savasen Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 eylul 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 331
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ahzab 72'nin Anlamı Üzerine
Ayeti, Türkçe mealler, aşağıdaki gibi vermekteler:
Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir. (Hayreddin Karaman v.d.)
Evet,
biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye
yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O cidden çok
zalim, çok cahil bulunuyor. (Hamdi Yazır)
Doğrusu Biz,
sorumluluğu göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu
yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir. Pek zalim ve
çok cahil olan insan ise onu yüklenmiştir. (Diyanet)
Biz emaneti
göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten
kaçındılar, ondan ürktüler. insan ise çokzalim ve çok cahil olduğu
halde onu yüklendi. (Yaşar Nuri Öztürk)
Biz sorumluluğu
(sınanmayı) göklere, yere, dağlara sunmuştuk da onlar onu yüklenmekten
çekinmişler ve kabul etmemişlerdi. Ancak onu insan yüklendi; o zalim ve
cahil olmuştu. (Edip Yüksel)
Biz emâneti, göklere, yere ve
dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar, on(un sorumluluğundan
korktular; onu insan yüklendi; (fakat onun ağır sorumluluğunu tam
kavrayamadı) doğrusu o, çok zâlim, çok câhildir. (S. Ateş)
Konumuza
girmemiz için bu kadar mealle yetiniyoruz. H. Basri Çantay, Ali Bulaç,
Sabri Hizmetli, M. Hamidullah, Muhammed Esed ve diğerlerini de vermiş
olsaydık müşterek anlam değişmeyecekti:
Allah, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ediyor. Onlar bunu yüklenmekten çekiniyorlar, ondan korkuyorlar. Ancak insan bu emaneti yükleniyor. Çünkü o (yani insan) çok zalim, çok cahildir.
Böyle
bir meal insan aklını tırmalamıyor mu? Göklerin, yerin, dağarın
yüklenmekten kaçındıkları bir emaneti yüklenen insan, neden çok zalim
ve çok cahil olmaktadır?
Ayetin son cümlesinin parantez-içi
açıklamaları hiç de tatmin edici değil. Bu arayış içerisinde iken önce
Cemaluddin Qâsımî'nin "Mehâsinu't-Te'viI" isimli tefsirinde, oradan
referansla da meşhur müfessir Zemahşerî'nin "Keşşafında" âyetin başı
ile sonu arasında hikmetli münasebet kuran alternatif bir tefsire
ulaşabildik. Şimdi tefsiri vermeden önce, bu tefsirin doğrulttuğu
şekilde âyetin mealini vermeye çalışalım:
Biz
emâneti göklere, yere, dağlara yükledik; onlar buna riayetsizlikten
çekindiler, (ihanet etmekten) korktular. (Fakat) insan, (kendisine
yüklenen emanete) ihanet etti. Böylece insan, hem çok zalim, hem de çok
cahil olduğunu ispatladı.
Mealimizde hemen dikkati çeken husus, daha önce verdiklerimizin tersine
bir anlam ifade etmesi. Burada gökler, yer ve dağlar kendilerine tevdi
edilen emâneti (bunun anlamı aşağıda gelecektir) yüklenmekten değil,
ona ihanetten çekinmişler, ona riayet etmişlerdir. İnsan ise kendine
tevdi edilen emânete ihanet ederek çok zalim ve çok cahil tavsifine
müstahak olmuştur.
Şimdi sözü, daha fazla uzatmadan, Zemahşerî
ve Qâsımî'ye bırakalım (Lisan tahlillerinin anlaşılması için cüz'î
tasarruflarla ve özetleyerek veriyoruz):
***
• Âyette geçen "emânet"ten maksat, varlığa/fıtrata tevdi edilen kanunlara (ve dolayısıyla Allah'a) "itaat" sorumluluğudur. Bu, edası vacib olan bir sorumluluktur.
• Emânetin "arzı"ndan maksat, ihtiyar (seçme/tercih etme) kabiliyetindeki varlıklara, yani insanlara teklifi (şer'î); bu kabiliyette olmayan diğer varlıklara ise tabi'î (tekvînî) sorumluluğun tevdi edilmesidir.
• "Emânetin hamli (yüklenilmesi)",
onun gereğini yapmamak, boynunda taşımak, eda etmemektir. Arab
dilinde:"fulânun hâmilun li'1-emâneti ve muhtemilun lehâ: Filan,
emâneti yüklenmiş veya (üzerinde) taşımakta" ifadesi ile emânete
hiyanet edildiği, sahibine iade edilmediği, boynunda bir borç olarak
kaldığı anlatılmak istenir. O halde emanete riayet etmek için, onu
"hamletmemek", zimmetinde tutmamak gerekir. Yani "hamlinden içtinab
etmek" ona riayet etmek, hak sahibine iade etmek demek olur. Yine Arab
dilinde: "Rekibet-hu'd-duyûnu: Borçlar ona bindi" ifadesi, borçlarını
ödemeyen kimse için kullanılır. Buna benzer başka bir deyim de "Ebğid
hakka ehîke !: Kardeşinin hakkına buğz et!" ifadesidir. Bu ifade ile
kardeşinin hakkını gasp etmemesi, ona iade etmesi talep edilmiş olur.
Çünkü Arabın kullanım mentalitesinde, eğer bir kimse kardeşine ait bir
şeyi severse onu gasbeder; nefret ederse onu kardeşine iade eder.
•
Bu durumda, gökler, yer, dağlar ve benzeri gibi seçim iradesi olmayan
(ihtiyarsız) varlıklar, kendi tabiatlarına arz edilen Allah'ın kanun ve
nizamına tam bir teslimiyetle riayet etmişlerdir. Yani o emânetin
boyunlarında kalmasından içtinap etmişler, korkmuşlardır. Nitekim aynı
varlıkların (göklerin ve yerin) Allahın "isteyerek veya istemeyerek (buyruğuma) gelin" emrine karşı "Eteynâ tâ'i'în: isteyerek geldik" şeklindeki teslimiyetleri sembolik bir dille ifade edilmiştir (41/11).
•
İnsana gelince; o, Allah'a karşı teklîfî (teşri'î) sorumluluğa mazhar
olmuş -bilinen- yegâne varlıktır. Fakat kendisine bahşedilen ihtiyar
(tercih) kabiliyetini yanlış kullanabilmekte, itaat etmesi gerekirken
isyan edebilmektedir. Yani, yukarıdaki anlamda emaneti bir yük olarak
(boynunda) taşımakta, Rabbine itaat şeklinde eda edememektedir. Bu
isyankar haliyle, yani bu isyanı ile insan, haktan uzaklaşıp zâlim
konumuna düşmekte ve fıtratındaki kanun ve sünnetin inkârı ile kopkoyu
bir cehalet sergilemektedir.
Allah Zemahşerî'yi, Qâsımî'yi, hepimizi, hepinizi rahmetiyle kuşatsın.
Kaynak: Kuran ve Sünnet Üzerine, Hikmet Zeyveli, s. 185-189
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|