HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Çalışmaları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Çalışmaları
Konu Konu: Kur’an’ın incelenmesi -1 Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
hatırlatıcı
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 201
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hatırlatıcı

Kur’an’ı, Doğru ve Sağlıklı Anlamaya, Engel Faktörler

 

Genel olarak

         

     Hayatı bütün yönleriyle kuşatan, sadece inananlara değil, bütün insanlığa doğruyu gösteren  inananların, varlık alemindeki eşyaya ve hadiselere bakışlarına ölçü getiren ilâhi kitap[1]  Kur’ân açıklanırken, kendisinden hükümler çıkarılırken –görebildiğimiz kadarıyla- iki ana yol izlenmiştir.

 

     Ya Kur’ân’ın, muhataplarına sunduğu gerçekler ve verdiği direktifler, hayatta karşılaşılabilecek durumlara göre tespit edilmiş veya ilk önce Kur’ân’ın ihtiva  ettiği emirler, yasaklar ve sair konular belirlenip, bu belirlemenin ardından onun prensipleri hayata geçirilme yoluna gidilmiştir.

      

    Şurası açıktır ki, Kur’ân’ın anlaşılmasında ve ondan hükümlerin çıkarılmasında esas olarak ister Kur’ân alınsın, isterse yaşanan hayatın problemleri; her iki halde de odak nokta Kur’ândır. Çünkü Kur’ân, bütün görüşlerin sağlanmasının yapılacağı bir kitap olmak durumundadır. Dolayısıyla haricî faktörlerin etkisiyle önceden edinilen görüşlerin, ne olursa olsun Kur’ân’a onaylatılmak istenmesi, Kur’ânı, tâbî olunacak bir rehber olmaktan çıkarılıp tâbî olan durumuna düşürür.

     

    Kişileri, bu tür affedilmez bir hataya düşürerek, onları, Kur’ân’ı kıstas,ölçü, noktası olmaktan çıkarmaya kadar götürebilen etkenleri, iki grupta mütalaa etmek mümkündür: Biri hissî (subjektif), diğeri metodiktir. Yani biri, insanın iç dünyasıyla ilgilidir ki bu, belirli ekollere bağlılığın tezahürü önyargılı oluştur. Diğeri ise, daha çok akıl ve muhakemeyle ilgilidir ki bu da, Kur’ân’ı anlamaya çalışırken tutulan yanlış metoddur.

     

    Kur’ân’ı incelerken bu iki hatadan da mutlaka kaçınmalıyız. Şimdi bu iki hatayı ele alıp değerlendireceğiz.

 

1 – SÜBJEKTİFLİKTEN(Önyargılı Olmaktan) KAYNAKLANAN  HATA

             

    İlimde sıhhatli sonuçlara varmanın temel taşlarından birinin, objektiflik ilkesi olduğu, tartışmasız herkesçe kabul edilen bir husustur. Kur’ân’ın kendi bütünlüğü içinde anlaşılmasının vazgeçilmez esaslarından biri, belki de en önemlisi, Kur’ân’a önyargısız yaklaşmaktır. Hissî yaklaşımlarda kişiler önceden kabullendikleri sonuçlara ulaşacaklardır.O zaman gerçekler herkese göre değişecektir.

      Bu bakımdan hele, kendisini Allah katından gerçek olarak takdim eden Kur’ân’ın[2] anlaşılmasında ve yorumlanmasında vazgeçilmez esaslardan biri, önyargıdan uzak durma ilkesidir. Aksi takdirde en doğruya ulaştırdığı iddiasındaki ilâhî kelâm’ı[3] insanların peşin hükümle yorumlamaları onun indiriliş gayesinin gözardı

edilmesi demektir ki bu da, Kur’ân’ın rehber kitap olma özelliğini zedeler.

        

         Biz burada,önyargılı olunmamalı demekle, Kur’ân’ı yorumlayanların, Kendilerinin veya görüşlerini benimsedikleri önceki âlimlerin fikirlerini esas alarak değil, Kur’ân’ı, Kur’ân’ın düşünce sistemi içinde anlamalarını kastediyoruz. Bu tavrımız o âlimlerin tefsir ve yorumlarından hiç yararlanılmaması anlamına alınmamalıdır. Doğal olarak Kur’ân’ı kendi bütünlüğü içinde anlarken öncekilerin mesailerinin neticesi olan birikimden istifade etmemek de, onların her söylediklerinin daha başından bir kenara atılması demektir ki, böyle bir tutumda önyargılılıktır. Çünkü Kur’ân’ın düşünce yapısına aykırı düşmemek kaydıyla her hangi bir yorumdan faydalanmakla o yorumun körü körüne benimsenmesi ayrı ayrı şeylerdir. Yeri gelmişken söyleyelim: Elbette önceki yorumlardan da istifade edeceğiz. Ancak bu, âlimlerin fikirlerini peşinen kabul etmek olmamalıdır.Onların fikirleri Kur’ân’ı anlamamızda derinliğe ulaşmak için yardımcı unsurlar olmalıdır. 

  

      Bilindiği gibi Kur’ân’ın, Konuları alışılagelmiş te’lif esasları doğrultusunda verilmeyip, genellikle ayrı ayrı yerlerde ve değişik Siyâk-sibâk çerçevelerinde işlenmesi, okuyucu da ilk bakışta Kur’ân’da birbirleriyle çelişir ifadeler varmış gibi bir intiba uyandırabilir. Bu tür ifadeler sevkedildikleri  mana ortamı içerisinde ele alınıp, irtibatlı oldukları başka Kur’ân bölümleriyle de bir arada değerlendirildiğinde te’lif edilmeleri mümkün olabilecek iken, taassuptan dolayı, birbirine zıtmış gibi görünen pasajların sadece birine itibar edip ötekini gözardı etme tutumu her zaman görülegelmiştir.

     

     Oysa Kur’ân, kendi ifadesiyle, yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi, bütünlüğü içerisinde çelişkiden uzak bir kitaptır. Bu sebeple onun yapısını kavramanın yolu, hiç şüphesiz, bütünlük içinde, taassuba düşmeden, önyargısız bir tutumdan geçer.

    

      Tarihte ve günümüzde Kur’ân’ı, kendi fikrî temayüleri, düşünceleri istikametinde, peşin hükümcü bir tavırla tefsir etmek isteyenler eksik olmamıştır. İslamda bilhassa siyasî ve itikadî fırkalaşma hareketlerinin başlamasıyla Kur’ân çoğu zaman önyargılı tefsir edilme yoluna gidilmiştir.

      Kur’ânın üstünlüğü ve yüceliği, hiç şüphesiz, islamî bir gaye ile ortaya çıkan bütün gruplarca tartışmasız olarak kabul edilmiştir. Bundan hareketle  hemen bütün itikadî ve siyasî hatta fıkhî fırka mensupları, savundukları fikirlerini Kur’ân’la temellendirmek, onun desteğini kazanmak istemişler; dolayısıyla onda kendileri için bir takım dayanak noktaları bulma gayreti  içerisine girmişlerdir. Buda onları, bazı prensipleri önceden değişmez doğrular olarak kabul edip, kelamın sevkedildiği mana ortamına uygun düşüp düşmediğini dikkate almaksızın, Kur’ân lafızlarını o doğrultuda yorumlamaya sevketmiştir. Öyle ki bazı taklitçi kişiler, seleflerinin (geçmişlerinin) fikirlerine muhalif bazı ayetler kendilerine okunduğunda ayetleri kabul  etmemişlerdir.

      

    Çeşitli fırka mensuplarının tuttukları bu yol, kendilerini çoğu kez yanlış yola sürüklemektedir. Hepsinin metodunda mezhep, değişmez, mihver olarak kabul edilmiş, Kur’ân ise şu veya bu mezhebe uyulması için te’vil edilmiştir. Daha doğrusu adeta mezhep ve

fırkaların fikirleri, Kur’ân’ın manasına zorla kabul ettirilmiş ve ona hakim kılınmıştır. Bu durumun tabîî neticesi, varoluşlarında, yaşayışlarında Kur’ân’a dayanan ve onun kendi kitabı, fikirlerinin kaynağı olduğunu iddia eden, ona tutunduğunu ve onun prensiplerine sarıldığını ileri süren fırkalar, İslâm’a hizmet gayesini gerçekleştirmek için tek bir fikir etrafında birleşememiş, o mezhebe karşı bu mezhebi desteklemek, bu fırkayı te’yid edip, ötekini çürütmek gibi birbirine zıt fikirleri savunmuşlardır.

     

     Pek tabiîdir ki, önyargılı bu yaklaşımlar, Kur’ân bütünlüğünün gözardı edilmesi sonucunu doğurmuştur.Kur’an   bütünlüğü dikkate alınmayınca, hemen herkesin, Kur’ânda kendi doğrularına dayanaklar bulması da son derece kolaydır. Çünkü Kur’ân’ın ifadeleri birbirlerinden bağımsız olarak ele alınırsa bunun için son derece müsait bir zemin oluşabilmektedir. Bunun ise Kur’ân’ı anlayışta –bilhassa temel konularda- ihtilafı alabildiğine körükleyeceği aşikardır. Nitekim hemen hiçbir tarihte ihtilafların önü alınamamıştır.

     

     Mesela,Eş’ari El-İbânesinde,Allah’ın meşîetiyle (dileyip-ettikleriyle) ilgili ayetleri incelerken bu konuda, sadece kendi cebr(zorlama) görüşünü destekleyebilecek ayetleri zikrederek sadece şu ayetleri dikkate almaktadır : “O her istediğini yapandır.” Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi.” “Dileseydik herkese hidayet verirdik“Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” Allah dilemedikten sonra, artık sizin dininize dönmemiz bize yakışmaz.”[4]

    

     HALBUKİ (insanın yapıp ettiklerinden sorumlu oluşu, inanıp inanmama konusunda seçme hürriyeti,    Allah’ın asla haksızlık etmeyeceği[5] gibi hususları ifade eden diğer ayetleri göz önüne almaması bir yana, Allah’ın dilemesiyle ilgili bir çok ayeti bile görmemezlikten gelebilmiştir.[6] İnsanı imtihan için yaratan Allah, sorumluluk için  insanda sınırlı yaratma gücünü yaratmıştır.(Bkz.3/49; 5/110; 23/14;29/17; 37/125; 38/7.)

 

       Burada bir hususu belirtmeden geçemeyeceğiz.; önyargılı olmak, şahsî kanaat ve inançları odak noktası yapmak, sadece itikadî, siyasî ve fıkhî mezheplerden herhangi birine mensup kimselerle sınırlı değildir. Ayrıca önyargılı bir yaklaşımla Kur’ân’ı  yorumlayanların mutlaka bilinen bir gruba mensup olmaları  da gerekmez.

    

    Pek tabidir ki  insan ,yaratılışı icabı, çevresinde olup bitenden etkilenir insan öncelikle içinde yetiştiği  ailenin  etkilerini üzerinde taşır,aldığı eğitim ve öğretimden ,iş muhitinden,arkadaşlarından, okuduğu kitaplardan, fikir akımlarından, ilmi  ve teknolojik gelişmeye paralel olarak her geçen gün  değişime uğrayan sosyal hayattan, ilgi alanına giren sahalardaki  gelişmelerden, hasılı, ilişkisinin söz konusu olduğu her şeyden etkilenebilir.

     

    Kişilerin bu etkileşim ortamı içerisinde değişik görüşler taşımaları gayet tabidir.  Kur’ân’la ilgilenenler, Kur’ân’ı yorumlamamaya ve açıklamaya çalışanlarda haliyle – Kur’ân’ın sunduğu  mesajlar bakımından evrenselliğide göz önüne alınırsa- çok değişik muhitlerde, değişik hayat

tarzlarının hüküm sürdüğü bölgelerde yetişmiş insanlar olarak farklı bakış açılarına sahiptirler.

      

    Ancak herkesin ön kabullerle Kur’ân’ın işlerine gelen pasajlarına sımsıkı sarılarak bir sonuca varmaları yanlıştır. Görebildiğimiz kadarıyla parçada kalınıp bütünlük gözardı edildiği müddetçe Kur’ân’da hemen her görüş sahibinin kendisine hak verdirecek dayanaklar bulması mümkündür.

       

      Fakat bu konuda tek amaç, Kur’ân’ın doğrularının doğru olarak alınması ve taşınılan düşünce ve inançların, onun bütünlüğü içinde sağlanmasının yapılması olursa, Kur’ân odak nokta olarak alınmış olur ve herkese göre Kur’ânî doğrular yerine, Kur’ân’ın kendi doğruları ön plâna çıkar. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Kur’ân kendisini, çelişkiden uzak bir kitap olarak ilan ettiğine göre[7] Kur’ân’ı anlamaya çalışanların, asıl gayeleri, Allah’ın hedef olarak gösterdiği çelişkisiz tutarlılığa ulaşmak için gayret etmek olmalıdır.

  

2 - METODDAN  KAYNAKLANAN   HATA

Kur’ân’ı, Kendi Fikri Sistemi İçinde Yorumlamamak

       

Bilindiği üzere, ilahî hayat talimatlarının en son ve en mükemmeli olan Kur’ân -kendi ifadesiyle- insanlığa hayat veren onları aydınlatan Din adına her şeyi detaylı bir şekilde açıklayan en doğruya ve en iyiye ulaştıran hakikatın kendisi olan rahmet kaynağı  bir kitaptır.[8] Sayısız özellikleri olan Kur’ân’ın gönderiliş gayesini tek bir cümlede şöyle özetleyebiliriz:

      

     Kur’ân bütün insanlara hem dünyada hemde ahirette mutlu olabilmenin yollarını göstermek için indirilmiştir.

      

     Yukarıda da temas ettiğimiz gibi, Kur’ân’ın çeşitli konuları, kendisine has üslupla sunduğu bir vakıadır.Mesela itikat esaslarını sunarken, bunlara inanılmasını, ruhlarda tesirini istiyor ve davranışlarda da tezahürlerini bekliyor. Yani, inancın, aynı zamanda hayata aksetmesini istiyor.

     

     Kur’ân Allah bilgisinin edinilmesi için, insanlara sadece nazarî plânda kalan kuru bilgiler sunmuyor. Aksine O’nun tanınması, bilinmesi ve kulluk edilmesi gereken, yaratan, kollayıp gözeten, sürekli diri olan, her şeyi gören, her şeyden haberdar olan ve her şeyi bilen bir varlık olarak zihinlere yerleştirmek istiyor.

    

    Kur’ân, hukukî bir durumu açıklarken yine dikkatleri, inanç noktasına çekmekte, Allah’a ve ahiret gününe iman duygusunu tazelemektedir.[9]

   

     Kur’ân, dikkatle ve önyargısız incelendiğinde onun kendisine has bir fikir örgüsüne sahip olduğu ve iletmek istediklerini, kendi kavram ve kalıplarıyla takdim ettiğini görmemek mümkün değildir. Her ilmin her düşünce sisteminin, her dünya görüşünün, her izm’in , genel-geçer kavramlar dışında kendisine has kalıpları olması nasıl yadırganmıyorsa,  Allah katından gerçek olarak

indirilen[10] Kur’ân’ın da bütün insanlığa bir rehber kitap olması hasebiyle, kendisine has kalıplarının ve prensiplerinin olması  son derece tabiîdir.

    

     O, insan zaaflarını dikkate alarak, ana prensiplerinden taviz vermeden esnekliğe sahip bir sistem oluşturmaktadır. Bu sebepten Kur’ân mutlaka yine kendi sistemi ve kendi terminolojisi içerisinde anlaşılmalıdır. Çünkü her hangi bir ilim dalına baktığımızda, o ilmin, kendisine has terminolojisinin olduğunu ve kendi sistematiğini oluşturduğunu görmekteyiz.

 

      Yine her ilim dalının, kendilerine komşu ilimlerle münasebetleri olsada, yine belli bir sahayla ilgilendikleri ve birbirlerinin sahalarına girmemeye çalıştıkları bir vakıâdır. Aynı şekilde her fikir sisteminin, temel hareket noktaları olduğu gibi, kendi bünyelerini ayakta tutan prensiplerini ifade için kullandıkları ıstılahları vardır. Onlar bu kavramları, kendileri oluşturmakta, o kavramlara çeşitli muhtevalar yüklemekte ve kendilerini öz kalıpları içinde sunmaktadırlar.

      

      Kur’ân’ın, insan düşüncesini   hangi konulara yönlendirdiğini, dikkatleri nelere çektiğini anlayabilmek için önce Kur’ân’ın, düşünme,araştırma, tefekkür etme gibi anlamları karşılamak için kullandığı,“ فَكَرَ FEKEREنَظَرَ NEZERE” VE ” دَبَرَ DEBERE” köküden türeyen bazı kelimelerin kullanıldıkları  ifadelere ve bunların siyâk-sibâk’ına bakmakla işe başlayalım. Söz konusu ifadeleri incelediğimizde Kur’ân’ın, insanın aklını düşüncesini ve muhakemesini belli konulara yönlendirmekte olduğunu, zihnî gayretlerini bu konulara yönlendirmelerini istediğini görmekteyiz.

       

    Kur’ân, bir yandan dikkatleri, Allah’ın varlığının ve kudretinin belgelerini bünyesinde taşıması bakımından görünen varlık alemine[11] ve insanın kendi iç dünyasına çekerken[12] (öte yandan da yine Allah’ın okunan belgeleri olan ve insana en doğruyu gösteren Kur’ân’a çekmektedir.[13] Gerçekten Kur’ân, muhataplarının, araştırma ve incelemelerini bu gibi konularda yoğunlaştırmalarını çeşitli vesilelerle çoğu zaman emir sîgasıyla vurgulamaktadır.[14]

      

     Durum böyleyken Allah’ın zâtının mahiyeti hakkında düşünmeye davet eden pasajlar bulamayışımız son derece dikkat çekicidir. Bunun yanında Allah’ı, çeşitli vesilerle tanıtan, onun nitekliklerini anlatan ifadeleri görebilmekteyiz.[15]

      

     Acaba Allah Teâla, neden kendi zatının keyfiyetinin araştırılması değil,de sadece Kur’ân’da verdiği şekliyle kendisinin tanınması ve kulluğun sadece kendisine yapılmasını istemektedir? Bu konu gerçekten düşünmeye değer. Kur’ân, insanoğlundan görünmeyene ve keyfiyeti kavranamayana, yani gayba inanmasını istiyor.[16] demek ki

Kur’ân’a göre iman ğaybadır. Görünene ve mahiyeti beşerî imkanlar dahilinde kavranabilene iman söz konusu değildir. Zaten bilmekle iman etmenin farkı buradadır. Mahiyeti bilinen ve görünen bir şeye inandım demeye hiç gerek yoktur. Çünkü o, bizatihî görülmekte ve bilinmektedir. Allah’ın zatı mahiyetine ait düşünmeye sevkedilmeyişin  sebeplerinden biri bu olsa gerektir.

     

     Ayrıca beşerî olanın İlâhî Zâtı göremeyeceğini ve kavrayamayacağını, Hz. Mûsa’nın bu konudaki talebinin neticesinin anlatıldığı Kur’ân pasajında görebiliriz.[17] Peygamberlerin bile Allah’ı Zatı itibariyle değil, ancak yaptıkları ve kainattaki tecellileri itibariyle tanıyabildikleri de Kur’ânî bir gerçek olarak karşımızdadır.[18]

      

    Zaten O’nun Zatının mahiyeti, insanın zorunlu olarak bilmesi gereken hususlardan da değildir. İnsan, Allah’ı, O’nun kendisini Kur’ân’da tanıttığı şekilde bilmekle mükelleftir. Bunun ötesinde, gaybın sınırlarını zorlamaya çalışmanın, Kur’ânî tabirle gaybı taşlamanın[19] zandan öte bir değer ifade etmeyeceği aşikardır. Kur’ân zanla, sağlam temellere dayalı bilgiyi birbirinden ayırdığı gibi[20] düşünmekle hayal kurmanın arasını da ayırmaktadır.[21] Allah hakkında  temelsiz fikir yürütmeleri hiçbir zaman zandan   ve tahminden öteye  geçmeyeceği   ortadadır.[22]

      

    Kur’ân’ın sözünü ettiğimiz konuların keyfiyeti üzerinde düşünülmesi hakkındaki olumsuz tavrına rağmen yine bu konularda fikir yürütülmüştür. İşin asıl önemli yanı şu ki bunlar, Kur’ân’la temellendirilmeye çalışılmış ve Kur’ân’ın problem etmediği konular, müteşabih (benzeşmeli) ayetlerin de etkisiyle Kur’an’dan kaynaklanan problemlermişçesine ele almışlardır (“müteşabih” ve “muhkem” kavramları bilindiği üzere Kur’ânî kavramlardır ve  Âl-i İmran Sûresi’nin 7. ayetinden anlayabildiğimiz kadarıyla müteşâbih ayetler, birkaç tarafa çekilebilir ayetlerdir.Mesela Al-i İmran 103 te Allah azze ve celle vahyini ipe benzetiyor(ayrıca bakınız Bakara 256).Yine (Göğü kitap sayfasını dürer gibi dürdüğümüz gün. Enbiya 104 ayette  göğün dürülüşünü kitap sayfaların dürülüşüne benzetiliyor.Bu bakımdan Kur’ân anlaşılırken bunlara uyup te’vile kalkışmak yerine, Kur’ân’ın anası tabir edilen, Kur’ânî sistemin vazgeçilmez belirleyicileri olan muhkem ayetleri, ölçü olarak almak gerekir.Yani fitneye değil anaya(muhkeme)tevil(döndürmek)gerekir. Muhkem,müteşabih konusunda da Kur’ân’ın kendi bütünlüğü içinde, kendi sistemi içinde anlaşılması yerine, haricî cereyanların problemleri doğrultusunda ve ön yargıyla Kur’ân’a yönelinmiş olunmasıdır. Bu olumsuz yaklaşımın revaç bulmasında en büyük payın, kelâmcılar, felsefecileri ve bunları körü körüne takip eden önyargılı mezhep mensuplarına ait olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu incelememiz esnasında gördük ki, Kur’ân’ın belirli konulardaki zihniyetini çarpıcı bir şekilde aksettiren ifadeler Kur’ân’a önyargısız yaklaşıldığında aramaya bile gerek kalmadan kendisini belli etmektedir.)

     Kur’an, kulluğun esaslarını belirlemekte ve insana nesnelere, hadiselere topyekün hayata bakış açısı vermektedir. Öte yandan onu, kulluğunu zedelemeyecek konularda da serbest bırakmaktadır ki insana bahşedilen bu saha son derece geniştir.

     

     Müslümanların Kur’ân’ı, her şeye müdahil bir niteliğe büründürmeleri, ona olan saygılarının bir ifadesiydi. Fakat bu durumda Kur’ân’ın dışında tutulması gereken konuların âdeta Kur’ân’ın eli uzatılarak onun bünyesinde tartışılması söz konusu olmaktaydı. Bu ise Kur’ân’ın değerini yüceltmek yerine onu basite indirgemektir. Tabiatiyle, Kur’ân’a  bu şekilde yaklaşılmasının sonucu onun bütünlüğünün  zedelenmemesi  düşünülemez. Teferruata   boğulunca  bütüne varmak imkansızlaşır.

       

     Yukarıda anlatmaya çalıştığımız yaklaşım tarzı, yani Kur’ân’ı her şeye müdahil bir kitap durumuna sokmak ne kadar büyük bir hata ise, Kur’ân dışı faktörlerin belirleyiciliği sonucu oluşan meseleleri, temel çıkış noktası alarak Kur’ân’ı  yorumlamaya çalışmak da o derece, hatta daha büyük bir hatadır.  Birincisi Kur’ân’ın alanını genişletip onu, Kur’ân dışı alanlara müdahil kılmak; ikincisi, Kur’ân dışı olguların Kur’ân’a müdahelesidir. Her ikisinde de alan tecavüzü söz konusudur ve her ikiside Kur’ân’ın bütünlüğünü zedeler.

      

     Kur’ân, fonksiyonel olması hasebiyle meselâ, örnek insan ve ideal bir sosyal yapı önermekte ve bunun yollarını göstermektedir. Gayet tabiîdir ki, belli bir coğrafyada var olanla Kur’ân’a göre varolması gereken, her zaman ayniyet arzetmez. Meselâ, gayr-ı Kur’ânî dinamikleri olan bir çevre, o çevredeki sosyo-kültürel yaşantı ve genel kabul görmüş değer yargılarının bir kısmı esas alınarak Kur’ân’ın yorumlanması, onun bütünlüğünü ihmale yol açar.

      

      Yukarıda temas ettiğimiz gibi, insanların, yaşadıkları çağın, bağrında yetiştikleri kültürün ve onun değer yargılarının izlerini taşımaları yadırganacak bir şey değildir. Fakat, eğer Kur’ân’ı anlamaya ve açıklamaya çalışan insan, içinde bulunduğu sosyokültürel yapının özelliklerini odak  noktası yaparak Kur’ân’a yönelirse o zaman durum değişir. Çünkü Kur’ân, bir manzumedir ve bu manzumeyi önce bir bütün olarak ele alıp ana çizgileriyle Kur’ânî şablonu ortaya koymak gerekir. Yoksa belli bir sosyal bünyede pratik değeri söz konusu değilse, Kur’ân’ın bazı özel belirlemelerini kaldırmaya çalışmanın bir anlamı yoktur. Çünkü Kur’ân belli birtakım olgulara uyan ve uydurulabilen bir kitap değil, aksine kendisine uyulması Allah tarafından istenen İlâhî bir kitaptır.[23]

      

   Dolayısıyla her ne suretle olursa olsun bu tür yaklaşımlar, Kur’ân’ı anlarken düşülen metodik hatalardır.

     

  Kur’ân ilimlerinin, Kur’ân’ın anlaşılması hususundaki fonksiyonlarının tek tek veya  bir bütün olarak incelenmesine ihtiyaç vardır. Acaba bunlar gerçekten sadece müfessire yardımcı olacak, Kur’ân’ı çeşitli yönlerine ait hazır ve faydalı ön bilgiler mi vermekte, yoksa müfessiri belli noktalarda şartlandırmakta mıdır? Veya Kur’ân’ı anlamaya çalışanların enerjisini gereksiz bilgi yığınlarında tüketmekte midir? Bu tür sorular cevap aramaktadır. Bunun için Kur’ân ilimlerinin Kur’ân’ı anlamadaki yerinin araştırılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.

     

     Bu konuda bazı noktalara temas etmek yerinde olacaktır. Kur’ân’ı, Kur’ân ilimlerini diye tabir edilen bilgileri ön planda tutarak inceleyen alimler Kur’ân’ın belirli yönlerine ağırlık verdikleri için kişileri belli noktalarda şartlandırmışlar veya en azından potansiyel olarak şartlandırabilecek bir yol izlemişlerdir.

     

    Meselâ, Kur’ân’ın zamirlerininin, ism-i işaretlerinin ve ism-î mevsûllerinin, hangi şeylere ve hangi şahıslara râcî olduğunu kendisine konu edinen Mübhemâtu’l- Kur’ân ilmi, bir yönüyle belli hiziplere mensup kişilerin kolaylıkla Kur’ân’ı istismar etmelerine kapı aralamış, diğer taraftan da  Kur’ân araştırıcılarını, Kur’ân’ın indiriliş gayesinden uzaklaştırarak, Kur’ân’ın bir bütün olarak anlaşılmasında onun muayyen konulardaki zihniyetinin kavranmasında en ufak katkısı olmayacak konularla uğraştırmıştır.

 

[1] (Bakara 185 ,  Âl-i İmran 138 ),

[2] (Bakara 26, 144, 149, 176; Al-I İmran 3, 60,;Nisâ 105; Maide 48; En’am 114;Yunus 94; İsra 105)
[3] (İsrâ 9),

[4] (Hud107 ,Buruc16), (Bakara253), (Secde13), (İnsan30 Tekvir29), (Araf89),

[5] (Âl-i İmran 182; Enfal 51; Hac 10; Fussilet 46)   (Bakara 256; Yunus 99; Kehf 29) (Âl-I İmran 182; Enfal 51; Hac 10; Fussilet 46)

[6] (Eş’ari El-İbâne, s. 10)

[7] (Nisa 82)

[8] (Şura 52 ) (Maide 15; Hadid 9; Teğabün 8; Talâk 11) (Nahl    89) (İsra 9) ( Bakara 147; Âl-I  İmran 5; Râd 1;İsra 105) (Yûnus 57; İsra 82,Fussilet 44)

[9] ( Bakara 228, 278; Âl-I İmran 175 Nisâ 59; Maide 23, 57; En’am 118; Araf 85; Enfal 1; Tevbe 13; Nur 2,) 

[10] (Bakara 147; Âl-İ imran 60 Rad 1; İsrâ 105)

[11] (Âl-i İmran 191; En’am 50; Yunus 101; Yusuf 109; Nahl 11,69; Ra’d 3; Rum 9,50, Fatır 44; Mümin 21,82; Casiye 13; Kaf 6)

[12] Rûm 8,21; Zümer 42; Fussilet 53; Haşr 18, Talâk 5);

[13] (Bakara 219, 266; Nîsa 82; Maîde 75; Yunus 24; Ra’d 3; Nahl 44;  Mü’minûn 68,Sâd 29; Muhammed 24; Haşr 21)

[14] (Yûnus 101; Haşr 18; Talâk 5)

[15] (Bakara 20,173,255; En’am 102; Tevbe 78; Hûd 107; Ra’d 16; Hicr 28; Enbiyâ 23; Hac 62; Ankebût 5; Lokman 30; Sebe 23,48; Zümer 62; Mümin 62; Şûra 11,12 51;Tâhrîm 3; Bürûc 16; İhlâs 1-4)

[16] (Bakara 3; Maide 94; Fatır 18; Yâsîn 11; Kâf 33; Mülk 12)

[17] (Araf 143;Enam 103)

[18] (Bakara 260)

[19] (Kehf 21)

[20] (Nisa 157; En’âm 116, 148; Yunus 36,66; Câsiye 24)

[21] (Bakara 111; Nisâ 123)

[22] (Al-i İmrân 154)

[23] (Araf 2, )



__________________
ALLAH'IN EVRENSEL HAK DİNİ = Aklı doğru modda kullanarak yaratıcının bizde yarattığı yaratma yetisini işleterek yapımızdakileri sistematize edip ,kendimizle ve doğayla uyumlu bir yaşam sürmektir
Yukarı dön Göster hatırlatıcı's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hatırlatıcı Ziyaret hatırlatıcı's Ana Sayfa
 
hatırlatıcı
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 201
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hatırlatıcı

 

1 - Kur’ân'ın Bir Bütün Oluşu

 

     Bilindiği gibi Kur’ân,bölümleri, bölümlerinin  bünyesinde ana başlıkları ve tali başlıkları olan bir kitap değildir. Genellikle okuduğumuz kitaplarda bilgiler, fikirler, mantıki deliller, te´lif metodu ile uyumlu bir şekilde belli bir konunun etrafında döner. Fakat Kur’ân'ın  tertibi, tamamen alışılmışın dışında bir görünüm arzeder. Zaten hayatı bütünüyle kucaklayan, muhataplarının yollarını aydınlatan, onlara dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını gösteren bir kitabın, sadece belli konuları işlemesi beklenemez.

     

   Çünkü Kur’ânı teşkil eden parçalar öylesine iç içedir ki,çoğu zaman birbirlerinden ayrılamaz. Bazı durumlarda herhangi bir ayetin bölümü, bir yandan o ayetin hedeflediği mana ile yakından ilgili iken, öte yandan başka ayetlerle irtibatlandırıldığında tali derecede tamamen farklı bir hedef gözetilebilmektedir.

     

<>       Mesela; Maide suresinin 41. ayetini ele alalım(Ey peygamber! Kalpleri inanmamışken ağızlarıyla "inandık" diyenlerden, yahudilerle yalana kulak verenler ve senin yanına gelmeyen başka bir topluluğu dinleyenlerden inkarda yarışanlar seni üzmesin. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler."size şöyle bir şey verirlerse alın, verilmezse sakının." derler.)   bu ayet bir yönüyle tebliğde ümitsizliğe kapılınmaması, yılgınlık gösterilmemesi gereğini vurgularken, başka bir yönüylede, yahudilerin kitaplarında tahrifat yaptıklarını anlatıyor. Dolayısıyla  bu ayet, bir yandan tebliğle ilgili diğer pasajlarla irtibatlı iken, öte yandan da yahudiler hakkında tarihi bir gerçeği anlatması bakımından, özelde yahudilerle, genelde ise ehl-i kitapla ilgili Kur’ân'ın diğer bölümleriyle bağlantılıdır.

     

      Kur’ân'da inanç esasları, ahlaki prensibler, şer'i hükümler kıssalar, kainatta Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren ayetler, davetler, nasihatlar, ibretler, azarlamalar, korkutmalar, emir ve yasaklar, teşvikler ve sakındırmaların iç içe bir üslupla ele alındığı bir vakıadır. Kur’ânın bu üslubunun, okuyucuyu bıktırmayan, onu pasifize etmeyip aksine idrakini açan, derince düşündüren, fikrine canlılık kazandıran bir nitelikte olduğunu ifade etmek gerekir.

    

      <>  Kur’ân tekrar tekrar okununca, en küçük birimi olan, harflere, kelimelere, yan cümlelere, cümlelerden oluşan ayetlere ve bu ayetlerin oluşturduğu daha büyük pasajlara kadar her Kur’ân parçasının başlı başına görevler yüklendiği gibi,Kur’ân bütünlüğü içinde, birbiriyle bağlantılı bir yapı oluşturduğu gözlenir. Kur’ânı herhangi bir aygıta benzetirsek, sözünü ettiğimiz irili ufaklı bu parçaları, aygıtı oluşturan  a,b,c,ç gibi öğeler olarak düşünebiliriz. Bu parçalar tek başlarına muayyen bir rol üstlenmekle   birlikte onların aygıtının tümünün ahenkli çalışmasını sağlayan fonksiyonları vardır.

     

       Dolayısıyla Kur’ân'ın parçaları, yerine göre birbirlerini tamamlayan, yerine göre birbirlerini açıklayan nitelikleriyle ayrılmaz bir bütün oluştururlar.Çünkü bir yerde kapalı olan ifade,başka bir yerde açık,bir yerde kısa olarak verilen fikir,diğer tarafta tafsilatlı,bir yerde genel olan, başka bir yerde kayıtlanmış, bir yerde genel  ifadeli bir husus,diğer yerde tahsis edilmiş şekliyle geçebilmekte.Buna ilaveten, aynı kökten türeyen kelimeler, değişik ortamlarda farklı anlamlar kazandığı gibi, kök itibari ile büsbütün farklı olan kelimeler bir çok yerde aynı anlamı vurgulayabilmektedir.

      

       Tesbitimize göre bazı durumlarda medeni ayetlerde kapalı ve kısa olan hususlar mekki ayetlerde açıklanmaktadır.En'am suresi'nin 146. <> ayetiyle[1] Nisa suresi'nin 160. ayetini [2] buna örnek olarak verebiliriz. Nisa suresi'ndeki ayette, Yahudilere haram kılınan şeyler sayılmazken En'am suresi'ndeki ayette onlara bütün  tırnaklı hayvanların,sığır ve koyunların iç yağlarının haram kılındığı anlatılmaktadır.Bu durumda Mekki ayeti müfessir(açıklayan),Medeni ayeti de müfesser(açıklanan) olarak görebiliriz.

     

       Ayrıca Medeni ayetlerde kısaca temas edilen kıssaları,Mekki ayetlerde çok daha tafsilatlı olarak bulmak mümkündür.Mesela,Hz.Musa'nın inananlarla birlikte Mısır'dan çıkışına, denizi güven içinde geçişine,Medeni olarak kabul edilen Bakara Suresi'nde çok kısa ve öz ifadelerle temas edilmektedir.(Bakara 49-50)Biz kıssayı ,Mekki ayetlerden müteşekkil Yunus Suresı'nin 75-92 ayetlerinde daha geniş  bir biçimde bulmaktayız.Diğer yandan A'raf Suresi'nde de Hz.Musa ile Fir’avun arasında cereyan eden hadiseler daha teferruatlı olarak anlatılmaktadır.(A'raf 132-137)

 

<>        Biz bunları, Kur’ân'ın bir kitap olarak  bütünlük arzettiğini vurgulamak için değiniyoruz. Çünkü bu hususu bilmek en azından tedriciliği (aşamacılığı)   tespit etmek için faydalıdır.

 

        Önce nazil olan ayetlerden başlayarak Kur’ânı anlamanın  faydalı olabileceği görüşünü benimsemekle birlikte tarih farkı olmaksızın, yerine göre ayetler, birbirini tamamlayan ve açıklayan bir nitelikte oldukları için, Kur’ân'ın Mekkisiyle  ve Medeni'siyle bir bütün olduğunu; dolayısıyla onun, bu bütünlük içerisinde anlaşılmasının daha iyi olacağını belirtmek isteriz.Şatıbî  de, dini, her bir azası mükemmelen çalışan bir insana benzetir; muhkemle müteşabîh’in, mutlakla mukayyedin, mücmelle müfesserin, külli  prensiblerle  cüz'ilerin bir bütünlük içinde ele alınmasının gerekliliğini  vurgulayarak, Kur’ân'ın bütünlüğüne işaret eder. Ona göre, mesela; namazın farz oluşu, sadece Kur’ân'daki; ( أَقِيمُو 75; الصَّلَا 77;َ )EQIM-US-SELAH ifadesinden değil; namaz kılanları metheden,[3] kılmayanları kınayan[4] <>   namazın,ferdin davranışlarındaki olumlu etkisini dile getiren[5] ifadelerin tümünden hasıl olan kuvvetli ve kesin delilden çıkarılır.

     

     Zemahşeri de Kur’ân'ın, tek bir söz hükmünde olduğunu ifade ederken, kanaatimizce  onun, bir bütün olduğunu ve bu bütünlüğü içinde anlaşılması gerektiğini vurgulamış olmaktadır. Hepsinden daha önemlisi, Allah Resulü, En'am suresinin 82. ayetindeki ZULÜM (ِظُلْمٍ) kelimesini, Lokman suresi'nin 13.[6] ayetiyle açıklarken[7] ayetleri tek başına ele almanın zaman zaman Kur’an zihniyetine uygun düşmeyen sonuçlara varacağını, dolayısıyla ifadeleri, Kur’ân'ın bütünlüğüne arzetmenin gerekli olduğunu, ashabının şahsında bütün müslümanlara öğretmiştir. <>

 

2 - Kur’ânın açık ve anlaşılır oluşu

 “O yalnızca bir öğüt ve Mübin(apaçık)bir Kur’an'dır.”36/Yasin 69

“Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura (aydınlığa), O övgüye layık, Aziz olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.” 14/ İbrahim Suresi 1

   “Andolsun ki size beyyine (açıklayıcı, açık delil) ayetler, sizden önce gelip geçenlerden örnekler ve korunup, sakınanlar için de bir öğüt indirdik. 24/ Nur Suresi 34

    “Andolsun bu Kur’an'da her örnekten insanlar için türlü türlü açıklamalarda (sarrafna) bulunduk. İnsanların çoğu ise tanımamakta ayak diretmektedirler.”  17/İsra Suresi 89

    “Bilgiyle uzun uzadıya, etraflıca açıkladığımız (fassalna), inanan bir toplum için doğruya iletici ve rahmet olan bir kitabı onlara getirdik.”  7/ Araf Suresi 52

    “Bu bir kitaptır ki, Hakim ve Her şeyden Haberdar olan, ayetlerini hüküm ifade edici (muhkem) kılmış ve sonra detaylandırıp(fussilet) açıklamıştır”.  11/ Hud Suresi 1

   “Bu Kur’an uydurulacak bir hadis(söz) değildir. Aksine o önündekini tasdikleyici, her şeyi detaylandırıcıdır. ‹inanan bir topluluk için kılavuz ve rahmettir.”12/ Yusuf Suresi 111

 

    “Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik..”16/ Nahl 89

    “Kendilerine okunmakta olan Kitap'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?”    29/ Ankebut Suresi 51

    “Allah size kitabı detaylı bir şekilde indirmişken O’ndan başka hakem mi arayayım? 6/Enam Suresi 114

Bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için bu Kur’an, vahyolundu.” 6/Enam 19-50

“Onlara ayetlerimiz açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar "Bize bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir.” dediler. De ki "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece vahyolunana uyuyorum.”  10/Yunus Suresi 15

 Bu ön tespitten sonra Kur’ân'ın açık ve anlaşılır olduğunu özellikle kendi lisanıyla belirlemek istiyoruz. herşeyden önce Kur’ân, kendisini açık bir kitap olarak takdim eder

 

      (TA-SİN. Bunlar, apaçık kitap olan Kur’ân'ın ayetleridir Neml, 1)[8] gibi ifadelerden, Kur’ân'ın hem kendi iç yapısında açıklık olduğu, hem de insanların ihtiyaç duyduğu hususları açıklayan ve Allah katından gönderildiğine şüphe edilmeyen bir kitap olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca; آيات مبينات  Apaçık ayetler[9]  gibi ifadelerde Kur’ân'ın açık ve anlaşılırlığının delilidir. 

 

       Çünkü Allah (c.c.) bazen (Bu Kur’ân insanlara bir açıklamadır: (Al-i imran, 138),(Biz Kur’ânı, her şeyi açıklayıcı olarak sana indirdik: Nahl, 89)gibi ifadelerle Kur’ân'ın açıklayıcılık tarafını vurgularken "ayetleri geniş geniş açıkladık: (En'am, 97),

 

"O Allah ki, kitabı size genişçe açıklanmış şekilde indirdi" (En'am, 6) gibi ayetlerle de Kur’ân ayetlerinin geniş geniş açıklandığını ifade etmektedir.

       

      Ayrıca kendisinin, insanlara bir açıklama, bir bildiri olduğunu söyleyen; herşeyin tafsilatlı olarak içinde bulunduğunu ifade eden ve herşeyi açıklamak için gönderilen Kur’ânın, Kanaatimize göre herşeyi açıkladığını ifade eden bu ayeti anlarken, Kur’ân'ın, iyiyi, doğruyu, hakkı ve hakikati gösterici vasfı olan "hüda"lığını göz önüne almak gerekir. elbette Kur’ân,kainatta gelmiş ve gelecek her şeyi detaylarıyla açıklamamıştır.Fakat insanlar için din adına her türlü yolu göstermiştir. Onlara hangi zaman ve zeminde nasıl davranacaklarını, hangi hususları araştırmaya yöneleceklerini yeterli bir şekilde açıklamıştır.

      

    Mesela, Kur’ân, güvenlikle alakalı bir durumda, konunun yetkililere aktarılmasını ve durumun onların değerlendirmesine havale edilmesini tavsiye etmektedir.işte Kur'ân bir ayetle belki tatbikatta  on binlerce hadise ve duruma açıklık getiriyor.ilgili ayet, Nisa Suresi'nin 58 ve 83.ayetidir.)[10] <> ilahi bir kitabın, yapısı itibariyle açık olmasının gerektiğine inanıyoruz. Çünkü muhataplarını en doğruya yönelttiğini din adına onlara  lazım olacak bütün prensipleri açıkladığını, [11]  yine kendi beyanlarından öğrendiğimiz Kur’ân'ın açıklayıcılık vasfını taşıyabilmesi için kendisinin açık olması gerekir. Burada açıklayan şey, Kur’ân olduğuna ve açıkladıklarını da birtakım kelimelerle izah etmek durumunda bulunduğuna göre, onun ifadelerinin de anlaşılır olması tabiidir. Bu itibarla,Kur’ân'ın bir açıklama, bir beyan olması, bizi, onun açık ve anlaşılır bir kitap olduğu sonucuna götürmektedir.Pek tabiidir ki, Kur’ân'ın kendi bütünlüğü içinde açık ve anlaşılır oluşuyla, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, ondaki ifadelerin iletmek istediği mesajın kavranması için yine kendisine başvurulması gereği ortaya çıkar..(Onlar Kur’ân'ı düşünmüyorlar mı? yoksa kalpleri mi kilitli ?Muhammed Suresinin 24).   ”Onlar bu sözü (Kur’ânı) düşünmüyorlar mı? Yoksa onlara geçmiş atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? Mü'minun Suresi'nin 68). ve “Kur’ân üzerinde düşünmüyorlar mı? O, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı. ( Nisa Suresi'nin 82) ayetlerine dayanarak  Kur’ân'ın inkarcıları ve münafıkları düşünmeye teşvik ettiğini, dolayısıyla münafıklar tarafından bile anlaşılabileceğini belirtir. Kur’ân'ın müminlere anlaşılır olmasının öncelikle düşünüleceğini, Kur’ân'ın anlaşılır bir kitap olduğuna işaret etmektedir. Yine Kamer suresi'nde dört defa tekrarlanan <>

   

     "Biz Kur’ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık öğüt alan yok mu?."(Kamer 17, 22, 32, 40,) 

     İfadesi de, Kur’ân'ın anlaşılabilir bir nitelik taşıdığını  göstermektedir.

 

3 - Kur’ân'ın Çelişkiden Uzak Bir Kitap Oluşu

              

     Kur’ân ilahi bir kitap olması bakımından kendine has ifade özellikleri taşır ve buna paralel olarak hususi bir yapıya sahiptir. Onun hakkında yeterli bilgisi olmayan ve onun bu özel yapısını gereği gibi kavrayamamış bir okuyucu, bazı ayetler arasında zıtlık olduğunu sanabilir. Tabiatiyle bu intibanın, onu ilahi kitabın kendi içinde tutarsız olduğu şeklinde yanlış bir fikre sevketmesi her zaman ihtimal dahilindedir.

        

      Bazen ifadeler, konuları itibariyle farklı olmasına rağmen aynı konunun verildiği zannedilmiştir. Mesela; "Kadınlar arasında adaleti gerçekleştiremeyeceğinizden endişe ederseniz, bir kadınla evlenin <> ."(Nisa 3) ayetiyle "ne kadar istesenizde kadınlar arasında adaleti sağlayamazsınız." (Nisa 129) ayeti arasında çelişki söz konusu değildir. Çünkü, her birinde başka konulardan bahsedilmektedir. Birincisinde zahiri haklar, hukuki durum, ikincisinde ise kalpte duyulan temayül söz konusudur. Zaten ikinci ayetin devamındaki "birisine tamamen meyledip diğerini muallakta bırakmayın"  ifadesi, sevginin nispetinde adaletin sağlanamayacağını anlatmaktadır.

    

     Bazen bildirilen meselenin çeşitli safhaları bulunabilir; insanın yaratılışının çeşitli devrelerini anlatan ayetlerde olduğu gibi.[12] Bazı durumlarda hakiki ve mecazi mana söz konusu olabilir veya herhangi bir işin iki ayrı yönü bulunabilir. Bazı durumlarda ayetlerin, hem konu, hemde zaman ve mekan itibariyle farklı çerçevelerde ele alınması gerekebilir,bunlara Kur’andan örnek vererek  detaylı bir şekilde değineceğiz.

       Kur’ân'ı anlamaya çalışanların bir kısmı, zaman, mekan ve şartlar itibariyle farklılığı dikkate almadıklarından, bazı ayetler arasında çelişki varmış zannına kapılıyorlar ve var zannedilen çelişkiyi ortadan kaldırmak için anlamsız zorlamalara gidiyorlar. <>

      

     Gerçekten bazı kimselerin zannettiği gibi, acaba Kur’ân'da birbirini tutmayan ve birbirleriyle çelişen ifadeler var mıdır? Yani Kur’ân'ın kendi iç yapısı, mana sistemi ve bütünlüğü içerisinde tutarsızlığı söz konusu olabilir mi?Bu sorulara Kur’ân'ın verdiği cevap, hayırdır. Nisa suresinin 82. ayetinde mealen şöyle denmektedir:

      

     "Kur’ânı hiç düşünmüyorlar mı?Eğer o, Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı."

       

    Ayete baktığımızda, Kur’ân'ın, ihtilaftan, çelişkiden uzak; hem lafız hem mana yönünden birbirini doğrulayan ve birbirini destekleyen ifadeleri bünyesinde barındıran bir kitap olduğu anlaşılır. Allah’u teala, kelamının, tutarsızlıktan, çelişkiden ve ihtilaftan beri olduğunu açık bir tarzda ortaya koyduğuna göre,Kur’ânı anlamaya ve açıklamaya çalışan kimselerin, onun çelişkisiz niteliğini kavramaya çalışmaları gerekir. Kanaatimize göre, Allah teala, Kur’ân'da çelişkinin bulunmayışını ifade ederken, adeta insanlardan, onda çelişki gibi görünen hususlar üzerinde kafa yorup, onun kendi içinde tutarlı bir kitap olduğu sonucuna, yine kendi çabalarıyla varmalarını istemiş ve bunu hedef olarak göstermiştir. Çünkü bu yolla, onların hem Kur’ân üzerinde yeterli düşünmeleri sağlanmış, hem de Kur’ân'ı anlamada ihtilafa değil, ittifaka varmaları teşvik edilmiş olmaktadır. <>

       

      Burada şunu belirtmek gerekir ki, herkes, Kur’ân'ı kendi şahsi düşüncesine, ideolojik görüşüne ve fikri saplantısına hizmet ettirmek gayesiyle, onda, kendisini destekleyecek dayanaklar bulma gayreti içinde olursa tabiatiyle çok farklı sonuçlara varılabilir. Hatta varılan farklı sonuçlar,  bazen rakamlarla ifade edilemez boyutlara ulaşır. Çünkü bu tarz bir yaklaşım; Kur’ân'ın anlaşılması ve yorumlanmasından ziyade, önceden inanılan ve peşin olarak kabul edilen doğruların, Kur’ân'a onaylatılması anlamını taşır. Oysa Kur’ân'ın kendi bütünlüğü içinde anlaşılması büsbütün farklı bir şeydir.

      

    İnsanların, Kur’ân hakkındaki ihtilaflarının, kendi görüşlerindeki zıtlık olup, Kur’ân'ın zatındaki tutarsızlık olmadığını bilmek gerek.

        Kur’ân'ın, kendi iç yapısı ve sistemi içinde  tutarlı oluşu bir yana o, aynı zamanda ihtilafları çözümleyici olarak ta karşımıza çıkmaktadır.

      

     "(Ey Muhammed!) Doğrusu,insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye, kitabı sana hak olarak indirdik <> " (Nisa, 105.)"

 

       “İnsanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak kitaplar indirdi" (Bakara, 213.)

 

   Gibi ayetler, Kur’ân'ın ihtilafları çözümleyici vasfını aksettirmektedir. Kur’ân, gerçek olanı anlatır, gerçeğin zatında ise ihtilaf yoktur.

 

        Kur’ân'ın ihtilafları çözümleyici oluşu, onun kendi içinde tutarlı ve çelişkiden uzak olduğunun göstergesidir. Çünkü iç yapısı bakımından çelişik bir nitelik arzeden bir kitabın, ihtilafları çözümleyici oluşu şöyle dursun, aksine ihtilaflara davetiye çıkaracağı açıktır.Mesela, Mekke müşrikleri, Kur’ân'da çelişkili durumları bulmayı herkesten çok istemişler, ancak bu hususta ciddi bir iddiada bulunamamışlardır. Eğer, onların nazarında Kur’ân'da bir tutarsızlık ve çelişki olsaydı, onun peşine düşer ve mutlaka ,onları dile getirirlerdi. Onlardan bu konuda herhangi bir sesin yükselmemesi de, Kur’ân'ın çelişkisizliği konusunda bize tarihi bir fikir vermektedir.

 

   Bazı alimlerce Kur’an’ın bazı ayetleri,biri nasih,(hükmü kaldıran) öteki mensuh,(hükmü kaldırılan) kabul <> edilmiştir.Halbuki nasih,mensuh diye bahsettikleri ayetler, aslında sosyal şartlara ve ferdin imkanlarına göre aynı konuda farklı konumları ihtiva eder. Bu ayetler hakkında şunları söyleyebiliriz; Tedriciliğin söz konusu olduğu hususlarda, ayetin ilettiği mesajın, pratikte muhataplarca uygulanabilirliği meselesi ortaya çıktığında, pek tabiidir ki, zaman ve şartlara paralel olarak hükmü uygulanacak ayet de değişik olacaktır. Yani belli sosyal şartlarda, bazı ayetlerin ifade ettiği hüküm devreye girer. Ama aynı şartlarda, uygulanabilirliği, Kur’ân'ın ruhu ve zihniyeti açısından mümkün görünmeyen ayetlerin hükümleri ise uygun şartların tahakkukuna kadar ertelenir.

       

     Mesela; (Allah'ın emri gelinceye kadar onları affedin, kendi hallerine bırakın.) (Bakara, 109) ayetinin (Onları bulduğunuz yerde öldürün ,)(Bakara 191), (Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün.) (Tevbe 5.),(Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir.) (Hac 39.) gibi ayetlerle neshedildiği öne sürülmüştür. Buradaki neshi, ilk ayetin hükmünün tamamen ortadan kaldırıldığı ve artık kıyamete kadar sadece ikinci grupta zikrettiğimiz ayetlerin hükmünün geçerli olduğu şeklinde anlarsak pratikte imkansızlıklarla karşılaşmak kaçınılmazdır. Bu bakımdan gerek <>   şartlara göre, gerekse Kur’ân'ın temel yaklaşımlarına dayanarak burada zaman zaman ikinci gruptaki ayetlerin hükmünün uygulanabilirlik niteliğini kazandığını söyleyebiliriz.

 

     Kur’ân'ın bu özelliği, onun fert ve toplum  planında öngördüğü düzenlemeleri, insan fıtratını zorlamadan gerçekleştirmek istediğini gösterir. Bu da, Kur’ân'ın fonksiyonel oluşunun tabii bir sonucudur. Kur’ân kitapta  ve dinde ihtilafa düşenleri kınarken ve fırkalara bölünmeyi, şiddetle reddederken[13]  onun, ihtilaflara davetiye çıkarması tabii ki düşünülemez.

  

      Zaten dikkatle incelendiğinde, Kur’ân'ın anlaşılmasında çok ileri boyutlara varan farklı görüşlerin, bizatihi Kur’ân'ın anlaşılması noktasında düşülen ihtilaflardan değil; Kur’ân'ı anlamaya çalışanların önceden kabullendikleri  şahsi kanaatlerinin ayrılığından ve zıtlığından kaynaklandığı görülür. Çünkü bazılarının, akılla kavranılamayacak  konulara dalmaları sonucu, ihtilafa düştüklerini görüyoruz. Bu ihtilaflar, ilk bakışta Kur’ân üzerinde dolaylı fikr etmenin neticesi gibi görünüyorsa da, aslında Kur’ân'ın dışında cereyan etmektedir. Hem Kur’ân muhataplarının gaybi bir takım şeyleri bilmelerini mi? istemiştir,yoksa onların gaybı taşlamalarını mı? tavsiye etmiştir. <>

    

     Spekülatif konularla uğraşanlar kendi problemlerini çözmek için Kur’ân'ı alet etmekte ve Kur’ân'ın problem olarak görmediği konuları Kur’ân'da çözmeye çalışmaktadırlar. Bu bakımdan Kur’ân adına düşülen ihtilaflar, Kur’ân'ın tutarlılığına leke getirmez.    



[1] Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. onlara sığır ve davarın sırt, bağırsak ve kemik yerleri hariç, iç yağlarını da haram kıldık.(En'am suresi 146)

[2] haksızlıklarından ötürü yahudilere önceleri helal olan temiz şeyleri haram kıldık.( Nisa suresi160.)

[3]  (Mü'minun,9; Mearic, 34,35),

<> [4] (Meryem 59. Muddessir 43. Maun, 4-5-6)

[5] (Ankebut, 45)

[6]  “İman edenler ve bu imanlarına zulüm karıştırmayanlar var ya, güven işte onlar içindir, doğru yolda olanlar onlardır.”(6/En'am suresi 82.)

   “Hani Lokman; oğluna öğüt vererek demişti ki: Ey oğulcuğum; Allah'a şirk koşma, doğrusu şirk, büyük bir zulümdür.”(31/Lokman  suresi 13)

[7] <> (Tirmizi)

[8](Maide,15;Hicr,1; Nur, 34,36; Şuara,2;;; Duhan, 2; Zuhruf, 2; Talak,11,) 

[9] (Nur 34-46)

[10] “Hiç şüphe yok Allah, size emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir.” (Nisa Suresi 58)

[11] “Şüphe yok ki, bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir.” (İsra, 9)

   “Biz Kur’ânı, her şeyi açıklayıcı olarak sana indirdik: <> (Nahl, 89)

[12] (Al-i İmran 59, Hicr 26, Nahl 4, Rahman 14.)

[13] (Bakara 176.En'am159.Rum 32.Al-i-İmran 103,105; En'am 159; Şuara 12; Rum 32.)



__________________
ALLAH'IN EVRENSEL HAK DİNİ = Aklı doğru modda kullanarak yaratıcının bizde yarattığı yaratma yetisini işleterek yapımızdakileri sistematize edip ,kendimizle ve doğayla uyumlu bir yaşam sürmektir
Yukarı dön Göster hatırlatıcı's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hatırlatıcı Ziyaret hatırlatıcı's Ana Sayfa
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats