Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hakkı YILMAZ (www.istekuran.com)
Furkan Suresi 4–6. Ayetler:
Ve inkâr etmiş olanlar, “Bu (Furkan), onun (Muhammed’in)
uydurduğu yalandan başka bir şey değildir. Ona başka bir topluluk da bunun için
yardım etmiştir.” dediler. Böylece onlar kesinlikle haksızlık ettiler ve
asılsız bir iddia getirdiler.
Ve “O (Furkan), yazılı hâle getirilmiş öncekilerin masallarıdır;
şimdi de o, sabah akşam (sürekli) kendisine okunmaktadır.”
dediler.
De ki: “Onu, göklerdeki ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir.
Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir.”
Bu ayet gurubunda, Kur’an karşısında âciz kalan ve mevcut
düzenlerinin bozulmasından korkan inatçı kâfirlerin, olur olmaz isnatlarda
bulunarak Furkan (Kur’an) hakkında yaptıkları sataşmalar ve onlara verilen
cevap aktarılmaktadır. Dikkat edilirse müşrikler Kur’an’ın, peygamberimizin
kendi düzmesi olmadığını bilmektedirler ama Kur’an’ın Allah tarafından
vahyedildiği gerçeğine inanmak yerine, birileri tarafından ona öğretildiğini
iddia etmektedirler. Bu isnat başka ayetlerde de yer almıştır:
Nahl;
103:Ve kesinlikle Biz, onların “Kesinlikle ona bir beşer öğretiyor”
deyişlerini biliyoruz. Kastettikleri o kişinin dili yabancıdır. Bu (Kur’an)
ise, apaçık Arapça bir dildir.
Klâsik kaynakların hepsinde, peygamberimize bu insafsız iftirayı
atanların Nadr b. Hars b. Abdüddar ile arkadaşları olduğu, peygamberimize
Kur’an öğreten kişilerin de Mekke’de ustalık yapan Bizans asıllı Cibra, Yesar
ve Addas adındaki azat edilmiş köleler ile Habeşli büyücü Ubeyd b. Hadr
adlı kişi olduğu yazmaktadır. Bu kaynaklarda verilen bilgilere göre kölelerden
Cibra, Amir b. Rabia tarafından; Yesar, Ala b. El Hadrami tarafından; Addas da
Huveytip b. Abdüluzza tarafından azat edilmişlerdir. Görüldüğü gibi, peygamberimize Kur’an öğrettiği ileri sürülen bu
kişiler, sosyal yönden çok zayıf ve yeni Müslüman olmuş “gariban” kişilerdir.
Bu kişilerin, edebiyat bir tarafa, doğru dürüst Arapça bildikleri bile
tartışmalıdır. Zaten Rabbimiz de müşriklerin akıl ve mantıkla bağdaşmayan bu
saçma iddialarını “zalimce” diye niteleyerek reddetmiştir.Müşriklerin iddiaları gerçekten saçmadır, çünkü her şeyden önce
kâfirlerin elinde iddialarını kanıtlayacakları herhangi bir bilgi, belge, kanıt
bulunmamaktadır. Eğer bu iddiaları kanıtlamaya yarayacak bir delil mevcut
olsaydı, her türlü güç kuvvet ellerinde olan ve her türlü zorbalığı rahatça
yapan bu kâfirler mutlaka bu delili ortaya çıkarırlar veya kendilerine karşı
hiçbir hak iddia edemeyen garibanlara yaptıklarını itiraf ettirtebilirlerdi. Diğer taraftan, söz konusu kişiler azat edilmiş de olsalar, eski
sahiplerinin baskılarıyla, kendilerine maddî yönden bir çıkar sağlamayan
peygamberi desteksiz bırakabilirlerdi. Hem iddia edildiği gibi olsaydı,
kendileri de Müslüman olan bu kişiler, neden yalancı, düzmeci bir insana inanıp
onun söylediklerine uysunlar, niçin düzenbazlığını bildikleri bir kişiyi
peygamber olarak kabul etsinlerdi? Bu iddialar doğru olsa, onların bundan bir
çıkarı olması gerekmez miydi? Peygamberimizin yanından hiç ayrılmayan eşleri,
evlâtları, evlâtlığı Zeyd, Ebubekir ve diğer yakınları peygamberin böyle bir
ilişki içinde olduğunu fark etmezler miydi? Böyle bir şey sezseler ona inanır,
onun için canlarını ve mallarını ortaya koyarlar mıydı?Kısacası, Rabbimizin dediği gibi bu iftira “zalimce” idi. Zalim
müşriklerin böyle insafsıca saldırıları birçok kez olmuş ve Rabbimiz her
defasında bu iddiaları reddetmiştir:
Ahkaf;
8:Ya da onlar; “Onu (Kur’an’ı) o (Muhammed) uydurdu”
diyorlar. De ki: “Eğer onu ben uydurmuşsam bana Allah’tan olacak şeye güç
yetiremezsiniz (beni Allah gibi cezalandıramazsınız). O, sizin neyin içine
atıldığınızı daha iyi bilir. Sizinle benim aramda tanık olarak O yeter. Ve O,
çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”
Şûra;
24:Ya da onlar; “Allah’a karşı yalan uydurdu” diyorlar. Eğer Allah dilerse
senin de kalbini mühürler; batılı yok eder ve sözleriyle hakkı gerçekleştirir.
Şüphesiz ki O, göğüslerde bulunan şeyleri çok iyi bilir.
En’âm;
93:Ve Allah’a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı
hâlde “Bana vahyolundu” diyenden ve “Allah’ın indirdiği gibi ben de
indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir? O zalimleri ölümün şiddetleri
içindeyken, melekler de onlara ellerini uzatmış; “Ruhunuzu teslim edin. Bugün,
Allah’a karşı gerçek dışı şeyler söylediğinizden ve O’nun ayetlerine karşı
böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” derlerken
bir görsen!
Müşriklerin bu davranışlarına karşılık insaf sahibi olan “Ehl-i
Kitap”tan aklı başında olanların böyle bir iddiaları olmamış, onlar Kur’an
karşısında hemen iman etmişlerdir:
İsra;
107–109:De ki: Siz
ona (Kur’an’a) ister inanın, ister inanmayın, şu daha önce kendilerine ilim
verilenler, o (Kur’an) onlara okunduğunda onlar, secde ederek (teslimiyet göstererek)
çeneleri üstü kapanırlar. Ve: “Rabbimiz tenzih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka
gerçekleşecektir.” derler. Ve onlar, ağlayarak çeneleri üstü kapanırlar. Ve bu (Kur’an) onların huşuunu
(alçak gönüllüğünü) artırır.
Kasas; 51,
52:Ve ant olsun
Biz, Söz’ü (vahyi, Kur’an’ı) birbiri ardınca uladık. Belki öğüt alırlar! Ondan (Sözden; vahyden, Kur’an’dan) önce kendilerine kitap verdiğimiz kimseler;
onlar, ona (Söz’e; vahye, Kur’an’a) da inanırlar.
Ahkaf;
10:De ki: “Gördünüz mü (hiç düşündünüz mü)? Eğer bu Kur’an Allah tarafından ise ve
siz de onu inkâr etmişseniz, bununla birlikte İsrailoğullarından bir şahit
de onun bir benzeri üzerine tanık olup da inanmışsa, siz de büyüklük
tasladıysanız? Şüphesiz ki, Allah zalimler topluluğuna kılavuzluk etmez.”
Ankebut;
47:Ve
işte böylece Biz, sana Kitap’ı indirdik de kendilerine Kitap verdiklerimiz
ona inanıyorlar. Ve bunlardan da ona inananlar vardır. Ve bizim
ayetlerimizi ancak inkârcılar bile bile reddeder.
En’âm;
114:Size Kitap’ı (Kur’an’ı) ayrıntılı olarak indirdiği hâlde, ondan başka bir hakem
mi arayayım? Kendilerine kitap verdiğimiz şu kişiler, onun (Kur’an’ın)
şüphesiz Rabbinden hakk ile indirilmiş olduğunu bilirler. O hâlde sen sakın
şüphecilerden olma.
Ra’d;
36:Ve kendilerine Kitap verdiklerimiz, sana indirilen (vahy) le
sevinirler. Hizipleşenlerden, ayetlerin bir kısmını inkâr eden kişiler de
vardır. De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk etmekle ve O’na şirk koşmamakla
emrolundum. Ben yalnızca O’na davet ediyorum, dönüşüm de yalnız O’nadır.”
Konumuz olan ayette “Onu, göklerdeki ve yerdeki sırrı bilen
indirmiştir.” denilmek suretiyle çok ince bir noktaya temas edilmiş ve
Allah’ın her sırra vakıf olduğu vurgulanmıştır. Zira Kur’an’ın, bilinen ve
henüz bilinmeyen yapısıyla, içerdiği gaybe ait bilgilerle, indiği dönemdeki
insanlarının gizli kararlarını ortaya dökmesiyle, topluma yönelik olan en üst
düzeydeki ahlâk ve yasa ilkeleriyle, afak ve enfüse ait mucizevî bilgileriyle,
ancak her şeyi, her sırrı bilen bir yüce kudret tarafından oluşturulması
mümkündür! Yani, Kur’an’ı indiren Allah, her sırra vakıftır, her şeyi bilir:
Enbiya;
2–4:Rabblerinden kendilerine gelen her yeni öğüdü / hatırlatmayı
ancak oyun yaparak ve kalpleri eğlenerek dinlerler. Ve o zalimler aralarında şu
fısıltıyı gizlediler: “Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey midir? Artık
görüp dururken büyüye mi gidiyorsunuz?” (Peygamber): “Benim Rabbim gökte ve yerde her sözü bilir. Ve O, her şeyi
işiten, her şeyi bilendir.” dedi.
Not: Hakkı YILMAZ'ın Furkan Suresi Meal-Tebyin çalışması (e-kitap) listeye eklenmiştir.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|