Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Her Doğan Çocuk İslam Fıtratıyla, Hanif Fıtratıyla Doğar. Sonra annesi, babası onu Yahudi, Mecusi Putperest yapar Dr.Abdülcabbar BORAN
Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki: “Her doğan çocuk ıslâm ftratıyla, hanif fıtratıyla doğar; sonra annesi, babası onu yahudi, mecusi, putperest yapar.”
Resulullah’ın, bu hadis-i şerifle, bizlere ulaştırmak istediği mesajı Kur’ân-ı Kerim âyetleriyle sizlere açıklamak istiyorum:
Yüce Rabb’imiz, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e buyuruyor ki: “Baban ıbrahim’in dinine tâbî ol.” Allahû Tealâ bizler için de,“Babanız ıbrahim’in dinine tâbî olun” emrini Nahl Suresinin 123. âyet-i kerimesinde vermektedir. Babamız Hz. ıbrahim (A.S)’ın dini hanifti. Acaba hanif dini nedir?
“Felemmâ cenne aleyhilleylü reâ kevkebâ, kaâle hâzâ rabbiy, felemmâ efele kaâle lâ uhibbül’âfiliyn, felemmâ re’elkamere bâzigan kaâle hâzâ rabbiy, felemmâ efele kaâle lein lem yehdiniy rabbiy le’ekûnenne minelkavmiddâlliyn, felemmâ re’eşşemse bâzigaten kaâle hâzâ rabbiy hâzâ ekber, felemmâ afelet kaâle yâ kavmiy inniy beriy’ün mimmâ tüşrikûn.” Enam-76,77,78
ıbrahim üzerine gece basınca bir yıldız gördü. “Budur benim Rabb’im” dedi. Fakat yıldız batınca, “ben batanları sevmem” dedi. Sonra, Ay’ı doğarken görünce, “budur benim Rabb’im” dedi. Fakat batıp gidince,“eğer Rabb’im bana hidayet etmemiş olsaydı, muhakkak ki sapıklardan olurdum“ dedi. Daha sonra Güneş’i doğar halde görünce, “budur benim Rabb’im, bu hepsinden daha büyük” dedi. O da batınca, “ey kavmim, gördüğünüz gibi, bunların hepsi yok olan varlıklardır. Ben sizin Allah’a ortak koştuklarınızdan berîyim” dedi.
ışte hanif dininin esas mesajı, şirkten berî olmaktır ve yüce Rabb’imiz En’am Suresinin 79. âyet-i kerimesinde bunu ifade ediyor:
“ınniy veccehtü vechiye lilleziy fetaressemâvâti vel’arda haniyfen ve mâ ene minelmüşrikiyn.”
Şüphesiz ben, hanif olarak vechimi gökleri ve yeri yaratan Allah’a çevirdim ve ben O’na ortak koşanlardan değilim.
ışte, hanif dininin aslı budur. Tek Allah’a iman etmek ve dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmayı dilemek.
Allahû Tealâ Hz. ıbrahim Aleyhisselamı seçmiş ve Hz. ıbrahim Aleyhisselam babasına: “Sen putları niye ilah ediniyorsun? Doğrusu ben seni de, milletini de apaçık bir dalâlette görüyorum” diyor.
“Kad kânet leküm üsvetün hasenetün fiy ibrâhiyme velleziyne ma’ah, iz kaâlû likavmihim innâ büreâü minküm ve mimmâ ta’büdûne min dûnillâhi kefernâ biküm, ve bedâ beynenâ ve beynekümül’adâvetü velbağdâü ebeden hattâ tü’minû billâhi vahdeh, illâ kavle ibrâhiyme liebiyhi le’estagfirenne leke.” Mümtehine-4
Gerçekten ıbrahim ve onunla birlikte olanların sözlerinde sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar vaktiyle kavimlerine: “Biz sizlerden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Siz, tek Allah’a iman edinceye kadar aramızda ebedi bir düşmanlık ve öfke başgöstermiştir” dediler. Ancak ıbrahim’in babasına şöyle demesi müstesna olmuştur: “Elbette senin için Rabb’imden mağfiret dileyeceğim.”
O halde görülüyor ki, Allahû Tealâ Hz. ıbrahim (A.S)’ı bu istikamette bizler için örnek tayin ediyor. Acaba Hz. ıbrahim (A.S)’ın örnek seçilmesinin hikmeti ne?
“Ve kezalike nüriy ibrâhiyme melekûtessemâvâti vel’ardı ve liyekûne minelmûkıniyn.” En’am-75
Biz ıbrahim’e yerin, göğün melekûtunu gösteriyorduk ki, yakîn sahibi olsun.
“Ve izibtela ibrahiyme rabbühu bikelimatin feetemmehünn kale inniy ca’ılüke linnasi imam.”
Bakara-124
Rabb’i, ıbrahim’i birtakım kelimelerle imtihan etti. O bunları tamamen yerine getirdi ve Rabb’i “Ben seni muhakkak ki insanlara imam kılacağım” buyurdu.
“ız kale lehu rabbühu eslim kale eslemtü lirabbil’alemiyn.”
Bakara-131
Rabb’i O’na: “Ya ıbrahim, alemlerin Rabb’ine teslim ol” deyince, “Ben alemlerin Rabb’ine teslim oldum” dedi.
ışte hanif dini, ıslâm dini tek Allah’a iman etmeyi ve o ılah’a teslim olmayı ifade ediyor. Bu evrensel dini, kayyım dini, ezeli ve ebedi tek dini Hz. ıbrahim Aleyhisselam ve Yakup Aleyhisselam evlatlarına miras bırakıyor.
“Ve vassa biha ibrahiymü beniyhi ve ya’kub ya beniyye innallahestafa lekümüddiyne felâ temutünne illâ ve entüm müslimun.”
Bakara-132
Hz. ıbrahim Aleyhisselam oğlu Yakup Aleyhisselam evlatlarına dedi ki: “Şüphesiz Allah sizin için hanif dinini, ıslâm dinini seçti. Artık siz Allah’a teslim olmadan evvel ölmeyin.” (Yani ölmeden evvel Allah’a kesinlikle teslim olun.)
Her doğan çocuk tek Allah’a iman etmenin ve tek Allah’a teslim olmanın yetenekleriyle doğuyor. Daha sonra annesi, babası onu yahudi, mecusi, putperest yapıyor. Allah’ın Resul’ü hadis-i şerifiyle acaba neyi kastediyor? Hz. ıbrahim (A.S)’ı Allahû Tealâ seçiyor ve yakîn sahibi kılarak onu Sırat-ı Müstakiym üzerinde imam tayin ediyor. Sırat-ı Müstakiym üzerinde Allahû Tealâ’nın vazifeli kıldığı imamlar açısından baktığımızda, Adem (A.S)’dan kıyamet gününe kadar imamlar arasında bir fetret döneminin söz konusu olmadığını görürüz. Sırat-ı Müstakiym üzerine seçilen imam, ya Allah’ın nebîsidir veya Allah’ın velîsidir. Bu sebeple, imamlık müessesesi açısından bir fetret dönemine rastlamak mümkün değildir. Elbette ki, her doğan çocuk ıslâm fıtratıyla, hanif fıtratıyla doğacaktır. Çünkü, Sırat-ı Müstakiym üzerinde vazifeli olan Zamanın ımamı Allah’a davet etmektedir.
“Ve men ahsenü kavlen mimmen de’â ilallahi ve amile sâlihan ve kaâle inneniy minelmüslimiyn.”
Fussilet-33
Ben teslim olanlardanım deyip salih amel işleyerek Allah’ın Zatı’na çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır?
Allah’a davet etmekle kalmayıp, aynı zamanda Sırat-ı Müstakiym üzerinde de vazifeli olan imam, insanların ruhlarını Allah’a teslim etmektedir, onları hidayete erdirmektedir. ışte, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in; “her doğan çocuk hanif fıtratıyla, ıslâm fıtratıyla doğar.” mesajı bunun açıklamasıdır. Ama eğer doğan çocuğun, Zamanın ımamı’nın davetine uyması ve Zamanın ımamı’na tâbî olması gerekirken, annesine ve babasına tâbî olursa o zaman buradaki durum nasıldır? ışte, bunun için Allahû Tealâ birçok âyet-i kerime vaz’etmiştir. Bunlardan bir tanesi de Maide Suresinin 104. âyet-i kerimesi. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
“Ve izâ kıyle lehüm te’âlev ilâ mâ enzelallahü ve ilerresûli kaâlû hasbünâ mâ vecednâ aleyhi âbâenâ, evelev kâne abaühüm lâ ya’lemûne şey’en ve lâ yehtedûn.”
Onlara: “Gelin, Allah’ın indirdiğine ve resulün açıklamalarına tâbî olun” denildiği zaman, “atalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize yeter” dediler. Allahû Tealâ cevap verir: “Ataları Allah’a ulaşmamışsa, hidayete ermemişse ve Allah’ın ilminden birşey bilmiyorsa da mı?”
Zamanın ımamı’nın görevlerini Allahû Tealâ âyet-i kerimede net olarak açıklıyor:
“Yetlû aleyküm âyâtihi ve yüzekkiyhim.” Al-i ımran-164
O size âyetlerimizi okur ve sizin nefsinizi tezkiye eder.
Zamanın ımamı’nın lisanıyla âyetlerin kendisine açıklandığı kişi, bu âyetlere iman ederse, ilim sahibi olur ve Zamanın ımamı’na tâbî olduğu takdirde de hidayete erer. Kişi, Zamanın ımamı’nın yerine, annesini, babasını geçirirse, Zamanın ımamı’na tâbî olmaz ve anne baba da Allah’ın âyetlerinden birşey bilmiyorsa, o kişi hidayete eremez.
O halde, her doğan çocuk, ıslâm fıtratıyla doğar, demekten murad; her doğan çocuğun ömür sermayesi içerisinde Zamanın ımamı’nın davetine muhatap olduğu ve bu daveti kabul ederek Zamanın ımamı’na tâbî olması halinde, muhakkak hidayete ereceği, Allah’a vâsıl olacağıdır.
Eğer, Zamanın ımamı’nın yerine anne-baba geçerse ve anne-baba Allah’ın âyetlerinden bir ilmin sahibi değilse, (Zamanın ımamı’na tâbî olmadıkları için) hidayete ermemişlerse o zaman o kişi de şirkin içerisinde kalır. Sonuçta onun annesi, babası onu yahudi, mecusi, putperest yapar. Buradaki yahudinin temel özelliği, dünyaya haris olmaları, dünyaya herkesten fazla rağbet etmeleridir. Mecusi ise, ateşe tapanlar olarak Kur’ân-ı Kerim’de açıklanmaktadır. Putperestler, yine şirk içinde olan, puta tapan insanlardır.
O halde kişi Allah’ın davetine uymadığı takdirde, Zamanın ımamı’na tâbî olmadığı takdirde, kesinlikle şirkin içinde kalmaktadır.
Allahû Tealâ Bakara Suresinin 170 ve 171. âyet-i kerimelerinde buyuruyor ki:
“Ve izâ kıyle lehümüttebi’û mâ enzelallahü kaâlû bel nettebi’u mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ, evelev kâne âbâühüm lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn ve meselülleziyne keferû kemeselilleziy yen’ıku bima lâ yesma’u illâ du’âen ve nidâ’, sümmün bükmün umyün fehüm lâ ya’kılûn.”
Onlara “Allah’ın indirdiğine (Kur’ân’a) uyun” dendiğinde, “hayır, biz atalarımızın tuttuğu yoldan yürürüz, atalarımıza tâbî oluruz” derler. Ya ataları akletmemişse ve hidayete ermemişse de mi?
Allahû Tealâ’nın davetçisinin davetine uymayan insanlar, küfür ehli misali o kâfirler çobanlarının sözünü anlamayan, ancak onun bağırıp çağırmasını işiten hayvanlara benzerler. Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Onlar Kur’ân-ı Kerim’i işitip anlayamazlar.
ışte, tek Allah’a iman edip Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin hali bu noktadadır. Ama, farklı bir durum da söz konusu olabilir. Hz. Lokman (A.S)’ın evladına nasihatlerinde olduğu gibi:
“Ve lekad âteynâ lokmânelhikmete enişkür lillâh, ve men yeşkür feinnemâ yeşkürü linefsih, ve men kefere feinnallahe ganiyyün hamiyd.” Lokman-12
Andolsun ki biz Lokman’a Allah’a şükret diye ilim ve hikmet verdik. Kim Allah’a şükrederse ancak kendi faydası için şükreder. Kim de nankörlük ederse şüphesiz ki Allah ondan müstağnidir.
Allahû Tealâ’nın, Lokman (A.S)’a hikmet verdiğini ve Hz. Lokman’ın da bu hikmetin şükrünü, hamdini eda etme babında çevresindeki insanlara nasihat ettiğini görüyoruz. En yakın çevresi elbette ki evladüiyalidir, ailesidir.
“Ve iz kaâle lokmânü libnihi ve hüve ya’ızuhü yâ büneyye lâ tüşrik billâh, inneşşirke lezulmün azıym.” Lokman-13
Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Oğulcağızım, Allah’a şirk koşma, şirk en büyük zulümdür.”
Görülüyor ki, Allahû Tealâ’nın Sırat-ı Müstakiym üzerinde vazifeli kıldığı imam, evladına evvel emirde Allah’a şirk koşmamayı öğüt veriyor. Yani nehyi anil münkerle hitap ediyor. “Allah’a şirk koşma, şirk en büyük zulümdür.”
Yine Allahû Tealâ Lokman Suresinin 15. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:
“Ve in câhedâke alâ en tüşrike biy mâ leyse leke bihi ilmün felâ tütı’hümâ ve sahıbhümâ fiyddünyâ mağrûfen vettebi’ sebiyle men enâbe ileyy.”
Bununla beraber annen, baban bilmediğin birşeyi Bana ortak koşman için seni zorlarlarsa kendilerine itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin ve Bana ulaşanın yoluna tâbî ol.
Bu âyet-i kerime, hadis-i şerifin açıklamak istediğimiz nirengi noktasını ifade ediyor. Çocuğun anne-babası, bilmedikleri birşeyi Allah’a şirk koşarlarsa, o çocuğun onlara itaat etmemesini Allahû Tealâ bize öğütlüyor. Ama itaat etmemekle birlikte, dünya hayatında onlarla iyi geçinmemiz isteniyor.
Allahû Tealâ hangi yola tâbî olmamızı emir buyuruyor? “Vettebi’ sebiyle men enâbe ileyye.” “Bana ulaşanın yoluna tâbî ol (velîlerin yoluna tâbî ol)” Çünkü, Allah’a ulaşan kişi, Allah’ın velîsidir. Allah’a ulaşan kişi, hidayete ermiş kişidir. Öyleyse, Lokman Suresinin 15. âyet-i kerimesiyle Allahû Tealâ, hidayete eren, Allah’ın Zatına ulaşan velîlerin yoluna tâbî olunmasını bizlere emrediyor ve anne-baba Allah’ın ilminden birşeye sahip değilse, hidayete ermemişse, o cahil olan anne-babanın, Allah’a bilmeden birşeyi ortak koşmayı çocuklarına emretmelerini ve o emre itaat edilmesini Allahû Tealâ istemiyor. O zaman, Allah’ın Zatına ulaşana itaat etmemizi emir buyuruyor.
Evliyalık açısından meseleye bakıldığında bir fetret dönemine rastlamak mümkün değildir. Çünkü, hangi zaman parçasını incelerseniz inceleyin mutlaka o kavimlerde Allah’ın Zatı’na ulaşan Allah’ın velîleri vardır ve Allahû Tealâ, “velî olarak, hidayete ermiş olarak Bana ulaşanın yoluna tâbî ol“ buyurmuştur.
Hz. Lokman, Zamanın ımamı olarak en yakın çevresi olan evladına nasihatta bulunuyor ve özellikle tek Allah’a iman etmesini ve mutlaka Allah’ın kendisi için tayin ettiği mürşide tâbî olmasını, öneriyor.
“Ve vassaynel’insâne bivâlideyh, hamelethü ümmühü vehnen alâ vehnin ve fisâlühü fiy âmeyni enişkürliy ve livâlideyk, ileyyelmasıyr.”
Lokman-14
Biz insana, anne ve babasına iyi davranmasını, ihsanla davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle karnında taşımıştı. Sütten kesilmesi iki yıl sürer. Bana, anne-babana şükret, dönüşün Bana’dır.
“Yâ büneyye innehâ in tekü miskaâle habbetin min hardelin fetekün fiy sahretin ev fiyssemâvâti ev fiyl’ardı ye’ti bihallah.” Lokman-16
Oğulcuğum, işlediğin şey bir hardal tanesi kadar olsa, bir kaya içinde veya göklerde veya yerin dibinde gizlense dahi Allah onu muhakkak ki çıkaracaktır.
“Yâ büneyye ekımıssalâte ve’mür bilmağrûfi venhe anilmünkeri vasbır alâ mâ esâbek, inne zâlike min azmil’ümûr.” Lokman-17
Namaz kıl ve marufla emret ve münkerden sakındır. Sana isabet eden musibetlere sabırlı ol. Bu, kesinlikle azim sahibi olan işlerdendir.
“Ve lâ tüsa’ır haddeke linnâsi ve lâ temşi fiyl’ardı merehâ, innallahe lâ yuhıbbü külle muhtâlin fahûr.”
Lokman-18
ınsanlardan yüzünü çevirerek yeryüzünde çalımla yürüme. Zira Allah kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.
“Vaksıd fiy meşyike vagdud min savtik, inne enkerel’asvâti lesavtülhamiyr.” Lokman-19
Yürüyüşünde mütevazi ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.
“Ve izâ kıyle lehümüttebi’u mâ enzelallahü kaâlû bel nettebi’u mâ vecednâ aleyhi âbâenâ, evelev kâneşşeytânü yed’ûhüm ilâ azâbissa’ıyr.” Lokman-21
Onlara, “Allah’ın indirdiğine tâbî olun, denildiği zaman: “Hayır, atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola, dine uyarız” dediler. Allahû Tealâ cevap veriyor: “Ya şeytan onları cehennem azabına çağırıyorsa?”
O halde görülüyor ki, Allah’ın indirdiğine tâbî olmayan kişi, şirk içinde olan bir küfür ehline tâbî oluyor. O şirk içinde olan kişiye vahyeden ise iblistir. Allahû Tealâ bu sebeple âyet-i kerimede “şeytan onları cehenneme çağırıyorsa da mı?” diyor ve 22. âyet-i kerimede noktayı koyuyor:
“Ve men yüslim vechehü ilallahi ve hüve muhsinün fekadistemseke bil’urvetilvüskaâ, ve ilallahi âkıbetül’ümûr.” Lokman-22
Kim vechini Allah’a, tek ılah’a teslim ederse ve muhsinlerden olursa veya kim ihlas sahibi olarak kendisini Allah’a teslim ederse, o en sağlam kulp olan mürşidin eline sarılır. (Çünkü, urvetilvüska mürşidin elidir.)
“Lâ ikrâhe fiyddiyni kad tebeyyenerrüşdü minelgayy, femen yekfür bittâguûti ve yü’min billâh, fekadistemseke bil’urvetilvüskaâ lenfisâme lehâ.” Bakara-256
Dinde zorlama yoktur, irşad yolu ile gayy yolu kesinlikle birbirinden ayrılmış, açıklanmıştır. Kim tağutu inkâr eder, Sırat-ı Cehiym’i terkeder ve Allah’a iman ederse, o Sırat-ı Müstakiym üzerinde olan urvetilvüskaya, (Allah’tan kopması mümkün olmayan Zamanın ımam’ının eline, mürşide) sarılır.
Evliyanın düstur haline getirdiği temel mesaj şudur:
El ele, el Hakk’a.
Mürşidin elini, Zamanın ımam’ının elini tuttuğumuz zaman, Zamanın ımam’ının diğer eli Hakk’ın eli olduğu için Hakk’ın elini tutmuş oluruz.
Kısacası, Allahû Tealâ bu mesajla herkesin hanif fıtratıyla, ıslâm fıtratıyla doğduğunu ve ıslâm standartları içerisinde yaşamasını emir buyuruyor.
Dileyen herkesin Kur’ân’daki ıslâm’ı Allahû Tealâ’nın emrettiği biçimde evvela Allah’ın davetine uyarak, daha sonra bu daveti gerçekleştirmek üzere Sırat-ı Müstakiym üzerinde vazifeli olan Zamanın ımam’ına tâbî olarak Allah’ın kendisine yaşamayı nasip kılması dileklerimizle...
Allah hepinizden razı olsun.
|