Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Samanyolu TV,
yaklaşan Ramazan Ay’ı için “Barış Köprüsü” adlı bir program hazırlamış.
Programın bir sayfalık tanıtımında başka din ve kültürlere mensup
insanların Ramazan Ay’ı boyunca “Müslümanlığı yerinde görüp tecrübe
ederek öğrenmesi ve aynı zamanda bir Müslüman gibi yaşama pratikleri
geliştirmesi” amaçlanmakta; Türkçemizde “bir aylık Müslüman” deyimini
uygulamaya geçirmeyi planlayan program dikkatimi çekti. Farklı din ve
kültürlerden olan insanlar bu programa göre, birer ikişer Türk evlerine
dağıtılacak; bir Türk Ramazan Ay’ında nasıl “bir aylık Müslüman" olarak
yaşıyorsa, evine konuk ettiği gayri Müslim partner de aynen oruç
tutacak, beş vakit namaz kılacak ve mukabelelere oturup Ramazan Hatmi
bile yapabilecek. Dinler arası diyalog ve barış, felsefi olarak
dinlerin temelde aynı kaynaktan geldiği ve aralarında yalnızca yorum ve
tarz farkı olduğu savına dayanır. Dinler Tarihi bilimi bu savı uzun
uzadıya tartışır. Tartışmaya çok değer bir konu olmakla birlikte
amacımız, dinlerin aynı kaynaklara dayandığı halde nasıl olup da yorum
farkını bile geride bırakacak kadar ayrıksılaştığını irdelemek değildir.
Ancak su bir gerçektir ki, Dinler Tarihi bilimsel bakımdan ne kadar
haklı olursa olsun, kitlelerin din ve dinler algısı, “benzemezlik”
“eşsizlik” ve başka dinleri “ötekileştirici” paradigmalara
dayanmaktadır. Bitmek tükenmek bilmeyen din ve mezhep savaşları bu
paradigmaların somut kanıtlarıdır. Barış Köprüsü projesine gelelim.
Bu programın “dinler arası diyalog” çerçevesinde gerçekleştirileceğini
hemen belirtmekte yarar vardır. Dinler Tarihi, tüm dinleri aynı kaynak
ve belki de çok benzer ilkelerde birleştiğini din ve tarih bilimleri
acısından temellendirirken, kitle kültürüne dönüşmüş din algısının bu
bilimsel vargıyı dikkate almadığını biz, “dinlerin ya da bir din
içindeki yorumların örgütlenmeyi inanç ilkesi” olarak kabul ettikleri
gerçeğinden anlıyoruz. Aynı din içinde aynı dine mensup insanların
birbirilerini “ötekileştirerek” yine birbirilerine karşı örgütlendikleri
dinin ya da dinlerin, kendi içinde diyalog kuramadığı halde başka din
ve dinin mensuplarıyla diyaloga geçip barış köprüsü kurulabileceğini
varsayması, mantık dışıdır. Bu nokta, işin ayrıca tartışılacak
tarafıdır. Ramazanda Türk evlerinde konuk edilecek gayri Müslimler,
en azından Ramazan boyunca bir “Müslüman” gibi yaşayacak; bir Müslüman
gibi hareket edeceklerdir. Başka bir deyişle, bizim gibi “bir aylık
Müslüman olma” deneyiminde bulunacaklardır. İslam literatüründe bu
insanlara “Müellefe-i Kulub” yani “kalbi İslam’a ısındırılacak olanlar"
diye baktığımızda karşımıza başka bir sorun çıkacaktır: Eğer bu
insanların kısa ya da uzun vadede Müslüman olmaları bekleniyorsa, bu bir
dinler arası diyalog çerçevesinden çıkar; Müslümanlaştırma projesine
dönüşür. Program tanıtımında ise, bunlar birer Müellefe-,i kulup değil,
başka din ve kültürlerin barış elçileri olarak takdim edilmektedir. O
zaman Müslüman edilmeleri gibi bir kaygı yoksa, “Müslüman taklidi
yaptırılan” aktörler olmaktan öte geçemeyeceklerdir. Kaldı ki kalbi
İslam’a ısındırmak için, karşılıklı diyalog değil, tek yönlü tebliğ
olmalıdır. Bu organizasyonu İslam tarihinde devlet yapabildiğine göre,
bir cemaatin yapması fikren, yani İslam hukukuna göre hükümsüzdür.
Üstelik bu uygulama, gayri Müslimler tarafından sık sık istismar
edildiği için Hz. Ömer tarafından kaldırılmıştır. Dinler arası
diyalogun mimarları tarafından gerçekleştirildiğine göre konu başka
yönlüdür. O da, bir aylık Müslüman taklidi yaptırmaya yöneliktir. Buna
göre, eğer Ramazan’da evlerimize konuk olan gayri Müslimlere, sadece bir
aylık “Müslümanca yaşama pratiği ve deneyimi” yaşatmak istiyorsak; bu
programdan kastımız, onlara, İslam kültür ve anlayışını birlikte
yaşayarak göstermekse, bu durum karşılıklılık ilkesi çerçevesinde
meydana gelecek demektir. İslami yaşayış ve dini tecrübe, o dinin
yerinde yaşanmasıyla daha iyi öğrenilebilecekse, aynı tecrübenin,
konuksever Müslümanlar tarafından da yaşanması gerekir. Dinler arası
diyalog çerçevesinde bir Hristiyan, Yahudi ya da Budist bir ailenin
yanında en az bir ay kalınarak biz Müslümanların da onların din ve
kültürlerini yerinde görüp yaşayarak deneyimleme hakkına sahibiz
demektir. Peki, bir Müslüman, konuk ettiği başka dinden birinin
evinde konuk olduğu zaman, farklı bir dinin ve kültürün tecrübesini
hakkıyla yaşamak üzere diyalogun gereğini yerine getirmek sonucuyla
karşı karşıya kalacaktır. O zaman evine konuk olduğu bir Hristiyanla
birlikte domuz eti yiyecek, Hac çıkaracak, kiliseye gidip ibadet edecek,
saçını açacak ve şarap içecektir. Yahudi ile birlikte Ağlama Duvarı’nda
dua edecek; Filistinlilere lanet okuyacak, İslam topraklarında ölüm ve
ateş kusan ABD’li askerlere dua edecektir. Peki Dinler arası diyalog
çerçevesinde bir din ve kültür karşılıklı olarak yerinde tecrübe edilip
öğrenilecekse, bir Müslüman bunları yapabilecek midir? Yapmayacak ya da
yapamayacaksa, programın amacı tartışılır demektir. Bu ise, İslam’ın ne
geleneğine, ne mantığına ve ne de ruhuna uymayan bir uygulamadır. Yok eğer sadece Müslüman taklidi yaptırmak amaçlanıyorsa, ülkemiz “Müslüman taklidi” yapanların cenneti sayılır.
51.Ey
iman etmiş kimseler! Yahûdileri ve Hristiyanları velîler edinmeyin. Onlar
birbirlerinin velîsidirler. Sizden kim onları mütevelli [koruyucu, gözetici,
yönetici] yaparsa, artık o,şüphesiz onlardandır. Şüphesiz Allah, zâlimler
topluluğunu kılavuzlamaz.
Mü’minler,
gayr-i müslimleri velî, mütevelli edinmemeleri hususunda onlarca kez
uyarılmıştır. Burada birkaçını hatırlatıyoruz:
Ve zulüm
yapan kimselere meyletmeyin, sonra size ateş dokunuverir. Ve sizin için
Allah'ın astlarından velîler yoktur. Sonra yardım göremezsiniz. (Hûd/113)
Mü’minler,
mü’minlerin astlarından kâfirleri velîler edinmesinler. Artık onu her kim
yaparsa Allah'tan hiçbir şeyi yoktur. Ancak onlardan bir korunma yapmanız
başkadır. Allah sizi Kendisinden çekindiriyor. Ve oluş/varış yalnızca
Allah'adır. (Âl-i İmrân/28)
Ey iman
etmiş kimseler! Kendi seviyenizde olmayanlardan sırdaş [sıkı arkadaş] edinmeyin.
Onlar size fenalık etmekten geri kalmazlar. Onlar, sıkıntıya düşmenizi
istediler. Kesinlikle kinleri ağızlarından dışa vurmuştur. Göğüslerinde
gizledikleri şeyler de daha büyüktür. Eğer siz, aklınızı kullanacaksanız, Biz
sizin için âyetleri kesinlikle açığa koymuşuzdur. (Âl-i İmrân/118)
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma