Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
77.Bunun üzerine yine gittiler. Nihayet bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Bunun üzerine onlar da, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O [Âlim kul], onu doğrultuverdi. O [Mûsâ]: "İsteseydin bunun karşılığında mutlaka bir ücret alırdın" dedi.
77 ayette Peygamber Musa ve beşer Musa devam ettikleri yolculuklarında vardıkları köy halkından gereken ilgi ve alakayı, misafirperverliği göremedikleri anlatılmaktadır. Buradan çıkarılabilecek ilk sonuç; Alim Kul Musa ve kul Musayı o yörede kimse nin tanımıyor oluşudur. Ancak her ne olursa olsun yoldan gelen bir yabancıya hemen her yerde yiyecek ikram edilir Tanrı misafiri genel anlamda boş çevrilmez. Ancak bura da Musa ve Bilge Kulun misafir edilmeyişi neyi anlatmaktadır?,Yıkık olan duvar neyi temsil etmektedir acaba? Yıkık duvar zararı, ziyanı temsili olarak anlatır. Yıkık duvarın tamir edilmesi ise felaketin, zarar ve ziyanın sona ereceğine işaret olduğunu düşünmekteyim. Yıkık duvar, o yörede ki insanların vahy den bihaber oluşlarını, hayır ve hasenatın iyi, güzel ve erdemli kul olmanın neyi ifade ettiğini bilmediklerine bir kinaye olmaktadır. Yıkık duvar, vahy ile terbiye olmamışlığı, viraneliği, karanlığı ve kokuşmuşluğu anlatır. Bu nokta da yıkık olan duvarın örülmesi o ahalinin üzerine çökmüş olan şirk ve küfür karanlığının vahy ile Rabbin ayetleriyle tek Rabbe kulluğa davet edilmek suretiyle tevhide,aydınlığa erişmeyi ifade etmektedir. Yıkık duvarın örülmesi, o ahalinin üzerine çökmüş olan karanlığın sıyrılmasına, ve aydınlığın etrafı kuşatmasına bir teşbih olmaktadır. Burada ayetin son paragrafı “İsteseydin bunun karşılığında mutlaka bir ücret alırdın” şeklinde ki ifade ancak elçilerin tebliğ süreçlerinde karşı karşıya kaldıkları bir durumu anlatır. Elçiler ecirlerini/ücretlerini Rablerinden isterler. Onların görevi vahy edileni toplumlara bir karşılık beklemeksizin iletmektir.
İşte bu pasajın sembollerin diliyle anlatmak istedikleri Allahu alem bunlar olduğunu düşünmekteyim. Son cümle kul Musa’nın Elçi Musa’ya bir beşerin gösterecek olduğu dünyevi bakış açısını anlatır cinstendir. Yapıp ettiğinin bir karşılığının, bir bedelinin olması. Evet hayatı dünya ve ahiret şeklinde 2 ye bölmenin ne denli sakat bir düşünce olduğunu da ifade eder bu ayet. Vahyi ile başlayan süreç esmaların okunması ve hayatın içinde bir tesbih ile akıp gitmesi ve zikrin devamlılığı,nihayetinde salatın anlamlı hale gelmesini sağlayacaktır. Salat; kişinin hayat-memat sürecinin hayatındaki yansımasıdır. Salat, üflenen ruha sahip çıkabilmektir.
78–82.O [Âlim kul]: "İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o, üzerine sabra takat getirmediğin şeylerin te'vîlini haber vereyim: "Gemi olayına gelince; o, denizde çalışan birtakım miskinlerindi. İşte o nedenle ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Ötelerinde de bütün gemileri gasp edip alan bir kral vardı. Delikanlıya da gelince; onun anne–babası Mü'min kimselerdi. İşte o nedenle biz, onun, o ikisini azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korktuk. Sonra da ‘Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin' istedik. Duvara da gelince; o, şehirde iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, –Rabbinden bir rahmet olmak üzere– Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu [duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım. İşte senin, üzerine sabra takat getiremediğin şeylerin te'vili! "
78 nci ayetle başlayan ve 82. Ayetle sonlanacak olan pasajda Alim kul ile Musa’nın süregelen yolculuklarının sona erdiği ve yollarının bu andan itibaren ayrıldığı ifade edilmektedir. Kul Musa, tecelli eden vahye karşı sabır ve takat gösteremediği hususlar hakkında artık bilgilendirilecektir. Evet bu andan itibaren Kul Musa ile Elçi Musa arasında cereyan eden vahyin te’vili konusu bir anlamda vahye dokunmayı anlatmaktadır. Hayatın içinden sunumlarla sembolize edilmiş olan vahy sembollerin diliyle te’vil edilecek ve Musanın diliyle kelimeleşecektir. Kuran da Alim Kulun ifadesiyle te’vili yapılan pasaj metne sadık kalınarak anlatılmaya çalışılacaktır:
İlk vahy ve ilk te’vil; "Gemi olayına gelince; o, denizde çalışan birtakım miskinlerindi. İşte o nedenle ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Ötelerinde de bütün gemileri gasp edip alan bir kral vardı.
Ayette geçtiği şekliyle değerlendirdiğimizde gemiye verilen hasar, geçimlerini bu gemiyle sağlamakta olan miskinlerin elinden bu gemiyi almasından endişe edilen krala karşılık bir tedbir mahiyetindedir. Çünkü orada yaşayan bu kral sağlam gemileri gasp etmektedir.
Sembollerin diliyle ayetin te’viline bakacak olduğumuzda ise çok daha farklı mesajların verilmek istendiği görülecektir:
Daha önceki pasaj da 71 nci ayetin açılımında da ifade ettiğimiz üzere derya üzerinde yüzmekte olan “gemiye binmek” deyimi sanatsal anlatımla Ledünni ilm ile beslenmeye başmak olarak ifadelendirilebilir. Çünkü Vahyin kaynağı teşbihsel bir anlatımla derya (deniz) olarak anlatılmıştır.
Konunun daha da berraklaşması için ayette geçen miskin kelimesine bakmak da yarar vardır; Miskîn sözcüğü "sakin olmak, hareketsiz durmak" anlamındaki سكن - sekene sözcüğünün türevlerindendir. Lisanü'l-Arab adlı eserde sekene sözcüğünün esas anlamının واضع - eğilen/boynunu büken, tevazu gösteren demek olduğu belirtilmektedir. [10-4] Cilt 4, Syf. 630–635, Sekene maddesi. Bu iki anlam bir arada düşünülürse, miskîn 'in gerek fakirlik yüzünden gerekse başka bir etken nedeniyle hareketsiz kalmış, serbest hareket imkânını kaybetmiş, boynu bükülmüş kimse" olduğu anlamına ulaşılır.
Bu tarifin ardından tekrardan ayete döndüğümüzde Gemi, denizde çalışarak geçimini sağlayan boynu bükülmüş,fakir kimselerin geçim kaynağıdır. Bu geminin kusurlu hale getirilmesi tamamen elden alınıp gasp edilmesini önlemek amaçlıdır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, "Bilgin Kul"un gemideki hasarı kendi iradesi ile yapmış olmasıdır. Bu hususu kendisi de فاردت ان اعيبها - Ben onu kusurlu hale getirmek istedim diyerek beyan etmiştir. Burada gaybı bilme gibi olağan dışı, sır bir durum söz konusu değildir. (Tebyinul Kuran C:7)
2. vahy ve 2 nci te’vil ; Delikanlıya da gelince; onun anne–babası Mü'min kimselerdi. İşte o nedenle biz, onun, o ikisini azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korktuk. Sonra da ‘Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin' istedik.
İfadelere dikkat edilirse, öldürme olayında Bilgin Kul'un yalnız olmadığı görülür. Olayda "Bilgin kul" ile beraber başkaları da vardır. Kıssaya geleneksel açıklamalar doğrultusunda bakanlar, bu Âyetlerdeki korktuk ve istedik şeklindeki çoğul fiillerin öznelerini uyduramamışlardır. "Bilgin kul "un "Hızır" veya "melek" olduğu iddia edilince, "korkanlar "ın da –hâşâ– Allah ile Hızır veya Allah ile melek olduğu anlamı ortaya çıkmaktadır.
Âyetlerden anlaşıldığına göre, delikanlıyı öldürme olayı resmi otoritenin; toplum olarak yasalara göre verdikleri bir karar gereği olmuştur. "Bilgin Kul" bu kararın infaz memurudur. Bu nedenle, olayı açıklarken فخشينا - korktuk ve فاردنا - istedik ki şeklinde çoğul bir ifade kullanmıştır. Eğer delikanlının öldürülmesi o delikanlının yaşadığı kentte yasal bir icraat olmasaydı, hem delikanlının yakınlarının hem de şehir halkının [kamu otoritesinin] "Bilgin Kul"a gerekli tepkiyi göstermeleri ve onu cezalandırma yönüne gitmeleri gerekirdi.
Görüldüğü gibi, "delikanlının öldürülmesi" olayının bilinmeyecek, yadırganacak, batın ilmi ile açıklanacak herhangi bir yanı yoktur. Normal, yasal bir uygulamadır. Ne var ki, Mûsâ, o yörenin yabancısı olduğundan bunu bilmemektedir. Mûsâ peygamber Bir can karşılığı olmaksızın masum bir cana mı kıydın? diyerek bir insanın sadece kısas ile öldürülebilineceğini ileri sürmüştür. Hâlbuki şer'an [yasal açıdan] insan sadece kısas için öldürülmez; Allah'a savaş açanlar da öldürülür:
(Maide: 33) Allah ve Rasûlüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/arka arkaya kesilmesi, ya da yeryüzünden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir zillettir. Ahirette de onlar için büyük bir azap vardır.
Dikkat edilirse, 80. Âyette Delikanlıya gelince, anne-babası Mü'min kimselerdi. Onun, o ikisini azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korktuk denilmektedir. Bu ifadeden de delikanlının Mü'min anne ve babasını dinden çıkarmak için çaba sarf ettiği [Allah ile savaştığı] anlaşılmaktadır. Yani bu durumda Maide Sûresinin 33. Âyetine göre onun öldürülmesi meşru bir olaydır. (Tebyinul Kur’an C:7)
istenen Musa’nın gençliğinde öldürdüğü adamı hangi sebeple öldürdüğüne dair bir ders mahiyetindedir. Bir insan hangi gerekçeye binaen öldürülebilir?
3.vahy ve 3 ncü te’vil; Bilgin Kul, duvarı doğrultma işinin içyüzünü açıklarken Duvara da gelince; o, şehirde iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, –Rabbinden bir rahmet olmak üzere– Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu [ duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım demektedir.
Görüldüğü üzere, Bilgin Kul, Rabbinden bir rahmet olmak üzere- Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi فاراد ربّك diyerek işin Allah tarafından yaptırıldığını açıklamaktadır. Ayrıca "Ve ben onu [duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım demek suretiyle de sadece duvar olayını kendi görüşüyle yapmadığını beyan etmektedir.
Demek oluyor ki, Bilgin Kul'a bu üç olaydan sadece üçüncü olay vahiy ile bildirilmiştir. Yani "Bilgin Kul"un kendi bilgisi ve iradesiyle gerçekleştirmediği olay sadece duvar doğrultma işidir.
Âyetin orijinalindeki وما فعلته عن امرى - ve mâ fe'altühü an'emrî ifadesi, tefsir ve meallerin ekserisinde [hemen hemen hepsinde] ve ben bunların hiç birini kendi görüşümle yapmadım diye çevrilmiştir. Bu çeviriye göre, üç olaydan hiç birinde "bilgin kul"un kendi görüşü ile davranmadığı, her üç olayda da aldığı vahiyle hareket ettiği anlaşılmaktadır. Oysa bu çeviri yanlıştır. Doğru çeviri Ve ben onu [duvarı doğrultmayı] kendi görüşümle yapmadım şeklindedir.(Tebyinul Kuran C:7)
Değerli dostlar; Kehf suresinin 78-82 nci ayetleri arasında geçmekte olan te’vil’e atıf kıssasının 70 nci ayetinde yapıldığını görüyoruz;
70.O [Âlim kul]: "O halde eğer bana uyacaksan, bana hiçbir şey hakkında soru sorma, ta ki ben sana öğüt olarak ondan söz açıncaya kadar."
Bu ayetten anlaşılması gereken; Rabbe teslim olmuş bir Elçinin kendisine fısıldanan, inzal olunanlar üzerine ve inenlere bağlı evrene dair sunumlar hakkında hiçbir sualin sorulmamasıdır. Asl olan sabır ile itaatkar olmak, balığın (hut/benlik,ihtiras,karamsarlık,doyumsuzluk) emrine tabii olmamaktır. Bir başka ifadeyle de Rab’den gelene uymak gelenler hususunda hiçbir şekilde soru sormamayı kendine şiar edinmektir. Çünkü o indirilenler ve evren kitabında sahneleneler öğüt olarak açıklanacaktır. Elçiler evreni Rabden gelen bir öğretiyle evrensel dili kullanarak okurlar. Evrenin okunması bazen bir balık, bazen bir gemi, bazen bir feta, bazen bir ğulam (genç delikanlı) ve bazen de yıkık virane bir duvarla sembolize edilir. Evren kitabında sahneye konulanlar elçilerin kendilerine üflenen ruha sahip çıkmalarının bir sonucu olarak perdenin açılmasını anlatır. Örneğin bir tiyatro oyununa giden izleyiciler perde denmeden önce, perdenin öteki tarafında ne tür bir dekor ve ne tür bir sunumun var olduğundan habersizdirler. Perde dendiğinde ise oyunun dekoru ve karakterleri ortaya çıkacaktır. Gerek dekor ve gerekse karakterlerin uyumlu oyunları ve bunların izlenmesi ve algılanması ne ise izleyenler tarafından evren sahnesinde ki perdenin kalkması ve perde arkasının izlenmesi de böyle bir şeydir.
İzlenen tiyatro da oynan oyun ketebeyi ve oyunun dekorları esmayı oyunu oynayan aktörlerin sözleri vahyi bunların izlenmesi ve algılanması ise karea yı anlatır. Esmalar karea edildiğinde anlamlıdırlar. Evren kitabının sahnesinde sunulanlar (esmalar) evrenin diliyle karea edildiğinde izleyenler vahyi anlamış olacaklardır.
78-82 nci ayetler içinde te’vili yapılanlar Peygamber Musa’nın perde arkasından aldıklarıdır. 78 nci ayete kadar ki ilk bölümde ise açılımı getirilen te’vil Kul Musa’nın perde arkasından ala geldikleridir. Rabbin yeryüzündeki mimikleri Kul musa için bir anlam ifade etmiş Peygamber Musa için ise farklı bir anlam ifade etmiştir. Allah’ın ketebesi değişmez lakin kelimeleri değişir. İşte evren kitabında sunulanların ketebesi Sünnetullah’ın bir gereği olarak değişmediğine göre, her 2 Musa karakteri için değişenler kelimelerdir. Kendisine üflenen ruha sahip çıkanlar Rabbin mimiklerine dokunurlar. Yeryüzü Rabbin mimikleri ise dokunmalar evrene dair olmalıdır. Kul Musa Rabbin mimiklerine dokunurken algıladıkları onun itirazlarıyla kelimeleşirken Elçi Musa’nın Rabbin mimiklerine dokunmasıyla kelimeleşenler ise Kul Musa’nın itirazlarına cevap niteliğindedir.
Allah, doğrusunu en iyi bilendir.
Yazılanları, yapılan te’villeri beğenmeyen dostlar, sıra dışı gören arkadaşlar için ise sözün bittiği yer olacak şu cümleleri söylemeyi uygun buluyorum:
Yazılanları “Bir delinin akıllıca sözleri ve bir akıllının delice düşleri “şeklinde de düşünebilirsiniz.
Esen kalınız.
13/01/201
Merhametli
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|