HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Çalışmaları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Çalışmaları
Konu Konu: Tercümeler ve Ayetlerin doğru Anlaşılması Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
tamerselin
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 kasim 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 123
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı tamerselin

Kur'an-ı Kerim'in Terceme Edilmesi ve Ayetlerinin Sıhhatli Anlaşılması Konusunda Bazı Mülahazalar

 Prof. Dr. Yusuf Işıcık

A. KUR’AN-I KERİM  TERCEMESİNE OLAN İHTİYAÇ

Kur’an-ı Kerim’in herhangi bir dile çevrilmesi, ilâhî kelâm’ın o dilde anlaşılır bir   ifadeyle anlamlandırılmasından ibarettir. Terceme kelimesiyle ilgili olarak, Kur’an İlimleri ve Tefsir Usûlü kitaplarında herhangi pratik bir değeri hâiz olmayan birtakım bilgilere yer verilmekle birlikte[1], İslâmın ilk dönelerinden itibaren bu kelime, sözlü veya yazılı bir metnin, başka bir dile, anlaşılır bir ifadeyle çevrilmesinden ibarettir. Dolayısıyla, Tercüme’de, bir kelamın motamot ve harfi harfine başka bir dile çevrilmesinin sözkonusu olduğu, bunun ise Kur’an tercemesinde mümkün olmadığı, buna binaen, Kur’an Tercemesi sözünün doğru olmayacağı, bunun yerine meal sözünün kullanılması gerektiği şeklindeki fikir ve hassâsiyetlere katılmak mümkün değildir.[2]

Kur’an’ın başka bir dile tercüme edilmesinin gerekliliği, O’nu anlamanın  dinde gerekliliğiyle eş değerdedir. Allah'ın Kitabı’nı anlama zaruretinin, aynı zamanda O’nun terceme edilmesini de zaruri kılması nedeniyledir ki, Kur’an-ı Kerim’i tercüme etme faaliyetleri, Kur’an’ın nüzulüyle birlikte başlamıştır ve O’nunla yaşıttır. Bu nedenle, Kur’an-ı Kerim’i başka bir dile çevirmenin dinen caiz olup olmadığı tartışmaları -her nekadar tarihte ve yakın geçmişte yoğun olarak yaşanmışsa da- konunun tabiatıyla kesinlikle bağdaşmayan bir durumdur.[3]

Aslında Kur’an-ı Kerim’in tercemesi meselesini, Allahın Kitabını anlama konusuyla birlikte düşünmek ve ele almak  gerekir. Çünkü, Kur’anı okumaktan amaç, Onu anlamak ve muhtevasınca amel etmektir. İslamın ilk dönemlerinde, Kur’anın, anlamını dikkate almadan ve manâları üzerinde düşünmeksizin salt hatim düşüncesiyle okunduğu bilinmemektedir. Esasen, herhangi bir kitabı okumak, onu anlamadan mümkün değildir; yani, bir yazıyı, manâsını dikkate almadan ve anlamını, devreden çıkararak okumak, sözkonusu olamaz. Bu olsa olsa, ancak belli maksatlarla ve özel nedenlerle -örneğin bir metnin ezberlenmesi gibi amaçlarla- sözkonusu olabilir ki, bu durum, Allah’ın Kitabı için de bahis mevzuudur ve bizim konumuzla da ilgili bir husus değildir. Bu nedenle, Peygamber S.in, her yıl Ramazan ayında, o ana kadar kendisine inen Kur’an âyetlerini okuyarak Cebrail’e dinletmesi ve kontrol ettirmesi, bu tesbitimizle çelişmez. Zira, arza meselesi, bir tür ezber sağlamaktır. Diğer taraftan, arza sırasında Hz. Peygamber’in, okuduğu Kur’an âyetlerinin manâlarını dikkate almadığını veya onları anlamadan okuduğunu söylemek de mümkün ve doğru değildir.

Esasen bizim burada ifade etmek istediğimiz husus, Kur’anın baştan sona kadar okunması demek olan hatm’i reddetmek ve günümüzde –asırlardır devam ettiği üzere- geniş halk kitleleri tarafından, Kur’an-ı Kerim’in, sevab kazanmak maksadıyla ve bir meal yardımıyla da olsa âyetlerinin manâları üzerinde düşünülmeden okunmasının doğru olmadığını söylemek değildir. Amacımız, Kur’an-ı Kerim’in indiriliş amacının, anlaşılmak ve gereğince amel edilmek olduğunu vurgulamaktır.[4]

Hz.Peygamber S. döneminden itibaren Kur’anın ancak anlaşılmak ve gereğini yerine getirmek amacıyla okunduğunu gösteren birçok mevsuk rivayetler ve tarihi olaylar vardır.

Mesela sahabeden Abdullah b. Amr’ın:

-“Kur’an-ı Kerim baştan sona nekadar zamanda okunmalıdır?” sorusuna Hz. Peygamber:

-“Bir ayda ” cevabını verince  Abdullah:

-“Bu süre çok uzundur ey Allahın Rasulü; ben daha kısa zamanda  okuyabilirim; benim için bunu kısaltmaz mısınız?” demesi üzerine Hz. Peygamber süreyi kısaltmış, Abdullah b. Amr daha da kısaltılmasını istemiş,  Peygamber S. süreyi on güne düşürdüğü halde  Abdullah, yine ısrar edince, Peygamber S. buna razı olmadığı gibi, şu önemli hatırlatmayı yapmıştır:

-Olmaz; çünkü bundan  daha az zamanda Kur’anı hatmeden kimse, onu anlamadan okumuş olur.”[5]

Bir sahabi ile karşılıklı diyalog şeklinde cereyan eden bu konuşmasında Peygamber S. in söyledikleri, Kur’an okumaktan amacın kesinlikle onu anlamaya yönelik olduğunu ve salt hatim düşüncesiyle o dönemde Kur’an okumak diye bir uygulamanın bilinmediğini gösterir.

Ancak, bu olayın ve o esnada Hz. Peygamber tarafından söylenen sözlerin ve konulan sınırlamaların, öz itibariyle değil, fakat şekil ve teferruat bakımından, adı geçen sahabiye ve o günün şartlarına has olduğu da unutulmamalıdır. Çünkü, evvela, Hz. Peygamber’in Kur’anı baştan sona okuyabilmesi için adıgeçen sahabiye başlangıçta tanıdığı bir aylık sürenin ve nihayetinde bu iş için asgari süre olarak tanıdığı üçtebirlik (on günlük) zaman diliminin, Abdullah b. Amr’ın zekası ve benzeri özel durumlarıyla büyük ilgisi vardır. Çünkü Abdullah b. Amr R. fevkalade zeki ve Kur’an okumaya düşkünlüğü herkesçe bilinen alim ve zühdü dillere destan olan bir sahabi idi. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in başlangıçta O’na tanıdığı bir aylık süre ve sonuçta O’nun için belirlediği on günlük zaman,  o sahabiye hastır ve bunlar aynıyla   bizim için   geçerli olan hususlar değildir. Burada bizim için önemli olan, Kur’anın ancak anlaşılarak okunabileceği ve bunun için de yeterli bir zamana ihtiyaç olduğudur ki, bu da kişiden kişiye değişen, ortam ve şartlara göre farklılık arzeden bir durumdur. Diğer taraftan, Kur’anın tamamının o gün henüz nazil olmaması da, adı geçen sahabiye baştan sona Kur’anı okuması için belirlenen sürenin kısa olmasında etkili olmuştur. Dolayısıyla, bizim bu olaydan çıkaracağımız ana espiri, Kur’anın ancak, manâlarının anlaşılacak bir tarzda ve bunu mümkün kılacak bir  süre içerisinde okunması gerektiğidir.

Hem dinî hem de siyasî ve idarî kişiliğiyle, İslam tarihinde büyük ve önemli olaylara imzasını atan Halife Ömer, bir defasında minberde irad ettiği bir hutbesinde, evlendirilecek olan bayanların mehirlerini tahdid etmek isteyince, mescidte hazır bulunan bir hanım sahabinin, âyet okuyarak yaptığı bir itirazıyla karşılaşmış ve bunun üzerine görüşünden dönmüştür.[6] Bu olay, o gün İslam toplumunda çok meşhur olmayan, aksine sıradan ve sade bir müslüman kadının bile, Kur’anı anlayarak okuduğunu ve kendi meselesini, bugün dahi pek çok okumuş/kültürlü bayanın bilmediği kadın haklarına ilişkin Kur’an ayetlerine dayandırabildiğini  gösterir.

Yine tarihi rivayetler göstermektedir ki, Halife Ömer, sadece Bakara sûresi üzerinde uzun yıllar durmuştur. Bu, haşa Ömer’in zekâ seviyesinin düşüklüğünden kaynaklanan bir olay değildi; bilakis o günün insanının nazarında Kur’an okumanın anlamı buydu.[7]

Bu konuyla ilgili olarak kaynaklarımızda daha birçok belge ve bilgiler bulunmakla birlikte biz, bunlardan bir tanesine daha yer vermekle yetineceğiz; o da, Hz. Peygamber’in sevgili torunu Hz. Hasan’ın şu sözüdür:

-“Sizden öncekiler, Kur’an ayetlerini, Rablerinden gelen mektuplar olarak görürler ve onları geceleyin  düşünüp, gündüzün   uygularlardı.”[8]

Hülasa olarak durum bundan ibaret olunca, tercüme ve mealler, Kur’anın anlaşılmasına insanları yönelten, ve bu işi kolaylaştıran ve hızlandıran çok önemli unsurlar olarak   görülmelidir.

B. TERCEMEDE  ANLAŞILIRLIK VE KUR’AN MEALLERİNDE  BULUNMASI GEREKEN BAZI ÖZELLİKLER

Her dilin kendine mahsus bir ifade biçimi ve rengi, kendine özgü deyimleri ve kendine has bir atmosferi vardır. Terceme yaparken bunları iyi hesaplamak ve her dilin kendi deyimlerini kullanabilmek, yapılan bir çevirinin doğru, edebi ve bilimsel olmasına önemli ve büyük katkılar sağlar. Tercemelerde en büyük başarı, metindeki çeviri kokusunu hissettirmemektir. Bunu sağlayabilmenin en önemli şartlarından biri de, tercemesi yapılan metnin dilinde kullanılan deyimleri, sırf çeviri tarzıyla tercüme etmeyip, karşı dildeki o deyimlere tekabül eden tabirleri bulup kullanmaktır.

Örneğin, arapçadaki: “el-musîbetu iza ammet tâbet” deyimi, düz bir şekilde ve salt   terceme mantığıyla çevrildiğinde, şöyle bir ifade ortaya çıkar: “Musibet umumileştiğinde güzel olur.” Böyle bir tercüme yanlış olmamakla birlikte, arapça aslında kastedilen manayı yansıtmaktan uzaktır ve  Türkçe açısından da gariptir. Oysa ki Türkçede,  hem metinde murad edilen manayı tam olarak karşılayabilecek, hem de çok edebi ve beliğ düşecek deyimler vardır. Mesela : “Elle gelen, düğün bayram olur.”[9] sözü, bu deyimlerden  biridir.

Genel olarak sözlü ve yazılı metinleri, özellikle de Kur’an ayetlerini terceme ederken dikkat edilmesi, dolayısıyla, bir Kur’an mealinde bulunması gereken ve günümüzde daha bir önemli hale gelen bazı özellikleri, yukarıda işaret ettiğimiz hususlara ilave olarak şöyle sıralayabiliriz:

1. Terceme edilen bir ayet ne kadar kısa olursa olsun ve içinde yer aldığı komşu ayetlerle ne denli cümle ve anlam bağlantısı içerisinde bulunursa bulunsun, hem yalnız başına    kendi müstakil anlamını ifade etmeli, hem de birlikte bulunduğu ayetlerle beraber seslendirdiği ortak/kolektif manayı verebilmelidir.

2. Ayete verilen anlam/meal, Kur’anın herhangi başka bir ayetinin anlamına ters düşmemelidir.

3. Yapılan meal, karşısında mutlaka bir muhatap bulmalı ve muhatabın zihninde, ele aldığı konuyla ilgili –dini, ahlaki, ictimai, hukuki, idari vb.- net bir anlam oluşturmalıdır. Bunun için mütercim ayetlerdeki belâğat, gramer vb. inceliklere ve aynı zamanda ayetlerin ilgili bulunduğu tarihi ve diğer gerçeklere  vakıf olmalıdır.

4. Şayet varsa, ayetlerdeki anlam sınırlamalarına (takyid’e) riayet edilmeli, ve böylesi durumlarda, ayetlerle ilgili mutlak ifadelerden kaçınıp, mukayyed ve has ifadelerle çeviriler yapılmalıdır.

5. Ayetlerin, güncel konularla kendiliğinden ve tabii olarak anlam ilişkilerinin doğması ve o şekilde ifade edilmesi durumlarında dahi  onların özgün, mutlak, bağımsız (tek başlarına) ve orijinal manaları korunmaya çalışılmalıdır.

6. Ayetlerde lafzi ve zahiri olarak bulunmasalar bile, Arap dilinin gramer ve belağat özelliklerinin gereği olarak gerçekleşen anlamları, tercemede lafzi   olarak tebarüz ettirmeli ve onları, cümlenin üvey  ve zait unsurlarıymış gibi parantez içlerine kesinlikle hapsetmemeli, bilakis, cümlenin   öz ve asli unsurları olarak parantez dışında normal olarak ifade etmelidir.

7. Luğavi değil de ıstılahi/teknik anlamlarda kullanılan lafızların, dini ve kültürel derinlik ve zenginlikleri   korunmalı ve  bunlara halel gelmemelidir.

Bir mealde bulunması gereken özellikler elbette ki bunlardan ibaret değildir. Bunlar ancak bu konuda çok cüz’i birkaç husustur. Şimdi, yukarıda işaret ettiğimiz bu özelliklerden bazılarını, yapacağımız bir Fatiha Suresi ve Bakaranın başlangıç ayetleri’nin tercemesinde uygulamalı olarak görebiliriz.

FÂTİHA SURESİ:

1. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla :

2. Her türlü övgü, Alemlerin Rabbi olan O Allah’a ki,

3. Rahmeti bol,  ihsanı tükenmez (ve de),

4. Hüküm gününün tek sahibi.

5. (Ey Rabbimiz), yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz!

6. Bizi doğru yola eriştir;

7. Hidayetle nimetlendirdiğin kimselerin yoluna! Bilerek hakkı terk edip gazaba uğrayanlarla, şaşırıp  sapıtanların yoluna değil!

BAKARA SURESİ (1-3)

1. Elif,Lam, Mim (den ibaret, alın size kendi dilinizden bir Kitap)!

2. Öyle bir Kitap ki, Onda hiç kuşku yok! Allaha karşı gelmekten sakınanlar için bir yol gösterici.

3. O sakınanlar ki, gayba (görmedikleri gerçeklere) iman ederler; namazı hakkıyla kılar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, başkaları için harcarlar.

Dikkat edilirse, bu ayetlerin tercemelerinde, yukarıda belirttiğimiz, iyi ve anlaşılır bir terceme/meal için gerekli özelliklerden birçoğu  bulunmaktadır. Mesela:

a. Ayetlerin, ne kadar kısa olurlarsa olsunlar ve diğer ayetlerle ne denli anlam ilişkisine sahip bulunurlarsa bulunsunlar, kendi bağımsız manalarının korunmasına özen gösterilmiş, bununla birlikte, gramer ve siyak-sibak ilişkileri bulunan komşu ayetlerle olan bağlantıları da  korunmuştur. Bunun için, hem noktalama işaretlerinden, hem de parantez içi ve dışı bağlaç ve edatlardan yararlanılmıştır. Bu nedenle ayet mealleri, hem tek başlarına, hem de diğer ayetlerle birlikte okunduklarında, murad olunan manaları ifade etme niteliğini taşımaktadırlar.

b.“Maliki yevmi’d-din: Din gününün tek sahibi” terkibindeki DİN kavramının cümle içindeki özel (mukayyed ve mahsus) anlamı olan hüküm, hesap ve kıyamet manası gözetilmiş, ayrıca bu dünyadakinin aksine kıyamet günü yalnızca Allahın egemenliğinin geçerli ve söz konusu olduğu gerçeğinden hareketle, ayet: “Hüküm gününün tek sahibi” şeklinde terceme edilmiştir; bunun için de herhangi bir paranteze  gerek görülmemiş ve cümledeki vurgunun zayıflamasına sebebiyet verilmemiştir.

c. Aynı şekilde, “En’amte aleyhim” deki ni’metlendirme’nin hidayet ni’meti olduğu belirtilmiş, siyak ve sibaktan hareketle, burada kastedilen nimetin hidayet nimeti olduğu vurgulanmış ve   paranteze de  lüzum görülmemiştir.

d. “el-hamdü lillah” kelimesi, bilindiği üzere başındaki (-el ) takısı’ndan dolayı, “her türlü övgü” şeklinde terceme edilerek, manadaki kapsamlılık (cinsin istiğrakı)  belirtilmiş ve asli olan bu mana, parantez içine de alınmamıştır. Çünkü bu, kelimeye tefsir amacıyla yüklenen zaid değil, asli bir anlamdır.

e. “ed-Dallin ve el-Mağdubu aleyhim” kelimeleri de  yine, zannedildiğinin aksine, herhangi bir harici ve tefsiri ek/zaid ifadelerle değil, tamamen bu iki kelimenin ıstılahi ve orijinal manaları gözönüne alınarak   terceme edilmişlerdir.

C. AYETLERİ DOĞRU ANLAMAK VE TEFSİR ETMEK İÇİN GEREKLİ  ŞARTLARIN BİR ÖRNEK ÜZERİNDE UYGULANIŞI ( BAŞ ÖRTÜSÜ  MÜ  GÖĞÜS ÖRTÜSÜ  MÜ?)

Ve’l-yadribne bi humurihinne ala cuyubihinne: Başörtüleriyle boyun ve gerdanlarını sıkıca kapatsınlar.”[10]

Günümüzde, bu ayet-i kerime ile, kadınların başlarını değil, göğüs ve boyunlarını örtmelerinin emredildiği, dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’de başörtüsünün değil göğüs örtüsünün bulunduğu ileri sürülmektedir ki, özellikle görüntülü medyada bazı kesimlerce ileri sürülen bu iddiaya  dayanak olarak, başlıca  şu hususlar ileri sürülmektedir:

“Bu ayet-i kerimede, ne, baş anlamına gelebilecek müfred (yalın-tek başına) bir lafız,    ne de baş örtüsü anlamına gelebilecek mürekkep (tamlama) bir kelime mevcut olmayıp, sadece “örtüler” manasına gelen humur kelimesi bulunmaktadır. Ayrıca bir de, başların değil, tam tersine göğüs ve boynun örtülmesini ifade eden, ala cüyubihinne (göğüs ve boyunlarının  üzerini) lafzı bulunmaktadır.”

Ayet-i Kerime’nin bu şekilde anlaşılmasının temelinde, onun ihtiva ettiği lugavi, nahvi ve tarihi gerçeklerin görülmeden,   yüzeysel olarak ele alınması yatmaktadır.  Şöyle ki:

1. Ayette geçen humur kelimesinin tekili olan hımar  lafzı, arap dilinde, iddia edildiği gibi mutlak anlamda herhangi bir örtü değil, başörtüsü anlamındadır. Yani bu kelime, Kur’anın indiği dönemde çeşitli maksatlar için kullanılabilen ve vasfı belli olmayan lâlettayin bir kumaş parçası veya herhangi bir örtü olmayıp, kadınların başlarını örtmekte  kullandıkları örtünün adıdır. Esasen, Kur’an lafızlarının manaları, ictihad’la değil, Kur’anın indiği dönemde kullanıldıkları manaların  tesbitiyle  semai olarak bilinir.

Burada, İmam Şatıbi ve benzeri  muhakkik alimlerin önemle vurguladıkları, şeriatin ümmiliği (ümmiyyetü’ş-şeria) meselesinin nekadar büyük önem arzettiği, Kur’an ve Hadis metinlerini sıhhatli anlamada o dönem arapçasını, herhangi bir katkıda bulunmadan olduğu gibi anlamanın ne denli  gerekli olduğu, bir defa daha anlaşılmaktadır. Hımar kelimesini, baş örtüsü değil de herhangi bir örtü olarak anlamaya çalışanlar bilmelidirler ki, bu kelimenin etimolojisinde salt örtü değil, aksine baş örtüsü anlamı hakimdir. Bunun çok açık bir  delili, aynı kökten gelen ve içki anlamına gelen  hamr kelimesidir ki, malum olduğu üzere, içki’ye bu adın verilmesinin sebebi, onun insanın başını  yani aklını örtmesindendir.

Asr-ı Saadet’te erkeklerin başlarına  imâme, kadınların ise himar  taktıkları, rivayetlerde açıkça görülür. Kur’an-ı Kerim’de geçen humur kelimesinin baş örtüsü anlamında olduğu o kadar açıktır ki, o gün müslüman erkekler, abdest alırlarken imame’lerini çıkararak, kadınlar da himar’larını sıyırarak başlarına meshederler; imameleri yahut himarları üzerinden başlarını meshetmek suretiyle abdest alanların abdestlerinin geçersiz olacağı,  ilgililer  tarafından soranlara hatırlatılırdı.[11] Bir defasında Peygamber S., yabancı ülke devlet başkanlarından birinin kendisine hediye olarak gönderdiği ipekli bir elbise veya kumaşı, Hz. Ali’ye vererek bunu, evindeki bayanlar arasında  himar olarak paylaştırmasını   emretmiştir.[12] Ancak bir insana elbise olacak kadar büyüklükteki bir kumaştan, Hz. Ali’nin hane halkından olan üç kadına ancak birer tane başörtüsü çıkacağı, izahtan varestedir (aynı rivayette, Hz. Ali’nin bu kumaşı, ev halkından üç bayan arasında paylaştırdığı zikredilmiştir).

Malum olduğu üzere Peygamber S. ipekli elbise giymeyi müslüman erkeklere  haram kıldığı için, Hz. Ali, kendisine Hz. Peygamber’in verdiği bu elbiseyi veya kumaşı giymemiş, daha doğrusu, bunu kendisine Hz. Peygamber emretmiştir. Diğer taraftan Hz.Peygamber de, Mekke’nin Fethi günü şehirde, başında siyah imamesi  olduğu halde halka hitap etmiştir.[13]

2. Ayet-i kerimede humur (baş örtüleri) kelimesi, yalın olarak değil, kadınlara izafe edilerek: bi humurihinne (baş örtülerini) şeklinde kullanılmıştır ki, bunun anlamı şudur: Kadınların o gün başlarında baş örtüleri bulunmaktaydı. Çünkü, eğer o gün kadınlar başörtüsü kullanıyor olmasalardı, ayette kadınların baş örtülerinden söz edilmesinin herhangi bir anlamı olmazdı! Nasıl ki bir sınıfta öğretmen öğrencilerine “şapkalarınızı çıkarın.!”  dediğinde, öğrencilerin başlarında şapkalarının bulunduğu anlaşılırsa, burada da durum aynıdır.

Kur’an-ı Kerim’in indiği dönemdeki Arap toplumunun her türlü ahlaki erdemlerden uzak, son derece vahşi ve aynı zamanda dinsiz/ateist insanlardan meydana geldiğini ve onların çıplak/üryan, gayr-i medeni kimseler olduklarını sanmak, Kur’an ve hadis metinlerini anlamada önemli hatalara da yol açan bir tarih yanılgısıdır ve tesettür meselesinin bu şekilde yanlış anlaşılmasının temelinde de bu hata yatmaktadır. Halbuki müşrik araplar, dinsiz ve ateist olmadıkları gibi, normal yaşantılarında üryan gezecek derecede vahşi, gayr-i medeni ve diğer ahlaki erdemlerden uzak kimseler de değillerdi.

Aksine onlar, haclarını yapan, misafir ağırlamaya son derece önem veren, kendilerine göre daha birtakım dini inanç ve ibadetleri olup bunları  yerine getiren kimselerdi. Hatta onların, Ka’be’yi tavaf ederlerken okudukları ve bizim bugün okuduğumuz telbiye’ye çok benzeyen telbiyeleri bile  vardı. Ancak, onların, lafız olarak çok küçük, fakat mana olarak tevhid inancını berhava edecek kadar çok büyük   bir fark bulunan  telbiyeleri aynen şöyle idi:

“Lebbeyk Allahumme lebbeyk, Lebbeyke la şerike lek, İlla şeriken huve lek, temlikuhu ve ma melek ...”[14]

Günümüzde Almanya ve benzeri bazı Avrupa ülkelerinde, özellikle dindar hıristiyan halkın yaşadığı köy ve kasabalarda kadınların başlarını örtüyor olmaları, Hz. İsa’nın vaktiyle getirmiş olduğu hak dinin izleri olmaktan başka ne ile izah edilebilir? Aynı şekilde Kur’anın indiği dönemde arap kadının da başını örtüyor olması, elbette ki Hz.İbrahim’in tebliğat ve talimatından kalan izlerdi.

3. Nasıl ki  o günün insanları  birtakım ahlaki erdemlere sahip bulunuyorlar  ve hac, kurban gibi bazı dini vecibeleri yerine getiriyor idiyseler, toplumunun bir parçası olan   kadınlar da başlarını örtüyorlardı; çünkü o dönem müşrik arap toplumu, her şeye rağmen   Hz. İbrahim’in tebliğat ve talimatından birtakım dini ve ahlaki izler taşıyordu. Dolayısıyla bu ayet-i kerime, kadınlara başlarını örtmelerini emretmekten öte, başları zaten örtülü olan, ancak göğüs ve gerdanları açık bulunan kadınlara, başlarındaki örtüleriyle, açık olan göğüs ve gerdanlarını da kapatmalarını emretmiştir.

Nitekim, günümüzde Almanya ve benzeri bazı Avrupa ülkelerinde, özellikle dindar hıristiyan halkın yaşadığı köy ve kasabalarda kadınların başlarını örtüyor olmaları, Hz. İsa’nın vaktiyle getirmiş olduğu hak dinin izleri olmaktan başka ne ile izah edilebilir? Aynı şekilde Kur’anın indiği dönemde Arap kadının da başını örtüyor olması, elbette ki Hz.İbrahim’in tebliğat ve ta’limatından kalan izlerdi.

4. Ayet-i Kerime’de “ve’l-yesturne: örtsünler gibi düz ve sıradan bir ifade yerine, vurgulu, sıra dışı ve mubalâğalı bir cümle yapısı tercih edilerek, “ve’l-yadribne: bastırarak ve sımsıkı örtsünler denilmiştir ki, bilindiği üzere darb kelimesinin hakiki manaları içinde,  örtmek diye bir kullanım ve anlam yoktur.[15] Dolayısıyla burada böyle mecazi bir ifadeye gidilmekle, o gün kadınların başlarını örtmede titiz ve ciddi olmadıkları ve bugün toplumumuzda kullanılan ve adına türban ve halaylık dediğimiz bir şifon bağladıkları, boyun ve gerdanları açık, zülüfleri gözükür bir vaziyette sokağa çıktıkları için, bundan böyle başörtülerini  baş ve boyunlarında açık herhangi bir zinet yeri  kalmayacak   şekilde örtmeleri  emredilmiştir

5. Eğer ayette salt boyun ve göğüslerin örtülmesi emredilseydi, normal olarak şöyle bir ifade kullanılması uygun düşerdi: “ve’l-yesturne cüyubehunne (yahut: alâ cüyubihinne): Göğüslerini/döşlerini örtsünler.” Halbuki, yukarıda da değindiğimiz gibi, kadınların başlarında örtüleri vardı; fakat boyun ve gerdanları açık bulunmaktaydı; bu yüzden başlarındaki  eşarplarını, boyun ve  göğüslerini de kapatacak şekilde sımsıkı bağlamaları için: “ve’l-yadribne bi humurihinne alâ cüyubihinne: baş örtüleri ile, boyunlarını ve göğüslerinin üzerini sımsıkı kapatsınlar.”  buyuruldu.

Herhangi harici bir karine ve bilgiye ihtiyaç olmaksızın, tamamen Kur’anın kendi iç mantığı,  gramer yapısı ve söz bağlamı (siyak-sibak) ile kendiliğinden ortaya çıkan bu manayı, tarihi bilgi ve belgeler de desteklemektedir. Nitekim  yukarıda da bir nebze temas ettiğimiz gibi, kadınların başörtülerini arkadan halaylık yaparak bağladıkları için, boyun ve göğüsleri açık vaziyette sokağa çıktıklarını, bunun üzerine bu ayetin nazil olduğu, rivayetlerde ifade edilmektedir.[16]

Kur’an âyetlerini anlamanın   kendine mahsus/orijinal bir mantık ve tekniği vardır; buna hikmet de diyebiliriz. Esasen, dünyada her şeyin kendine has bir tekniği ve hikmeti vardır ve onsuz, nesneler ve manâlar altüst olurlar ve yeryüzündeki fesadın ve düzensizliğin sebebi de budur. Bugün, müslümanların her alandaki hikmetsizlik ve tekniksizlikleri, sonuçta onları bilinçsizliğe sevketmiştir  ve onlar bunun faturasını, her alanda çok ağır ödemektedirler. İslâm geleneğinde kökü çok eskilere dayanan ve bazı sahabilerden mevkufen, hatta isnadı zayıf olmakla birlikte Hz. Peygamber’den merfu olarak   rivayet edilen :

“el-Hikmetu dalletü’l-mu’min, eynemâ vecedehâ ehazehâ: Hikmet mü’minin yitiğidir; nerede bulursa alır.”[17] sözü, bu konuda müslümanlar için önemli bir uyarı niteliğindedir  ve söz söylemek de dahil, her işin kuralına uygun, isabetli ve doğru yapılmasını öğütleyen İslami bir kuraldır.

Kur’anın kendi sahih söyleminin ortaya çıkması için, O’nu anlama, terceme ve tefsir etmede gerekli kendine mahsus tekniklere başvurmak icap eder; aksi halde yapılanlar, Kur’ana kendisinin olmayan birtakım manâların söyletilmesi ve dayatılmasından ibaret kalır. Dolayısıyla da onun hür sesi kısılmış olur. Kur’anın lugati, grameri ve tarihi, Allahın Kitabını anlarken, riayet edilmesi gerekli temel kriter ve tekniklerden olup, bunları hiçe sayarak yapılan terceme ve tefsirler, O’nun kendi özgün sesini kısmak ve Ona yabancı söylemleri söyletmektir.


 


[1] Tercüme kelimesinin anlamlarıyla ilgili olarak bkz., Zehebi Huseyn, et-tefsir ve’l-Mufessirun, Mısır 1961, 1/24 vd. ; Demirci Muhsin, Kur’an Tarihi, İstanbul 1997, s. 204 vd.

[2] Meşhur Sahâbî İbn Mes’ud’un, kendisi gibi ünlü bir Kur’an yorumcusu olan çağdaşı ve talebesi İbn Abbas hakkında: “O, Kur’an’ın  ne güzel bir tercümanı’dır.” sözü meşhurdur (Zehebî Muhammed Huseyn, et-Tefsîr vel-ufessirûn, Mısır 1961, 1/66).

Zeyd b. Sâbit, Peygamber S.in emri üzerine Yahûdî (lisanını ve) yazısını öğrenmiş, Hz. Peygamber’in Yahûdîlere gönderdiği mektuplarını yazmış ve onlardan gelen mektupları Peygamber S.e tercüme etmiştir. Ebû Cemre, İbn Abbas ve gelen heyetler arasındaki konuşmaları, sürekli olarak tercüme eden bir zattır. Bizans Kralı Herakliyüs’ün, Kureyş heyetiyle, kendi tercümanı aracı ile görüşmesi meşhurdur. Hâkim veya yöneticinin, yanında iki adet mütercim (mütercimeyn) bulundurmasının gerekli olduğu, bazı âlimler tarafındarn şart koşulmuştur (Buhari, ahkâm 40; Yine bkz., Buhari, menakıb 25, İlim 25, Bed’u’l-vahy 6; Müslim, iman 24, cihad 74). Bütün bu olaylarda, tercüme yapan kişinin, yazı ve konuşmaları, anlaşılır bir lisanla, karşı dile çevirdiği ve bunu yaparken de, tercümenin gerektirdiği ve dil vâkıasının zorunlu kıldığı bilimsel bazı tasarruflara gitmiş olduğu bir vakıadır. Bu, Kur’an tercemesinde de sözkonusudur ve gereklidir. Gerek bu olaylarda, gerekse Kur’an tercemelerinde, hiçbir zaman motamot ve harfî bir çeviriye gidilmemiş ve yapılan bu çalışmaların terceme olabilmesi için, harfi çeviriye gidilmesi gerektiğini de kimse iddia etmemiştir. Elbette ki Kur’an-ı Kerim gibi bir mu’cizu’l-beyan’ın, bir başka dile tercemesi sırasında, Murad-ı İlâhînin aynıyla yansıtılması imkânsızdır ve esasen burada beşer takatının ötesinde de bir çaba istenmemektedir. Hem sonra bu, hangi konuda olursa olsun, bütün tercemeler için belli ölçüde sözkonusudur.

[3] Kur’anın terceme edilmesine karşı çıkan alimlerin ileri sürdükleri fikirler, konunun özüne ilişkin olmaktan çok, devrin şartlarıyla alâkalı yani konjonktüreldir. Nitekim, cumhuriyetin ilk yıllarında, namazda Kur’anın Türkçesini okutma istek ve dayatmaları, bunun bir   isbatıdır. Meselenin bilincinde olmaksızın konunun ehli olmayanlarca körü körüne ileri sürülen fikirleri  ise dikkate almak  elbette ki gerekmez.

[4] Okurlara bu konuda, Salâh el-hâlidî’nin: “Kur’anı Anlamaya ve Yaşamaya Doğru, terc., Yusuf Işıcık, İki Kaynak Yayıncılık, Ankara 1998” adlı kitabı tavsiye olunur.

[5] el-Bakıllani Ebubekr, Nüketu’l-İntisar li Nakli’l-Kur’an, İskenderiyye, tsz., s.68

[6] İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, Beyrut, 1966 ,2/230

 [7] Sahhabe’den Abdullah b. Ömer, babası Hz. Ömer’in oniki sene boyunca Bakara Sûresi üzerinde durduğunu ve bitirince bir deve kurban ettiğini söyler. İbn Ömer bizzat kendisi de, Bakara Suresini sekiz yılda bitirmiştir. Bkz., el-Kurtubi Ebu Abdillah, Fedailu’l-Kur’an, Kahira,1989, s.54 

“Sahabenin en bilgini olan Halife Ömer, şayet sırf Bakara Suresi için bu kadar yıl harcadıysa, Kur’anın geri kalan kısmını ne zaman okuyup inceleyebilmiştir? Acaba bu ve benzeri rivayetler sahih midir?” gibi soruların cevabı şudur: Hz. Ömer ve genel olarak diğer sahabiler, Kur’anın manalarını  anahatlarıyla biliyorlardı. Hz. Ömer’in bu çalışması, akademik düzeyde bir  ihtisas çalışmasıydı ki, bazı sahabilerin, muhtelif Kur’an sureleri üzerinde böylesi ihtisas düzeyinde  özel çalışma ve ilişkileri olmuştur.

[8] en-Nevevi,et-Tibyan fi Âdabi Hameleti’l-Kur’an, s.28    Bu söz, bazı kaynaklarda  Hasen el-Basri’ye nisbet edilerek te rivayet edilir.

[9] Söz konusu Arapça bu deyimin bu şekildeki tercemesi, Diyanet işleri Başkanlarından rahmetli Şerefettin Yaltkaya’ya aittir ki, gerçekten bir terceme şaheseridir.

[10] 24 Nur 31

[11] Bkz., Malik, Muvatta, tahare 39-41

[12] Müslim, libas 18

[13] Müslim, hac 451-453

[14] Bkz., Kurtubî Ebu Abdillah, el-Câmi’ li Ahkâmİ’l-Kur’an, Beyrut, 1952, 2/366

[15] Bkz., el-Cevheri  İsmail b. Hammad, es-Sıhah Tacu’l-Luğa ve Sıhahu’l-Arabiyye, Mısır, 1956, 1/168-170

[16] Bkz., İbn Kesir age., 5/452

[17] Bkz., el-Acluni İsmail b. Muhammed, Keşfu’l-Hafa, Beyrut, 1351, 1/363-364. 

Değerli bir araştırmacı, bir konferansında, bu sözün,  hadis değil, mantık bütünlüğünden yoksun   uydurma bir söz olduğunu, çünkü mü’minin hiçbir zaman hikmeti yitirmediğini, zira Kur’an ve sünnetin bizatihi birer hikmet olmaları hasebiyle, bunların dışında bir başka yerde hikmet aramanın mü’min için mümkün olamayacağını söylemişti. Oysa ki  bu hadiste, hikmetin yitirilmesinden değil, hikmet karşısında mü’minin takınacağı tavırdan ve muameleden bahsedilmektedir. Esasen  hikmeti, Kur’an ve Sünnet naslarıyla sınırlamanın da, bizzat Kur’an ve Sünnete göre doğru olmadığını da unutmamak gerekir. 

Yukarı dön Göster tamerselin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: tamerselin Ziyaret tamerselin's Ana Sayfa
 
Kumru
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 08 mart 2006
Gönderilenler: 75
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Kumru

tamerselin Yazdı:
....

.........1. Ayette geçen humur kelimesinin tekili olan hımar  lafzı, arap dilinde, iddia edildiği gibi mutlak anlamda herhangi bir örtü değil, başörtüsü anlamındadır. Yani bu kelime, Kur’anın indiği dönemde çeşitli maksatlar için kullanılabilen ve vasfı belli olmayan lâlettayin bir kumaş parçası veya herhangi bir örtü olmayıp, kadınların başlarını örtmekte  kullandıkları örtünün adıdır. Esasen, Kur’an lafızlarının manaları, ictihad’la değil, Kur’anın indiği dönemde kullanıldıkları manaların  tesbitiyle  semai olarak bilinir.........gerekir. 

Tamer 90 sayfaya yaklasan bas ortusu tartismasindan sonra yine geldik en basa. Ayetde ne basortusu var ne bas kelimesi.  Bunu Kurana yamamak icin ayni sekilde bu kadar lafa ne gerek vardi.  O zaman o kelime basortusu anlamina geliyor diyorsun kaynak ne gene hadisler. Yani hadislere kaynak hadisler ayetin anlaminin degistirilmesine yine kaynak hadisler.....

Donme dolap gibi Kurani hadise onaylat, hadisi yine hadise onaylat.



__________________
Okuyoruruz   ve izliyoruz Ama hic bir zaman uyumuyoruz
Yukarı dön Göster Kumru's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Kumru
 
Abdullah16
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 21 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 727
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Abdullah16

 

     Tamerselin'in alıntıladığı yazı,gayet ilginç konular içermekte olup bu yazının etraflıca tartışılıp incelenmesi gerektiğine inanıyorum.Kuranın iyi anlaşılması noktasında özellikle şu maddenin önemli olduğunu düşünüyorum:

  ''Terceme edilen bir ayet ne kadar kısa olursa olsun ve içinde yer aldığı komşu ayetlerle ne denli cümle ve anlam bağlantısı içerisinde bulunursa bulunsun, hem yalnız başına    kendi müstakil anlamını ifade etmeli, hem de birlikte bulunduğu ayetlerle beraber seslendirdiği ortak/kolektif manayı verebilmelidir."

  Biz özellikle bazı ayetleri anlamaya çalışırken,yukarıdaki kurala pek dikkat etmiyoruz.Maalesef aynı kurala  satırların yazarı da pek dikkat etmemiştir.Ayetleri yorumlarken kendi bağlamı içerisinde değil de indiği dönemin şartları içerisinde değerlendirip belli bir dönemin anlayışını dinin kendisiymiş gibi algılamıştır.

   Oysa ben şu an için varım ve bu ayetler benim şu anki durumum  için ne ifade etmektedir?yaşadığım toplumdaki insanların geneline bu ayetler ne mesajlar vermelidir?.Salt ayetlerden yola çıkarak ne dersler alabilirim..?.gibi sorulara cevap vermek yerine,yazar belli bir çağın anlayışını evrensel vehmedip bunu Kur'anın evrenselliğiyle bir tutma zaafına düşmektedir.

   Eğer Kuran ilk muhatapların kadınlarının başörtme tavrını genelleseydi,bunu yoruma açık bir tarzda değil,açık ve net bir şekilde belirtir,sonradan gelen nesilleri çelişkiye düşürmezdi.

    Bundan dolayı humur kelimesine yüklediği anlamın ayetin bağlamıyla ve günümüzün gerçekleriyle uyuşmadığını ve bu anlamın Kur'anın evrenselliğine gölge düşürdüğüne inanıyorum vesselam.



__________________
''Eğer biz bu Kur'anı bir dağın üzerine indirseydik,kesinlikle onun,Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün..''Haşr:21
Yukarı dön Göster Abdullah16's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Abdullah16
 
tamerselin
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 kasim 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 123
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı tamerselin

selam hımmm sizde ordaki kelimeyi silersiniz. birileri  bende dahil  başörtüsü anladık sizde sofra veya başka şeyler için yorumlayın neden bizim örtümüzü çıkarmaya çalışıyorsunuz takarken sizden emirde almadık.. hiç olmazsa sizin  için başörtüsü sorunu(ŞUNU DİYEMEDİNİZ BİZ ÖRTÜ ANLAMIYORUZ BAŞKALARI  ÖRTÜ ANLAYABİLİR NETİCEDE  ORDA ÖRTÜ VAR KİLOT ATLET ATKI PANTOLON VS VS ŞEYLERDEN  BAHS EDİLMİYOR..ÖZELLİKLE ÖRTÜ) kalmaz.demii...Aklınızı  örtü ile bozunca  işler dönüp dolaşıp örtüye geliyor demi..Örtü sizin gibi düşünenlerin dar ağacı olacak ve  bu konuda  çok büyük bir inkilap yaşayacaksınız.nasılmı bununda çok yakında göreceksiniz benden demesi.

6-Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar.  Bakara



__________________
6-Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar.Bakara suresi
Yukarı dön Göster tamerselin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: tamerselin Ziyaret tamerselin's Ana Sayfa
 
tamerselin
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 kasim 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 123
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı tamerselin

KUMRU İFTİRAYI  BIRAK.HADİSLERİ ÖLÇÜ ALAN KİM? DEDİĞİMİZ  AYETTE AYNEN YAZIYOR.YOKSA SEN ORDAKİ AYETİ YOKMU SAYIYORSUN..VEYA  BAŞKA ŞEYMİ ANLIYORSUN...MASA ÖRTÜSÜ VEYA BAŞKA Bİ TİP ÖRTÜ YOK ORDA BAŞ ÖRTÜSÜNDEN BAŞKA.....İŞİN DALGASINI BIRAK TAKMIYORSAN SENİ BAĞLAR....ŞEYTAN ANA BABAMIZI SOYUP CENNETTEN ÇIKARMIŞYA SENDE AYNI ROLÜ OYNAYAMASIN?

kaynak ne gene hadisler. Yani hadislere kaynak hadisler ayetin anlaminin degistirilmesine yine kaynak hadisler..... KUMRU YAZMIŞŞ



__________________
6-Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar.Bakara suresi
Yukarı dön Göster tamerselin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: tamerselin Ziyaret tamerselin's Ana Sayfa
 
hanif
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 31 mart 2005
Yer: Germany
Gönderilenler: 380
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hanif

tamerselin Yazdı:

selam hýmmm sizde ordaki kelimeyi silersiniz. birileri  bende dahil  baþörtüsü anladýk sizde sofra veya baþka þeyler için yorumlayýn neden bizim örtümüzü çýkarmaya çalýþýyorsunuz takarken sizden emirde almadýk.. hiç olmazsa sizin  için baþörtüsü sorunu(ÞUNU DÝYEMEDÝNÝZ BÝZ ÖRTÜ ANLAMIYORUZ BAÞKALARI  ÖRTÜ ANLAYABÝLÝR NETÝCEDE  ORDA ÖRTÜ VAR KÝLOT ATLET ATKI PANTOLON VS VS ÞEYLERDEN  BAHS EDÝLMÝYOR..ÖZELLÝKLE ÖRTÜ) kalmaz.demii...Aklýnýzý  örtü ile bozunca  iþler dönüp dolaþýp örtüye geliyor demi..Örtü sizin gibi düþünenlerin dar aðacý olacak ve  bu konuda  çok büyük bir inkilap yaþayacaksýnýz.nasýlmý bununda çok yakýnda göreceksiniz benden demesi.

6-Þüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar.  Bakara

 

Kafayı başörtüsüyle bozan asıl sensin tamer.Bu foruma geldin geleli temcid plavı gibi başörtüsünden başka bir konu asmadın.Hatta bununlada kalmadın başörtüsüne inanmayanlara salyalar saçarak en eğır iftiraları yaptın.Madem o kadar meraklısysan tak bir tane başına başörtüsü belki rahatlarsın.

 

başörtüsü bizim gibi düiünenlerin darağacı olacakmış

Sen inanıyorsan inan ama kudurma, köpürme,engisizyon papazlığına soyunma.Yürüde ense traşını görelim,biraz ufat atta civcivler yesin

Yukarı dön Göster hanif's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hanif
 
Ebru
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 mart 2006
Gönderilenler: 60
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Ebru

tamerselin Yazdı:

KUMRU İFTİRAYI  BIRAK.HADİSLERİ ÖLÇÜ ALAN KİM? DEDİĞİMİZ  AYETTE AYNEN YAZIYOR.YOKSA SEN ORDAKİ AYETİ YOKMU SAYIYORSUN..VEYA  BAŞKA ŞEYMİ ANLIYORSUN...MASA ÖRTÜSÜ VEYA BAŞKA Bİ TİP ÖRTÜ YOK ORDA BAŞ ÖRTÜSÜNDEN BAŞKA.....İŞİN DALGASINI BIRAK TAKMIYORSAN SENİ BAĞLAR....ŞEYTAN ANA BABAMIZI SOYUP CENNETTEN ÇIKARMIŞYA SENDE AYNI ROLÜ OYNAYAMASIN?

kaynak ne gene hadisler. Yani hadislere kaynak hadisler ayetin anlaminin degistirilmesine yine kaynak hadisler..... KUMRU YAZMIŞŞ

baş örtüsü  olmadan din yasanmaz mi ? Ben baş örtüsüz olup musluman olamam mi ? Yahudi gelenegini ve arap gelenegini islama yamayanlara uymuyorum diye Allaha sirk kosmayan musluman olamaz miyim.

Yukardaki yazilarda HAMIR kelimesi ve ortunecek yerler defalarca aciklanmis. Ama Arap gelenegine goe basimi ortmedigim icin Islami yasamamakla suclaniyorum.

Nisa 31 de arapca Arapaca kelime  BAS yani (RAAS) ve SAC (SHAAR)  Bu ayetin neresinde geciyor ki ben orteyim.

hasan beyin dedigi gibi nur 31 ayetde gecen ziynet kelimesini GOGUS olarak alirsak, ayetin hemen devaminda bu ziynetin gosterilebilecegi kisiler sayiliyor bakalim ortmem gereken bu ziynetleri kimlere gostrebilirmisim.

Nur 31 Ve kul lil mü'minati yağdudne min ebsarihinne ve yahfazne fürucehünne ve la yübdıne zınetehünne illa ma zahera minha vle yadribne bi humurihinne ala cüyubihinne ve la yübdıne zınetehünne illa li büuletihinne ev abaihinne ev abai büuletihinne ev ebaihinne ev ebnai büuletihnne ev ıhvanihinne ev benı ıhvanihinne ev benı ehavatihınne ev nisaihinne ev ma meleket eymanühünne evit tabiıyne ğayri ülil irbeti miner ricali evit tıflillezıne lem yazheru ala avratin nisai ve la yadribne bi ercülihunne li yu'leme ma yuhfıne min zınetihinn ve tubu ilellahi cemıan eyyühel mü'minune lealleküm tüflihun

"NUR 31 .....Kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşleri yahut erkek kardeşlerinin oğulları yahut kız kardeşlerinin oğulları yahut kendi kadınları yahut ellerinin altında bulunanlar yahut ihtiyaç içinde olmayan erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar yahut kadınların kaygı duyulacak yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar...."

Eger gogus ise bunlara gostermemde bir mahzur yok. Bu ne utanmazlik yahu. Yada nerde bu ayetde BAS ve SAC kelimleri. Ben Hangi Kadin gidip ziynetlerini  sizin Arap kulturu ve uydurma hadisler isiinda verdiiniz anlam olan goguslerini kocalarının babaları yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşlerine gosterebilir.

Sirf basortusunu cikarmak  yada Kurani hadislere uydurmak icin ortaya koydugunzu su kepazelige bakin. Ortun istediginiz gibi ortun ama SAKIN

1. Bu Allahin emri demeyin, ayetleri o yonde carpitmayin

2. Sizin arap gelenegine gore ortunmeyenide Islami yasamamakla suclamayin.

 Basini arap kulturunden kaldirip Kurana gore islami yasayanlara bakarsan belki gorursun Tamer Efendi

http://63.231.71.139/forum_posts.asp?TID=640&PN=1&TP N=37



__________________
Bayanlar UYANIN ARTIK, Basörtüsü ve ÇARÇAFLARINIZDAN baska kaybedecek bir şeyiniz YOK. SIRF KURANA inanmanin özgürlügünü TADIN
Yukarı dön Göster Ebru's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Ebru
 
tamerselin
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 kasim 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 123
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı tamerselin

Çarpıtanler belli  

__________________
6-Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar.Bakara suresi
Yukarı dön Göster tamerselin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: tamerselin Ziyaret tamerselin's Ana Sayfa
 
mindar
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 373
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı mindar

selam

sayın tamerselin madem iddanızda iddiacısınız ozaman kurandan delil gösterin baş kapama ile alakalı , arapça kelimelerle birlikte olsun lütfen.

tahlil edelim inceleyelim.

Yukarı dön Göster mindar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: mindar
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

selam cümleten:
enbiya suresi ayet 65 bakiniz:misal
....sümme     nukisu       ala         ruu        sihim....
    sonra       egildi        yine        bas       lari

Maide suresi ayet 6
...vemsehuu      bi                       ruu        sikum
 ve meshedin:                             bas        larinizi

Isra suresi ayet 51
....................                           ruu         sehum


bilgilerinize sunmak istedim ki, Kurani kerimi,acip okuyun,da GÖRÜNki
"bas" kelimeleri nerde geciyormus.
Kusurlarimiz varsa Allah a siginirim,affet Allahim.
En dogrusunu Allah bilir.
(kullarda aklini kullansin ki gözleri artik gercekleri görebilsin)




Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats