Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
SONA SON KALA
Mecid Hoca (alıntı)
Bismillahirrahmanırrahim
KIYAMETİN EŞİĞİNDE
Binlerce yıldır dünyaya gelen ve insanlara gönderilen her
peygamber, çağdaşı olan insanlara kıyameti bildirmiş ve saatin yaklaştığını
haber vermiştir. Nitekim ondört asır önce, Rasulullah (s) de, Müslümanlara hutbe verirken söz
kıyamete geldiğinde gözleri kızarır, korkuyla titreyen sesi yükselir ve şehadet
parmağı ile orta parmağını birbirine yaklaştırarak ‘Ben size, kıyamet şu iki
parmak kadar yakınlaşmış olduğu bir zamanda gönderildim’ derdi.
Efendimiz
(s)’in bu sözlerini duyan, onun iman dolu gözlerini ve birbirine yaklaşmış
parmaklarını gören asr-ı saadet müslümanları, sur’a hemen üfürüleceği ve
kıyametin her an kopacağı duygusuna kapılırlardı.
İyi ama
sizler, sizler nasıl karşılıyorsunuz bu haberi?
Allah’a Rasulüne ve kitaba iman ettiğinizi söylemenize
rağmen Kur’an’ı kerim’deki kıyamet ayetleriyle karşılaştığınız zaman ne
hissediyor neler hissediyorsunuz? Az da olsa bir korkuya, az da olsa bir
endişeye kapılıyor musunuz? Yeni aldığınız bir evin bir arabanın, henüz borcunu
ödeyemeden yok olacağını hiç düşünüyor musunuz? Yeni doğan bir bebeğinizin bu
dünyada çok kısa bir ömür sürebileceği hiç aklınıza geliyor mu?
Allah
için, kendinizi aldatmadan ve aldatılmazı aldatmaya çalışmadan lütfen açıkça
cevap verin. Gönlünüzün bir yerinde, çok tenha bir yerinde sizler yaşarken
kıyametin kopacağına dair küçücük bir ima değil, ciddiye aldığınız ufacık bir
zannınız veya endişeniz var mı?
Peki
rabbiniz, Rabbiniz hakkındaki zannınız nedir?
Allah’a kulluğa davet edilmelerine rağmen ve sünnetullah
ile tehtid edilmelerine rağmen inkar ve küfürlerinden vazgeçmeyen Nuh, Ad,
Semud, Lut kavmini, Medyen ve Eyke halkını, Firavun ve ordusunu helak eden
Allah sizin rabbiniz değil mi?
YAŞLANAN DÜNYANIN BİYOLOJİK VE FİZYOLOJİK DURUMU
Dünya
üzerindeki her insan, nasıl ki nefes ala ala eceline yaklaşıyorsa, üzerinde
yaşadığımız bu dünya da döne döne kendi eceline yaklaşmaktadır. Çünkü imtihan
aleminde fani olan her varlık gibi dünyanın ve göklerin bir eceli bulunmakta,
bunlarda kendileri için taktir edilmiş olan ecele, yani kıyamete doğru
ilerlemektedirler.
Cin ve
insanlardan önce yaratılan, yaratıldığından bu yana yaşayan ve yaşlanan dünya,
hiç kuşkusuz ki artık eskisi gibi değildir. Binlerce yıldır bu dünyada yaşayan insanlar,
özellikle son yüzyılda dünyanın üzerinde zararlı bir haşera ve parazit durumuna
gelmişler, dünyanın kendine özgü dengelerini değiştirmeye başlamışlardır.
Hak ve hakikatın değil, emperyalist amellerin, kapitalist
tüketimin ve fuhşiyat kültürünün kuşatmasına maruz kalarak küreselleşen günümüz
dünyası ölümcül bir virüse yakalanmış insan gibi, doğal tepkisini vermekte ve
ateşi yükselen bir hasta gibi eceline yaklaşmaktadır. Daha açık bir ifade ile
küfrün kuşatması altında küreselleşme kültürünü ve tüketim anlayışını
kabullenmediği için, küresel ısınma ile küresel felakete doğru ilerlemeye
başlamıştır.
Evet, son
yıllarda hızla gelişen olaylar göstermektedir ki, yaşayarak yaşlanan ve küresel
ısınma ile ateşi yükselen bir hasta durumuna gelen bu dünya, her geçen gün
artan bir ivme ile biyolojik sonuna yaklaşmaktadır. Bu bilimsel realiteyi gören
fakat kendi hallerine kendi yaşantılarına, kendi yönelişlerine hiç bakmadan
dünyadaki bu olumsuz gelişmelerden kaygılanan tüm insanlara, Kur’an’ın bize verdiği
bir gönül rahatlığı ile ‘dünya için üzülmenize dünya için kaygılanmanıza hiç
gerek yoktur’ diyoruz.
Sonuç
olarak olumsuz ve umutsuz bütün bu gelişmeleri dikkate aldığım zaman her
sözümün, her kelimemin, her harfimin başına ‘Allah-u alem’ ‘Allah bilir’
demekle birlikte, bugünün bebelerinin dede olabileceğini bile düşünemiyorum.
Çünkü meselenin ciddiyet ve vehametini sizler yeterince görmezseniz ve fark
etmezseniz de, yaşlı dünyanın yorgun adımları sona yaklaşmakta, zulüm, sömürü
ve fuhşiyyatta birbirleriyle yarışan insanlıktan semaya yükselen haykırışlar,
küfrü helak anlamında olan kıyameti çağırmaktadır.
İNSANLARIN VE İNSANLIĞIN DURUMU
‘Size isabet eden her musibet, ellerinizin kazanmakta
olduğu dolayısıyledir. Çoğunu da affetmektedir. (42/30)
Bu
nedenle şimdiye kadar kıyametin kopmaması (Allah’ın rahmet ve merhametiyle
beraber) insanların genel durumuyla ve yönelişleriyle ne kadar ilgiliyse;
kıyameti hak eden toplumların üzerine kıyametin kopması da, bu toplumları
oluşturan insanların genel durum ve yönelişleriyle o kadar ilgili olacaktır.
Dolayısıyle günümüz insanlığının genel durum ve yönelişini bilmemiz, bizlere bu
insanların sünnetullah açısından kıyamete ne kadar yakın veya uzak olduklarını
da gösterecektir.
AHLAKİ DURUM
Bir insan için ne kadar önemli
ise, toplumlar içinde ahlak en az o kadar öneme sahiptir. Bir toplumun
iyilikleri güzel, kötülükleri çirkin görmesi, o toplumun benimsediği ahlaki
değerlerin bir sonucudur.
Kur’an’ı
Kerim’de beyan edildiği gibi hem iyiliğe hem kötülüğe meyyal olarak yaratılan
insan nefsi, kendi haline bırakıldığı zaman doğruca kötülüğe yönelmektedir.
İnsan nefsinin dizginlenmesinde veya disipline edilmesinde en zor düzlem ise
cinsel ilişkiler düzlemidir. İnsanları cinsel düzlemdeki sapıklıklardan alı
koyacak iki şey, kişilerin sahip olduğu ahlaki ilkeler ve toplumsal çevrenin
ahlakı baskısıdır. Bir insanın cinsel sapıklığa yönelmemesi için sahiplendiği
ahlaki ilke başlı başına yeterli olmasına rağmen toplumsal çevrenin ahlakı
baskısının da büyük önemi vardır.
Ancak insanlar ahlaki ilkelerini yitirirler ve toplum
düzeninde de böyle sapıklıklar hoşgörüyle karşılanırsa, bu rezaletin çığ gibi
büyüdüğü görülecektir.
Ve
bunları, bütün bunları düşündükten sonra azbı ve helakı muğlâk, kıyameti ise
uzak görüyorsanız, gülümseyerek uyumaya ve esneyerek yaşamaya devam ediniz.
YAHUDİ VE HIRİSTİYANLARIN DURUMU
Ayeti kerimelere dikkat ettiğimiz
zaman insanların farklı dillerde veya renklerde yaratılması, farklı milletlere
ve kabilelere ayrılması Allah’a ait hikmetli bir iş ve ayet olarak
belirtilmesine rağmen bu farklılıkların manasında ‘din’ zikr edilmemiş ve dini
ayrılıklar Allah’a nisbet edilmemiştir. Çünkü Nuh (a.s)’dan Muhammed (s.a.s)’e
kadar her peygambere ‘dini dosdoğru ayakta tutun ve ondan ayrılığa
düşmeyin’(42/13) buyuran Rabbimiz dinde ayrılığı tasvip etmediği gibi
insanlarıda fıtraten tek bir din üzerine yaratmıştır.
‘Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen olarak dine, Allah’ın
o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı
için hiçbir değişme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din budur. Ancak
insanların çoğu bilmezler. (30/30)
Ancak ayeti kerimede belirtildiği gibi her insan, Allah’ı
birleyen tek bir din üzerine yaratılmıştır. Bu fıtri ve ilahi gerçekliğe rağmen
günümüz insanlığı içinden çıkılması imkansız gözüken bir sapıklığa ve karanlık
bir gaflete sürüklenmişlerdir. Peygamber gibi bir rehber ve önderden yoksun
olan insanlar fıtratlarında bulunan bir yaratıcının varlığı duygusundan
hareketle yaratıcıyı yaratılmışlar arasında aramışlar ve yegane yaratıcı olan
Allah’a ait vasıfları değişik isimdeki gizli güçlere nisbet etmişlerdir.
Bunlardan farklı ve bir adım önde gözüken hıristiyanlar veya museviler ise
tarihi süreçte beşerileşen bin ilah ve ilahlaşan bir beşer vakasıyla
karşılaşmşlardır.
Akılları
karıştıran bu durum karşısında özellikle düşünen hıristiyanlar Allah’a iman ile
dine teslimiyeti birbirinden ayrı değerlendirmişler ve dinsiz bir hayatı daha
realist ve kabul edilebilir görmüşlerdir!.. meseleye geleneksel bir taassubla
yaklaşan azınlıkları hariç tutarsak, hıristiyan aleminin büyük bir çoğunluğu
Allah’a iman eden dinsizler olarak yaşamaktadırlar. Çünkü ilahi emir ve
nehiylerle bir hayat tarzı olması gereken hıristiyanlık ilahi bir din vasfını
kaybetmiş ve bazı sembolik törenlerin yaşandığı geleneksel bir kültür haline
gelmiştir. Affetme ve bağışlama yetkisinin rahiplere verildiği bu anlayışla,
Allah’ın neleri, nasıl ve hangi şartlarda affedip-affetmeyeceğini hiç dikkate
almayan din adamları insanları günahtan engellemek yerine günah parkurunda
engelsiz koşan insanların günahlarını çıkartmakla ve (Lut kavmini helak eden)
Allah adına eşcinselleri nikahlamakla meşkuldürler!.
Allah ise
cedelleşmeyi ve çetin pazarlıklarda bulunmayı bir kulluk gereği olarak
algılayan museviler ise, semavi dinleri ret etmek veya bu dinden vazgeçmek
yerine bu dini kendilerine göre tarif ve tahrif etmeyi tercih etmişlerdir.
DÜNYA MÜSLÜMANLARININ DURUMU
Günümüz dünyasımda milyonlarca
müslümanın varlığından bahsedilmesine rağmen Kur’ani bir kimlikle doğrulan ve
dünya insanlarına Kur’nı kerimin apaçık davetine götüren müslümanlar belki de
yok denecek kadar azdır. Peygamberin olmadığı dönemlerde, peygamberi görevi
yerine getirmesi gereken bu müslümanların yokluğu ne yazıkki her düzlemde
kendisini göstermekte ve hak adına batıl çalışmalara neden olmaktadır.
Dünya
insanları için bir umut ve insanlık için bir ışık olması gereken müslümanlar,
neden ve nasıl böyle bir duruma düştüler? Kur’anı kerim gibi muhteşem ve
muntazam bir kitaba sahib olmalarına rağmen şeytan aleyhillane ne yaptı
ve nasıl olduda bu müslümanlar böylesine derin bir şaşkınlık ve asırlardır
devam eden bir gaflet içine sürüklendiler!.
ZORAKİ GÜNDEM ‘KUR’AN VE KEHF SURESİ’NİN ÖNEMİ’
Müslümanım diyen kitleler Kur’an’ı gerçeklikten uzak bir konum ve yaşantı
içindedirler!. İşte bu nedenle şaşırıyor ve ‘müslümanım diyen kitleler ile
Kur’an’ı kerim’den uzakken Kur’an’ı kerim’i rafa kaldırılmış veya alimlere terk
edilmiş bir kitap durumuna getirmişken çok yüce olanbu ilahi kitap dünya
insanlarının gündemine nasıl girecektir? Sorusunu soruyoruz. Bu önemli sorunun
ne yazıkki genel düzlemde bizlerle biz müslümanların hali ile, yaşantısıyla ve
olumlu katkılarıyla ilgili bir cevabı yoktur. Daha açık bir ifade ile Kur’an’ı
kerim dünya insanlarının gündemine girecek ve gündemin baş köşesine
oyuracaksa; bu bizlerin biz müslümanların katkılarıyla değil, Kur’an’ı
kendisine özgü mucizevi yönüyle ve ayetlerinin açıklık kazanmasıyla
gerçekleşecektir. Hiçbir kuşkunuz ve kuşkumuz olmasın ki, Rabbimizin izniyle
Kur’an’ı kerim ‘de asırlar önce bildirilen bazı ayet ve alametler kıyamete son
kala tecelli edecek, insanlar isteseler de istemeseler de dünyanın zoraki
gündemi Kur’an olacaktır. Rahman’dan korka korka ve ona sığına sığına bunları
ifade etmemiz, elbetteki gayba taş atmak veya kehanette bulunmak değildir.
Bunları söylememizin ve ‘Hakka Şahitlik’ sorumluluğuyla söylemek zorunda
kalmamızın önemli nedenleri, Kur’an’a iman etmemizden ve tecellisi
beklenen birçok ayet ve alameti Rabbimizin lutfuyla Kur’an’da görmeye
başlamamızdan kaynaklanmaktadır.
Söz
buraya geldiği zaman, efendimiz (s)’in birçok hadis kitabında yer alan önemli
bir nasihati hatırlatmak istiyoruz. Rasulallah (s)özellikle ahir zamanda Kehf
süresinin çokça okunmasını nasihat etmekte ve bu süreyi çokça okuyan
müslümanların, Deccalin şerrinden emin olacağını bildirmektedir. Kur’an’a uygun
olduğu gibi birçok mezheb ve meşrep tarafından da muteber karşılanan bu nebevi
nasihat ne yazık ki ümmet-i Muhammed tarafından sadece manevi bir korunma
vesilesi olarak algılanmıştır. Nitekim arapça bilmeyen yüzbinlerce müslüman,
böyle bir itikad ile her gün kehf süresini okumakta ve manevi bir korunmaya
girdiklerini düşünmektedirler.
Tabiki bu samimi müslümanların boş bir uğraşı içinde
olduklarını söylemiyor ve ‘Allah ecirlerini versin ve umduklarını nail etsin’
diyoruz....
__________________ düşünmez misiniz?
|