Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ma’rûf
Sözcük olarak: "bilinen, tanınan ve benimsenen şey" anlamına gelen Ma'rûf kavramı "A-Ra-Fe" fiil kökünden gelmektedir. A-ra-fe, "Her hangi bir şeyi görünümüne ve özelliklerine bakarak duyularla kavramak, eserlerine bakarak tefekkür ve akıl yorarak bir şeyi idrak etmek, nihayetine ulaşmak" demektir. Kur'an'ın önemli kavramlarından olan Ma'rûf, kavram olarak: "ihsan, iyilik, bilmek, idare etmek ve örf olan şey" anlamına gelmektedir. Ma'rûf, içeriği ve taşıdığı anlam itibariyle her zaman "olumluluğu" çağrıştırır.
Kur'an, ma'rûfu genellikle, Arapça'da "bilinen şeyi" ifade eden "harf-i tarif" almış şekliyle yani "el-ma'rûf" formatında kullanmaktadır. Bu da bir şeyin Kur'an'a göre ma'rûf sayılabilmesi için, ma'rûf olarak görülen şeylerin belli özelliklere sahip olması ve nitelik itibariyle bir seçicilik içermesi gerektiğini göstermektedir. Günlük uygulamalarımızın hemen hemen tamamıyla, ya doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantısı olan "el-ma'rûf", toplumun büyük çoğunluğu tarafından iyi, güzel, doğru ve yararlı olan şeyler olarak bilinen, uygulana uygulana örf halini alan ve herkesin kabul edip bildiği şey demektir.
Ma'rûfu konu edinen ayetlere bakıldığında, onun anlam sahasının ne kadar geniş bir alanı kapsadığı ve pratik hayatı düzenlemede ne kadar önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. Öyle ki, doğrudan veya dolaylı olarak onunla bağlantısı olmayan konu yok gibidir. Kur'an, özellikle sosyal ve ekonomik birçok konuda ma'rûfu yasal düzenleme konumunda görmektedir. Allah, inananlardan ihtilafa düştükleri birçok konuda ihtilaflarını ma'rûf olan örfe göre çözmelerini istemektedir.
Evlenme, boşanma, miras, tanıklık ve benzeri konulardaki ayetler yasal anlamda ma'rûf olana göre davranmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Ma'rûf kelimesi cahiliye döneminde de "iyilik, ikram, gönül okşayıcı söz, insanın faydalı bulduğu, hoşlandığı ve memnun olduğu durum anlamında" yaygın olarak kullanılmaktaydı. Ma'rûf, Arap edebiyatında da cömertlik ve ikram anlamında kullanılmaktaydı. Kur'an, Ma'rûfu büyük oranda cahiliye döneminde ifade ettiği anlamıyla kullanmıştır. Ancak diğer bütün kavramlarda olduğu gibi bu kavram da, kavram olarak vahye uyarlanarak, taşıdığı anlama tamamen İslami bir içerik kazandırılmıştır. Diğer bir deyimle bu kavramın taşıdığı manaya, kavram olarak ifade ettiği öze uygunluğu sağlanmıştır. Ve ma'rûf kavramı dinin çok önemli bir öğesi olarak toplum hayatında belirleyici unsur olmuştur.
Kur'an, Ma'rûfu birçok ayette "ma'rûfu emretme, münkeri nehyetme" kalıbıyla kullanmaktadır. Münker, Ma'rûfun karşıtıdır. Münker, "salim aklın" çirkinliğine hükmettiği, kötü şey demektir. Her şeyin zıddıyla var olduğu gerçeği dikkate alındığında, ma'rûf için münkerin zıddıdır denebilir. Ne var ki Kur'an'da ma'rûf ve münkerin neler olduğu tek tek sayılmadığı gibi, tanımı da yapılmamıştır. Ancak ma'rûf ve münkerin neler olduğunu ismen belirlemeyen Kur'an, ma'rûfa uymayı ve münkerden kaçınmayı kesin hükümlerle istemektedir. Bu istek önem sıralamasında "farz kılınan" konuların başında gelmektedir. Zaten ma'rûf olan ve olmayanların bir listesinin yapılması işin tabiatına aykırıdır. Zira bu hiçbir listeye sığmayacak bir konudur. Ancak birçok konuda olduğu gibi bu konuda da Allah liste vermek yerine ölçü vermiş ve verdiği ölçüye uygunluğu esas almıştır. Hal böyle olunca, ma'rûf ve münkerin ne olduğu ve ma'rûfa nasıl uyulacağı, münkerden nasıl kaçınılacağı konusunda belirleyici olma yetkisi ve sorumluluğu insana bırakılmıştır. Böyle olunca da her konuda olduğu gibi bu konuda da Müslüman'ı diğerlerinden ayıran temel fark onun ma'rûf ve münker konusunda da Kur'an'ı ölçü almasıdır. Münkere karşı mücadele verilmesi ve iyiliğin emredilmesi bütün inananlar için farz kılınmış bir hüküm olduğu halde ve maruf olanların neler olduğu sayılmadığı halde toplumun ma'rûf olana göre hareket etmesinin istenmesi; neyin ma'rûf veya neyin münker olduğunun tespit edilmesinde vahyin yanı sıra insan vicdanının ve aklının da önemli ölçüde belirleyici olduğunu göstermektedir.
Kur'an, İslam toplumuna öncelikle, ma'rûfun, insanı ve insana ait her türlü işi kuşatacak şekilde yaygınlaştırılması, kötü olanın ise yok edilmesine çalışılması çağrısını yapmaktadır. Bu çağrı Kur'an'ın çok önemli bulduğu çağrılarından birisidir. Aslında bu çağrı, her türlü zulümden, esaretten ve kötülükten kurtulmanın çağrısıdır. Rabbimiz: "Hayra çağıran, ma'rûfu emredip münkeri engelleyen bir topluluk olun. İşte kurtulanlar onlardır"(3/104) buyurmaktadır. Bu çağrı o kadar büyük bir öneme sahiptir ki bunun ihmal edilmesi küfrün ve zulmün hayata hâkim olması sonucunu doğurur. Bu çağrı özü itibariyle "hayır"da yarışma çağrısıdır. Keza Kur'an'ın, birçok ayette Müslümanlardan "hayırda yarışmalarını" istemesi de bu çağrının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Hayırda yarışmayı gerçekleştiren bir toplum, bununla öyle bir güç elde eder ki hiçbir güç onunla baş edemez. Hayırda yarışmayı ahlak edinmiş bir toplum siyasi, ticari, ekonomik kısacası her alanda "hayır" yarışına girişeceği için; bu yarış doğal olarak o toplumun kalkınmasını, ilerlemesini ve güçlü olmasını sağlayacağı gibi; aynı zamanda güvenli, huzurlu ve mutlu olmasına da büyük bir katkı sağlayacaktır. Bütün bu yararların yanı sıra en büyük yarar da "hayırda" yarıştığı için Allah’ın onlara yapacağı yardım olacaktır. Zira, hayırda yarışanlara Allah yardım edeceğini vadetmektedir.
"En kötü kuralın dahi kuralsızlıktan iyi olduğu" gerçeğini herkes kabul etmektedir. O nedenle bir kimse tek başına yaşasa dahi hayatını kendince koyduğu bir takım kurallara göre düzenlemek ister. Bu gerçeğin toplumsal hayat için daha büyük bir zorunluluk ve önem taşıdığı muhakkaktır. İster kişisel olsun ister toplumsal olsun bu ihtiyacı karşılamak için belirlenen kurallardan, toplumca iyi ve yararlı olduklarına karar verilenler, toplumun ma'rûfu olurlar. Söz konusu toplum İslam toplumu olunca Ma'rûf, o toplumun inancından ve İslami anlayışından doğan prensiplerden, kurallardan ve değerlerden oluşacaktır. İşte bu nedenle İslam toplumu, ma'rûf olarak gördüğü şeylere ne kadar uygun davranırsa o oranda varlığını sürdürebilmek için önemli bir güçten yararlanmış olur.
Ma'rûf, birçok açıdan gelenekten farklı olsa da yine de birçok yönüyle geleneğin sahip olduğu karaktere sahiptir. Bunun başında toplumda yer etmiş bir değer olduktan sonra terk edilmesinde veya değiştirilmesinde taşıdığı zorluktur. Gelenekleşmiş bir konuda değişiklik yapmak nasıl ki çok zorsa aynı zorluk ma'rûf olarak görülmüş şeyler için de geçerlidir. Hatta zaman zaman vahyin önüne geçerek "temel ölçü olarak alınma" tehlikesini de bünyesinde taşımaktadır. O bakımdan değiştirilmesi en zor olan şeylerden biri de toplumun kendisi için ma'rûf olarak benimsediği değerlerdir.
Ma'rûf yapısında kimi olumsuzlukları taşısa da büyük oranda toplumun vicdanından ve selim aklından beslenerek ortaya çıktığı için esas olarak güzel ve faydalı bir öze sahiptir. Bu öze sahip olduğundandır ki "yazılı yasa" olmadığı halde halkın nezdinde dikkate alınması hususunda, yazılı yasaymış gibi etkin bir güce sahiptir.
Geçmişte de günümüzde de ma'rûfu/örfü olmayan toplum yoktur. Nitekim cahiliye Araplarının da ma'rûfu vardı. Ve Kur'an nazil olma sürecinde en az müdahale ettiği şeyler o toplumun ma'rûf olarak gördükleri şeylerdi. Hangi inanca mensup olurlarsa olsunlar toplumların en ortak yanları, en çok benzeşen yönleri ma'rûflarıdır. Her toplum, saygıyı, sevgiyi, yardımlaşmayı, dayanışmayı erdemliliği ve ahlakiliği temel alarak hareket ettiğinden/etmek istediğinden ma'rûf olarak belirledikleri şeyler arasında büyük benzerlikler bulunabilir. Ancak yine de toplumların maruf saydıkları şeyler, toplumdan topluma önemli değişkenlikler göstermektedir. Bu farklılıklar toplumların kendileri için referans aldıkları değerlere göre değişmektedir. Neyin ma'rûf olduğunu, neyin ma'rûf olmadığını belirleyen en önemli değer toplumların inanç sistemi olduğundan, sonuç olarak bu konuda da iş inanca dayanmaktadır.
Allah, hayatımızı düzenlememiz için temel kurallar koymuştur. Kendi hükmüyle belirlediği alanların dışında kalan alanlarda ise düzenleme yapma yetkisini ve sorumluluğunu biz kullarına bırakmıştır. Bu da yaşadığımız hayatın önemli bir kısmını teşkil etmektedir. Ancak bu sorumluluğumuzu yerine getirirken yani hayata ve insana dair yapacağımız her şeyde Rabbimizin, bizden uymamızı zorunlu gördüğü husus, Kur'an'ı ölçü almamızdır. Kur'an'ı ölçü almak koşuluyla bize bırakılan alanlarda istediğimiz gibi düzenleme yapabiliriz. Bu düzenleme yaşam biçimimizi şekillendirmemiz demektir. İşte toplumun vicdanında kabul görerek benimsenen bu yaşam biçimi kalıcılık sağladığı oranda toplumun örfü olur. Diğer bir deyimle "ma'rûf olan şey" halini alır. Bu da bize örfün büyük oranda toplumların dini inançlarıyla oluştuğunu göstermektedir. Ancak örfün tek kaynağının din olmadığı da bilinmelidir. Toplumlar selim akıl ve vicdanlarının öngörüleriyle de kimi ma'rûf olan şeyler oluşturabilirler. Kur'an indiği toplumda o toplumun uygulamalarının tamamını yasaklamamış veya yok etmemiştir. Kötü ve zararlı olanları tamamen yasaklamış, yanlış ve eksik olanları düzeltmiş veya tamamlamış, iyi ve güzel olanları da olduğu gibi bırakmıştır. Diğer bir deyimle örften ma'rûf bulduklarının sürdürülmesini istemiştir. Bu da bize örfün bir kısmının toplumun kabulleriyle de olabileceğini göstermektedir. Marufla ilgili ayetlere bakıldığında Kur'an'ın esas alınmasını istediği ma'rûf, o tarihin, o coğrafyanın insanlarının oluşturdukları ma'rûftu. Ve Kur'an muhataplarından kendisinin de ma'rûf olduğunu kabul ettiği şeylere göre hareket etmelerini istemekteydi. Kur'an'ın esas alınmasını istediği ma'rûfu kimin oluşturduğunu dikkate aldığımızda, onun nasıl oluştuğunu ve ne kadar önemli bir bağ olduğunu da anlamış oluruz. Yoksa Kur'an örfe uygun davranmayı bizden ister miydi hiç. Burada şu hususun bilinmesinde yarar var: "Urf"(Örf) ve "Ma'rûf" aynı fiil kökündendir. Bu nedenle aynı anlam alanına sahiptirler.
Allah'ın hükümleri ile tespit edilen konular ile ma'rûf olarak kabul görmüş konular arasındaki en önemli fark, Allah'ın hükümlerinin kesin ve evrensel olmasının yanında ma'rûfun değişken (rölativ) bir özelliğe sahip olmasıdır. Zira marufun içeriğini insan belirlemektedir. Ve insanın bu belirlemesinde, şartların, ortamın, zamanın, coğrafyanın ve burada saymadığımız daha birçok nedenin büyük önemi vardır. Özellikle üretim araçlarının değişmesi ve teknolojik gelişmeler, toplumun ilişki biçimini belirleyen şartları önemli oranda etkilemektedir. Ancak her şart ve durumda iyi olanı gerçekleştirmek mümkündür. Ne var ki bu şartlara bağlı olarak iyi ve yararlı sayılan şeyler şartların değişmesiyle değişmeye açık şeylerdir. Bu değişiklik işin doğası gereğidir. Değişkenlik olgusu marufu şeklen değiştirse de içeriğini, anlamını ve önemini değiştirmez.
Önemli olan diğer bir husus da örfle geleneğin birbirleriyle olan yakın anlam bağlantısıdır. Örf ve gelenek birçok açıdan benzeşen yönlere sahip olsalar da aynı şey değildirler. Zira münker olan şeyler de gelenekleşebilirken, ancak iyi olan şeyler ma'rûf sayılmaktadır. Ma'rûf, iyi olduğuna aklın ve vicdanın mutabakatıyla karar verilen şeylerden teşekkül ederken, gelenek kalıntı olarak toplumdan topluma aktarılan iyi kötü her türlü alışkanlığı içermektedir. Münkerin ve marufun ölçüsü toplumdan topluma değişiklik göstermektedir. Müslümanlar için ölçü Kur'an'dır. Böyle olunca da Kur'an'ın onayını almayan hiçbir şey ma'rûf olarak görülemez. Ma'rûf cahiliye toplumun kullanımından vahye aktarılmış bir kavram olmakla birlikte Kur'an bu kavramı kendi anlam örgüsü içinde yeniden tanımlamış ve bu kavramı kendisine özgü ana kavramlardan biri haline getirmiştir. Öyle ki gerçek anlamını ancak İslam'la birlikte anıldığı zaman bulabilmektedir. Dolayısıyla ma'rûf dendiği zaman Kur'an'a uygun iyi ve güzel olan şey anlaşılmaktadır. "Gelenek" veya "adet" için böyle bir tanımlama yapılamaz. Geleneği herhangi bir kültüre veya inanca özgülemek mümkün değildir. Diğer bir deyimle "gelenek" ve "adet" her toplumun, inancın ve kültürün ortak kavramıdır. Ma'rûf yalnızca olumluluğu çağrıştırırken, gelenek olumluluk içerdiği gibi olumsuzluk da içerebilir. Ma'rûf dendiği zaman akla ilk olarak dince uygun, toplumca faydalı, güzel ve doğru davranışlar gelmektedir. İslami düşünce yapısında Ma'rûf, Kur'an'ın hükümleri, sahih sünneti, salih amelleri ve Müslümanlarca belirlenen kuralların tamamı içine alacak şekilde kullanılan bir kavramdır.
Tarihi süreç içinde Müslümanların Kur'an'ı ölçü almada göstermeleri gereken hassasiyeti kaybetmelerinden dolayı buna paralel olarak ma'rûf da anlam kaymasına uğrayarak taşıdığı bütün olumlu anlamları kaybederek geleneğe dönüştü. İslami inançta, anlayışta, zihniyette uğranılan değişiklikle (bozulmayla) birlikte toplumun örfü de değişikliğe uğrayarak gelenek halini aldı.
http://www.iktibas.info/dergi/2006/subat/kavram.htm
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|