HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Tasavvuf -Din Felsefe- Bilim Kurgu
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Tasavvuf -Din Felsefe- Bilim Kurgu
Konu Konu: peygamberler mi üstündür evliyalar mi? Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
furkan30.ayet
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 12 kasim 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 16
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı furkan30.ayet

Konu ile ilgili aşağıdaki yazı www.istekuran.com sitesinden alıntıdır.

VELÂYET–VELΖEVLİYÂÜLLAH- ENSÂRULLAH


Konuya başlarken konuyla ilgili kısa bir genel bilgi sunmakta fayda var. Konuyla ilgili toplumda yer almış inanç ve kabullerin kısa bir açıklamasının, konunun iyi anlaşılmasına vesile olacağına inanıyorum. Bu açıklamaları görünce sizler de konunun ne denli önemli bir mesele olduğunu kabul edeceksiniz.

“ ولى Velî” ve “ أولياء Evliyâ” sözcüklerinin (İslâm dışı ) kavramsal anlamı:

“Velî”. “ gizli bilgiler ile donanmış, zaman ve mekan bağlarının dışında kalan, Allah tarafından özel himaye gören kimse” demektir. İki türlü Velî vardır: Biri gizlidir. Tanrı sırlarına erdiği için kendini saklar, kim olduğunu bildirmez. Bunlara “Tanrının makbul kulları” denilir.
İkincisi: Herkes tarafından bilinen, tanınan ve sayılan Velîlerdir. Bunlar daha çok tarikat ve cemaat ileri gelenleridir. Velîler, Gayb âlemi denilen görünmez, bilinmez yerlerden haberler getirir, insanların içini, içinden geçeni bilir ve haber verirler.
“Velî”’nin çoğulu “Evliyâ”’dır. Yani Evliyâ demek Velî’ler demektir. Ama zaman içerisinde “Evliyâ” sözcüğü çoğul anlamını yitirip, tarikat ve tasavvuf çevrelerinde özel, bir tekil anlam kazanmıştır. Buna göre “Evliyâ”: “Olağanüstü yeteneklerle donatılmış, keramet sahibi kimse” demektir.
Evliyâ tabirinin içine Üçler, Yediler, Kırklar, Abdal, Aktap, Evtad, Nükeba ve Nüceba denilen kimseler de girer.
Tasavvufa ait yazılmış kitaplarda “Evliyâ” için iki anlam verilir. Birincisi: Allah’ın kendilerini koruduğu, dost edindiği kimseler. İkincisi: Devamlı ibadet eden, Allah’tan gelen her şeye rıza gösteren kimseler. Bunlar insanlara daima iyi davranırlar. Bütün insanlar için Allah’tan rahmet dilerler. İntikam, kin ve hırs gibi kötü duygulardan uzak yaşarlar. Yeryüzünde hiç kimseye düşmanlık beslemezler.
Evliyâ’nın bazı alametleri vardır. Allah’a ulaşmak için uğraşmak, devamlı Allah ile meşgul olmak, yüksek makam sahibi olmayı istememek, gösterdiği kerametlerle öğünmemek, her şeye razı olmak, belalara sabır etmek, sıkıntılara ve güç durumlarda Allah’a tevekkül etmek.
“Evliyâ”’nın zühd, takva ibadet ve muhabbetle eriştiği dereceye “velâyet” mertebesi denilir. Bu mertebeler de kişisine göre “velâyet-i suğra” (küçük evliyâlık), “velâyet-i kübra” (büyük evliyâlık) ve “velâyet-i ulya” (en yüce evliyâlık) mertebeleridir.
“Velâyet” derecesine ulaşan kimselerde Tayy-i mekan ( bir anda uzak mesafelere gitme, değişik yerlerde bulunabilme), Tayy-i zaman (aynı anda bir çok yerde bulunma, geçmiş ve gelecekte yaşama), su üstünde yürüme, havada uçma gibi kerametler vardır.
Evliyâüllah’ın öldükten sonra tasarruflarını sürdürdükleri, etkilerini gösterdikleri kabul edilir. Bu yüzden onların mezarları, türbeleri ziyaret edilir, orada adaklar adanır.

“Velî”, “Velîyyüllah”, “Evliyâ” sözcükleri, yukarıda açıkladığımız anlam ve kabullerle saf beyinlere yerleşince, bunlarla ilgili bir çok teferruat da üretilmiştir.



Kimdir bunlar?

“Üçler”, “Yediler”, “Kırklar”, “Kutuplar”, “Kutb- ul Aktaplar”, “Gavslar”, “Gavs- ul a’zamlar”, .....”
Çevremizde görmekteyiz ve duymaktayız ki her tarikatın şeyhi, her cemaatin ileri geleni “Evliyâ”’dır, Velîyyüllah’tır, Gavs’tır, Kutup’tur. Üçler’dendir, Yediler’dendir, Kırklar’dandır. (Lâtlar, Menâtlar, Uzzâlar, Hubeller artık isim değiştirmiştir.) Bunlara izafe edilen su üstünde yürüme, ateşten etkilenmeme, havada uçma, uzak yerlere kısa zamanda gitme, kalplerden geçenleri bilme, yetiş ya hazret dendiğinde denizin ortasındaki boğulmakta olana yardıma koşma, rakiplerini taş etme vs. gibi keramet türü zırvaları bir tarafa bırakalım bu kimselerin kimisi Allah’a sekreterlik yapar, kimisi Allah’a başbakanlık yapar, kimisi Allah’ın içişleri bakanlığını yürütür, kimisi Allah’ın bu dünyadaki işlerini yürütür; yağmuru-fırtınayı sevk ve idare eder, kimisi de çocuksuzlara çocuk verir. ...
Bu, uydurulmuş kimselerin niteliği, yaşamı ile ilgili tarikat ve tasavvuf kitaplarında bir çok özellikler zikredilir. Biz burada, bunların temeline kısaca değinip geçeceğiz.
Bu konuya ait uydurulmuş rivâyetlerin en ünlüsü “Abdallar Hadisi” diye bilinenidir. Biz bunu Elbânî’nin aktardıklarından nakledelim:

“Bu ümmette Abdallar otuz kişidir. Onlardan biri öldüğünde Allah onun yerine bir başkasını bedel olarak gönderir.”
“Şu üç şey kendisinde bulunan kişi, yeryüzünün ve sakinlerinin ayakta kalmasının sebebi olan Abdallar’dandır. Kazaya rıza göstermek, Allah’ın yasaklarından uzak durmada sabır, Allah’ın zatına ilişkin konularda öfke.”
“Ümmetimin abdallarının alameti şudur: Onlar hiçbir şeye asla lanet etmezler.”
“Abdallar, mevaliden (Arap olmayan) Müslümanlardandır. Mevaliye, münafıklardan başkası kin tutmaz.”
“Benim ümmetimin abdalları cennete amelleri yüzünden girmezler. Onların cennete girişi Allah’ın rahmeti, benliklerindeki cömertlik, kalp temizliği ve tüm müslümanlara rahmet oluşları yüzündendir.”
“Abdallar, kırk erkek ve kırk kadından oluşur. Allah, her erkek öldüğünde onun yerine bir erkek, her kadın öldüğünde de onun yerine bir kadını gönderir.”
“Ümmetimin içinde, kalbi Hz. İbrahim kalbi gibi olan kırk kişi hiç eksik olmaz. Allah bu kırk kişiyle yeryüzündeki belaları ümmetimden uzaklaştırır. Bu kırk kişiye “Abdallar” denir. Bunların erişleri namaz, oruç ve sadaka ile değildir; bunların erişleri cömertlikle, müslümanlara öğütle olur.”
“Yarattıkları içinde Allah’ın üçyüz kişisi vardır ki, kalpleri Hz. Âdem kalbi üzeredir. Aynı şekilde Allah’ın kırk kişisi vardır ki, kalpleri Musa’nın kalbi üzeredir. Yedi kişi vardır ki, kalpleri İbrahim kalbi üzeredir. Beş kişi vardır ki, kalpleri Cebrail kalbi üzeredir. Üç kişi vardır ki, kalpleri Mikail kalbi üzeredir. Bir kişi vardır ki, kalbi İsrafil kalbi üzeredir. Bu son kişi ölünce Allah onun yerine üçlerden birini getirir. Üçler’den biri ölünce onun yerine Beşler’den birini getirir. Beşler’den biri ölünce onun yerine yediler’den birini getirir. Yediler’den biri ölünce onun yerine Kırklar’dan birini getirir. Kırklar’dan biri ölünce onun yerine Üçyüzler’den birini getirir. Üçyüzler’den biri ölünce onun yerine halktan birini getirir. İşte yeryüzünde hayat bu insanlar hürmetine yürür, ölüm bu insanlar yüzünden olur, yağmur bu insanlar hürmetine yağar, bitkiler bu insanlar hürmetine yeşerir, belalar bu insanlar hürmetine uzaklaştırılır.”
Konuya bu kadar girmişken diğer hayali kahramanlar ile ilgili de biraz açıklama yapalım. Hem de en muteber klasiklerimizden İbn-i Abidin’in Resâil’inden.(!)

Yukarı dön Göster furkan30.ayet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: furkan30.ayet
 
furkan30.ayet
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 12 kasim 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 16
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı furkan30.ayet

Kutup:

Değirmenin, çevresinde döndüğü eksen demektir. Zamanının bütün oluşları onun çevresinde dönüp durduğu için zamanın ruhsal seyyidi ve yöneticisi olan zata bu ad verilmiştir. ... Kutuplar iki tanedir. Biri görünen alemi yönetir, biri gayb alemini. Kutup ölünce, yerine Abdallardan en kamili geçer. (Allah ne iş yapar ki??!!)
Abdallara gelince: “Abdal” kelimesi, “bedel” sözünden alınmıştır. Bunlardan biri ölünce onun yerine öteki geçtiği için bu adla anılmışlardır. Bunlar, peygamberin yerine iş gördükleri için de bu adı almış olabilirler. ...(Az önce de Allah’ın işlerini gördükleri yer almıştı) Allah, insanlara musallat olabilecek belaları, fesatları bu abdallar yüzünden yok eder....
Evtad’a gelince: Bu kelime direk, dayanak anlamındaki “veted” sözcüğünün çoğuludur. Bunlar, yeryüzünün dayanıklı olmasını sağlayan ruhsal kişilerdir. Kur’ân’da dağların “evtad” olduğunu söyleyen âyet bu kişilere dikkat çekmektedir.
Nukeba, nakîb (temsilci, belirleyici) sözcüğünün çoğuludur. Nukeba, toplumların kozmik temsilcileridir. Bunların her biri gezegenlerin birinin dünya üzerindeki etkilerini kontrol eder. Bunlar İblis’i de tanırlar ve onun etkilerini de kontrol ederler.
Efrad’a gelince: Bu kelime “ferd” kelimesinin çoğuludur. Efrad, melekler aleminden bazılarının temsilcisi olarak iş görür....
Nüceba’nın sayısı 70, Abdalların 40, Ahyarın 7, Evtad’ın 4’tür. Gavs ise bir tektir. Nukaba’nın yaşadığı yer Mağrip, nüceba’nınki Mısır, Abdallarınki, şam, Gavs’ınki Mekke, Kutup’unki Yemen’dir. Ahyar ise yeryüzünü durmadan dolaşır.
Halkın Ka’be’yi tavaf ettiği gibi Kutup da sürekli biçimde Allah’ı tavaf eder. Hep Allah’ın çevresindedir, orada döner durur.
Kutup, azledilmez, makamından ayrılmaz. Ancak ölünce yeri boşalır.”
(İbn-i Abidin; Resâil, 2/264-281)

Not:
1- Bu görüşler, bu inanışlar, ne kadar zorlanırsa zorlansın Tevhîd dini İslâm’a yerleştirilemez. İslâm Dini bu şirk pisliğini kesinlikle kabul etmez. Bu saçmalıklar Hint paganizminin İslâm’a bulaştırılmasından başka bir şey değildir. Bu sapık ve saçma inançlar Rasülüllah ve sahabe döneminde Müslümanlar arasında kesinlikle yoktu. Hiç görülmedi, duyulmadı.
Tasavvuf ve tarikat dinlerinin temel rükünlerinden biri olan “velîlik” inancı, yeni Eflatunculuğun, Maniheizm, Şamanizm, Budizm, Hırıstiyanlık, Yahudilik, Paganizm, Zerdüştlük dinlerinin kırıntılarıyla oluşturulmuştur. Tabiidir ki bu aşure yapılırken biber ve tuz mesabesinde de İslâm’dan bir şeyler karıştırılmıştır. Bu sapıklığın temelinin Yahudilere ve Hırıstiyanlara uzanışı bizzat Kur’ân tarafından da tescil edilmiştir.
İnsanoğlu şimdi olduğu gibi geçmişte de bir çok kuruntu sahibi olmuştur. Kimisi kendilerinin Allah’ın oğulları olduklarını, kimisi kendilerinin Allah’ın sevgilileri olduklarını, kimisi Allah’ın Yakınları (velîleri) olduklarını, kimisi cennete sadece kendilerinin gireceklerini, kimisi de cennet nimetlerinin kendileri için hazırlandığını ileri sürmüşlerdir. Yahudiler kendilerine yapılmış İlahî uyarılarla bu kuruntuları terk ettiler mi bilemiyorum ama, Kur’ân’ın lânetlediği Yahudi ve diğer batıl din mensuplarının kuruntuları, sapık inançları, inadına Müslümanlarca kabul görüp benimsendi; birileri ( evliyâüllah/Allah’ın yakın dostları, gönüldaşları) oldu. Hatta Allah kimisiyle dertleşti, kimisine karı oldu onunla sevişti, oynaştı, kimisine de sakalı bitmemiş oğlan oldu kendini d.....dü. (Hâşâ, sümme hâşâ) İnanmayanlar Milli Eğitim Bakanlığı yayınlarından meşhuuur “Menâkib-ül-Ârifin” kitabının ikinci cildi sayfa 214’e ve Arif Pamuk’un “Rasülüllah’ın mübarek dilinden Surelerin faziletleri” adlı kitabının 8, 9. sayfalarına bir göz atsın.



Bu sapık zihniyetlere Kur’ân’da şöyle dikkat çekilir.

Maide suresi âyet 18:

“Yahudiler ve Hırıstiyanlar dediler ki, “Biz Allah’ın oğulları ve Sevgilileri’yiz.” De ki: “O halde niçin size günahlarınız yüzünden azap ediliyor?” Hayır, siz de O’nun yarattıklarından birer insansınız. Dilediğini affeder O, dilediğini azap eder. Hem göklerin hem yerin hem de bunlar arasındakilerin mülk ve yönetimi Allah’ındır. Dönüş de O’nadır.”

Bakara suresi âyet 111:

“ Yahudi yahut Hırıstiyan olandan başkası cennete asla giremeyecek.” dediler. Bu, onların hayalleri, kuruntularıdır. De ki onlara: “ Eğer doğru iseniz hadi getirin kanıtınızı.””

Bakara suresi âyet 94, 95:

“De ki: “Allah katındaki ahiret yurdu diğer insanların değil de sadece sizin ise, eğer doğru sözlü iseniz, hadi isteyin ölümü!
Ellerinin önden gönderdiği şeyler yüzünden ölümü hiçbir zaman istemeyeceklerdir. Allah, zalimleri çok iyi bilmektedir.”

Ve Cuma suresi âyet 6:

“De ki: “Ey Yahudiler! Eğer insanlar arasında yalnız kendinizin (Evliyâüllah) Allah’ın yakınları olduğuna inanıyor ve bunda gerçekten samimi iseniz, hadi ölümü isteyin!”


Bu âyetleri gördükten sonra bu filmin daha evvel görülmüş olduğunu sizler de anladınız. Bu iddialar, inanışlar, saçmalıklar, kuruntular yeni değildir gördüğünüz gibi. Yüce Rabbimizin Kur’ân’daki, bunları teşhirindeki mesajı iyi alalım. Aksi halde biz şeytânın evliyâsı, şeytân da bizim velîmiz oluverir.
Tarihsel kayıtlarda da bu inançların Müslümanlar arasına Muaviye ve onun yakın dostu sözde mühtedi, Yahudi casusu Ka’b el Ahbar tarafından sokulduğu açıklanmaktadır. Konunun teferruatı Suyutî’nin Tahzir-ül Havas Min Ekazib-il Kussas adlı eserinde mevcuttur.
Bu hususlar ile ilgili yeterince uyarıcı eserler yazılmıştır. Bunlarla mücadele edilmiştir. Mesela: İbn-i Teymiye; el Furkan, Elbânî; ez-Zaifa, M. Ebu Reyye; Mecelle ve Advâ, Suyutî; Tahzîr, İbn-i Cevzî; Telbis-ül İblis. Ama gözüken o ki, yavuz hırsız ev sahibini bastırmıştır. Bu mücahitlere binbir kara çalınmıştır.

Yukarı dön Göster furkan30.ayet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: furkan30.ayet
 
furkan30.ayet
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 12 kasim 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 16
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı furkan30.ayet


Bu sapıklıklar niçin işleniyor?

Bu mevhum kavramların icadı, insanları Allah’a yaklaştıracak (tasavvuf ve tarikat tabiriyle, “seyri sülûki ikmal edip vasılı ilallah olmak) güç ve kişilerin gerektiği düşüncesiyle olmuştur. Cahil kitlelere, şeyhin, efendinin lüzumu yönünde, yüzlerce yalan beyan, hezeyan empoze edilmiştir.
Bu saçmalığın insanları şirke sürüklediğine bir çok âyette dikkat çekilmiştir. “Elâ/ gözünüzü açın, kendinize gelin” diye uyarılarda bulunulmuştur. Bu âyetler “Evliyâ’nın bizi Allah’a yaklaştıracağı bize şefâatçi olacağı” saçmalıklarını ortadan kaldırmaktadır.

39 Zümer suresi âyet 3:

“Gözünüzü açıp kendinize gelin! Halis din/arı-duru tertemiz din sadece ve sadece Allah’ındır. O’ndan astları Velîler/Yakınlar kabullenmek suretiyle, “Biz onlara yalnız bizi Allah’a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.”

Yunus suresi âyet 18.

“Allah’ın astından (yaratılmışlardan) kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: “Bunlar bizim Allah katındaki şefâatçılarımızdır.” De onlara: “Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?” Şanı yücedir O’nun, ortak koştuklarından münezzehtir O.”

Bu önemli meseleler bize değişik konular içersinde birkaç kez daha bildirilmişti. Dikkatimiz çekilmişti. Bakınız!

Kaf suresi âyet 16:

“Ve hiç kuşkusuz, insanı biz yarattık ve benliğinin ona telkin ettiği şeyi biz biliriz. Biz, ona şah damarından daha yakınız.”

Zümer suresi âyet 44:

“De ki: “Şefâat tümden Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi O’nundur. Sonunda O’na döndürüleceksiniz.”

Müddessir suresi âyet 11:

“Benimle, yarattığım kişiyi başbaşa bırak.”

Hadid suresi âyet 4:

“Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a egemenlik kuran, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O’dur. Nerede olursanız olun, O, sizinle birliktedir. Ve Allah, yaptıklarınızı görendir.”

Âyetlerde de görülüyor ki Allah, insana şahdamarından daha yakındır, her yerde ve her an bizimle beraberdir. Ve şefâat tümden ve sadece Allah’a aittir. Ve Allah ile kul arasına Peygamber bile girememektedir. (Şefâat ile ilgili detay “Şefâat” adlı çalışmamızdan okunabilir) Böyle olunca, Allah ile kul arasında herhangi bir mesafeden ve herhangi bir şefâatçiden söz edilemez ki, yaklaştırıcıya veya şefâatçiye ihtiyaç duyulsun. Şirkin yaklaştırma iddiası temelden tutarsız olduğu gibi, bizzat kendisi bir şirk itirafıdır. Çünkü Allah’ın kulundan mesafeli olduğunu iddia etmek de Kur’ân’a aykırıdır. Her Müslümanın bu ilahi beyanları, ikazları iyi dikkate alması gerekir. Ki şirk bataklığına düşmesin imanını kirletmesin.
Sözde insanları Allah’a yaklaştırmaları için, torpil sağlatmak için icat edilmiş evliyâ grubu bakın İslâm’ı nasıl yozlaştırdı? Birkaç maddeye değiniverelim. Tamamı kitaplar hazırlamayı gerektirir.
Cenab-ı Hakk, İslâm Dini’ni işaretle, En’âm suresi âyet 153’te: “Ve bu benim dosdoğru yolumdur: Ona uyun; ve başka yollara uymayın ki, sizi Allah yolundan ayırmasınlar.” Size, bunu buyurmuştur. Belki takvâlı olursunuz.” buyurmaktadır. Onlar ise Allah’ın koyduğu yol dışında “Allah’a götüren yol/tarikat” diye başka bir yollar icat ettiler.

Yine Cenab-ı Hakk Hucurat suresi âyet 10’da şöyle buyurur:

“Mü’minler kardeştirler. Öyleyse, iki kardeşiniz arasında barışı sağlayın ve Allah’tan sakının. Belki size merhamet edilir.”
Buna rağmen onlar, iman kardeşliği dışında tarikat kardeşliği (ihvâniyet) ortaya atıp müslümanları binbir parçaya böldüler.
Şeyhlerini yanılmaz kabul ettiler. Yukarıdaki âyetlerin ikazına rağmen Allah’ın yerini hiçbir zaman tutamayan seviyesiz kimseleri, kurtarıcı, erdirici, Allah’a yaklaştırıcı şefâat ediciler olarak kabul ettiler.
“Şeyhi olmayanın şeyhi, şeytandır.” gibi şeytanın bile aklına gelmeyen şeytanca ilkeler geliştirip saf, cahil kitleleri ağlarına düşürdüler. Şeyhlerin Allah tarafından bilgilendirildiğini savunup, dini ilimleri bilenleri zahiri ve şeytâni kimseler olarak gösterdiler. Müsbet ve zahiri bilgileri şeytânî bilgi olarak küçümsediler. Mensuplarını okuldan, okumaktan uzaklaştırıp şeyhin ürettiği safsatalara boyun eğdirdiler. Hatta hatta Rasülüllah ve dört Reşîd Halife’nin de kendi tarikatlerinden olduğunu ileri sürdüler.
Tarikatlerin temel ilkelerinden birisi de “itaâti mutlaka ve teslimiyeti küllî” ilkesidir. Yani “mürîdin kayıtsız şartsız şeyhine itaâti ve top yekün, her şeyiyle ona teslimiyetidir.”
Bu ilke resmen “kulluk” demektir. Hem de bu, sıradan bir kulluk değil, ileri derecede bir kulluktur.


Biz hiçbir tefsir ve tevili gerektirmeyen, açık seçik, ayan beyan şu âyetlere dikkat edip hâli pür melâlimizi görelim.

A’raf suresi âyet 70:

“Dediler ki: “Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, babalarımızın taptıklarını bırakmamız için mi bize geldin? Eğer doğru sözlülerden isen, haydi bize tehdit ettiği şeyi getir.!”

Zümer suresi âyet 45:

“Ve Allah, tek olarak anıldığında, öteki dünyaya inanmayanların kalpleri kasılır; ama Allah’ın astlarından olan kimseler anıldığında, bakarsın yüzleri gülüverir.”

Bu sapkınlık zihinlere o kadar işlemiştir ki, Cenab-ü Zülcelal’in kitabında “azamet” ve “kibriyalık” ifadesi olan “nahnü, inna”ve diğer nefsi mütekellim maalğayr = birinci çoğul şahıs, (Yani Allah, bir tek olmasına rağmen, kullandığı “biz” ifadesini) ifadelerden yola çıkarak, “Allah, her ne yaparsa bu Velîleri, dostları ile birlikte yapmaktadır onun için Kur’ân’da “biz” ifadesi kullanmıştır” diye kabul etmektedirler.
Böylece sadece Allah’a ait olan sıfat ve tasarruflar uyduruk evliyâ’ya da verilir. O zaman kimisi havada uçar, kimisi Tayy-i mekan, kimisi de tayy-i zeman yapar. ....
Bu sapık anlayış çerçevesinde Kur’ân’a bir göz atın. Allah’ın “Biz” ifadesi kullanarak açıklamış olduğu tasarruflarını sözde bu Evliyâsıyla, dostlarıyla beraber yaptığını bir düşünün. Mesela:

Kaf suresi âyet 16:

“Ve hiç kuşkusuz, insanı biz yarattık ve benliğinin ona telkin ettiği şeyi biz biliriz. Biz, ona şah damarından daha yakınız.”

Allah insanı onlar (evliyâüllah/ dostları, gönüldaşları) ile birlikte yaratmış, Allah ve onlar insanın nefsinin insana ne fısıldadığını bilirlermiş ve Allah ve Evliyâsı insanlara şah damarlarından daha yakınlarmış. (!)
Kevser suresi âyet 1:

“Biz sana çok şey verdik.”
Kevseri de Hz. Muhammed’e Allah tek başına vermemiş. Yine beraberindeki dostlarıyla birlikte vermiş. (!)
Kadir suresi âyet 1:


“Biz onu kadir gecesinde indirdik.”
Kur’ân’ı da kadir gecesi Allah tek başına indirmemiş, Kur’ân’ı da yine dostlarıyla birlikte indirmiş. (!)

İnşirah suresi âyet 1-3:

“Senin göğsünü biz açmadık mı?
Ve ağır yükünü biz kaldırmadık mı?
Sırtını ezen.
Senin ününü biz yükseltemedik mi?”

Buraya baktığınızda da yine Peygamberin göğsünü açan, onun sırtından ağır yükü alan, Onun adını, şanını yücelten de yine Sadece Allah değil, Allah ekibiyle birlikte bu işi yapmışlar. (!)

Ya sin suresi âyet 12:

“Şüphesiz biz, ölüleri biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini de biz yazarız. Biz her şeyi, apaçık olan bir kitapta tespit edip korumuşuz.”

Ne dersiniz! Ölüleri de Allah o arkadaşları ile diriltiyormuş, kulların ölmeden evvel yaptıklarını ve ölümlerinden sonraya bıraktıkları icraatlarını da Allah bu heriflerle birlikte yazıp koruyormuş! (Hâşâ)
Bu örnekler uzar gider, biz yeter diyelim. Diğerlerini kendiniz tetkik edin. Neler neler bulacaksınız, Adamlar dünya yaratılmadan, kendileri bile yaratılmadan varlarmış ve Allah ile birlikte tasarruf ederlermiş!!!!!!! (Hâşâ)


“Velî” ve “Evliyâ” sözcüklerinin kavramsal anlamları İslâm dışı inanç ve kültürlerden Müslümanlara empoze edilmiş, İslâm’ın yozlaştırılması amacına yönelik girişimlerdir. İslâm düşmanlarının ne ölçüde muvaffak olmuş olduklarının takdirini size bırakıp konumuz olan sözcüklerin hem etimolojik hem de Kur’ân’daki yönünü tahlilini yapalım.


Yukarı dön Göster furkan30.ayet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: furkan30.ayet
 
furkan30.ayet
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 12 kasim 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 16
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı furkan30.ayet


Kur’ân’a göre:
Velî, Velâyet ve Evliyâüllah

“ ولى Velî” sözcüğü, tüm Dil bilginlerince, “ ولاء velâ” kökünden türemiş sıfatı müşebbehe kipinde bir sözcüktür. Mastarı “ ولاية velâyet”’dir. Anlamı, “arada bir şey bulunmadan bitişiklik, yan-yana olma ve yaklaşma, yakın olma” demektir. Ki, “arkadaşlık, yer, niyet, zaman, din ve nisbette, yardımda tam bir yakınlık” anlamı verilmektedir.
“Velâyet” sözcüğü, mastar haliyle Kur’ân’da iki yerde geçmektedir.

Enfal suresi âyet 72:

“Kuşkusuz inanan ve hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanlar ve barındırıp yardım edenler, evet işte bunlar birbirlerine yakın olanlardır. İnanan ve hicret etmeyenlere gelince, hicret edene kadar, onlara YAKINLIK söz konusu değildir. Ve din uğrunda yardım isterlerse, aranızda antlaşma bulunan bir halk zararına olmaksızın, onlara yardım etmeniz gerekir. Ve Allah yaptıklarınızı çok iyi görür.”

Kehf suresi âyet 44:

“Orada YAKINLIK ancak Hakk olan Allah’a aittir. Ödüllendirme bakımından en iyi ve kovuşturma yönünden de en iyi olan O’dur.”

“ولاية Velâyet” sözcüğü, “ve” harfinin kesresiyle “vilâyet” olarak da okunur. Normalde anlam değişmemesine rağmen zaman içerisinde “vilâyet” sözcüğü, kök anlamından uzaklaşmadan “toplumsal yakınlık” anlamında “emirlik, sultanlık (devlet yakınlığı) anlamında kullanılır olmuştur.
“Velâyet” sözcüğü, öz anlamı ekseninde zaman içerisinde kişilerin ve toplumların birbiriyle ilişkilerinde kavramlaşmıştır. Aile hukukunda, toplumsal hukukta ve milletler arası ilişkilerde kavramsallaşmıştır.
Kavram olarak da, “ Reşîd bir şahsın, şahsi ve mali işlerini gözetip yürütme hususunda kasır (eksikli, becerisi, yeteneği olmayan) olan bir şahsın yerini tutmasıdır.” demek olmuştur. Böylece Hukuk alanında geniş yer tutan bir kavram olmuştur. Müslüman olmayanlar ile müslümanların birbirleriyle velî olmaları caiz değildir. Velâyette sıra, vâris olmadaki sıraya tabidir. Dinleri farklı olanlar birbirine vâris olamadıkları gibi velî de olamazlar. Meselenin hukuksal yönünün ve teferruatının burada açıklanmasına gerek yoktur. Biz hep Kur’ânî boyutu ön planda tutacağız.


“Velâyet” mastarından müştak/türemiş “velî” sözcüğünün anlamı ise, “yakın olan, yakın duran” demektir.
“Velî” sözcüğü ve bu sözcüğün çoğulu olan “evliyâ” sözcüğü Kur’ân’da hep sözcük anlamında kullanılır. Orijinal İslâm Dininde “Velî ve “Evliyâ” diye bir kavram kesinlikle yoktur. “Velî ve “Evliyâ” kavramları İslâm’ın zuhurundan yüzyıllar sonra yabancı güçlerin ve kültürlerin etkisiyle Müslümanların bünyesine sokulmuştur.
“Velî” sözcüğü Kur’ân’da hem Allah için hem de kullar için kullanılmıştır. “Velî” sözcüğü aynı zamanda Esmâ-i Hüsnâ’dan birisidir.
“Velî” sözcüğü Kur’ân’da “ نصير nasîr = yardımcı”, “ مرشد Mürşid=aydınlatan, yol gösteren”, “ شفيع şefi’=şefâat eden”, “ واق vâk=koruyucu”, “ حميد Hamîd= öven, yücelten” sıfatları ve “karanlıklardan aydınlığa çıkarır, bağışlayıp merhamet eder, zarardan alıkoyup yarara yaklaştırır nitelemeleriyle birlikte yer alır. Bu demektir ki “velîliğin, yakınlığın bu niteliklerle yakın ilişkisi vardır. Bunlar velînin, yakın olanın belirgin nitelikleridir. Bu yakınlıklar nicel bir yakınlık değil nitel bir yakınlıktır. Buna göre “Velî/Yakın Biri” denildiğinde, “yardım eden, yol gösteren, aracılık yapan, aydınlatan ve koruyan birisi” anlaşılmalıdır. Bunu aşağıda sunduğumuz âyetlerden rahatlıkla anlayabiliriz.

Not:

1-Konuya girerken şu hususu da belirtmekte fayda mülahaza ediyoruz. Hepinizin görebileceği gibi meal ve tefsirlerde âyeti celilelerde geçen bütün “mindûnihî ve “mindûnillahi” ifadeleri, “minğayrihi” ve “minğayrillahi” anlamlarında (ondan başka, Allah’tan başka) anlamında tercüme edilmiştir.. “Dûn” sözcüğünün esas anlamı ise “yakın, seviyesi düşük; ast” demektir. Allah’ın astları ise onun yarattığı melek, insan, cin, şeytan ve hayvanattır. Bununla birlikte bu anlam ekseninde “siva ve verâ”/öte, başka anlamlarında da kullanılabilir. Nitekim aşağıda Sebe suresi âyet 41’de bu manada kullanıldığını da göreceksiniz. Ama özellikle konumuzda yer alan âyetlerde esas anlamı olan “berisinden, ötesinden, yanından, astından” (mahlukatından/yarattıklarından) anlamlarında kullanılmıştır; Allah’ın astlarından. Yani demek olur ki, “yakınlık kurulacak, güvenilecek, izinden gidilecek kişi ve kurum Allah gibi mükemmel olmalıdır. (Cenab-ı Hakkın tüm sıfatlarını itibara alınız!) Kesinlikle Allah’ın taşıdığı nitelikleri taşımayan aciz, zavallı ... seviyece, rütbece Allah’tan aşağı (ast) birisi olmamalıdır. (Öylesi de olamayacağına göre, âyetlerde “sadece Allah’la yakınlık kurun, sadece Allah’ın yardım edeceğini, sadece O’nun sizi karanlıklardan aydınlığa çıkaracağını, yol gösterici olanın sadece O’nun olduğunu, sadece O’nun şefâatinin olduğunu ve sadece O’nun koruyucu olduğunu kabullenin, O’nun astlarında böyle nitelikler kabullenmeyin ve onlarla yakınlık kurmayın” denilmektedir.)

Bakara suresi âyet 107:

“Bilmedin mi ki göklerin de yerin de mülk ve saltanatı yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’ın astlarından ne bir Yakın Kişi vardır ne de bir yardımcı. ”

Bakara suresi âyet 120:

“Öz milletlerine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar. De ki: “ Allah’ın kılavuzluğu erdirici kılavuzluğun ta kendisidir.” İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katından ne bir Yakın Kimsen olur ne de bir yardımcın.”

Nisa suresi âyet 45:

“Allah sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Yakın kişi olarak, Allah yeter. Yardımcı olarak da Allah yeter.”

Nisa suresi âyet 123:

“İş ne sizin kuruntularınızladır ne de Ehlikitab’ın kuruntularıyla. için Kötülük yapan onunla cezalandırılır. Ve böyle biri, kendisi için Allah’ın astlarından ne bir Yakın Kimse bulacaklardır ne de bir yardımcı.”

Nisa suresi âyet 173:

“Bunun ardından da inanıp barışa yönelik işler yapanların ödüllerini tam verecek ve lütfundan onlara fazlalıklar da bağışlayacaktır. Kulluktan çekinip büyüklük taslayanlara gelince, onlara korkunç bir azapla azap edecektir. Böyleleri, kendileri Allah’ın astından ne bir Yakın Kimse bulur ne de bir yardımcı.”

En’âm suresi âyet 51:

“Rablerinin huzurunda haşr edileceklerinden korkanları, o vahiy ile uyar ki korunabilsinler. Onların O’nun astlarından ne bir Yakın Kimseleri vardır ne de şefâatçıları.”

En’âm suresi âyet 70:

“Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur’ân ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah’ın astlarından ne bir Yakın Kimsesi kalır ne de şefâatçısı. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır.”

Ra’d suresi âyet 37:

“İşte biz o Kur’ân’ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, Allah’tan sana bir Yakın Kimse ve bir koruyucu yoktur.”

Kehf suresi âyet 17:

“Güneşi görüyorsun: doğduğu vakit mağaralarından sağ tarafa kayar, battığı vakit ise onları sol tarafa doğru makaslayıp geçer. Böylece onlar mağaranın geniş boşluğu içindedirler. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah’ın kılavuzluk ettiği doğruyu bulmuştur. Şaşırttığına gelince, sen ona yol gösteren bir Yakın Kimseyi asla bulamazsın.”

Kehf suresi âyet 26, Şura suresi âyet 28, 46, En’âm suresi âyet 14, A’raf suresi âyet 196, Yusuf suresi âyet 101’e de bakınız. Biz yazımızın sonuna Ek: 1 olarak da koyduk. Oradan da bakabilirsiniz.


Yine “velâ” kökünden, “velâyet” mastarından türemiş olan “ والى Vâlî” sözcüğünün anlamı da “ ولىّ Velî” sözcüğünün anlamıyla aynıdır. Allah için de kullanılmıştır.

Ra’d suresi âyet 11:

“Her kişi için, önünde ve arkasında, Allah’ın emriyle onu koruyan izleyiciler vardır. Gerçekte, bir halk, kendindekileri değiştirmedikçe, Allah hiçbir şeyi değiştirmez. Ve Allah, bir halka kötülük dileyince, o zaman, onun geri çevrilmesi söz konusu değildir. Onlar için, O’nun astlarından bir Yakın olan da yoktur. ”

Sık kullanılan “ مولى Mevlâ” sözcüğü de aynı kökten ve aynı anlamdan gelmektedir. Mevlâ sözcüğü hem Fâil hem de Mef’ûl anlamında kullanılır. Fâil anlamında kullanıldığında “Velî” sıfatı gibi, “yakın olan, yardım eden, koruyan yol gösteren” anlamındadır. Mef’ûl anlamında ise “yardım olunan, yakın olunan, korunan” anlamındadır. İslâm Hukukunda Fâil anlamında köle âzâd eden köle sahibine “mevlâ” dendiği gibi, Mef’ûl anlamıyla köleye de “mevlâ” denilir.
İslâm aleminin bir çok yerinde, saygı için, bazı büyüklere, bilginlere “مولانا mevlânâ = mevlâmız” denilmektedir. Bu pek hoş bir şey değildir. Kur’ânî açıklamalar dikkate alındığında bu sıfatın Allah’tan başkasına kullanılmaması gerektiğini görürüz. ---Devam edecek---

Yukarı dön Göster furkan30.ayet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: furkan30.ayet
 
furkan30.ayet
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 12 kasim 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 16
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı furkan30.ayet

Kur’ân’da “Mevlâ” sözcüğü:



En’am suresi âyet 62:

“Sonra onlar gerçek Mevlâları (yakın olanları-yardım edenleri-koruyanları-yol gösterenleri) olan Allah’a götürülürler. Gözünüzü açın! Hüküm yalnız O’nundur. Ve hesap görenlerin en süratlisi de O’dur.”

Hacc suresi âyet 78:

“Allah uğrunda ona yaraşır bir gayretle cihad edin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim’in dinini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap’ta da “müslümanlar” diye adlandırdı ki, rasül sizin üzerinizde bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O’dur sizin Mevlâ’nız. Ne güzel Mevlâ’dır (Size yakın olan- yardım eden-yol gösteren- koruyan) O, ne güzel Nasîr’dir O. ”

Enfal suresi âyet 40:

“Eğer yüz çevirirlerse bilin ki, Allah sizin Mevlânız’dır. (Size yakın olan- yardım eden-yol gösteren- koruyan) Ne güzel Mevlâ’dır O, ne güzel Nasîr’dir O.”



Muhammed suresi âyet 11:

“Bu böyledir, çünkü Allah, iman edenlerin Mevlâ’sıdır (Yakın olanı-yardım edeni- yol göstereni-koruyanıdır). Küfre sapanların Mevlâ’sı (yakın olanı- yardım edeni- yol göstereni-koruyanı) yoktur.”

Tahrim suresi âyet 2:

“Allah size, yeminlerinizi çözmeyi farz kılmıştır. Ve Allah sizin Mevlâ’nızdır (Yakın olanınız-yardım edeniniz-yol göstereniniz-koruyanınızdır). Alim’dir O, Hakîm’dir O.”

Ayrıca Enfal suresi âyet 39-40, Âl-i Imran suresi âyet 149-150, Enam suresi âyet 62, Tevbe suresi âyet 51, Hacc suresi âyet 13, Duhan suresi âyet 41, Yunus suresi âyet 30, Bakara suresi âyet 286, Tahrim suresi âyet 2 ve 4’e de bakınız.


Meryem suresi âyet 5:

“Ben arkamdan gelecek Mevâlimden (Yakınlarımdan -yardım ettiklerimden - yol gösterdiklerimden - koruduklarımdan) korkuyorum. Karımsa kısır. O halde katından bir velî (yakın olan- yardımcı olan-yol gösteren-koruyan)bağışla!”

Mevlâ sözcüğünün çoğulu “ موالى mevâlî” sözcüğüdür. Bu âyette de çoğul olarak yer almıştır. Ve anladığınız gibi de mef’ûl anlamla kullanılmıştır.




Bize en yakın durumda olan Allah’tır.

Yukarıdaki âyetler dikkate alındığında, bu nitelikler ile bize en yakın olan sadece ve sadece Allah’tır.

Bakara suresi âyet 257:

“Allah, iman sahiplerinin Velîsidir/Yakın Kimsesidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların Yakın Kimseleri tâğûttur ki, kendilerini nurdan karanlığa çıkarır. Bunlar cehennem halkıdır. Orada sürekli kalacaklar onlar.”


Âl-i Imran suresi âyet 68:

“Şu bir gerçek ki, insanların İbrahim’e en yakın olanları, elbette ona uyanlar, bu peygamber, bir de iman sahipleridir. Allah mü’minlerin velîsidir (yakın olanı-yardım edeni- yol göstereni-koruyanıdır).”
“Nisa suresi âyet 139:

“Öyle kişiler ki onlar, müminleri bırakıp küfre sapanları Yakın Birisi kabul ediyorlar. Onların yanında onur ve yücelik mi arıyorlar? Onur ve yüceliğin tümü Allah’ındır.”
Maide suresi âyet 55, 56:

“Sizin velîniz(size Yakın olan) Allah’tır, O’nun rasülüdür bir de rüku eder bir halde namaz kılıp zekâtı vererek iman edenlerdir.
Allah’ı, O’nun rasülünü ve iman edenleri kendine Yakın kabul edenler bilsinler ki, galip gelecek olanlar Allah’ın taraftarlarıdır.”

Enam suresi âyet 127:

“Rableri katındaki huzur ve esenlik yurdu onlarındır. İşler oldukları ameller yüzünden, O, onların Velî’si/Yakını oluvermiştir.”

Furkan suresi âyet 18:

“Dediler ki: “Tespih ederiz seni, seni bırakıp da senin astlarından Yakınlar kabul etmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, Zikir’i unuttular ve helake giden bir topluluk oldular.””

Secde suresi âyet 4:

“Allah’tır ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş üzerinde egemenlik kurmuştur. O’nun astlarından size ne bir Yakın vardır ne de bir şefâatçi. Hala düşünüp ibret almayacak mısınız?”

Fussılet suresi âyet 30-34:

“Şu bir gerçek ki, “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler sürekli iner de şöyle der: “Korkmayın, üzülmeyin. Size vaat edilen cennetle sevinin.”
“Biz sizin, dünya hayatında da âhirette de Yakınlarınızız. Cennette sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. Orada sizin için istediğiniz her şey var.
“Gafûr ve Rahîm Allah’tan bir ikram olarak...”
Allah’a çağırıp/yakarıp barışa yönelik iş yapan ve “ben müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır
Güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel tavırla sav. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir Yakın oluvermiştir.”


Şura suresi âyet 31:

“Siz yeryüzünde aciz bırakıcılar değilsiniz. Sizin, Allah’ın astlarından bir Yakınınız da yoktur, yardımcınız da.”

Şura suresi âyet 9:

“Yoksa O’nun astlarından bir takım (evliyâ) Yakın Kimseler mi kabulleniyorlar? Ama Allah, O’dur velî (Yakın olan). O, ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir.”

Casiye suresi âyet 19:

“Kuşkun olmasın ki onlar, Allah karşısında sana hiçbir yarar sağlayamazlar. Zalimler birbirlerinin Yakınlarıdırlar, Allah ise Takvaya sarılanların Velîsidir/Yakınıdır.”

Allah Rasülü de mü’minlere en yakın olandır

Ahzap suresi âyet 6:

“O peygamber, müminlere kendilerinden daha yakındır. Onun eşleri de müminlerin anneleridir. Anne tarafından akraba olanlar da Allah’ın Kitab’ında birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak yakınlarınız için örfe uygun bir vasiyette bulunmanız müstesnadır. Bu, Kitap’ta satırlara geçirilmiştir.”

Bunun aksine inananlar ise ancak ahmaklardır.


Ankebut suresi âyet 41:

“Allah’ın astlarından (mahlukatta.yaratılmışlardan) kendilerine (evliyâ) Yakın Kimseler kabullenenlerin durumu, kendisine bir ev yapan örümceğin durumuna benzer. Evlerin en dayanaksızı, kuşkusuz örümceğin evidir. Keşke bilseler!”
Yukarı dön Göster furkan30.ayet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: furkan30.ayet
 
muhiddin
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 temmuz 2006
Yer: ABD
Gönderilenler: 266
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhiddin

furkan30.ayet Yazdı:



Şura suresi âyet 31:

“Siz yeryüzünde aciz bırakıcılar değilsiniz. Sizin, Allah’ın astlarından bir Yakınınız da yoktur, yardımcınız da.”

Şura suresi âyet 9:

“Yoksa O’nun astlarından bir takım (evliyâ) Yakın Kimseler mi kabulleniyorlar? Ama Allah, O’dur velî (Yakın olan). O, ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir.”


Ankebut suresi âyet 41:

Allah’ın astlarından (mahlukatta.yaratılmışlardan) kendilerine (evliyâ) Yakın Kimseler kabullenenlerin durumu, kendisine bir ev yapan örümceğin durumuna benzer. Evlerin en dayanaksızı, kuşkusuz örümceğin evidir. Keşke bilseler!”

Simdi ne demek istediginiz konusunda kafam karisti,"Veli" 'nin asti nebi'yi "Veli" edinmeyelim mi? :))



__________________
muhiddin
Yukarı dön Göster muhiddin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhiddin
 
MaHZeN
Groupie
Groupie


Katılma Tarihi: 16 eylul 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 58
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MaHZeN

allah insanlara bazı olayan üstü yetenekler veririmtihan etmek amacıyla.

insan bu yeteneklerinin kendinden değil allah tarafından bir amaç ve imtihan için verildiğini bilip bu doğrultuda kullanırsa kendi yararına ama
bu yeteneklerini kendi kazandığını düşünür allahdan bilmez ve hatta kendini değil peygamberden üstün görmak haşa allah yerine koyarsa bu da onun zararına olur.

bu yeteneklere sahip insanların varlıkları ve ne yapması gerektiği kuranda haber verilir.

"birbirinizi rabler edinmeyin"

"allaha eşler ortaklar koşmayalım, birbirimizi rabler edinmeyelim."

"birbirinizi rabler edinmeyin, eğer inanıyorsanız allah için çalışan rabbaniler olun"

bu imtihan süresi sonunda o karbon kağıdı gölge efendiler, devler ve cüceler yada küçükler ve büyükler, güneştekiler, yıldızlardakiler ve aydakiler, yahur her nerede yaşıyor ve çoğaltılıp yaşatılıyorsanız, hiç bir gölgenin olmadığı o günde, kendilerine verilmiş olan güç ve yeteneklerden sorulacaklar.

iyi devler ve cüceler ve şirk koşmayanlar cennete inşaallah, kötü devler ve cüceler, kötü büyük ve küçükler cehenneme...

uzaya fırlatılmış uydusu olmuş küçükler, cüceler şöyle der

"siz bizi uydunuz olarak kullanıyordunuz, hadi şimdi şu azabı bizden kaldırsanıza"

büyüklerde, devlerde cücelere, küçüklere artık yapabilecek birşey olamdıklarını söylerler.

uzun lafın kısası, boyunuza bakıp kendinizi allah sanmayın, cehennemde devler de vardır.

galiba kıyamet yakın.....

en üstününüz allahdan en çok sakınan ve sakındıranınızdır.

üstünlük takvadadır.


__________________
Karanlıkta Dile Getirmekten Çekindiğiniz Hakikat Bir Gün Aydınlıkta İşitilecek, Ve Gizli Mekanlarda Öğrendiğiniz İnancı Bir Gün Çatılardan Haykıracaksınız. ...

Hz. İsa
Yukarı dön Göster MaHZeN's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MaHZeN
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

<< Önceki Sayfa 3
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats