Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

arkadaşlar ayette bi kulli şey'in muhit diyor tanrı kendini tanıtırken..ibni arabinin vahdet-i vucud anlayışına paralel olarak ben tanrının yeryüzünü ve insanları birebir veya elçiler göndererek muhatap almasını kafamda oturtamıyorum..yani aşkın olmayan bi tanrıya inanıyorum..arada bi elçinin varlıgı ve bir insanın(peygambern)seçilişi o tanrıya aşkınlık atfetmiyor mu sizce?

oysa vesia kursiyyussemaveti vel ard..veya size şahdamarından daha yakınım demiyormu?

vahy anlayışımız bana cok basit geldi hep ve içime sinmedi..allah peygamberi secti mi?yoksa peygamber kendini sectirdi mi?peygamberin kozmik şuurdan kazanımları mı vahiy dediğimiz??ya da jungun dediği gibi kollektif bilincimiz iyi prensipleri mi?

allah her an vahyediyor..peygamberler bu vahyleri yakalayıp bize sunmuşlar..

29:49 Gerçekte o, kendilerine bilgi verilmiş olanların göğsünde apaçık ayetlerdir. Zalimlerden başkası ayetlerimizi reddetmez.

hz muhammed hiraya kaçmadı toplumu kurtarma adına çareler aramktı ve kendi yetilerini geliştirerek allahın ilayı kelimetullahını yakaladı.

peygamberleri postacı..tanrıyıda ilah kalıbına sokmuş olmazmıyız??

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Selam,

Benim kanaatimce, şu hikmet aleminde (nedensel; sebep sonuç ilişkisinin hüküm sürdüğü alem)  Allah'dan doğrudan vahy alamaz. Cebrail vasıtasıyla alabilir. İslamiyetteki doğrudan konuşma hikayeleri gercekten hikayedir.

Yalnız şöyle düşünmek gerekiyor ki, Cebrailin ontolojik bir varlığı yoktur.

Bu isim cebr-il kelimelerinin birleşmesinden gelir. Cebr: zorlama, il: tanrı

Cebrail: Zorlayan tanrı. Tanrının hikmet alemindeki ( yani şu  içinde bulunduğumuz alem) gücü, zuhru. Bizzat kendisi demeye gücümüzü asla yetmez. Hakkımız da yoktur.

Kafada şimsek çaktıran, aklettiren güç aynı zamanda.

Bu güç hepimizde gizlidir. Sürekli kullanırız. Yetenek işi. Bazıları mükemmelen kullanır. Tanrısal (ilahi) mesajları ulaşıtırana "resul", bu ulaştırma işine de risalet denir.

Bu mesaj içimizde (hatta genlerimizde gizlidir). Mesaj uzaktan gelmez yani.

Deha seviyesindeki müzisyenlerin ve sanatçiların yapıtları da bu manada ele alınabilir. Ortaya çıkan sanat da tanrısaldır.

Mozart'ı çalarken duyan Salieri ne demişti: "Bu tanrının sesi!"

Olay tamamen genetik de olabilir.

Konu daha irdelenebilir. Şimdilik benden bu kadar.

Sevgiler,

Mehmet Ali

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

tarık kardeşim vahy hakkında bi kaç görüş var okumanı tavsıye ederım

Fazlur Rahman der ki: "Kur'an hem tamamıyla Allah kelamıdır, hem de olağanüstü anlamda tamamıyla Allah kelamıdır."[29] Buna göre Hz. Peygamber vahyin dışında değil, içindedir. O vahyi bizzat işitmiştir. Vahyin bizzat kelimeye dökülmesi her ne kadar Peygam­ber'in kalbine vuku buluyor ise de, kelimeler buradan kaynaklanmamakta, Allah'tan kay­naklanmaktadır. Ona göre  durum  bu olunca, Kur'an'ın yaratılıp yaratılmadığını tartışmak çok saçmadır. Sonuç olarak, vahyin bir dahili -Peygamberle alakalı olan- bir de harici -Al­lah'ı ilgilendiren- yönü vardır. Bu iki yön birbirini tamamlayıcı unsurlardır.[30] Şöyle der:" Qur'an'ın Allah'ın  Peygamberlere vahyedilmiş kelamı olduğuna, Peygamber'in de Allah'ın nihai ve sözel bir alıcısı olduğuna inanmayan ismen bile müslüman olamaz."[31

Hamidullah Peygamberleri ampule benzetir. Vahyin dilide onun rengidir. Peygamber sadece ileticidir.[32] "Müslümanlar şu inançtadırlar ki Qur'an, "Allah'ın Sözü"nü temsil eder, onun yerine geçer. Muhakkak ki Allah, ses ve lisandan münezzehtir. Bunu şu misal ile daha iyi anlayabiliriz."Allah'ın sözü" elektirik akımı gibidir; ne rengi vardır ve ne de gözle görülebilir. Bir peygamber, adeta bir elektirik lambasıdır."Elektirik akımı"nın geldiği tellerin ucuna bağlanmıştır ve bu "akım" sayesinde ışık verir. Lambaının kendi rengi, o Pey­gamber'in konuştuğu ana dilidir. Misalimizdeki elektirik akımı" (yani Allah'ın sözü), sadece ışık verme niteliğindedir ve rengi yoktur; fakat bu akım, lambanın kendi rengine göre, yani beyaz, kırmızı,sarı, yeşil vs. oluşuna göre değişik şekilde bize akseder. lambadan gelen ışığın şiddeti ve kuvveti de lambanın kapasitesine göre değişecektir. İşte böylece ses ve dil ötesi vasıftaki "Allah sözü" bize, bu "akım"ı alanın sesiyle onun dilinde, misalimizdeki lamba, yani Peygamber vasıtasıyla onun lisanıyla ulaşır, bize kadar gelir."[33]

  S. Akdemir: "Qur'an, Hz.Muhammed'in çağa müdahalesidir. Ünlü İslam Bilgini İbnu A'rabi de Qur'an'ı, Hz.Muhammed'in kendi kendisiyle konuşması olarak tanımlar. Peygam­berler duyarlı kişilerdir, yabancılaşmamışlardır. Bunlar ortak bilinç dışına inerek, toplumun sorunlarına çözüm arayan insanlardır. Qur'an'ı Kerim'de bu çalışmanın sonucudur."..Gerçek din insanın kendisi ve doğasıdır... İnsanlar aldatılıyor. İnsanlara din gerekçesiyle doğalarına aykırı usuller öğretiliyor... Qur'an'ı Kerim'i Hz.Muhammed yazdı. Bu O'nun aslında bir iç ko­nuşması. İnsan'da, Freudcu teoriye göre, bilinçaltı ve ortak bilinç vardır. Ortak bilince inilebilir. Qur'an içimizin bir ürünüdür, dışımızdan gelen bir şey değildir. Peygamberler duyarlı, yabancılaşmamış insanlardır. Bu insanlar ortak bilinç dışına inebilirler. Hz.Muhammed de ortak bilinç dışına inebilmiş bir insandır. Cebrail ise Hz. Muhammed'in ortak bilinç dışarısına inebilmesi sırasında kullandığı arka tipidir."[38]

Allah'a emanet olsun tum muslumanlar