Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamün Aleyküm! Mim 966 Kardeşim!
Allah Razı olsun. Ne de güzel anlatmışsın.
Anlattıkların!!! Bunlar sadece kübün dışına sızanlardır diye düşünüyorum.
Kur’an’ı kendine Mürşid etmemiş olan kardeşlerimizin; Emevi zulmünü tanımadan bu dini tanıyabilmeleri olanaksızdır.
Bu zulüm bilinmeden –Kur’an devre dışı bırakılarak- tanınan dinin durumu??
Bu ve benzeri sitelerde tartışılanlar hep aynı konular değil mi?
Aynı dinin mensubu olduğunu belirten kardeşlerimiz değil mi birbirini tekfir ilan eden?
Bu nasıl olabiliyor?
Mim966 yazdı:
“…Yukarıda özetlediğim noktaları açmaya çalışalım: “Tüm Sahabenin yaptığı haktır, doğrudur” kalın örtüsü ile Gerçekleri örtersek… Ve “İctihat farkı Rahmettir?” kolaylığına kaçarsak… Tarafların savaşma noktasına kadar gelmesini, Oluk gibi Mümin kanının akmasını, Ve “Büyük Haksızlıkların yapıldığını” anlatamayız.”
Bu paragrafın altına yazılmasının uygun olduğunu düşündüğüm birkaç paragraf eklemek istiyorum.Lütfen ukalalık olarak algılamayın.
Anlattıklarınıza katkıda bulunmak için çarpıcı birkaç örnek vermek istiyorum.
İçtihat ve müçtehit kavramları sahabe ve tabiin döneminden uzun bir süre sonra kullanılmaya başladı. Çünkü sahabe ve tabiin, daha önce kendi yanından hükümlerin değiştirilmesini "tevil" diye adlandırıyorlardı. Halid b. Velid'in, Resulullah (s.a.a)'in temsilcisi Malik b. Nuveyra'yı öldürmesi olayında olduğu gibi... Halid bu davranışından dolayı halife Ebubekir'e: "Ey Resulullah (s.a.a)'in halifesi! Ben tevil ettim; ama isabet etmeyip yanıldım" diye mazeret getirmiştir.
Ömer'in Halid için; "O zina etti, onu recmet", demesi üzerine Ebubekir, "Onu recmedemem. O tevil etti ve yanıldı" şeklinde cevap vermiştir.
Zührî'nin Urve kanalıyla Aişe'den rivayet ettiği şu rivayette de böyledir:
"Namaz ilk farz olduğunda iki rekatti; bu namaz seferî namazı oldu; sefer dışında kılınan namaz ise tamamlandı (dört rekata oldu)."
Zührî der ki: Urve'ye; "O halde neden Aişe seferde namazı tam kılıyordu?" diye sordum. Urve, "O, Osman gibi tevil ediyordu" cevabını verdi.( Sahih-i Müslim, "salatu'l - musafir ve kasruha" babı, hadis: 3; Sahih-i Buharî, c. 1, s. 134, "taksiru's - salat" babı. Bu kaynakta "seferde" sözcüğünü Aişe annemizin saygınlığını korumak için silmiştir!)
İbn-i Hazm 'el-Fasl' adlı kitabında şöyle diyor: "Ebu'l-Gadiye, Ammar (r.a)'i öldürdü. O, Rıdvan Biati'ne katılmış, Allah'ın, temizliğine şahitlikte bulunduğu; kalbinde olanları bildiği, kendisine sükunet indirdiği ve ondan razı olduğu kişidir. Ebu'l-Gadiye tevilde yanılarak Ammar'a haksızlıkta bulunmuş içtihadında hatalı bir müçtehittir. Ona Allah katında ancak bir sevap vardır. Osman'ın (r.a) katilleri ise böyle değildir. Çünkü onu öldürmeleri için içtihat yapmaya hakları yoktu.( el-Fasl -İbn-i Hazm-, c. 4, s. 161.)
İbn-i Hacer, Ebu'l-Gadiye'nin biyografisinde şöyle diyor: Bütün o savaşlarda sahabelerle ilgili güçlü ihtimal şudur: Onların hepsi tevilde bulunmuşlardır. Yanılan müçtehide ise Allah katında bir sevap vardır. Tevil ve içtihat hakkına tüm insanlar sahipse, sahabenin buna sahip olması daha önceliklidir.( İsabe -İbn-i Hacer-, c. 4, s. 151.)
İbn-i Hazm, 'Muhalla' adlı kitabında, İbn-i Türkmenî de 'Cevheri'n-Nakî'de şöyle demişlerdir: İslam ümmetinden hiç kimse, Abdurrahman b. Mulcem'in Ali'yi öldürürken hak yolda olduğunu sanan, tevilde bulunan bir müçtehit olduğunda konusunda ihtilafa düşmemiştir. İşte bu yüzden İmran b. Hattan onun hakkında şöyle demiştir.
Bu, takvalı birinden öyle bir vuruştur ki,
Bununla ancak Arş'ın sahibinin rızasını istedi.
Ben o günde Allah'ın katında onun,
Terazisinin herkesten ağır olacağını sanıyorum.( Muhallâ -İbn-i Hazm-, c. 10, s. 484; el-Cevheru'n-Naki -İbn-i Türkmenî- (ö: 750 hicri), Sünen-i Beyhakî'nin haşiyesinde, c. 8, s. 58 – 59)
Şeyh Abdullatif 'Savaik'e yazdığı dipnotta şöyle diyor: Ali dönemindeki bütün sahabeler; ister yanında yer alsın, ister karşısında; isterse savaşan her iki ordudan çekilip gitmiş olsun; hepsi tevil etmişlerdir. Onlar bu hareketlerinden dolayı da adaletten düşmüş olmazlar! (Savaik'in haşiyesinde, s. 209.)
İbn-i Kesir, Yezid hakkında şöyle der: Onun yaptığı kötülükleri ve işlediği günahları, "Tevil etti ve yanıldı" diye yorumlamışlar ve hakkında şöyle demişlerdi: "O, bütün bunlarla birlikte azledilmez fasık bir imamdı!... Ona karşı isyan etmek de caiz değildir. Onun, Harre günü Medine ehlinin başına gelen habere pek çok sevinmesinin sebebi de, kendisini imam görmesi, Medine halkının ise kendisine karşı isyan edip başlarına başka bir emir getirmesidir. Dolayısıyla, onun kendisine itaat etmeleri ve cemaatin yoluna dönmeleri için onlarla savaşmaya hakkı vardı.( Tarih-i İbn-i Kesir, c. 8, s. 223, özetle.)
Yukarıda zikrettiğimiz birinci rivayette de sahabe Halid b. Velid ve halife Ebubekir, Malik b. Nuveyre'yi öldürmeyi ve onun eşiyle bulunmayı 'tevil' diye adlandırmışlardır.
İkinci rivayette de, tabiinden olan Urve b. Zübeyr, Aişe'nin seferî namazı kendisinin rivayet ettiğinin aksine tam olarak kılmasını Osman'ın tevili gibi bir tevil diye adlandırmaktadır.
Ondan yıllar sonra h. 456'da ölen İbn-i Hazm'ın, Ammar b. Yasir'i öldüren Ebu-l Gadiye'yi, tevil ederek hataya düşen ve bir sevap alan müçtehid olarak tanımlamaktadır.
Yine görüyoruz ki, o ve h. 750'de yaşayan İbn-i Türkmenî-i Hanefî de onunla aynı görüşe sahip olup İbn-i Mulcem'i, İmam Ali (a.s)'ı öldürmek hususunda (tevil eden) bir müçtehit saymaktadırlar.
Yine görüyoruz ki, İbn-i Hacer (ö. h. 852) Hz. Ali (a.s)'a karşı yapılan savaşlara katılan bütün sahabelerin tevil ettiklerini söylemekte ve tevilinde hataya düşen müçtehidin ise bir sevap kazanacağını vurgulamaktadır!...
Değerli Mim966 Kardeşim!
Daha fazla örnek vermeye elim varmıyor.
Yazınızda belirttiğiniz Kab el Ahbar kadar önemli olan Temim el Darimi ve biyografilerini vermek istiyorum.
Temim el Darimi:Hıristiyan olan Ebu Rakiye Temim b. Evs-i Darî, Ehl-i Kitabın meşhur alimlerinden, kendi döneminin rahibi ve Filistin'in tanınmış abidi idi.
Tebük gazvesinden sonra Medine'ye geldi ve hırsızlık yaptığı ispatlanınca cezalandırılmaktan kurtulmak için Müslüman oldu. Onun hırsızlık olayı şöyledir: Temim Darî, Sehmoğulları'ndan bir adam ve Adiyy b. Beda ile birlikte ticaret için Şam'a gitmişlerdi. Sehmoğullarından olan adam yolda öldü ve ölmeden önce Temim ve arkadaşına, mallarını akrabalarına teslim etmelerini vasiyet etti. Adam, eşyalarının arasında vasiyetini gizlemişti. Onlar da onun malından değerli bulduklarını aldılar. Bu eşyalar arasında, üç yüz miskal ağırlığında altın işlenen gümüş bir kupa vardı. Malın geri kalanını da ehline verdiler. Adamın akrabaları mallara aldıklarında onun vasiyetle bağdaşmadığını, bazı şeylerin eksik olduğunu gördüler. Oysa onlar ne satılmış ve ne de hibe edilmişti. Bunun üzerine durumu Peygamber'e (s. a.a) götürdüler. Peygamber (s. a.a) de ikindi namazından sonra minberin yanında onlara yemin ettirdi. Onlar ihanet etmediklerine dair yemin edince Hazreti Peygamber onları serbest bıraktı. Fakat çok geçmeden altın işlemeli kupayı Temim'in yanında buldular. Tekrar Temimle arkadaşını Resulullah 'in yanına götürdüler. Bunun üzerine, "Ey iman edenler!... Aranızda şahitlik..." ayeti indi. Sehmoğulları, onun babalarının eşyalarından olduğuna dair yemin ederek onu ve diğer mallarını Temim ve arkadaşından geri aldılar. Daha sonra Temim-i Darî itiraf etmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Resul-i Ekrem Temim'e, "Yazıklar olsun sana ey Temimli! İman et de Allah seni bağışlasın" buyurdu. Böylece Temim Müslüman olmak zorunda kaldı.
Halife Osman'ın öldürülmesinden sonra Şam'a gidip hicri 40. yılında ölünceye kadar Muaviye'nin korumasında rahat bir hayat yaşadı.
Kab el Ahbar:
Ebu İshak Ka'b b. Mati'. Ehl-i Kitab alimlerinin büyüklerinden ve Yemen'in önde gelen Yahudi alimlerindendi. İshak b. Ka'b, Medine'ye gelerek Ömer'in döneminde Müslümanlığını açıkladı. Halife Osman'a karşı ayaklanma belirtileri baş gösterince Şam'a intikal etti. Orada Muaviye'nin gözetiminde ve korumasında yaşadı. h. 34'de, 104 yaşında Hımıs'ta öldü.
İşte birçok açıdan İslami düşünceye olumsuz etkiler bırakan ve bu durumu malum olan Yahudi Ka'bu'l - Ahbar'dır; çoğularının sandığı gibi Sahabe ve Tabiinde etki bırakan, varlığı olmayan uydurma Abdullah b. Sebe değil.
Değerli Kardeşim!
Mim966 yazdı:
3- Hutbeyi Cuma Namazının önüne alması: Sebebin / Niyetin kötülüğü bir yana; “Peygamberden daha güzelini yapmış” demeden bunu savunamazsınız. Ve daha acısı; Muaviye’nin bu günahına, Asırlardır Hürmetle(!?) devam ediyoruz
Şimdi “Cuma Namazı” ile ilgili yazdığına itirazlar gelir.
Kaynağını vermek de biz kardeşine nasip olsun. Serahsi’nin Mebsut’una bakılabilir. (Genellikle İlahiyat Fakültelerinde bulunmaktadır).
Rabb’im cümlemizin ilmini artırsın. İnşaAllah.
Kusursuz olan Alah’tır.
Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah’a emanet olunuz.
Değerli Kardeşlerim!
Mim 966 Kardeşimizin yazdığı bu güzel yazının, aşağıda belirttiğim ayetlerin okunmasından sonra yeniden okunması dileğiyle.
Rabb’im Cümlemizin ilmini artırsın.İnşaAllah.
[002.089] [DI] Vaktaki Allah katından onlara, kendilerinde olanı tasdik eden Kitap geldi ki onlar bundan önceleri, inkar edenlere karşı kendilerine yardım gelmesini beklerlerdi, bildikleri gelince onu inkar ettiler. Allah'ın laneti, inkar edenlerin üzerine olsun.
[002.159] [DV] İndirdiğimiz açık delilleri ve hidâyet yolunu -kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra- gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder.
[004.093] [DI] Kim bir mümini kasden öldürürse cezası, içinde temelli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazabetmiş, lanetlemiş ve büyük azab hazırlamıştır.
[011.018] [DI] Yalan söyleyerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim vardır? İşte bunlar Rablerine götürülürler ve şahidler: «Rablerine yalan söyleyenler bunlardır» derler. Bilin ki Allah'ın laneti haksızlık yapanlaradır.
[033.057] [DI] Allah'ı ve Peygamber'ini incitenlere, Allah dünyada da ahirette de lanet eder; onlara alçaltıcı bir azap hazırlar.
|