Yazanlarda |
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam kardeşlerim,
Evrim konusu üzerinde uzun bir zamandan beri
düşünüyorum. Bu konunun savunucularının ileri sürdükleri delilleri,
teorilerini, ulaştıkları neticeleri irdeliyorum.
Evrime karşıt düşüncenin Adanan Oktar gibi "sözde" savunucularının ileri sürdükleri argümanlara zaten önceden beri vakıfız.
Teknoloji
sayesinde, Adnan Oktar tayfasının ileri sürdükleri argümanların
Amerikan Kliselerinin söylediklerinin kopyasından ibaret olduğunu da
öğreniyoruz.
Bilim adamları toprağı sıktıkça şüheda yerine
deliller fışkırıyor. Nice akıl sahibi, şüpheci bilim adamı delillerin
işaret ettiği gerçeklik hususunda birleşiyor.
Yerlerde ve
göklerdeki kevni ayetleri okuyanlar için şaşırtıcı belgeler var. Üstelik
bu belgeler ilgilenen her kişiye açık, objektif, doğrulanabilir,
yanlışlanabilir bir biçimde...
İster al eline kazma küreği kendin bak, istersen kazanların çıkardıklarına bak...
Evrim
düşüncesinin çağdaş savunucuları yer yer Darwin'e itiraz edip
düzeltmeler yapıyorlar. Çünkü onların ilgilendikleri, bir dogma değil,
kanıt.
Kanıta teslimiyet, gerçeğe (Hakka), ayete teslimiyettir. Beşeriyet veya zan kanıtın kendisinde değil, kanıtın yorumundadır.
Gelecekteki bilim adamlarının bugünkülerin bulgularını daha zengin kanıtlarla değiştirmesi, güncellemesi de mümkündür.
Kritik mesele şudur:
Bilim adamı bir Rahibin veya hahamın karşısına dikiliyor ve soruyor:
"Sana göre, varlığın geçmişi kaç senedir ?"
Kendisini dogmaya teslim edenin cevabı kitapta okuduğundan ibaret. 4.000 yıl diyen var, 6.000 yıl diyen var...
Bilim adamı diyor ki;
"Arkadaş,
biz birbirinden bağımsız yöntemlerle hesaplıyoruz da her yöntem bir
diğerini doğrulayarak yeryüzünün yaşını 4,5 milyar yıl olarak söylüyor,
sonra biz yüzmilyonlarca yıl evvel yaşamış mahlukattan kemikler, izler
buluyoruz. Sen bu kanıtlara ne diyeceksin ?"
Gerçek yerine rivayeti din edinenin cevabı şu oluyor:
"Sen bana ne getirirsen getir, ben sadece kitapta yazana inanırım"
İşte bu açık bir küfürdür. Gerçeği örtmektir.
Geçenlerde,
Mısır yazıtlarını ilk defa okumayı çözen bilim adamının hayatına dair
bir belgesel izledim. Adam günlük tutmuş, satır satır yazmış.
Zamanının
Fransa Kralı, Mısıra araştırma yapması, Fransız kralının sarayına daha
çok tarihi eser getirmesi için bu zata ödenek verirken bir şart ileri
sürüyor:
"Araştırmaların sırasında kitaba aykırı bir şey bulursan bunu açıklamayacaksın !"
Kardeşlerim,
Bu dindarlık değil, bu "maymunluk", bu beyinsizlik, bu küfür, bu isyan, bu gerçeğe ve yaratışa başkaldırı...
Ben
şahsen kitapta bir şeyle, tespit ettiğim gerçeğin çeliştiğine vakıf
olursam, gerçeği değil, kitabı gözden geçiririm. Eğer onun muhakkak
doğru olduğuna bir inanç besliyorsam, ona yaklaşımımı, onu anlayışımı
gözden geçiririm. Çünkü gerçek, mutlaka doğru olan sözün tefsirinden
başkası değildir.
Şimdi Akdan Oktar ve benzerlerinin, evrime
karşıt söyledikleri şeyler, kendi bağırıp çağırmasından başka bir şey
işitmeyen insanın durumuna benziyor.
Üstelik yalancılar da...
Çünkü,
evrim savunucularının demediği şeyleri onlar demiş gibi aktarıp ileri
sürülmemiş kanıt ve tezlerle savaşıyorlar. Sahte galibiyetlerle bir
sihir oluşturmaya çalışıyorlar.
Gerçeği arayan ise her kesimi dinler, irdeler sonra akıl ve vicdanı ile bir hüküm verir.
Bir
kaç misal vermek gerekirse, hiç bir evrim savunucusu insanın maymundan
türediğini iddia etmiyor. İddia ettikleri şey, insanın atasıyla bir çok
primat / maymun türünün atasının ortak olduğudur.
Üstelik bu iddialarına yerin altından çıkarılan kemiklerden başka çok açık ve seçik bir belge daha getirdiler : DNA
DNA, her mahlukun saklı levhasıdır. O bilgi, o mahluk adına neredeyse "her şeyi" açıkça yazar.
Şimdi vaktim sınırlı olduğu için burada ara veriyorum. İnşaallah edindiğim bilgilerden paylaşmaya devam edeceğim.
Esen kalın.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
En son DNA'dan bahsetmiş ve evrim savunucularının DNA'yı
fosil kanıtlarının yanında daha güçlü bir kanıt olarak ileri
sürdüklerinden bahsetmiştik.
DNA, gerçekten çok çetin bir delil. DNA, evrim teorisine yeni boyutlar kazandırdı.
Öncelikle, DNA sadece insanla primatlar arasında değil, bütün canlıların birbirleriyle akraba olduklarının KESİN kanıtıdır.
Üstelik
bu akrabalık, "Canım hepimiz aynı atomardan meydana geliyoruz, elbette
birbirimize benzeriz" diyerek çamura yatmaya izin vermeyecek bir
derecede.
Çünkü akrabalık, malzemenin aynılığında değil, dizilimin, şifrenin, genetik kodlamanın benzerliğindedir.
İnsan
DNA'sının dizilimi, bırakın bir maymunu, bir kertenkele, bir balık, fil
yahut bir başka mahlukla akıllara durgunluk verecek derecede benzerlik
taşıyor.
Bu benzerliğin zirvesinde ise bir kaç primat türü bulunuyor.
Benzerliğin boyutu ise şaşılacak gerçekler barındırıyor.
Eskiden,
canlıların evrimine hariçten güç alan mutasyonların sebep olduğu
düşünülüyor ve evrim karşıtları ise nükleer atık sebebiyle mutasyona
maruz kalmış hücre ve canlıların varlığını devam ettiremediğinin zaten
gözlenmekte olduğunu ileri sürerek teoriye karşı çıkıyorlardı.
Sonradan,
vücüdumuzun içinde, bir çok hücremizde an ve an binlerce mutasyonun
yaşandığı tespit edildi. Vücut, alelade işler kabilinden, bir çok
mutasyonu bizatihi kendisi oluşturup idame ettiriyordu.
Bunun
dışında, virüslerin kromozomlara hücum ederek DNA kodlamasını
değiştirebildikleri tespit edildi. Ve, virüsler tarafından kodlaması
değiştirilen sayısız DNA kodları delillerle ortaya konuldu. Bilim
adamları bunların her birini ayrı ayrı numaralandırıp isimlendirdiler.
İşin
garip yönü şu ki, insan DNA'sındaki virütik bozunumun aynıları,
kromozomlar içerisinde aynı yerlerde maymun türlerinde de tespit edildi.
Üstelik bir tane de değil. Yanlış hatırlamıyorsam tam 16 farklı
noktada, benzer virütik müdahale tespit edildi. Bu kabaca şu anlama
geliyor:
Bu virütik müdahale, insan ve maymunda %100 benzerlik
teşkil ediyorsa, müdahale yani gen kodlamasındaki değişim her ikisinin
atasında mevcut olmalı ki, kendi nesillerine bunu aktarsınlar. Eğer bu,
tüm canlıları aynı anda etkileyen eş zamanlı bir müdahale olsaydı, bütün
canlılarda aynı noktada aynı değişimin gözlenmesi gerekirdi.
DNA'nın öğrettiği bir diğer gerçek de, gen kodlamasının değişimi için illaki mutasyona gerek olmadığını açığa çıkarmasıdır.
Bilim
adamları, kromozomların kendilerini kopyalarken zaman zaman "HATA"
yaptığını ve bu hatalı kopyalamanın DNA kodu ebeveynine göre ister
istemez değişik olan varlıkları meydana çıkardığını bir çok canlı
türünden bir çok delillerle ortaya koydular.
Bir çok kimse,
evrimcilerin "güçlülerin ayakta / hayatta kaldığını, zayıfların
elendiğini" iddia ettiklerini düşünür. Halbu ki onlar güçlülerin değil, o
anda mevcut koşullara "UYUM SAĞLAYABİLENLERİN" hayatta kaldığını, uyum
sağlayamayanların nesillerinin tükendiğini söylüyorlar.
Bu ilke,
"dinazorlar bu kadar güçlü yaratıklar olmalarına karşın neden hayatta
kalamadılar" gibi soruları da ortadan kaldırıyor.
Özellikle, evrimde yalıtımın etkileri çok ciddi bir delildir.
Yeryüzündeki
kara parçalarının bir zamanlar tek bir kara parçası olduğu ve zaman
içerisinde kıtaların hareket ettiğini öğrendik.
Bir canlı türün,
bir ekosistem içerisinde sıkışıp kalması, oradan dışarı çıkamaması ve
genetik kodun dar bir çerçevede aktarımı o canlıyı, dışarıda kalana göre
başkalaştırıyor.
Bu nedenledir ki, okyanusta birbirine komşu
adalarda yaşayan aynı türe ait olması gereken canlılarda ilginç
değişiklikler gözlemleniyor. Her biri, içinde yaşadığı adanın
koşullarına göre yeni bir yapılanmaya kavuşuyor. (Bu konu Darwin'in
çıkış noktasıdır.)
Ve böyle böyle türlerdeki çeşitlilik ortaya
çıkıyor. Aslında "tür" diye bir kavram yok. Bu kavram, genetik kodlaması
birbirine en yakın olan canlıları sınıflandırmak üzere kullanılıyor.
Gerçekte, her bir canlı başlı başına bir türü temsil ediyor. O canlının
bünyesindeki vasıflar, onun çevreye daha iyi uyum sağlayarak hayatta
kalmasını ve genlerini yavrularına aktarmasını temin ediyorsa o vasıflar
yaşamaya devam ediyor.
Bırakın diğer canlıları, yeryüzünün
çeşitli yerlerinde yaşayan insanların derilerinin renklerinin ve kemik
yapılarının birbirinden farklı olmasının bile evrim dışında hiç bir
izahı yoktur.
Geçenlerde izlediğim bir belgeselde bilim
adamları, uzun dişli fillerin neredeyse yer yüzünden silinmek üzere
olduğunu, uzun zamandan beri uzun dişli filler göremediklerini
söylüyorlardı.
Çünkü insanlar, uzun dişli yani bu genleri
taşıyan filleri, dişlerini kullanmak için katletmiş ve bu gen yavrulara
aktarılamadan yok olup gitmişti. Geriye sadece dişleri kısa olan filler
hayatta kalmış ve koşullara uyum sağlayanlar onlar olmuştu.
Çevreye
uyum sağlama anlamında işe yarayan vasıfları oluşturan genler onu
taşıyan sahipleri aracılığıyla hayatta kalmaya devam ediyor. Bu uyumu
daha iyi hale getiren bir genetik değişim bu defa yarışa yeni bir boyut
katıyor. Bu durumda iki seçenek beliriyor.
1) Yeni özellik, bu özelliği barındırmayan diğer türdeş canlının silinip gitmesine yol açıyor.
2) Yeni özellik, yeni bir tür olarak öncekinden ayrışıyor.
Zaten,
tabiatta hiç bir canlı bir diğerinin tıpa tıp aynısı değil. Hepimiz
gerek diğer türlere kıyasla, gerekse kendi türümüz içerisinde bambaşka
bir genetik kod taşıyoruz. Ama kodların birbirleriyle bileşiminden, ama
mutasyondan, ama virütik müdahaleden, ama kromozomların hatalı
kopyalanmasından kaynaklansın canlılar büyük bir devinim içerisinde
yeryüzünü şenlendiriyor...
Bu bilgilerden sonra inşaallah, bizi
daha çok ilgilendireceğini düşündüğüm bir meseleye değineceğim ve bu
konuda katkılarınızı isteyeceğim:
Bilginin, Kültürün, İnanışın Evrimi...
Esen kalın.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
UlulEbsar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 26 mayis 2010 Yer: Micronesia Gönderilenler: 352
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
Bir Gün Bilim DNA ve Harfler/Tamgalar arasında ki bağlantıyı kurabilecek...
Çöplük DNA dedikleri %90'ı oluşturan kısmı okuyabilirler ise eğer...
Bunun için Sultan gerek...
Böylece "Kelimenin Gücü" anlaşılacak...
Okuyarak Tedavi etmek komik olmayacak o gün...
İnsan kendisinin kapasitesine şahid olacak...
Aklını; Ne kadar az kullandığını ve israf ettiği görecek Çevreyi /Nimetleri Ne kadar çok kullandığını ve israf ettiğini görecek...
İnsan 4 üzerinde...SACİD ve RAKİ olacak...
Rabbi SEKİZ ÜZERİNDE gelecek...
Sevgi ile...
__________________ Haşr -10
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi inananlara karşı kin beslemekten koru.
Rabbimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin,"
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
Bir varlığın tüm vasıflarını değiştiren süreç, onun ürettiklerini de değiştirecektir.
Bilgi, şeylerin ve durumların tanımlaması, isimlendirilmesidir. Kültür ise, mantıklı bir silsile içerisinde kümelendirilip nesilden nesile aktarılan önemli bilgidir. Önemli oluşu, onun gerçekten önemli olup olmamasından değil, onun o şekilde değerlendirilmesinden kaynaklanır. Dolayısıyla, önemlilik tanımlaması da aslında o durum hakkındaki "bilgi" dir. Canlıdan canlıya, çevreden çevreye, zamandan zaman değişen göreceli bir bilgi...
Bilgi, varlığın iletişime geçtiği diğer bir şeye verdiği tepkiden doğar. İletişim, farkındalık doğuran ve bu suretle bilgi haline gelen bir tepkiye yol açar.
İletişim, tesadüfe dayanabileceği gibi iradi de olabilir.
Evrimciler, bir molekülün bir diğeri ile olan ilk iletişimini tesadüfe dayandırırlar. Tesadüfle başlayan iletişimin farkındalığa dönüşmesi ve bir bilinç yüklenmesi için "hayat"a, "can"a ihtiyacı vardır. Evrimciler, ölmemeyi yani varlığını sürdürmeyi dileyen bu canlanmanın nasıl başladığını bilemiyorlar.
Ancak burada konumuz bunun nasıl başladığı değil. Konumuz, hangi şekilde başlamış olursa olsun, bu evrim serüveninin neticeleridir.
Yani farkındalık, diğer bir deyişle hayat sahibi ilk yaşamın tesadüf ve bilinçli karşılaşmalardan sonra edindiği bilgi ile tüm benliğini evirip çeviren cendere içerisinde bu güne nasıl eriştiğidir.
Evrilen sadece bedenler değildir. Canlının içinde bulunduğu çevre ve sahip olduğu bilgi de evrilmektedir.
İletişim, özellikle iradi / bilinçli iletişim koşullara uyum sağlayarak hayatta kalmaya sebep olduğu müddetçe evrim tarafından kayırılacaktır. Deliller irdelendiğinde, evrim cenderesinin bilenle bilmeyeni bir tutmadığını, daha çok iletişim kuranın, daha çok bilenin, bildiğini daha güzel yorulayabilenin, edindiği bilgiyi yek diğerine veya yavrusuna daha güzel iletebilenin kayırıldığını ve varlığını sürdürebildiğini görüyoruz.
Bu durum gösteriyor ki, bilginin ve bilenin değerli olduğuna dair yargı biz insanların uydurup türettiği entellektüel bir bilgi değil, tüm canlıları ve varlığı ilgilendiren evrensel bir yasadır.
Evrimcilere yöneltilen en değerli itirazlardan birisi, göz gibi muazzam bir teknoloji harikası makinanın tesadüflerle nasıl oluşabileceği idi.
Aslında bu itiraz, daha önceki yazımda da belirttiğim gibi "kör döğüşü"nden kaynaklanıyor. Çünkü hiç bir evrimci, gözün veya diğer organların tek denemede tesadüfen oluştuğunu iddia etmiyor.
Onlar, organların ve yeteneklerin oluşumunu tesadüfün de içinde bulunduğu bir çok değişkenin "ZAMAN VE SINAMA İÇERİSİNDE" oluştuğunu söylüyorlar.
Evrimciler bunun ardından, bir gözün oluşumunun neredeyse bütün safhalarının kullanılabilir durumda olduğu bir çok canlı türünü delil getirdiler.
Gerçekten, sadece ışığa duyarlı (ışığa tepki veren) hücrelere sahip canlılar, sadece ışığın yönünü tespit edebilen canlılar, ışığın yönünü keskinleştirecek göz çukuruna sahip canlılar, ışığı filtleyerek odaklama becerisine sahip canlılar, renkleri ayırabilecek canlılar, odaklamayı daha net yapabilecek özelliklere sahip canlılar derken bu silsile en mükemmel hali ile bu gün bildiğimiz göze kadar geliyor.
Tüm bu aşamalara sahip canlılar, hali hazırda var ve yaşıyorlar. (Bkz. Evrim - Göz Belgeseli )
İletişime yarayan göz gibi, ses, dokunuş ve sair diğer iletişim olanaklarının bir çoğu için bu söylenebilir.
Aslında tüm bunların aynı anda var olması biraz önce değindiğimiz bilenle bilmeyen ayrımının alt gruplarını oluşturuyor.
Yani bilenle bilmeyenin bir olmaması için, görenle görmeyenin, duyanla duymayanın, hissedenle hissetmeyenin de bir olmaması gerekiyor.
Evrim cenderesi, göreni görmeyene, duyanı duymayana, hissedeni hissetmeyene tercih etmekte ve nihayetinde bilenlerin zafer kazandığı bir yasaya ilerlenmektedir.
Az yukarıda bilginin subjektif bir tanımlama olduğunu söylemiştik. Tanımlamaların sayısı arttıkça varlık bildiğini kategorize edecek ve bildiği her iki bilgi arasında bir irtibat kuracaktır. Dolayısıyla bu yeni yetenek, bilmenin de üzerinde bir değere sahip olarak seçilecektir. Bildiğini kategorize ederek sınıflayabilen bunu yapamayandan daha üstün olacak, yaşama, uyum sağlama yeteneğini geliştirecektir.
Bilginin işlenmesi, bir bütün olarak karar ve karşı tepki sürecine dahil olması değerliyse bu ayrı bir organa aktarılırsa ve bu organ bu konuda uzmanlaşırsa hayatta kalmak ve varlığını devam ettirmek daha olası olacaktır.
Böylece sadece bilgiyi edinen organlar değil, bilgiyi işleyen organlar da belirginleşti. Evrim cenderesi bu organların yeteneğine göre seçim yaptı.
Bu anlamda evrimcilerin tespitlerine göre, insanların ateşi bulduktan sonra alet edavat yapımında daha hızlı bir ilerleme kaydetmeleri bir tesadüf değildir.
Ateş insan yaşamında bir çok şeyi değiştirmiştir.
Ateş öncelikle, insanların daha kolay sindirilebilen ve bünyeyi daha az rahatsız eden daha çok et yiyebilmelerine yol açmıştır. Daha çok et, daha çok protein ve beynin gelişimi için daha çok kimyasal tepkimeler demekti.
Çünkü bir beynin gelişimi sadece hacminin artması değil, belirli bölümlerinin belirli işler için uzmanlaşması demektir. Bu da daha değişik vitaminler, daha değişik hormonlar vs. gerektirecektir. Bu konu o kadar önemli ki, evrimciler tarımın bulunmasından sonra insanın bedeninin ve düşünce gücünün bundan olumsuz etkilendiğini düşünüyorlar. Bedensel değişme bulunan fosil kayıtları da şahitlik etmektedir. Çünkü bitkisel besinler, insanın fizyolojik gelişiminde et kadar değerli değildi.
Ateşin bulunması ve onun kontrol altına alınması, insanlar arasındaki iletişime çok başka bir boyuttan daha etki yapacaktır.
Ateş varsa, insanlar aynı aile veya klan içerisinde birbirlerini daha çok GÖREBİLİRLER ve birbirleriyle daha çok ve zengin bir İLETİŞİM geliştirebilirler.
Gün battığında hiç bir şey görülmediği için uyuyan ve daha az iletişim kuran bir varlık, gün batmasına karşın bir ışık kaynağı ile daha çok uyanık kalarak birbirleri ile iletişimi arttıran topluluğa nazaran daha az kayırılacaktır. Daha çok iletişim kurabilen, daha çok kayırılacak ve üstün tutulacaktır.
Bu nedenle evrimciler, lisanın ve kültürün gelişiminde ateşin çok büyük bir önemi olduğuna inanıyorlar.
Ateş, insanların diğer avcı hayvanlara karşı korunmalarında, barınak geliştirmelerinde, soğuk koşullarda hayatta kalabilme ve bir çok diğer meselede de çok etkili bir değişken olmuştur.
Tabiki biz burada üç beş nesilden veya üç beş bin yıldan bahsetmiyoruz. Onbinlerce, yüzbinlerce yıldan bahsediyoruz.
Evrim, iletişimi gelişmiş varlıklara zamana karşı da üstünlük tanımaktadır.
Eğer, bir bilgiyi genlerinle değil de yaşarken "öğreterek" , "söyleyerek" , "göstererek" aktarıyorsan ne kadar çok iletişim kurarsan o kadar çok bilgi aktarırsın. Bu bilgi, aynı türün bir diğer ferdine aktarılabileceği gibi o canlının yavrusuna da aktarılabilir. Her halde, bu aktarım kendisine bilgi erişen varlığın hayatta kalma şansını arttıracaktır.
Uzun yaşayan filler, çok uzaklardaki su kaynaklarının yerini birbirlerine böyle aktarırlar. Yeryüzünde yaşayan bütün ebeveynler bir anda ölse ve geriye sadece varlığını zar zor idame ettirebilen yavrular kalsa evrim süreci çok çetin bir kırılmaya, geri dönüşe geçecektir.
O halde, bilginin genlerin dışında başka iletişim araçlarıyla nesilden nesile aktarılması evrim için çok kritik ve hayati bir meseledir. Evrim cenderesi, bunu daha iyi yapanı daha kötü yapana tercih edecektir.
Tabiatta, birbirinden ilginç yöntemlerle iletişim kuran varlıklar var. Biz, görsellik, işitsellik, koku, dokunuş gibi yöntemleri kendi bilinçli tecrübelerimizden biliyoruz.
Karıncaların, kimyasallar kullanarak haberleştikleri tespit edildi. Hatta bunların kodları bile çözülüyor. (Bkz. Evrim - İletişim Belgeseli 3 Bölüm)
İşin garibi, yakın zamanda insanların da özellikle "cinsel" konularda bazı kimyasallarla haberleştikleri tespit edilmiştir. (Bkz. Cinsel Çekimin Ardındaki Bilim)
Evrim cenderesi, bilgiyi daha çok yol ve yöntemle daha güzel aktarmayı seçecektir. Çünkü o, bilenle bilmeyeni, görenle görmeyeni, duyanla duymayanı bir tutmuyor.
- DEVAM EDECEK -
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
Evrimin bazı canlılara zaman karşısında üstünlük tanımasından kastettiğimiz şey, evrimin biyolojik işleyişinde çok uzun bir zaman diliminde edinilecek veri veya yeteneğin, daha kısa zamanda kazanılmasıdır.
Bilgiyi işlemeye vakıf varlıklar, bilgiyi yekdiğerlerine aktarırlar. Bilgi ekseriyetle kümilatif bir çoğalma gösterir.
Eğer ben bildiğimi sana öğretirsem, sen bunu kendi kendine yeniden bulmak zorunda kalmazsın. Sen sana öğrettiğimi geliştirir, üzerine yenilerini ekler ve bunu senden sonrakine öğretirsen, senin senden sonrakine aktardığın bilgi kümülatif bir bilgi olur. Çünkü o benim sana öğrettiğimle senin kendi edindiğin bilginin bileşimidir.
Varlığın bilgiyi tasnifleme, hatırlama ve iletme yeteneği ne kadar gelişmiş olursa, bilginin kümilatif çoğalışı daha hızlı olur.
İnsanoğlunun ateşi keşif ve kontrolü için yüzbinlerce yıl gerekti. Halbu ki, ateş yakmak şimdiki bizler için saniyelik bir eylemdir. Ateş ve onun kontrol altına alınmasına dair bilgi kümilatif olarak çoğalarak bize erişmiştir.
Bilginin hıfzedilme kapasitesi arttıkça nesilden nesile aktarılacak kümilatif bilginin miktarı da artacaktır.
Varlıkların beyinleri bilgisayar harddiski gibi çalışmaz. Nesilden nesile aktarılan bilgiyi de evrim kontrol eder.
Evrimin canlılar üzerindeki tasarruf prensibi çok ilkel bir işleyiş mekanizmasına sahiptir. Evrim için bir tek iyi ve bir tek kötü var.
Şartlara uyum sağlamaya ve hayatta kalmaya yarayan her şey İYİ, bunun dışındaki her şey KÖTÜ'dür. Evrim sürecinin hiç bir etik ve ahlaki kaygısı yoktur. Bu konuya daha ileride daha geniş değineceğim.
Bilginin evrimi de bu prensibe sıkı sıkıya bağlıdır. Canlılar sadece hayatta kalmaya ve bu suretle nesillerini devam ettirmeye yarayan bilgiyi hıfzeder ve iletirler. Bu bilginin içeriği, canlıdan canlıya, çevreden çevreye, zamandan zamana değişebilir.
Kanıtlandığına ve nasıllığına dair somut bir bilgim olmasa da, bazı canlılarda bilgi iletiminde en kritik bilginin iletişimle değil, doğrudan doğruya genlerle aktarıldığına inanıyorum. Örneğin, bir çok memeli türün yavrusu daha doğar doğmaz annesinin neresinden emeceğini bilir. Bir çoğu, yürümeyi ve ayakta durmayı 5-10 dakikalık bir pratik ve kas açma faaliyetinden sonra başarır. Ördek yavruları yüzmeyi "öğrenmez", derhal uygular.
Tüm bu bilgiler, hayatta kalmak için olmazsa olmaz bilgilerdir. İletişimle aktarılan bilgiler de hayati önem arz etmesine göre değerlendirilecektir.
Canlıların hafızaları da aynı prensibe uygun olarak evrimleşmektedir. Canlılar, ekseriyetle her öğrendiklerini değil, işe yarayanları daha doğrusu öyle olduğunu düşündükleri bilgileri hatırlayabilmektedirler.
İnsanda bile halen daha hatırlamanın en büyük kriteri "önemseme"dir. Üstelik, "önemseme" kriterinde neyin önemseneceği konusunda insanın iradesi özgür değildir. Neyin önemseneceği konusunda ipler, çoğunlukla bilinçaltının elindedir. Bilinçaltı faaliyetlerini, genetik ve ilk çevresel faktörlerin yoğun olarak etkilediğini değerlendirirsek, insanın ezber kapasitesinde evrim sürecinin baskın etkisini görebiliriz.
Neyin bilinmesi gerektiği konusundaki yargı bilgiyi entellektüel bir işlemeye tabi tutmayan tüm canlılarda doğrudan doğruya uyum sağlayarak hayatta kalmaya ve nesli sürdürmeye endekslenmiştir.
Bu işe yarayan bilgi önemli / iyi / faydalı bilgidir. Bunun dışındaki diğer her bilgi göreceli olarak önemini kaybeder.
Bilginin değerine dair seçim evrim sürecine bırakılınca, zaman içerisinde değişim gösteren çevresel koşulların hangi bilginin daha değerli olduğunda etkin olacağı aşikardır. Dolayısıyla, bilginin iyiliği, kötülüğü, faydalı ve faydasız oluşu keyfe keder bir yoruma değil, evrim sürecinin acımasız kaidelerine bağlanmıştır. Evrimin, "ahlaksız" , "yalın" seçimi bilgiyi de etkisi altına alır. Bu canlılar için mutlak olarak iyi / faydalı, mutlak olarak kötü / faydasız bilgiden bahsedilemez. Böylece bilginin kendisi de evim geçirir.
Beyin kapasitesi ve çeşitli kısımlarının özgün aktiviteleri geliştikçe, diğer koşullar elverdikçe canlının bilgiyi işlemesi daha entellektüel bir nitelik arz eder. Bilgi parçacıklarının birbiriyle irtibatı güçlenir ve yorum gelişir.
Alet kullanmak, ciddi bir bilgi işlemeyi gerektirir ve tabiatta halen daha bir kısım alet edavatı kullanabilen insan dışı canlılar görebiliyoruz. (Örneğin, taşla tohumları kıran maymunlar, kargalar, yuva inşaa eden bütün canlılar...)
Kimisi ise, bir takım tabiat olaylarını bir alet gibi kullanmayı öğrenmiştir. (Bazı leş yiyici kuşlar sert kemikleri yüksekten yere bırakarak kırmayı keşfetmişken, mesela usta yırtıcı bir çok hayvan avlanmada rüzgarın etkisini kullanmayı, avlarına rüzgarın aksi istikametinde yanaşmayı öğrenememiştir.)
Bilgiyi yorumlamanın zirvesinde insan türü bulunmaktadır ve yazımızın esas amacı insan dağarcığındaki bilginin, kültürün ve dinlerin evrimidir.
- DEVAM EDECEK -
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
izmyr Yeni Uye
Katılma Tarihi: 13 kasim 2010 Gönderilenler: 12
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam;
Alıntı:
mesela usta yırtıcı bir çok hayvan avlanmada rüzgarın etkisini kullanmayı, avlarına
rüzgarın aksi istikametinde yanaşmayı öğrenememiştir. |
|
|
Rüzgara doğru koşarken av için rüzgar ne kadar dezavantaj ise avcı için de o kadar
dezavantaj değil midir?
|
Yukarı dön |
|
|
UlulEbsar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 26 mayis 2010 Yer: Micronesia Gönderilenler: 352
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam sevgili Ali kardeşim,
"Bilginin paylaşılması" noktasının altını çizmenizden ziyadesi ile hoşnud oldum.İnsanlığın geldiği noktada bu hasletin etkisi büyük.
Günümüzde paylaşım hızlandı Terabaytlar boyutuna geçti...
Ancak ma el-esef toplumuz bu konuda da pek geride...Haset,kıskançlık ve bencillik etkisi ile insanımız en ufak Bilgi kırıntısının dahi "üzerine yatma"eğilimi gösteriyor.
Konuya katkı yapma isteğim, akışını bozma korkuma üstün geldi...
Düşününüz ki;bu sitede dahi bana özel mesaj ile "Domuzların önüne incileri atıyorsun" neden bilgini paylaşıyorsun" ve kendini boşa yoruyorsun gibi mesajlar atan kardeşlerimiz oldu... Daha da ilginci "Paranın tamamını infak etme sakın" gibi mesajlar da aldım... Bunların kim olduğunun hiçbir önemi yok...
Bilgi paylaşıldıkca artanlardan...sevgi gibi...Bereket burada yatar...
Kollektif Bilinç ve Kümülatif Bilgi ile insanlık Rabbin istediği noktaya ilerlemeye devam edecektir. Ancak bu önce insanı tanımakla mümkün...insanda bir kitab..Onu Okumak gerek...Eskiler bu nedenle "kendini bilen Rabbini bilir" demiş. Din ile Evrimin çeliştiği fikrine katılmıyorum.Evrime reddiyeler yazmaya kalkan "karun kahya" gibilerinin kaynakları şüpheli...Pahalı baskı kitablarda Gerçeği Batıl ile ÖRTMEYE kalkanlar, komik duruma düşüyorlar...ÖRTENLER Kuranda etraflıca tarif ediliyor.K-F-R Tamga kökü ile... Hanif bir Bilince ve Farkındalığa sahib her insan Evrimin Sünnetullah ile çelişmediği aksine uyumlu olduğunu kavrar...Okumasını hakkıyla yerine getiren Kuran öğrencileri,Kuranda Evrime aykırı bir Ayet göremezler. İnsan suresinde bunun en güzel örneklerinden biri var. "insanın üzerinden, kendisinin anılmaya değer bir şey olmadığı bir zaman dilimi (dehr) geçmemiş midir?" Kuran öyle 3-5 bin yıldan bahsetmiyor...Milyarlarca yıl... Ve yine Aynı surenin devamında insanın nasıl evrile evrile kemale ereceği yazıyor...Daha nice Ayet var...Görmek isteyen Gözlere...
Geçen gün heidelberg Universitesinin yayınladığı Bilimsel bir makaleyi inceleme fırsatım oldu... Yeni Doğan maymunlar üzerinde yapılan-bir bakış açısına göre "Zalim=karanlık", diğer bakış açısına göre "Aydınlatıcı"- Bilimsel deneyler... Yeni Doğanın Beyninin nasıl "konfigure" edildiğini şaşırtıcı veriler ile gözler önüne seriyordu.Nöronları Aksonların nasıl ard arda dizildiği ve yeni Snapsler oluşturdukları...ve ilginç bir Bilgi; Doğdukları andan itibaren ilk 90 günde Gün ışığı görmeyen Bebeklerde ki Tersinim yada dönüşüm; "Eğer Işık yoksa Göze gerek yoktur" mantığı ile Göz sinirleri gelişmiyor. Bunun yerine Kulaklarda belirgi bir keskinlik...Dokunma reseptörleri/algılayıcılarına yönelen aksonlar ve Beyin kendini tamamen farklı konfigure ediyor. Bunun sonucu geri dönüşü olmayan bir körlük. Yani canlı doğduğu ortama göre hızla uyumlu hale geliyor... Temel amacı HAYatta kalmak ve Canlılığı ne pahasına olursa olsun devam ettirmek... Daha bir çok örnek var ve Gözlemlerim... Şimdilik bu kadarı ile yetiniyorum...
Sevgi ile...
__________________ Haşr -10
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi inananlara karşı kin beslemekten koru.
Rabbimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin,"
|
Yukarı dön |
|
|
UlulEbsar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 26 mayis 2010 Yer: Micronesia Gönderilenler: 352
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
izmyr Yazdı:
Selam;
Alıntı:
mesela usta yırtıcı bir çok hayvan avlanmada rüzgarın etkisini kullanmayı, avlarına
rüzgarın aksi istikametinde yanaşmayı öğrenememiştir. |
|
|
Rüzgara doğru koşarken av için rüzgar ne kadar dezavantaj ise avcı için de o kadar
dezavantaj değil midir? |
|
|
Selam Sayın izmyr,
Sanırım Rüzgarın kokuyu taşıma etkisi kast ediliyor.Daha kovalamaca başlamadan yeterli yakınlaşmayı sağlamak için.
sevgiler...
__________________ Haşr -10
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi inananlara karşı kin beslemekten koru.
Rabbimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin,"
|
Yukarı dön |
|
|
takva81 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 ocak 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 288
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selamlar. ..
bu beden bir kemik yığını etlerimizde toprak oldukdan sonra yine mi dirilcek... ya atma ... olurmu öyle şey... allah nasılda gösteriyor. hemde. bir botanik bilimcinin deneyinden. kim bu botanik bilimcisine karşı gelen en azılıları... islamın adına fetva veren zındıklar. ben oo muhammete biz toprak oldukdan sonra dirilmeyeceğiz diyenlerin. şimdi yaşamalarını ve nasıl kafir olarak öldüklerini gözleri ile görmelerini isterim...
allah buyurdu... o ad ve semut kavmi sizden uzak değil. gelip geçtiğiniz. yol üzerinde. gidip bir bakın allahın yakalaması nasıl olmuş... onlar sizden uzak da değil...
kimse bakmadı ama allah baktırır.. nasılda yerin altında fosil arıyorlar. birileri leğde diğerleri aleğde...
kim başlattı ilk ateşi kim yaktı.. ne yazıkki. darvin bir teori attı ortaya ...
işte atalarımız.. ne güzel demiş...
ÖLÜ BİR RAHMET BULSUNDA KİMDEN BULURSA BULSUN DİYE...
ve allah buyurdu. o nurunu söndürmeye kimsenin gücü yetmez. onun nuru kıyamete kadar baki kalacak...
ne güzel söylemiş. nebi. alimin istişaresi eğer doğru ise 7 sevap eğer yanlış. ise bir sevap var diye....
__________________ ben yanlız kendimi kurana adadım.
|
Yukarı dön |
|
|
prangasiz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 11 mart 2010 Gönderilenler: 288
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bilginin evrimi derken, toplumun tekamülünden mi bahsedilmekte?.. ki, öyle sanıyorum..
iki yönlü olduğunu düşünüyorum ve hayır yönü belirleyenlerin, insanları domuz olarak görmeyen, infak eden, bilgisini paylaşan aydınlar olduğunu fark ediyorum.. selam emek verenlere..
__________________ "Asılan hırsız değil, yakalanandır."
Çek Sözü
|
Yukarı dön |
|
|
|
|