde son adımı atmasına Katolik Kilisesi'nin sebep olduğunu söylüyor. Katolik Kilisesi'nin bu hatası Filistin Müslümanlarının aleyhinde Yahudiliğin, hatta siyonizmin lehinde olmaktı. Hıristiyanlık ve Kilise üzerindeki Yahudi tesirlerini ve bunların kendisini nasıl etkilediğini şöyle açıklıyor:

"Katolik Kilisesinin, Filistin meselesindeki tutumunun içyüzüne vakıf olduktan sonra, bu yola girdim. Din derslerinde çocuklara "İncil"in öğretimi siyonist propagandasına göre şekillenmiş. Mesela, Allah'ın Hz. îbrahim'e yaptığı bir vade binaen, Filistin'in Yahudilere ait olduğu intibaını uyandırıyorlar. Bu da Yahudilerin, Hıristiyan eğitim ve öğretimine ne derece nüfuz ettiğini göstermektedir. İsrail'in Lübnan'a yaptığı son istilanın ilk günlerinde, Le Monde gazetesinde uzun bir makale yayınlayarak, siyonizmi takbih ettiğimi açıkladım. Bunun neticesinde, hem ben, hem de Le Monde gazetesinin yazıişleri müdürü, Yahudi aliyhtarı olarak itham edildik. Oysa, tamamen aksine, Siyonizm din olarak yahudilikten çıkmış değildir. O, 18. yüzyılda Avrupa'da ırkçılık ve milliyetçilik atmosferinin hakim olmasının sonucudur. Siyasî Siyonizmi kuran Teodor Hertzl dindar değildi. Bilakis dinsizdi. İncil'i, sadece iddialarını kuvvetlendirmek maksadıyla kullanmıştır. Her neyse...

"...Beni Yahudi düşmanlığı ile itham ettiler."

"İslam İstikbalimize Yerleşecek kitabımla ilgili olarak Cenevre'ye konferans vermeye davet edildiğim zaman, Avrupa muhiti içinde canlı bir İslam tablosu gördüm. Gerçi Cezayir, Fas, Endonezya, Mısır ve Irak gibi Müslüman ülkeleri gezmiştim. Bilhassa Cezayir'deki ikametim, bana hayli tesir etmişti. Fakat Müslümanlarla, beşerî münasebetlerim pek olmamıştı."

Garaudy, aydın Müslümanları tanımasının da Müslüman oluşundaki payını dile getiriyor ve "Niçin Müslümanım" yazısında da İslamı seçişinin temel fikrî sebeplerini açıklıyor. Ona göre, "îslamı seçmek çağı seçmektir. Çünkü İslamiyet bu çağın yegane dinidir. Çağın ümididir."

Le Monde gazetesinin birinci sayfasında yayınlanan ve büyük yankılar yapan yazısında İslamî düşüncelerini şöyle özetliyor:

"Batı dışı kültürleri incelediğim sırada, İslamın özel potansiyelinin şuuruna vardım. Ani bir keşif değildi bu îslam, Arap medeniyeti üzerine ilk coşkulu yazımı 1946'da Şeyh îbrahimî'yle çok önem taşıyan karşılaşmamdan sonra yazmıştım. Ama şimdi îslam, hayatımın sorularına cevap getiriyordu.

"Bu asrın tenkidi şuurunu ilgilendiren başlıca üç noktada.

1. Hz. Muhammed (a.s.m.), hiçbir zaman yeni bir din ihdas etme iddiasında bulunmadı. Bize Hz. ibrahim'in temel inancını tebliğ etti. Kur'an'da Hz. Musa ve îsa, îslamın peygamberleridir. Dünya, onun içinde Yahudi. Hıristiyan, Müslüman birligini kurabilir.

2. îslam, ilmi hikmetten, hikmeti de imandan ayırmaz. Müslüman ilim, Kurtuba Üniversitesi'nin en parlak döneminde. sebeplerin araştırılmasıyla gayelerin araştırılmasını birbirinden ayırmıyordu. Bu da ilmin ve tekniğin, ilim ve teknik bürokrasisine; politikanın Makyevelizme dönüşmesini engeller. Sadece "nasıl" değil, "niçin" sorusunu da sormaya zorlar.

3. islam, inançla politika arasındaki (insanın iki boyutu) ilişkiler mes'elesinin ortaya atılmasını sağlar ve onları kilise ile devlet arasındaki ilişkilerle (iki kurum illşkisi) karıştırmaz Fransa ve Avrupa'da çok sık olduğu gibi.

Bu idealleştirdigimiz İslam, nerede mevcut diyeceksiniz? Hiçbir yerde. Doğru. Bir Kitapta ve insan yüreklerinde var sadece. Hıristiyan toplumlarında hiçbir zaman mevcut olmadığı gibi.

Garaudy, bu ideal îslam toplumunun.tarihteki tek ve emsalsiz örneğinin Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından Medine'de kurulduğunu söylüyor. Böylece islam, Hıristiyanlıktaki bir boşluğu doldurmuş, topluluğun teşkilatlanmasını gerçekleştirmiştir. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) oluşturduğu topluluk ne belirli bir kan, ne belirli bir toprak, ne belirli.. bir pazar, ne de belirli bir kültür üzerine kurulmuştur. Bir imanda birlik üzerine kurulmuştur, ve herkese açıktır. İşte bana bu, insancıl bir toplumun temeli olarak görüldü.'

"Ancak, tarih boyunca bir tek örnek İslam için az değil midir, derseniz, ben de, Hıristiyanlıkta. Yahudilikte ve sosyalizmde o bir tek örnek dahi yoktur, derim. Evet, böyle örneksiz bir dünyada bir tek örnek bile çoktur ve önemlidir."

İslam nedir? sorusuna ise şu cevabı vermektedir:

"Bana göre islam şudur: îslamın büyük Peygamberi, 'yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç Ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışın' derken, her şeyi anlatmıştır, İslam, anlaşılıyor ki, hem maddeye, hem de manaya hükmetmiştir. Öyle ise, bunların ikisi birbirinden koparılamaz. Nasıl koparılamaz: 'îlim Çin'de bile olsa gidip alınız, çünkü ilim ve hikmet Müslümanın kaybolmuş malıdır, ara bul' diyor, islam... îlmin, çalışmanın burada sınırı yoktur, islam, dünyayı sarsan bu iki olaya sınır koymadıgına göre, dünyayı sarsmıştır. Nasıl sarsmıştır?

"Getirdiği sistemle. "Bu sistem nasıldır?

"insanı, yaratılmışların en olgunu ve en şere'flisi olarak kabul ederken, onun sömürülemeyeceğini anlatmıştır. israf, gösteriş ve lüksü tamamen yasaklıyan, kazancı, alınterindeki damlacıklarda arayan, biriken sermayeyi fakire ölçülü ve ahlak kaideleri içinde aktaran, faizi, tembelliğe ve fakiri ezmeye ittiği için yasaklayan ve gayr-ı meşru serveti bu kaideyle imha eden bir sistemler manzumesidir islam...

"Halife île kölenin eşit hakka sahip olmasını mecbur kılmıştır. Bir deve olayı vardır ki, bu kralların kılıçlarından daha keskin bir hadisedir. Hz. Ömer île kölesi bir şehirden bir şehire giderken deveye sıra île binerler. Zaman zaman devenin yularını halife ceket, zaman .zaman da köle. İşte adalet ve hukukta aklın devrimidir bu."îslamiyetle diğer dinler arasındaki farkı da şöyle açıklıyor:

"Fark şudur: Bana göre İslam, çağları arkasında sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise, çağların arkasında sürüklendi. Yani islam dışındaki bütün dinler, zamana uyduruldu. Reforma tabi tutuldu. Mukaddes kitaplar. çağlara göre tahrif edildi. Kur'an ise indirildiği günden beri hep zamana hükmettim O, zamanı değil, zaman onu takip etti. Zaman yaşlandıkça, O gençleşti. işte aradakl fark budur.

"Bu, çağlar üstü bir olaydır. Bugüne kadar bunca savaşların bıraktığı korkunç sosyal, siyasî ve ekonomik sarsıntılardan daha büyük bir olaydır bu..."

"Marksizm, kapitalizm ve îslam arasındaki fark nedir?", sorusu ise şöyle cevap buluyor: "Biri insanı devlete karşı esir eder. Diğeri ise, sermayeye karşı. Yani marksizm ile kapitalizmin ikisi de insanı sömüren sistemlerdir demek istiyorum. Ama İslam bunlara karşı, insana prestijini iade eden bir sistemdir."

"Dünyanın içinde bulunduğu büyük bunalımdan ancak Kur'an'la kurtulabiliriz" diyen Garaudy, bu kurtuluşun başlamış olduğuna da inanıyor "Batı'da İslam güneşi doğmuştur. Müslümanların sayısı da hızla artmakta ve bu durum Batıyı ürkütmektedir. Ne var ki.

bildiğiniz gibi, korkunun ecele faydası yoktur. Ben ve benim gibilerin vazifesi, kokuşmuş- Batıya, îslamı gerçek manasıyla tebliğ etmek ve îslamın müjdesini vermektir. Müslümanlar, Batılılaşma eğilimini bir an önce bırakmalıdırlar. Çünkü, Batı iflas etmiştir ve hastadır. Sağlıklı bir kişinin hastayı taklit etmesi ise manasızdır.

Müslümanların vazifesi nedir? Bunalımdan çıkabilmek için ne yapmalıdırlar: "Müslümanlar, içinde bulundukları bunalımlı ortamdan, Kur'an-ı Kerîmin mesajını tam manasıyla anlayıp uygulamaya soktukları zaman kurtulabilirler." Zira: "İslam. Allah'a, dünyaya. insana, ilimlere, san'atlara bakışı ile her insan ve her cemiyet için ayrılması mümkün olmayan İlahî ve beşerî temellerin her ikisine birden istinat eden yeni bir dünyanın inşa projesini mükemmelen vermektedir."

Fakat biz ne yapmıştık Türkiye'de? Garaudy. Fransa'daki merkeziyetçilikten şikayet edince bir derginin yazan suçlanıyor:

"Ne yazık ki, biz de tüm kamu yönetim sistemimizi Fransa'dan kopye ettik."

Garaudy ise cevaplıyor: "Bana öyle geliyor ki, siz, çağdaşlaşma ile Batılılaşmayı birbirine karıştırmışsınız."

"Halbuki bu özendiğimiz Batı, öyle bir Batı ki, diyor, ben bu Batı'da doğu felsefesi. İslam medeniyeti hakkında tek kelime bilmeden otuz sene profesörlük ettim."

Böyle bir Batıya ve bütün insanlığa karşı Müslümanın görevi ve sorumluluğu nedir? Sayıca çoğalmak, paraca üstünleşmek, maddî bakımdan gelişmek, silah bakımından modernleşmek mi? Hayır!... Müslüman, ancak çağın problemlerine cevap bulabildiği ve bunu her vasıtadan yararlanarak dünyaya anlatabildiği ölçüde vazifesini yapmış olacaktır: "Batı'nın çözüm getiremediği, içinden çıkamadığı' meselelere İslam çözüm getiriyor. Müslümanlar olarak, bu meselelere çözüm bulmak üzerimize düşeri bir vazifedir. Müslüman olarak bizlerin vazifesi, Sovyetvari, ya da Amerikanvari değil. İlahî kaidelere dayalı, yeni, özel bir ekonomik gelişme modeli sunmaktır...

Sosyal, kültürel ve öteki sahalarda da bu sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmeliyiz. İslam, bizim bugünümüzü ve geleceğimizi aydınlatan, onu yönlendiren değerler bütünüdür. Bunu anlatmak istiyorum."

Yıllarca akıl hocalığı ve "ruh mimarlığı" yaptığı Marksistler, Garaudy'nin bu fikirleri karşısında şaşkına dönüyorlar. Onlar, daha önce yazdığı eserleri hemencecik Türkçeye tercüme edip hatmederler ve Garaudy'yi üstad bilirlerdi. Oysa şimdiki eserlerine karşı büyük bir ilgisizlik ve lakaytlık göstermeye çalışıyorlar. Çünkü onlar, "Garaudy'nin tutarsızlıkları, aklını oynatmış olabileceği gibi fantezilerle uğraşmayı yeğlediler." Bu tesbitin yapıldığı Cumhuriyet Gazetesi, konuyu şöyle noktalıyor:

"Bu yabancılaşmanın son halkası İslamiyeti Garaudy'den öğrenme çabasıdır. Garaudy'nin son kitaplarının Türkçeye kazandınlması ne kadar olumlu ise, islamiyet'i Garaudy'den öğrenmeye kalkmak da o kadar saçmadır ve aslında öğrenmemek demektir."

Ancak unutulmamalıdır ki, ülkemizde hala Avrupa üflemekte, bizler oynamaktayız. Bu açıdan da Garaudy'nin bilhassa sol çevrelerde İslamiyeti yeniden keşfetmeye vesile olduğunu kabullenmek zorundayız.

Elbette, îslamı bir bütün olarak yeni kabul etmiş bir insanın çelişkileri olacaktır. Anadan doğma Müslümanların dinlerini Garaudy'den öğrenmeye ihtiyaçları da yoktur. Ama, îslamiyti öğrenmeye çok muhtaç aydınlarımız bulunduğu, Garaudy dolayısayla bir kere daha anlaşılmıştır. Zaten Garaudy'nin de Müslümanlara îslamiyti öğretmek diye bir iddiası yoktur. Bunu îstanbul'daki basın toplantısında şöyle ifade eti:

"Benim kitabım Müslümanlar için değildir. Bunu Müslümanlara akıl vermek için değil, kendi vatandaşlarıma îslamı duyurmak için Yazdım. Bu bakımdan da asıl da, îslam bizim geleceğimizdir."

Garaudy'ye, yine aynı toplantıda, "çok değiştiniz, İslam sizin için bir son olacak mı?" diye de soruldu. O da, "benim yapım değişmekle varlığını devam ettirir, değişmezse ölür. Ancak, aranan doğru bulunmuşsa, o zaman değişme, başkalaşma, değil; bulunan doğruda derinleşme olur" demişti.

Dileğimiz, Garaudy'nin bulduğu doğruda derinleşmesi ve yarım asırlık marksist kültürünün etkilerinden yüzdeyüz kurtularak Hakka hizmet etmesidir.

Diğer Müslümanlara düşen ise, Garaud'ye de ufuk açıcı seviyede çalışmalarla îslamın ilmî, fikrî temellerini, gerçeklerini gün ışığına çıkarmaktır. Yoksa, bazılarının yaptığı gibi, biraz elli yıllık marksist kültürünün te'siri. biraz nefis müdafaası, biraz da îslam hakkındaki bilgi noksanı sebepiyle, onu içinde bulunduğu yanlışlarla itham etmek değil... Hele gidip sünnetine takılmak hiç değil...

Asıl yapılması gereken Garaudy'lere de yol gösterici ve ufuk açıcı çalışmalar ve araştırmalar yapmaktır. Onun deyimiyle, îslamın bugünkü problemlere çare ve çözüm olabileceğini isbatlayan çabalar gereklidir. Bunu gösterebildiğimiz, yayabildiğimiz müddetçe daha çok Garaudy'ler "kelime-i şehadet"i söylemekte tereddüt etmeyecektir.



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

     İslam barış olduğu kadar, direniş demektir

      M.Hayri Kırbaşoğlu

İlahi dinleri, özellikle İslamı, aslında yeryüzüne yönelik “ hayra destek-şerre köstek” amaçlı ilahi “direniş” projeleri olarak nitelendirmek mümkündür.

Küresel kapitalizm insanları esaretine alırken, başka hiçbir gerçekçi ve başarılı bir anlatının kalmayışını da istismar etti. Tek gerçeğin piyasa olduğu ve bütün diğer politik, etik ve estetik değerlerin ancak piyasada yer aldığı kadar önemli olduğu iddiasına dayanan kapitalist teorilerin karşısında direnecek bir iddia ve itiraz dili var mı?  Dinler, özellikle İslam, bu bağlamda bir direnişin temeli olabilir mi?

-Küresel kapitalizmin görünürdeki başarısının ne tür bir başarı olduğunu daha doğrusu gerçekte bir başarı olup olmadığını sorgulamaksızın böyle bir soruyu İslami açıdan cevaplandırmak ne mümkündür ne de doğru ! Hatta sorunun cevabının bizzat bu sorgulamanın sonuçlarından ibaret olduğunu söylemek bile mümkündür. Çünkü İslami açıdan küresel kapitalizmin bir başarısı değil, başarısızlığı söz konusudur. Zira küresel kapitalizm bütün insanlık için hayırlı sonuçlar getiren bir süreç olmaktan çok, yeryüzündeki egemenlerin ve bir avuç mutlu azınlığın geleceği için, nerdeyse insanlığın çok büyük bir kısmının felaketini ve mutsuzluğunu derinleştiren ve kalıcı hale getiren bir süreç olduğunu görmemek için insanın -kalp gözünün- kör olması gerekir. Bütün uluslar arası kuruluşların hemfikir olduğu istatistiklere şöyle kabaca bir göz atalım. Yeryüzünün toplam serveti ve üretim/gelir adil bir biçimde mi dağıtılmaktadır, Yoksa azınlık çoğunluğu sömürmeye devam mı etmektedir? Bir başka ifade ile açık sömürü döneminin ardından şimdi de gizli sömürgecilik dönemi mi devam etmektedir? Kuzey ülkelerinin ekonomik gelişmesi Güney yarıkürenin yoksulluğu pahasına gerçekleşen bir şey değil midir?

Gelişme denen şey nicelik mi nitelik midir? Elbette tek başına nicelik değil, daha da önemli olarak "nitelik"tir.. Zira nicelik olarak baş döndürücü boyutlara bile ulaşsa bir gelişme, insana karşı ve gayr-ı insanî ise, insanlığın geleceğini tüketen bir gelişme ise, atalarımızın bize mirası değil, çocuklarımızın ve torunlarımızın bize emaneti, daha doğrusu Allah'ın bütün insanlara emaneti olan tabii kaynakları sorumsuzca, bencilce ve aç gözlüce tüketme ise, sosyal adalet, fırsat eşitliği, ekonomik özgürlük, hayırda yardımlaşma gibi değerleri ayaklar altına alma ise, bu ancak kanserli bir urun büyümesi türünden bir büyümedir.

Afrika'da insanlar açlık ve kıtlıktan kitleler halinde ölümle pençeleşiyorken, Irak'a uygulanan ekonomik ambargodan dolayı masum binlerce çocuğun ölümüne seyirci kalınmışken, Afganistan. Bangladeş, Hindistan gibi gelişmemiş ülkelerde işsizlik, hastalık ve açlık ortalığı kasıp kavururken, ABD gibi bir ülkede sadece kozmetiğe yaklaşık 40 milyar dolar, yine aşırı(!) beslenmenin sonuçlarını gidermek için bu gibi meblağlar göz kırpmadan - ve Afrika ile alay edercesine- savrulabiliyorsa, sadece müslümanlar değil bütün insanlık nasıl bir tehditle karşı karşıya bulunduğumuzu çok iyi düşünmek zorundadırlar. (Günde 70 milyon ekmeğin üretildiği ve %99'u müslüman(!) olan ülkemizde, yine günde 10 milyon ekmeğin israf edildiği doğruysa, o takdirde yeryüzündeki açlık ve kıtlık konusunda bizim sorumluluğumuzun da pek az olduğu söylenemez.)

Gelişmenin motoru olan teknoloji, Nagazaki ve Hiroşima'da yüz binlerce masum sivilin dünyanın gözleri önünde açık bir katliama tabi tutulması, nükleer silahlanma, ozon tabakasının tahribi, karaların, denizlerin, nehirlerin, göllerin, atmosferin, hatta uzayın kirletilmesi, ekolojik dengenin bozulması, küresel ısınmanın artması gibi fiziki felaketlere yol açacak şekilde kullanılıyorsa; manevi alanda da vahyi dışlayan sekülerizmin kaçınılmaz sonucu olarak kadim ilahi ve insani değerler acımasızca hırpalanıyor, hatta saldırılara maruz kalıyorsa, felsefe, sanat, estetik, sosyal-beşeri bilimler, medya giderek bu olumsuz gelişmelerin yozlaştırıcı etkisiyle daha fazla kirlenmeye maruz kalıyorsa, yani insanın nefs-i emmaresi ilahlaştırılıyorsa, bir müslüman olarak - ve tabii bir insan olarak- artık ortada bir ilerleme ve gelişmeden ziyade bir gerileme ve bozulmadan söz etmek gerektiği çok açık demektir.

Elbette insan hayatını kolaylaştıran, hayat kalitesini arttıran, bilgiye ulaşımı hızlandıran, üretimi arttıran önemli kazançların bulunduğunu görmezlikten gelmiyoruz, ancak bu kazançların, yukarıda bir nebze işaret edilen kayıpların ve küresel tehdit ve felaketlerin giderek yaygınlaştığı gerçeğini asla ortadan kaldırmaz. Hatta olumsuzlukların geri döndürülemez bir mahiyet kazanması karşısında Roger Garaudy'nin yaptığı gibi bütün insanlığı alarma geçirmek artık acil bir görev haline gelmiş bulunmaktadır.

Çağın büyük düşünürlerinden Garaudy'nin adını anmış iken, bu gidişat karşısında alternatif insani bir gelişme, büyüme ve kalkınma modeli veya bunun potansiyeli bulunup bulunmadığı sorusuna, onun bakış açısıyla bir cevap vermek te yerinde olacaktır: Evet vardır ve bu potansiyelin en özgün temsilcisi tarihte olduğu gibi çağımızda da İslam'dan başkası değildir. Kapitalizmin,neo-liberalizmin, küresel hegemonya peşinde koşanların namlularının hep aynı yönü, yani İslam'ı ve İslam dünyasını- İran, Irak, Suriye, Filistin, Afganistan vd- göstermesi Garaudy'yi yeterince doğrulamıyor mu?

Peki bu gelişmeleri tersine çevirebilecek ve felaket senaryolarını boşa çıkarabilecek bir ümit ışığı var mıdır ?


Bu sorunun cevabının aranması gereken ilk adres tabii ki, yine, insanlık tarihi boyunca ahlak, fazilet ve medeniyetlerin temel kaynağı olagelmiş olan dinler, bilhassa semavi dinler -İbrahimî Gelenek ve onun son halkası İslam'dır. Yeryüzündeki her türlü şer odağına karşı direnişin son adresi olagelmiş olan İslam da dahil olmak üzere bütün ilahi dinleri, aslında yeryüzüne yönelik " hayra destek-şerre köstek" amaçlı ilahi "direniş" projeleri olarak nitelendirmek o kadar da yanlış olmasa gerektir. Genel olarak dinler ve özellikle İslam bu fonksiyonunu geçmişte olduğu gibi bugün de icra edebilir. Zira tarihte bir defa gerçekleşenin, yeniden tekrarlanması da mümkün demektir. Ancak bu imkanın gerçeğe dönüşmesi, İslam'dan ne anladığımıza, nasıl anladığımıza ve nasıl yorumladığımıza bağlı olduğu kadar, müslümanların bu yolda sergileyecekleri performansa da bağlıdır. Öte yandan İslam'ı anlama-anlamlandırma çabasına, realiteyi anlama-anlamlandırma çabasının da eşlik etmesi gerektiğini unutmamak gerekir. Bir başka ifadeyle "nassları" sağlıklı okumak kadar " vakıa"yı da sağlıklı okuyabilmek şarttır, yoksa sonuçta birtakım iyi niyetli İslami söylemlere bir yenisini eklemekten kurtulamayız. Hele hele tarihsel İslam'ın statükocu yorumlarını bugüne olduğu gibi taşımakla, muhalefet, direniş, eleştiri, sorgulama gibi kavramlara soğuk bakan bir geleneksel bakış açısıyla bu hedefe ulaşmak şöyle dursun, tam aksine Marks'ın - bir yoruma göre kastettiği anlamda- yeni bir " Din afyonu" üretmiş olma riskiyle de karşı karşıya kalabiliriz.

Mamafih başlangıcında şirk dahil her türlü zulme karşı bir direniş hareketi olarak ortaya çıkan İslam, tarih içerisinde zaman zaman statükoyu payandalamak için kullanıldığı gibi, çağımızda da aynı risk ya da ümit söz konusudur. Nitekim günümüz İslam dünyasında İslam, birçok ülkede saltanatları, despot yönetimleri ve statükoyu desteklemek için kullanıldığı, daha doğrusu istismar edildiği gibi; son zamanlarda BOP/GOP/AVRUPA İSLAMI/ILIMLI İSLAM gibi siyasî amaçlarla kullanılmak istendiği de bilinmektedir. Ama ABD-İNGİLTERE-İSRAİL başta olmak üzere küresel hegemonya peşinde koşanların İslam Dünyasına yönelik emperyalist proje ve uygulamalara karşı en sert direnişin de yine bu İslam'dan ve müslümanlardan geldiğini unutmamak gerekir.(Statükocu, iktidardan, sermayeden ve egemenlerden yana tarikat, cemaat ve gruplar olduğu gibi, muhalif,direnişçi, ezilen ve sömürülenden yana olanları da daima var olagelmiştir; tıpkı günümüzde BOP/GOP projelerine kerhen veya gönüllü olarak hizmet etme yarışındaki İslami grup, cemaat ve tarikatlar yanında, tam aksi yönde bu gibi projelerle mücadeleyi amaç edinmiş olanlarının mevcudiyeti gibi)

Benzer bir durum Hristiyanlık için de geçerlidir. Zira mevcut küresel düzen karşısında bir muhalefet ve direniş odağı olmaktan uzak statükocu Katolik, Ortodoks veya Protestanlar yanında, Güney Amerika Kurtuluş Teolojisi hareketinin önderleri olan Marksist Katolikler veya ABD, İngiltere ve İsrail emperyalizmi karşısında direnişten yana tavır koyan Ortadoğu'daki bazı Ortodoks Kiliseler ve dünyadaki işgal ve savaş karşıtı diğer Hristiyan ve bazı Yahudi gruplar gibi muhalifler de mevcuttur.

Özetle söylemek gerekirse, İbrahimi dinler, özellikle de İslam, insanlığın ve gezegenin maruz kaldığı, bölgesel ve küresel ölçekli bütün tehdit ve gelişmeler karşısında insanlık için bir direniş kaynağı ve kurtuluş umudu olmaya devam etmektedir. Hayır ile şer, hak ile batıl, iyi ile kötü arasındaki bu mücadeleden Allah 'ın salih kullarının ('ıbâdu'r-Rahmân) mı yoksa şeytanın yolundan gidenlerin mi galip geleceğini ise, zaman gösterecektir.

İnsanlığın yeniden bir kurtuluş arayışına yönelmesi ve yaşanan bu köleleştirici hayatı sorgulayarak başka bir dünya tasarlaması için İslam ne tür bir imkan sunuyor? Hangi temellerden ve ilkelerden yola çıkarak adil ve özgür bir dünya tasavvuru inşa edilebilir?

- İslam aslında hemen hiçbir konuda, sunulmuş hazır projeler ve politikalar manzumesi değildir, bir hazır çözümler ansiklopedisi hiç değildir. Bilakis o, bu projeleri, politikaları ve çözümleri üretecek olan müslümanın ilham kaynağıdır, onun ilhamını alacağı temel ilke ve değerlerin kaynağıdır. Çözüm üretme işi ise insana aittir. Yoksa müslümanların çoğunun zannettiği gibi İslam hiç bilinmeyen hakikatler getirme iddiasında olmamış, getirdiği hakikatlerin insanlığın başlangıcından beri var olan evrensel doğrular olduğunu sürekli vurgulamış, sadece bunları kendi zamanına uygulama/uyarlama konusunda birtakım düzenlemelerde bulunmuştur. Diğer dinler gibi İslam'ın da insanlık için değeri ve önemi, bilinmeyen hakikatler sunmasında değil, sanılanın aksine, insanların her zaman bildikleri, ama uyup uygulamadıkları evrensel ilke ve prensiplere uygun davranmalarını temin etmektir. İşte insanlığın asıl problemi de budur, yani doğruyu bulmak/bilmek'ten ziyade doğruya uygun hareket edememektir. ABD, İngiltere ve İsrail'in bölgedeki işgal ve katliamlarının, yapılanların yanlış ve insanlık suçu olduğunu bilmemekten kaynaklandığına kim inanır? Nagazaki ve Hiroşima'ya atom bombasını atanlar bunun insanlık suçu olduğunu bilmedikleri için mi attılar; Irak'ı işgal, talan ve katliama tabi tutanların bunları hiçbir haklı gerekçe olmaksızın yaptıklarını artık duymayan bilmeyen kalmadı; sömürgeciler sömürgeciliğin sevap olduğuna inandıkları için mi ülkeleri sömürdüler ve nihayet gezegeni ciddi çevre felaketlerine maruz bırakanlar, bütün bunları bilmeyerek mi yaptılar? Elbette hayır, bilakis bütün bunları yapanlar, yanlış olduğunu bile bile yapmışlardır, ama yapılanların yanlış olduğunu bilmek, beraberinde doğruya uygun davranmayı getirememektedir,bunu başarmada insanlığın en önemli ilham kaynağı ve yaptırım gücü işte dindir, İslam'dır.

Yeryüzünde adalet, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük gibi temel değerlere, evrensel insan hakları gibi temel haklara, gezegeni, tabii kaynakları, ekolojik dengeyi ve maddi-manevi çevreyi korumaya, dayalı bir dünya tasavvuru için gerekli bütün potansiyellerin İslam'ın bünyesinde ve yaşanmış tarihi tecrübesinde yeterince mevcut olduğunu tereddütsüz ifade edebiliriz. Bu tasavvurun ana hatlarını Roger Garaudy, Aliya İzzetbegoviç, Fazlurrahman ve Hasan Hanefi gibi İslam ilim ve fikir adamlarının eserlerinde görmek mümkündür. Ancak bütün bunların kapsamlı bir dünya tasavvuruna ve bir medeniyet projesine dönüşmesi için İslam entelektüellerinin bıkmadan usanmadan kısa,orta ve uzun vadeli çalışmaları göze alması gerektiğini tekrar vurgulamak gerekir.

11 Eylül ve sonrasındaki emperyalist işgallere karşı tüm dünyada çeşitli direnişler ve itirazlar yükseldi.  Bu evrensel muhalefet, ortak bir büyük anlatı için ortak özellikler ve imkanlar barındırıyor mu sizce? Bu manada, mesela Latin Amerika'daki direniş dilini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Tek kutuplu dünyaya karşı evrensel ölçekteki bu muhalefetin ortak özellikler ve imkanlar barındırdığı daha önceki açıklamalarımızdan da kolaylıkla anlaşılabilecek kadar ortadadır. Bilhassa Latin Amerika'daki direniş hareketi, benzer bir teolojiyi İslam geleneği içinde oluşturmak için önemli bir örnek teşkil edebilir. Gerçi Garaudy, Hasan Hanefi, Aliya İzzetbegoviç ve Fazlurrahman gibi entelektüellerin fikri çabalarının zaten bu yolda atılmış öncü adımlar olduğunu söylemek te yanlış olmayacaktır. Ne var ki küresel boyutlara varan sorunların artık sadece tek bir ülke, millet ve din tarafından çözülmesini beklemek pek o kadar gerçekçi bir yaklaşım olmasa gerektir. Buna mukabil aynı hedeflere yönelmiş farklı din, kültür, coğrafya ve toplum unsurlarının artık sıkı bir işbirliği ve koordinasyon içerisinde hareket etme zorunluluğu kendisini daha da hissettirir olmuştur. Bu bakış açısından, İslam dünyasının kendi dışındaki muhalefet ve direniş odaklarıyla yakın ve sıkı bir ilişki kurma zamanı çoktan gelmiştir ve geçmektedir. Bu yolda müslümanların her türlü insani ve - İslam'a aykırı olmama anlamında - İslami projeye destek vermeleri, yeryüzünde adalet, eşitlik, kardeşlik ve özgürlük esaslarına dayalı bir dünya düzeninin gerçekleşmesi için bütün çabalara katılmaları gerekir ki, bunun teorisinin " Hılfu'l-Fudul"un çağdaş bir yorumu çerçevesinde gerçekleştirilmesi mümkün görünmektedir.

Mısırlı düşünür Hasan Hanefi'nin ilkini geçen yıl düzenlediği 'Direniş Felsefesi' toplantısına Türkiye'den sizde katılmıştınız. Nedir bu toplantının amacı, tekrar edecek mi, bu konuda bilgi verebilirmisiniz?


-Tekrarlanıp tekrarlanmayacağı konusunda bir bilgim olmasa da, bu toplantının amacının, burada ele aldığımız bölgesel ve küresel problemler karşısında insani ve İslami bir muhalefet ve direniş imkanı arayışı olduğunu söyleyebilirim. "Direniş Felsefesi" başlığının gündemimize girmesinin ve yerleşmesinin bile fevkalade önemli olduğu muhakkaktır. Bu gibi toplantıların başlı başına önemli sonuçları olabileceğini unutmamak gerekir. Ülkemizde henüz sözünün bile yeni yeni edildiği " Direniş Felsefesi", " Direniş Teolojisi" ve " Kurtuluş Teolojisi" konularında atılmış önemli bir adım olması itibariyle Kahire'deki bu toplantının bizim açımızdan ciddi etkileri olabilirdi. Ne var ki ülkemizdeki entelektüellerin ve bilhassa ilahiyatçıların "merak" sahibi olmamaları, bu gibi toplantıları takip etmenin öneminin kavranamamış olması, bu gibi toplantıların ülkemize çok cılız bir şekilde yansımasıyla sonuçlanmaktadır. Mamafih en azından bu toplantının tebliğ ve zabıtlarının yayınlanması suretiyle ileride konuyla ilgili tartışmalara bir zemin hazırlamak ta pekala mümkün olabilir.

Müslüman dünyada büyük Ortadoğu Projesi olarak gündeme sokulan emperyalist düzenleme çabasına karşı neler yapılabilir? Bölgemizde bağımsız ve yerli bir ortak birlik projesi ne olabilir? Bu bağlamda, BOP güdümlü siyasetlere hangi temellerden kalkarak direnmek gerekir?


- BOP/GOP/AVRUPA İSLAMI/ILIMLI İSLAM gibi projelere karşı yapılması gereken ilk şey, öncelikle bilinç düzeyinde bunlara karşı direnişe geçmek, ardından bu projeleri etkisiz hale getirmek için gelişmeleri yakından takip etmek, ve ardından alternatif çözüm önerileri için, kısa, orta ve uzun vadeli projeler geliştirmek ve bunları uygulama alanına aktarmak. Kısa vadeli projelere örnek olarak DOĞU KONFERANSI GİRİŞİMİ çerçevesinde yürütülen çalışmalar, İslam dünyasındaki sivil toplum örgütlerinin koordinasyonu ve işbirliğinin geliştirilmesi, İslam dünyasının kopuk olan her düzeydeki ilişkilerinin yeniden tesisi ve güçlendirilmesi, doğrudan iletişim imkanlarının sağlanması, din, kültür, coğrafya ve tarih birliğinin, ortak değerlerin vurgulanması, karşılıklı fikir alışverişinin sürekli ve kalıcı hale getirilmesi öncelikle atılması gereken adımlar olarak sıralanabilir. Hiç söylemeye gerek yok ki artık müslümanlar hangi mezhep ,meşrep, cemaat, tarikat ve grup mensubu olurlarsa olsunlar, aralarındaki ihtilafları bir yana-soğumaya- bırakarak, İslam ümmetinin ve insanlığın geleceği uğruna, ortak noktalarını ön plana çıkarma becerisini ve olgunluğunu da göstermelidirler.

Bazı Dini anlayışları ve özellikle geleneksel dini oluşumların küresellemeyle, kapitalizmle çok kolay uzlaşabildiğini görüyoruz. Oysa din ezilen, yoksul, mahrum ve mağdurlarn vicdanı olarak tarih boyunca rol oynamış. Bu uzlaşmacı dinselliği siz neye bağlıyorsunuz. Sizce, bu dinsellik türünün tevhid teolojisinin özgürleştirici çağrısıyla çelişik misyonunun nedeni nedir?


- Uzlaşmacı, konformist hatta statükocu dinî oluşumların ve bu tarz dinsellik anlayışlarının mensubu bulunduğumuz Sünni gelenekte derin köklerinin bulunduğu son zamanlarda pek çok araştırmacı tarafından sık sık dile getirilmektedir. Mamafih Sünni gelenek içerisinde muhalif, eleştirel ve direniş yanlısı eğilimlerin bulunduğunu da unutmamak gerekir. Ama asıl muhalefet ve direniş unsurlarının itaat ağırlıklı Ehl-i Sünnet'ten ziyade muhalefet ağırlıklı Şia, Haricilik ve Mutezile geleneklerinde bulunduğunu da göz ardı etmemek gerekir (Ehl-i Sünnet= Sabır Ekolü; Mu'tezile = Temkin Ekolü; Şia ve Haricilik= Devrimci Ekol). Bu noktada bilhassa Mu'tezile'nin beş temel esasından olan " Tevhid" , " Adalet" ve " el-Emru bi'l-Ma'rûf ve'n-Nehyi 'ani'l-Munker" ilkelerinin konumuzla olan yakın ilgisini de gözden kaçırmamak gerekir. Bu vesileyle İslam tasavvurunu " İslam'ın şartı beştir" şeklinde asılsız ve yanlış bir söyleme indirgeyen ülkemizdeki yaygın ilmihal dindarlığının da eleştiri süzgecinden geçirilme vaktinin çoktan geldiğini, zira" İlmihal Dindarlığının İmkanı" ve "Bu Müslümanlıkla Buraya Kadar " başlıklı yazılarımızda da işaret ettiğimiz üzere, mevcut İslam anlayışımızla yola devam etmemizin mümkün olmadığını, müslümanlığımızı çağın şart ve ihtiyaçları ışığında yeniden yorumlayıp inşa etmek zorunda olduğumuzu, bu süreçte " muhalefet , eleştiri ve direniş" gibi kavramların merkezi bir önemi haiz olduğunu rahatlıkla ifade etmek mümkündür. Bilhassa "Direniş" merkezli bir müslümanlık tasavvuru geliştirmede " Cihad" ve " Hılfu'l-Fudûl" kavramlarının anahtar rol oynayacağını , bu kavramların çağdaş dille ifade edilerek hayata aktarılmasında ise " Sivil Toplum" un bizlere yeni açılımlar sağlayabilecek bir bakış açısı olduğunu tereddütsüz ifade edebiliriz. Bu süreçte bilhassa kadın ve gençlik kesimlerinin öncü rolü oynayabileceğine de dikkat çekmek son derece önem arz eden bir husustur.

Bütün bu anlatılanların hayata aktarılabilmesi,bu amaçla İslam'ın alternatif bir model ve medeniyet projesi olarak sunulabilmesi için müslümanların " Bütün insanlık için (tarih sahnesine)çıkarılmış en hayırlı ümmet " olma bilincini canlı ve güçlü tutmak zorunda olduklarını , ancak böyle bir bilinç sayesinde bütün insanlığa ümit bahşeden bir hayat nefesini üflemelerinin mümkün olabileceğini de burada hatırlatmakta fayda mülahaza ediyoruz.
Yarın Dergisi


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats