Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
KUR'ANDAKİ İSLAMDA
KADERE İMAN FARZ MI ?
Elimizdeki akait kitaplarındaki kader anlayışının Kuran’daki kader kavramıyla bir ilgisi yoktur.
Kur'an'da, bugün benimsenen şekliyle bir kader olmadığı gibi, "kadere iman" diye bir tâbir de yoktur.
Bu gerçek, İslam ilahiyatının ünlü isimlerin den Hüseyin Atay tarafından 1960 yılında yayınlanan "Kur'an'da İman Esasları" adlı doktora teziyle ortaya konmuştu. Bu, bildiğimiz kadarıyla İslam tarihinde ilk kez ortaya atılan bir tezdi. Atay Hoca bu tezi yüzünden, Ehlisünnet akidesini bozmakla suçlandı.
Atay, bir ilim adamı sıfatıyla çalışmalarını sürdürdü. Çalıştığı konulardan biri de, mensubu bulunduğu Ehli sünnet inancının temel kitaplarından bazılarını yazmış bulunan ünlü Mâtürîdî kelamcısı Ebu'l-Mu'în en-Nesefî (ölm. 508/1115)nin düşünce dünyası idi.
Bu çalışmanın bir parçası olarak, Atay Hoca, Nesefî'nin, el yazması halinde duran eseri "Tabsıratü'l- Edille"nin 18 yazma nüshasını karşılaştırarak bir basımını yapmak istiyordu. Bunu yaptı ve o eserde şaşırtıcı bir gerçekle karşılaştı: Ehlisünnet mezhebinin inanç temellerini belirleyen en büyük ekol olan Mâtürîdîlik'in en önemli isimlerinden biri olan Nesefî, kader konusunda Hüseyin Atay'ın söylediğinin aynısını söylüyordu. Atay'dan 850 yıl önce... Eseri, birçok benzerleri gibi, el yazması halinde beklediği için düşünceleri saklı kalmıştı.
Ebu'l-Mu'în en-Nesefî, anılan eserinde imanın şartları konusunda şöyle diyor: "İman esaslarına gelince bunlar, 5 tanedir: 1. Allah'a, 2. Meleklere, 3. Kitaplara, 4. Peygamberlere, 5. Âhirete iman- Aynen bunun gibi ibadetler de 5'e ayrılır»- (Nesefî'nin Tabsıra'sından naklen Atay; Kur'an'da İman Esasları, 146)
Nesefî burada iki Kur'andışılığı aynı anda düzeltmiştir: 1. Kur'an'ın gösterdiği iman esasları içinde kadere iman diye bir şey yoktur, 2.Geleneksel kabullerin "İslam'ın Şartları" diye öne çıkardığı beş kavram İslam'ın şartı değil, İslam 'daki temel ibadetlerdir. İslam'ın şartları Kur'an'ın bütün hükümleridir.
Peki, kadere iman nereden ve nasıl çıktı ve iman esasları arasına nasıl sokuldu?
O tâbir, İslam inançlarının içine, bir hadise, daha doğrusu hadis diye ortalıkta dolaştıralan bir söze dayanılarak sokulmuştur.
Kader sözcüğü Kur'an'da 11 yerde geçmekte ve tümünde de "ölçü" anlamında kullanılmaktadır. Türkçe'deki "miktar" (Arapça özgün şekliyi mikdar) sözcüğü de ölçü anlamındadır ve kader kökündendir. Allah her şeyi bir Ölçüye göre yapıp yönetmektedir. Platon'un güzel deyimiyle "Tanrı hep geometri kullanmaktadır." Her şeyin hazinesi onun katındadır ve O, o hazineden her şeyi belli bir ölçü içinde indirmektedir. (Hicr, 21) Gökten su ölçüyle iner (Müminûn 18; Zühruf, 11); inen suyun yeryüzünde vadilerde dolaşması bile ölçüyledir. (Ra'd, 17) Topraktan pınarlar fışkırması, fışkıran suların birleşmeleri yine belli bir ölçüye göredir. (Kamer, 12)
Tüm bu ölçüye bağlılıklar, kader kelimesi veya türevleri kullanılarak ifade edilmiştir. Ve bu ifadelerle önümüze konan kader kavramının temel amacı, insanın fiillerinin belirlenmiş olduğunu değil, varlık ve oluşta keyfilik ve rastlantının bulunmadığını göstermektedir.
Kur'an, kader kavramıyla varlık ve oluşta tesadüfün değil, ölçü ve bilincin egemen olduğuna dikkat çekmek peşindedir.
Kur'an, kader kavramıyla "sünnetullah" da denen tabiat kanunlarını kastetmektedir. Bu kullanım, şu ayetlerde herkesin anlayabileceği açıklıktadır: Ra'd, 8, 17; Hicr, 21; Müminûn, 18; Ahzâb, 38; Şûra, 27; Zühruf, 11; Kamer, 49; Talâk, 3; Mürselât, 22) Ahzâb 38. ayette hem kader sözcüğü, hem de sünnetullah(Allah'ın tavrı-tarzı) tamlaması kullanılarak Tanrı'ın varlığa koyduğu yasaların değişmezliği gösterilmiştir. Bu ayette ayrıca, kader ile sünnetullah kavramlarının eşanlamlı olduklarına da dikkat çekilmiştir. Sünnetulahın değişme ve bozulmaya asla uğramayacağı bir çok ayette, pekiştirilmiş ifadelerle verilmiştir. (bk. İsra, 77; , 62; Fâtır, 43; Fetih, 23)
Kader kökünden gelen ve ölçüye bağlamak anlamında olan "takdir" sözcüğü de tabiat kanunları, değişmez ölçüler, yani sünnetullah anlamında kullanılmıştır. Bu kullanıma göre, Ay ve Güneş'in belirlenmiş Ölçülere göre seyretmeleri, göklerin düzenlenmesi, kısacası her türlü iş ve oluşun, her türlü yaratılış ve yaratışın seyri Allah'ın bir takdiridir, (bk. En'am, 95; Furkan, 2; Yâsîn, 38; Fussilet, 12)
Allah'ın isim-sıfatlarından olan ve Kur'an'da 39 yerde geçen Kadîr ile 7 yerde geçen Kadir sözcükleri de kaderle aynı kökten gelen kelimelerdir. İkisinin sözlük anlamı da "her şeyi kudretiyle belirleyen, ölçüye bağlayan" demektir.
Yine Allah'ın isim-sıfatlarından biri olan ve Kur'an'da 3 yerde geçen Muktedir sözcüğü de kaderle aynın kökten olup "kudretiyle her şeyi bir ölçüye bağlı olarak çekip çeviren" demektir.
Kur'an'daki kaderin anlamı budur. Ve bu anlamda bir kaderin değişmezliği, Allah'ın tabiata, varlığa koyduğu yasaların değişmezliğidir ki, Kur'an bunu açıkça ve defalarca ifade etmiştir.
Bu değişmezlerin insanın fiilleriyle, iradesi ve özgürlüğü ile bir ilgisi yoktur. Oradaki değişmezlik, kanunların Yaratıcı tarafından koyulmasıdır. İnsan fiillerinin Yaratıcı tarafından Önceden belirlenmesi değildir.
Biz, varlığın ve evrenin yönetimine, iş ve oluşa, ontolojik yapıya ilişkin kanunlar koyamayız; bizim böyle bir yetkimiz yoktur. Ama biz, kendi fiillerimiz, yönetimimizle ilgili kanunlar koyarız ve koymalıyız.
Kur'an'daki kader, İbn Teymiye'nin deyimiyle yaratılışla ilgili ontolojik bir kavramdır; din ve davranışla ilgili bir kavram değil... (bk. İbn Teymiye; el-fur kan, 98-99) Yine İbn Teymiye'nin ifadesiyle kader Allah'ın yaratış ve dileyişiyle ilgili bir kavramdır, buyrukları ve hoşnutluğu ile ilgili bir kavram değil... (bk. İbn Teymiye; aynı eser, 109-110)
Biz bu ayrımı, bir satranç benzetmesiyle anlatıyoruz: Satrancı, varlık ve oluşun seyri olarak alıyor ve diyoruz ki: Satrancın nasıl oynanacağına ilişkin kuralları Allah koyar. Bizim orada kural koyma yetkimiz yoktur. Allah, satrancın galip veya mağlubunu önceden belirlemez, ilan etmez. Ama Allah, ezel ve ebedi kuşatan ilmiyle satrancın galip ve mağlubunu bilir. Beceriksiz oynayanın yenilgisinin sebebi O’nun bilmesi değildir. Yenilen veya yenen O bildiği için öyle bir sonuçla karşılaşmıyor; onların oyun şeklinin o sonuca götürceğini Allah biliyor.
Allah; varlık, iş ve oluşa ilişkin yasaları hem bilir, hem belirler; ama Allah, insanın fiillerine ilişkin sonuçları belirlemez, bilir. Bilmesi O'nun Tanrılığının bir gereği olduğu gibi, sonuçları belirlememesi de Tanrılığın bir gereğidir. Fiillerimizin sonuçlarını bilmekle kalmayıp aynı zamanda belirlerse bu bizi sorumlu tutmamasını gerektirir. Hem belirler hem sorumlu tutarsa bu zulüm olur. Oysaki Allah zulümden arınmıştır...
Yaşar Nuri ÖZTÜRK – İslam Nasıl Yozlaştırıldı?
http://www.beyyine.com/islam/kader.htm
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|