Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hz. Adem ve eşi konuşmayı biliyor muydu? Yoksa bir takım sesler mi çıkartıyorlardı?
1. Hz. Adem, eşi, çocukları ve onların soyundan gelenler pek tabiidir ki konuşuyorlardı. İddiaların aksine bir takım sesler çıkartmıyorlardı. Çünkü Allah, Hz. Adem’e bütün isimleri öğretmişti. Ona ve zürriyyetine kavramsal düşünme melekesi bahşetmişti.
Bakara, 2/31: “Ve O, Adem’e her şeyin ismini öğretti, sonra onları meleklerin önüne koydu ve “dedikleriniz doğruysa haydi bu (şey)lerin isimlerini bana söyleyin bakalım!” dedi.”
2. Hz. Adem’in kendisine öğretilen bu isimleri meleklere haber vermesi, tabi ki “konuşmak” suretiyle olmuştu.
Bakara, 2/33: “O: “Ey Adem, bu (şey)lerin isimlerini onlara bildir!” buyurdu. (Adem) isimleri onlara bildirince (Allah): “Size, ‘göklerin ve yerin gizli gerçekliğini, açıkladıklarınızın ve gizlediklerinizin tümünü yalnız Ben bilirim’ dememiş miydim?” dedi.”
3. Allah (c.c.) Hz. Adem’e ve eşine karşı hitap etmişti ve onlar da bu hitabı anlamışlardı.
Bakara, 2/35: ”Ve (sonra,) “Ey Adem,” dedik: “Sen ve eşin bu bahçeye yerleşin ve orada dilediğinizden serbestçe yiyin; ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız.”
A’raf, 7/19: “Ve Ey Adem, sen ve eşin, yerleşin bu bahçede; ve yiyin neyi gönlünüz çekerse; ama sakın şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalim kimselerden olursunuz!”
A’raf, 7/22: “…Bunun üzerine Rableri onlara (şöyle) seslendi: “Ben sizi o ağaçtan men edip de, ‘şeytan sizin gerçekten apaçık düşmanınızdır’ dememiş miydim?”
A’raf, 7/24-25: “(Allah): “İnin, (bundan böyle) birbirinize düşman olarak!” dedi, “yeryüzünde bir süre için konacak bir yurt ve geçiminizi sağlayan şeyler bulacaksınız. Orada yaşayacak ve öleceksiniz” diye ekledi “ve (kıyamet günü) oradan diriltilip çıkartılacaksınız!”
Tâ’hâ, 20/117: “Ve bunun üzerine Adem’e: “Ey Adem!” dedik, “Gerçek şu ki, bu senin ve eşinin düşmanıdır; öyleyse, dikkat edin, sizi (bu) has bahçeden çıkarmasın, yoksa mutluluğunu(zu) yitirirsin(iz)!”
4. Hz. Adem ile eşi yasak meyveden yedikten sonra hatalarını anlayıp tövbe ederken cümleler kurmuşlardı, yani konuşmuşlardı.
Bakara, 2/37: “Derken Adem Rabbinden (yol gösterici) sözler aldı. Ve (Allah) onun tövbesini kabul etti. Çünkü yalnız O’dur tövbeleri kabul eden, rahmet dağıtan.”
A’raf, 7/23: “O ikisi: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik, bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, hiç şüphesiz, kaybedenlerden olacağız!” dediler.”
5. Hz. Adem ile eşinin yetiştirdiği iki erkek çocuğu, kendi aralarında konuşuyorlardı ve birbirleri anlıyorlardı.
Maide, 5/27-31: “Ve onlara gerçeği göstermek için Adem’in iki oğlunun kıssasını anlat, nasıl ikisinin birer kurban sunduklarını ve birinden kabul edildiği halde diğerinden kabul edilmediğini, (onlardan biri, Kabil), “Seni mutlaka öldüreceğim” demişti.
(Kardeşi Habil) cevap vermişti: “Unutma ki Allah, yalnız O’na karşı sorumluluk bilinci duyanların (kurbanı)nı kabul eder. Beni öldürmek için el uzatsan bile, ben öldürmek için sana el uzatmayacağım. Ben bütün alemlerin Rabbi Allah’tan korkarım.
(Beni öldürürsen,) dilerim, hem kendi günah(lar)ını, hem de benim günahlarımı(n yükünü) yüklenir ve böylece cehennemin yolunu tutarsın! Çünkü zalimlerin cezası budur.”
Fakat diğerinin ihtirası (nefsânî duyguları, kıskançlığı) onu kardeşini öldürmeye sürükledi ve onu öldürdü. Böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.
Bunun üzerine Allah, kardeşinin cesedinin çıplaklığını nasıl gizleyeceğini ona göstersin diye toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. (Bunu gören Kabil,) “Eyvah” diye haykırdı, “Yazıklar olsun bana! Ben, bu karganın yaptığını yapamayacak kadar ve kardeşimin cesedinin çıplaklığını gizleyemeyecek kadar aciz miyim?” Ve bunun üzerine vicdan azabı ile (derin bir pişmanlıkla) çarpıldı.”
Hz. Adem’in iki oğlu arasında geçen bu konuşmalar, ilk insanların da aynen bizler gibi konuştuklarının bir delilidir. Diğer taraftan “Adem ile eşinin kendi aralarında konuştuklarına dair Kur’an’da somut bir delil yok” diyenlerin şunu düşünmeleri gerekmez mi? Onlar kendi aralarında konuşmuyorlardı da, bu iki oğulları konuşmayı kimden ve nasıl öğrenmişlerdi?
Tabi ki Hz. Adem ve eşi konuşmayı biliyorlardı ve çocukları da bu konuşmaları anne ve babalarından öğrenmişlerdi. Nitekim bu ayetlerden Hz. Adem’in çocuklarının Allah’a, ahirete, hesaba, cezaya ve cehenneme inandıklarını, Hz. Adem’in bir peygamber olarak çocuklarına bunları telkin ettiğini ve bütün bunları da onlara konuşarak yaptığı anlıyoruz.
Eğer Hz. Adem bu görevini hakkıyla yapmasaydı, katil olan Kabil’e karşı uyarıcı konuşmaları Habil’in yapması söz konusu olamazdı. O bir peygamber olarak görevini hakkıyla yapmıştır. (Hz. Adem’in peygamber olduğunun delili ise şu ayetlerdir. Bkz. Âl-i İmran, 3/33-34) Öyle olmasaydı, cinayeti işleyen oğlunun “ben bunları bilmiyordum, haberim yoktu” demesi mümkün olabilirdi. Oysa onun bu tür bir savunma yapmasına imkan yoktur. Zira Kur’an’ın bize haber verdiği o konuşmalar, bütün bunların Kabil tarafından bilindiğini ve Hz. Adem’in çocuklarını en iyi şekilde yetiştirdiğini ortaya koymaktadır. Tabi ki, bütün bu eğitim ve öğretim faaliyetleri konuşma, düşünme ve aklı kullanma ile gerçekleştirilmiştir.
Allah’ın Kur’an’da bize bildirdiği bu tür ip uçlarını birleştiremeyen ve doğru değerlendirmeler yapamayanların Hz. Adem ile eşinin konuşmayı bilmediklerini ve bir takım sesler (agu gugu vs.) çıkartarak anlaştıklarını iddia etmeleri; akılla, bilimle ve insafla bağdaşmasa gerektir.
Sonuç olarak, ayetlerden de anlaşıldığı üzere, Hz. Adem ve eşi düşünmeyi ve konuşmayı bilen ve sorumluluklarının farkında olan iki mükemmel insandı. Hz. Adem de tıpkı diğer peygamberler gibi çok bilgiliydi. Zira Allah tarafından elçi olarak görevlendirilmişti. Hz. Adem ve eşi, çocuklarını en güzel şekilde yetiştirmiş ve Allah’a karşı sorumluluk bilincini onlara aşılamışlardı. İddia edildiği üzere onlar kendi aralarında bir takım sesler çıkartarak anlaşmamışlardı.
Hz. Adem okuma yazma biliyor muydu?
1. Kur’an eksenli meselelere bakılacak olursa Hz. Adem’in okuma ve yazmayı bildiğini söylememiz yanlış olmayacaktır. Nitekim Allah (c.c.) ilk insanı, yani Adem’i yarattı ve ona beyanı (açık ve berrak şekilde düşünmeyi ve konuşmayı) öğretti. “Beyan; bir şeyin (zihinsel olarak) açıklanma (konuşma, yazma veya işaret etme) ve tanımlanma araçlarını göstermektedir.” (Bkz. Râgıb, el-Müfredât, s. 89-90).
Rahman, 55/3-4: “O, insanı yarattı. Ona açık ve berrak şekilde düşünmeyi ve konuşmayı öğretti.”
2. Yani insan, tanımlamak için düşünmeye (anlamaya), açıklamak (anlatmak) için de konuşmaya ihtiyaç duyar ve bunu kavramsal düşünme melekesi ile gerçekleştirir.
Bakara, 2/31: “Ve O, Adem’e her şeyin ismini (kavramsal düşünmeyi) öğretti, sonra onları meleklerin önüne koydu ve “dedikleriniz doğruysa haydi bu (şey)lerin isimlerini bana söyleyin bakalım!” dedi.”
3. Nitekim insanı insan yapan akıl nimeti ve muhakeme yeteneğidir. Eğer bunlar verilmeseydi zaten insanın hiçbir sorumluluğu olmayacaktı. Nitekim Kur’an’ın da ifadesiyle insanoğlu bu sorumluluğu (iyi ve kötü arasında seçim yapma yeteneğini) bilerek ve isteyerek kendisi yüklenmiştir.
Ahzab, 33/72: “Gerçek şu ki, Biz (akıl ve irade) emaneti(ni) göklere, yere ve dağlara sunmuştuk; ama (sorumluluğundan) korktukları için onu yüklenmeyi reddettiler. O (emaneti) insan üstlendi. -Zaten o, daima haksızlığa ve akılsızlığa son derece meyyal biridir.”
4. Aynı şekilde kalem ile yazma ve insana bilmediklerinin öğretilmesi de ilk insanların okuma ve yazma bildiklerinin bir başka delilidir. Okuma yazmanın sonraki dönemlerin insanları tarafından öğrenildiği iddiası yeterince ikna edici değildir. Zira Kur’an’da, insanın Allah tarafından yaratılmasından bahsedildikten hemen sonra, ona kalem kullanmayı öğretenin de Allah olduğunun haber verilmesi düşündürücüdür. Dolayısıyla yaratılan ilk insan Hz. Adem olduğuna göre, ona da kalem kullanma ve yazı yazmanın melekler vasıtasıyla öğretilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Böylelikle o, tebliğini sözlü ve yazılı olarak aile fertlerine yapmış olmalıdır.
Alak, 96/1-5: “Oku yaratan Rabbini adına, insanı bir yumurta hücresinden yaratan! Oku, çünkü Rabbin Sonsuz Kerem sahibidir, (insana) kalemi kullanmayı öğretendir, insana bilmediğini belleten!”
5. İnsanın düşüncelerini, tecrübelerini ve kavrayışlarını, yazılı kayıtlar aracılığıyla bireyden bireye, kuşaktan kuşağa ve bir kültür çevresinden diğerine aktarması yeteneği Allah vergisidir. Allah (c.c.) ilk insana da bu yeteneği bahşetmiştir. Ona bilmediklerini öğretmiştir. Ve bu yetenek sayesinde bu bilgiler nesilden nesile aktarılmış ve aktarılmaya da devam etmektedir. Nitekim Kur’an’da kalem ve onun yazdıkları üzerinde düşünülmesi tavsiyesi bunun bir delilidir.
Kalem, 68/1: “Nûn, düşün kalemi (üzerinde yoğunlaş ve anlamaya çalış); ve (onunla) yazdıklarını!”
6. Allah’ın bütün insanlar için koyduğu kurallarda herhangi bir değişiklik söz konusu olmamıştır. Evrenin yaratıldığı andan itibaren Allah’ın koyduğu bu yasalar geçerlidir. Zira “sünnetullah; Allah’ın tarih içerisindeki değişmez davranış tarzı ve kendisi için benimsediği irâdî bir tavırdır”. Ve bunun kıyamete kadar da değişmesi söz konusu olmayacaktır. Yani düşünme, konuşma, yazma ve okuma yeteneği ilk insandan beri vardır ve bütün bunları ilk insana öğreten de yüce Allah’tır. Cebrail’in (a.s.) veya başka meleklerin bu öğretme vazifesini üstlenmeleri imkan dahilindedir. Okuma ve yazmayı ilk insanla başlatmayanların daha sonraki dönemlerde başlatmakta ne kadar zorlandıkları görülmektedir. Kur’an’ın bu tespitleri üzerinde yoğunlaşmak ve anlamaya çalışmak istemeyenlerin içine düştükleri durum oldukça ibret vericidir.
Dolayısıyla en doğru ve tutarlı, üstelik Kur’an ile de uyumlu olan; ilk insanın okumayı-yazmayı bildiği ve kendisine de bir takım sahifelerin verildiğini kabul etmektir. Aksine yaklaşımlar hem konunun, hem de Kur’an’ın anlaşılmasını güçleştirmekten öte bir anlam taşımamaktadır. (Sünnetullah ile ilgili geniş bilgi için bkz. Ömer, Özsoy, Sünnetullah, Bir Kur’an İfâdesinin Kavramlaşması, Fecr Yay., Ank., 1994, s. 182-184)
İsrâ, 17/77: “Elçilerimizden senden önce gönderdiklerimiz için de (izlediğimiz) yol buydu; Bizim (çizdiğimiz) yolda bir değişme göremezsin.”
Ahzâb, 33/62; “Daha önce gelip geçen (bu tür günahkar)lar için Allah’ın tatbik ettiği yol budur ve sen Allah’ın tatbikatında bir değişiklik göremezsin!”
Fâtır, 35/43; “…Sen Allah’ın tuttuğu yol ve yöntemde hiçbir değişiklik göremezsin; evet sen, Allah’ın yolunda ve yönteminde bir sapma göremezsin!”
Feth, 48/23: “Allah’ın yöntemi öteden beri hep böyledir ve siz Allah’ın yönteminde hiçbir değişme bulamazsınız!”
En’âm, 6/115: “Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur.”
Yûnus, 10/64: “…Allah’ın sözlerinde değişme olmaz…”
Kehf, 18/27: “…O’nun sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur…”
Kâf, 50/29: “Bende söz değişmez ve ben asla kullarıma zulmetmem”.
7. Hz. Adem okuma ve yazmayı biliyordu. Zira bir peygamber’in hem de ilk olan bir peygamberin okuma ve yazma bilmesi yadırganmamalıdır. Son gönderilen kitap Kur’an Kerim’de özellikle okumaya ve ibret almaya vurgu yapılması, daha önceki kitaplarda da bu vurgunun yapıldığını akla getirmektedir. Nitekim Kur’an Kerim’de daha önceki kavimlerin ellerindeki levhalara ve kitaplara sımsıkı sarılmaları, içindeki emirlere uygun hareket etmeleri ve bunların akılda tutulması tavsiyesi mevcuttur. Dolayısıyla bu tavsiyelerin Hz. Adem ile başlamış olabileceğini düşünmemiz yanlış olmasa gerektir.
Bakara, 2/63: “Hatırlayın sizden sağlam bir söz almış, Sinâ dağını üzerinize şahit tutmuş ve “size verdiğimiz şeye (bütün) gücünüzle sımsıkı sarılın, onda bulunanları daima hatırlayın, umulur ki Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varırsınız” (demiştik).
Bakara, 2/93: “Hatırlayın sizden sağlam bir söz almış, Sinâ dağını üzerinize şahit tutmuş ve “size emanet ettiğimiz şeye (bütün) gücünüzle sarılın ve ona kulak verin!” (demiştik)…”
A’raf, 7/145: “Ve levhalara o’nun (Hz. Mûsâ) için her konuda öğüt ve her şey hakkında yeterli açıklamalar yazdık. Ve (o’na:) “Onlara kuvvetle sarıl ve halkına emret, ellerinden gelen en güzel bir biçimde onlar da sıkıca sarılsınlar!” (dedik).
A’raf, 7/171: “…Size bahşettiğimiz kitaba sıkıca sarılın ve onun içindekileri aklınızda iyi tutun, ki Allah’a karşı sorumluluk bilincine erişesiniz!”
Hadîd, 57/25-26: “…Andolsun biz peygamberlerimizi açık kanıtlarla gönderdik ve beraberlerinde kitap ve mîzanı da indirdik ki insanlar hakkaniyete uygun davransınlar…”
Hadîd, 57/25-26: “Andolsun Nûh’u ve İbrahim’i de elçi olarak gönderdik, onların soyundan gelenlere de peygamberlik ve kitap verdik. Onlardan doğru yolu bulanlar olduğu gibi bir çoğu da yoldan çıkmış kimselerdir.”
Sonuç olarak ayetlerden de anlaşılacağı üzere, Hz. Adem’e okuma-yazmanın öğretilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. İlk insan ve ilk peygamber’in okuma ve yazma bildiğini düşünmemiz gayet normaldir. Zira o, çocuklarını ve torunlarını eğitmek zorundadır. Bir öğretmen olmaya adeta mecbur olan bir peygambere sadece şifahî bir öğretimi yakıştırmamız doğru değildir. Dolayısıyla Hz. Adem’in hem yazılı hem de sözlü bir şekilde çocuklarını ve torunlarını eğittiğini, onları en güzel şekilde yetiştirmeye gayret ettiğini söylememiz yerinde olacaktır.
|