Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 11 ocak 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Mealini söyle, sana cemaatini söyleyeyim. Durum bu hale geldi. Cemaatler arasında meal savaşı var. İşte ilginç tablo.
Newsweek Türkiye dergisi yine ilginç bir habere imza attı. Cemaatler arası meal savaşı başlıklı haberde hangi cemaatin
hangi meali okuduğu ve meal çevrilerinde yapılan hatalar ayrıntılarıyla anlatılıyor.
İstanbul Fatih’te bir apartmanın zemin katı. Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün
mescidi burası. Cübbeli Ahmet, kürsüde kendine has üslubuyla vaaz ederken cemaatin iyi tanıdığı bir ismi sert sözlerle
eleştiriyor. Bu kişinin düşüncelerinin “sapkın ve tehlikeli olduğunu” belirtip insanları uyarıyor.
Kavganın nedeni bir meal
Her hafta dozajı artan kavganın ardında AKABE Grubu’nun lideri Mustafa İslamoğlu’nun yazdığı bir Kur’an meali var.
İsmailağa cemaatinin veliaht lideri Cübbeli, İslamoğlu’nun “Hayat Kitabı Kur’an/Gerekçeli Meal” kitabıyla “İslam ve
Müslümanlar’a büyük zarar verdiğini söylerken, tarikat mensupları onun melun (Allah tarafından lanetlenmiş) olduğunu
savunuyor. Bu üslupta olmasa da İslamoğlu gibi meal yazarlarına ilahiyatçıların tepkisi de büyük.
Mealini söyle, cemaatini söyleyeyim!
Aslında meal tartışmaları 1970’lerden beri yapılıyor fakat bugün farklı ve daha sarsıcı bir kavga söz konusu.
İlahiyatçılara göre Türkiye’de her cemaat kendine has bir meal oluşturmaya başladı.
İslam bilginlerine göre İslam’ın ilk kaynağı tartışmasız Kur’an-ı Kerim. Ardından sünnet, icma ve kıyas geliyor. Meal,
Kur’an’ın birebir Türkçe açıklaması anlamına geliyor. Ancak Türkçe meal, Kur’an olarak kabul edilmiyor. Müfessirler,
mealin hiçbir zaman Kur’an yerine geçmeyeceğinde hemfikir. Kur’an ilk ve en önemli kaynak olduğu için onunla ilgili
her çalışma İslam dünyasında büyük yankı buluyor.
50 yılda 115 meal
Kesin olmayan bilgilere göre Türkiye’de son 50 yılda 115 farklı kişi, 115 farklı meal kaleme aldı ve piyasaya sürdü.
65 dilde ise 2 bin 672 adet basılmış Kur’ân-ı Kerim tercümesi var. Sırasıyla Farsça, Türkçe ve Urduca tercümeler,
tespiti yapılan tercümelerin yaklaşık yüzde 95’ini oluşturuyor. Bu oran Türkçe meal çalışmalarının ne kadar yaygın
olduğunu ortaya koyuyor.
Hangi meal ne kadar sattı?
Uzun süredir piyasada olan Elmalılı Hamdi Yazır ve Ömer Nasuhi Bilmen’in mealleri, birer milyondan fazla sattı. Yarım
milyonu deviren meallerin sayısı da azımsanamaz. İşaret Yayınları’nın bir yetkilisi, Muhammed Esed’in “Kur'an Mesajı”
mealinin 500 binden çok sattığını söylüyor.
Yaşar Nuri Öztürk’ün “Kur’an-ı Kerim Meali (Türkçe çeviri)” kitabı 150 baskı yaptı. Bu da 500 bin civarında bir satışa
tekabül ediyor. Prof. Suat Yıldırım ve Prof. Süleyman Ateş’in mealleri de çok satanlardan. Türkiye Diyanet Vakfı
tarafından çıkarılan “Kur’an-ı Kerim Meali” ve yine Diyanet tarafından bastırılan Prof. Dr. Halil Altuntaş ile Dr.
Muzaffer Şahin imzalı aynı adlı eser de çok satanların başında.
Tahminen Türkiye’de yılda 650 - 700 bin adet meal okuyucuyla buluşuyor. Cep, orta, büyük boyları bulunan bu meallerin
fiyatlarının 25 ila 100 lira arasında değiştiğini söylersek işin ticari boyutu ortaya çıkmış olur. Bunun yanında, her
cemaat ve dinî hareketin kendine ait bir meale sahip olma isteği de piyasada çok sayıda farklı mealin bulunmasında
önemli bir faktör.
Hangi grup hangi meali okuyor?
Fethullah Gülen Grubu: Prof. Suat Yıldırım’ın “Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali” ile Ali Ünal'ın “Allah Kelamı
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali.”
Süleymancılar: Kur’an-ı Arapçası’ndan okuyorlar. Meal olaraksa Hasan Basri Çantay ve Elmalılı Hamdi Yazar’ınkiler gibi
klasikleri tercih ediyorlar.
İsmailağa Tarikatı: Son yıllara kadar Hasan Tahsin Feyizli’nin “Feyzul Furkan”ını okurlardı. Ancak şimdi kendi
tarikatlarında öne çıkan kişilerin oluşturduğu bir komisyonun yazdığı “Ruhu-l Furkan” isimli meali okuyorlar. Hem
tarikatın lideri Mahmut Ustaosmanoğlu hem de veliahtı Cübbeli Ahmet, bu meali alıp okumaları gerektiğini tavsiye
ediyor.
Erenköy Cemaati ya da Altınolukçular: Prof. Hamdi Döndüren’in “Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali.”
Milli Görüşçüler: Necmettin Erbakan’la birlikte Saadet Partisi Başkanı Prof. Numan Kurtulmuş’un temsil ettiği bu
hareket Kur’an öğrenmeyi, meal ve tefsir takip etmeyi teşvik ediyor. Mahmut Toptaş, Ali Bulaç ve İhsan Eliaçık’ın
meallerini okuyorlar.
Nesil Grubu: Nurcu hareketin önemli kollarından. Said Nursi’nin Risale-i Nur’u onlar için başucu kitabı ve aynı
zamanda Kur’an tefsiri. Yine de mealsiz değiller. İhsan Atasoy, Ümit Şimşek, Mehmet Paksu ve Cemal Uşsal tarafından
kaleme alınan “Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali”ni dikkate alıyorlar.
Menzil Tarikatı: Adıyaman merkezli grubun müritleri daha çok şeyhlerinin ağzından çıkan sözü dikkate alıyor. Onlar da
tıpkı Süleymancılar gibi klasikleri tercih ediyor.
İskenderpaşa Tarikatı: Prof. Esat Çoşan’ın vefatından sonra zayıflayan ve Hakyol olarak da bilinen grubun okuduğu
meal, Feyizli’nin “Feyzul Furkan”ı.
AKABE Grubu: Hilal TV kurulduktan sonra popülaritesi arttı. 2008’in ortalarına kadar kendi mealleri yoktu. Daha sonra
liderleri İslamoğlu’nun yazdığı, “Hayat Kitabı” müritlerin başucu meali oldu.
Bağımsızlar: Sayıları giderek artıyor. Her meselenin tartışılmasından yanalar. Bağımsız ve eleştirel gözle bakan
entelektüellerin kaleme aldığı eserleri okuyorlar. Ali Bulaç, İhsan Eliaçık, Doç. Mustafa Öztürk ve Ahmet
Tekin’inkiler gibi.
Akademisyenler: Herhangi bir cemaat ve tarikat üyesiyseler önce bunların dikkate aldığı mealleri okuyorlar. Değillerse
genelde Türkiye Diyanet Vakfı meali ile Muhammed Esed’in “Kur’an Mesajı’nı” takip ediyorlar.
Sosyete: Kastımız, İslami sonradan öğrenmeye yönelenler. Sayıları çok değil. Genelde Yaşar Nuri Öztürk, Süleyman Ateş
ve Elmalılı Hamdi Yazır’ı tercih ediyorlar.
Pek çok meal hatalarla dolu
İlahiyatçılara göre, Muhammed Esed’in mealinin çok kötü bir kopyası olarak değerlendirilen İslamoğlu’nun meali gibi
piyasadaki pek çok meal hatalarla dolu. Örneğin “takva” sözcüğü İslami literatüre göre “korunmak” demek. Üstelik bu
tabir Kur’an-ı Kerim’de 274 yerde geçiyor. Ancak birçok mealde, takva tabiri “korkmak, çekinmek ve sakınmak” anlamında
kullanılmış. İlahiyatçı yazar Ahmet Tekin, “Takva eğer korku manasında ele alınırsa İslam eşittir korku dini olur”
diyor. Tekin’e göre, Diyanet’in mealinde bile 380 grup hata var. Kendisi de bir meal yazarı olan Doç. Mustafa Öztürk
başka bir örnek veriyor. Ona göre Necim süresi 7. ve 9. ayetleri Cebrail ile Peygamber arasındaki iletişimi anlatıyor.
Ancak birçok meal yazarı Cebrail yerine Allah’ın Muhammed ile görüştüğünü yazıyor. “Ayette, ‘O en yüksek ufukta idi’
olarak anlatılan kişi Cebrail’dir” diyor Öztürk.
İlahiyatçı yazar Ali Eren, Türkiye’de mealcilik yapanların vahim hataları nedeniyle İslam’ın en temel esaslarının bile
tartışmalı hale geldiğini savunuyor. “Kimisi Kur’an’da başörtüsü yok’, kimisi var diyor. Kimi meal yazarları,
‘Kur’an’da kurban yoktur’ derken, bunun aksini savunan çok kişi mevcut” diyen Eren, Prof. Öztürk ile Prof. Ateş’in
meallerine atıfta bulunuyor. Her iki yazarın meallerinde “Kur’an’da başörtüsü yoktur” manası çıkıyor. Konuyla ilgili
konuştuğumuz Ateş, Kur’an’da kadınlara yabancı erkeklerin bulunduğu ortamda ziynetlerini örtmelerinin emredildiğini,
bunun da bir örtüyle gerdanlarını örtmek şeklinde olduğu düşüncesinde ısrarlı. Mealdeki hatalara en bariz örnek olarak
Abese Suresi’nin 1. ile 6. ayetlerindeki ifadeler gösteriliyor. Burada Peygamber, Mekke’nin ileri gelenleriyle görüşme
halindeyken âmâ bir vatandaş gelip bir şey sormak istiyor. Ancak Peygamber o âmâ vatandaşı dinlemeyip yüzünü ekşiterek
sırtını dönüyor. Mustafa İslamoğlu ile Ali Ünal’ın meallerinde âmâya sırtını dönen kişinin peygamber değil zengin
Mekkeli müşrikler olduğu ileri sürülüyor. Oysa Mustafa Öztürk ve Ahmet Tekin’e göre bu yanlış; Allah, Peygamber’in
şahsında engelli insanlara yanlış tutum takınacak insanları uyarıyor. Kaldı ki sonraki ayetlerde Peygamber, Allah
tarafından uyarılıyor.
İlahiyat Profesörü Hayri Kırbaşoğlu, “meallerdeki zorlama çeviriler, gereksiz-uygunsuz ifadeler, yanlış hükümler ve
yetersizlikler saymakla bitmez” diyor. “Kendi anladığı şeyi Kur’an’a söyletmek” düşüncesiyle hareket eden bazı
kişilerin meşhur olmak ve para kazanmak amacıyla en kolay yol olarak meal yazdıklarını savunan Kırbaşoğlu, dini
kalitenin yükseltilmesi gerektiği görüşünde. Dr. Sifil ise tartışmanın tekrar başlamasına neden olan İslamoğlu’nun
mealinin ilk 60 âyetindeki hataların bile 24 sayfa tuttuğunu söyleyerek Kur’an’a saygı gösterilmesini istiyor. Cübbeli
taraftarları ve Furkan dergisince “melun” ilan edilen İslamoğlu ise susmayı tercih ederken piyasadaki meali onun
yerine konuşuyor. Meal son zamanların en çok satanı.
Peki bunlar günah değil mi? Parçalanma ve bölünme burada da
baş gösteriyor sadece mezheplerde değil, o zaman biz ne
yapacağız?
Cidden soruyorum arapça öğrenelim mi?
Bence Kur'an'ın anlaşılmasının önündeki en büyük engel... : samimiyet...niyet ve sorumluluk bilincindeki zaaflardır...
Yüce Allah'a karşı duyduğu sorumluluk niyetindedir asıl mes'ele...
taği olup haddini aşan Firavun'a :
De ki : Arınmağa gönlün var mı? diye sorar Musa!...
" Arınmağa var mısın!..."
İşte mes'elenin mihveri / odak noktası budur kardeşim...
Arapça değil, yani, engel olan...
Veya ana sorun tek başına meal farklılıklarında aranamaz...
Farklı meallendirme hemen her zaman rastlanılabilinecek bir durumdur...
Eğer samimi, yürekten, riyasız bir gayret olursa, Yüce Allah mutlaka yollarını açacaktır...
Samimi bir şekilde kendisine ulaşmak isteyenden kendi kendisini kaçırmayacaktır...
Bu O'nun adaletine aykırı olur, esmasına aykırı olur...
Sadece Kamer suresinde 4 ayrı yerde Kur'an'ın apaçık olduğu vurgulanmakta, insanlar ÖĞÜT almaya çağrılmaktadırlar...
Yani aslolan samimiyettir, dürüstlüktür...
Samimiyetle arınma isteği duyan, sorumluluk bilinciyle yaklaşana Yüce Allah bir Furkan verir kesinlikle...
onu ortada bırakmaz yani...
aşağıdaki ayetlerin vb. bu konuda yol gösterici olabileceğini düşünüyorum :
Tevbe 109 :
O halde, hangisi daha iyidir? Yapısını Allah'a karşı sağlam bir sorumluluk bilinci ve O'nun hoşnutluğu(nu kazanma çabası) üzerinde yükselten mi; yoksa yapısını kaygan bir yar kenarına kuran ve sonra da onunla beraber yuvarlanıp cehennem ateşini boylayan mı? Allah (bile bile) kötülük yapan topluluğu doğru yola yöneltmez:
Bakara 2 :
Üzerinde hiçbir şüpheye yer olmayan bu ilahi kelam Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara bir rehber (olarak indirilmiş)tir,
Muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
''Eğer samimi, yürekten, riyasız bir gayret olursa, Yüce Allah mutlaka yollarını açacaktır...
Samimi bir şekilde kendisine ulaşmak isteyenden kendi kendisini kaçırmayacaktır...
Bu O'nun adaletine aykırı olur, esmasına aykırı olur...''
Şimdi,Arapça bilmiyorum ve ''Ben Bakara 196. ayetini çözemiyorum, lütfen şunu bana bir zahmet anlatıverir misiniz?'' diyemiyeceğim ve anlamak için de soramıyacağım. (Hakikaten de anlamıyorum,sitede de kimse izah edemedi)
Dersem, sorarsam bu söylediklerinizden sonra ben neyim?
Oğlum, kızım bana bir şey sorsa sizin bu yazınızı kendilerine okusam ne olur?
bu durumların hiçbiri Kur'an'ın apaçık olduğu gerçeğini örtmez, örtemez...Kur'an'ın açık değil de kapalı olduğunu söylemez bize asla...
bunun bize söylediği şey şudur:
Kur'an bize açık, biz Kur'an'a kapalıyızdır...
nedenleri bir tane değildir...
fakat en önemlisi ve en başta gelenleri: samimiyettir, liyakattir, gayrettir...
söz gelimi :çok samimiyiz, çok liyakatliyiz, çok gayretliyiz, çok çok bilgiliyiz fakat bir türlü bu Ayeti çözemiyoruz, ne demek istediğini ( belki de söylüyordur açıkça ama...) bir türlü gönlümüz şöyle % de % mutmain olacak yani TAM tatmin olacak bir şekilde çözemiyoruz...yani öyle varsayalım...:
bu durumda :
kardeşim, bu durumda, yani hakikaten bu durumda isek, Yüce Allah bizi bildiklerimiz, çözebildiklerimiz, yapabildiklerimiz, görebildiklerimiz, işitebildiklerimiz, dokunabildiklerimiz, yürüyebildiklerimiz ölçüsünde bizi muaheze edecektir, işte ancak o kadar sorumlu tutacaktır, zalim olmadığına, adaletli davrandığına göre...yani sen/ ben/ biz/ hepimiz göstermemiz gereken " arınma isteğini..." " tek BİR Allah'a yönelişi " vahiy kitabı + kainat kitabı + insan kitabı üzerinden bir OKUyuşla OKUyalım bir samimice...ve OKUmayı bırakmayalım...gerisini Yüce Allah'a bırakalım...O'nun lütuf ve merhameti bize yetişecektir - öyle bir durumda- bize emin ol!
değerli kardeşim, madem bu Ayet ile ilgileniyorsun. O halde lütfen bu Ayet ile ilgili bildiklerinide / çözemediğin hususlarını da kapsayan küçük de olsa bir giriş yaparak örn : Bakara 196 diye bir başlık açar mısın...hep beraber/ birlikte bu Ayet'e tekrar bir bakalım, birlikte ve yardımlaşarak çevirip yorumlayalım isterseniz...
muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Merhaba. HAC konusununda yazılanları derleyip toparlayan bir çalışma yapıyorum. Bakara 196’yı da ele alacağım, Allah isterse. Şöyle başladım:
HAC (حج), "hıcec"in (حجج) tekili. HICEC kelimesi 28:27’de geçer ve panayırlar anlamına gelir. Çünkü 28:27’deki yaşlı adam, genç Musa’yla dinî değil ticarî bir anlaşma yapıyor:
İsterim ki
sekiz HICEC bana hizmet etmene karşılık
bu iki kızımdan birini sana vereyim…
Genç Musa onun koyunlarını güdüp sulayacak, sağarak peynir, kırparak yün elde edecek. Sonra bunları Medyen panayırında satacak ve parasını götürüp yaşlı adama verecek. Sekiz PANAYIR süresince. Yani panayır eğer yılda iki kere kuruluyorsa dört yıl, dört kere kuruluyorsa iki yıl hizmet edecek.
Mekke’nin de panayırları vardı. Kureyşin ekmek teknesi. Çünkü kentin, içinde bulunduğu vadi tarıma tamamen elverişsizdi (14:37). Kureyş o yüzden ticarete yöneldi. Kış ve ilkbahar aylarında kervanlarıyla Suriye, İran, Mısır, Hindistan’a gittiler; satın aldıkları malları yazın Mekke panayırında kârına satıp ekmek paralarını kazandılar.
Kureyş sûresi: Kureyşi kış ve ilkbahar yolculuklarına bu evin Rabbi alıştırdı. Kureyşin tapması gereken o Rabdir. Açtılar doyurdu onları; korkuyorlardı güvene kavuşturdu
Mekke panayırı dört haramlar -erbeatun huruma-(9:36)denen "haram aylar"da, yani yılda dört kez, kurulurdu.
Bu haram ayların ilki 21 Hazirandan hemen sonra doğan dolunaydı. Hurmaları, ekinleri olgunlaştıran bunaltıcı yaz sıcaklarının simgesi. Adı o yüzden sıcak dolunay idi -şehru ramadân (2:185).
Elmalılı: Ramaz; güneşin hararetinin şiddetinden taşların son derece kızmasıdır ki, böyle pek kızgın yere de Ramdâ denir. Bu bakımdan Ramazan, "Ramdâ"dan yanmak mânâsına fiilinin masdarıdır. Yani kızgın yerde yalın ayak yürümekle yanmak demektir.
Ramazân: yakıp kavuran
Şehr: dolunay
Şehru ramazân: yakıp kavuran dolunay, sıcak dolunay
Bakara 197’de açıklandığı üzere PANAYIR ayları bellidir -el HACcu eşhurun ma’lûmât. Çünkü ilki o sıcak dolunay olan yaz ve erken sonbahar ayları idi bunlar. Vakten sabit.
Tam olarak ayın hangi vaktinde? Cevap için Bakara 189’a bakalım: …
Merhaba. HAC konusununda yazılanları derleyip toparlayan bir çalışma yapıyorum. Bakara 196’yı da ele alacağım, Allah isterse. Şöyle başladım:(Hasan Akçay)
teşekkür ederim değerli Hasan Akçay kardeşim...Yüce Allah ilminizi ziyade etsin...Allah razı olsun.
Muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Ben buraya girip yorum yapan insaları yönlendiren
deistlerden çok sıkıntı duydum, bir moderatör de daha
sonra deist olmuş, bilgi kadar tehlike de barındırıyor
burası, binlerce mesaj atmış birinin düşünceleri de daha
sonra değişebiliyor ve deist olabiliyor, bu da Allah'ın
iradesidir öyleyse, yıllarca dinimi yaşayamadım, şimdi
ise bir reform aşamasıdayken, bazı yorumların sıkıntısını
yaşıyorum.
Bakın sadece meal ile değil, burada yaşadığım sıkıntıyı
aktarayım size.
@hasakcay "şehru ramazan" sıcak dolunaysa, 21 hazirandan
sonraki ilk dolunaya şahit olup, yaklaşık 10-12 gün kadar
oruç tutmak doğru olandır diyorum, buranın admini alperen
öyle saçmalık olmaz diyor, herkes kendine ait delili
ortaya koyarak bunu savunuyor, benim kaynağım kur-an
ancak insanlarda kur-an'dan örnek vererek savunuyor,
neden bu kadar uçlarda oluyoruz o zaman, meallerdeki
farklılıktan mı? Ben doğruyu yapmak istiyorum, Allah'ı
yaşamak istiyorum. Kafam karışıyor.
Sayılı günler konusunda neden bir mutabakat yok? Oruç
neden standarta bağlanmamış bir türlü, 3+7 olarak hac ile
ilgili ayettte belirtilirken, sayılı günler neden 29-30
olarak kabul edilmiş.
Yaklaşık 2 haftadır, kütüphane mi zenginleştirmekle
uğraşıyorum, meal okuyorum, mealden okuyunca genelde
şöyle oluyor. Anlayamıyorum, o derinlik bende yok mu
Allah istemiyor mu? Deist ve ateistlerin ve agnostiklerin
ağlarında buluyorum kendimi, islam siteleri akıldan uzak
kestirip atan yorumlarda bulunuyorlar, yararlı değiller,
çok basitler. Sünnet diyip kestirip atabiliyorlar. Buraya
geliyorum, hem arapça hem din üzerinde bilgili kişiler,
yine ortak bir noktada buluşamıyorlar, kafam iyice
karışıyor. Allah'a sığındım ancak kendime, hele ki böyle
karmakarışık bir ortamda güvenemiyorum, doğruyu nasıl
bulacağım, ne yapacağım? Ortada kaldım, arapça kursları
dahi edindim, bir çabam var ancak bu çaba yol bulamıyor.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma