beyyine_45 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 131
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İZZETİ BAŞKA YERLERDE ARAMAK
Genel
olarak insanın -hiçbir istisna yapılmadan-zayıf yaratıldığı kitabımız Kur'anı
Kerim tarafından bildirilmiştir. Aynı zamanda zayıflıktan kurtulmanın yollarını
Allah cc. kitabında elçileri vasıtasıyla insanlara öğretmiş, Aziz sıfatı ile
kendisinden daha güçlü hiçbir varlığın olmadığını, inananların yalnızca O'na
dayanmalarını, sadece O'na teslim olmalarını bildirmiştir. Buna rağmen güçlü
olmak, güçlü görünmek her insanın hayalinde yatan bir tutku, insan hayal ettiği
her şeyin gerçekleşme imkanı olmadığını (Necim 24) bildiği halde, belki de
nefsinin güçlü görünme duygusuna yenik
düşmektedir.
Hayatının
bütün safhalarında-çocukluğunda, erişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde-bizatihi yaşadığı
korkularını, arzularını, zafiyetlerini, hislerini ikinci şahıslardan ne kadar
saklarsa saklasın, fıtratının özünde saklı olan zafiyetlerinin farkında olduğu
halde, bilinçli olarak bu zafiyetlerini
gizlemenin yollarını arar ve kendince pek çok formüller bulur. İçerisinde
yetiştiği ailesinin maddi olanaklarının fazla (zengin) olmasıyla, diğer
insanların çekinmelerini ve korkmalarını sağlayacak çoğunlukta aile bireylerine
sahip olmasıyla, insanlara hükmetmek için yönetim erkini eline tutarak güçlü
gözükmesiyle zafiyetlerini gizlemeye çalışır.
Henüz
küçük yaşta çevresini tanımaya başladığında insan, ana babasını görür. Acıktığında
karnini doyuran, ayakta kalmaya çalıştığında ona yardim eden, tehlikelerden
koruyan, yetişkinlik çağında bilmediklerini öğreten ana baba onun için güven ve
güç kaynağıdır. Çember genişlediğinde dedeler, ağabeyler, amcalar, dayılar, yakın
akrabalar, daha sonra kabilesi, ırkı, milleti, bütün bunların hepsi insan için
gücü oluşturan ve içinde güven duyarak yaşadığı ortamlardır. Ruhsal olarak, bu saydığımız
unsurların yanında olduğunu hissetmesi, zor anlarında yanında olacaklarını
bilmesi, daha sağlıklı ve cesaretli yetişmesini sağlar. Bunlara aile, kabile ve
millet dayanışması diyebiliriz. İçinde yaşadığımız sosyal hayatta sıkça rastladığımız, aile ortamından
uzak yetimhanelerde veya sokaklarda yetişen, hatta yakın akrabalarının yanında
büyüyen ana babasız çocukların ruhsal yapıları ile normal aile ortamında
yetişmiş çocukların aralarındaki farkı
görmek ve anlamak için psikolog
olmaya gerek yoktur.
İnsan hayatında
belirli zaman geçdikden sonra, aile ve kabile mekanı dar gelmeye başlar, kabuk kırılıp
dışa açılma zorunluluğu meydana gelir, yeni dünyalar ve yeni güç odakları
keşfedilmiştir. Yeni yeni güçlere ve dayanışmalara ihtiyaç vardır. Meslek kuruluşları,
çok uluslu şirketler, holdingler, sendikalar, partiler, devletler ve paktlar, bunların
hepsi kademe kademe önüne çıkan ve çıkacak olan güç odaklarıdır. Presüdür gereği bu güç odaklarıyla
iş birliği yapmayanlara yaşama hakki yok. Yaşasa da dibini aydınlatan mum
misali, ancak kendini aydınlatır. Tabi ki şiddetli bir fırtına estiğinde ne
kadar dayanabilirse o kadar yaşama hakkına sahip. Bu anlattığımız dayanışmalar
ihtisas mekteplerinde öğretilir, yolları gösterilir ve uygulattırılır. İçinde
yaşadığımız bu çağdaki hakim güçler oyunun kurallarını kendileri belirlerler,
oyun bozanlık yapanlar derhal ya hizaya
getirilir yada tasfiye edilir. Biz bu uygulamaları hemen hemen her gün basın yayın organlarında okuyup,
seyrediyoruz. Bunların doğruluklarını ve yanlışlıklarını tartışmaktan ziyade,
içinde yaşadığımız bu gerçekler içerisinde Müslüman'ın yeri neresi, nerede
durmalı, nasıl hareket etmeli ve ölçüsü ne olmalıdır ? Kur'an-ı Kerim in
öğretileri içerisinde irdelemeye çalışacağız.
Hür
iradesiyle İslam'ı din olarak seçmiş bir Müslüman, Rabbinin resuller (as)
aracılığı ile hidayet rehberi olarak
gönderdiği kitabından ihtiyacı olan öğretileri arayıp bulacak ve onlarla
hayatını yönlendirecektir. Müslüman, konumuzun başlığı olan " insan izzeti
nerelerde aramalı ?" sorusuna aradığı cevabı da, elbette ki Kur'anı-Kerimin
içerisinde bulacağını bilmelidir. Bizde bu yazımızda konu ile ilgili ayetleri
ele alıp öğrenmeye çalışacağız İnananlardan
başka kafirleri dost edinenler, o kafirlerin yanında güç kuvvet mi arıyorlar.
Muhakkak ki güç kuvvet (izzet) hepsi Allah'ın (cc) yanındadır. Size kitapta
bildirdik ki Allah'ın ayetleri inkar edildiğinde veya alaya alındığında, onlar
başka bir konuya dalıncaya kadar birlikte oturmayın, yoksa sizde onlar gibi
olursunuz. Muhakkak Allah münafıkları ve kafirleri cehennemde toplayacaktır.
Nisa 139-140
Alemlerin
Rabbı yüce Allah cc. yukarıdaki ayette çok önemli bir konuda müslümanlara
uyarıda bulunuyor. İnkarcıları korumacı, himayeci edinmeyin, eğer bir
korumacıya, ilgiye ihtiyacınız varsa, sizin gibi inanan, sizin gibi düşünenleri
veliler (veli: çoğulu evliya- Koruyan, gözeten, sorumluluğunu üzerine alan)
edinmeniz gerekir. Çünkü veli edindiğiniz insanlara malınızı, mülkünüzü,
belirli ölçüler içerisinde çoluğunuzu çocuğunuzu emanet edip, bir takım
sırlarınızı paylaşırsınız. Geçici menfaatleriniz için yakınlaştığınız
inkarcılarla aranızda bir mesafe koymazsanız, ihtiyacınız olduğu anda size
ihanet etmekte hiç tereddüt etmezler, zira menfaati başka yerlerde daha ağır
basıyorsa hemen o tarafa döner. Bu sebeple kafirlerle güç birliğini, onların
izzetinden faydalanmak için yapıyorsanız? Bilin ki aldanıyorsunuz demektir.
Bütün izzet Allah'ın cc. yanındadır. Şartların gereği inkarcılarla bir araya
geldiğinizde, (yemek, iş toplantısı, alış veriş vs. )eğer bu birliktelikte konu
açılıp da Allah'ın ayetleri inkar ediliyor, veya alaya alınıyorsa, ya müdahale
edip doğruları söylemeniz gerekir, buna gücünüz yetmiyorsa, bulunduğunuz yeri
geçici olarak terk etmeniz icap eder, taki onlar konuyu değiştirip, başka bir
konuya geçinceye kadar,sonra tekrar birlikte olabilirsiniz. Eğer bunu
yapamıyorsanız suça iştirak ediyorsunuz, kendi menfaatiniz gereği onların
İslam'a olan kinlerini ve düşmanlıklarını ifade eden bir ortamda bulunmakla
münafıklık ediyorsunuz demektir. Ayet-i kerimenin sonunda Allah'ın kafirler ve
münafıklar için cehennem vaadi, bu tavrı göstermeyenleri iki yüzlülükle
suçladığını göstermektedir.
Allah'ın
cc. koyduğu kurallar içerisinde tüm insanlarla sosyal, iktisadi, askeri ve
insanlık ilişkileri dozajını iyi ayarlamak şartı ile ilişkiler kurulabilir.
İnsanın ebedi mutluluğu, geçici dünya menfaatlerinden daha önde gelir. Müslüman
ilişki kurduğu insanlara, örnek davranışlarıyla, dürüstlüğüyle, doğruluğuyla,
eminliğiyle ve adaletiyle güvenilirlik mesajı vermelidir. O zaman izzet
(güç-kuvvet) ibresi her zaman Müslümanlardan yana olsun. Makam, şan şeref, için
güçlülerle beraber görünüp, güçlü olduğunu göstermek, ticari menfaat alanını
genişletmek için gösterilen tüm çabalar, kendisini Müslüman zannettiği bir
durumda, onu münafık durumuna düşürecektir.
"Kim güç
kuvvet (izzet) istiyorsa " bütün güç Allah'ın yanındadır. İyi güzel sözler
Allah�a çıkar, güzel Salih ameller O'na yükselir. (Fatır 10) İnsanın
fıtratında var olan, güçlü olana dayanma, kuvvetli olanın yanında yer alması,
kuvvetli olanın onun yanında olduğunu hissetmesiyle zorlukları ve problemleri
daha cesur ve olgunlukla karşılamasını sağlayacaktır. Kur'an-ı Kerim insanın
arayacağı güç odağını, kendisini ve alemde olan her şeyi yaratan, her şeye gücü
yeten alemlerin Rabbı Allah'ı göstermektedir. Aziz sıfatı ile en güçlü ve
kudretli olduğunu hatırlatır. Müslüman her yerde ve her zaman Allah'a dayanır,
her zaman O'na güvenir ve O'ndan yardım ister. İnkarcılar ise kendilerine ne
faydası, ne zararı olan şeyleri-gerek canlı veya cansız olsun-kudretli ve güçlü
zannederek onlardan yardım istemiş, zorlukları, sıkıntıları ve içerisine
düştükleri kötülükleri onların yardımlarıyla atlatacaklarına inanmışlardır.
Hayal ettikleri güçlerin yardımlarıyla başarıya ulaşacaklarına, onların
sayesinde nimetlere kavuşacaklarına güvenleri tamdır. Şuara 44 ncü ayeti
geçmişte meydana gelmiş misalleri bize örnek gösteriyor. "Sihirbazlar iplerini
ve asalarını attıktan sonra-firavunun gücü (izzeti) ve kudretiyle elbette biz
galip geleceğiz-dediler "
İlahi
tebliğin ulaşmadığı, yaratanını gereğince tanımayan insanlar, gözlerini
açtıklarında görebildikleri izzeti, iktidar sahibi, devletin bütün güçlerini
elinde bulunduran, istediğine cömertçe bağışlarda bulunan, görkemli konutlarda
oturan ve etrafındaki insanların el pençe divan durduğu, ağzından çıkacak sözle
veya oynatacağı parmakla hareket eden insanlara sahip bir hükümdarda
görmüşlerdir. Buna karşılık kendilerine Allah'ın mesajlarını getiren, O'na kul
olmaya davet eden, içlerinden seçilmiş bir resul, kendileri gibi yaşayan
sıradan bir insan. Ancak onlara vaat ettiği şeylerin karşılıklarını ancak hesap
gününde alacaklardır. Halbuki sihirde galip geldiklerinde ücretlerini peşin
ödeyecek, sürekli nimet içinde yaşayacakları hayatı garanti eden saltanat
sahibi bir kral var. Onların tercihleri işin başından belli. Böyle izzet sahibi
arkalarında olduğu müddetçe yarışmadan galip çıkacaklarına da eminler! Ama
neticeyi Kur'an bize haber veriyor. Her şeyin elinde olduğu, mülkün sahibi yüce
Allah elçisini yalnız bırakmamış, O'nun yardımıyla mücadeleden galip çıkmıştır.
İman etmemiş, devamlı kendisine farklı
adresler gösterilerek, beyinleri allak bullak olmuş insanların seçeneği,
elbette dünyadaki yalancı güç sahipleri
olacaktır. Bilmezler ki onların Allah'dan başka tercih ettikleri güç odakları,
kendilerine ne faydaları dokunur, nede zararları. Kendileri aciz, yardıma
muhtaçtırlar. Buna rağmen çevresindeki dalkavukların methiyeleriyle,
pohpohlamalarıyla acziyetlerini unutan, şişirmelerle her şeye gücünün yeteceğini
zanneden saltanat sahipleri, neticede kendilerini her şeyin üzerinde olduklarına
inandırıp, işi ilahlıklarını ilan edecek kadar ileri vardırmışlardır. "Firavun
dedi ki :Ey seçkinlerim (bürokratlarım) sizin benden başka bir ilahınız
olduğunu bilmiyorum. " Kasas 38. Yine bakara suresi 258 nci ayetinde Hz. İbrahim'le Rabbı hakkında mücadele edip çekişen Nemrut,
iktidarın vermiş olduğu güçle kendini ilah zannedenlerden birisi. ( Allah'ın
mülk verdiği, İbrahim'in Rabbı hakkında tartışanı gördün mü? İbrahim demişti ki
-benim Rabbım hem dirilten, hem de öldürendir. -(Nemrut) bende öldürür, bende
diriltirim dedi. )
"Kör
satıcının, kör alıcısı olur" diye bir
deyimi içimizden bilmeyen yoktur. İlah olmadıkları halde, ilah olduklarını ilan
edenlerin müşterileri de, onları ilah kabul eden, her fırsatta kulluklarını göstermek
için takla atan zavallılar vardır. Onlar birilerinin gölgesi altında yaşamaya
alışmış, başı boş kaldıklarında, ne yapacaklarını bilmeyen, şaşkınlıktan ne
tarafa gideceğini kestiremeyen, kişilikleri oluşmamış aciz kullardır.
Kutsalların simsarları (satış elamanları), ustaca hazırlanmış senaryoların
reklamlarını çok iyi yaparak, aklını kullanmayan insanları, hazırladıkları
tuzakların içine çekmeleri zor olmamaktadır. Çünkü onların manevi olarak
bağlanmak istedikleri güçlü birilerine ihtiyaçları vardır.
İnsanlara
cebir yoluyla ilahlıklarını kabul ettirenlerin, geçmişte ve günümüzdeki
örneklerini biliyor ve görüyoruz. Kafalara sürekli zorlamalarla kazınmaya
çalışılıyor. Ne kadar etkili oluyor, ne kadar kalıcı iz bırakıyor? o da
tartışılır. Birde dayatmanın dışında, kendi arzu ve isteğiyle ilah arayan ve
kendine göre ilahlar edinenler var. Tek ilahla yetinmeyip her bir iş için
tanrılar edinir, bunları temsil eden elleriyle yaptıkları putlara taparlar,
onlara kulluk görevlerini ihmal etmezler. Edinilen tanrılara da görevlerini de
yine kendileri belirlerler. Savaş tanrısı, aşk tanrısı, gök tanrısı, yer
tanrısı, barış tanrısı...vs. manevi olarak ihtiyaçları olduklarında tanrıların
yardımları, onların sıkıntılarını giderecek, dualarına icabet edecek, onları koruyup
güçlü kılacak. Yoksa hemen bu fonksiyonları yerine getirecek yeni tanrılar
aranacaktır. İhtiyaçları kalmadığında ilahlıkları askıya alınıp, yedekte
bekletilir. İşte ne yaptıklarını bilmez toplumlara alemlerin Rabbı yüce Allah
rahmetiyle kendi içlerinden seçtiği elçilerle doğru yolu göstermiş, kendisinden
başka hiçbir ilahın tanınmamasını, Allah dan başka taptıkları ilahların
kendilerine ne bir fayda, nede bir zarar verebilecek durumda olmadıklarını,
bizatihi kendileri yaratılmış yardıma muhtaçlar. O halde yegane edinilecek tek
ilahın Allah'ın olduğunu, elçiler insanlara anlatmışlar ve bunun mücadelesini
vermişlerdir. Bununla birlikte puta tapıcılarda boş durmamışlar, tevhide
mücadelesinin önderleri Allah'ın elçileriyle kıyasıya mücadele etmişlerdir. "Dediler
ki: İlahlarınızı bırakmayın, veddi, suvayı, yegusu, yeuku, nesri terk etmeyin.
(Nuh 23) Onların ileri gelenleri deki
ki : Yürüyün, ilahlarınıza sahip çıkın, sizden istenen budur. (Sad 6)"
Örneklerini
verdiğimiz misaller, geçmiş dönemlerde insanların yöneldiği Allah dan başka
ilahlar, putlar. Bu gün modern çağın, bilgi çağının da kendi yöntemleriyle
ortaya koyduğu ve insanlara işaret ettikleri güçler var. Bu güç sahiplerinden
korkulması, onlara saygı gösterilmesi için bilinçli ve sistemli propagandalarla
insanlar baskı altında tutulmaya çalışılır. Az
gelişmiş ülkelerde güçlü devletlerin satın aldığı medya çığırtkanları
vasıtasıyla en büyük olduğunu, sahip olduğu teknolojik imkanlarla yenilmez bir
dev olduğu, onların haberi olmadan veya
onayı olmadan, hiçbir ülkenin parmağını dahi oynatamayacağı görsel ve yazılı
medyada anlatılır durur. Gözlerde büyütülen dev, tabiat olayları dediğimiz
Allah'ın izniyle meydana gelen, önüne çıkan her şeyi yerle bir eden tayfunlar,
kasırgalar karşısında eli kolu bağlı, Allah'ın gökten indirdiği su felaketine
karşı yapacak bir şeyi yok, kış mevsiminin gereği soğuk ve kar yağışı Rabbinin
emriyle dozajını artırınca sabırla beklemekten ve kendi müşrik inançlarıyla da
olsa Allah'a dua etmekten başka yapacak bir şeyleri yok.
Rabbinizden
bağışlanma dileyin ve ona tövbe edin (yönelin). Elbette benim Rabbım çok
merhametli ve kullarını çok sevendir. Dediler ki: Ey Şuayıp! Söylediklerinin
çoğunu anlamıyoruz, biz seni içimizde çok zayıf görüyoruz. Senin etrafındaki
grubun olmasaydı, muhakkak seni taşa tutardık. Senin bize karşı bir üstünlüğün
yok. Şuayıp dedi ki: Ey kavmim!Bana inananlar grubu, sizin için Allah dan daha
mı güçlüde, Allah korkusunu arkanıza attınız ? Benim Rabbim muhakkak ki
yaptıklarınızı kuşatıcıdır. (Hud 90-93) Bizleri düşündürmesi gereken her
devirde Müslümanların dayanışma içerisinde oluşturdukları küçük gruplaşmalardan
rahatsız olan odaklar var. Onlarda biliyor ki, Müslümanlar izzetlerini
imanlarından alıyorlar. Dünyaya inkarcılar kadar bağlı değiller. Rableri için
yaptıkları her türlü salih davranışın karşılığını kat kat alacaklarını
biliyorlar. İnkarcılar ise, Allah'ı bırakıp kutsallaştırdıkları nesneler veya şahıslardan
bekledikleri çok daha farklı. Onlar için yaşadıkları hayatta, kendilerinden
sıkıntıları, belaları, hastalıkları, uzaklaştıracak her şey kutsaldır. Hürmet
etmeye, sık sık anılmaya, yaptıkları yararlı şeyleri-tabi ki kendileri
için-bire bin katıp anlatarak onların propagandalarını yaparlar. Kendileri için
kutsal, övülmeye layık olan her şeyin başkaları tarafından benimsenmesi ve
kabul edilmesi gereklidir. Bunun için baskı ve dayatma yaparlar. Biz sevdik
sizde sevmelisiniz veya seveceksiniz, saygıda kusur edemezsiniz, aleyhinde
konuşamazsınız, kabri biliniyorsa ziyaret edecek, isteklerini o na arz edip yardımlarını isteyeceksin. Bütün
bunların hepsi hak adına, İslam adına, en tehlikelisi de Allah adına yapılıyor.
Kim ne yaparsa yapsın, Müslüman Rabbinden başkasına kulluk etmez, resulüne as.
indirdiği kitaba müracaatla,
davranışlarını ilahi vahyin öğütleri doğrultusunda ayarlar. Onların sözleri
seni üzmesin, elbette ki bütün izzet (güç) Allah�ın yanındadır. O işiten ve
bilendir. (Yunus 65)
Gereği
gibi inanmış bir müslümanın düşünmesi gereken şudur. İnancının gereği, ne
yapmak lazımsa, Allah ne emrediyorsa yerine getirmek onun için kaçınılmaz bir
görevdir. Bunun bilincinde olması mutlak şarttır. Yoksa hem müslümanım
diyeceksin, menfaatim var diye İslam�ın izzetini ayaklar altına alıp kendi
çıkarlarını düşüneceksin. Bu az bir pahaya dinini satmaktır. Bedeli de çok ağır
ödenecektir, dünya menfaatleri buna değer mi ? seçimini her nefis kendisi
yapacaktır. Baskı ve zorlama karşısında ki İlahi öğüt
Gevşemeyin, üzülmeyin, inanıyorsanız
üstünsünüz. (Ali İmran 139)
Mü'minin üstünlüğü Allah'ın desteğiyledir. Rabbimiz
bize kendisi için çalışanları, elbette
başarıya ulaştıracağını vaad ediyor. Elbette uğrumuzda çalışanları yollarımıza
hidayet ederiz. Allah Muhsinlerle beraberdir. (Ankebut 69) Allah'ın vaatlerini
arkaya atmayı, münafıkun suresi 8 nci ayette Kur'an iki yüzlülük olarak nitelendiriyor. �Eğer şehre geri
dönersek, güçlü olanlar güçsüzleri oradan çıkarırlar diyorlar. Halbuki izzet
(güç) Allah'ın, Resulünün ve inananlarındır. Ama iki yüzlüler bunu bilmiyorlar. Müslüman onurludur, müstekbirlerin yanında ezilmezler, onların koltuklarının
altında palazlanmak için küçülmezler. Bununla şu anlaşılmasın, Müslüman gayri Müslüman
yanında çalışmaz anlamında söylemiyoruz. Müslüman her yerde müslüman dır.
İnançlarıyla çalışmasıyla, yaptıklarıyla, dürüstlüğüyle ve söyledikleriyle.
Hiçbir zaman maddi olanakları zayıf diye küçük düşmez. O bilir ki Rabbı Ali
İmran suresi 26 ncı ayette "Deki: Ey mülkün sahibi Allah'ım, sen mülkü
dilediğine verirsin ve dilediğinden çekip alırsın, sen dilediğini güçlü kılar,
dilediğini alçaltırsın, hayır senin elindedir. Muhakkak ki senin her şeye gücün
yeter." diye öğüt veriyor.
Rabbimizin yardımıyla onurlu Müslümanlar olmak dileğiyle. İlyas
YORULMAZ
|